22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

c 1 EKİM 2012 PAZARTESİ EGE ÇEVRECİLİKLE KURULAN KÖPRÜLER PATİKA HALUK IŞIK Hayvanat bahçesinden Cumhuriyet işbirliğiyle Almanya Çevre Vakfı (DBU) ile IZOP Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen “Çevrecilikle Kurulan Köprüler: Türkiye ve Almanya” projesi kapsamında, İzmir TAKEV Lisesi ve Johann Vanotti Gymnasium öğrencileri, İzmir’de doğal yaşam parkı üzerine araştırmalarda bulundu. 2008’den bu yana ziyarete açık olan İzmir Doğal Yaşam Parkı, içlerinde tükenmeye yüz tutmuş türlerin de bulunduğu 120 tür ve 1300’den fazla hayvana ev sahipliği yapıyor. 1937 yılında Türkiye’nin ilk hayvanat bahçesi, Kültürpark içerisinde 18 dönümlük bir arazide kurulmuştu. 1942 yılında ise, İzmir Körfezi’nde yaşayan her cins balığın canlı olarak sergilenebilmesi amacıyla bir akvaryum oluşturulmuştu. halukisik@gmail.com Bit Pazarına Verdi Yağıyor İlk kez gitmiştim, ne düşündüğümü anlatacak, ne istediklerini öğrenecektim. Uzaktan duydum seslerini. Ne yalan, o sesleri, hakkını dillendirmeye çalışanlarının sloganları sandım. Yaklaştım, inanamadım, Il Trovatore’nin “Çingeneler Korosu” sokağın yaşamına karışıyordu! Son derece eğitimli sesler, Verdi’yi dolaştırıyordu Bit Pazarında. Buluşma saatine bir çay içimlik zaman vardı. Bir esnaf çay ocağının, sokağa kurulmuş masasına oturdum. Sonraki gidişlerimde de alışkanlığım oldu. Bit Pazarı sakinlerinin tepkilerini gözlemleyerek, bir çay içimi, birkaç opera şarkısı dinlemek... İzmir Devlet Opera Balesinin (İzDOB), Çankaya’daki ek binasından söz ediyorum. Köylerde tenis kortu düşü görenleri bilemem. Benim bildiğim, dünyanın operayla içiçe olan tek Bit Pazarı esnafının, sevgilim İzmir’de yaşadığıdır. İroni falan yapmıyorum, bir hoşluğu paylaşıyorum. Yoksa, mekan gereksinimi açısından, ironiden tragedyaya, sayfalarca malzememiz olduğunu söylemeye bilmem gerek var mıdır? Örneğin, benim kuşağımın çocukluk ve ilkgençlik çağları, “tarla” diye adlandırılan ve otobüsdolmuş garajı olarak kullanılan –şimdi de öyle Konak Meydanındaki üç dört beton kirişten oluşan inşaat artığına bakmakla geçmiştir. Gündüz bıktıran, gece korkutan bu enkazın “Opera Binası” olacağı söylenmişse de, sonunda bir gün ortadan kalkıvermiştir. Elhamra dışında, bugün İzmir’in operabale mekan yükünü, Karşıyaka Opera Binası paylaşmaya çalışıyor. Hepimiz, yeni opera binamıza kavuşacağımız günleri sayıyoruz. Bu hafta Patikanın yolu, opera ve baleden geçiyor. Çünkü, İzmir’in onur anıtlarından ve çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin yüz akı İzDOB, kuruluşunun 30. Yılını yaşıyor. Bu önemli yıldönümünü özel etkinliklerle kutlayacağız. Bugün ve yarın operanın, önümüzdeki günlerde balenin; çünkü koşullar bunu gerektiriyor. İzmir 1982 sonbaharında, bir avuç insanla ve Necdet Aydın’ın kurucu müdürlüğünde, kalıcı biçimde opera ve balesine kavuştu. Turnelerle geçen yıllardan sonra, yerleşik bir kurumsallaşma, kentimize çok yakıştı. İzDOB, bir bölümü İzmir, Türkiye ve dünya prömiyeri coşkusu yaşatan repertuvarı yanında, pek çok özel etkinlikle, kentin kültür ve sanat yaşamının can damarı konumundadır. Bugün sanatçısından memuruna, 500 dolayında çalışanıyla, bir sanat fabrikası kimliği taşıyan İzDOB, yurt içi ve dışı turnelerde, çağdaş sanatımızın elçisi olarak alkışlanmaktadır. İstanbul ve İzmir Festivallerinin vazgeçilmezi olmak yanında, Uluslararası Aspendos Festivali ve Bodrum Bale Festivali, İzDOB’un damgasını taşır. Ulusal Genç Solistler Şan Yarışmasından söz etsek, çocuk ve gençlere yönelik eğitim çalışmalarının; Klasik’ten Pop Caza dinletilerinden dem vursak, Ayhan Baran, Sabahat Tekebaş, Suna Korad için gerçekleştirilen özel gecelerin hatırı kalır. Sözgelimi, Suna KanGülay Uğurata resitalini ve daha yüzlerce parlak çalışmayı nasıl unutabiliriz? Biz bu tarihe, 30. Yıl Konseri başlığı altında düzenlenen, bugün ve yarın Elhamra’da –İzmir’in mücevher anıtı! gerçekleştirilecek özel etkinliklerde tanık olacağız. Onurlu bir geçmişin mirasını, tam bir Cumhuriyet kadını olan Aytül Büyüksaraç’ın sanat yönetmenliğinde, yarınlara taşımak için durmaksızın çalışan İzDOB emekçilerini, “Asla yalnız yürümeyeceksiniz” diye alkışlayacağız. Çünkü bize de Mustafa Kemal’in şu sözü mirastır; “Yaşamlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim.” Sanat algısından, ödenekli ya da ödeneksiz kurumların yaşadığı sorunlara, yaşadığımız süreç ortada. Ama bugün, umudu diri tutma ve çok çalışma zamanıdır. İzDOB’un 30. yaşgünü, yalnızca kutlama değil, kararlılığımızı tazeleme olanağıdır. Böyle bir etkinliğin parçası olmak, ne güzel! doğal yaşam parkına ğin, Dünya’nın dört bir yanındaki nesli tükenmekte olan hayvan türlerini korumak üzere kurulmuş IUCN bu projelerden biri. Doğa ve Doğal Kaynakların Korunması için Uluslararası Birlik (IUCN), sadece küresel ısınma ve yenilenebilir enerji kaynakları ile değil, hayvanların korunması ile de ilgileniyor. Bu konuda çalışan biyolog ve zoologlar belli bölgelerdeki hayvan popülasyonunu inceleyerek bölgede bulunan hayvan türlerini nesli tükenme seviyelerine göre 8 kategorili bir sistemde değerlendiriyor. Oluşturulan bu kategoriler sonucunda, kırmızı liste ( IUCN Red List ) adı verilen bir liste oluşturuluyor ve tehlike altında olan hayvanlar koruma altına alınıyor. SİYAH MAKAK Bu listeye göre; İzmir Doğal Yaşam Parkı’nda bulunan, tükenme riski en fazla olan hayvan Siyah Makak. Endonezya kökenli Siyah Makaklardan İzmir Doğal Yaşam Parkı’nda 5 adet erkek birey bulunuyor. Burada üreme imkanları olmasa da, IUCN kurumu gerekli durumlarda kullanmak üzere bu siyah makakları bulunduruyor. Doğal Yaşam Parkı’nda tükenme riski yüksek olan diğer hayvanlar ise Bengal Kaplanı, Hint Yılanı, Vaşak, Afrika Aslanı ve Asya filleri. İLK FİL PAK BAHADIR Türkiye’ye adım atan ilk fil, 1951 yılında Hindistan Başbakanı’nın Türkiye çocuklarına armağan ettiği Mohini adlı fildi. Fakat, İzmirlilerin kalbini çalan fil, 1954’de gelen Pak Bahadır’dı. Pak Bahadır’ın İzmir’de yaşamaya başlamasıyla, İzmirlilerin kafasında, bir hayvanat bahçesinin nasıl olması gerektiği konusunda bazı imgeler oluşmaya başlamıştı. Bir hayvanat bahçesi, geniş arazide kurulu, doğa ile iç içe olmalı ve hepsinden önem lisi hayvanların doğal yaşam ortamlarını sağlamalıydı. Bu fikirden hareketle, 2006 yılında Sasalı’da 425 dönümlük arazide kurulacak olan Doğal Yaşam Parkının temelleri atıldı. 2008’de Doğal Yaşam Parkı nihayet açıldığında, 1000’den fazla hayvan eski yerlerinden taşındı. Artık hayvanlar, eskisinden 24 kat büyük olan bu yeni yaşam alanlarında ziyaretçilerini bekliyorlar. IUCN PROJESİ İzmir Doğal Yaşam Parkı, bünyesinde bulunan nesli tükenmekte olan hayvanların korunmasına yönelik olarak birçok proje çalışmasında da bulunuyor. Örne DOĞAL YAŞAM PARKI VETERİNERİ ERGİNOĞLU: Burnumuzun ucundaki tehlike İzmir için değil Türkiye için önemli İzmir Doğal Yaşam parkı veterinerlerinden Duygu Erginoğlu ile yaptığımız röportajda, parkın nasıl oluşturulduğunu, diğer parklardan farkını konuştuk. Doğal yaşam parkının İzmir için önemi nedir? İzmir doğal yaşam parkı sadece İzmir için değil Türkiye için büyük bir öneme sahiptir. Bir hayvanat bahçesinde bu kadar çok tür bulunması çocuklar için de doğal bir laboratuar konumundadır. En büyük iddiamız da hayvanların doğal alanlarında olmasıdır. Ve aynı zamanda nesli tehlikede olan hayvanların gen rezervi koruması çalışmaları yapıyoruz. Doğal yaşam parkı büyük şehir belediyesinin yaptığı, ailelerin zamanlarını geçirebilecekleri çok prestijli bir tesis. Çocuklar için eğitim çalışmaları yapıyor ve onlara hayvan sevgisi aşılıyoruz. Nesli tükenmekte olan hayvanların korunması ve neslinin devam ettirilmesi için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Öncelikle üretim çalışmalarımız var ve okullara eğitimler vererek onları bu konu hakkında bilinçlendiriyoruz. Kendiliğinden gelen nesli tükenmekte olan hayvanlar için çoğunlukta kuşlar olmak üzere iyileştirme çalışmaları yapıyor ve doğaya geri dönmelerini sağlıyoruz. Ancak bazı durumlarda eğer hayvan geri dönemeyecek durumdaysa doğal yaşam parkında korunmasına devam ediyoruz. Bu proje nasıl finanse edildi? Doğal yaşam parkının tüm harcamaları İzmir büyük şehir belediyesi tarafından karşılanıyor. Hayvanlar bir süre sonra doğal yaşam alanlarına bırakılıyor mu? Şu anda bu konuyla bağlantılı bir projemiz bulunmamakta ancak daha sonraki bir dönemde olabilir. Hayvanat bahçesine ilk girdiğimizde “bahadır” isimli bir hediyelik eşya dükkanı gördük daha sonrada bahadırla ilgili bir sürü resimle karşılaştık. Bahadır’ın bu doğal yaşam parkı için önemi nedir? Kısa zamanda çok büyük merak uyandıran ve insan toplayan Bahadır Türkiye şartlarında 40 yılı aşkın bir süre yaşamıştır. Hayvanat bahçesine en çok ziyaretçi toplayan Bahadır İzmirin maskotu haline gelmiştir. Türkiye’nin modern yüzünü biz ve Alman misafirlerimize gösteren İzmir Doğal Yaşam Parkı’na girdiğimiz andan itibaren İzmirli olmaktan bir kez daha gurur duyduk. Önceden İzmir Fuarı’nda bulunan hayvanat bahçesinin Sasalı’ ya taşınmasıyla hayvanlar esaretten özgürlüğe büyük bir adım atmış oldu. Yeryüzündeki canlı çeşitliliğini korumak, hayvanların yaşam seviyesini yükseltmek, doğaya duyulan saygı ve sevgiyi arttırmak ve bu konuda insanları bilgilendirmek amacıyla kurulan park bizce diğer hayvanat bahçelerine önemli bir örnek teşkil ediyor. GÜRÜLTÜ VE TRAFİKTEN SOYUTLANMAK Parkta gezerken kendimizi, büyük şehirlerin o bitmek bilmeyen gürültü ve trafiğinden soyutlayarak kuş cıvıltılarının ritmine, doğayla yeşilliğin dansına bıraktık. Biz çevremizdeki güzelliklerin tadına varırken, yapılan bilgilendirmeler sonucunda bu güzelliğin yok olma tehlikesiyle yüz yüze olması bizi tekrar kendimize getirmeye yetti de arttı. İzmir Doğal Yaşam Parkı nesli tükenmekte olan hayvanları koruma çalışmalarını Avrupa Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryumları Birliği’ne(EAZA) olan üyeliğiyle de taçlandırıyor. Bu parkın kurulmasında ve geliştirilmesinde rol oynayan insanlar bu konuda bencilce davranmayıp ellerinden geleni artlarına koymadan birçok çalışmada bulunuyorlar. İzmir Doğal Yaşam Parkı’nın dünyanın sayılı doğal yaşam parkları sıralamasında yerini üst noktalara taşıyacağının kaçınılmaz bir gerçek olduğunu görmek bizi gururlandırdı. Kamunun ve politikacıların dikkatin çekmek Park nesli tükenen hayvanları koruma olaylarına kamunun ve politikacıların dikkatini çekmek ve bununla birlikte türlerin yok oluşunu azaltmak için uluslararası camiaya yardım etmeyi mihenk taşı olarak görüyor. Bu bağlamda nesli tükenen hayvanların gen rezervlerini bulundurmasıyla ve diğer EAZA üyeleriyle işbirliği içinde üretim çalışmalarıyla, hayvan türlerinin sağlıklı yetişmesi ve bakımı konularında en yüksek kalite standartlara ulaşmasıyla önemli bir katkı sağlıyor. Ansiklopedilerden görmeyecekler Parkta gördüğümüz birçok hayvanın ileride çocuklarımız ve torunlarımız için sadece ansiklopedilerde görecekleri resim olarak kalacağı endişesi bizi daha bilinçli olmaya ve anlatılanları can kulağıyla dinlemeye sürükledi. Doğaya olan özlemimizi az da olsa gidermenin verdiği huzuru, nesli tükenen hayvanlar için ülkemizde de bir şeyler yapıldığını görmek kat kat arttırdı. TÜRKİYE VE ALMANYA, bu iki ülkeden okulların ve günlük gazetelerin katılacağı uluslararası bir çevre ve medya projesidir. Almanya`dan beş ve Türkiye’den de katılan beş okulun ortaklığı sonucunda iki ülke gençleri bir araya gelip ‘Devamlılık ve Çevre’, ‘Kültürlerarası İlişkiler’ ve ‘Medya’ konularını işleyecekler. Projeye Türkiye’den Özel Alev Lisesi, Kartal Anadolu Lisesi, Cağaloğlu Anadolu Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi ve İzmir’den TAKEV Lisesi katılıyor. Projenin bu bölümünde Çevrecilikle kurulan köprüler Almanya’dan Johann Vanotti Gymnasium ve TAKEV Lisesi’nden öğrenciler İzmir’de doğal yaşam parkı üzerine araştırma yaptılar. JOHANN VANOTTİ GYMNASİUM: Sarah Frick, Christian Koehler, Teresa Krumm, Fabian Mall, Sarah Neef, Nancy Osswald, Jennifer Ritlewski, Laura Scheiger, Jakob Stark, Jasmin Walther.TAKEV LİSESİ: Ömer Özümerzifon, İrem Yeşilçavdar, Eda Sinem Oğuz, Işıl Bağcı, Ecem Eker, Arda Yaycıoğlu, İrem Özge Günay, Berkay Özerbay, Ladin Bozkurt, Melis Çırpıcı C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle