19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Üniversite öğrencileri; öykü, şiir ve denemelerini [email protected] Seçici Kurul: Genç y Işık Kansu (eşgüdüm), Özcan Karabulut (Öykü), adresine gönderebilirler. Ferruh Tunç (Şiir), Öner Yağcı (Deneme). 9 AĞUSTOS 2022 na çözüm getirmek gibi bir iddiam yok. Fa- kat en azından şunu söyleyebilirim ki yukarı- da bu soruna karşı tavrından söz ettiğimiz ka- pitalist mantıktan bu soruna bir çözüm bek- KEKRE lenemez. Son zamanlarda sosyal medya uygulamala- rının yöneticileri bu durumla ilgili pişmanlık- bu kişilerle ilgili ahlaki bir değerlendirmede FERHAT CAN AĞUŞ larını dile getiriyorlar. Fakat özeleştiri yalnız- bulunduğum düşünülmesin, sistemin kendisi ANKARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ca yanlış yaptık demek değildir. Bu yanlışı çö- daima daha çok kâr getirmeye koşullandığın- zebilecek derinlikli bir çözümü de sunması ge- dan uygulamaları da bu amaca hizmet edecek “(...) Kekre bir şey var bu havada (...)’’ rattığı bir kakafoniye benzetiyorum. Fakat bu- rekir. Ben bu kimselerden sınıfsal pozisyonla- radaki sağırlar tam anlamıyla sağır değil, ku- şekilde gelişiyor- muhatapla ilgili daha çok bil- Son zamanlarda en yoğun şekilde yaşadığım rı gereği böyle bir tavır beklemiyorum. Ayrıca gi edinebilmek ve ona en çok beğenebileceği hissiyatın tarifini Cemal Süreya’nın bu dizele- lakları sadece beğenebilecekleri fikirlere açık. sosyal medya ile ilgili düzenlemeler yapılırken ortamı sunacak şekilde geliştirilen algoritma- rinde buldum. Yani akılcı kaygılardan uzaklaşıp, kanı, duy- internete erişim hakkının günümüzde artık in- lar bizi yankı odalarına hapsediyor. Bu yankı Evet, kekre bir şey var bu havada. Elle tuta- gu inançlara teslim olduğumuz bu dönemde san hakkı olarak kabul edildiğini gözden uzak önemli olan paylaşılan bilginin doğru olması odalarında önümüze hep beğeneceğimiz şeyler mıyoruz, gözle göremiyoruz belki ama hayatı- tutmamak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü servis ediliyor. Adından da anlaşılacağı üzere, mızın her zerresine sirayet ediyor yayılıyor bu değil muhatabının hoşuna gitmesi. her ne kadar yukarıda olumsuzluklarından söz aslında kendimize sürekli kendi kusursuz fi- kekrelik. Bu durumun sadece tek bir neden- Popüler terimlerle ifade etmek istersek ya- etmiş olsam da sosyal medya insanlara fikirle- den kaynaklandığını düşünmüyorum fakat bu şadığımız dönem post-truth olarak adlandırı- kirlerimizin yankılarını duyduğumuz alterna- rini paylaşabilecekleri bir alan sunmaktadır. lıyor. Bu terimin Türkçe çevirilerinden en çok tif bir dünya inşa ediyoruz. Bu ortamda pek ta- yazıda bu sebeplerden yalnızca biri üzerinde Sorun bu kazanımı koruyup bu alanları daha bii -aksi görüşlerle karşılaşmadığımızdan- fi- durmaya çalışacağım. hoşuma giden “hakikatin önemsizleşmesi” sağlıklı kullanılabilir hale getirmektir. Kitle iletişim araçlarının -şimdilik- sonuncu- (Yalın Alpay) oldu. kirlerimiz keskinleşiyor. Hal böyle olunca ar- Çok karanlık bir manzara sundum ve elle tu- su olan internet ve özelinde sosyal medya bilgi Gerçekten de hakikatin önemini kaybettiği, tık bizim gibi düşünmeyenler karşıt fikirli ol- tulur bir çözüm de önermedim. Fakat en başta maktan çıkıyor birer hasma dönüşüyor. Hem dağıtım hiyerarşisini ve editoryal denetimi lağ- imajın, göze hitap ederliğin önemli olduğu ça- atıf yaptığım şiirdeki şu iki dizeye daha değin- vederek herkesi bilgi kaynağı haline getirdi. ğımızı çok iyi yansıtıyor. İnternetin bize bilgi bu bahsettiğimiz durum hem de daha önce ön- mek istiyorum Hal böyle olunca bilgi çağında olduğumuz söy- çağını yaşatacağı umudunun boşa çıkması gibi ce söz ettiğimiz akılcı kaygıdan uzaklaşıp ka- “Son kötü günleri yaşıyoruz belki demokratikleşmeyi tabana yayacağı şeklinde- nı, duygu, inançlara teslim olma hali, demok- lemi bana çok akla yatkın gelmiyor. Çünkü bu rasinin karşısında yer alan popülizm, faşizm İlk güzel günleri de yaşarız belki” merkezsizlik durumu, bilgiye ulaşmayı ne ka- ki beklenti de bir hayal kırıklığı olarak tarihte- Güzel günlere olan inancımızı salt bir duygu dar kolaylaştırıyorsa doğru bilgiye ulaşmayı o ki yerini almış gibi gözüküyor. gibi akımlara rahatlıkla gelişebilecekleri bir kadar zorlaştırıyor. İnternete hâkim olan sosyal medya şirketle- zemin sunuyor. olarak değil bir bilinçli tavır olarak da sürdü- rinin kâr güdüleri doğrultusunda -burada salt Bu sınırlı yazıda böyle karmaşık bir soru- receğiz ve elbet o ilk güzel günleri göreceğiz. Ben bu durumu konuşabilen sağırların ya- Şiir KULAKTAN KULAĞA EliF KAYNAK HATAy TED KoLEjİ 9. SıNıF Meğer Böyle Vefat Etmiş evvela. İstanbul’dan gelip iki adamın, cami MEHMET CAN KUYUCU imamına haber vererek cenazeyi iskeleye bı- raktığını ardından döndüklerini öğrendim. BEyKENT ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ “Zavallının adresini nereden biliyorlar bu iki zat?” Âcib Bey öleli iki gün oluyor. Anadoluka- ri yer...” Bir müddet utangaç bir çocuk gibi İhtiyarca bir adam dişsiz ağzıyla yanıtla- vağı havalisinden işsiz, paspal, perişan ge- dudaklarını ısırıp gözleriyle sağı solu dolaştı: dı sorumu: zen bir adamdı. Büyük bir roman tutkunuy- “Sahi taşı toprağı altın mıdır?” “Adamın kimliği de mi yok yahu? Anadolu- du. Kitap çalan bir hırsız desem bu adama, “Öyledir ya! Bak ben orada çalışırım. Yo- kavağı yazıyor işte! herhalde gülersiniz. Hakkıâliniz var. Ayol, lum biraz uzundur ama kazancım yerinde- Binlerce orman yanmış Ben elbette Sertaharri Memuru Rıza Bey sirkate değer nice altın, para ve değerli taş dir. Hem orada öyle çok insan var ki, değil değildim. Vaziyeti tek başıma çözemezdim. Dün söylediler varken hangi akl-ı kamil kitap aşırır? Neyle- yerde para bulmak, gökten Avrolar, dolarlar Belki de zavallı bir cinayete kurban gitti, ih- yelim harabe sarayı evinde bu sirkatten ta- toplarsın.” Yazık oldu ormanlara timal uzak olsa da imkânsız değildi. Derhal mı tamına iki bin kitaplık muhteşem bir kü- Elbette Âcib Bey’e takılıyordum. Türk mil- merkeze bir telefon açıp vaziyeti tetkik için Kadınlar öldürülüyormuş tüphane meydana getirmişti. Bedavayı sever- letinin mazlum fertleri yiyecek ekmek bile malumat verdim. İş bu ya? Ucu açık bu so- bulamazken, nerede gezer Avro nerede gezer di. Bulursa çatlayana kadar yer, bulamadığı Dün duydum ruşturmayı Rıza Bey üstlenmişler. Dün elime dolar? Hay aksi şeytan! Âcib Bey kelamımı vakitler ise gizli hazinesinden üç beş kuruş Yazık oluyor kadınlara mektubu ulaştı. Şöyle diyordu: noktalayınca ellerimi büyük bir coşkunlukla midesinin cebriyle, homurdanarak harcardı. “Anadolukavağı eşrafından Recep Beye- sıkıp bağırdı: Onca garip etvara karşın bir huyu daha vardı Paraları pırr edip uçuruyorlarmış fendi günlerdir soruşturmasını sürdürdü- ki gizli hazine muammasının cevabıdır. Âcib “Vay sağ olasın efendi! Zaten sıkılmıştım ğüm bu ölümün sırrını nihayet çözdüm. Na- Haber ettiler dün Bey, kafası daima yerde gezen biriydi. Neden bu muhitten.” Yıllardır göğe doğru dönme- sılını size anlatmayacağım zira meslek sır- mi? E olur da Anadolukavağı’nda birinin ce- miş kafasıyla gerisin geri yol aldı. Nereden Yazık oldu emeklere rıdır. Bilmeniz gereken şudur ki bunun için binden birkaç madeni para firar eder, doğru- bilebilirdim ki Âcib Bey’i son kez gördüğü- Âcib Bey’in hayatı bana yol gösterdi. Sarsıl- dan Âcib Bey’in hazinesine intikal etmelidir mü? Yalanlar söylüyorlarmış maz bir hakikattir ki Âcib Bey’in ölümü bir de ondan. İşsizlik içinde iş, ne hoş! Çoluk ço- Ertesi gün akşama doğru Beşikteki bebek duymuş söz yüzünden olmuştur. Zavallıya, eşrafınız- cuğa karışmış biri değildi zavallı. Büyük de Anadolukavağı’na avdet ettiğimde, iskelede dan biri ‘İstanbul’un taşı toprağı altındır’ de- Dün anlattı bana bir iddiası vardı: “Adamakıllı beş yüz kitap büyük bir uğultunun ortasında buldum ken- yip onu buralara kadar sürüklemiş. Âcib Bey devirmiş bir âdem için evlilik, zaman israfın- dimi: Yazık oldu hakikate de bu sözü kendi muhasebesine sunmadan dan başka bir şey değildir.” Kimse ciddiye al- “Ölmüş.” atladığı ilk vapurla Eminönü’ne gelip bu ma- mazdı Âcib’i ama onun bu iddiası, karısının “İstanbul’dan getirdiler cenazeyi.” Susturuyorlarmış nasız sergüzeştine başlamış. İkindi suların- hezimetine uğramış, başında tek saç kalma- “Ölüm sebebi ne ola ki?” Genç kalemleri, aydın fikirleri da Cağaloğlu yokuşunu çıkarken madeni mış adamların nazarında bir hakikat timsa- Uğultular birbirine geçip manasız sözle- ve doğruyu söyleyeni bir parıltı ilişince gözüne koşturup gitmiş ki liydi. Birkaç gün evvelinde yine başı yerde re dönüştüğünde kalabalığın ortasına doğru bugünlerin herhalde en değerli metallerin- gezerken yakaladım onu. Sohbete pek mu- ilerledim. Vay ki ne göreyim? Âcib Bey bo- Oysa henüz doğmamış çocuk da den bir Avro bulmuş. Zavallıcık! ‘Oh, niha- vaffak olamıyorduk zira onun için mide gu- yu boyunca uzanmış yatıyor! Yıllardır yer- biliyor yet zengin oldum!’ diye sevinç haletiyle ba- rultusu diye bir şey olmasa, firar eden pa- de gezen başı bu defa kapkara göklere bakı- Herkes sussa da gerçekleri şını göğe kaldırıverince, yıllardır yere bak- yor, dudaklarında gayet büyük bir tebessüm, raların canı cehenneme! O bile zaman israfı maktan kireçlenen boynu kırılmış. Bin bir mesrur vaziyette uyuyordu. Sormadan ede- idi. Kolundan çekiştirdim: “Be adam, dur da Ve bir varmış bir yokmuş vakaya ve sergüzeşte konu olmuş şahsım da- medim kendime, nasıl ölmüştü bu adam? iki kelam edelim, diyeceklerim var.” Homur- hi böylesi müstehzi bir sonun dehşetinden Kimse kesin bir cevaba vâkıf değildi ki tu ve tıslamalardan mürekkep bir cevap al- umut, zulümden çokmuş hırpalanmıştır. Bir ölümün muammasına ga- dım. Yürümeye devam etti. “Ne diye yıllardır uğutular gittikçe büyüyordu. Kalabalığı sus- Güzelliğe hasret insanların, fil kalmadığınız ve Rıza Bey’e bir kıssa hedi- bu muhitte gezip duruyorsun? İstanbul’un turup bu garibi teamüllere göre defnetmek Görünmez yarınlara bir direnişi olmuş ye ettiğiniz için size minnettarım. Sertahar- taşı toprağı altındır, derler! Koskoca payitaht gerektiğini, fazlaca bekletilmemesini, aksi ri Memuru Mehmet Rıza” Mektubu hayret- dururken üç beş garibin nasibinden çıkmış, halde günahının bizim boynumuza olacağı- Tutsak dünler adına ler içerisinde okudum. Şimdi bu hakikati ki- çeyrek ekmek bile etmeyen parasını hangi nı hatırlattım. Gece vakti cenaze gömüldüğü me desem inanmazdı ve belki bu ölümün Gökten üç elma düşmek üzere akla hizmet arıyorsun?” pek görülmemiş bir şeydir fakat gel gör ki müsebbibi olarak beni görürlerdi. O sebeple Çok hikmetli bir söz duymuş gibi gözleri- adıyla maruf bu adamı, Âcib’i gece yarısı def- Bir daha kimseye yazık olmasın diye ben, dilimin ucunda çırpınıp duran şu sözü me baktı. Çatık kaşları yumuşadı ve ellerimi nettik. Şimdi defnedilmesi gereken bir şey sıkıp fısıldadı: daha vardı: Bu adamın nasıl öldüğü sorusu... söyleyip susmaya ant içiyorum: “Sahi beyefendi, bu İstanbul dedikle- Cesedi ilk müşahede edenlere sual ettim Vay Âcib Efendi vay, demek böyle vefat ettin. ÖYKÜ: DeNeMe azın
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle