22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OCAK CUMA İlk başvuru İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Mordoğan Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Büyükşehir Yasası'na karşı dava açan belediye başkanları kervanına katıldı. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkını kullanan Çakır, belde belediyeleri ve köy tüzel kişiliklerinin kapatılmasını öngören yasanın iptal edilmesini istedi. Çakır, belde belediyesi kapatılacak yurttaş sıfatıyla açtığı davada en önemli dayanağını seçme ve seçilme hakkının ellerinden alınmasını gösterdi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesi’nde yer alan hakkın belediyeler kapatıldıktan sonra ellerinden alınacağını kaydederek, yasanın Avrupa Yerel Yönetimler Şartı Sözleşmesi’ni de ihlal ettiğini vurguladı. Uygulamanın yerinden yönetim ilkesine ters olduğunu dile getirdi. Yeni yasayla yurttaşların sağlıklı hizmet alamayacağını, doğrudan iletişim kuracağı başkan ve seçilmiş kişileri bulamayacağını anlattı. KONUK zmir'de yeni yasayla birlikte Mordoğan dışında Yeni Şakran, Zeytinlik (Aliağa), Zeytinova (Bayındır), Ayaskent, Bölcek, Göçbeyli, Yenikent, Zeytindağ (Bergama), Poyracık, Yayakent (Kınık), Bademli (Seferihisar), Birgi, Bozdağ, Çaylı, Karaköy, Kaymakçı, Konaklı, Ovakent (Ödemiş), Belevi (Selçuk), Gökçen (Tire), Çandarlı (Dikili) belde belediyeleri de kapatılacak. EGE Mordoğan Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Büyükşehir Yasası’na karşı dava açtı İNSANA ASUMAN c DAİR ABACIOĞLU asuabacioglu@yahoo.com yarımadadan İ gidip gelmiyoruz. Vatandaşlarımızın iyi gününde kötü gününde hep birlikteyiz” dedi. Bütünşehir Yasası’nın hizmet gelmesi ve yatırımlar yapılması açısından olumlu yönlerinin de bulunduğunu dile getiren Çakır, “Yatırım açısından bakıldığında olumlu ama halk seçtiği, oy verdiği kişileri yanında görmek istiyor. Bu yasa muhtarlıkların da tüzel kişiliğini kaldırdı. Valinin bile yetkisi olmayan silahlı güvenlik gücü kurma yetkisi muhtarlıklarda var. Köylerde muhtarın büyük önemi oluyor. Tüm bunlar gidecek” diye konuştu. Küçük yerlerde ilçe belediye başkanı ya da büyükşehir belediye başkanına halkın ulaşmakta zorlanacağını anlatan Çakır, “Büyükşehir belediyesinde başkanı tam 3,5 saat beklediğimi biliyorum. Bir vatandaş bu kadar tahammül eder mi? Beldeye geldiğinde yapılmasını istediği şey hemen yapılıyor. Çünkü biz talepler küçük olduğu için en fazla yarım günde noktalıyoruz. Ayrıca yaz mevsiminde nüfusumuz artıyor. Bu da hizmetlerin yerinde verilmesi konusunda sıkıntı yaratacaktır” dedi. Mavi Kapak Kampanyasına Tepki Sonunda engelli dernekleri, ortak bir protesto ve açıklamayla ‘’mavi kapak’’ kampanyasına tepkilerini dile getirdiler. Toplumun duyarlılığını ve yardımlaşma duygusunu sömürerek yürütülen bu kampanya, engellilerin ‘’hayata dahil olabilmeleri için’’ asıl yapılması gereken yatırımların göz ardı edilmesine, perdelenmesine yarıyor, toplumda yapay bir vicdani rahatlama sağlıyordu. Engelli derneklerinin açıklamalarından öğreniyoruz ki, bu kampanya çerçevesinde dağıtılan sandalyeler kalitesiz ve ucuz malzemeden üretildikleri için çabuk kırılıp dağılıyorlar, pek işe yaramıyorlardı. Bunun ötesinde derneklerin karşı çıktıkları bir başka unsur da, engellilerin medya önünde acınacak, muhtaç, zavallı insan konumuna dönüştürülmeleriydi. Oysa Türkiye’de 9 milyonu aşan sayıdaki engellilerin işsizlik, yeterli eğitim alamama ve evlerine kapanmak durumunda kalmaları, sokaklarda tekerlekli sandalye ile yürüyecek yol, kaldırım bulamama sıkıntıları vardı ve mavi kapak toplanarak bu sorunların çözümü mümkün değildi. Anlaşılan bu gerçeği haykırma cesareti sadece engelli yurttaşlarda vardı. Mavi kapak kampanyasının bu sığ yaklaşımıyla, ortadaki büyük sorunun çözümünün bireysel yardımlarla sağlanamayacağı, bu konuda asıl görevin, toplumun yaşamını kolaylaştırmak, insani gereksinimlerini çağdaş standartlarda yerine getirmek için organize edilen kurumsal yapılara yani belediyelere ve hükümetlere ait olduğu gerçeği, şimdi engelli yurttaşlar tarafından toplumun dikkatine sunulmuş oldu. Yani kamuoyunun asıl bilmesi gereken konu, engellilerin özgürce gezebildiği yolların, binaların, parkların yapılması gerektiğiydi. Kamuya açık alanların engellilere uygun hale getirilmesi belediyelerin göreviydi. Kısaca mavi kapak toplayıp işe yaramaz, çabuk bozulan tekerlekli sandalye dağıtarak sorun çözülemezdi. Bu bakış açısını çok iyi bir şekilde ortaya koyan engelli derneklerinin açıklamalarından bütün toplumun bir ders çıkarması gerekiyor aslında. Adım başı ödediğimiz vergilerle ayakta duran kurumsal yapıların toplumun daha iyi yaşam koşullarına sahip olabilmeleri için yapmaları gereken işleri hatırlatıyor bize bu açıklamalar. Toplumsal yardımlaşma tabii ki iyi bir şey; insanların çevrelerine, başka insanlara duyarlılığının desteklenmesi ve sürdürülmesi önemli. Ancak bu, vergilerimizle ayakta tuttuğumuz ve oylarımızla iktidara getirdiğimiz yapılanmaların görevlerini yerine getirmelerini istemeyi engellemiyor. Nasıl mavi kapak toplayarak engellilerin sorunları çözülmüyorsa, kullanılmış giysi, kömür ve yiyecek yardımlarıyla da yoksulluk sorunu çözülemez; ya da sokaklardan çöp toplayarak çevre kirliliğini önleyemezsiniz; kadın cinayetlerini ve kadına şiddet sorununu kadın sığınma evi açarak çözemeyeceğiniz gibi. Engelli derneklerinin açıklamaları, sorunların çözümünde asıl sorumluluk sahibi olan kurumları göreve davet ediyor. Belediyeler ve hükümetin diğer kurumları, engelli ve ileri yaşlardaki yurttaşların ‘’engellerle karşılaşmadan’’, birilerinin koluna girmeden, yardım almadan sokaklara çıkıp istedikleri yere gidebilecekleri, karşıdan karşıya geçebilecekleri, günlük gereksinimlerini giderebilecekleri, kısaca hayata karışabilecekleri bir kent düzeni sağlamakla yükümlüdürler. Bunun için de ellerini ceplerine atarak büyük kapsamlı yatırımlar yapmak zorundadırlar. Toplumun farkına varması gereken gerçek şudur; kentler engelliler için özgürleştiğinde, işte ancak o zaman, engelli olmayan yurttaşlar için de daha sağlıklı, insani, tehlikeler içermeyen ve özgürce yaşanabilen bir kent haline gelebilecektir. Yasa ile birlikte Türkiye genelinde seçme ve seçilme hakları elinden alınan belediye başkanları ile meclis üyesi sayısının 20 bini bulacağını belirten Çakır, “Nasıl belediyelerin tüzel kişiliğini kazanması için referandum yaptıysak kapanması için de referandum yapılması gerekiyor. Ben Mordoğan’da iki dönemdir belediye başkanlığı yapıyorum. Buranın mülki amiri olarak halk bizi görüyor. Sadece işe B elde belediyesi kapatılacak yurttaş sıfatıyla Anayasa Mahkemesi'ne İzmir’den ilk davayı açan Çakır, yasanın 'yerinden yönetim' ilkesiyle bağdaşmadığını vurguladı. ŞEHRAZAT MERCAN / Avukat Çevre Hukuku İhlalleri Üzerine Özellikle son on yıllık süreçte, ardı ardına çıkarılan yasal düzenlemeler ve bakanlıklar yetkisiyle değiştirilen yönetmeliklerle çevre hukuku, doğanın daha fazla korunduğu geliştirildiği ve gözetildiği bir üst yapı kurumu olmaktan çıkmıştır. Aksine, doğa ve çevrenin daha da metalaştırıldığı bir düzene doğru, geri dönüşü güç bir yola girmiş bulunmaktadır. Umutsuzluğa kapılmaktansa, bu gidişatı tespit ve teşhir ederek, yapılacak çalışmalara ışık tutulması amacıyla bir durum değerlendirmesi yapmanın yararı olacağı düşüncesindeyim. İlk Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, 1993 yılında çıkarılmıştır. Ancak günümüze kadar 8 kez değişikliğe uğrayarak, sermaye için kullanışlı hale getirilmiştir. Yeni bir değişiklik daha yoldadır. Bu düzenlemeyle, çevreye etkisi olabilecek bir faaliyet için olası etkilerinin önceden hesaplanması, minimum düzeyde tutulması ve bunun için bir proje hazırlanması, projeye halkın katılımının sağlanması gibi özetleyeceğimiz bir süreç sonunda “ÇED olumlu” veya “ÇED gerekli değildir” kararı verilmektedir. ÇED olumlu kararı alınması gerekli görülen tesislerin tabi olduğu yönetmeliğinin 9. maddesiyle, sürece katılması gereken yöre halkı için, önceden ilan edilen bir tarihte, genellikle de faaliyetin gerçekleşeceği köy veya ilçe sınırları içinde, kahvehane, düğün salonu gibi bir mekanda toplantı düzenlenmektedir. Esasen, 9.madde düzenlemesiyle sadece bir günlük, birkaç saatlik toplantı ile de yetinilmemiştir. Yörede, anket, seminer gibi etkinliklerin de düzenlenmesi önerilmektedir. Oysa son yıllarda, özellikle daha önceki ÇED olumlu kararları ve buna bağlı olarak verilen ruhsat veya izin kararlarını yargı sürecine taşıyarak iptal ettirdiğimiz tesisler için, aynı yerde, aynı iş için ve hatta aynı kapasitede ve aynı sistemle çalışması öngörülerek yeni ÇED olumlu kararları verilmektedir. Bunun en yakın örnekleri, ilimizdeki Seferihisar ve Urla ilçeleri kıyılarının bulunduğu Sığacık Koyu’ndaki orkinos yetiştiricilik tesisi, Urla Yağcılar Köyü ve İçmeler Mevkisi'nde çalışmasını sürdüren taş ocağı ve açık sistem kırma eleme tesisi ile Çeşme Germiyan Köyü’nde kurulu kırma eleme tesisinin çalıştırılmasında yaşanmış, daha doğrusu halen yaşanmaktadır. Son süreçte “ÇED kapsam dışı”na ilişkin yönetmelikle yapılan düzenlenme, yasaya karşın hukuk ihlalinin en net uygulama alanı olarak karşımızda durmaktadır. Düzenlemeyle çevre hakkı ihlal edilmektedir. İlk olarak mahkeme kararlarının arkasından dolanarak önüne geçek şekilde yeni kararlar alınmasının yolunu açmaktadır. Düzenleme ikinci olarak halkın sürece katılımını ortadan kaldırmaktadır. Üçüncü olarak idari yargı anlamda bir düzenleme vardır. ÇED olumlu veya ÇED gerekli değil kararlarının, halkın uğrayıp, görüp de itiraz edebilmesi veya yargıya taşıyabilmesinin önüne geçilmektedir. Çünkü bu kararların uzak mesafelerdeki ve uğranılmayan kaymakamlık binalarının panolarında ilanen duyurulması ve mahkemelerin de bu ilanları yöre halkının görüp öğrendiğini varsayarak davaları sürenin geçirildiğinden bahisle reddedilmesi getirilmektedir. Dördüncü olarak da Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin geçici 3. maddesi ile, kanuna aykırı olarak, muafiyet alanı yaratılmaktadır. Bu durumda, idare hukukunun güçlü öznesi olan devletin işlemlerinde kamu denetiminin sağlanması gittikçe güçleşmektedir. Adeta devlet bir dev, önündeki kamu, halk, vatandaş, çevre gönüllüsü, birey ya da insan, küçük bir karınca durumundadır. Yapılabilecek bir şey yok mudur? İnsan ve inanç var ise umut da vardır. Daha çok ve daha sağlam örgütlenmek, bilgi ile donanmak, hukuksuzluklara karşı daha çok hukuk istemek ve bir yol açmak gerekmektedir. kapıda NURPERİ DEĞİRMENCİ BODRUM Turgutreis Belediye Başkanı CHP’li Mehmet Dinçberk, belediyesinin kapanmaması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Dinçberk, 6 Aralık 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Büyükşehir Yasası’yla, gelecek yerel seçimlerin ardından kapanacaklarını anımsattı. Geçen yıl beldede, ilçe olmak için imza kampanyaları yürütüldüğünü, belediyenin kapanmasına tüm yurttaşların karşı olduğunu vurgulayarak, “Bediyemizin kapanmaması için tüm yasal yolları deniyoruz ve yasal haklarımızı sonuna kadar kullanmaya devam edeceğiz” dedi. Dinçberk, Turgutreis Belediyesi’nin 1967’de halkın oylarıyla kurulduğunu, halkın görüşü alınmadan kapatılmaması gerektiğini vurguladı. Geçen günlerde de Bodrum Yarımadası’nda aynı durumdaki Yalıkavak, Gündoğan ve Göltürkbükü beldeleri, yeni düzenleme yapılır umuduyla birleşme kararı almıştı. Turgutreis de Mehmet Dinçberk İzmir, İstanbul, Ankara’daki satış noktalarımızda ve Türkiye’nin her yerinden havale ile siparişlerinizde 30 İNDİRİM kitap.cumhuriyeti.com.tr % C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle