17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 EKİM 2010 CUMA c HALUK IŞIK 3 Kordon’un ‘çakma’ durumları ‘Kalender İzmirliler, Kordon olsun da çamurdan olsun diye yıllardır bu paspal yerlerde zaman geçirmeye razı. Ancak, çıtayı biraz yükseltmek gerek’ ASUMAN ABACIOĞLU Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun İzmir’in en gözde yeri olan Kordon’u tarif etmek için kullandığı “çakma’’ nitelemesi, burası için kullanılacak tanımlamalar içinde en tuhafı. Sayın başkan, bu kelimeyle işletmecileri eleştirmek istemiş olmalı; çünkü günlük konuşmada “aslına benzetilmiş; taklit’’ anlamına gelen “çakma’’ kelimesinin Kordon’u anlatan bir tarafı bulunmuyor. İzmir’in meşhur Kordonboyu, nerenin çakması olabilir ki? Başkan Kocaoğlu, Kordon’un bugünkü görünümünü beğenmiyor olsa da en azından altı şeritli otoyol olmasından çok daha iyidir. Aksi takdirde İzmirliler’in ve tabii İzmir’i ziyarete gelen turistlerin, deniz kenarına ulaşabilmek ve sonra tekrar kara tarafına geçebilmek için arabaların vızır vızır işlediği bir otoyoldan karşıya geçmeleri ve bu sırada hayatlarını epeyce riske atmaları gerekecekti; cafelerde otururken egsoz dumanından zehirlenecek hale gelecekler, araba gürültüsünden de birbirlerini duyamayacaklardı. Yani her ne kadar Kordon eskisi gibi değilse de buna da şükür demek lazım. Kordon boyunda cafe ve restoran işletmeciliği yapan işadamları arada sırada kendilerine bir takım vergi indirimleri uygulanmasına dair isteklerde bulunuyorlar. Sanırım kazançlarından memnun değiller; kendilerinin burada tesis işletme lütfunda bulunarak büyük fedakarlıklar yaptıklarını düşünüyorlar olsa gerek, devletin kendilerine bu fedakarlıkları için bazı ayrıcalıklar tanımasını istiyorlar. Sanki Kordon’un, kentin en güzel ve gözde mekanı olmasında çok büyük emekleri varmış gibi. Oysa geçmiş çok çabuk unutuluyor. İzmir’i İzmir yapan Kordonboyu’nun bir gecede denize yığılan devasa kayaların altında kaldığı zamanı bazılarımız hiç unutmuyorlar; bu kentle ilgili hiçbir şey insanın yüreğini bu kadar burkamazdı. Kordon, uzun süre bu kayaların altında kaldı; bu duruma itiraz eden ne yazık ki bir avuç güzel battığı yer olan Kordon’da bu prestijli yere uymayan bir çapulculuk söz konusu. Kordonboyu, bakımsızlığın had safhada olduğu; cafe ve restoran işletmecilerinin bu güzel mekanı değerlendirmeye, geliştirmeye, güzelleştirmeye yönelik en küçük bir çaba göstermedikleri, sadece var olanı kullanmakla yetindikleri bir yer. Pasaport ve Kordon’da bir yerde oturup bir şeyler içmek istediğinizde açık havada bile olsanız, içeriden gelen, bir önceki geceden kalma sigara, alkol ve kızarmış yağ kokusundan duramıyorsunuz. Arada bir bu kokuya çöp kokusunun da eklendiğini belirtmeliyim. Kaldırımları boydan boya işgal eden bu işletmeler, bir yandan yayalar için yürünecek yer bırakmazken, görünüşleriyle, servisleriyle de İzmir’in en prestijli mekanına yakışmıyorlar. İzmirlilerin kalenderliğinden olsa gerek, Kordon olsun da çamurdan olsun diye yıllardır bu paspal yerlerde zaman geçirmeye razı oldukları bir gerçek. Ancak, çıtayı biraz yükseltmek gerek. Sadece oturma alanını biraz daha geniş tutup, daha fazla müşteriye yer açmak için naylonlar ve örtülerle uğraşmayı bırakıp bu alanı nasıl daha cazip, daha nezih, daha iç açıcı, samimi, güzel hale getirebilirim; garsonları daha güler yüzlü ve kibar olmaları için eğitebilirim gibi konularda kafa yormalılar. İzmirlileri suistimal etmeyi bırakıp biraz yaratıcılıklarını konuşturmalılar. Acaba, Kordon’un otoyol olmasına ses çıkarmayanlardan çok şey mi bekliyoruz? PATİKA Kediyi Öldürmek Üniversite öğrencisi. Bir gece, çöp tenekesinin köşesinde sıkıştırdığı kediyi, tekmeleyerek öldürüyor. Sarhoştum diyor, hatırlamıyorum diyor. Bana da şimdi bu satırları yazarken, bu delikanlının bir gece kafayı çekip, “Ulan benim için neler yazmıştı” diyerek, gelip bulup beni öldürebileceği, sonra da “hatırlamıyorum” diyebileceği gerçeğini kabullenmek kalıyor. Tanrısı bilir ya, yazdıklarımın “tahrik ve hafifletici neden” sayılması bile ihtimal dahilindedir. Nereden baksan kepazelik, hangi açıdan irdelemeye kalksan yüz karası. Görüntüleri izlerken insanlığımdan, bu “üniversiteliyle” benzer nüfus kağıdına sahip olmaktan, aynı havayı solumaktan utandım. Hayır, sakın kimilerinin yaptığı gibi, bu “zavallı çocuğu” kaleme dolayıp ruhumu ferahlatacağımı sanmayın. Bu “yaratıktan” söz edebiliyorsak, benzerlerine oranla şanssızlığından ve kameraya yakalanmasındandır. Benzerleri her yerdedir ve cinayetlerini türlü biçimde sürdürmektedir. “Nasılsa yakalanmış”a gelince, onun muhatabı şimdi yasalardır, vicdan ve ahlaktır. İyi niyetimi koruyor, bir ömür boyu taşıyacağı pişmanlığı yaşadığına ve yaşayacağına inanmak istiyorum. İyi de muhataplarının, yani yasaların, bireysel ve toplumsal vicdanın ve ahlakın ahvali nasıldır? Biz iyiye gitmiyoruz arkadaşlar. Kağıt üstündeki yasal tadilatlar, ne yazık ki bu gerçeği ortadan kaldırmıyor. Vicdan ve ahlaka gelince, her gün çığ gibi üstümüze dökülen vicdansızlık ve ahlaksızlık haberleri, bireysel ve toplumsal açıdan nasıl bir cinnet eşiğinde olduğumuzun, hayır, bir cinnet ikliminden geçtiğimizin vahim kanıtlarıdır. Biz hiç iyiye gitmiyoruz. İçiniz mi karardı, kararıversin biraz. Çünkü sokağınızda kediler öldürülüyor, mahallenizin uzağındaki arsada köpekler zehirleniyor. Fokları, beton dolu tenekelere bağlayıp denize atıyorlar. Kaplumbağalar bıçaklanıyor. Ormanlarınız yakılıyor, dağlarınız zehirleniyor, vadileriniz köreltiliyor işkembesini parayla doldurmaya niyetlilerin cinayetleriyle. Kuş uçuşu uzaklıktaki bir yerlerde, çocuklara tecavüz ediliyor. Kadınlar, gizlendikleri sandıkta kurşuna diziliyor. Travesti cinayetlerine, bastırılmış bir “dönmedir, hak etmiştir” onayıyla ortak olunuyor, haydi itiraf edin. Sahi, aklınıza geliyor mu Güldünya, peki ya Pippa Bacca? Sahi, kimdi onlar? İçiniz kararmasın, içiniz gürül gürül kanasın o unutmalarınız, görmezden gelmeleriniz, gizliden gizliye sevinç duymalarınız ve “münferit hadise” teranelerine kanmalarınızın bedeli olarak. Umarım, dilerim, bunu nasıl da isterim! Aylar önce “Ulucak’taki Yaratık” diye bir yazı yazmış, zehirlenerek öldürülen köpeğimizin hesabını sormuş, zamanın belediye başkanından bir açıklama beklemiştim. Elbette yanıt gelmedi. Yanıt gelmediği için, o yaratık bu kez Bornova’da bir kediyi tekmeleyerek öldürdü. O yaratığın suç ortakları, yazlıklarına getirip yaz bitince ölüme terkettikleri hayvanları unutarak, kentlerine defolup gitti. Bana, bu yaratıklara denk düşecek ve gerçekleşecek bir beddua öneriniz var mı? Bakın, ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı, idam, işkence, çocuk istismarı, düşünce ve sanat yapıtı yasaklama, inanç bağnazlığı, terör, tecavüz, töre cinayeti ve aklınıza ne gelirse, bunlar “nefret suçu” sayılmalıysa, sayılması gerekiyorsa; toprağından suyuna, bitkisinden hayvanına, bu ülkenin canlılarına ve cansızlarına karşı işlenen tüm cinayetler de “nefret suçu” kapsamına alınmalıdır. Ölenler, gider. Geriye zombiler kalır, yaşadığını sanır, aldanır. Bize benzerler. Ahlakımız ve vicdanımız mı? Bir kedi ölür, giderken yanında götürür... KAYALARIN ALTINDA... çevre korumacıydı. Mimarlar odasının açtığı dava olmasaydı belki bugün İzmir’de Kordonboyu diye bir yer olmayacaktı. Bu mücadele süresince ne oradaki apartmanlarda yaşayanlar ne de işletmecilerden ses soluk çıkmadı. Sanki Kordon’un otoyol olmasına hiçbir itirazları yok gibiydi; ya da sanki Kordon’un otoyol olmasının kendilerine, benim asla bilemeyeceğim, anlayamayacağım bir yarar sağlayacağını düşünüyorlardı. Sonuç olarak “çakma’’ bile olsa Kordon’un şimdiki hali, otoyol olmasından daha iyidir. Ancak başkana katılmadan duramayacağım bir nokta var; kentin en romantik ve güneşin en [email protected] [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle