Katalog

9 OCAK 2009 CUMA 3 EGE’DEN SERDAR KIZIK ¦ Baştarafı 1. Sayfa’da Başkan adayı Alaattin Yüksel, İZTO’nun kentin diğer kurumlarıyla giriştiği kavgalara son vereceklerini söyledi ‘Odadakavgabitecek’ H CRAN ÖZDAMAR İzmir Ticaret Odası'nın (İZTO) gelecek ay yapılacak seçimlerinde yönetim kurulu başkanlığına adaylığını açıklayan Alaattin Yüksel, mevcut oda yönetiminin kentin yerel yönetimi ve diğer kurumlarıyla sürekli kavga halinde olduğunu belirterek “Biz, İZTO'nun tartışmalarla değil, projelerle halkın yanında olan, üyelerinin yararına yapılan işlerle anılan bir oda olmasını istiyoruz” dedi. “Ortak Akıl Grubu” olarak İZTO seçimlerine hazırlanan Yükseliş Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Alaattin Yüksel, odanın yaklaşık 70 bin üyesiyle kentin en önemli kurumlarından biri olduğunu, ancak son 10 yıldır kendi dışındaki odalarla, kurumlarla, yerel yönetimlerle tartışmalı bir yapı sergilediğini söyledi. CHP İzmir İl Başkanlığı'nın ardından aktif siyasetin içinde olmadığını kaydeden Yüksel, “Siyaseti 3 yıl önce bıraktım. Önceliğimiz kentimizin gelişmesidir. Bunun için bir yerlerde daha etkili olmak gerekiyor. Bu süreçte ciddi ısrarlarla karşılaştım. Bizim için iki şey çok önemli. Gençlerin ve İzmir'in önünü açmak. Bir dönem çalışıp gençlerin önünü açacağım” diye konuştu. Üyesiyle barışık, onlara sahip çıkan bir oda oluşturmayı amaçladıklarını anlatan Yüksel, yerel yönetimlerle kavgalı olmayan, yeniden vizyon belirleyen ve ortak hedefler doğrultusunda hareket eden bir kurum oluşturmayı istediklerini kaydetti. kucaklaşarak sinerji oluşturacağız. 87 meslek komitesinin yöneticileriyle sorunları çözmeye çaba göstereceğiz. Ortak aklı kullanacağız. İZTO, İzmir’in sosyal yaşamının her alanında üyeleriyle, insanlarımızın yanında olacak. Bu seçim İzmir’in geleceği adına da çok büyük anlam ifade ediyor. Üyeler, bu seçimle İZTO’ya ve geleceğine sahip çıkacak.” UCUZ KREDİ... Türkiye çapında etkin bir oda olmayı amaçladıklarını söyleyen Yüksel, üyelerin sorunlarını ve çözüm önerilerini üst kuruluşlarla, hükümet yetkililerine raporlar halinde sunacaklarını, bunların takipçisi olacaklarını kaydetti. Kriz sırasında zor durumda kalan üyelerle yakından ilgilenmek için kararlı olduklarını, bunun için oda kaynakları ve bankalarla yapılacak mevduat anlaşmaları sayesinde üyelere ucuz kredi sağlayacaklarını anlattı. İzmir'de ticaretin güneşini yeniden parlatmayı istediklerini bildiren Yüksel, “İzmir'in bölgenin ticaret merkezi olma özelliği geliştirilecektir. İzmir Lojistik Köyü'nün kurulması, Manisa Lojistik Köyü'nün desteklenmesi çalışmaları yapılacaktır. Mevcut çarşılarımızda iyileştirmeler planlıyoruz. Kentlinin huzur içinde alışveriş yapacağı çarşıların oluşturulması için belediyeyle el ele bir çalışma sergileyeceğiz. 'İZTO barış odası olacak' söylemiyle yola çıkan grubumuz, kentimizdeki meslek odaları ve ilgili sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirecek, saygın bir tartışma ortamı yaratacaktır. Çizilen yol haritasında, fuar, kongre ve toplantı turizmi öne çıkmaktadır. İzmir'de yapılan kongre ve toplantı sayısının artırılması için hedefler belirlenerek ortak bir çalışma yürütülecektir. Temel hedeflerinden birisi turizm olan kentte hizmet sektöründe gelişme için çalışmalar yapılacaktır” diye konuştu. Ortak Akıl Grubu adayı Alaattin Yüksel, İZTO’nun halkın ve üyelerinin yararına yaptığı işlerle anılmasını istediklerini kaydetti. Alaattin Yüksel recektir. İzmir Ticaret Odası yönetimi, bir kamu hizmetidir. Bu makamın kişisel amaçlarla ve şahsi çıkarlar için kullanılmaması, başka noktalara atlamak için sıçrama tahtası olarak görülmemesi gerekir. Yönetime aday bir ekip olarak, oda üyelerine yönetim anlayışımızla fark yaratacağız sözü veriyoruz. En küçük birimdeki odalardan, en üst seviyelerdeki sivil toplum örgütlerine kadar herkesle ve her kesimle BARIŞ ODASI İZTO'yu birlik ve beraberliğin simgesi “barış odası” yapmayı amaçladıklarını bildiren Yüksel, şunları söyledi: “Adaylığımla ilgili en küçük işletmelerden büyük kurumlara dek 'geri adım atmayın' çağrısı alıyorum. 2009 seçimi, İzmir Ticaret Odası'na yeni bir anlayış geti Başbakan Tayyip Erdoğan, neden bir yaptırıma gitmiyor? Neden bir hafta önce imzaladığı silah anlaşmasından vazgeçmiyor?” Olası yanıtlardan biri şu olacaktı: “ABD öncülüğünde İsrail ortaklığıyla yürütülen BOP'un varlığı ortadayken, Eşbaşkan herhangi bir yaptırım uygulayamaz” Bir başka soru, “20 yıllık mücadele sonucu bu noktaya geldik. Dilimizi kabul ettiler, yakında topraklarımızı da kabul edecekler” diyen DiyarbakırBelediye Başkanı’na, hükümetin yanıtının ne olacağına ilişkindi. Olmadı, gündem değişti, benzer sorular askıda kaldı. İktidar her sıkıştığında devreye sokulan operasyonlardan biri daha gündeme geldi. Şimdi iktidar yanlısı dinci basın hariç, diğerlerinde şu sorular ortaya atılıyor. Türk halkı korku tüneline mi sokuldu? İktidar, muhaliflerin üstüne korku imparatorluğu mu kuruyor? Polis devletine mi gidiliyor? Siyasal İslam ya da ılımlı İslam projesinde son adımlara mı gelindi? Ergenekon derken aslında emperyalizmin uzantısı olan Gladyo’nun, faili meçhul cinayetlerin üstü mü örtülüyor? İktidar kendine yakın, yeni bir derin devlet yapılanmasına mı gidiyor? İktidar rövanş, öç ve intikam peşinde mi? Cumhuriyet değerlerini ve Atatürk’ü savunan herkese gözdağı mı veriliyor? Bu ve benzer sorulara demokrasi ve hukuk açısından iyimser yanıtlar vermek çok güç. Ancak ortak bir toplumsal algılamanın da doğduğu açık. Buna göre, söz konusu dava, hukuksal kimliğini yitirmiş, siyasal bir kimliğe bürünmüştür. Nitekim İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın, ucu açık bir soruşturma yapıldığını, gözaltı ve yakalamaların hukuka uymadığını, yargının üstünde bir takım gölgelerin olduğunu belirtti. Yargıyı kullanarak bir hesaplaşma içini gidilmemesi gerektiğini söyledi. Bir önemli saptaması da şu oldu Aydın’ın: “...Yakalanan ve gözaltına alınan şüpheli ve tutuklananlarla ilgili uzun süre iddianame hazırlanmaması, kişilerin neyle suçlandığını bilmemesi, aleyhlerindeki kanıtlardan habersiz olmaları da anayasamıza ve ceza yargılaması ilkelerine aykırılık oluşturmaktadır...” Bu noktada ortada önemli bir soru daha duruyor: Türkiye bir kırılma noktasına mı geldi? Nitekim ana muhalefet partisinin genel başkanı Deniz Baykal “alarm” verme gereğini duymuştur. Nedir Baykal’ın önemli saptamaları: “ Türkiye’nin tarihi bir virajı döndüğünden kuşku yoktur... Çok açıktır ki, ancak rejim değişikliği yaşanan ülkelerde, rejim değişikliği dönemlerinde böyle tablolarla karşı karşıya kalınır... Artık hukuki değil, siyasi bir süreçle karşı karşıyayız. Bir siyasi intikam arayışı, hesaplaşma söz konusudur. Bu bir hukuk operasyonu değil, intikam operasyonudur. Bu davada yasanın uygulanmasının gerekleri değil, yasayı kullanarak belli bir siyasi hesaplaşmanın yöntemi uygulanmaktadır... Hesaplaşma o kişilerle ilgili değildir, şahsi bir hesaplaşma da değildir. Onun ötesinde Cumhuriyet’le hesaplaşılmaktadır, Cumhuriyet’in temel ilkeleriyle, Cumhuriyet’in temel değerleriyle hesaplaşılmaktadır. Cumhuriyet’e sahip çıkanlardan, Cumhuriyet’i savunanlardan hesap sorulmak istenmektedir. Bundan sonra Cumhuriyet’e sahip çıkacaklara, Cumhuriyet’i savunacaklara göz dağı verilmektedir. Cumhurbaşkanı, Başbakan böyle bir davanın gelmekte olduğunu Türkiye’ye çok önceden ilan etmişlerdir. Hatta Başbakan ‘bir savcı arıyoruz bulamıyoruz’ diye şikayetini söylemiştir. O nedenle bu davanın arkasında hiç kuşku yok iktidar vardır... Hiç bir demokraside, hiç bir hukuk devletinde böyle manzaralar ortaya çıkmaz. Bu gidişin sonu da iyi değil. Bu projeyi yapanlar, uygulayanlar için iyi bir gidiş değildir. Bu projeyi köşesine çekilip sessizce izleyenler için iyi gidiş değildir. Bir anlamda topluma 'alarm' vermek istiyorum. Herkes durumu yeniden değerlendirmeli, üzerine düşeni yapıp yapmadığını kendine sormalı. Sessiz kalanlar, sorumluluğun parçası haline gelir...” Baykal haksız mı? Işıklar içinde kalsın, aramızdan ayrılan İzmir Barosu Başkanı Nevzat Erdemir yaşasaydı, kim bilir ne denli önemli hukuksal değerlendirmeler yapar, toplumun ufkunu açardı... serdarkizik@cumhuriyet.com.tr C M Y B C MY B