13 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

c OCAK CUMA EGE İNSANA ASUMAN ‘Kurtuluş Savaşı’nda Rumlara etnik temizlik yapıldı’ diyen Aygün, CHP içinde ‘istenmeyen adam’ konumuna ilerliyor DAİR ABACIOĞLU ‘Okuduğunu da anlamıyor’ ygün, Sotiruyu’nun, emperyalizmin savaşa sürüklediği iki toplumun ‘kardeş kavgasını’ anlattığı ‘Benden Selam Söyle Anadolu’ya’ romanından ‘etnik temizlik’ yorumu üreterek, kamuoyunda tepki çeken çıkışlarına bir yenisini daha ekledi. Anadol, ‘Söylem değil, bunu söyleyenin CHP'li milletvekili sıfatı taşıması garip’ dedi. HAKAN DİRİK CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, farklı mecralardaki “çıkışlarıyla” partisinde tartışılan isim olmayı sürdürüyor. Aygün; Dersim olaylarına ilişkin sözleri, Seyit Rıza açıklamaları, kendisini kaçıran PKK’lilere yönelik “iyi çocuklar” nitelemesi, Paris’te öldürülen üç PKK’li için taziyeye gitmesinin ardından şimdi de Kurtuluş Savaşı’nda Rumlara etnik temizlik yapıldığı yönündeki “tweet”iyle parti içindeki bazı çevreler tarafından “istenmeyen adam” konumuna ilerliyor. Aygün, 10 Ocak’ta attığı tweet’lerde şunları yazmıştı: “20 yıl sonra tekrar okuduklarım. ‘Benden Selam Söyle Anadolu’ya, yazan: Dido Sotiriyu. Roman, geçen yüzyılın bu yıllarında Ege’de Rumlara yapılan etnik temizliği anlatıyor.” MPERYALİZME KARŞI Aygün’ün sözünü ettiği roman, Manoli Aksiyotis adlı bir Batı Anadolu Rum köylüsünün anlattıklarını temel alıyor. Özünde de emperyalist güçlerin savaşa sürüklediği iki toplumun bireyleri arasındaki kendi deyimiyle “kardeş kavgasını” anlatıyor. 262. sayfadaki “Benden selam söyle Anadolu'ya... Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin... Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin!” cümleleriyle, bu söylemi pekiştiriyor. Üstelik “Benden Selam Söyle Anadolu’ya”, 1982 yılında Abdi İpekçi TürkYunan Dostluk Ödülü’ne de değer görülmüştü. İzmir Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Oktay Gökdemir, Aksiyotis’in eskiden Amele Taburu’nda yer aldığını, 15 Mayıs 1919’da Yunanistan’ın İzmir ve çevresini işgali üzerine, Yunan üniforması giyerek “Küçük Asya macerasına” ortak olduğunu söyledi. Aygün’ün cümlelerini duyunca, “Acaba ben yanlış bir kitap mı okudum?” kuşkusuna kapıldığını belirten Gökdemir, “Bütün romanı yeniden gözden geçirdim. Bu tehlikeli genelleme hem de Dido Sotiriyu’nun insancıl romanı üzerinden nasıl yapılabiliyor? Kimliğinde CHP rumuzu olan bir parlamenter hiçbir sorumluluk duymaksızın hem de kendi partisinin kurucu iradesi ve tarihsel kökleriyle ilgili böylesine ciddiyetten uzak, gerçeklerle de ilgisi olmayan bu tür açıklamaları hangi misyon gereği yapabiliyor? Aygün, herhalde okuduğunu anlamıyor. Bu anlatıdan bir etnik temizlik hikayesi ve sonucu çıkarmak nasıl bir ruh halinin dışavurumudur onu da Aygün yanıtlasın. ” dedi. “Büyük Ayrılık” kitabıyla mübadeleyi romana döken eski CHP İzmir Milletvekili Kemal Anadol da, şu açıklamasıyla eleştirilere katıldı: “O romandan böyle bir anlam çıkmaz. Bugün Yunanistan’daki sol ve demokrat çevreler, ‘Küçük Asya Felaketi’ olarak niteledikleri İzmir ve Anadolu işgalini emperyalizmin bir oyunu olarak görmektedir. Buna ‘Benden Selam Söyle Anadolu’ya romanı yazarı, yakından tanıdığım merhum Dido Sotiriyu da dâhildir. Bir tek Yunanistan’da son seçimlerde parlamentoya giren faşist Altın Şafak Partisi’nin söylemi Hüseyin Aygün’ün söylemiyle örtüşüyor. Bu da bana garip gelmiyor. Yadırgadığım şey, beyan sahibinin‘CHP milletvekili’ sıfatı taşımasıdır.” [email protected] A Kentin Özgünlüğüne Duyarlılık Fransa’nın başkenti Paris’in turistik bölgelerinden Montmartre’da yer alan Tertre Meydanı’nda uluslararası bir kahve zincirinin şubesinin açılacağı haberi üzerine Fransızlar tepki göstermişler ve bunu engellemek için eylem yapacaklarını açıklamışlar. İspanyol ressam Pablo Picasso ile ABD’li yazar Ernest Hemingway’in sevdiği mekanlardan biri olan meydanda kendi kültürlerine aykırı buldukları bir kahve zincirinin şubesinin açılmasına karşı çıkan Fransızlar, 20 yıl önce bir başka fast food devinin aynı girişiminin engellendiğini hatırlatmışlar. İzmir’in 7500 yıllık tarihiyle övünürken bırakın o kadar eskiyi, yakın tarihimizi hatırlatan bütün yapıları, kentsel düzenlemeleri ortadan kaldırıp kenti gökdelenler, viyadükler ve otoyollarla parça parça eden çarpık yapılaşmanın ortasında kalınca, itiraf etmeliyim ki bu tür haberler insanın çok hoşuna gidiyor. Demek dünyanın her yerinde tarihsel, kültürel geçmişe dönük değerlerin bir kentin derinliğini oluşturduğuna inanan insanlar var. Bir kentin, geçmişini hatırlatan, anılarının yaşadığı mekanların özgünlüğünün korunması gerekiyor. Madrid’de Picasso’nun yemek yediği restoran, yemeklerinin lezzetinden çok kendini bu şekilde tanıtmayı tercih ediyor; Havana’da Hemingway’in her gün kahve içtiği mekan yine turistler tarafından bu nedenle aranıp bulunuyor. Çünkü bu mekanlar, onları onurlandıran kişiler ölüp gitse de orada yaşamaya devam ediyorlar; duvarlarında eski siyah beyaz fotoğraflarla kentin belleğini oluşturuyorlar. Turistler, böyle yerlerde kendilerini tarihin bir parçası hissediyorlar. Ne yazık ki İzmir’de aramaya kalksanız kendi kişisel geçmişinizde önemi olan, anılarınızı çağrıştıracak bir yeri bile bulmakta zorlanırsınız; öylesine hızlı bir dönüşüm içindeyiz. Oysa İzmir, ülkemizin ulusal kurtuluş savaşının zaferle sonuçlandırıldığı, bağımsızlığının ve özgürlüğünün kazanıldığının ilan edildiği bir kent. Ulusal tarihimizde büyük bir önemi var. Ancak Türkiye’nin ulusal kahramanı Atatürk’ün, üstü açık arabasıyla halkın coşkusunu selamladığı Kordon, altı şeritli otoyol yapılmaktan son anda kurtarıldı. Kordon, doldurularak orijinal halinden çok şey kaybetti; yine de orada duruyor ve İzmir’in geçmişini hatırlatmaya devam ediyor. Koruma Kurulu itiraz etmeseydi doldurulmayan tek yer olan Pasaport, marina yapımıyla özgünlüğünü kaybedecekti. Şimdi Kurtuluş Savaşı'nın sonuçlandığı döneme ait Narlıdere’deki Şehitlik’ten başka ne var elimizde? İzmir’in kurtuluş gününde Hükümet Konağı’nda yapılan, göndere bayrak çekme töreni yasaklanmaya çalışılmasaydı kimin dikkatini çekerdi? Bu tarihi bina, çevresindeki yüksek yapıların ortasına gömülmek zorunda mıydı? Atatarük’ün rakı içtiği Kordon’daki meyhane bugüne kadar korunmuş olsaydı her önünden geçişinizde gurur duymaz mıydınız? İzmir’in tarihini ve kültürünü zenginleştiren olaylar ve kişilerle ilgili herhangi bir anıyı çağrıştıran yapılar tek tük kaldı; bu yapıların önemini ortaya çıkaran, tanıtan ve gösteren bir çalışma yapmak yerine onları silikleştiren, görünmez kılan, sonuç olarak unutturan bir yapılaşma tarzı içindeyiz. İzmir halkı, ulusal değerlerine düşkünlüğüyle gurur duyar; bu düşkünlüğü, Fransızlar’ın yaptığı gibi kentlerinin tarihsel özgünlüğüne sahip çıkarak gösterseler daha iyi olmaz mıydı? ‘İHANET KOMİSYONU’ KURULDU C HP İzmir, İl Genel Meclisi Üyesi Ali Demirel hakkında 'eski Dikili Belediye Başkanı Özgüven aleyhinde maden şirketiyle gizli görüşmeler yaptığı iddialarını' mercek altına aldı. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)CHP’de “Özgüven’e ihanet” komisyonu oluşturuldu. Komisyon, öncelikle eski Dikili Belediye Başkanı’nı suçlu göstermek için maden şirketiyle gizli görüşmeler yaptığı ve onlara bazı belgeler verdiği savlanan il genel meclisinin CHP’li üyesi Ali Demirel’i soruşturmaya başladı. CHP il başkan yardımcıları Altan İnanç ve Ali Karabay’la yönetim kurulu üyesi Nahide Karabay’dan oluşan komisyon, öncelikle Dikili’ye giderek, Demirel’le ilgili savları araştırmaya başladı. İlçe başkanlığında düzenlenen toplantıya katılan Demirel, kendisi hakkında çeşitli iddialar ortaya atan Koza Altın Madeni’nin eski çalışanı Ersan Var hakkında suç duyurusunda bulunduğunu belirterek, Özgüven’e ihanet etmediğini savundu. Komisyon, iddialarla ilgili başlayan yargı sürecinin beklenmesine karar verdi. E ALTIN ŞAFAK Köy enstitüsü sempozyumu İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nün kuruluşunun 70. yılı, İzmir'de sempozyumla kutlanacak. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) ve Konak Belediyesi işbirliğiyle düzenlenen “Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü 70 Yaşında” konulu sempozyum, Konak Belediyesi Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi'nde yarın saat 09.00'da başlayacak. Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan ve YKKED Genel Başkanı Prof. Dr. Kemal Kocabaş açılış konuşmalarını yapacak. Ahmet Soner'in Hasanoğlan belgesel gösteriminin ardından, gazetemiz Ege Bölge Temsilcisi Serdar Kızık'ın yöneteceği ilk KONUK YKKED oturum gerçekleştirilecek. Oturuma konuşmacı olarak Mehmet Başaran, Dr. Niyazi Altunya, Sabri Kurt, Tahsin Yücel ve Dursun Kut katılacak. Etkinliğin ikinci oturumunu Dr. Niyazi Altunya yönetecek. Bu oturumda da Pakize Türkoğlu, Dr. Alper Akçam, Prof. Dr. Songül Sallan Gül, Doç. Dr. Firdevs Gümüşoğlu konuşacak. Prof. Dr. Songül Sallan Gül yönetimindeki üçüncü oturumda, Prof. Dr. Zeki Arıkan, Prof. Dr. Oğuz Makal, Karabey Aydoğan, Dr. Figen Kıvılcım Çorakbaş söz alacak. Dr. Alper Akçam başkanlığındaki son oturumun konuşmacıları da Ali Kınacı, Nermin Yıldırım, Yavuz Ali Sakarya ve Ali Salman. Prof. Dr. KEMAL KOCABAŞ / Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Genel Başkanı Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü (HYKE), eğitim tarihimizde kısa fakat aydınlık bir sayfanın adıdır. Tonguç emeğidir, bir Anadolu imecesidir. 1940’lı yıllar savaş yıllarıdır. Trakya boşaltılmaktadır. Hitler’in orduları, 1941 yılında Balkanlar’dadır. Kepirtepe Köy Enstitüsü boşaltılır ve öğrencileri öğretmenleriyle birlikte Hasanoğlan köyüne taşınır. Burada 10 Temmuz 1941 günü sabahı yeni bir enstitünün ilk kazmasını onlar vuracaklardır. Tonguç, Kepirtepelileri “Dünya bu durumda iken sizler en insanca bir savaşın kahramanlarsınız” diyerek selamlar. Kepirtepeliler sekiz ay boyunca, 15. enstitü olan Hasanoğlan imecesinde onurla yerlerini alırlar. Enstitüler sisteminin çok önemli parçası olan HYKE, 19421947 yılları arasında, görünürde köy enstitülerine iş eğitiminin ilkelerine uygun öğretmen yetiştirmesi amacıyla kurulmuş olsa da, beyinlerde 1940’lı yılların üniversitesine yönelik eleştirilerin varlığı ve düşünsel anlamda yeni bir üniversite modeli tasarımı olduğu da söylenebilir. Tonguç’un; “Yüksek Köy Enstitüsü ile biz geleceğin üniversitesini hazırlıyoruz. 21. yüzyılın insanını yetiştireceğiz...” sözleri 1943 yılındaki yeni bir yüksek öğretim kurumu için arayışın ip uçlarıdır. İnönü, Tarım Bakanı ve Tonguç’un katıldığı bir yurt gezisinde “daha çok enstitü açılması, daha çok tarımcı yetiştirilmesi” en çok konuşulan Hasanoğlan 70 Yaşında ortasında sanat ve kültür merkezi olan, toplumcu bir anlayışla özgün, yeni bir yüksek öğretim modelinin yaşama geçirilme emeklerini aktarmaktadır. Tonguç, Yüksek Köy Enstitüsünde yetiştirilen öğretmen adaylarının köy eğitim ve eğitbilimini sistemleştirmek amacıyla yetiştirildiğini belirtir. HYKE, sadece köy enstitüsü çıkışlı öğrenci alarak o dönemde köy çocukları için yüksek öğretime açılan bir pencere olmuştur. HYKE yönetim kurulu bu anlamda demokratik katılımcılığın özgün bir örneğidir. Kız ve erkek öğrenciler tarafından oluşturulan haysiyet divanları ve bunların başkanlarının HYKE disiplin kuruluna katılması, uzun, işlevsel, dönüt veren staj ve inceleme gezileri sistemin özgün kazanımlarıdır. HYKE, öğrenci merkezli, araştırmaya dayalı, öğrenmeyi hayatın gerçek sorunları üzerinden gerçekleştiren, demokratik bir eğitim kurumuydu. Tabanda demokratik bir kültürün yaşanarak hayata geçirilmesi eylemiydi. HYKE, demokratik, katılımcı, kamucu bir yüksek öğretim anlayışının özgün kazanımıydı. Yıl 2012; Türkiye tümüyle piyasacıküresel güçlere teslim olmuş üniversite arayışındadır. Ülkenin demokratik güçleri kendi özgün kazanımlarını daha da geliştirerek ülkenin ve halkın gereksinmelerine uygun demokratik, özerk, kamucu üniversitesini mutlaka üretecektir. konulardır. İnönü’nün desteğini alan Tonguç, Yüksek Köy Enstitüsü'nün açılmasına ilişkin İlköğretim Genel Müdürlüğü'nün önerisini 19 Eylül 1942 tarihinde bakanlığa yazar. Bakanlığa yazılan öneride, Çifteler ve Kızılçullu’dan o yıl mezun olacak 105 öğrencinin Hasanoğlan’a çağrılması ve dokuz değişik dalda, altı aylık kurs önerilir. Aynı gün Talim Terbiye Kurulu'na aktarılır ve yaklaşık bir ay sonra kursun başlaması onay görür. 9 aylık uygulamadan sonra 24 Temmuz 1943 tarihinde çıkan asıl kararla, deneme dönemi sonrası kol sayısı 8’e iner, süre 3 yıl olarak saptanır ve amaç genişler. Hasanoğlan’daki değişim sürecini Mehmet Başaran “AnkaraKırıkkale trenini heyecanla beklerdik. Akşam üzeri gelir, bize göre ülkemizin en değerli, en sevilen insanlarını bırakırdı Hasanoğlan durağına. Kapılar açılır, omuzları heybeli Hasanoğlan köylüleriyle birlikte Tonguç inerdi, Sabahattin Eyüboğlu inerdi, Vedat Günyol, Saffet Korkut inerdi aydınlık yüzleriyle. Enstitüyü görmeye gelen dostları, konukları olurdu kimi zaman yanlarında. Sırtımızda boz giysiler, ayaklarımızda postallar, kafalarımızı, yüreklerimizi tazeleyen bu güzel insanlarla 'Tohum Saçan Köylü Yontusu’na doğru bir küme yürürdük. O yontu da ayrı bir hoşnutlukla bizi izliyormuş gibi gelirdi bana” şeklinde aktarır. Tüm anlatılar, bozkırın C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle