02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

c ARALIK PAZARTES EGE PATİKA HALUK IŞIK [email protected] Kente Bir Festival Gelir... Dizileri hedef göstermekten dünyanın en ünlü çizgi filmine dava açmaya, Fazıl Say’ın peşini bırakmamaktan 12 Eylül’ü onaylayan oyunculara, Orhan Beşikçi’nin darp edilmesinden kentlerimizin ruh çürümesine, örneğin roman arkadaşlarımızın “insan gibi yaşamak istiyoruz” çığlığına... Memleket ve kent gündeminde, elinizi nereye atsanız, ruhunuz sıkılarak geri dönüyorsunuz. Sözü hiç uzatmadan, genelleyelim; bugün hala nefes alabiliyor, sanattan ve kültürden söz edebiliyor, inadına sanat diyebiliyorsak, bu ne gündem değiştirme ustaları, ne algısızlıktan nemalananlar, ne de sen ben bizim oğlan mahfillerinde yaşamımızı yönlendirmeye kalkanlar sayesindedir. Umudumuzu hala diri tutabiliyor, bir parça nefes alabiliyor ve karamsarlığı öteleyebiliyorsak, bu bir avuç iyi kalpli insan ve varlık gerekçelerine yakışmaya çalışan kurumlar sayesindedir. İşte onlar sayesinde, örneğin İzmir uluslararası bir festivale kavuşmuştur. Bugün gelin, güzelliklerden söz edelim. TAKSAV (Toplumsal Araştırmalar, Kültür ve Sanat İçin Vakıf) körleşmeye, çölleşmeye ve güdükleşmeye itiraz ve davranma refleksiyle kurulmuş, yaptığı çalışmalarla haklı bir saygınlık kazanmıştır. Bu çalışmaların en önemlilerinden biri de, 17 yıldır süren Uluslararası Ankara Tiyatro Festivalidir. Yıllar içinde, Bademler Köy Tiyatrosu, İzbeton Emekçileri ve “Yeryüzü Sahnesi, İzmir”de yönettiğim oyunlarla bu önemli etkinliğe katılırken, “Neden İzmir’de böylesi bir şenlik yaşanmaz?” sorusu keyfimi gölgelerdi. Artık bu soru geride kaldı. 7 Aralık’ta “1. Uluslararası İzmir Tiyatro Festivali”nin başlangıcına, hep birlikte tanık olduk. Kemeraltı girişindeki basın açıklamasıyla başlayan festival, DT Konak Sahnesindeki törenle İzmir’e merhaba dedi. Türkiye Tiyatrolar Birliği dönem sözcüsü olarak, açılış etkinliklerinde özetle şunları söyledim; “Şiddet, yozlaşma, savaş, sömürü, eşitsizlik, ötekileştirme gibi olumsuzluklar yaşamımızı meşgul ediyorsa, bunun en önemli nedenlerinden biri, yaşamımızda sanatın kapsadığı yerin giderek küçülmesidir. Uluslararası Tiyatro Festivali, bu nedenle önemlidir ve İzmir’e çok yakışmıştır. Şimdi sıra, İzmir’in festivali sahiplenmesinde ve övündüğümüz nitelikleriyle, bu anlamlı etkinliği daha da ileriye götürmesindedir.” Broşür bilgilerine göre, Kültür Bakanlığı, Devlet Tiyatroları, Konak ve Gaziemir Belediyeleri, Tmmob gibi resmi destekçiler yanında, Pamukkale, Özsüt, Winsa ve Fransız Kültür Merkezi gibi kuruluşların katkılarıyla düzenlenen festivalde, 17 Aralığa dek kentin her yerinde tiyatro izlenecek, konuşulacak. Özel ve profesyonel topluluklar yanında, dans tiyatrosundan çocuk tiyatrosuna, amatörlerden üniversite topluluklarına ve “Tiyatroda Örgütlülük” başlıklı panele, olabildiğince renkli bir program, sanatseverleri bekleyecek. Hiç kuşkusuz, festivali “toplu oyunlar” gösteriminden ileriye taşıyacak olan, yaşadığımız süreçte yaratacağı farkındalık olacaktır. İzmir’in bu bağlamdaki durumunu, enerjisini ve kapasitesini görmemize yarayacaktır. Topluluklarımıza destek olmak yanında, kendilerini gösterme ve sınama olanağı sağlayacaktır. Sanat emekçileri arasında, bilgi ve birikim paylaşımı için, önemli bir fırsat yaratacaktır. TAKSAV’a, çaba gösterenlere, destek verenlere teşekkür edelim. Her başlangıç, kuşkusuz eksiklikler de taşır. Önemli olan, gelecek için bunlardan dersler çıkarmak, yinelenmemesi için önlemler almaktır. Bunları yaparken, bir avuç iyi kalpli ve iyi niyetli insanın çabasını görmezden gelmek, yalnızca eleştirmekle yetinmek ve katkı vermekte bencillik yapmak, öncelikle kente ve sanata zarar verecektir. Yaşayacağız ve göreceğiz. Şimdi söz tiyatroda, tiyatrocularda ve binlerce yıllık birikimiyle festivaline sahip çıkacak İzmir’de. 1.Uluslararası İzmir Festivali’ne başarılar, alkışlar ve uzun ömürler diliyoruz. Patikayı malum reklama öykünerek bitirelim; “Tiyatro seni çağırıyor!” AKP, Karabağlar ilçe binasında ilköğretim çağındaki çocuklara İngilizce öğretiyor Propaganda ilkokula indi! EMRE DÖKER AKP, propagandayı ilköğretim öğrencilerine kadar indirdi. Okula yeni başlayan öğrencilere dağıtılan kitaplara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafının ve mektubunun koyulmasının ardından, İzmir’de bazı ilkokul öğrencilerine, AKP parti binasında İngilizce kurs verilmeye başlandı. AKP Karabağlar Kadın Kolları, ilkokul 4. sınıf öğrencilerini, parti C HP'li İl Genel Meclisi Üyesi Mahmut Esat Aslan, 'Parti binasında, parti bayrak ve flamalarıyla kurs adı altında eğitim verilmesi doğru değildir. Siyasi Partiler Kanunu'na göre bu yasaktır' dedi. Başkanı Birsen Türkoğlu, maddi durumu zayıf ailelerin çocuklarını kursa gönderememesi nedeniyle bu uygulamaya başladıklarını söyledi. İzmir İl Genel Meclisi’nin CHP'li üyesi Avukat Mahmut Esat Aslan ise, siyasi partilerin binasına getirerek İngilizce kurs veriyor. Cumartesi günleri yapılan dersler, partinin toplantı salonunda, partili İngilizce öğretmeni tarafından anlatılıyor. Defter, kalemler de parti tarafından ücretsiz veriliyor. AKP Karabağlar Kadın Kolları herhangi bir eğitim faaliyetinde bulunamayacağını, bu uygulamanın etik dışı olduğunu söyledi. Parti binasında kurs verilmesinin Siyasi Partiler Yasası’na da aykırı olduğunu belirten Aslan, “Daha beyin gelişimini tamamlamamış çocuklara parti binasında, parti bayrak ve flamalarıyla kurs adı altında eğitim verilmesi doğru değildir. Buna politika denilemez. Propagandanın ilkokul çağına indirilmesi kabul edilemez” dedi. KONUK EFDAL SEVİNÇLİ İzmir Postası / Le Courrier De Smyrne Türkiye’nin basın tarihinde, İzmir’in özel bir yeri vardır. Ülkemizde, kamuoyuna yönelik, ilk gazete, LE SPECTATEUR ORİENTAL [Doğulu SeyirciE.S.] adıyla İzmir’de çıkmıştır. Fransızca yayımlanan, ilk sayısı, 24 Mart 1821 günü çıkan, Le Spectateur Oriental, doğal olarak Fransızca bilenlere, levantenlere, İzmirli tüccarlara seslenen, küçük boy, toplam dört sayfa basılan, son sayfası ticari ilanlara ayrılan bir yayındır. Kısa bir süre önce, İzmir basın tarihine ilişkin Cumhuriyet Ege’de yayımlanan, “İzmir’in İlk Gazetecisi: Alexandre Blacque” başlıklı yazımda da kullandığım bu bilgileri, burada bilerek yineledim. Nedenine gelince; nicedir, bu konuda yazılmış incelemelerin, makalelerin, değinilerin hemen hepsinde, bir yanlışlığın, “İzmir’de yayımlanan ilk gazete, ilk sayısı, 3 Temmuz 1824 günü çıkan Le Smyrnéen gazetesidir” yargısıyla sürdürüldüğünü görüyorum. Gerçekte Le Smyrnéen [İzmirliE.S] gazetesi, İzmir’in ve ülkemizin ikinci gazetesidir. A.Blacque ile Fransız Konsolosluğu arasındaki çekişmeler, çatışmalar nedeniyle, 17 Mart 1824 tarihinde Le Spectateur Oriental kapatılınca, gazetenin sahibi ve başyazarı C. Tricon, Le Smyrnéen gazetesini çıkarır. İki ay süren yayınında, 11 sayı yayımlanan Le Smyrnéen, Yunan yanlısı haberleri nedeniyle, Osmanlı yönetiminin şikâyetleri üzerine, 11 Eylül 1824’de, kesin olarak kapatılır. Ülkemizin ve İzmir basın tarihinin üçüncü gazetesi ise Le Courrier de Smyrne’dir [İzmir PostasıE.S.]. İzmir’deki levantenlerin, tüccarların sesi olarak ünlenen Blacque Bey, 5 Ocak 1828’de, haftalık LE COURRİER DE SMYRNE’i çıkarmaya başlar. Osmanlı yönetimine yakın bir Fransız yurttaşı olan Blacque Bey, Le Courrier de Smyrne’de, Ruslara karşı Osmanlıları destekler. Rusya’nın, çıkarları nedeniyle Yunanistan’ı tahrik ettiğini savunan A.Blacque’ın, Yunanistan cumhurbaşkanı Kont Capo D’Istria’ya yönelik eleştirileri, o denli etkilidir ki cumhurbaşkanı Le Courrier de Smyrne’i, iktidarına dönük bir silah olarak değerlendirir. Cumhurbaşkanı’nın bir suikastle öldürülmesinde [9 Kasım 1831], Le Courrier de Smyrne’in payının uzun süre tartışılması, yazarın ve gazetesinin etkisini bizlere örneklemektedir. Blacque Bey yazılarında, Yunanlıların, ulus olarak yükselmeleri için önce ekonomik durumlarını düzeltmelerini, Ege’deki korsanlıklarla, soygunculukla sonuç alamayacaklarını, binlerce yıl öncesi günlerin hayalleriyle avunmamalarını söylemektedir. Özellikle İzmir’e, Yunanistan’dan ve adalardan çalışmaya gelen işsizlerin, bu kentte iş ve huzur bulduklarını savunmaktadır. Bir gazeteci olarak karşılaştığı baskıcı ortam, eleştiriler, suçlamalar içinde, yaşadığı kaygılar, 1830 yılı başlarında, A. Blacque’in sağlığının bozulmasına neden olur. Le Courrier de Smyrne’in yayını aksamaya başlar. Yine de sağlığından çok gazetesini düşünen Blacque Bey, baskılara, gazetesinin yayınını sürdürerek direnmeye çalışır. Ünlü Fransız tarihçisi Joseph Michaud,1830 Haziran’ında, A.Blacque ile İzmir'deki görüşmelerinin tanıklığıyla,o günleri bizlere çok güzel aktarır: "…. Önümüzde isim tabelası "Uygarlığa" olan bir kahve var; beni bir gazinoya, Avrupa'nın belli başlı gazetelerinin bulunduğu bir edebi kıraathaneye sokuyorlar; burası hem dünyayı idare etmekle hem de kralları ve ulusları yargılamakla meşgul satıcılar, gezginler, meraklılar ve işsizler ile dolu. Orada Türkler haricinde herkes var. ...Bu müslüman kentinin ilginçlikleri arasında Avrupalı bir gezgin, Le Courrier de Smyrne adlı gazeteyi unutamaz. Süreli yayınların yararlarını taşıyan bu gazete, en azından Fransa ve İngiltere'deki gazetelerin birçoğu kadar iyi tertiplenmiş bir yayındır. Bu gazetede önemli devletlerde olup biten her şey; hükümetlerin yaptığı her şey yayınlandığı gibi abartılmadan Mora olaylarından da çokça bahsedilir. Le Courrier de Smyrne yeniden kurulan Yunanistan'dan tarihin ondan bahsedeceği gibi söz eden tek gazetedir. Fransızca konuşan Franklar, konsolosların çoğu ve Doğu limanlarındaki siyasi ajanlar onun okuyucularıdır. Osmanlılara gelince bu gazete onlar için kentlerinde geceleri dolaşan bir görülmez fener veya onların görmediği, yanlarından geçen bir ışık demetidir. ...İzmir'in yeni bir Paris, Doğu'nun Paris'i olduğunu söyleyebilirim...”. Bilgi ve kültürüyle gezginlerin hayranlıklarını gizlemedikleri A.Blacque’ın, Yunanistan’a, Ruslara yönelik sert eleştirileri nedeniyle Bâbı Âlî’ye yapılan şikayetler üzerine, İzmir Mütesellimi Ömer Lütfi Efendi tarafından, 5 Ağustos 1830’da, İzmir tüccarları önünde sorgulandığını biliyoruz. Mütesellim Ömer Lütfî Efendi, Le Courrier de Smyrne’in çevresine yararlı bir gazete olduğunu, Blacque Bey’in de Fransız yurttaşı olması nedeniyle sorunun çözümünde Fransız Elçiliği’nin yardımcı olabileceğini İstanbul’a bildirir. Amaç, Blacque Bey’in zarar görmesini engellemektir. 1831 yılı, gazete için kötü bir yıl olur. İzmir, ekonomik bunalım yanında veba salgınının öldürücü sonuçlarını da yaşar. Le Courrier de Smyrne, haftalık olmasına karşın onbeş günde, bazen de ayda bir basılır. Gazete, okur üzerindeki etkisiyle, çok tanınmıştır. İzmir limanındaki hareketlilikten kentin sanat kültür etkinliklerine, önemli tanıklıkları yansıtır. İzmir ve İstanbul dışında, Avrupa’da da aboneleri vardır. 1831 yılı Temmuz’unda, gazetesini, M. Bousquet Deschamps’a satan A. Blacque’ın, Bâbı Âli’nin daveti ile İstanbul'a, bir başka gazete kurmak üzere gittiği İzmir'de işitilir. Böylece “Blak Bey”in İzmir'deki bağımsız gazetecilik dönemi biter. Le Courrier de Smyrne ise, Le Journale de Smyrne [1832] adıyla yayımlanır. Sultan II. Mahmut’un çağrısına uyarak “Devleti Aliyye” adına, İstanbul’da, Fransızca bir gazete çıkarmak üzere İstanbul'a yerleşen Blacque Bey, yaptıklarıyla, basın tarihimizde farklı bir konuma gelecektir. II. Mahmut, Osmanlı Devleti'nin durumunu, yapılan yenilikleri, doğrudan doğruya Avrupa’ya anlatabilmek amacıyla, ülkemizdeki ilk Türkçe,resmi gazete olan Takvîmi Vekâyi’nin [1 Kasım 1831] yanında, bu gazetenin Fransızcası Le Moniteur Ottoman’ın [5 Kasım 183]) yayımını kararlaştırırken en çok güvendiği kişi, A.Blacque’tır. Takvîmi Vekâyi’nin, Fransızca yayımı Le Moniteur Ottoman yanında, aralıklarla, Arapça, Farsça, Ermenice, Rumca basımları da yapılır. Bugün, İzmir’de, 1923’e değin, Fransızca, Rumca vb. dillerde yayımlanan gazetelere ilişkin bilgilerimiz, üzülerek söylemeliyiz ki çok yetersiz!.. Türkçe gazetelerimiz için de benzer sıkıntılar söz konusu!.. Bu eksikliğin en büyük nedeni, yaşadığımız siyasal, toplumsal koşullar. Elimizde tam koleksiyonları bulunmayan bu gazetelerin, Yunanistan’da, Avusturya’da, Fransa’da, ABD’de ve ülkemizde, kimi kütüphanelerde, müzelerde, örnekleri, çok eksik koleksiyonları var. Bu gazeteler, ülkemiz ve İzmir araştırmaları için bizleri bekliyorlar... Tonlarca olta kurşununun çevreyi zehirlediği ileri sürülüyor. Denize amatör tehdit! ÖZCAN ÖZGÜR MUĞLA Yasadışı trol ve gırgır avcılığının ardından bilinçsiz, amatör balık avcılığının da denizlerdeki canlı çeşitliliğini tehdit ettiği belirlendi. Sualtı Araştırmaları Derneği’nin (SAD) verilerine göre, balıkçılık malzemesi satan tek bir mağazadan, yılda 5 tona yakın olta kurşunuyla, bin 500’e yakın zıpkın alınıyor. Kurşunların önemli bölü denizde kalarak, çevre kirliliğine neden oluyor. SAD, bilinçsiz, amatör avcılığa karşı “Sorumlu Amatör Balıkçılık Projesi” başlattı. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de, bilinçsiz amatör deniz avcılığının kontrolsüz ve korkutucu bir hale geldiğini belirten proje yürütücüsü ve SAD Çevre Bilimleri Uzmanı Nesimi Ozan Veryeri, “Ülkemizde, yaklaşık 4 milyon amatör balıkçıyla birlikte, av malzemesi, tekne imalatı ve satışı, lojistik hizmetler, amatör balıkçının tuttuğu balığı tüketen kesim de düşünüldüğünde, sektörle ilişkili bireylerin sayısı 10 milyonu buluyor. Öyle ki balıkçılık malzemesi satan tek bir mağazadan yılda 5 tona kadar olta kurşunu alınıyor, yaklaşık bin 500 sualtı tüfeği satılabiliyor. Trol ve gırgırlardan kaçarak üremek için kıyılara yaklaşan balıkların, bilinçsiz amatör avcılığı nedeniyle hayatta kalması bile zorlaşıyor” dedi. Veryeri, bilim insanlarıyla amatör balıkçıları buluşturacak proje kapsamında, seminerler ve tartışma platformları, sorumlu amatör balıkçı eğitim kiti üretimiyle karadan bir takım denetleme önlemlerinin yaşama geçirileceğini söyledi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle