Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HAZ RAN AL ANIN DİLİ İZLENİMLER AR AMBA EGE SPOR GÜNDEMİ NÜVİT TOKDEMİR ntok59@hotmail.com c Ofsayt!.. Anlayamadınız!.. Taksim Gezi Parkı'nda bir çevre tepkisi olarak başlayan eylemlere gaz bombaları, biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etmenizin hemen ardından kitlelerin alanlara çıkmasını ve etkileşimle ezilenlere, sizin deyiminizle "çapulcuları" desteklemesini bırakın anlamayı okuyamadınız!.. Eylemler tüm Türkiye'ye yayıldığında, henüz anlayabilmeniz için çok da zamanınız olmasına karşın, iyi okuyamadığınız eylemleri "vandallık", eylemcileri de "vandallar" olarak nitelediniz!.. Birileri çıkıp, "Evet polis orantısız güç kullanmıştır; o gaz bombaları falan fazla oldu" derken; İstanbul Valisi "duygusal" mesajlarıyla tarihin en büyük eylemini gerçekleştiren gençlere sevgiyle yaklaşma çabasında olurken... Çıktınız, "Olaylar amaç ve kabuk değiştirerek devam ediyor" deyip, eylemci gençleri terörist ilan ettiniz!.. "İnatlaşan olmadık... Eşitlik, birlikberaberlik, bütünlük ve kardeşlik" mesajları verirken... "Yüzde yüzün partisiyiz" sözleriyle kucaklaşmadan sözederken... "Evde oturan yüzde 50'yi zor tutuyoruz" derken... Sanki bir yarışma içerisindeymiş gibi tüm yerel yönetim olanaklarını da kullanarak yandaşlarınızı alanlarda toplamanız neyin çabasıydı?.. Anlayamadınız!.. "Bir sözüm var; dur, dinle beni" diye direnen... Taleplerini demokratik özgürlükler kapsamında dile getirmeye çalışan sanatçıları... Eylemlere destek veren gazetecileriyazarları ve aydınları "ihanet içerisinde olmakla" suçlayıp... İşadamlarını, bankacıları "siz ha..." sözleriyle ürkütüp... Bir korku imparatorluğu oluşturma çabası içinde oldunuz!.. ??? Ve ne ilginçtir ki... Tıpkı çözüm sürecinde olduğu gibi... Taksim Gezi Parkı direnişinde de bir "Gezi Parkı Akilleri" belirleyip, sözüm ona sorunları görüşeceğinizi açıkladınız!.. Ama onların ne için çağrıldıklarından haberleri yoktu; çünkü direnişe uğramamışlardı bile!.. ??? Hiç bir gücün biraraya getiremeyeceği kitleleri birleştiren... Aynı kentlerde yaşayan "düşman kardeşler" olan Beşiktaşlı, Fenerbahçeli, Galatasaraylı; Altaylı, Altınordulu, Bucalı, Göztepeli, Karşıyakalı; Adanalı ve Adanademiprsporlu taraftar kitlelerini tek yürek, tek ses yapan eylemlere "terör" deyip çıktınız ya.. Ofsayta düştünüz!.. Dün sabah Taksim'e TV'lerin canlı yayınıyla yapılan baskını, "Ben hayatımda böyle ofsayt görmedim. Eylemciler parka çekilince sahte molotofçular kabak gibi ortada" diye anlatıyordu bir twiteer mesajı!.. "Anladığınız dilden konuşuruz" mesajının ne olduğunu da gördü gençlik... Kendisini anlayamayan, söylediklerini okuyamayan... Ofsayta düşer!.. Direnişte eylem yaşı giderek düşüyor. Annelerinin kucağında alanlara inen çocuklar, Başbakan’ı oyuncaklarını vermemekle tehdit ediyor! Başbakan’a oyuncak yok! OZAN YAYMAN “Anne neden Başbakan'a kızıyorlar”? “İnsanlara her istediğini yaptırmak istiyor kızım, o nedenle”... “Ben onun her istediğini yapmam.” İzmir'deki direnişin merkezi olan Alsancak'ta, dört yaşında bir kız çocuğuyla, annesinin konuşmasına ait bu söylem. Birlikte direniyorlar. Şimdi alanlarda 90 kuşağı var, arkalarına taktıkları kitleyle birlikte direniyorlar ya hani, arkadan daha beteri geliyor duyduk, duymadık demeyen kalmasın. Şimdikiler, Mevlana'nın fotoğrafını ekledikleri pankartlarına “Çok düşündüm sen gelme Tayyip” diye yazıyorlar. “Bugün seni çok çevik gördüm polis” diyorlar. Sokaklara, “Bizimkisi üç ağaç meselesi değil Tayyip. Bizimkisi odun meselesi” notunu düşüyorlar. Ardından gelecek olanların yaratıcılıklarını tanımlamak için sanat kuramcıları yeni bir akım adlandırmalı; orası kesin. “Naif sanat” deniyor, çocuksu basitlikle üretilen eserlere. Çokça da emek, birikim gerektiriyor. Küçük kızın, annesine yanıtının, naif bir sanatçının uzun sürece varan bir zaman diliminde ortaya çıkaracağı yapıttan ne farkı var? Yukarıdaki fotoğraf dikkatinizi çekmiştir. İki küçük kız kardeş. Birisi annesinin diğeri babasının kucağında vapurdan iniyorlar. Karşıyaka İskelesi, gece saat 02.00 suları. Eylemden geliyorlar. Direnişten... Tüm gece, “Parkıma dokunma, ağaçları kesme” diye bağırdılar, ülke genelindeki milyonlarcası gibi. Vapura bindikleri sıra kitleyle beraber, “Her yer Taksim, her yer direniş” diye haykırıyorlardı. 20 dakikalık yolculuk sırasında uykuya daldılar. Ertesi gün olduğunda, bu kez onlar çıkacak çocuklarıyla alanlara. Şimdilik, iki naif sanatçı olarak yer alıyorlar alanlarda. Alsancak sokaklarında bir başka, “naif”in halleri tebessüm yaratıyor. O zıp zıp zıpladıkça, “Zıpla, zıpla, zıplamayan Tayyip” dedikçe, büyükleri daha da kızıştırıyor, dört yaşındaki çocuğu: “Başbakan senin gittiğin parkı yok edecekmiş” diyorlar. ETEY AYTIK! Bir hiddetleniyor küçümencik: “Nemiş bu yetey aytık. Ben Başbakan'a oyuncaklayımı veymeyeceğim”. “Hani senin parkta kum havuzu var ya onu da kaldıracakmış Başbakan” diyorlar arı kovanına çomak sokar gibi. Yanıt: “Şimdi çapullucam onu”, “Öğretmenime şikayet etcem”, “Öffffff”. Umut var İzmir'in sokaklarında ülkenin diğer yerlerinde olduğu gibi. Küçük adımlarla büyüyor umut. Şirinler köyü EMRE DÖKER Gençler, siyasi mesajlarını gündüz sosyal medyada, akşamları da alanlarda pankartlarla vermeyi sürdürüyor. Apolitik oldukları düşünülen gençler, bir anda ortaya koydukları politikalarıyla “yeni neslin onların eseri olacağını” kanıtlıyor. İzmir'de direnişin merkezi Gündoğdu'ya asılan “Kusura bakma polis emir kulusun, ama biz de öyle! Ey Türk gençliği birinci vazifen Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir” pankartı, durumu sergiliyor. Gençler, alanda “görevlerini” Mustafa Kemal Atatürk'ten aldıklarını vurguluyor. 14 gündür aralıksız süren direniş ateşi, İzmir'de birçok düşüncedeki insanı birleştirmiş anlaşılan. Futbol taraftarlarının yanına farklı siyasi gruplar, hiçbir siyasi düşüncesi olmayanlar da eklenince, Gündoğdu renkli görüntülere sahne oldu. Alsancak adeta Şirinler Köyü'nü andırır biçimde çadırla çevrelendi. Paranın geçmediği bu alanda yurttaşların katkısıyla yiyecek ve içecekler bedava dağıtıldı, kitaplar paylaşıldı. Komün yaşam tarzı gün geçtikçe yayıldı. Gezi Parkı'nı korumak için yanan ateş, büyüyerek birlik ve beraberlik mücadelesine dönüştü. Gençler, açtıkları pankartlarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı “diktötürlük”le suçladı. Pankartlarda, “iktidara sahip olanlar hıyanet içinde bulunabilirler” cümlesi de vardı. Gençler, Twitter gözaltılarının da kendilerini korkutmadığını söylediler. Ve yine Gündoğdu'daki diğer bir pankartta da Atatürk'ün Bursa Nutku'ndan alıntılar göze çarpıyordu. Y ylemlerin ‘genç’ yüzleri, dosta güven karşıtlarına korku salıyor. Gençlerden ürkenlere kötü haber: Şimdilik kucakta gezen nesile bakılırsa, beterin beteri var! E Gökkuşağı... METE KIZIK İzmir'de direnişin merkezi Gündoğdu Meydanı ve Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde renkli, yaratıcı manzaralar devam ediyor. Özellikle sendika, demokratik kitle örgütleri çeşitli sosyalist partilerin katılımıyla daha da renklenen topluluk gökkuşağı manzarası oluşturuyor. Gündoğdu'dan Alsancak Vapur İskelesi'ne kadar oluşturulan çadır kamp, Avrupa'nın festival caddelerinden daha da canlı... Kıbrıs Şehitleri başlangıcındaki çiçekçi dükkanının olduğu yere açılan “sokak kütüphanesi” esnafın ricası sonrasında sokağın sonuna taşındı. Üstelik gençler çiçekçinin bozulan tentesi ve kepengi için de para toparladılar. Halk Mutfağı'na bağışlananlar arasında Bayraklı'dan kadınların yaptığı bir kazan dolusu sarmadan, bir işverenin verdiği 200 koli suya kadar pek çok ürün var. Bir paket bisküvi bağışlayan da var lokantasında direnişçilere yüzde 50 indirim uygulayan da... Hatta Urla’dan Şafak Lokantası’nın sahibi İsmet Bey, 400 kişilik yemek göndermiş alana. Direniş meydanındaki 60 yaşında bir İzmirli “Allah bu gençlere her şeyi gönlünce versin zarar görmesinler” diye dua ediyor. Konservatuvar bölümü öğrencisi kadının yan flüt konseri sonrası duyguları şöyle: “Yaşantımızın en güzel, en anlamlı konserini verdik” KONUK ŞÜKRÜ KOCAGÖZ “Kentlilik hakkı” oyların yüzde elli birini alanların keyiflerince kentleri istediklerince değiştiremeyeceğini anlatan kavramdır. Hele bu sadece kendi ideolojilerini mekana yansıtmak, somutlaştırmak içinse. Kent “merkezi” olan bir yerleşimdir ve merkezden yararlanmak, buranın şekillenmesinde söz sahibi olmak her vatandaşın (yalnız yüzde elli birin değil) hakkıdır. Nasıl ki kentlilerin yüzde elli biri bir mimarlık eseri yapının, parkın, caminin, katedralin, sinagogun yıkılmasına karar veremez ise yüzde elli biri de bir sinagogun, katedralin, caminin, parkın yapılmasına karar veremez. Bu karar vermeye katılım hakkı mahalleliden banliyöde yaşayana, bazen ülkenin başka şehirlerine kadar her yurttaşın en demokratik hakkıdır. Yoksa dönem dönem değişen liberal, sosyalist, muhafazakar belediye ve ülke yönetimleri birbirlerinin yaptığını sürekli yıkma döngüsüne girerler. Yeryüzünün hiçbir kentinde bugüne kadar böylesi bir döngü görülmemiştir. Ama ne yazık ki bundan böyle İstanbul ve Türkiye bunun da istisnası olacak gibi. Modern mimarlığımızın en önemli “eserlerinden” olan AKM, tam güncellenmesi yapılırken yerine “Kültür merkezi veğ opera” yapılmak üzere yıkılacaktır. Başlamış çalışmaları durdurma emri verilmiştir. Bu “gezi olayının” ne gibi bir yolun kılıfı olduğunun maskesinin düşmesidir. Emin olun o “kültür merkezi” elbet “bir sentez” mimarlık olacak O y v e ‘ K e n t l i l i k H a k k ı ’. . . ve “yapılan tarihi kışlaya” (tarihi bir bina bugün nasıl yapılırsa) uyumu bahanesiyle bugünkü “modern tarihi eser” in cephesinin olduğu yerde cami bulunacaktır. Bu cami içinde opera da bulunan “kültür külliyesinin” meydanı “tamamlayan” yüzü olacaktır. Sayın Başbakan süren gösterilerin bir “park sorunu değil, ideolojik bir yaklaşım” olduğunu söylemiştir. Evet kamuoyu önerilen projenin muhafazakar bir ideolojisinin somutlanması projesi olduğunu hissetmiştir. Kamuoyu bir eski binanın yeniden yapılmasının “bilimsel korumacılık” olamayacağını bir uzman kadar açık bilip görememekte ama bunun sonradan “altından bir şeyler çıkacak bir oyun” olduğunu altıncı hissi ile duyumsamaktadır. Sayın Başbakan ise kendi ideolojik yaklaşımına kamuflaj olarak karşı yaklaşımı “ideolojik olmakla” suçlamaktadır. Somut “kışla” önerisine gelince: kamuya yansıyan iki ayrı sanal canlandırma vardır. Birincisinde kışla avlusunda “üçbeş” ağaç görülmektedir. Bu, gezideki bütün ağaçların söküleceği anlamına gelir. Aynı canlandırmada “meydan” kısmında ise yüzeysel ve parçalı “çim” bir alan görülmektedir, ki bu da orasının artık “kitlesel etkinliğe” kapalı bir alan olacağını gösterir. İkinci sanal projede ise (İstanbul B.Ş. Belediyesi internet sitesi) “kışla avlusu” “biraz daha” ağaçlıdır. Bu da mevcut ağaçların “az bir kısmının” kalacağını ifade etmektedir. Çünkü önerilen kışla avlusunun olduğu yerde bugün az miktarda ağaç bulunmaktadır. Asıl ağaçlı yer çeperlerde ve tam inşaatın yapılacağı yerdedir. (Kare şeklindeki yapının temellerinin olacağı yerdeki ağaçların kesilmesi kaçınılmazdır.) Bazı sitelerde yazıldığı gibi avlunun altında otopark varsa zaten mevcut ağaçların hiçbiri kalmayacaktır. Otopark çukuru bittikten sonra üzeri betonlanacak ve ancak makyaj kabilinden ağaçlar serpiştirilebilecektir; ki bu durum televizyonda görülen birinci sanal projede görülen durumdur. Her iki durumda da mevcut yeşilin korunması ve/veya arttırılması mümkün değildir. Orada “ne” önerildiği de belli değildir. Sayın Başbakan AVM olabilir, olmayabilir, kent müzesi de olabilir gibi kazma vurulmuş bir inşaatın “ne” olduğunun “henüz belirsiz” olduğunu söyleyerek mimarlık birinci sınıfta bile kabul edilemeyecek büyük “fahiş bir hata” yapmakta veya yazının başında belirtilen “kuşkuyu” doğrulayacak bir turnosol kağıdını bilmeden kamuoyuna sunmaktadır. Bu süreç tek bireyden, sosyal gruplara, herkesin en demokratik hakkı olan “kentlilik hakkını” (kent merkezi üzerinde azınlık, çoğunluk herkesin olan hakkını) ihlal etmekte ve sanki % 50,1 in böyle doğal bir hakkı olabilirmiş gibi çarpıtılarak sunulmaktadır. Bu ihlal rantla desteklenen “ideolojik bir amaç” nedeni ile yapılmakta ve direniş de o ideolojiye “anti” olan ideolojinin savunulmasını doğurmaktadır. C MY B