07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 23 OCAK 2021 CUMARTESİ Bir efsanenin hikâyesi: Pink Floyd Begüm Başbuğ Pink Floyd yalnızca bir müzik grubu değil, bir yaşam biçimi ve felsefeydi. Sadece müzikte çığır açmadı, baskıya ve dayatmalara direnç gösterenlerin kalbinde, hayallerinde, isyanlarında ve itirazlarında yepyeni ufuklar açtı. İş Sanat’tan video serisi: Tanıştırayım İş Sanat, gençlere yönelik yeni bir video serisi başlattı. Senfoni orkestrasının enstrümanlarını, genç müzisyenlerin anlattığı “Tanıştırayım” serisinin ilk aşaması 12 videodan oluşuyor. Yönetmenliğini Caner Kaya’nın yaptığı, proje koordinatörlüğünü Begüm Başbuğ’un üstlendiği “Tanıştırayım” videoları İş Sanat’ın genç izleyicilerini müzik ve enstrümanlarla yakınlaştırmayı amaçlıyor. Videolar da İş Sanat’ın diğer içerikleri gibi sezon boyunca www.issanat.com. tr ve sosyal medya hesaplarından ücretsiz izlenebilecek. Erkin Arslan’dan yeni şarkı Erkin Arslan’ın yeni şarkısı “Yarım Kalan” dinleyiciyle buluştu. Söz ve müziği kendisiErkin Arslan ne ait olan şarkının düzenlemesinde Sarp Özdemiroğlu ile çalışan sanatçı, şarkının video klibini ise Olgu Baran yönetmenliğinde çekti. Şarkı ve klibiyle ilgili düşüncelerini dile getiren Erkin Arslan, “Yarım Kalan, hepimizin hayatında yarım kalan aşkların hikâyesini anlatıyor” diye konuştu. Baksı’dan bir ‘müzik arkeolojisi’ Baksı Kültür Sanat Vakfı, “Bayburt Halk Müziği” projesini hayata geçiriyor. Bayburt şehrinin kaybolmakta olan müzik kültürünü bütüncül bir yaklaşımla ele almayı ve gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlayan projenin ilk iki ürünü, birbirini tamamlayan bir kitap ve bir CD. Proje kapsamında müzik araştırmacısı Melih Duygulu’nun kaleme aldığı “Bayburt Halk Müziği” adlı kitap, Bayburt’un Cumhuriyet dönemindeki müzik ortamını ve halk müziği üretimini tüm yönleriyle ortaya koyuyor. “İlk Kayıtlarıyla Bayburt Türküleri” adlı CD çalışması ise Bayburt halk türküleri repertuvarında yer alan ve radyo arşivleri ile bestecilerin ikinci, üçüncü kuşak yakınlarından derlenen eski kayıtlardan oluşuyor. Hafızalardan silinmeyen parçaları ve unutulmaz sahne şovlarıyla müzik tarihine adını yazdıran efsane grup Pink Floyd’un yolculuğu, “Pink Floyd Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı” başlığıyla kitap oldu. Fatma Berber ve Sümeyra Teltik tarafından kaKONUK YAZAR leme alınan kitap, Destek Yayınları biyografi serisinden okuyucuyla buSÜMEYRA GÜMRAH luştu. Kitapta yaptıkları müzikle felsefeye dönüşen Pink Floyd’un müzik yolculuğu on bölümde anlatılıyor. Bölümlerin başında ve sonunda grubun şarkı sözleri ve grup üyelerinin söyledikleri yer alıyor. Kitapta Pink Floyd’un hikâyesi, 2 Temmuz 2005’te Hyde Park’ta verdikleri konserle başlıyor. Pink Floyd, o akşam Hyde Park’ta 3. dünya ülkelerindeki açlık ve fakirliğe karşı Live 8 konserleri kapsamında sahne alan isimlerden biriydi ama hayranları için o gecenin farklı bir anlamı vardı. Yirmi dört yıl önce gruptan ayrılan Roger Waters, grubun diğer üyeleriyle ilk kez bir araya gelecekti. Bu konser bir milat olabilir, grup tekrar bir araya gelebilirdi. 140 TV ve 200 radyo kanalından canlı yayımlanan konser, ülkemizde de büyük yankı uyandırmıştı. Savaş istemeyen gençlerin akımı Kitabın Hyde Park’ta başlayan birinci bölümü, grubun o gece sahneden selam gönderdiği Pink Floyd’un isim babası Syd Barrett’in inzivaya çekildiği evinde sona eriyor. Okuyucu ikinci bölümden itibaren kendini 1950’li yılların sonunda Cambridge’de buluyor, böylece grup üyelerinin hikâyelerine henüz kolej yıllarından itibaren tanıklık edilebiliyor. Syd Barrett Nick Mason Roger Waters Rick Wright David Gilmour Kitabın üçüncü bölümünde, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD ve Avrupa’da yaygınlaşan toplumsal hareketliliğin sanat akımlarına yön vermesine değinilmiş. Grubun sancılı kuruluş süreci, soykırımlara itiraz edip sevgi ve barış talep eden yeni neslin itiraz sesleri ve bu itirazlarla şekillenen müzik akımları üzerinden anlatılmış. Kitabın ilerleyen bölümlerinde pek çok Pink Floyd hayranı tarafından grubun beyni kabul edilen Syd Barrett’in gruptan çıkarılmasıyla değişen dinamikler, bugün bile dinlenmeye devam eden albümlerin oluşum süreçleri, albüm kapaklarının ve albümdeki parçaların anlattıkları, grubun Roger Waters ile yollarını ayırması üzerinde durulmuş. Okuyucu, kitabın sonunda Hyde Park’ta gerçekleşen o muhteşem buluşmaya bir kez daha dönüyor. O geceye şahitlik edenler, çeyrek yüzyıl sonra grubu ilk ve son kez sahnede birlikte görmüş oluyor. 2008’de grubun klavyecisi Rick Wright’ın yaşamını yitirmesi, bu umutları sonsuza dek yok etti ama “Bu efsane topluluk insanlık yaşadıkça var olacak.” Zorlu PSM’nin yeni genel müdürü Filiz Ova oldu Zorlu Performans Sanatları Merkezi (PSM), yeni dönemdeki çalışmalarına Filiz Ova yönetiminde devam edecek. Murat Abbas’tan boşalan genel müdürlük görevini deneyimli sanat yönetmeni Filiz Ova üstlendi. Zorlu PSM Genel Müdürü Filiz Ova, yaptığı açıklamada, “Zorlu PSM gibi kültür sanatın buluşma noktası olmuş, içinde bulunduğu coğrafyanın çekim merkezi haline gelmiş bir kurumda genel müdürlük görevini üstlenmekten büyük mutluluk duyuyorum. Kıymetli ekip arkadaşlarımın emekleri ve katkılarıyla bugüne gelen Zorlu PSM’yi çok daha iyi bir noktaya götürme sorumluluğumuz olduğu bilinciyle çalışmalarımızı sürdüreceğiz” diye konuştu. İKSV’den İş Sanat’a... Filiz Ova, lise öğrenimini Almanya’nın Esslingen şehrinde tamamladıktan sonra Tübingen Üniversitesi’nde sanat tarihi ve Amerikan edebiyatı eğitimi aldı. 2014 yılında Amerika’nın önde gelen kültür sanat danışmanlık şirketlerinden Devos Institute for Arts Management’in Kennedy Center for the Performing Arts ve Maryland Üniversitesi işbirliği ile düzenlenen uluslararası eğitim programına dahil oldu. Ova, Türkiye’den bu programa kabul gören ilk sanat yönetmeFiliz Ova niydi. Kariyerine 2006 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nda (İKSV) başlayan Filiz Ova, kurumun medya ilişkileri bölümünde görev alarak vakfın düzenlediği tüm festival, bienal ve etkinliklerin uluslararası medya iletişiminde rol aldı. İKSV’deki görevinin ardından 2008 yılında İş Sanat’a transfer olan Ova, sanat yönetmeni yardımcısı olarak başladığı görevini, kurumdan ayrıldığı 2018 yılına kadar sanat yönetmeni olarak sürdürdü. Ova, Zorlu PSM’deki genel müdürlük görevinin yanında, halen İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin “Sanat ve Kültür Yönetimi” bölümünde misafir öğretim görevlisi olarak “Mekân ve Lojistik” dersi veriyor. Sesli kitap dinleme oranı zirveye çıktı Sesli kitaplar günlük yaşamın vazgeçilmezi haline geldi. Sesli kitap platformu Dinlebi, 2020 yılında en çok dinlenen kitaplar listesini paylaştı. 2020 yılında kitapları TV dizilerine uyarlanan yazar Gülseren Budayıcıoğlu’nun yapıtları, Dinlebi’deki en çok dinlenen 5 kitaptan 3 tanesinin de yazarı olarak dikkat çekti. Bununla birlikte listede yerli ve yabancı klasiklerin yerini koruduğu görüldü. En çok dinlenen eserler ise sırasıyla Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Madalyonun İçi”, “Günahın Üç Rengi” ve “Camdaki Kız”ı, Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna”sı, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sı oldu. Üstünlük kadınlarda Kitap dinleme alışkanlığında kadınların üstünlüğü dikkat çekiyor. Geçen yıl Dinlebi üzerinden yapılan tüm kitap dinlemelerinde yüzde 61.7 ile kadınların üstünlüğü ortaya çıktı. Erkekler yüzde 38.3’lük oranla kadın dinleyicilerin gerisinde kaldı. Bununla birlikte en çok dinleyen yaş grubunun ise 35 ila 44 yaş aralığı olduğu öğrenildi. Kitap dinlemenin en çok tercih edildiği saatlerse 22.00 ila 00.00 arası olarak belirlendi. Dergilerin çığlığı İnsan sesinden rahatsız olan, ses çıkmasını istemeyen bir düzen kurma hevesindeki egemenliğin küresel salgın bahanesiyle artırdığı baskılara karşın atılan çığlıklar Uğur Mumcu’yu anımsatıyor. “Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Susanlar da bu insanlık suçlarına katılmış olur” demişti o. Özlemle anıyorum. Kadınların, yaşlıların, emeklilerin, işçilerin, çiftçilerin, küçük esnafın, asgari ücretlinin, üniversitelilerin, başta müzik ve tiyatro olmak üzere sanatçıların, EYT’lilerin, atanmayanların, sözleşmelilerin, sendika isteyenlerin, KOD29’la işten çıkarılanların, 3600 gösterge bekleyenlerin, SMA hastalarının; sağlık, basın yayın, hukuk, eğitim, kültür, maden, yemek sektörü çalışanlarının, daha birçok kesimin duyulmayan çığlıkları bunlar. Çığlık, dayanışma ağı ile örülürse toplumsallaşır, güçlenir, duyulur hale gelir. Kültür dergileri Son günlerde yükselen, yanlış bir algılamayla küçük bir kesimi ilgilendirdiği düşünülse de kültür dergilerinin çığlığı, ana damarımızın kesilmesi kaygımızı artırmalı. Kültür dergileri kültürel yaşamın vazgeçilmez bir öğesidir. Ülkemizin her yerinde kültürün, sanatın çeşitli dallarına, çeşitli boyutlardaki sorunlarına yönelen, alanlarından ürünler sunan dergilerin zenginliğiyle yaşarız. Dergiler, özgürleşme eyleminin bir biçimi olarak varlığını sürdürür. İnsanların hem kendi ülkesinin hem dünyanın kültürel gündemine katmak istediklerini sunmak için yarattığı, sürdürdüğü eylem olan dergilerde çarpar kültürel nabzımız. Bugünü, geleceği sahiplenme sevdası dergilerde çoğalır. Yaşam savaşı vermek Kültür tarihimizin yazılmasının temellerini oluşturan bir kültür köprüsü, okulu olan dergiler, kişilerin, kurumların inatlarıyla birçok zorluğu göğüsleme kavgasına girip emeği çoğaltarak aşarlar sorunlarını. Kültürün aydınlığını taşımanın coşkusuyla ses olmayı inatla sürdürürler. Kolektif çalışmanın örneğini vererek kültürsüzlüğe karşı bir umut geliştiren dergiler şimdilerde okuruna ulaşmanın sıkıntılarıyla da yaşam savaşı veriyor. Salgın koşullarında yükselen kesimlerden biri de taşıyıcılık. Salgını fırsata çevirdiler diye suçlamıyorum, yaşamın getirdiği bu gerçeklikte internet üzerinden satışlar çoğalıyor ve istenenlerin alıcıya ulaşmasında taşıma şirketleri aracılık yapıyor. Kargo çalışanları zorluklarla iç içe, yasaklı günlerde bile kargo taşıyorlar. İşin bir yanı bu, öte yanında ise dergilerin alıcısına ulaştırılması konusu var. Kargo şirketleri neler yapabilir? Dergilerin okuruna ulaşmasında büyük sıkıntı var. Dergi fiyatından daha çok taşıma ücreti olur mu? Böyle olursa dergiler nasıl yaşar? Bir derginin abonesine ulaştırılma bedelinin dergi fiyatından daha yüksek olması, vicdanı sızlatan bir durumdur. Kargo şirketlerinin bu konuda özveride bulunması gerekiyor. Üretim olmazsa dağıtım da olmaz, kargolar dergi üretimini desteklemek zorundadır. Yakın geçmişte iki büyük kargo şirketinin sahipleri öğretmen kökenliydi. Kültürün ne olduğunun, ticaretin yalnızca para kazanmak olmadığının bilincindeydiler. Atalarının rahat uyumalarını sağlamak, mirasçılarının boynunun borcudur. Onlar öncülük yaparsa, dergilere (ve kitaplara) destek olmayı üstlenirse diğer taşıma şirketlerine örnek olurlar. Dergileri simgesel, düşük ücretlerle taşıyabilirler insandan insana (tabii kitapları da). Reklam verebilirler örneğin. Taşıma bedeli karşılığı olarak verecekleri reklamla dergilere destek olurlar. Kültürümüzün buna gereksinmesi var ve böyle yapan kargo şirketleri onur kazanır. [email protected] Moğollar ‘Anatolian Sun’ Part 1 (Gülbaba Records & Night Dreamer Records) Moğollar ‘Anatolian Sun’ Part 2 (Gülbaba Records & Night Dreamer Records) Yarım asırdan fazlasını deviren Moğollar, zor bir mesaiyi tecrübesi ve topluluk ruhuyla geride bıraktı; directtodisc (doğrudan plağa kayıt) teknolojisiyle bir albüm vücuda getirdi. Hollanda’da Artone stüdyolarında kaydedilen “Anatolian Sun” neredeyse canlı. Teklif, albümün prodüktörü Murat Ertel aracılığıyla alınmış, repertuvarı da birlikte yapmışlardı. Topluluğun en karakteristik özelliklerini sergileyen parçaları seçmişlerdi. Önce duble planlanan albüm, sonra stratejik bir kararla iki ayrı plak olarak basıldı. Topluluk bu kayıtlar için parçaları yeniden düzenlemiş, öncesinde de üç hafta İstanbul’da yoğun provalarda bulunmuştu. Zira bir yüzü çalmaya başladıklarında durmadan, şarkı araları dahil baştan sona bitirmeleri, yapılan her hatada baştan başlamaları gerekiyordu. Şarkı sıralaması, süreleri, parça arası enstrüman değişimi gibi ayrıntıların hayati ehemmiyeti vardı. İlk plak, efsane Cahit Berkay bestesi “Selvi Boylum Al Yazmalım” ile açılırken albümün sürprizi Cem Karaca’nın, eşi Feride’ye hediye ettiği 1973 tarihli “Gel Gel”. Böylelikle Emrah, ilk kez babasına ait şarkıyı toplulukla kaydetmiş. Bir de “Haliç’te Güneşin Batışı” yorumu gösteriyor ki kayıtların yıldızlarından birisi klavyeci Serhat Ersöz. “Keşişleme” ile açılan ikinci plakta topluluğun iyice ısındığına şahitlik ediyoruz. Takiben, doksanlı yılların karanlık günlerine bırakılan çığlık niteliğindeki “Bi’ Şey Yapmalı” var. İkinci plakta topluluğun doğaçlamaları öne çıkardığı, kolektif ruhunu özgürce sergilediği daha çok pasaj var: “Toprak Ana” ve “Alageyik Destanı” gibi. Gerek Kaynanalar dizisinin jeneriği olarak hafızalara kazınan “Iklığ”, gerekse Bergama halkının siyanürle altın arayanlara karşı direnişini anlatan ve basçı Taner Öngür tarafından seslendirilen “Ölüler Altın Takar mı?”, hepsi büyük bir ustalıkla yorumlanmış parçalar. “Anatolian Sun” albümünün saymakla tükenmeyecek kadar fazla özelliği var. Beş kişiden oluşan Moğollar’a, bu kayıtlarda BaBa ZuLa’dan tanıdığımız perküsyoncu Ümit Adakale eşlik ediyor. Davulcu Kemal Küçükbakkal’ın Moğollar ile kaydettiği ilk stüdyo albümü bu. Moğollar ilk kez doğrudan plağa kayıt yöntemiyle kaydettikleri “Anatolian Sun” ile 11 yıl sonra yeni bir albüm, 44 yıl sonra da Avrupa’da yeniden plak yapmış oluyor. Yarım asrı aşan kariyer 16 şarkıyla ancak bu kadar özetlenirdi. “Anatolian Sun” konsersiz salgın günlerinde olup olabilecek en güzel teselli. Not: Öncesinde burada aynı yöntemle BaBa ZuLa albüm yaptı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle