02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 EKİM 2010 CUMA c HALUK IŞIK 3 Sakin şehirde hareketli günler Kabuğunu kırmaya başlayan Seferihisar, yeni unvanıyla birlikte aynı zamanda ‘sanat kasabası’ olma yolunda ilerliyor ASUMAN ABACIOĞLU Seferihisar “sakin şehir’’ olalı beri oldukça hareketli günler geçiriyor. Seferihisar halkı, “sakin şehir’’ nitelendirmesinden sonra o eski sakin, kendi halindeki ilçelerinin böylesine “gözde’’ bir yer haline gelip, bu kadar kalabalık, bu kadar hareketli ve canlı olmasını beklemiyordu herhalde. Onların bu hareketlilikten şikayet ettikleri falan yok; bu canlılığın tadını çıkarıyorlar. İzmirliler de her hafta sonu kale içine kurulan pazarıyla, ilginç ve renkli insanlarıyla, art arda düzenlenen sanatsal etkinlikleriyle kentin yeni cazibe merkezi haline gelen bu güzel beldeye akın ediyorlar. Seferihisar, bu unvanını kazandıktan sonra zaten var olan değerlerinin ön plana çıkarılmasının yanı sıra, uluslararası etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. Bu etkinliklerle “sanat kasabası’’ olma yolunda adımlar atılıyor. Örneğin, İzmirli sanatçılar Tuncay Topcu ve Reyhan Abacıoğlu’nun koordinatörlüğünde Seferihisar Belediyesi’nin düzenlediği 1. Uluslararası Plastik Sanatlar Sempozyumu, 7 Ekim tarihinden bu yana ilçede devam ediyor. Çeşitli ülkelerden çok sayıda heykeltıraş, seramikçi ve ressamın katıldığı sempozyum çerçevesinde sanatçılar marina içindeki salonlarda eserlerini oluşturuyorlar. Yurttaşların da izleyebildiği bu çalışmalar sırasında ilçeye kazandırılan yeni “sanatsal ortam’’, belki tüm Türkiye’ye örnek olacak nitelikte. Çünkü sanatçılar, kendilerine sağlanan oldukça özgür ve rahat çalışma ortamı içinde bir yandan “şaraplarını’’ yudumlarken, bir yandan yaratıcılıklarını sergileyebiliyorlar. Hiçbir şekilde de “mahalle baskısına’’ maruz kalmıyorlar. Çalışmaları izlemeye gelen öğrenciler, İzmirliler, ilçe halkı, bir sanat eserinin oluşma sürecine tanıklık ediyor; uluslararası nitelikteki sanatçılarla sohbet etme olanağı buluyorlar. 16 Ekim Cumartesi gününe değin sürecek bu çalışmaların sonucunda ortaya çıkan eserler, dolaşın; taze sebze ve meyvelerin, yöresel yemeklerin, el işi ürünlerin çeşit ve bolluğu insanı şaşırtacak düzeyde. El açma börekler, tatlılar, yaprak sarma, mantı, keşkek ve gözlemelerden oluşan menüden seçtiklerinizle deniz kenarında demli çay eşliğinde kendinize bir ziyafet çekin. Sonra tarihi kalenin surlarının kalıntılarını takip ederek bir yürüyüşe çıkın. Karşınıza Paşa Kaptan’ın evi çıkacak. Onu gördüğünüz anda gözlerinizi alamayacaksınız. Güzel ya da ilginç tanımlamalarından hangisini tercih edeceğiniz size kalmış. “Ölmeden görülecek 101 yer’’ adlı kitaba da girmiş olan bu evi, Paşa Kaptan lakaplı Mustafa Keleş emekli olduktan sonra bir hobi olarak gerçekleştirmiş; eline geçen her taşı, deniz kabuğunu ve seramik parçasını yapıştırarak ortaya “görülesi bir yer’’ çıkarmış. Sadece evini değil avlusunu ve avlusundaki her şeyi bu şekilde düzenlemiş. En tepeye de yine taşlarla Seferihisar’ın simgesi salyangozu kondurmuş. İlçenin asıl salyangoz simgesinin, kendisininki olduğunu iddia ediyor. Küçücük ama taşlardan ve kabuklardan rengarenk görünen evinin avlusu tarihi kalenin duvarıyla çevreleniyor. Paşa Kaptan, evini görmeye gelen konuklarına bu avluda çay kahve ikram ederken, bir yandan da kendisiyle yapılan röportajların yayınlandığı dergileri gösteriyor. Dediğine göre evine konuk olmuş bir pilot, arada bir uçağıyla evinin üzerinden alçaktan uçarak kendisini selamlıyor. İnanmakta özgürsünüz. PATİKA Hidayet Karakuş... Aralarına karbon kağıdı konmuş gibi, birbirine benzeyen ve yalnızca özneleri değişen olaylarla uğraştığımızı anlamak için, biraz uzaktan bakmak, biraz zamanın geçmesini beklemek yetiyor. Yetiyor da, olan “unutulmuşlara”, “ertelenmişlere” oluyor. Benim yakınmam, konuların ve kişilerin sade suya tirit işlenmesi, magazine indirgenmesi ve neşter vurulacak “asıl derdin” unutulması, unutturulmasıdır, bu “tezgaha” hepimizin bir biçimde alet edilmesindendir. Asıl derdin ve bundan nemalananların aynen durmasından, şişinip durmalarındandır. Asıl dert, çağdaşlıktır, bireysel ve toplumsal komplekslerden arınmaktır, “gaza gelmemek”tir, varlığını “gaza gelmişlere” bağlamamaktır. Ucuzluklarda eşinip durmamaktır. Listeyi ve nedenlerini uzatmak, kolay ve yürek sıkıcıdır. Bunları bana anımsatan, Oktay Gökdemir dostum oldu. Bir yürüyüş sırasında, “Hidayet Abiyi yazmadın” deyince, donup kaldım. İki üç gündür, bir tümce dolaşıp duruyor kafamda; “Sen de bunu yaparsan...” Bu yazıyı Hidayet Abi'den ve sizlerden özür dileme yazısı olarak kabul ediniz. Hidayet Abi'yle tanışmamın üstünden, su içinde 25 – 30 yıl geçmiştir. Yılların üstünden işiyle gücüyle, duruşuyla ürettikleriyle geçip giden her insan gibi, ilk günkü gibi genç ve delikanlıdır. 6 Eylül 1946’da Yalvaç’ın Kurusarı köyünde doğmuştur, Isparta Gönen İlköğretmen Okulu'nu bitirmiştir. Hani kendime pay çıkarmak gibi olmasın, devlet parasız yatılılığı yaşamışlara özgü, ne zaman patlayacağı belli olmayan bir dinginliğe sahiptir. Öfkeli halini çok az gördüm, ama en sıkıntılı zamanlarımda, sesine ve haline sinmiş o “demlenmişlikten” çok nasiplendim. Yazı fazla kişisel oluyor, farkındayım. Bağışlayın, o sizin şairiniz, romancınız, yazarınız, öğretmeniniz Hidayet Karakuş’tur. Benim ve yaşıtım İzmirli yazarçizer tayfasının ise, aynı zamanda “Hidayet Abi”sidir. Gümüş rengi saç bu kadar mı yakışır bir insana? Hidayet Abi'ye yakışır. Adlarına bakar mısınız, bakıp da nasıl okumazsınız şiir kitaplarını? Günaydın Gül Yaprağı, Hangi Leylasın Sen, Sesini Bana Bırak, Ateş Mektupları, Konuş Benimle, Sıcak Sancı... Çocuklarınıza nasıl okutmazsınız, eğitimbilimin ve çocuk ruhbiliminin gereklerine uygun – çünkü onları bir öğretmen yazdı şu kitapları? Sıska Balıkçı, Al Balon, Dedem Çocuk Oldu, Kuyudaki Asker, Bir Kedinin Anıları ve nicesi... Mutlaka bir radyo oyununu dinlemişsinizdir. Yağmurlar Nereye Yağar, Uykusu Derin Şehir, Şeytan Minareleri romanlarını okuduğunuzda, bir yazarın okurunu nasıl hayata ve insana yaklaştırdığına tanık olursunuz. Hemen her kitabın üstünde, aldığı ödül yazar ki, sıralamaya Patika yetmez. Hidayet Abi, Sivas katliamını yaşamıştır. O uğursuz günün ardından, nasıl beklemiştik Karşıyaka’da onu, anlattıklarıyla nasıl kahrolmuştuk. “Şeytan Minareleri”nde bu insanlık ve nefret suçunu, İzmirle yoğurarak anlattı Hidayet Abi ve 2010 “Orhan Kemal Ödülü”nü aldı. Onun ihtiyacı yoktur, ben ödül veren seçici kurul üyelerini kutluyorum. İzmir, çok anlamlı bir ödüle Hidayet Karakuş sayesinde ulaştı. Biz ondan daha nice yapıt okuyacak, alacağı nice ödülü kutlayacağız. Onu bir yazıda ve gereğince anlatmak elbette olanaksızdır. Eksik bıraktıklarımı, yapıtlarını okuyarak gidermenizi öneririm. Yurtsever, insansever usta karıncayı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Attila İlhan’ı ve Fakir Baykurt’u unutmadım, buluşmamız haftaya... gelecekte kurulması planlanan bir Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin nüvesini oluşturacak. Seferihisar Belediyesi’nin amacı, yavaş şehir Seferihisar’ı aynı zamanda bir sanat kasabasına dönüştürmek. Sempozyum süresince oluşturulan eserler, 16 Ekim Cumartesi günü marinada açılacak bir sergiyle halkın izlenimine sunulacak. Seferihisar’da görülecek çok şey var. Marinada bir heykelin oluşma sürecine tanıklık ettikten sonra tarihi kale içinde kurulan pazarda bir [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle