17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

c 24 EYLÜL 2012 PAZARTESİ EGE ÇEVRECİLİKLE KURULAN KÖPRÜLER PATİKA HALUK IŞIK Schwabische Alb’deki Biyosfer Rezerve alanı 2003’ten bu yana sürekli genişliyor [email protected] Slogan kullanarak korumak Cumhuriyet işbirliğiyle Almanya Çevre Vakfı (DBU) ile IZOP Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen “Çevrecilikle Kurulan Köprüler: Türkiye ve Almanya” projesi kapsamında, İzmir TAKEV Lisesi ve Johann Vanotti Gymnasium öğrencileri, Almanya’da Münsinger yakınlarındaki Biyosfer rezerve alanı üzerine araştırmalarda bulundu. 2003’ten bu yana Schwäbische Alb’deki Biyosfer alanı gelişiyor. 2003’te Münsingen’deki askeri talim alanının kapatılmasının ardından bölgede çevreyi koruma çalışmaları hız kazandı. Böylece zaman içerisinde askeri talim alanının yerini doğal bir biyosfer alanı aldı. elmaları, orada yaşamını sürdüren birçok bitki ve hayvana ev sahipliği yapıyor. Bu bitkiye gerekli bakım yapılmadığı taktirde bölgedeki birçok doğal alan tahrip olacak. Bu bakımdan, bölgedeki çobanların, yer elmalarının korunmasında büyük bir rolü var. Bu alanda korumaya değer birçok başka tür de bulunuyor. Bölgeye özel endemik bitki türlerinin korunması için de çalışmalar yapılıyor. Sanatın Gizli Kahramanları Sabri’nin çakıp, Abdullah’ın boyadığı dekorları, Şaban sahneye yerleştirirken, Sıtkı ve Savaş spotları ayarlamaya kalkacak; ışık odası ile sahne arasındaki tartışmayı, Erden’in ton ayarı için açtığı müzik, işin içinden çıkılmaz hale getirecektir. Soyunma odalarında giysi askılarını paylaşamayan Cezayir ile Mualla Hanımın gürültüsünden, perukları sakalları sıraya sokmaya çalışan Burhan’ın başı tutacak; hıncını, aksesuarları taşırken yapıştırıcı kavanozuna çarpan Enver’den çıkaracaktır. Kuşkusuz bu karmaşa, her repliği ezberlemek bir yana, aynı zamanda oynayarak sufle verme titizliğindeki Nevber Hanımı deliye çevirecek; gereğini yapsınlar diye, sahne amirleri Salih ile Ersin’in peşine düşecektir. O sırada gişedeki Yaşar, afişlemeden yeni dönen, sahneyi temizledikten sonra teşrifat giysisini giyecek Kamil’in, eskimiş kravatından yakınmasını işitmemektedir. Burnunun direğini sızlatan, Kürdali’nin fuayeyi parlatan paspasından çıkan nem değil, eski bilet koçanlarında gördüğü rahmetli Erdem Ağabeyin imzasıdır. Cevat çay getirip efkarlarını dağıtmasa, bütün bu insanlar, sessizce gelip sessizce giden bütün ustalarını, arkadaşlarını, kardeşlerini anımsayacak, tiyatroya derin bir hüzün çökecektir… Elbette, idare müdürü İlhan Abinin, bahçedeki ayvaların eksildiğini görmesi ve bunun hesabını önüne gelenden sorması olmasa! Zaten sanatteknikten figüran listesi, aynıyattan temizlik malzemesi, personelden emekliliğine kaç gün kaldı dökümü gelmemiştir, dumanı tepesindedir. İşin başka bir gerçeği şudur; “memurlar” olmasa, o malzeme gelmez, ikramiyeler hesaplanmaz, genel müdürlüğe “olur”lar yazılmaz, eh elbette disiplin veballeri yazılan “sarı zarf”lar ulaşmaz, kısaca bu çark dönmez. Bu kısacık öyküde anlatılanlar, İzmir Devlet Tiyatrosunun perde arkasında kalmış kahramanlarına, yani “teknik” ve “memur” çalışanlarına dairdir. Bu adların kimi halen çalışmakta, kimi emekli olup bir köşeye çekilmiş, kimi de çoktan “unutulmaz birer anı”ya dönüşmüştür. Operada, balede ve öteki “ansamble” gerektiren sanat dallarının hepsinde, benzer öyküler yaşanır. Onlar sanatın gizli emekçileri, anılmak ve anımsanmak için çoğu kez ihmallere uğramış, sessiz kahramanlarıdır. Değer bilir yönetmenler, saygıyı unutmamış oyuncular ve elbette emek bilincine sahip kurum yöneticileri olmasa; bir kerecik bile teşekkür edilmeden, geldikleri gibi usulca emekli olup giderler. Nereden mi biliyorum? Onlarla geçen yıllarımdan… Son zamanlarda sanat kurumlarına, kısaca “sanatçı” dediğimiz icracılara dair pek çok söz edildi. Yaşamları boyunca iki sözü bir araya getiremeyecek, iki notayı peşpeşe çalamayacak, “pas de deux” nedir tanımlayamayacak cahil cühela takımı, asla ve kat’a hadleri ve hakları olmadığı halde, sanata ve sanatçıya dair algıyı mahvetmeye kalkıştı. Sanatın sorumlu ve sorunlu olduğu tek yer vardır; yaşam! Yaşam olduğu sürece sanat da var olacak ve fakat bu güruh, benzerleri gibi tarihin dehlizlerinde yitip gidecektir. Güzel. Elbette. Bundan asla kuşkumuz olamaz. Ama unutulan ve ihmal edilen, bugünü ve geleceği, ekmeği ve güvencesi konuşulmayan bir kesim vardır; sanat kurumlarının teknik ve memur çalışanları. Onlara dair yaratılan ve ne yazık ki bir çoğu tarafından da kabullenilen bu “farkında olunmamayok sayılma” durumu, tek kelimeyle insan haklarına ve emeğe haksızlıktır. Ödenekli, hele ödeneksiz sanat kurumlarında, bir de böyle bir gerçek yaşanmaktadır. Konuyu ağırlaştırmak istemem, ama biri anımsatmalıydı. KÜLTÜREL TURLAR NABU (Almanya Çevreyi Koruma Bakanlığı) sertifikalı rehber Gerhard Haag, bölgede düzenli olarak kültürel ve coğrafi yürüyüşler veya bisiklet turları gerçekleştiriyor. Ayrıca bölgede Buz Devri Turları gibi farklı etkinlikler de bulunuyor. Rehberlerden oluşan bu kurumun asıl amacı ise çeşitli elma türleri gibi bölgedeki endemik ve organik türleri Almanya ve tüm Dünya’da satışa sunmak ve tabii ki bölgeyi korumak ve gelişimini desteklemek. Sonuç olarak bölgedeki düzenli koruma çalışmaları ve turistlerden gelen büyük ilgi, ileride de doğal, organik bir Schwäbische Alb için çalışmalar yapılacağını gösteriyor. ÖZEL ÇALIŞMA YAPILIYOR “Kullanarak Korumak” sözü de bu biyosfer alanı ile ilgilenen insanların sloganı. Bu söz ile anlatılmak istenen, Schwäbische Alb’de, bölgenin turistik ve doğal yapısına zarar vermeden üretim yapılmasının gerekliliği. Bölgede, topraktan sadece ihtiyaç duyulan kadar, daha da önemlisi, toprağın karşılayabileceği kadarı bekleniyor. Örneğin bölgede bulunan yer 85 bin hektarlık alan Schwäbische Alb Biyosfer Alanı 85000 hektar büyüklüğünde ve 2005 yılında askeri talim alanının kapanması ile oluştu. Eskiden Münsingen askeri odaklı bir şehirdi. Bu alanın kapanmasının ardından, hızlı bir alternatif bulunması şart oldu. Bugün Münsingen yüzde 1,9 işsizlik oranı ile ekonomik olarak çok güçlü bir şehir. Ayrıca Biyosfer alanı da gün geçtikçe daha fazla turistin dikkatini çekiyor. Doğa ve turizm bir arada Kültürler arası etkileşim Orada bulunduğumuz süre içerisinde, Alman kültürünü yakından tanıdığımız gibi, arkadaşlarımıza Türk kültürünü ve geleneklerini tanıtma fırsatı yakaladık… Bir haftalık sürenin bir gününü Almanya’daki Türk camisini ve bakkalını gezmeye ayırdık. Gösterişli avizeler, duvarları süsleyen muhteşem çini örnekleri ve sıcakkanlı Türk insanı… Hayırsever Türk vatandaşlarımızın bağışlarıyla inşa edilen Ehingen Camisi ilk durağımızdı. Cami ile ilgili bilgilendirildikten sonra, bize tavşankanı Türk çayı ve atıştırmalıklar ikram edildi. Bir yandan kendimizi çok özlediğimiz ülkemizdeymişiz gibi hissederken, diğer yandan da Alman arkadaşlarımıza Türk misafirperverliğini göstermiş olduk. Sigara böreği, mantı, mineralsiz su… Sadece Türk markalarına ve ürünlerine yer veren Türk marketi ikinci durağımızdı. Burada geçirdiğimiz süre içerisinde hem Alman öğrencilere Türk yemeklerini tanıttık, hem de Türk işletmecilerle sohbet ettik... Bu arada bazı arkadaşlarımızın bu marketten Türk yiyecekleri aldığını öğrendik ki bu bizi çok şaşırttı. Çıkışta fark ettiğimiz şu uyarı da yüzümüzde bir gülümseme oluşturdu: “Teklif etme veresiye, dost kalalım ölesiye!” Münsingen turizm şefi Bernd Matthias Weckler ile bölgenin turizm potansiyeli ve çalışmalar hakkında konuştuk. Bay Weckler, biyosfer rezerve alanının Schwäbische Alb’de kurulma nedeni nedir? Bizim ülkemiz eşsiz güzellikte doğa manzaralarına sahip değil ancak bu gibi rezerve alanları, gerçekte büyük önem taşıyan doğal değerlerin korunmasını sağlıyor. Alb’in güzelliği sonbaharın gelişi, güneşin batışı ve ardıç ağaçlarıyla şairane bir görünüm kazanıyor. Bu benzersiz alan ziyaretçilerde sadece hayranlık uyandırmakla kalmıyor aynı zamanda çeşitli görsel materyallerden yararlanarak verdiği bilgilerle kalıcı bir çevre bilinci de oluşturuyor. Siz Münsingendeki turizmle ilgilisiniz. Münsingen’deki turizm şefi olarak göreviniz nedir? Aslında her şey misafirlere bağlı. Tasarımdan ve plan önerilerinden tutun broşür materyallerinin nasıl bir görünüme sahip olmalarından yabancı misafirleri ağırlamaya kadar görevlerim var. Bölge Satışa çıkarılmalı ve piyasaya yerleştirilmeli. Ve biz bunu komşularımızda Allgau ve Bodensee başarıyoruz. Bu beni çok mutlu ediyor. Yoğun çalışmalar yaparak Schwabischen Alb’lerin korunması gelişitirlmesi ve Münsingen’deki bilgi merkeziyle ilgilisiniz. Bu çalışmaların hiç işe yaramayacağını düşündünüz mü? Herşeyi oluşturmak ve bugünkü haline getirmek için on yıl içinde bir çok enerji ve düşünceye gerek duyuldu. olamayacağını hiç düşünmedim çünkü tek değildim. biyosfer alanında ilgili paralel olarak çalışan çok kisi var. Tabi ki de düşündüğümden daha uzun sürdü. Bazen mutlu oldum bazen boşluğum oldu ama zaman çok çabuk geçti. İlk başladığımda genç adam diyorlardı şimdi böyle bir şey yok. Alblere ziyaretçi artıyor Ziyaretçiler Alblere artarak geliyor. Doğa ve turizm zıt değil mi? Olabilir ama bu kisinin turizmi nasıl anladığı ve yaşadığına bağlı. İlk başta ziyaretçilerin ihtiyaçlarını karşılamak için öneriler düşündük . Ziyaretçileri kontrolsüz hassas bir doğa odasında yalnız bırakmıyoruz aksine yanlarına uzman kisiler veriyoruz ve bu doğal ortamı onlar sayesinde tanıyorlar . Amaç kullanarak korumak Biyosfer bilgi merkezi dikkat çekiyor Münsingen’deki tren garı ve Biyosfer bilgi merkezi her yaştan turistin dikkatini çektiği gibi, aynı zamanda Biyosfer Rezerve alanı ve “Schwäbische Alp” ile ilgili birçok bilgi edinme imkanı sağlıyor. Bu Biyosfer Rezerve alanı, soğuk havaya rağmen görülmeye değer. Çünkü burası insanı ilk bakışta büyülemekle kalmıyor, insana çok daha fazlasını sunuyor. Ne yazık ki Biyosfer rezerve alanları ülkemizde pek bilinen bir kavram değil. Peki, Biyosfer rezerve alanının diğer Milli Parklardan farkı nedir? Tüm Doğa Koruma alanları çevreyi korumak içindir. Fakat biyosfer rezerve alanlarında insanlar doğayla bir bütündür ve doğanın korunmasında aktif olarak görev alırlar, çünkü bu bölgede doğanın sürdürülebilirliği esastır. Ama en büyük amaçlardan bir tanesi toprağı tüketmek değil, aksine bize sağladığı kadarıyla yetinmektir. Bu da “Kullanarak Korumak” prensibinden gelir. Çiftçiler de bu prensibe uyarak Reutlingen ve çevresini gönüllü olarak koruma görevini üstlenmiş, sadece doğal ortama uygun yapılar yapmışlardır. TÜRKİYE VE ALMANYA, bu iki ülkeden okulların ve günlük gazetelerin katılacağı uluslararası bir çevre ve medya projesidir. Almanya`dan beş ve Türkiye’den de katılan beş okulun ortaklığı sonucunda iki ülke gençleri bir araya gelip ‘Devamlılık ve Çevre’, ‘Kültürlerarası İlişkiler’ ve ‘Medya’ konularını işleyecekler. Projeye Türkiye’den Özel Alev Lisesi, Kartal Anadolu Lisesi, Cağaloğlu Anadolu Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi ve İzmir’den TAKEV Lisesi katılıyor. Projenin bu bölümünde Çevrecilikle kurulan köprüler Almanya’dan Johann Vanotti Gymnasium ve TAKEV Lisesi’nden öğrenciler Almanya’da Schwäbische Alb Biyosfer Alanında bir araştırma yaptılar. JOHANN VANOTTİ GYMNASİUM: Sarah Frick, Christian Koehler, Teresa Krumm, Fabian Mall, Sarah Neef, Nancy Osswald, Jennifer Ritlewski, Laura Scheiger, Jakob Stark, Jasmin Walther.TAKEV LİSESİ: Ömer Özümerzifon, İrem Yeşilçavdar, Eda Sinem Oğuz, Işıl Bağcı, Ecem Eker, Arda Yaycıoğlu, İrem Özge Günay, Berkay Özerbay, Ladin Bozkurt, Melis Çırpıcı C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle