17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

31 EKİM 2008 CUMA 5 YENİ ADRESİ: D E N İ Z C İ E ĞLENMENİN Denizlerimizde İşgal... ÜNAL BENLİALPER Kayıtsız şartsız, körü körüne bir ulusun umutlarını yıkan tam bir teslimiyet. Ayaklar altına alınan gurur ve onur, inançları yürekten sarsan, ulusal kimliği boğazlayan, inanılması güç bir esaret. Türk halkını köle yapmaya yönelik korkunç bir planın antlaşma maddeleri. Paris'in civarındaki Sevr kasabasında Türkiye'ye takılan kelepçenin yürekleri parçalayan izleri. Sevr Antlaşması'nın denizcilikle ilgili bölümleri de çok acı ve denizciliğimiz adına kabus dolu senaryolar içeriktedir. Hiçbir gerekçe göstermeksizin, limanlarımızdaki bütün savaş gemileri müttefik emperyalist devletlere teslim edilecektir. Karadan kuşatılmış olan Türkiye son olarak denizden boğulmaya çalışmaktadır. Yeni savaş gemisi alımını ve de yapımını yasaklayan bu antlaşmayla, Türk ulusunun denizlerde hiç bir etkinliği kalmıyordu. Bir çok savaş gemisi de silahlardan arındırılıp ticaret gemisi konumuna getirilecekti. Emperyalist ortaklar tarafından kurulmuş olan ''Müttefikler arası kontrol komisyonu'' Gestapo gibi çalışarak deniz kuvvetlerinin elindeki bütün cephane, torpido, mayın ve diğer techizatı teslim almıştır. Yıkım sadece bununla sınırlı kalmayıp Osmanlı Bahriyesi'ndeki subayların ve erlerin sayımının kontrolüne kadar inmiştir. Deniz ticaret filosunda görevli subay ve mürettebatın askeri eğitim görmeleri kesinlikle yasaklanıyordu. Öyle ki, Osmanlı Bahriyesi'nin personeli tamamen gönüllülerden oluşturulacaktı. Deniz uçağının bile bulundurulması yasaklanmıştı. Türkiye'yi uluslararası alanda bağlayan bu ezici antlaşma gereğince, ülkemiz hiç bir yabancı ülkeye kesinlikle askeri amaçlı denizci bir heyet gönderemeyecektir. Bütün denizlerimize zincirler vurulmuş, sahillerimiz haince kuşatılmış ve işgal edilmiştir. Bundan sonra yapılacak tek bir iş vardır, ulusal mücadeleyi başlatıp bu işkenceye bir son vermek. Bu özgürlük, vatan ve ulus sevgisinin gücüyle başlatılan kurtuluş savaşında, Türk denizcileri inanılmaz başarılar elde etmişlerdir. Ufak tefek, yaşlı gemilerle tonlarca askeri malzemeyi cephelere sevk ederek tam bir lojistik destek sağlamışlardır. Denizlerden gelen, bu destek ve güçle düşman ilk kez İnönü'de durdurulmuş ve Sakarya'da geri çekilmek zorunda bırakılmıştır. Dumlupınar'da yok edilen düşmanın geri kalanı da İzmir'de denize dökülmüştür. Alışveriş merkezleri ASUMAN ABACIOĞLU Biz çocukken güzel havalarda ailecek pikniğe giderdik. Eğlenmenin anlamı, ter içinde kalıncaya dek kırda bayırda koşturmaktı. Gençliğimizde eğlenmek için örneğin Konak’taki Saat Kulesi’nde buluşup sinemaya giderdik ya da Kordon’da volta atardık. Pasaport’ta deniz kenarındaki kahvelerde güneş altında çay içip sohbet etmek büyük bir zevkti. Soğuk havalarda kadınlı erkekli herkesin takıldığı kahvehane Karşıyakalı’da sobanın yakınındaki bir masada oturup bir yandan martıları seyrederken bir yandan Fikret Kızılok dinlerdik. O zamanlar kahvehanelerin adı cafe değildi. Eskiden güneşli bir gün, açık havada olmak demekti. Günümüzde ise hele de küçük çocuklarınız varsa zamanı geçirmenin en iyi yolu olarak alış veriş merkezleri görülüyor. Açık havada bulunmak bile sadece kent dışındaki bir kahvaltıcının bahçesinde kahvaltı etmekle sınırlı kalıyor. Alanlarımız giderek daralıyor, kapanıyor. Eğlenmenin anlamı, alış veriş yapmaya indirgeniyor. Alış veriş merkezleri günümüzün yeni sosyal yaşam alanları olarak tarif ediliyor. Bu gürültülü ve kapalı yerlerde insanlar genellikle bütün bir günlerini geçirebiliyorlar. İçerisinde cafeler, restoranlar, sinemalar, spor merkezleri ve tabii mağazalar bulunuyor. Çocukları olan aileler, hafta sonu tatillerinde artık en çok buraları tercih ediyorlar. O kadar çok tercih ediliyorlar ki otoparklarında yer bulunmuyor; hele şehir içinde bulunan alış veriş merkezleri, civardan geçen yollarda hafta sonları önemli bir trafik sorunu yaratıyorlar. Ne kadar çok alış veriş merkezi açılırsa açılsın hepsi de tıklım tıklım doluyor. Bazıları kısa bir süre sonra yetersiz kalan binalarını büyütme yoluna gidiyorlar. Yeni mağazalar, yeni restoranlar, yeni cafeler açılıyor. Alış veriş merkezi sayısının son iki yılda 119’dan 217’ye ulaştığı söyleniyor. Bunların İstanbul dışında olanlarının sayısı 144. Halen İstanbul’da 37, Anadolu şehirlerinde ise 34 alış veriş merkezi inşası sürüyor. Proje aşamasında olan 31 alış veriş merkezi var. Anadolu kentlerine yapılan yeni yatırımların maliyetinin 3.5 milyar dolar civarında olduğu söyleniyor. Aslında alış veriş merkezi pazarının hala doyuma ulaşmadığı ancak bu potansiyeli karşılayacak inşaat alanı kalmadığı söyleniyor. Yatırımcılar, fabrika, sosyal tesis, tiyatro, konser ve sergi salonu yerine alış veriş merkezleri yapıyorlar boş buldukları alanlara. Şehir içinde yer kalmadıysa, şehir dışında boş kalan yerlere mesela tarım alanlarına yapıyorlar yatırımlarını. Buna da ‘’gelişme’’ adını veriyorlar. Alış veriş merkezinde zaman geçirmek, doğası gereği alış veriş yapmayı da içeriyor. Yani tüketmeyi. Boş zamanlarımızda, eğlenmek için tüketmek, günümüzün “trendi’’. Trend, yabancı bir kelime, çoğu alış veriş merkezinin adı gibi. Gazetelerin magazin eklerinde ünlü kişilerin çocuklarıyla birlikte zaman geçirirken, bir alış veriş merkezindeki oyuncakçıda alış veriş ettiklerinden söz ediliyor. Arkadaşlarınızla alış veriş merkezlerinde buluşup bir kahve içtikten sonra yapılacak tek şey mağaza vitrinlerine bakmak oluyor; yani alış veriş yapmak. Herkes zamanını alış veriş merkezlerinde geçiriyor; en zenginlerden parası kısıtlı olanlara kadar. Eğlenmek için alış veriş yapıyoruz artık. Çocuklarımızı mutlu etmek için alış veriş yapıyoruz. Boş zamanları geçirmenin eski mütevazi yolları rağbet görmüyor pek. Günümüzde büyük şehirlerin yakın çevresinde açık havada piknik yapacak yerler de kalmadı zaten. Şöyle günübirlik gidilip oturulacak bir ağaç altı bulmak zor. Deniz kenarları, büyük restoranların, otellerin, tatil köylerinin, ikinci konut sitelerinin işgali altında. Kırlık bir yer bulmak için epey uzağa gitmeniz gerek. Kim gidecek oralara zaten? En kolayı en yakındaki alış veriş merkezi. Çocuğunuz öğle yemeğinde hamburgerini yer; hatta hamburgercide verilen oyuncakla mutlu olur; sonra onu bir sinemaya sokarsınız. Zaten gün bitmiş olur. Onunla gürültülü patırtılı, dikkatini renkli mağazaların çektiği bir ortamda konuşmaya da gerek kalmaz. İşte bir hafta sonunu daha atlattınız! [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle