18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ [email protected] 15 29 EKİM 2020 PERŞEMBE Merkez Bankası 2020 sonu TÜFE tahminini yüzde 12.1’e yükseltti Enflasyonda havlu ATTILAR Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal, üç ayda 3.2 puan yükseltilen enflasyon tahminiyle ilgili olarak TL’deki erimeye ve salgına dikkati çekti. Merkez Bankası (TCMB), 2020 sonu için temmuzda yüzde 8.9 olarak tahmin ettiği enflasyonu (TÜFE), dün yüzde 12.1’e yükselttiğini açıkladı. Böylece son yeni ekonomi programındaki (YEP) yüzde 10.5’lik tahmin de aşılmış oldu. TCMB’nin nisandaki tahmini ise yüzde 7.4’tü. Kur hedeflemiyoruz Yeni enflasyon raporunu basın toplantısıyla açıklayan TCMB Başkanı Murat Uysal, yılsonu için gıda enflasyonu tahminini yüzde 10.5’ten yüzde 13.5’e yükselttiklerini söyledi. Uysal bu Murat Uysal, stratejik nedenlerle altın rezervini artırdıklarını belirtti. SWAP’TAN SES YOK Murat Uysal, Türkiye’nin dış kaynak ihtiyacı için önemli araç olan swap anlaşmaları hakkında da açıklama yaparak, salgın döneminin başında başlayan yabancı ülkelerin merkez bankalarıyla görüşmelerinin bazılarının devam ettiğini söyledi. Uysal, “Bunlardan bazılarıyla ilgili somut gelişmeler var, bazılarında da son aşamalara yaklaştığımızı söyleyebilirim” dedi. konuda “Normalleşmenin kademeli gerçekleşmesi nedeniyle salgına bağlı arz yönlü enflasyonist etkiler yılın ikinci yarısında hafifleyerek de olsa sürüyor” dedi. Döviz kurlarının geldiği seviyeyle ilgili de yorum yapan Uysal, makro temellere kıyasla reel kurun oldukça değersiz olduğunu belirti. Uysal şöyle devam etti: “Finansal ve fiyat istikrarı açısından konuya yaklaşıyoruz. Döviz kurunun seviyesiyle ilgili hedefimiz yok. Önümüzdeki dönemde para politikası ve fiyat istikrarının sonucunu görmeye ve beklentiler oluşmaya başladığında kurun normalleşmeye başladığını görebiliriz.” Araç bağımsızlığı Politika faizini sabit tutmaları nedeniyle yapılan eleştirileri yanıtlayan Uysal, şuna dikkat çekti. “Olağanüstü bir dönemden geçtiğimiz için zaman zaman Merkez Bankası’nın kredibilitesi, güveni veya enflasyon hedefleri ile ilgili tartışmalar yaşanabilir. Biz para politikasındaki sıkı duruşumuzu devam ettirerek zaman içinde güven artırma sürecinde olacağız.” Faiz konusunda “Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan baskı gördünüz mü” şeklindeki soruyu ise Uysal, araç bağımsızlığına atıf yaparak “veriye dayalı ve tereddütsüz adım attıkları” şeklinde yanıt verdi. l Ekonomi Servisi Dolar 8.30 lirayı aştı Türkiye’deki mali piyasalar, dünkü kısa işlem gününde bir kez daha derinden sarsıldı. Türk Lirası’ndaki erime hızlanırken, yurttaşın alım gücü daha da düştü. Yanlış ekonomi politikalarına ek olarak, bölgesel jeopolitik gerilim, Avrupa Birliği ve özellikle Fransa ile yaşanan tartışmalar, AKP’nin iç siyasetteki kutuplaştırıcı söylemi gibi unsunlar piyasalar üstünde büyük baskı yaratıyor. Ayrıca dünkü Merkez Bankası toplantısında, faiz ve döviz kurlarıyla ilgili belirgin bir mesaj çıkmaması da süreci olumsuz etkiledi. Dolar, dün 8.19588.3197 lira arasında yukarı yönlü hareket ederek ve yaklaşık bir günde 12 kuruş artarak 8.32 seviyesinde yeni zirve oluşturdu. Avro da 9.63909.7806 lira arasında hareket etti ve rekor seviyesini yeniledi. Borsa İstanbul’da (BİST) ise kayıp dün de sürdü. BİST 100 Endeksi günü yüzde 2.2 düşüşle 1127 puan seviyesinde kapattı. Albayrak umutlu TÜİK’in “Ekonomik Güven Endeksi, Ekim 2020” raporuna göre, eylül ayında 88.5 puan olan bu endeks, ekim ayında yüzde 4.8 artarak 92.8 puana çıktı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, sosyal medya hesabından bu durumu “Farklı siyasi saiklerle bir olup battık, bittik yaygarasıyla algı oluşturmaya çalışanlara inat, ekonomimize güven artıyor!” şeklinde yorumladı. Rejim ve realite Siyasal İslamın liderliği, realiteye çarptıkça hırçınlaşıyor. Çünkü rejimin fiyaskoları biriktikçe krizi de derinleşiyor. Çıkış, totaliter fantezilerde aranıyor: “Eğer herkes bizim gibi düşünürse...” İdealizmin dayanılmaz çaresizliği Siyasal İslamın rejimi yaklaşık 18 yıldır kendini, Gezi olayını saymazsak, hemen hiçbir ciddi muhalefetle karşılaşmadan inşa etmeye devam ediyor. Ancak bu “inşa süreci” bir türlü istikrara kavuşamıyor. Rejim, “inşa sürecinden” bir “yeniden üretim” sürecine bir türlü geçemiyor. Kriz, bu aralıkta derinleşiyor. Bütün dengeleri hızla bozulan ekonomi finansal bir krize doğru koşuyor. Rejimin ekonomi politikası, umutla halüsinasyon karışımı, adeta “Saldık çayıra Mevlam kayıra” gibi bir şeydir. Dış politikadaki çıkmazlar giderek birikiyor. Irak’ta “yol” tükenmiş, geri dönüş başlamış. Libya ve Doğu Akdeniz “projeleri” Avrupa Birliği’ni, Mısır’ı, İsrail’i, Suudileri, AKP Türkiyesi’ne karşı birleştirdi. Rejim bunlarla da yetinemedi, Ermenistan Azerbaycan anlaşmazlığında, bir “tek millet çok devlet” fantezisinin peşinde ucu açık bir sürece girdi. Suriye ve Libya’dan sonra burada da Rusya ile karşı karşıya geliyor. The Asia Times’a göre “Rusya’nın Belladonna İHA avcı sistemi, Ermenistan üzerinde Türk İHA’larını vuruyor”. Bu sırada, AKP rejimi S400’leri deneyip ABD ile çatlağı daha da derinleştiriyor. Sonra Fransa’yı yöneten adama “Ruh hastası”... ABD’ye “Sen kiminle dans ettiğinin farkında değilsin” filan... Peki, ekonomik kriz derinleşirken, dış kaynak bulmak giderek zorlaşırken, TL değer kaybeder ithalatın (enerji, savunma malları, gıda) maliyeti artarken rejim, neden “yedi düvele” meydan okumakta ısrarlı? Bence rejim krizini aşmak için maddi koşulların (içeride kaynak kıtlığı, dışarıda güçler dengesi) koyduğu sınırları imanla aşan bir “fetih” mucizesi arıyor. Niyet etmek, gerçekliğin yerine geçmediğinden, madde sözden önce geldiğinden her yerden eli boş dönüyor. “Ama Karadeniz’de dev enerji kaynakları bulundu” diyorsanız, enerji uzmanı internet sitelerine bakınız. Bir “3. tarafın” (genelde beş büyüklerden biri) doğrulamadığı verilere kimse inanmaya niyetli değil. ‘Bireyden topluma kadar...’ Rejimi her yerden eli boş dönmeye mahkum eden bu “pozitivizme”, “materyalizme” düşman bilimsel düşünceyi dine tabi kılmak isteyen akıl, herkes dinci “hakikat rejimini” benimserse bütün sorunlarının yok olacağına inanıyor. Cumhurbaşkanı sık sık “fikri iktidarlarını hâlâ tesis edemediklerini” vurguluyor. Onun gönlünde “Tek tek bireylerden başlayarak toplumun tamamına uzanan fikri iktidar” yatıyor. Bu, herkesin aynı fikirde olduğu dünya fantezisinde yol, herkesin “dini hakikat rejimini” benimsemesinden, adeta sultan/halife karşısında tüm aykırı seslerin kesilmesinden, “eleştiri kapılarının kapatılmasından” geçiyor. Diyanet İşleri Başkanı da üzerine düşeni yapıyor; toplumu ahirete inananlar ve her türlü kötülüğün kaynağı inanmayanlar olarak ikiye bölmeye başlıyor. Böylece kötülerden kurtularak iyileri bütünleştirmek de inancın gereği ve siyasiahlaki bir zorunluluk olarak beliriyor. Eğitim sisteminin de bu salt “ahirete inanlardan” oluşacak organik bir topluma göre toptan ve yeniden yapılandırılması gerekiyor. Bu sırada dünyada büyük güçler arası rekabet, ekonomik ve teknolojik gelişme, yapay zekâ gibi alanlarda kızışırken, yüksek teknolojiyle artıkdeğer üretiminin, gıda güvenliğinin, sağlık sisteminin, akılcıbilimsel planlamanın önemi giderek artıyor. Türkiye’de rejim, bir taraftan buğday, arpa ve mısır ithalatında gümrük vergilerini sıfırlayarak (birçok ülke gıda güvenliği kaygısıyla yerli üreticiyi korurken) kendi üreticisini imha etmeye hazırlanıyor. Diğer taraftan tüm bu jeopolitik rekabet alanlarında, adeta salt ahirete inananlardan oluşan organik bir toplumun “ortak iman” gücüyle var olabileceğine inanıyor. Diyanet İşleri Başkanı, inançsızlardan temizlenmiş bir toplum, lider “tek tek bireylerden başlayarak toplumun tamamına uzanan fikri iktidarı” arzuluyor. Bir tarafta totaliter bir toplum arzusu, diğer tarafta “Bizim kitabımızda faşizm yok” iddiası... İdealizm, realite tarafından darp edildikçe bilişsel uyumsuzluk (cognitive dissonance) ve aklın istikrarsızlığı da giderek artıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle