17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

c 7 MAYIS 2012 PAZARTESİ EGE PATİKA HALUK IŞIK [email protected] Deprem kendini hatırlatınca... ASUMAN ABACIOĞLU İzmir Körfezi’nde meydana gelen 5 büo saçma sapan, abuk yüklüğündeki depsubuk çılgın projelere karşı rem ve ardından gelen artçı depçıkanları, bazılarını engellemeyi remler ile İzmirlibaşaranları İzmir’e ihanetle ler yeniden depremi anımsadı. Şimsuçlayan, çocuklarımızın geleceğini di bir süre deprem konuşacağız; bir ipotek altına almakla eleştirenler araya gelindiğinde neler düşünüyor ana sohbet konusunu deprem oluşturacak; hatacaba?.. ta bazılarımız bir yerlerde unutulup gitmiş deprem çantalarını bile çıkartıp yeniden başuçlarına koyacaklar. Çocuklarımızı bir süre tedirgin olarak okullarına göndereceğiz; onlara deprem anında ne yapmaları gerektiğini tekrar anlatacağız. Ama dikkat ettiniz mi; deprem uzmanları neler diyorlar? Mesela 5 büyüklüğündeki depremden sonraki daha küçük depremlerden bazılarının artçı bazılarının ise bağımsız olabileceklerini söylüyorlar. Gazetelerde çarşaf çarşaf haritalar veriliyor; büyük ihtimalle siz o haritalardaki fay hatlarının evinize ya da işyerinize ne kadar yakında olduğuna bakıyorsunuz. Uzmanların söylediklerinden bir rahatlama payı çıkarmaya çalışıyorsunuz. Şehir, Tiyatrolarına Sahip Çık! Çok yaşasın dilimiz. Bir virgül sayesinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İBŞT) “vakasının” ana sloganını, bütün şehirlere uyarlayıveriyorsunuz. Patika’dan ülkemizin şehirlerine, insanlarına ve tiyatrolarına armağan olsun. Partisinin gençlerine seslenirken, son derece incitici, tartışma ve uzlaşma kanallarını iptal eden bir üslup yeğleyen Başbakan, öfke dilinin nasıl kurulacağının ve kullanılacağının tipik örneklerinden birini verdi. Ötekileştirme ve hedef gösterme çabasıyla, özelde tiyatro genelde sanat algısını, onarılması yıllar alacak biçimde zedeledi. Yaşamın hemen her alanı için tercih ettiği bu üslubun, önümüzdeki süreci ve uygulamaları nasıl belirleyeceğini kestirmek için, falcı olmaya gerek yoktur. Hakkını vermeliyiz ki, sözü dolandırmadan, tavrını gizlemeden, inanmadığı kavramları makyaj malzemesi olarak kullanmadan, sanata ve sanatçıya nasıl baktığını net biçimde ortaya koymuş, ideolojisinin gereğini yerine getirmiştir. Çıkarılacak ders son derece yalındır; “dünya görüşü sözü, söz de eylemi belirler.” Kültür ve sanattan yola çıkarak yıllardır yazıp söylediğimiz, dikkat çekmeye çalıştığımız bu gerçekle yüzleşmek için, bilmem ki daha kaç örnek görmek ve yaşamak gerekmektedir? İşte bu nedenle, “doğa boşluğu kabul etmez” örneği mesellerden yola çıkarak, “tespitler manzumesi” sıralamak, yazarı ve okuru mutlu etse de, bir işe yaramayacaktır. Bir “şarklı olma hali” midir bilinmez, her olayı, sözü, davranışı; sanki ilk kez olmuş, işitilmiş, görülmüş gibi, şaşarak ve paniğe kapılarak değerlendirme hastalığımız malum. İBŞT’nin yaşadığı, olasıdır ki Devlet Tiyatrolarının, Devlet Opera ve Balesinin, kısaca ödenekli her sanat kurumunun yaşayacağı gelişmeler, bu ülkede ilk kez mi yaşanmaktadır? Özelleştirme, muhafazakarlık gibi kavramlar ilk defa mı kullanılmaktadır? Söylemeye ve bir daha altını çizmeye çalıştığımız şudur; yaşamın içinde hiçbir olay ve olgu, bütünden soyutlanarak irdelenemez. O nedenle, bilimden ekonomiye, hukuktan sağlığa, ülkeye ve yaşama biçim vermeye çalışan iktidarın sanata bakışını, hayret ve hüzünle karşılamak anlamsızdır. Sorunlara salt kendi dünyamızın sıkışıklığından, bulunduğumuz kurumların penceresinden bakamayız. Dahası, yaşamın öteki alanlarını dayanışmaya ve destek vermeye çağırırken, o alanlardan “Başıma gelenleri yaşarken, sen neredeydin?” sorusuna da hazırlıklı olmak gerekebilir. Hatta uzağa gitmeye gerek de olmayabilir. Örnek mi istersiniz? Adları saymakla bitmez, Anadolu’nun birçok kentinde tiyatronun ve tiyatrocuların başına neler geldi, şimdi durumları nedir? En azından tabelasında “Şehir Tiyatrosu” yazan, yerel yönetimlere bağlı olarak çalışan birçok tiyatrodaki çalışanların ekonomik ve özlük hakları açısından durumu nicedir? Korsan tiyatroların kapkaçlarına direnen, nitelikli ürünlerini çocuklarla bölüşmek isteyen topluluklar, Milli Eğitim’le neler yaşamaktadır? Geçtiğimiz dönemde, kaç oyun engellenmiş, kaç tiyatrocu saldırıya uğramıştır? Hangi yerel yönetimler, söylentileri ve bitmemiş soruşturmaları bahane ederek, salon kiralamaktan vazgeçmiş, yargısız infazda bulunmuştur? Dahası bu soruşturmalardan aklanan tiyatroculardan özür dileme erdemi gösterilmiş midir? Bin bir masrafla gönderilen oyun dosyalarına yanıt verme nezaketi bile gösterilmezken, nerelerde hangi herzeler kültür ve sanat adına pazarlanmaktadır? Bütün bunların muhatapları, “Üstün Akmen gibi birkaç iyi insan başımıza gelenleri yazıp çizerken, hiç olmazsa dillendirip yalnızlığımızı paylaşırken, siz neredeydiniz?” diye soruverirse... “Şehir, Tiyatrolarına Sahip Çık!”, hepimizi bahar temizliğine ve dayanışmaya çağrıdır. İBŞT vakasını doğru okuma çabamızı sürdüreceğiz. Sorun, ne yalnızca tiyatro, ne de bir iki kurumdur. Bütün Bütün bunları bir yana bırakın. Özet olarak söylenenlerin ana fikri şudur; ‘’İzmir’de büyük bir deprem olacak, bu depremin ne zaman olacağı belirsiz; yarın da olabilir 40 yıl sonra da. 6.5 büyüklüğündeki bir depremde kötü zemin yapısı nedeniyle İzmir’in yarısı tahrip olacak. Büyük bir depremde en çok etkilenecek olan yerler düzlük alanlar, denizden kazanılmış, içinde su olan zeminler. Bunların üzerine ağır ve büyük yapılar konduğunda zemin bu yapıları depremde taşımaz hale geliyor. Sıvılaşma, çökme oluyor. Sahilevleri, Pınarbaşı, Bornova Ovası, Karşıyaka, Mavişehir bütün düzlük alanlar risk altında.’’ Buna kentin deprem haritalarında kıpkırmızı bir renkle gösterilen körfezin bü ANA FİKİR tün kıyılarını ekleyin; yani bütün dolgu alanlarını; Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nı mesela; Konak Alanı’nı, Birinci Kordon’u, Altınyol’u, Karşıyaka sahilini ve adını sayamadığımız diğer sahilleri. Kısacası İzmir’in neredeyse her yerini. İşte uzmanların dile getirdikleri en önemli gerçek budur. Bu gerçeği kabul edip ona göre hazırlıklı olmalısınız. İzmir bu gerçeğe ne kadar hazırlıklı sizce? İzmir depremi hatırlamışken, bütün o saçma sapan, abuk subuk çılgın projelere karşı çıkanları, bazılarını engellemeyi başaranları İzmir’e ihanetle suçlayan, çocuklarımızın geleceğini ipotek altına almakla eleştiren anlı şanlı işadam ANLI ŞANLI... larının neler söyleyeceklerini merak ediyorum asıl. İzmir’in en düz ve yumuşak zeminlerine gökdelenler yapmayı planlayanların, Konak sahiline alt geçit, körfezin çamuruna tüp geçit yapmayı düşünenlere alkış tutanların ne düşündüklerini. Her halde akla ve bilime aykırı bu projeleri yeniden gündeme getirmek için deprem dalgasının dinmesini bekleyeceklerdir. İzmirliler kendi kişisel hazırlıklarını yapmalıdır ama öncelikle her depremde kaygılanıp daha sonra hayatlarına devam etmek yerine 6.5 ya da daha büyük bir depremde kaybedebilecekleri yaşamları düşünerek, İzmir’de sürüp giden bir İPOTEK... tartışmada taraf olmak zorundadırlar. Çocuklarının asıl geleceğini ipotek altına alanların kimler olduğuna karar vermelidirler; İzmir’de yatırımları engellemekle suçlananların, meslek odalarının, avukatların açtıkları davalarda kentlinin yararına uygun kararlar veren hakimlerin yanında taraf olmak durumundadırlar. Son depremin hangi fayda olduğu, ardından gelenlerin artçı mı yoksa bağımsız depremler mi oldukları, yıkıcı bir depremin ne zaman meydana geleceği çok da önemli değildir. Çünkü böylesi depremler belki yaşam süremiz içinde çok ender meydana gelirler ama gerçekleştiklerinde kaybedeceklerimizin tarifi yoktur. Her şey, işte bu büyük ve yıkıcı olan deprem düşünülerek yapılmalıdır. ÖĞRENCİLER KEMERALTI’NI İNCELEDİ Tabelalar yabancı... EMRE DÖKER Türkiye’nin en büyük açıkhava alışveriş merkezlerinden Tarihi Kemeraltı Çarşısı ile Alsancak’ta her 20 dükkandan birinde yabancı dil kullanıldığı ortaya çıktı. Türkiye’de özellikle tabelalarda yaşanan yabancı dil kirliliğine karşı öğrenciler harekete geçti. Konak Kenan Evren Anadolu Lisesi’nden 5 öğrenci bu konuda örnek çalışma başlattı. Danışman öğretmenleri Altan Nazım Özcan rehberliğinde bir araya gelen proje ekibi, Konak’ı çalışma alanı olarak belirledi. Özellikle işyerlerinin yoğun olarak bulunduğu Tarihi Kemeraltı Çarşısı ve Alsancak bölgesinde çalışma yapan öğrenciler, hazırladıkları anket sorularını 500 ayrı esnafa sorarak yabancı dil konusundaki eğilimlerini saptadılar. Anket sonucu öğrenciler her 20 işyerinden birinin tabelasında ya yabancı bir sözcük ya da “bozuk Türkçe” ile yazılmış isimlerle karşılaştı. Bu sonuçları değerlendiren öğrenciler her 3 işyeri sahibinden birinin tabelalarındaki yabancı dilin Türkçe’deki karşılığını bilmediklerini saptadı. Ankete katılan esnafın yarısı ise yasal ve mali yükümlülüklerinin karşılanması durumunda tabelalarını Türkçe isimlerle değiştirebileceğini vurguladı. “Temiz Türkçe, Temiz Tabela” sloganıyla kampanya başlatmayı hedefleyen proje ekibi, çalışmanın ikinci aşamasın da Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan'ı ziyaret ederek, projelerini anlattı. Öğrenciler ayrıca Kemeraltı ve Alsancak esnaf dernekleri, Dil Derneği gibi kurum ve sivil toplum kuruluşlarını da ziyaret ederek bu konuda destek almayı hedefliyorlar. Op.Dr. Salih SADIK Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Tam Gün Muayene 0 232 463 27 22 0 232 422 66 55 www.salihsadik.com.tr C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle