Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
c OCAK PAZARTES EGE PATİKA HALUK IŞIK halukisik@gmail.com Rüzgar Ektin, Fırtına Biçeceksin “Benim sana anlatacaklarım, ancak senin anlayacağın kadardır.” Mevlana’dan üç satır okuyan herkes, kadim bilgenin bu sözleri, böbürlenmek ya da kibir için değil, “iletişimin” kalibresini işaret etmek için kullandığını bilir. İletişim, insanın kendisinden başlayıp, en uç soyutlamalara dek uzanan bir süreçtir. “Algı” bu yolculuğun dümeni ve yakıtı olduğu kadar, kalitesini de belirleyen güce verilen addır. İçinde bilgi, birikim, özümseme, yeniyefarklıya açıklık, tahammül, sonuçta onaylamasa da anlamak için gösterilecek çaba gibi erdemler barındırır. Kuşkusuz salt diploma, etiket, makam falan filanla kazanılmaz. Daha da fecisi, bu erdemleri ıskalayıp, algısızlık çölünün kaktüsüne dönenler içinde, diploma, koltuk, kürsü, divan sahiplerinin sayısının korkunçluğudur. İyi de bu zevat, neden her geçen gün, ahvalimizin acınası durumunu, daha da ağılaştırmak için ellerinden geleni yapıyor? Ruh hastası, akıl fukarası, provokatör ya da topyekun ebleh olduklarından mı? Ne münasebet! Kulak verin, tutum ve davranışlarını pek güzel anlatıyorlar, saatlerce açıklama yapıyorlar, hatta “ne alaka” türünden, gündemi işgal ve meşgul edecek her türlü malzemeyi kullanıp, başımızı döndürüyorlar. Peki sorun ne? Algı tek başına yetmez de ondan. Algıladığını özümsemek ve kendini hayata bir de bu açıdan eklemek için, “yorum”a ihtiyaç vardır. Yorum, algıladığını fiziksel, düşünsel, ahlaki süzgeçlerden geçirebilmek, bu enstrümanları “insanca kullanabilmek”tir ki, işte kıyamet orada kopmaktadır. Çocuksanat ilişkisinden örnekleme yaparak, sohbeti köpürtmeye çalışalım. Çocuk, algılaması son derece güçlü, yorumlaması son derece zayıf bir varlıktır. Çünkü yorumlamak için gerekli donanımdan yoksundur. Bu donanımı, eğitimle, sanatla edinir, biriktirir. Ona bu konularda yardımcı olacak koşullar ve olanaklar sunmak gerekir. Yıllardır, sözgelimi “Çocuk Tiyatrosu alanındaki asıl cinayet, çocukların estetik ve düşünsel algı yollarının tıkanmasıdır” diye çığlık atmamız bundandır. Korsan tiyatrolara, onlara zaman ve mekan yaratanlara itirazımız bundandır. “Ebeveynler, çocuklarınızı sanatsal ve düşünsel facialardan korumak, en az trafik kazalarından korumak kadar önemlidir” diye, çağrı yapıp durmamız bundandır. Çocuklar için durum buyken, yaşını başını almış insanların, içinde debelendiği “algıyorum” cehennemi nasıl açıklanabilir? Tersinden soralım, onların bu durumu, sağlıklı bir çocukluk geçirmediklerinden midir? Onları yetiştiren ebeveynlerin, eğitimcilerin, çevrenin travmatik bir mirası mıdır, bugün yaşadıklarımız? Kuşkusuz öyledir ve daha beter kuşakların bizi izleyeceğini görememenin gerekçesi de budur. Tarihle, bilgisiz fikirsiz övüneceğimize, geleceğe karşı işlediğimiz suçları görüp, dövünmemiz gerekmektedir. İşte bu mirasın sonucudur evlerimizde, sokaklarımızda, kentlerimizde ve ülkemizde yaşanan cümle sorunlarımız. Sanata ve sanatçıya bakıştan medyaya, politik arenadan spora, kent kültürü fukaralığından şiddetten başka çıkışı olmayan çaresizliğimize… Say sayabildiğin kadar. Cinayet ille boğmayla, kan dökmeyle, fare zehiri yutturmakla işlenmez. Önce algıda ve yorumda başlar cinayet. İstediğin kadar “akıllı” telefon, apartman, otomobil kullan; istediğin kadar hızlı trene, uyduya, her mahallede bir üniversiteye sahip ol; hepsinin saçma sapan aletlere, suç gerekçelerine, tabutlara, cühela yetiştirme yuvalarına döndüğünü göremiyorsak, nedeni algı ve yorum açısından düştüğümüz dipsiz kuyudur. Şimdi her gün, o kuyudan yükselen seslerin yağmuru altındayız. Her gün, yeni bir saçmalığın dillendirilmesine tanık olmaktayız. Cinsimiz, partimiz, kulübümüz, cemaatimiz, kökenimiz ne olursa olsun, hepimiz suç ortağıyız. Ötesi lafü güzaftır. Elbette aferini haketmiyoruz. M İ E R E D UZUN I D L I T A ZAL ARI K arabağlar Belediyesi’nin Uzundere Rekreasyon Alanı’nda yer alacak sanatsal ve heykel yapılar, tematik oyun alanları için imzalar atıldı. Proje kapsamında 3 bin metrekarelik alana, 37.5 metre yüksekliğinde heykel binası yapılacak. Göle maya çalan Nasrettin Hoca figürlü heykel bina, müze ve kültür merkezi olacak. Proje için Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm ile heykeltıraş Ragıp Çiçen, sanatsal ve heykel yapılar, tematik oyun alanları projesini imzaladı. Başkan Kürüm, Denizbank Karabağlar Şube Müdürü Oktay Görgül'le de de proje için kullanacakları 5 yıl vadeli 13 milyon liralık kredi sözleşmesi için el sıkıştı. Kürüm, “Bu sadece bizim değil, tüm İzmir’in projesi. Projeyi yaklaşık 10 ayda, 300 günde tamamlayarak hizmete açacağız” dedi. Çeşitli heykel yapıların, restoran ve kafeterya olarak hizmete açılacağını, insanların sörf yapabileceği dev köpek balığı heykelleri, ejderha figürlü kaydıraklar, mantar kamelyaların yer alacağı projenin, Uzundere Vadisi’ni çekim merkezine dönüştüreceğini belirten Kürüm, “Tematik oyun alanında ise Tom&Jerry, Keloğlan, Pamuk Prenses Yedi Cüceler gibi çocuklarımızın çok sevdiği masal ve çizgi film kahramanlarının yanı sıra fil, timsah, balık, dino figürlü kaydıraklar, heykeller ve oyun grupları projenin diğer ayrıntıları. 4 bin metrekarelik yüzme havuzu da bu projede ayrı bir fark yaratacak” diye konuştu. Çınarlı’nın çehresi değişiyor İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Konak Belediyesi'nin Çınarlı Rekreasyon Alanı projesi sürüyor. Çınarlı Mahallesi’nde Fatih Caddesi ile 1561 ve 1588 sokakların arasında kalan 14 bin 500 metrekarelik alan için hazırlanan rekreasyon projesi Konak Belediyesi tarafından uygulamaya kondu. Çalışmalar tamamlandığında İzmir yepyeni bir yeşil alana kavuşacak. Proje kapsamında engelli vatandaşların da rahatlıkla kullanabileceği şekilde düzenlenen yürüyüş yolları, çocuk oyun alanları, kafeterya, lokanta, 386 kişilik anfitiyatro, otopark, seyir kulesi, biyolojik gölet de olacak. KONUK HASAN TOPAL / Mimarlar Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Kent ve Mimarlık İnsanlık tarihi, uygarlık tarihi üzerinden, uygarlık tarihi de genel olarak kent ve mimarlık tarihi üzerinden okunabilen bir süreçtir. Yaşanılan dönem ise bu sürece tanıklık edilen ve bir anlamda mimarlıklarla katkıda bulunulan dönemdir. Tarih boyunca yaratılmış olan kültürün günümüze yansımasında öncelikli araçlardan biri mimarlık eserleridir. Bir başka ifadeyle mimarlık kültürün bir ifadesidir ve mimarlık eserleri her yönüyle, bulundukları ülke ve kentler için de, bir temsil aracı olmaktadırlar. Günümüz de, gelecekte mimarlık üzerinden okunacaktır. Bu nedenle mimarlık yaşanılan çağın, bilimine, teknolojisine, malzemesine, estetik algısına ait değerleri barındırmalıdır. Toplumların mimarlık düzeyine dair bir gözlem yapıldığında genel olarak iki anlayışın egemen olduğu izlenebilmektedir. Bir yanda, kültürel düzeyi ileri toplumlarda, yapıldığı yere ve çevreye duyarlı, yaratıcı, yenilikçi, araştırmaya dayalı tasarım süreçleriyle elde edilen mimarlık uygulamaları yer alırken, diğer yanda, eski dönemlerin özgün mimarlık örneklerinin kopyalarını, yapıldıkları yere ilişkin bir kaygı duyulmadan, popüler kültürün beğeni değerlerine sunan anlayışların egemenliği izlenmektedir. Son yıllarda, Antik çağ tapınaklarının, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin baş yapıtları olan ve her biri yapıldığı dönemin özgün örneklerini oluşturan, hanların, sarayların, kervansarayların, camilerin, birer kopyası olmaktan öteye geçemeyen ve sayıları giderek çoğalan yapılar (okullar, camiler, adliye binaları, alışveriş merkezleri, oteller) yapılmakta ve bunlar topluma mimarlık olarak sunulmakta, toplum eski yapılara özendirilerek, estetik algı, eski olana yönlendirilmektedir. Yapılanlar, ülkemizin sahip olduğu zengin yapı kültürü ve mimarlık birikimi açısından kabul edilemez uygulamalar, mimarlığın geleceği için kaygı verici gelişmelerdir. Yirmibirinci yüzyılda kentler yaşam kalitesi ekseninde değerlendirilmektedir. Birçok parametrenin yanı sıra iyi tasarlanmış, nitelikli mimarlıklar ve bu mimarlıklarla oluşan kent dokuları ve kentsel mekan, yaşam kalitesine doğrudan olumlu katkı yapan unsurlardandır. Bu bağlamda merkezi ve yerel karar vericiler, ülkenin ve kentlerin mekansal gelişmesinde belirleyici olacak bir mimarlık politikasını oluşturmak ve sürekli kılmak durumundadır. Avrupa Kentsel Şartı’nda yerel yönetimler için mimarlığa dair güncelliğini her zaman koruyacak çok önemli politika önerileri bulunmaktadır. . Kentlerimizi ve kasabalarımızı bilgi, kültür ve sanat yuvaları haline getirme amacımızda, kentlerin mimari güzelliklerini dikkate almadığımız taktirde saygınlıktan yoksun kalacağımızın farkındayız. . Bu bağlamda, kentsel peyzajlarımızın son elli yılda çoğu kez üst düzeyde bir mimari kalite endişesi duyulmadan geliştiğinin farkındayız. Kent çevresindeki peyzajların pek çoğunu ihmal ettik ve kentlerimizin kasabalarımızın çevresini ruhsuz ve yaratıcılıktan uzak bir ticari kentsel planlamaya terk ettik. Bu nedenle mekansal gelişmemizde mimarlık boyutunu daha fazla dikkate almak, karar vericilerde ve kentlilerde canlı bir mimari kültürün gelişmesini teşvik etmek istiyoruz. . Kentlerimizle, kasabalarımızla ve onların kültürü ile olduğu kadar mimarileri ile de gurur duymak arzusundayız.’’ İfadeleri kentsel şartın önerisi olan politikanın örneklerindendir. Kentlerimizin tamamında asıl problemin plansızlık ve plansızlıkla bütünleşen tasarımsızlık olduğu söylenebilir. Gündeme gelmiş olan ve halen tartışmaları süren ‘’Kentsel Dönüşüm‘’e dair düzenlemeler kentlerin geleceği için büyük tehdit ve tehlikeler barındırmakta, buna karşın bir mimarlık politikası içermemekte, uygulamalarda da kentlerin mimarlık düzeyine ilişkin bir kaygı taşınmamaktadır. Ancak dünya örneklerine bakıldığında, özellikle Avrupa kentlerinde gerçekleştirilen bütün kentsel dönüşüm uygulamalarının öncelikli stratejisinin, ekonomik ve sosyal iyileşmenin yanı sıra yüksek nitelikte bir mimarlık ve kentsel yaşam alanı elde etmek olduğu görülmektedir. Özetle; mimarlıklarına ve mimarlıklarının düzeyine önem vermeyen, mimarlık alanına dair bir politikası da olmayan ülkelerin ve kentlerin, dünya kentleri arasında istenen düzeye ulaşmaları olanaklı değildir denebilir. ayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ, Sevgi Evleri Buca Kız Yetiştirme Yurdu sakini kızlarla Dünya Barış Anıtı’nda kahvaltıda bir araya geldi. Karabağ, genç kızlar için önce Şirince, sonra da Anıtkabir ziyareti düzenleyeceklerini bildirdi. Buca Kız Yetiştirme Yurdu Müdürü Gülcan Yılıkyılmaz destekleri için Karabağ’a teşekkür etti. Kızlar da kurslarından öğrendikleriyle yaptıkları el işi tepsiyi Karabağ’a verdi. Kızlara destek... B C MY B