16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MAYIS PAZARTES Demokrasiyi Ç akmur, iktidarın demokrasiyi ayaklar altına aldığı bir ortamda, CHP'nin buna karşı ancak parti içinde demokrasiyi yaşama geçerek mücadele edebileceğini vurguluyor. Tabanına güvenmeyen partinin, halktan oy isteyemeyeceğini belirtiyor. kendi halkını, tabanını, seçme becerisi olmadığı nitelikte değerlendirirse, 'bunlar bu işi başaramaz' diye küçümserse, yetkilerini kendi eline alırsa bunun adı aristokrasidir. 1789'lardaki aristokratlar da 'bu halk cahildir, bilmez' diyordu. Bu iktidarın yöneticisi de 'Aayklar baş olursa kıyamet kopar' dedi. Aynı şeyin CHP'de de olması kabul edilir bir şey değil. Zaten iktidar topyekun baskı altına almış Türkiye'yi. Partiler de de, bizim parti dahil, parti içi muhalefet baskı altına alınıyor. Özgürlük mücadelesi için önce partinin içine demokrasi gelmesi lazım.” ÇİMİZDEKİ HAPİSHANE CHP yöneticilerinin öne sürdüğü “hastalıklı” örgüt söylemini de reddeden Çakmur, “Halkına güvenmeyen güvenilmez. Örgütünüzü hastalıklı görürseniz, kayıtlarda yanlışlıklar olduğunu söylerseniz, 'Siz bunları niye düzeltmediniz?' diye sorarlar. Sizin genel başkan olarak özeleştiri hakkınız var, sorgulama hakkınız var. Ama örgütün de size sorma hakkı var. Demokrasiyi ortadan kaldırmak için bahane olamaz bu. Partide olağanüstü hal ilan etmeye gerek var mı?” diye soruyor. “Anti demokratik yöntemlerle demokrasi savunulumaz, özgürlükler korunamaz” vurgusu yapan Çakmur, “Cezaevlerinin yanı sıra Türkiye'de insanların içinde hapishaneler kurulmuş. Topyekün kontrol altındayız. İzleniyoruz, dinleniyoruz, sindirilmeye çalışılıyoruz. Demokrasiden başka bir çıkış yolu yok. Bu çıkışı sağlayacak güç CHP'dir, CHP örgütleridir. Bu da demokrasi içinde olabilir. Ama tabana güvenmezsen, halktan nasıl oy isteyeceğiz? Acaba yukarıdakiler iktidar olabileceğimize inanıyor mu? Bizi iktidara götürecek olan örgüttür” diyor. HAKAN DİRİK Önümüzdeki yıl seçimler açısından oldukça yoğun geçecek. Özellikle geniş yelpazede olanaklar sunan yerel seçimler, adayların pek çoğunun iştahını kabartıyor. Aadaylık beklentisi olanlar, genellikle partilerinin merkezindeki isimlere kendini beğendirme stratejisi güdüyor. Önseçim sözcüğünü dillendirenlerin sesi ise oldukça cılız çıkıyor. Ancak bir isim var ki, böyle bir ortamda önseçimi gür sesle istiyor. Eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur, iktidarın demokrasiyi ayaklar altına aldığı bir ortamda, CHP'nin buna ancak parti içinde demokrasiyi yaşama geçirerek direnebileceğini vurguluyor. LİT TABAKA Önce Türkiye'nin ve iktidarın fotoğrafını çekiyor Çakmur, “Bugünün iktidarının yaptıklarına baktığımız zaman, 'ileri demokrasi' anlayışının demokrasiyi nasıl ayakları altına aldığı ortada. Akademisyenler, gazeteciler, öğrenciler hapishanede, muhalefet içeride” diyor. “Bu kısır döngüyü Türkiye nasıl kıracak?” diye soruyor, “Burada topyekun bir mücadele erki lazım. Bu erk, CHP'nin tabanıdır. Ancak tabana güç vermezseniz, onu harekete geçiremezsiniz” sözleriyle yanıtlıyor. CHP yönetiminin “önseçimsiz önseçim” formülü geliştirdiğini dile getiren Çakmur, şunları söylüyor: “Partiyi yönetenler, başta genel başkan, merkez kurul, parti meclisi üyeleri önseçimin yanına anket koyalım diyorlar. Sulandırmayın! Demokrasi ciddi bir rejimdir. Zaten siyaset, siyaset partilerin dar koridorlarına sıkıştırılmış durumda. Daha da önemlisi, bir de elit tabakaya verilmiş. Bu bizde de böyle. Bir parti yöneticisi EGE PATİKA HALUK IŞIK [email protected] c sulandırmayın! Çakmur, önseçimi anketle birlikte uygulamayı planlayan CHP Genel Merkezi’ni uyardı Sanatsız Barış Olur mu? Kimi arkadaşlar için durum, artık tümüyle ilgili bilim insanlarının uzmanlık alanına girmeye başladı. Sanki hayatlarında ilk kez “barış” sözcüğüyle karşılaşmış, sanki bir sabah posta kutularında Tanrıça Eirene’den bir mektup bulmuşlar da, “barış” denen bir kavram olduğunu, ellisinden sonra öğrenmiş gibiler. Başım ağrıyor diyorsun, “Önce barış!” diyorlar, trafik de berbat diye yakınacak oluyorsun, “Aman barış duymasın!” diye sözü ağzına tıkıyorlar. Havalar da amma ısındı diyeceksin. Deme! Çünkü büyük olasılıkla şunu söyleyebilirler; “Hele barış gelsin, vantilatörü açarız.” Şaka bir yana, böylesi önemli ve yaşamsal bir kavramın habire yinelenmesini, başımıza kakılmasını; asla hakkı ve haddi olmayanların, yazı ve konuşmalarımızı “Önce barış” diye ağzımıza tıkma çabasını, insan zekasına hakaret ve katmerli cehalet olarak adlandırıyorum. Bu yaklaşımlara karşı, iyisiyle kötüsüyle yazdığım 50’ye yakın oyunda, temel izleğimin “barış” olduğunu mu anımsatayım? Özal’lı yılların “bir koyup üç alma sevdası”yla, ülkenin savaşın eşiğine getirildiği günlerde, “Savaşa Hayır!” demenin “suç” sayıldığı o garip süreçte; inadına “Kurşun Askerin Utancı”nı yazdığımda, İsmet İnönü Kültür Merkezinde binlerce çocukla “Savaşa Hayır!” çığlığı attığımda, siz nerelerdeydiniz diye mi sorayım? Büyüklerin dünyasından umudumu kestiğim için, Bosna İç Savaşı karanlığında, yine çocuklar için “Savaş Düşlerimi Çaldı”yı yazmıştım, ya sen ne yaptın diye kıyaslamaya mı gireyim? O kadar uzağa gitmeyip, yeni kurulmuş bir tiyatro olarak “üfürükten teyyare herzeler” sahnelemek varken, “Yeryüzü Sahnesi, İzmir”in ilk oyunu olan ve savaşın önce kadınları vurduğunu anlatan “Ölü Kadınların Şarkısı”nı izledin mi diye, ayar mı vereyim? Yoksa o kadar uzağa gitmeyip, İzmir Devlet Tiyatrosunda sahnelenen “Yollarda” adlı oyunumu da mı izlemedin kardeşim diye, hesap mı sorayım? Bu ülkenin en çok yasaklanan oyununda, faşist zihniyetin köylülerime dışkı yedirmesini, ben tam da o günlerin göbeğinde, “Memleket Hikayeleri” olarak yazdığımda, nerelerdeydiniz kardeşim diye, alayınızı hizaya mı çekeyim? İnsanı zorla kendini anlatmaya sürüklüyorlar. Çünkü, öylesine kendini bilmezlik hali içindekiler ki, hesap sormaya, ayar vermeye, sabır sınamaya kalkıyorlar. “Sen barış istemiyor musun? İnsanların ölmesinden bıkmadın mı?” Kendinize gelin, bu ne hadsizliktir! Bizim barışımız, bir yaşama kültürü peşine düşmektir. Silahlanmaya, sömürüye, feodalizme, gericiliğe, töre saçmalıklarına, ağaşıhşeyh sultasına, emek düşmanlığına karşı çıkmaktır bizim barıştan anladığımız. Göz açıp kapayana dek bir ülkede 666 kadının öldürülmesine, eğitim sisteminin perişanlığına, hukukun inandırıcılığını yitirmesine, dönüşüm ayağına sipsivri zevksizliklerle, kentlerin ruhlarının çalınmasına, köylerin tarumar edilmesine karşı çıkışın adıdır barış. Her demokratik hak arayışının şiddete dönüştürülmesidir, denizlerin nehirlerin ormanların perişan edilmesidir, çöken patlayan yıkılan çarpışan saçmalıklar içinde insanlarımızın demek demet ölmesidir, bizim barış yanlısı olmamızın gerekçesi. Barış, öncelikle insanın kendisinden başlar, dünyasını belirler. Biz sanatı, barış kültürünün en iyi anlatma, benimsetme ve paylaşma aracı görürürüz. İşte o yüzden, sanata, sanat kurumlarına, sanat emekçilerine “don biçilmesi”ne karşı itiraz, hayatla insanın barışı bozulmasın diyedir. Ya siz, “barış” sözcüğünü paralize olmuş gibi yinelerken, aslında ne demek istiyorsunuz? Örneğin, “Barışa evet demek, sanata evet demektir” diyebiliyor musunuz? Somut konuşun, sanatın samimiyetinden örnek alın. Bir düşünün bakalım, sanat emekçileri bugün neden sokaktadır ve siz neredesiniz? İ E G elinen noktada ana konunun “Biat eden kullar mı olacağız, özgür insanlar mı olacağız?” sorusu olduğunu kaydederek, şunları vurguluyor: “Kendi örgütümüzden, halkımızdan korkmayalım. Genel merkez olarak 'ben bilirim' noktasında olursan bunun adı oligarşidir. Genel başkanlık sultaları bitmelidir. Aksi takdirde biz iktidar yüzü göremeyiz. Halka, örgüte güvenmek şart. Onlara seçme ve seçilme fırsatı tanıyalım. Eğer bizim örgütümüz seçerse, seçilenler halkla beraber özgürlük mücadelesi, halkın mücadelesi yapar. Eğer tayinle seçilirlerse, yerlerinde kalmanın mücadelesini yaparlar. Çocuk larımıza karanlık bir Türkiye bırakmayalım.Bütün solda düşünenlerle, yaşamını ortaya koymuş devrimcilerle gönül birliği yapalım, topyekun mücadele verelim.” HAŞEREYLE MÜCADELE Uçanı kaçanı... İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Büyükşehir Belediyesi, 12 ay boyunca sürdürdüğü haşere mücadele çalışmalarına destek için ileri teknolojiye sahip 2 adet yeni ilaçlama makinesi aldı. Larva ilaçlamasında etkin olan yeni makineler, elektrostatik özellikleri sayesinde sinekleri havada yakalayarak etkisiz hale getiriyor. Belediyeden verilen bilgiye göre, yerel yönetim, şu andaki sorumluluk alanındaki 21 ilçede gerçekleştirdiği ilaçlama çalışmaları için yaklaşık 11 milyon TL bütçe ayırdı. Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanı Yıldız Sezgin, sivrisinekle mücadelede en önemli faktörün sinek larva halindeyken ilaçlama yapmak olduğunu kaydetti. Sezgin, “Haşere ilaçlamalarımızda doğal dengeyi gözeterek, çevre ve insan sağlığına zararsız biyolojik ürünleri tercih ediyoruz. İlaçlama programımızı doğaya en az ilaç salacak şekilde, ağırlıklı olarak yani larva ilaçlaması yapıyoruz. Hizmete aldığımız iki adet çok amaçlı ilaçlama makinemizle haşere mücadele çalışmalarımıza hız vereceğiz. Bu yeni cihaz, başlıklı püskürtücüsünün yanısıra tabancasıyla da insanların girmekte zorlandığı alanları da verimli şekilde ilaçlamaya olanak verecek ” dedi. BOZYAKA ELEK TRİĞİNİ KENDİ ÜRETECEK eçtiğimiz yıl tamamlanarak hizmete açılan Bozyaka pazaryeri ile kültür merkezi güneş enerjisiyle kendi elektriğini üretecek. Karabağlar Belediyesi'nin projesi İZKA tarafından kabul edildi. Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm, yapımı bir yıl sürecek proje süresince Ege Üniversitesi Güneş Enerjisi Enstitüsü’yle işbirliği yapacaklarını söyledi. Kürüm, “Daha önce de çevre dostu parklar ve yeşil bina gibi çevre dostu projelerimizle ilçemizde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında önemli adımlar attık. 4 parkımız, güneş enerjisi ile aydınlatılıyor. Son olarak İZKA tarafından kabul gören ve hibe desteğiyle yapımını gerçekleştireceğimiz proje ile çevre kirliliğinin azaltılmasına katkı sağlayacağız ve yıllık 230 bin lira tasarruf elde edeceğiz. Bu projeyi çocuklarımıza yaşanılabilir bir dünya bırakmak için çok önemsiyorum. Temiz, sağlıklı bir dünyada yaşamak ve yaşatmak için Karabağlar’da yenilenebilir enerjinin kullanımını, yeni projelerimizle daha da arttırmayı hedefliyoruz” dedi. G Bornova yerinden yönetiliyor İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay Sındır, göreve geldikleri ilk günden itibaren yurttaşların sorunlarını yerinde tespit ederek çözüm ürettiklerini, ilçeyi “yerinde” yönettiklerini söyledi. Son olarak Evka4 ve Doğanlar mahallelerinde yurttaşlarla bir araya gelen sındır, gerçekleştirdikleri hizmetleri anlattı, yurttaşların taleplerini dinledi. Yaz aylarında sokakta yapılan düğünlerden kaynaklanan gürültü kirliliğinin önüne geçilmesi için düğün salonu yapılmasını isteyen Evka4 sakinleri, boş arsalara çöp atılmasının da engellenmesini istedi. Doğanlar'da yaşayanlar da hizmete açılan kapalı pazaryeri için Sındır'a teşekkür etti. Filoya, ileri teknolojiye sahip 2 adet ilaçlama makinesi daha eklendi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle