23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
gorus@cumhuriyet.com.tr 10 HAZİRAN 2022 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER anat, siyaset ve iktidar ilişkile- Öyle anlaşılıyor sı oldu. işletmeyi devredip tüm zamanımı bu ço- Şimdi, hizmet cuklarla ve aileleriyle geçirmeye başladım. ri konusundaki ilkelerimi “Üç Ö ki, tam benim ya- SFormülü” ile anlatırım: zılarım yayınlandı- verdiğimiz böl- Yani arkadaşlarımın deyimiyle, para genin merkezin- kazandığım yeri bırakıp para harcadı- Sanatçılar ve sanat kurumları iktidar- ğı sırada bu proje, la, siyasetle ilişkileri açısından “özgür, ana sponsorunu yi- de kendimize ait ğım yerdeyim artık. bir yerimiz var. Konservatuvar mezunu sekiz genç özerk ve özgün” olmalıdır. tirmiş ve Selmin Gü- İktidarlar, sadece sanatçıların ve sanat nöz yeni bir sponsor Her gün çalışma eğitmen haftanın altı günü çalışıyor. On- yapabiliyoruz. lar da mutlu. Proje, mezunlarımızın açık- kurumlarının özgürlüğüne, özerkliğine ve aramaya başlamış. özgünlüğüne maddi ve manevi destek ol- Dilerim sevgili (Anlaşılan ta kaldığı, devlet kuruluşlarında yıllardır Sanatçı Yorglass spon- kadro verilmeyen bu gençler için de bir malı, onlara baskı yapmaya kalkışmamalıdır. okurlarımız bu ko- Despot, başarısız, demagog politika- nuda onun duyarlı- sor olmak- gelir kapısı oldu. sorumluluğu-3 tan vazgeçmiş. Çocukların anneleri de pasta börek cılar, sanatçıların kendilerini destekle- lığına katılırlar. mesi için onlara baskı yapar, onların öz- Projeyi onun dilin- Muhtemelen yapıp bizim dernek toplantılarına getiri- kendilerine ait olan bu yeri de kaybe- yorlar, onlar için de iyi bir gelir oluyor. gürlüklerini kısıtlar ve bu yüzden de öz- den aktarmayı sürdürüyorum. günlüklerini engellerler. HHH debilirler. E.K.) Yani mahallede bir mikroekonomi de Üniversitede de 150 çocuğumuz oldu. En son 23 Nisan yaratılmış oldu. Aynı biçimde, yeteneksiz, başarısız Büyüyorduk. Sayımız 60 olmuştu. sanatçılar, iktidarların kanatları altına konserine 98 kişilik bir orkestrayla çıktık. Abartıyor muyum? Kemeraltı’nda “Sokak Çocuklarını Koru- Çocuklar, hiç duymadıkları tarzda bir Çocuklar İdil Biret, Gülsin Onay sığınarak, onlara kölelik ederek varlık- ma Derneği” vardır; başkanı da çok sev- neoliberalizme larını sürdürmeye çalışırlar. müzik eğitiminin içindeler ve bunu be- ve Can Çakmur gibi çok değerli mü- diğim bir avukat hanım, ondan da bir oda nimsediler. zisyenlerimize Mozart’ın farklı piya- HHH istedim. Selmin Günöz sadece yetenekli ve Şaşkınlıkla izliyorum bazen: no konçertolarıyla eşlik ettiler desem Haftada bir gün nefeslilerimiz orada çalıştı. karşı çıkmalı! “Öğretmenim, Mozart’ı çok severek inanır mısınız? başarılı bir sanatçı değil, aynı zaman- Kendimize ait bir yer için çalmadığım da içinde yaşadığı topluma ve toplu- çalıyorum” diyenden tutun da “Annem HHH kapı kalmadı. mutfakta yemek yaparken Şostakoviç Neoliberal üniversitenin ana mun sorunlarına karşı duyarlı bir Pri- Gerçekten rüya gibi bir proje... Sponsor arayışlarımdan hep eli boş madonnadır. şarkısını söylüyor” diyen çocuğa kadar, Ama sponsor firma destekten dönüyordum ki, 2018 yılında bir arkada- amacı değişiktir. Bir an önce neler yaşıyorum size anlatamam. Yoksul ve sorunlu bölgelerdeki imti- vazgeçmiş ve rüyadan uyanılmış, şımın aracılığıyla, cam sanayisinin önde piyasaya satılabilir ürünler ha- yazsız ve sorunlu ailelerin çocuklarına Tabii ben bu projeye kendimi bu kadar tatsız gerçeklerle karşılaşılmış: gelen isimlerinden olduğunu öğrendiğim kaptırıp her günümü onlarla geçirmeye erişmek ve onları topluma kazandırmak Selmin Günöz, 21. Yüzyıl Yorglass ile tanıştırıldım. zırlayan bir kurum, adeta bir için “Barış Çocuk Senfoni Orkestra- başlayınca, müzik okuluma zaman ayı- Türkiyesi’nin bir “sanat ve sosyal İsmimizin başına Yorglass eklemek şirket olmaya soyunmuştur. ramama sorunu çıktı. Diğer tarafta olmak sı” projesini hayata geçirmiştir. sorumluluk simgesi”, yeni bir spon- şartıyla sponsor olmayı kabul ettiler ve Bundan önceki iki yazımda bu projeyi beni daha fazla tatmin ediyordu. sor aramaya başlamış. adımız Yorglass Barış Çocuk Orkestra- Piyasa, yargıdan olduğu kadar Okulumdaki genç öğretmenlerden birine onun dilinden size aktarmıştım. İlgilenenlere duyurulur! üniversiteden de uzak durmalı. DR. HASAN YAZICI IÜ PROFESÖRÜ YÖK’ün kaldırılması altılı ‘Halkın dili’ ve ‘ruh yetersizliği’ Masa’nın ortak görüşüymüş. Se- vindim. Ancak yaşamsal gördü- ğüm bir noktayı anımsatmak iste- çağları aşan kişilerdir. Geniş kitle- “Devlet adamı” niteliği taşıyan siyaset insanları, karşıtlarının PROF. DR. ERENDIZ ATASÜ rim. Üniversitelerimizin durumu- ler için örnek oluşturduklarının bi- dahi saygısını kazanmış, büyüklüğü çağı aşan kişilerdir. nun ana sorumluları arasında he- “Halk” sözcüğünün kavramsal linciyle hepsinin söylemi kibar ve men hiç söz edilmeyen bir sorum- göre “İnsanların düşündüklerini ve sevgisi, hakça bir yaşam özlemi ve alanı geniş; sözlükler birden fazla ölçülüdür. Atatürk böyle bir önder- lu daha var. O da dış güçler. Evet, duyduklarını anlatmak üzere kullan- -evet- mücadele vardır; ama hakaret anlam içeriyor. “Bir ulusun belli bir dir. İsmet İnönü böyledir. tek bir simidin ederinin hemen 5 dıkları her türlü işaret ve özellikle ve küfür yoktur! çevre içinde yaşayan kısmı” tanımı- Biz Türkleri pek sevmeyen ve TL olmasından dış güçleri sorumlu ses işaretleri dizgesi”dir, “dil”. Uni- Küfür ve argo da elbette birer söy- nı veren TDK sözlüğü, “Aydınların aslen emperyalist bir önder olan tutmamız ne kadar abes ise üniver- versal Dictionary benzer bir tanım lemdir, öfke, nefret ve hakaret ifadesi ve memur topluluğunun dışında ka- Churchil’i kendi açımızdan, ağır sitelerimizin kayıp gitme tehlike- vermektedir. olan sözler bütünüdür bunlar. Yalnız, lanlar” diye ekliyor. Türkiye’nin ka- biçimde ve haklı olarak eleşti- sinde dışı güçlerin rolünü kulak ar- Aslında, tıp dili, hukuk dili, edebi- küfür ve argo imtiyazsız insanlara pitalistleşme öncesinden kalan bir rebiliriz, ama onu hafife alama- dı etmek o derece yanlıştır. yat dili, bilimsel dil gibi tamlamalar- özgü değildir. Yöneticiler ve sermaye- tanım, diye düşünüyorum. Universal yız. O Churchil ki İkinci Dün- 1980’li yıllar bir yandan ülkemiz- la kastettiğimiz, “dil” değil, dilin zen- darlar küfretmez diye bir kural ya da Dictionary ise, “halk”ın İngilizce kar- ya Savaşı’nda Nazi Almanyasına de üniversite özgürlük ve özerklik gin akışı içindeki farklı akımlardır; teamül yoktur. Üst makamlar, dünya- şılığı olan “people” sözcüğünü, “bir o meşhur seslenişinde “Sizi kara- yoksunluğunun başlangıcıdır. Di- belli konuları aktarırken seçilen söz- nın her yerinde ve kimi dönemlerde ülkede yaşayan insanların tümü” di- da, denizde, havada her yerde ye- ğer yandan da neoliberal dünya gö- cükler ve cümle kuruluşlarının top- ağzı bozuk kimselerin olmuştur. ye tanımlıyor ve sözcüğün sınıfsal neceğiz” diye meydan okumuş, de- rüşü egemenliğinin küresel olarak lamıdır, yani “söylem” dir. ‘Öyley- çağrışımını, “alt sınıflar” tanımıyla diğini de yapmış ama asla küfret- Karşıtlarının saygısı ve artan bir ivmeyle kendini hisse- se “halkın dili” dendiğinde anlaya- belirginleştiriyor. memiştir. Aynı dönemin ABD Baş- tirmeye başladığı bir tarih dönemi- Ancak şurası muhakkak ki tarihe cağımız, imtiyazsız insanların söyle- kanı Franklin Roosevelt böyledir, dir. Bu süreçte üniversite, önce so- Ağzı bozuk kimseler... midir. Bugünkü Türkçemizin teme- ‘devlet adamı’ diye geçen veya geç- dostun düşmanın saydığı bir dev- nu nereye varırsa gerçeği araya- mek isteyen siyasetçilerin toplum- li, halk türkülerinin güfteleri, ninni- Türkçeye kırk küsur yıldır emek let adamıdır. Ancak, ağzı bozuk rak bilim/bilgi üretmek, üretilmişi lerin sözleri, anonim halk edebiyatı sal hayatta küfür ve argodan uzak vermiş bir edebiyatçı olarak kendi Trump öyle değildir. Trump, ken- ve üreteni korumak, ikincil olarak durmaları diye bir teamül hep ola- ve bu halkın içinden yetişmiş gezgin tanımımı yapabilirim sanırım: Halk, dini tesadüfen Roosevelt’in koltu- üst düzey bir meslek eğitimi ver- ozanların, Yunus’un, Karacaoğlan’ın, gelmiştir. bir ülkenin devlet erkinin ve büyük ğunda bulmuş, çapsız ama zararlı mek ve son olarak da bunların bir ‘Devlet adamı’ niteliğini taşıyan si- Dadaloğlu’nun, Pir Sultan Abdal’ın paranın ayrıcalıklarından yoksun bir politikacıdır, ağzından dökülen yan ürünü olan demokrat, hukuka dilidir. “Halkın dili” budur. Bu güze- yaset insanları, karşıtlarının dahi olan en büyük kesimidir. halkının dili değil, kendi ruhunun saygılı, aydın vatandaş yetiştirmek saygısını kazanmış, büyüklükleri lim şiirlerde aşk, insan sevgisi, Tanrı “Dil’ sözcüğüne gelince. TDK’ye yetersizliğidir. olan varoluş nedenlerinden uzak- laşmıştır. Öğrenci değil müşteri Atatürk’ün Ayasofya öngörüsü üzerine Neoliberal üniversitenin ana amacı değişiktir. Bir an evvel pi- yasaya satılabilir ürünler hazırla- türk karşısına Sultan II. Abdülhamit’i çı- kin kişileri adına; Atatürk önderliğin- daşlaşma yolunda atılan adımların karşı- SALIH ÖZBARAN karanların cahillik göstergesi anakro- de yakalanmak istenen uygarlığı sin- sına dikilmekle açıklanabilir ancak. Bu- yan bir kurum, adeta bir şirket ol- EMEKLI TARIH PROFESÖRÜ nizmin (olay ve olguların kronolojik sap- diremeyenler düşünerek. Tarih, nere- rada, Atatürk’ün tüm dünya literatürün- maya soyunmuştur. Üzülerek oku- tırılmasının) sözcülüğünü yapanları gör- deyse her gün medyada karşılaştığım de -emperyalist ülkeler dahil- hayranlık u tarihin de nasibi! Tarihçiliğin, tabii dum. DEVA Partisi yüksek öğre- dükçe ve duydukça çok şaşırıyorum. “musahipler”in hazır cevaplıklarıyla do- içeren yorumlamalarda ne denli saygıy- Şki sadece tevarih okuyup dillendiren, tim tasarımında da açık seçik di- Televizyon dizileri aracılığıla ve kurgu- lup taşıyor, ciddiye aldıklarım ise arada la anıldığını söylemem gereksiz. Yalnız- piyasayı allak bullak eden, “şehnâme” le getiriliyor: “Üniversitelerde üre- sal olarak devam ettirilen ama bilim- kaynıyor. “Olayları ve yapıları, teki ve ca Mustafa Balbay’ın Cumhuriyet’te 14 kopyacılığına soyunan, “vakanüvis” ede- tilen bilginin ticarileşmesi(...)bun- sellikle bağdaşmayan yazar/çizerliğin yığınları, zihniyetleri ve maddi güçleri” Temmuz 2020 tarihli yazısını anımsata- biyatıyla sanki Osmanlı sultanını mem- ların bir yerde birikmesi gerekiyor. getirdiği ve tarihi, iktidarlarını sürdür- birlikte düşünemeyen bir alışkanlık içi- yım ve oradan Birleşmiş Milletler’in 27 nun etmek isteyen bir dönemi soluduk Piyasa şartlarında ticari bir şekilde mek isteyenlerin kullandıkları bir döne- ne sürüklendiğimizi fark ediyorum. Kasım 1978 tarihinde 1981’i “Atatürk geldik bugünlere. En korkunç biçimiy- yer bulabilmesi, ayakta kalabilme- me tanıklık ediyorum 82 yaşımda, ta- Yılı” ilan ettiklerinde yapılan değerlen- le de Atatürk ve birlikte olduğu aydınla- Atatürk, evrensel bir değer si, pazarlanabilmesi ve büyümesi rihçiliğimin 60 yıllık deneyimiyle. Sanki dirmeden birkaç cümle nakledeyim: rın, gazilerin, öğretmen ve öğrencilerin, Ayasofya’nın, Atatürk’ün arzu ve imza- mesleğim “hayretengiz” ve “dehşeten- “Atatürk... Bir inkılapçı, sömürgecilik gerekiyor.” Neoliberal üniversite- kadınların ve yurtseverlerin yeşerttikle- sının da bulunduğu hükümet kararıyla, giz” yorumlarla açık arttırmada; yağma- ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder- ye Batı’da “managerial university” ri genç Cumhuriyetin iktidarca parantez 1934 yılında, müzeye çevrilmesine ilişkin lanmakta. lerden biri, insan haklarına saygılı, insan- içine alınan (Ayasofya Müzesi’nin camiye de deniyor. Ben ise piyasa üniver- savrulan saçmalıkların ne denli ezberden Değerli meslektaşlarımın -özellik- ları ortak anlayışa ve devletleri dünya ba- dönüştürülmesi dolayısıyla Atatürk’e “la- sitesi demeyi daha uygun buluyo- ve politik kurgulamalardan kaynaklandığı- le Bizans tarihi ve Ayasofya uzmanları- rışına teşvik eden, bütün yaşamı boyun- net” okuyan ve Cumhuriyet sürecini “fet- rum. Piyasa üniversitelerinin bir na tanık oluyorum. Tüm bu tepkiler, Tür- nın- yaptıkları katkıları gözümün önü- ca insanlar arasında renk, din, ırk ayırı- ret” devri olarak tanımlayan) bir ortamı dizi ortak nitelik, daha doğrusu ni- kiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi- ne getirdiğimde “Çok yazık” diyorum mı gözetmeyen, eşi olmayan devlet ada- yaşadık, yaşamaktayız. ne, “devrim” sürecine ters bakmakla, çağ- teliksizliği var. Hocaların ve öğren- kendi adıma ve Türk tarihçiliğinin seç- mı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.” Son günlerde de Mustafa Kemal Ata- cilerin işe yaramaz, satılamaz bilgi ile uğraşmalarını pek istemiyorlar. Sonu nereye varırsa varsın gerçeği aramak umurlarında değil. Satılacak bilgi veya elle tutu- lan ürün yaratmayan sosyal bilim- lere pek yüz vermiyorlar. Bu bağ- yeni lamda satışa sunulan ise öğrencile- rin müşteri olduğu bir meslek öğ- retimi. Serbest piyasanın kaçınıl- maz bir özelliği olan rekabet çok önemli. TEMEL ATMA, AÇILIŞ VE Eğitimde de piyasaya TANITIM TÖRENİ hayır Yine bir şirket ruhu içinde gerek öğre- tim üyeleri bazında gerekse de kurumları kıyaslayan performans değerlendirmeleri- ne çok önem veriliyor. Öğretim üyelerini derecelendirirken her sayısalın nesnel ve nedensel olmadığını unutup yayın sayısı- nı fetiş haline getirmişler. Üniversite ve yükseköğretimde oku- yan öğrenci sayıları giderek artıyor. Her 8 erişkin Türk vatandaşından bir tanesi- nin üniversite öğrencisi olduğunu anla- rız. Görmemiz gereken, pazar üniversite- lerinden giderek adeta bir çarşı oluştur- mayı becerdiğimiz. 40 yıl evvel özgürlük ve özerklikleri- nin ellerinden alınmasıyla başlamış, ne- Ankara Spor Salonu oliberal akımlarla ivme kazanmış çö- 12 Haziran 2022 Pazar küş, üniversitelerimizin bu kayıp elden (ARENA) gitmesi artık durdurulmalı. Neoliberal 19.00 akımların, yani hunhar piyasa koşulları- nın, insanoğlunun geçimine, pandemiy- le çok çarpıcı olarak da gözlediğimiz gi- bi sağlığına ve doğanın korunmasına ne denli zararlı olduğu anlaşıldı. Aynı akım- lar üniversiteler için de özellikle bizdeki gibi özgürlük ve özerkliği ellerinden alın- mış olanlar bağlamında, çok zararlı. Pi- yasa, yargıdan olduğu kadar üniversite- den de uzak durmalı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle