17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

c 4 EGE 27 OCAK 2012 CUMA Basın Müzesi için imzalar atılırken, gazeteciler, üzerlerine çöken kara bulutların yarattığı belirsizliğin ortak tedirginliğini paylaşıyordu Ayavukla’da dayanışma ruhu ASUMAN ABACIOĞLU Türkiye’nin üçüncü Basın Müzesi’nin protokol töreni için tarihi Ayavukla Kilisesi’nde toplanan kalabalık, çoğunlukla gazetecilerle belediye çalışanlarından oluşuyordu. Yaşı ilerlemiş emekli gazetecilerle yönetici konumunda olanlar töreni oturarak izlerken gazete ve televizyonlarda çalışan genç yaşlardaki muhabirler ve kameramanlar ayakta not alıyor, fotoğraf çekiyor ve töreni kameraya kaydediyorlardı. O gün tarihi kilisenin yüksek tavanı resimlerle süslü büyük salonunda çok eskiden yapılan dini törenlerdeki gibi ilahi bir sessizlik vardı. Sadece bu kez kalabalığın birlikteliğinde huzursuz bir hava seziliyordu. O gün orada toplanan insanlar, üzerlerine çöken kara bulutların yarattığı belirsizliğin ve tekinsizliğin ortak tedirginliğini paylaşıyorlar ve öldürülen meslektaşlarının isimleri söylendikçe yıllara yayılan bir sürede ne kadar çok ölüm biriktirdiklerinin ayrımına varıyorlardı. Ne tesadüftür ki Basın Müzesi’nin protokol töreni için seçilen tarih, öldürülen gazetecilerin ölüm yıldönümlerine denk geliyordu. OPARILAN YAŞAMLAR... Bu yüzden konuşma yapmak üzere kürsüye gelen İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel’in sözlerine “günün anlam ve önemine’’ değinen sıradan klişeler yerine kaçınılmaz olarak ölümün dehşet verici tonu hakim oluyordu. Öldürülen gazetecilerin adları saymakla bitmiyordu. Bir de yıllardır hapis yatan gazeteciler vardı; özgürlüklerinden, hayatlarından, mesleklerinden, ailelerinden ve çocuklarından koparılıp hücrelere atılmışlardı. Sözcükler bunun olağan dışılı üzenin protokol töreninde gazeteciler, bir an geçim sıkıntılarını, haklarının ellerinden alınışını, sendikasızlıklarını, sigortasızlıklarını, asgari ücretlerini, fazla mesaisiz uzun çalışma saatlerini, bir an bir kenara bıraktılar ve aslında yaptıkları işin ne anlama geldiğini fark ettiler. Çünkü öldürülen gazetecilerin adları saymakla bitmiyordu, bir de 'içeridekiler' vardı... ğını anlatmaya yeterli gelmiyordu. Sertel, hangi birini sığdıracaktı bu kısacık konuşmaya bilemiyordu. Salondaki kalabalık, mutlu bir olayın kutlanmasını değil de sanki bir cenazeyi izliyormuş gibi giderek ağırlaşan tedirginliğin altında sessizce dinliyordu. Aslında kutlanacak bir şey yoktu ortada. Genci ve yaşlısıyla orada izleyici ya da görevli olarak bulunan tüm gazeteciler, mesleklerinin her zamankinden de tehlikeli olduğunu o anda sanki daha iyi anladılar. İşkence yapılıp bir duvarın kenarına bırakılan, evinin önünde arabasına bomba konulan, tetikçiler tarafından ensesinden vurulan ve katilleri tam olarak ortaya çıkarılamayan gazetecilerin adları söylendikçe, bir an bütün geçim sıkıntılarını, 212 sayılı yasayla verilen haklarının bir bir ellerinden alınışını, sendikasızlıklarını, sigortasızlıklarını, asgari ücretlerini, fazla mesaisiz uzun çalışma saatlerini, bir an bir kenara bıraktılar ve aslında yaptıkları işin ne an M lama geldiğini fark ettiler. Kanları kaldırımlara akan ne kadar çok gazeteci vardı. Daha birkaç ay önce Van’da görev yaparken enkaz altında kalan arkadaşlarını, birkaç gün önce bir gece yarısı görevden dönerken sokakta öldüresiye dövülen ve kurşunlanan üç genç meslektaşlarını düşündüler. Endişe ve üzüntüyle kameralarının ayarlarını kontrol ettiler. Atilla Sertel, konuşmasında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “sayıları giderek azalan bürokratlarına’’ hitap edince kalabalığın diğer yanından yükselen alkışlar, İzmir’de siyasi baskının mağduru olan bir başka kesimin varlığını işaret ediyordu. Yıllardır hapis yatan tek meslek grubu sadece gazeteciler değildi. Daha sonra söz alan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, belediye çalışanlarının kanayan yarasına parmak basıyor ve “Şu anda karşınızda bir çetenin başı konuşuyor’’ diyordu. YRI DÜNYALAR... Yapılan konuşmalar orada bulunanların ayrı ayrı kendi başlarına yaşadıkları tedirginlikleri, korkuları, sıkıntıları bir yandan ortaya döküp çoğaltıyor, diğer yandan da aynı sorunları yaşayan insanları dayanışma duygusuyla kaynaştırıyordu. Salonu dolduranlar iki ayrı dünyada farklı sorunlarla yaşayan insanlar olmadıklarını algıladılar. O gün Ayavukla Kilisesi’nin yüksek tavanlı ve sütunlarla süslü buz gibi salonunda yapılan rutin bir protokol töreni olmadı. O gün orada konuşmacıları dinleyen insanların yüreklerini üşüten soğuk değil sözcüklerin ağırlığıydı. Salonda ve kilisenin avlusunda toplaşan gazeteciler mesleklerinin öldürücü risklerine karşı birbirlerinde dayanışma ruhunu aradılar. Belki bu dayanışma ruhunu bir anlığına yakaladılar; ya da kim bilir sadece bana öyle geldi. A Körfez sıfırlanıyor!.. ir zamanlar kirliliği nedeniyle ülke genelinde konuşulan İzmir Körfezi’ndeki su değerlerinin, “AB Yüzme Suyu Yönetmeliği” kriterlerini yakaladığı ortaya çıktı. 2001 yılında “2 binin üzerinde” tespit edilen koli basili değeri, körfezin pek çok bölgesinde “sıfıra” indi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden yapılan açıklamaya göre, Körfez’in 11 noktasından alınan örneklerin incelenmesiyle sevindirici sonuçlar ortaya çıktı. 1997 yılında yapılan ölçümlerde Körfez’de 100 mililitrede 3 milyonun üzerinde olan koli basili miktarı, Büyük Kanal Projesi’nin ardından farklı noktalarda 2 bine geriledi. Son 2 yılda ise bir çok noktada sıfıra indi.Arıtma çalışmaları, Körfez’deki ekolojik çeşitliliğin gelişmesine de katkı koydu. Çiğli Atık Su Arıtma Tesisi çıkış suyunun denize boşaltıldığı bölgede kuş popülasyonu artarken, Seferihisar Arıtma Tesisi’nin çıkış suyunun bırakıldığı Kocaçay’da balık sayısı katlandı. Ayrıca hazırlanan raporlarda, balıklar üzerinde yapılan incelemelerde, çinko ve kurşun seviyelerinde azalma eğilimi gözlendiği belirtildi. K B C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle