Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 ARALIK 2009 CUMA Demokrasi teğet geçiyor! ‘Demokrasinin kime, ne kadar getirildiğini bir türlü çözemiyoruz. Demokratik bir ülkede yaşıyoruz da biz mi anlamıyoruz?’ ASUMAN ABACIOĞLU Bazılarına uzaktan bakıldığında bu ülkede her şey yolunda ve güllük gülistanlık gözüküyordu; AKP iktidarı süresince gerçekleştirilen demokratik ilerlemelerle Türk toplumunun mutlu mesut yaşadığı zannediliyordu. Uzun yıllardır yurt dışında yaşayan ahbaplarımız buraya geldiklerinde böyle söylüyorlardı; biz de şaşırıyorduk. Oysa biz, şu küçücük Yelki’yi Tanıtma Derneği’nde açılan örgü kursuna katılabilmek için derneğe üye olunması gerektiği gibi kurallarla boğuşuyorduk. 12 Eylül darbesinin ardından dernekleşmeye, örgütlenmeye getirilen sınırlamalar hala büyük ölçüde duruyordu. Demokratik ilerleme varsa da öyle küçük adımlarla gerçekleştiriliyordu ki, biz daha tadına varamadan bir yerlerde “demokratik hak” kullanmaya kalkan birilerinin tepesine biniliveriliyordu. Demokrasinin kime, ne kadar getirildiğini bir türlü çözemiyorduk. Demokratik bir ülkede yaşıyorduk da biz mi anlayamıyorduk? Bırakın siyasi bir takım girişimleri, beldemize daha sık otobüs işlesin diye imza toplarken bile “Acaba şimdi bir yasa çiğneme durumu söz konusu mu? Tek bir dilekçeye mi c 5 D E N İ Z C İ Terapi... ÜNAL BENLİALPER Doğa, sahip olduğu bütün görsel güzelliklerinin en ihtişamlı şovlarını muhteşem bir armoni ile sergilerken, henüz ulaşılamayan ütopik denizlerin gizemli ruhunu bizlere cömertçe armağan ediyor. Umutlarımızın ve esiri olduğumuz tutkuların peşinde koşarken, akıp giden yaşantımızın mevsim köşelerinde saklı kalan düşlerinin koridorlarında sessizce okyanuslara yelken açıyoruz. Ardından, uçsuz bucaksız maviliklerin esrarengiz dünyasından ayrılıp, doğal yontuların oluşturduğu şeffaf imgelerin hüküm sürdüğü büklüm büklüm olmuş koyların cazibesine akıyoruz. Dağları, tepelerine kadar sarmalamış çam ağaçları ve öbek öbek olmuş arsız bitkiler, yeşilin bütün tonlarının sunumunu masmavi suların içinde kayboluncaya kadar yapmaya devam ediyor. Dağlarda hükümdarlığını kuran yeşil imparator, zirveden döküle döküle mavi tenli sevgilisinin koynuna ulaşınca, huzurun mutluluğunu yaşıyor. Bu tarihsel aşk dolu kavuşmada, renklerin özgürlük dansları eşliğinde evrenselleşen sanatsal gösterimlerini doyasıya seyretmenin verdiği ölümsüz zevkleri tadıyoruz. Nasıl da olanca hızıyla, bizi kıskanırcasına akıp gidiyor zaman. Huzurun, güvenin ve yaşama bağlılık duygularının coşkulu yoğunluğu ile hissedilip yaşanıldığı, Ege’nin psikolojimize terapi gibi gelen dingin ruhlu koylarında her zamankinden daha fazla sevgi dolu olacaksınız. Zaman kavramını suların derinliklerindeki mavi karanlığa gömerek, bir an olsun buralarda kaybolma arzusu kaplayacak bütün benliğinizi. Sıra dışı düşsel duygularınız, Ege’nin buram buram sevgi ve dostluk kokan o büyüleyici sularında harmanlanıp yüreğinizde tutkuya dönüştüğü an, mutluluğunuzun egemenliğini ilan edeceksiniz bütün kainata. Kendi özgür duygularınıza odaklanıp onları yaşamanın keyfini çıkarırken, Ege’nin ışıl ışıl parıldayan masmavi sularının heyecan dolu sevgisine sarılın. imza atalım yoksa herkes ayrı ayrı mı dilekçe versin’’ diye konuşup duruyorduk. Bir kesim, 12 Eylül darbesi üzerinden silindir gibi geçtiğinden hala kendini toparlayamıyor; önüne hiç engel konulmamış olan bir başka kesim ise örgütlenmesini ülkenin tüm kurum ve kuruluşlarına yayıyor, hatta deniz aşırı ülkelere bile vardırıyordu. Örgütlenme konusunda hala acemiliğini üzerinden atamamış olan solcular birazcık başlarını kaldırsalar yeniden polis baskısıyla sindirilirlerken, bir başka kesim, örgütlenmedik kent, mahalle, sokak ve dernek bırakmıyordu. Bir kesim, dinin gereklerini özgürce yaşayamamaktan yakınarak resmi kurumlarda başörtüleriyle çalışamamaktan dolayı mağdur olduklarını savunurken, diğer kesim parkta bira içtiği için, oruç tutmadığı için, namaza gitmediği için dövülüyor hatta öldürülüyordu. Kadınlara yönelik baskı artıyor; giderek daha fazla sayıda kadın, namus cinayetine kurban gidiyor; başını örtmeyen, kafelere giden genç kızlar “kötü kız’’ diye tanımlanarak cinsel tacizi hak ettikleri düşünülüyordu. Birilerinin bunu özgürleşme ve demokratikleşme diye tanımlamasına fena halde bozuluyorduk. Çünkü birileri daha özgürce telefonları dinlerken, daha özgürce öldürüp taciz ederken, daha özgürce hukuku ayaklar altına alırken, biz daha fazla tedirgin oluyor, içe kapanıyor, yalnızlaşıyorduk. Üniversitelerde en çok öğretim üyesinin oyunu alanlar değil de iktidara yakın olanlar rektör ve dekan olarak atandıklarında bunu demokrasi ile bağdaştıramıyorduk. Birileri demokrasiden, ahlaki ilke lerden dem vurup “anti demokratik’’ bir şekilde “ahlaksız’’ olanları göreve getirdikçe, “tecavüzcüleri’’ koruyup kolladıkça, dürüst ve düzgün insanlar utanıyor ve hırpalanıyorlardı; bütün bunlara karşın uzaktan Türkiye’ye bakıp ‘’Ne güzel demokratikleşiyorsunuz’’ demek uygun düşmüyordu. Muhalif aydınlar, yazarlar içeri atılıp yargılanmadan uzun süreler boyunca hapiste tutulurken, muhalif medya büyük para cezaları ödemeye mahkum edilirken, gazeteciler hakkında yüzlerce dava açılırken, daha fazla hak için sokağa çıkan emekçiler polislerce yerlerde sürüklenirken, demokratik açılımlardan söz edilmesini kabul edemiyorduk. Bildiğimiz bir şey vardı; bir kesim alabildiğine özgürleşirken, demokrasi bizim gibilere teğet geçiyordu. Bunu uzaktakilere bir türlü anlatamıyorduk. [email protected] En kısa zamanda sigarayla ilişkinizi bitirin, yoksa o sizi bitirecek. Türkiye Sigarayla Savaş Derneği 0212 425 97 22 599 17 84 www.ssder.org.tr C M Y B C MY B