17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

28 EYLÜL 2010 SALI c 3 Denizler boğuluyor, insanoğlu ise kaygısızca ve büyük pişkinlik içinde seyrediyor. İnsanlığın ilgisizliği sonucunda denizlerdeki oksijensizlik oranı özellikle son elli yıl içinde, her on yılda bir ikiye katlanarak artmıştır. Çılgınlık boyutlarına ulaşan teknolojik gelişme insanlığı egemenliği altına alarak onu kölesi yapmıştır. Önüne geçilemeyen ve sözde insanlık adına yapılan bu medeniyet vahşetinin en büyük armağanı, artık geri dönüşümü olanaksız olan çevre kirliliğidir. Dünya denizlerinde sadece belli bölgelerde bulunan ve su altının en gizemli yaşamına ev sahipliği yapan mercan resiflerinin yüzde 10'u, bir daha kazanılmayacak kadar tahrip olmuştur. Akdeniz'de avlanan balıkçılar, her yıl 30 binden fazla deniz kaplumbağasının ölümüne neden olmaktadır. İnsan kaynaklı vahşetin boyutlarını çizebilmek olanaksız gibi. Kara, deniz ve havada bütün acımasızlığı ile artarak Boğulan Denizler sürüp gidiyor ve insanoğlu ne Antartika'nın vahşi sularında gariptir ki kendi sonunu da kendi yaşamını sürdüren mavi elleriyle hazırlıyor. balinaların nesli tükenme Toplam 150 deniz alanındaki aşamasındadır. Adeniz'in oksijen seviyesi, hiçbir canlı sevimli fokları da aynı türünün yaşamasına izin tehdit altındadır. vermeyecek derecede Karadeniz'in yüzde 87 düşüktür. En ölü deniz gibi önemli bir bölümü alanlarından birisi olan ise deniz yaşamından Karadeniz'de kirlilik yoksundur. Daha D E N İZCİ belirtileri, yıllar önce önceki yıllarda ÜNAL BENLİALPER sinyallerini vermeye ekonomik değeri olan başlamıştı. Ama bu 26 balık türünden, uyarıyı dikkate günümüzde sadece almayacak kadar altı tanesi yeterli seviyede medeniyet sarhoşu olmuş insanlık, kalabilmeyi başarmıştır. şimdilerde kara kara düşünerek Suda yaşayan canlı türlerinin günah çıkarmaktadır. Akdeniz yüzde 7.5'ini içinde barındıran havzası da, kirlilikten en çok nasibini Akdeniz'e, Kızıldeniz aracılığı ile almış 34 sorunlu bölge arasında ne Süveyş kanalı ve Cebelitark yazık ki üçüncü sırada yer boğazından ulaşan üç yüz yabancı almaktadır. deniz canlısının gelecekte büyük bir [email protected] çevre sorununa neden olacağı bilim adamlarınca bilinmektedir. Zaman zaman görünen kırmızı gelgitler, denizlerde oluşan kirliliğin en büyük habercisidir. Bu kırmızı hareketlilik, denizlerdeki doğal yaşama ve özellikle de sahillerdeki bitkilere önemli zararlar vermektedir. Kırmızı gelgit tehlikesi bununla yetinmeyerek çöpleri mükemmel bir kimyager tecrübesi ile ayrıştırarak sudaki oksijenin azalmasına neden olur. Böylece yerel bitki örtüsü ve canlı yaşam boğularak kaybolup gider. Bütün deniz canlılarını ve insanı da öldürecek güçte olan nörotoksinlerin üremesini sağlar. Dünya denizleri, okyanuslar, göller, göletler, nehirler, sulak alanlar ve su birikintileri insanoğlunun kirli vahşetinden kurtulabilmek için bütün doğasal güçlerini kullanıyorlar. Bakalım kazanan hangi taraf olacak. Ama şu bir gerçek ki doğayı yok ederek kazanacağı savaş, insanlığın son zaferi olacaktır. SPOR GÜNDEMİ NÜVİT TOKDEMİR İzmir’e Yakışan Tesis... İzmir kulüpleri yerel yönetimlerden yardım görmediklerinden yakındığında, sıkça söz