Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
c OCAK PAZARTES EGE PATİKA HALUK IŞIK Destekte istatistik oyunu CHP Aydın Milletvekili Osman Aydın, destek rakamları belirlenirken pamuk ve mısır üreticisinin zarara uğratıldığını söyledi ıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın desteklemeye konu rekoltenin belirlenmesinde 'takdir komisyonları' yerine TUİK verilerini kullanmaya başlamasının üreticinin aleyhine olduğunu vurgulayan Aydın, gerçek üretim miktarının esas alınması gerektiğini belirtti. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) CHP Aydın Milletvekili Osman Aydın, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın tarımsal desteklemeye konu olan rekoltenin belirlenmesinde, takdir komisyonları yerine TUİK verilerini kullanmasının, pamuk ve mısır üreticilerini zarara uğrattığını kaydetti. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in yazılı olarak yanıtlaması istemiyle TBMM'de soru önergesi veren Aydın, önceki yıl dekar başına bin 600 kilogram olan, prime esas alınacak mısır rekoltesinin, geçen yıl bin kilograma düşürüldüğünü, bunun da üreticinin yüzde 40 oranında zarara uğraması anlamına geldiğini vurguladı. Aynı durumun pamuk üreticisi için de geçerli olduğunu belirterek, Eker'e şu soruları yöneltti: “2011 yılında dekar başına 600 kg olan prim ödemesine esas olan pamuk rekoltesini, 2012 yılında birinci ürünlerde 445 kgr ile 500 kg, ikinci ürünlerde 296 kg ile 425 kg aralığına indirme gerekçeniz nedir? 2011 yılında prim ödemelerine temel olacak rekoltenin belirlenmesini yapan takdir komisyonlarının yerine 2012 yılında TÜİK verilerini ikame etme gerekçesiniz nedir? TUİK prim ödemelerine temel olacak rekoltenin belirlenmesinde hangi bilgi kaynaklarına başvurmakta ve değerlendirmelerini hangi parametrelere göre yapmaktadır? Bakanlığınızın bu tasarrufunda pamuk üreticisinin haksız kazanç elde ettiği düşüncesi mi etkili olmuştur? Bakanlık, gerçek üretim miktarı üzerinden yapılandırılmış bir prim ödeme sistemine neden geçmemektedir?” halukisik@gmail.com Bize Özgü... “Bu son olsun.” Olmuyor işte, vazgeçilmiyor, bıkılmıyor. Kötü ve yok edilemez bir refleks gibi, her fırsatta kendini gösteriyor. Ne dersen de, olumsuz sonuçlarının bireysel ve toplumsal fukaralıklara yol açtığını istediğin kadar kanıtla, acınası bir zavallılıkla varlığını sürdürüyor. İnsanlık ondan kurtulmak için, binlerce yıllık bir yolculuk yapmak zorunda kaldı. Kitaplar yasaklandı, filmler kıyıldı, heykeller yıkıldı. Olmadı, kitaplıklar, müzeler, tiyatrolar katledildi. Olmadı, insanlık bahçesine yaratıcılığın çiçeklerini armağan edenler, hapsedildi, sürüldü, öldürüldü, sığındıkları oteller yakıldı. Vandalizm, yobazlık ve faşizm gibi kötülüklerin suratlarına bakın, gördüğünüz karanlıklar, yakıp yıktıkları sanat yapıtlarının isindendir. Tuhaftır, ne zaman silip, pirü pak olmaya niyetlenseler, o yapıtlardan nemalanmaya, sanatçıları sahiplenmeye, timsah gözyaşları dökmeye kalktılar. Sonuç, ağlanacak kadar gülünç oldular ve baktılar ki “yemiyor”, kaldıkları yerden sürdürdüler bu kıyıcılığı. Onlar, nefret suçları müzesine tıkılıp unutulurken, unutulmayan insanlara bir bakın. Kimliklerinin birinci maddesi, kültüre ve sanata verdikleri önem ve değerdir. Onlar, işte bu yüzden unutulmazdır. “Her yasakçının içinde, bir zavallı korkak kıvranır” demişiz, konuyla ilgili bir yazımızda. Gerçekten de kaldıralım o ceberrut yasakçı örtüsünü, vıcık vıcık bir cehalet, kokuşmuşluk yüreğimizi durdurur. Bir ıslık çalmamıştır ömrünce, bir duvardan atlamamış, bir ağaca tırmanıp arkadaş olmamıştır. Denizde taş kaydırmayı bilmez örneğin, topaca ip saramaz, çocukluğunu bırakamaz bir uçurtmanın ardından. Güce tapar, çünkü sevgiyle değil gücün korkusuyla, biatla, kulluk güdüsüyle yetişmiştir. Merak edemez, sorgulayamaz, ilerlemeden ve değişmekten ürker. Şimdi, bu hastalıklı halini örtecek bir güç peşindedir. Yasakla gitsin! Anlayamadığınla, kavrayamadığınla, algılayamadığınla yüzleşemez ki! Sanatı yasaklamaktan başka ne gelir ki elinden? Saçma sapan gelenekler, genelgeler, kalkanlar, siperler uydurur, onlara sığınır. Pedagojinin, psikolojinin “p”sinden zerre kadar anlamadığı halde, çocukların ve gençlerin yaşamlarına yön vermeye kalkar. Çünkü kendine benzemezse o çocuklar ve gençler, içinde kıvranıp durduğu berbat düzeni, tuzla buz edecektir. Şimdi diplomasıyla, makamıyla, kimbilir nelerden vazgeçerek –elbette önce yaşama ve yaşatma sevincidir vazgeçtiği ulaştığı “ihtiyarlığı” korumaktan başka bir kaygı taşımamaktadır. Sanattan korkmayıp, korkutmayıp, içindeki yasakçıyı semirtmeyip de ne yapsın? Ötekileştir, itibarsızlaştır, dört kelimeyi bir araya getiremeyen bir cahilken, yüzlerce sayfa insanı anlatan romanları, oyunları, filmleri sansürleme hadsizliğine yelten! Yasakçılara bakın, suratları yırtılıyormuş gibi sırıtmalar dışında, bir tek kahkaha işitemezsiniz. Ama sanat, yaşama atılmış bir kahkaha, yaşamı çekilmez hale getirenlere kocaman bir nanik, “bir daha olmasın” temennisini alın teri göz nuruyla insanlık sofrasına sunup, “Buyurun, insanlığı ve insanca bir dünyayı birlikte bölüşelim” çağrısıdır. Yasakçı, yaşamı; sanat, yaşamı boğanları reddeder. İşte bir yasakçının, itiraf edemese bile, genlerine yapışmış gerçeği budur. Şimdi de Muzaffer İzgü’nün “Zıkkımın Kökü”nü sansürlemişler. Bakalım dünyaya, sinemaya yapılan uyarlaması Hindistan’da Altın Fil, Tokyo’da Asya’nın En İyileri, İspanya’da En İyi Yönetmen, Fransa’da Cine Junior, beş Altın Koza yanında, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı ödülü alan bir klasiğe yapılanları nasıl anlatacaksınız? Ya da 16 Şubat’ta Karşıyaka Opera ve Tiyatro’ya gelin, “Yeryüzü Sahnesi, İzmir”den “Bütün Bunlar Bize Özgü, Yazan: Muzaffer İzgü”yü izleyin. Hem dünya prömiyerine katılma, hem de dev yazarımızdan özür dileme şansıdır. Dostane duygularla, içtenlikle öneriyoruz. G Ege Bölgesi'nden geçen yıl 3 milyar 735 milyon dolarlık tarımsal ürün dışarıya satıldı. Bölgeden yapılan dışsatım önceki yıla göre yüzde 9 artarken, kurutulmuş meyvalar her zaman olduğu gibi ilk sırada yer aldı. HANGİ PARAMETRE? Üretici ihracata çalıştı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Türkiye’nin en önemli tarımsal üretim ve ihraç merkezlerinden birisi olan Ege Bölgesi, 2012 yılını 3 milyar 735 milyon 250 bin dolarlık tarımsal ürün ihracatıyla tamamladı. 2011 yılına göre yüzde 9’luk ihracat artışı yakalayan Ege Bölgesi’nin 2013 yılı tarımsal ürün ihracat hedefinin ise 4 milyar dolar olduğu belirtildi. 2012 yılında Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatı yüzde 7’lik artışla 19 milyar 158 milyon 123 bin dolar olarak kayıtlara geçerken, Ege Bölgesi, Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatının yüzde 20’lik dilimini gerçekleştirdi. Bölgeden en fazla tarım ürünleri ihracatı 380 milyon dolarlık tutarla Almanya’ya olurken, Amerika Birleşik Devletleri 295 milyon dolarlık tutarla ikinci, Irak 272 milyon dolarlık tarım ürünleri ihracatı ile üçüncü, İngiltere 249 milyon dolarlık tutarla dördüncü ve Hollanda 231 milyon dolarlık tutarla beşinci sırada yer aldı. Bölgeden 163 ülkeye tarım ürünleri gitti. Ege Bölgesi’nden yapılan tarım ürünleri ihracatında, birlik içinde ilk sırayı Türkiye’nin geleneksel ihraç ürünleri çekirdeksiz kuru üzüm, kuru kayısı ve kuru inciri dünya pazarlarına ulaştıran Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği aldı. 849 milyon 490 bin dolarlık kuru meyve ihracatı gerçekleştirildi. İhracatını en fazla arttıran tarım ürünleri sektörü tütün sektörü oldu. Ege Tütün İhracatçıları Birliği, tarihinin en yüksek ihracat rakamına ulaştı ve Türkiye’ye 828 milyon 979 bin dolar döviz kazandırdı. Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği, yüzde 11’lik artışla 632 milyon 175 bin dolarlık dış satıma imza attı. Meyve ihracatında kiraz, satsuma mandalina ve sultaniye üzüm öne çıkarken, mamul ihracatında domates salçası, kurutulmuş sebzeler, dondurulmuş meyveler, turşular, çeşitli sebze konserveleri daha fazla ihraç edildi. Önceki yıl ihracat artış rekoru kıran Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği, geçen yıl yüzde 7’lik ihracat artışıyla 586 milyon 970 bin dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Bunun 287 milyon dolarlık kısmını su ürünleri, 152 milyon dolarlık kısmını yumurta, 77 milyon dolarlık kısmını kanatlı etleri, 2,3 milyon dolarlık kısmını bal ihracatı oluşturdu. En fazla ihracatı gerçekleştirilen ürün ise 150 milyon dolarla sofralık yumurta, 121 milyon dolarla levrek, 78 milyon dolarla da çipura oldu. En çok ihracat yapılan ülkeler ise Irak, Hollanda, Almanya ve İtalya oldu. Defne yaprağı, kekik gibi ürünler 2012 yılında en fazla ihracatı gerçekleştirilen ürünler arasında yer aldı. Hastanelerdeki atamalarda AKP'li yöneticilerle akrabalık ilişkisinin belirleyici olduğu vurgulanıyor ‘AKP bağı’ yönetici yapıyor C HP Manisa Milletvekili Özel, Manisa'da yeni atanan sağlık yöneticilerinin iktidar partisi yöneticileriyle olan yakınlıklarına Sağlık Bakanı Akdağ'ın açıklık getirmesini istedi. MANİSA (Cumhuriyet)CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, Manisa'daki hastanelerdeki kadrolaşmayı ve buralara atanan kişilerin AKP'li yöneticilerle akrabalık bağını, Sağlık Bakanı Recep Akdağ'a sordu. Özel, 2 Kasım 2011 tarihinde yürürlüğe giren ve Sağlık Bakanlığı’nın teşkilat yapısını değiştiren 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile, bir çok alanda köklü değişiklikler yapıldığını anımsattı. Manisa Devlet Hastanesi, Merkezefendi Devlet Hastanesi ve Manisa Ruh Sağlığı Hastanesi'nde yaklaşık 3 bin kadrolu ve sözleşmeli personel bulunduğunu ve bu üç hastanenin toplam yıllık bütçesinin 150 milyon lirayı aştığına dikkat çekerek, şu soruları yönetti: “Manisa'da 663 sayılı KHK’den sonra hangi hastanelerdeki yöneticilerin görev yerleri değiştirilmiştir? Görev yerleri değişen bu kişiler kimlerdir? Yeni göreve atanan hastane yöneticileri kimlerdir? Bu kişilerin AKP milletvekilleri ve yöneticileri ile herhangi bir akrabalık bağı bulunmakta mıdır? 2 Kasım 2011 tarihinden sonra göreve atanan kişilerin bu tip bir akrabalık bağı varsa eğer, kimlerle ve hangi derecededir?” Özel, ayrıca şu soruları gündeme getirdi: “663 sayılı KHK’nin 32. maddesine göre ataması yapılması gereken personelden Manisa'da bu şartı yerine getirmeyen kişiler bulunmakta mıdır? Varsa bunlar kimlerdir? Bu kişilerin atamaları hangi maddeye göre yapılmıştır? Bu üç hastanede, AKP’li yöneticilerin kendilerine yakın bulmadıkları personeli tespit ettirdiği, bu kişilere kurum içinde çeşitli nedenlerle mobbing uygulandığı, bu kişilerin uzak yerlere tayin edildiği iddiaları gündeme gelmiştir. Bu iddialar doğru mudur? İddialarla ilgili herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır? Başlatılmışsa soruşturma hangi aşamadadır?” MOBBİNG C MY B