ettiğim bir nokta vardı: "Neler yaptıklarına bir bakın... Size mi yoksa kente mi hizmet etmeliler... Görün, değerlendirmenizi, sorgulamanızı ona göre yapın..." Her yapılanı, her tesisi ve bugüne dek kendilerine yapılmış desteği bilmelerine karşın, bugün hala başta İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere tüm ilçe belediyelerini eleştirmeyi sürdürüyorlar. Onların spor adına, yerel yöneticilik adına bu alanda ne yaptıklarını, kendilerine yaptıkları destekleri görmeksizin sürdürüyorlar bu alışkanlıklarını... Alışkanlık diyorum, çünkü bu kulüp yöneticileri ne alırlarsa alsınlar, dahasını istemekte ısrarlarını sürdürdüklerinden sözünü ettiğimiz durum ortaya çıkıyor... İzmir'in hangi kulübüne bakarsanız bakın, bugün ellerinde arazisi olan olmayan hemen tümünün yerel yönetimlerden destek aldığını görürsünüz. Ancak, onlar geçmiş yönetimsel hatalarını görmezden gelip, yerel yönetimlere yüklenmeyi, destek görmediklerini her ortamda dile getirmeyi bir görev sayarlar!.. Doğru olmadığını bile bile bunu sürdürürler... Örneğin, bu işin içinde tüm takımların içinde yer aldığı İzmirgücü Spor Vakfı'nı (İZVAK) da görebilirsiniz. Ve ne yazık ki onlar da, bugünlerde bitmez tükenmez bir şekilde, yerel yönetimlerden, kamu kurumlardan destek alamamaktan, dahası randevu alamamaktan yakınmaktadırlar... Yani, kulüplerin yönetimleri başında bulundukları kıurumları yaşatmak, yönetmek gibi bir işten sorumlu değillerdir; Onlara ekonomik açıdan destek vermek, ekonomilerini, sponsorlarını yaratmakla görevli değillerdir de, tüm bunları yerel yönetimler, kamu yöneticileri sağlayacaktır!.. Laf ola beri gele!.. Öncelikle şunu vurgulamakta yarar var: "İzmir'in hiç bir yerel yöneticisi, sizin 2030 trilyonlara varan borçlarınızın ne yaratıcısı, ne kefili, ne de ödemekle yükümlüsüdür..." Bakın iki Bank Asya ekibine son beş sezonda yapılmış desteğe, gözleriniz faltaşı gibi açık kalır... Bu desteğe ve "yürüyün arkanızdayız" yaklaşımına karşı Altay'ın da, Karşıyaka'nın da durumu ortadadır... Ve sonuçta aradan sıyrılan, yine bir yerel yönetim desteğini hem tesis, hem de yönetim anlamında arkasına alan Bucaspor aradan sıyrılan takım olmuştur... Sözü getirmek istediğim nokta şudur: "Yerel yönetimler, kulüplere destek çıkarken, kente ve kentliye ne kazandırmıştır?" Daha önceleri de bu konuya bir çok kez değindiğimi anımsıyorum... Şöyle bir çevremize baktığımızda, çok amaçlı spor salonları, açık spor alanları, kent içinde ve ilçelerde halka sabah sporu yapabilecek basit spor aletlerinin bulunduğu küçük alanlar kurulması, semt sahaları vs... Örnekleri çoğaltmak olasıdır... Daha büyük olanakları sağladıklarını da açık yüreklilikle söylemeliyiz. Amatör sporlarda yüzlerce sporcuya olanak tanıdıklarını da... İşte bunlardan biri oldu Bornova'daki Aşık Veysel Rekraasyon Alanı... 230 dönüm alandaki buz pateni ve buz hokeyi salonu, 5 bin kişilik amfi tiyatro, mini futbol, basketbol, tenis alanları, yürüyüş ve bisiklet yolları, piknik alanları ve 5 binin üzerinde aracı kapsayan otoparkıyla İzmir büyük bir kompleksin sahibi olmuştur... Bu tesisi yapan İzmir Büyükşehir Belediyesi'dir ve amaç da, kent insanına spor yapma olanağı sağlamaktır... İzmir'e yakışan bir tesis olduğundan öte söylenecek söz yoktur... İşte yerel yönetimin kente ve kentliye hizmeti de budur... Asırlık kulüplerin bugüne değin hiçbir anlamda yapamadıklarını, halka ulaşamadıklarını yerel yönetim olarak bir hizmet olarak götürenlere de farklı yaklaşmak durumunda olduklarının da bir özetidir bu durum... Bakın bugün ne konumda iseler, yarınlarının da bir farkı olmayacaktır bugünkü yönetim anlayışları ile... Yeter ki, yerel yönetimlerin halk için yaptıklarını kendileriyle paylaşmasını istemesinler!.. Aydın safını belli etti İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)12 Eylül'deki Anayasa değişikliği halk oylamasında Ege Bölgesi firesiz “hayır” derken, Aydın'da ulaşılan yüzde 64'lük oran dikkat çekti. 29 Mart 2009'da yapılan son yerel seçimlerde Aydın'da oylar neredeyse dörde bölünmüş ve az bir farkla Özlem Çerçioğlu'nu aday gösteren CHP ipi göğüslemişti. Belediye başkanlığı seçiminde CHP yüzde 26, MHP yüzde 25.4, AKP yüzde 25, DP de 17.4 oranında oy almıştı. Partiler açısından eğilimi daha fazla yansıtan il genel meclisinde de tablo farklı oluşmamıştı. CHP 28.25, AKP 26, MHP 23.55 ve DP 11.88 oy oranına ulaşmıştı. Partilerin seçim performansları, referanduma da yansıdı. 12 Eylül'deki Anayasa değişikliği halk oylamasında Aydınlıların yüzde 35.84'ü evet derken, yüzde 64,16'sı hayır oyu kullandı. Adnan Menderes etkisiyle yıllar boyunca sağ partilerin oy deposu olarak görülen Aydın'da hayır oylarının yüksek olması bazılarını şaşırttı. Ancak “hayır” saflarında yer alan CHP, MHP ve DP'nin son seçim performansına bakıldığında durum hiç de şaşırtıcı değildi. Üç partinin il genel meclisindeki toplam oyu yüzde 63.68 oranındaydı ki, bu referandumda toplanan yüzde 64 oranındaki hayır oyuna denk geliyordu. Yine de Aydın'da ortaya çıkan oranı salt üç partinin performansına bağlamamak gerekiyor. Referandumda MHP ve DP kanadında önemli ölçüde fire verildiği düşünüldüğünde, toplam oranı yakalamada başka etkenlerin öne çıktığı vurgulanıyor. Örneğin Vali Hüseyin Avni Coş'un il genelindeki uygulamalarının yarattığı tepkinin, hayır oylarının yükselmesinde etkili olduğu belirtiliyor. Sümer’in rakibi yok AYDIN (Cumhuriyet) Aydın Barosu’nun önümüzdeki hafta yapılacak genel kuruluna mevcut başkan Sümer Germen tek aday olarak gerecek. Üyeler, 23 ekim tarihlerinde yapılacak genel kurulunda 10 kişilik yönetim kurulunu belirleyecek. Seçimler çarşaf listeyle yapılacak. Cumhuriyetin kuruluşunun ardından hakimlikten avukatlığa geçen Hami Çataloğlu tarafından kurulan Aydın Barosu’nda, bugüne kadar 13 başkan görev yaptı. Aydın Barosu’nda 15 yıl gibi uzun bir süre başkanlık görevini yürüten kurucu Hami Çataloğlu’nu, 12 yılla Mithat Eraydın başkanlık süresi açısından izlerken, 2002 yılında başkanlığa seçilen ve 5. kez adaylığını açıklayan Sümer Germen ise 10 yılla üçüncü sıradaki yerini alacak. 2002'de başkanlık görevini Hürrem Şahinci’den alan Germen, 2006 seçimlerinde Ufuk Güneş ve Meral Tarhan'a karşı kazanmıştı. Germen, 2008'de de İsmail Türkbay'a başkanlığı kaptırmamıştı. VALİ ETKİSİ [email protected] ÇELENK VE ÖZEL GÜN BAĞIŞLARINIZ İÇİN ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle