23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 S ¸ UBAT 2013 PERŞEMBE HABERLER CUMHURİYET SAYFA 7 28 Şubat’ta sürpriz dalga Genelkurmay Başkanlığı, 7 Nisan 1997’de yapılan BÇG toplantısının tutanaklarını savcılığa gönderdi. Toplantıya katılan 5 emekli general gözaltına alındı, 4’ü tutuklandı ALİCAN ULUDAĞ Kanlı Bulmaca... Toplum olarak suikastlara, mayınlı, bombalı tuzaklara, cinayetlere alışığız. Bu ülkede terör 3040 yıldır sürüyor... 12 Eylül öncesi kanlı 1 Mayıs’ları yaşadık. Otelin yüksek katlarına yerleştirilen, ABD’den ithal ve yerli malı tetikçilerle keskin nişancıların Taksim Alanı’nı nasıl alev alev yaktığına, kaçışan insanların Kazancı Yokuşu’nda ezilerek can verdiklerine tanık olduk. Biz, kontrgerillayı, derin devleti, devlet içindeki silahlı çeteleri de biliyoruz, “vur emrini” veren büyük patronu da. Kahramanmaraş’ı, Çorum’u, İnciraltı katliamını, Doğan Öz’ün kimler tarafından öldürüldüğünü de... Savcı Doğan Öz, “derin devlet”in giz perdesini açmak üzereydi. Komut geldi hemen: “İndirin aşağıya, defterini dürün!” Evinden çıktı, arabasına giderken silahlar patladı. Öz’ü kimin öldürdüğü belliydi ve hâlâ yaşıyor Ankara’da... Ya toplu kıyımlar, Balgat, Bahçelievler katliamı, katillere Nevşehir Emniyet Müdürlüğü’nden verilen yeşil pasaportlar, Edirne Gümrüğü’nden Bulgaristan’a sorunsuz geçişler! Dedim ya, yaşadık toplum olarak bunları ama çoktan unuttuk! ??? Unutkanlık üzerine bir yarışma yapılsa dünya sıralamasında birinci geliriz, hiç kuşkunuz olmasın... Düşünceyi ifade özgürlüğünde son sıralarda olsak bile unutkanlıkta asla ve asla bizi geçen olmaz! Bunca cinayetleri, kıyımları, sabotajları çözmeden, devletin kılcal damarlarına girmiş, ne darbe hazırlıklarını, ne de kirli çamaşırları ortaya falan çıkaramazsınız. Doğan Öz bir Cumhuriyet Savcısı... NATO destekli “Türkiye Cumhuriyeti”nin gladyosunun “öldürün” buyruğuyla ortadan kaldırılırken Uğur Mumcu, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Gaffar Okkan, Necip ANKARA 28 Şubat soruşurmasında iddianamenin tamamlanması beklenirken dün sürpriz bir operasyon daha gerçekleştirildi. Genelkurmay Başkanlığı’nın 6 sayfalık Batı Çalışma Grubu (BÇG) toplantısı tutanaklarını savcılığa göndermesinin ardından eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Hayri Bülent Alpkaya’nın arasında bulunduğu 5 emekli general gözaltına alındı. Mahkemeye sevkedilen Alpkaya ve 3 general tutuklandı. 28 Şubat soruşturmasının 8. dalgası kapsamında emekli Orgeneral Orhan Yöney, emekli Oramiral Hayri Bülent Alpkaya, emekli Korgeneral Köksal Karabay, emekli Koramiral Altaç Atılan, emekli Tümgeneral Ersin Yılmaz, dün sabah saatlerinde gözaltına alındı. Savcı Bilgili akşam saatlerine kadar sorguladığı 5 ismi, hükümeti devirmeye teşebbüs suçundan tutuklanmaları istemiyle nöbetçi hâkimliğe sevk etti. Nöbetçi mahkeme, Ersin Yılmaz dışındaki 4 ismi tutukladı. Cumhuriyet’in ulaştığı bilgilere göre sorguda, 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısından sonra Genelkurmay’da yapılan BÇG konulu toplantı gündeme geldi. Ge ERDOĞAN’DAN OPERASYONA DESTEK GELDİ Başbakan Tayyip Erdoğan, 28 Şubat’ta yapılan son dalgayı destekleyen bir açıklama yaptı. Erdoğan, “Eğer geçmişte yaşanmış bazı olumsuzlukları yaşamak istemiyorsak bunun gereğini de yerine getireceğiz. Yargı kendi görevini yapıyor, yürütme olarak biz üzerimize düşeni yapıyoruz, yapacağız” dedi. Erdoğan, 9 Mayıs 2012’de yaptığı bir açıklamada 28 Şubat soruşturmasının dalga dalga gitmesini eleştirmiş ve “...toplumun huzurunu da doğrusu kaçırıyor. Bu dalgalar böyle arka arkaya geldikçe ülke boğulur. Bu kadar bu iş bence uzatılmamalıdır” demişti. Orhan Yöney nelkurmay’dan 6 sayfalık bir belge örneğinin savcılığın talebi üzerine gönderildiği ifade edilen sorgu tutanağında, şöyle denildi: “7 Nisan 1997 tarihinde saat 15:00’te Genelkurmay’da, Genelkurmay II. Başkanı Çevik Bir’in başkanlığında Batı Çalışma Grubu ve irtica konusunda alınacak tedbirler konulu toplantı (general/amiral toplantısı) yapılmıştır. Belgede özetle; hükümete muhtıra verilmesi, sıkıyönetim ilan edilmesi, hükümetin değişimi, istifası, hükümetin devamını önleyecek tedbirler, gelecek hükümetin oluşumu, kriz yönetimi oluşturulması eylem planı, taarruzi psikolojik harekât, yargı ve kamu yöneticilerine destek/tehdit, üniversiteler, sendikalar ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapılması, cesaret verilmesi, basın ve medyaya hâkimiyet sağlanması, yanlarına alınması, Batı Çalışma Grubu’nun kurulması, kuvvet komutanlıklarında da benzer bir yapılanmanın bulunması ve iki kez yapılan YAŞ toplantılarıyla personelin atılmasının yeterli olmadığı, bilgi toplayan, eyleme dönüştüren, psikolojik harekât yapan bir grup oluşturulması konularının gündeme geldiği...” Tutanakta, Bir’in kapanış konuşmasında “Bu tarihi bir toplantıdır. Aynı frekanstayız, mutluyum” şeklinde konuştuğu iddia edildi. Tuta indik, ‘Sahaya taarruz edelim’ naklarda, bu toplantıya Genelkurmay Strateji Daire Başkanı olarak katılan gözaltındaki bir emekli generalin şu şekilde konuştuğu ileri sürüldü: “Sahaya indik ancak karşı taraf da indi. Sessiz çoğunluğu sahaya indirelim, entegre edelim. Karşı tarafın zayıf ve kuvvetli taraflarını tespit edelim (din+para). Savunmayalım, taarruz edelim. Halkı yanımıza değil, önümüze almalıyız. Polis kaybolma noktasına gelmiştir. Havuç ve sopayı gösterelim. 10.000 dernek var. Harekete geçilmelidir. Siyasilerden istifade edilmelidir. Teşkilat daimi olmalı, her türlü öneriye açık olmalı, bilgi süratle aktarılmalı, teşkilatın başka bir görevi olmamalıdır.” Savcı Bilgili bu belgeleri göstererek emekli generallere “Seçimle işbaşına gelmiş bir hükümeti devirmek için bir çalışma içerisine girildiği anlaşılmıştır. 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 askeri darbelerini gerçekleştiren cunta benzeri bir darbeyi mi hedefliyorsunuz? Bu yetkiye sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz? Yasal dayağınız nedir?” diye sordu. Komutanlar ise bu soruya “Aradan bu kadar zaman geçmiştir. Böyle bir toplantıyı hatırlamıyorum” yanıtını verdi. Balbay’dan Başbakan’a: Yassıada hâkimlerini terfi ettirmişti Erdoğan’a Menderes mesajı BAHADIR SELİM DİLEK SİLİVRİ Gazetemiz yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a mesaj gönderdi. “Hükümetin yargı sistemiyle oynadığına” dikkat çeken Balbay, “Başbakan’a İzmir milletvekili olarak hatırlatmak istiyorum: Demokrat Parti döneminde Adnan Menderes’in terfi ettirdiği hâkim ve savcılar, Yassıada’da Menderes’i yargıladı” dedi. Balbay, gazeteci kimliğine de vurgu yaparak “Benim atardamarım kalemdir” görüşünü dile getirirken “Türkiye’de uzun tutukluluk sorunu yok, uzun hukuksuzluk sorunu var” değerlendirmesinde bulundu. İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel’in organizasyonuyla bir grup basın çalışanı dün, Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunan gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, gazeteci Tuncay Özkan ve Hikmet Çiçek’i Silivri’de ziyaret etti. Ziyaret sonrasında Balbay, 18 Şubat’ta yapılacak duruşmaya “kalabalıkların gelmesini beklediğini” söylerken davadaki hukuksuzluklara dikkat çekti. Balbay, AKP Milletvekili Şamil Tayyar ve eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’u “tanık olarak dinlememe” kararı alan mahkemenin bu yaklaşımına atıfla, “Şamil Tayyar ilk Ergenekon krokisini ortaya attı. MİT müsteşarı, ‘Bu şemalar saçma sapan geldi’ dedi ve Genelkurmay’a sordu. MİT müsteşarı belgeyi aldı ve ne yaptı? Hiçbir şey. Onları dinlemeyeceksiniz de kimi dinleyeceksiniz?” dedi. Mahkemenin 11 Ocak’ta, “bundan sonra hiç tanık dinlememe kararı almasını” eleştiren Balbay, 18 Şubat’ta yapılacak duruşmaya 200 kadar avukat, 100 kadar milletvekili ve çok sayıda yurttaşın gelmesini beklediklerini söyledi. Türkiye’de uzun tutukluluk sorunu değil uzun hukuksuzluk sorunu olduğunu kaydeden Balbay, “Elde bir tek ölmek var. Elde sadece sanık vicdanı kaldı. Bütün vicdanlar ku ÖZKAN: İDAM OLSA BİZİ 6 AYDA ASARLARDI Gazeteciler Balbay’ın ardından Tuncay Özkan’ı da ziyaret etti. Davanın siyasi olduğunu söyleyen Özkan, politik davanın politik sonucu olacağını dile getirdi. “Bizim buradan çıkışımız toplumla olur. Buraya toplanıp gelecekler. Bunu halka hatırlatmak lazım, burada hukuk değil politik bir süreç işliyor” diyen Özkan, “İdam cezası olsaydı ilk 6 ay içerisinde bizi burada asarlardı” görüşünü dile getirdi. Başbakan Tayyip Erdoğan’dan özür dileyenin tahliye olduğunu belirten Özkan, “Burada tövbe kapısı açık ama ben sonuna kadar yaptıklarımın doğru olduğuna inanıyorum. Kimseden ne özür dilerim ne de tövbe ederim” dedi. Özkan, 18 Şubat’taki duruşmaya bütün yurttaşları davet etti. Yargıtay hâkimleri atandı ve bu hâkimler Yassıada’da Menderes’i yargıladı” dedi. “Tarihin tekerrür değil, tekemmül etmesini” isteyen Balbay, yargıdaki dengelerle oynamanın ateşle oynamak gibi olduğu uyarısında bulundu. olan kamuoyu ‘Önemli mahkemesi’ 4. yargı paketini de eleştiren Balbay, “Deniyor ki hukuksuz delil dosyaya konulmaz. Bunu iktidarın 11. yılında mı yapıyorsun? Demek ki hukuksuz delil dosyaya koymuşsunuz” görüşünü dile getirdi. Hükümetin Kürt açılımı ve 4. yargı paketi arasındaki ilişkiyi de değerlendiren Balbay, 2009’da Habur’da başlatıp başaramadıkları şeyi, şimdi adadan başlatmak istediklerini dile getirdi. Balbay, “Kendilerince bir çözüm sürecindeler ama bütün bu hukuksuzluğu Türkiye kaldıramaz. Silivri’de insanların birbirine iftira atmasını, birbirlerini ele vermesini beklediler ama o da çıkmadı” dedi. Bu anlamda, “kamuoyu mahkemesinin önemli olduğuna” işaret eden Balbay, Güney Afrika’da Mandela’nın bile iç barışı, yüzde 62 oy almasına rağmen yüzde 10 oy alan muhalefet ile birlikte hükümet kurarak oluşturduğunu dile getirdi. Kendisini ziyarete gelen gazeteciler ile 8 Şubat tarihinde mahkemenin verdiği “tutukluluğun devamı” kararını da paylaşan Balbay, bu tebligatın tek tek isimler yerine, yargılanan çok sayıda ismi içerdiğini belirterek bunun “suçun kişiselliği ilkesi”ne aykırı düştüğünü söyledi. Bir önceki “tutukluluğun devamı” kararındaysa “kuvvetli kaçma şüp Gazetemiz yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, Atilla Sertel’in organizasyonuyla Silivri Cezaevine gelen bir grup gazeteci ile görüştü. rudu” dedi. “Birtakım tahliyeler, hâkimler gece yatağından kaldırılıp yapılıyorsa, hukuk gece işliyor demektir. Bu yargıyı iktidar kurdu, iktidar şimdi kendi yargısını yeniliyor” görüşünü dile getiren Balbay, Yassıada yargısına dikkat çekerek “Başbakan’a İzmir milletvekili olarak hatırlatmak istiyorum. Demokrat Parti döneminde hâkim ve savcıların atanması Adalet Bakanlığı’na bağlıydı. Yüzlercesi emekli edildi ve yine yüzlerce hesi” için mahkemenin hâlâ yurtdışında bulunan Turhan Çömez ve Bedrettin Dalan’ı örnek gösterdiğini anlatan Balbay, yazdığı tiyatro oyununa ilişkin ayrıntıları da gazetecilerle paylaştı. Tiyatro oyunun adını “Açık Yargılama” koyabileceğini belirten Balbay, Marco Polo’nun Uzakdoğu’ya gittikten sonra, “Gördüklerimin hepsini yazmadım. Çünkü inanmayabilirlerdi” sözünü anımsatarak tiyatro oyununda da bu nedenle “her şeyi yazmayacağını” kaydetti. görürsünüz. Trabzon’da rahip Santoro, Hrant Dink suikastı, Malatya Zirve Yayınevi kıyımı... Önemli olan tetikçilerin yakalanması, bilmem kaç yıl ceza alması değil, o karakutunun içinde kimlerin olduğuna bakılmasıdır. Bu, hiçbir zaman olmadı! İstediğimiz kadar yazalım ve çizelim... Gazi Mahallesi katliamından başlayalım, Uludere’ye, Başbağlar’a kadar uzanalım... Tam sırası, ABD Büyükelçiliği’ndeki kanlı eyleme bakalım, hepsi aynı kapıya çıkar... Unutup gideriz, üstünü örter, bakarız... Ölenler insandır, dini, ırkı, dili, mezhebi ne olursa olsun. İnsan olanın vicdanı sızlar... Akçakale sınır kapısında patlayan bomba da, Kızılay’da patlayan bomba da... Masal dinlemesini, erken yatıp geç uyanmasını bilen bizler bu aymazlıktan kurtulamadığımız sürece terör alıp başını gidecektir. Akçakale’de 14 ölü, 26 yaralı... Bir hafta sonra anımsamayız bile ne olduğunu! ??? Acı ama gerçek olan, kan tüccarlarının, kan emicilerinin Türkiye’yi mesken tutmaları... Devletin yaşananları gördüğü halde bir şey yapamaması. Ülkeyi yönetenler Hatay ve İskenderun’da dış ülkelerin istihbarat ajanlarının cirit attığını bildikleri halde ne yapıyorlar dersiniz? Ben savaştan değil barıştan yanayım! Ben ölümden yana değil, hayatın çiçeklenmesinden yanayım! Şehit cenazelerini görmek istemiyorum... Akan kan dursun, artık yeter, diye avaz avaz bağırıyorum! 40 yılımız acılarla, ölümlerle geçti! Doğan Öz’ü, Uğur’u, Kışlalı’yı, Anter’i, Gaffar Okkan’ı, Hablemitoğlu’nu gözümüzün önünde öldürdüler... Ayrımcılıkla, kıyımlarla, cinayetlerle bir yere gelinmez... Hayatımız “kanlı bulmaca” olmasın! Hablemitoğlu, Hrant Dink cinayetlerini aynı örgütlü güç işledi mi işlemedi mi? 12 Eylül öncesi özellikle Doğan Öz suikastına bakarsanız, 90’lı ve 2000’li yıllarda işlenen cinayetleri ve kıyımları Cezaevinde öleceğini düşünüyor Hilmioğlu’nun umudu kalmadı İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında tutuklu yargılanan eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Fatih Hilmioğlu’nun kardeşi ve avukatı Hayati Hilmioğlu, tutuklu yargılama ısrarını eleştirerek “23 yıllık avukatım. Bu yargılama sınavı, Türkiye tarihindeki kötü bir sınav. Mahkemede üst düzey hâkimler görevli, uygulama ise sıradan bir yargılamanın çok altında. Bu görüntü Türk hukuku açısından da aşağılayıcı bir noktada. Fatih de artık umudunu kaybetti, cezaevinde öleceğini düşünüyor” dedi. 14 Nisan 2009’da gözaltına alınan Hilmioğlu, Silivri’de böbrek, siroz, şeker hastalığı ve ağır bir depresyonla mücadele ediyor. Oğlunu trafik kazasında kaybeden Hilmioğlu’na, karaciğer kanseri başlangıcı teşhisi de kondu ancak 2 yıl önceki Adli Tıp’ın verdiği rapora dayanarak tahliye talepleri sürekli reddedildi. Avukat Hayati Hilmioğlu, kardeşinin “geç de olsa suçsuzluğunun ortaya çıkacağına olan inancını kaybettiğini” belirtti. Fatih Hilmioğlu’nun oğlu Emir’i trafik kazasında kaybetmesinin ardından hızla umutsuzluğa sürüklendiğini kaydeden Hilmioğlu, “Bu kazadan sonra yaptığımız iki tahliye talebimiz reddedildi. En son görüşmemizde, ‘Boşuna talep etme. Beni sağ çıkarmazlar. Mahkeme üyeleri birtakım güçlerin etkisi altında. İnsiyatif kullanacak durumda değil. Bunlarla sen de uğraşamazsın’ dedi. Psikolojisi bu halde artık. Yargıcına, devletine güveni kalmamış” dedi. Fatih Hilmioğlu’nun 16 yıl aralıksız devlete hizmet ettiğini, karşılığında bu yapılanlara isyan etmemenin imkânsız olduğunu dile getiren Hilmioğlu, Balbay, Erdoğan’ın Balyoz davasından tutuklu Orgeneral Ergin Saygun ziyaretiyle ilgili olarak sağlık ve ölüm korkusunun cezaevinde çok önemli olduğunu, bu nedenle bu konuya girmek istemediğini söyledi. “Silivri’den sonra intikam duygusu içinde olmayacağını” belirten Balbay, “Bunun bir adım ötesi mezar. Buradan ne zaman çıkacağımı bilmiyorum. Ya ölü çıkarım, ya ölümsüz çıkarım” görüşünü kaydetti. Geriye kala kala “sağlık vicdanının” kaldığını belirten Balbay, gazeteci kimliğine de vurgu yaparak “Benim ana atardamarım kalemdir” diye konuştu. Dışarıda neyi özlediğinin sorulması üzerine önceliği ailesine veren Balbay, “Ama ondan sonra ağaçların, toprağın olduğu bir yerde hiç dönmeden koşmak istiyorum. Benim ağaç arkadaşlarım var. Ankara’da badem ağaçları çok güzel açar. Botanik Parkı’ndaki badem ağaçlarının yapraklarından su içerdim, onu özledim. Bir de bir salona bir şeyler anlatmayı özledim” dedi. ölü çıkarım ya ‘Ya ölümsüz çıkarım’ DİNK DAVASINDA SÜRPRİZ İHBARCI İstanbul Haber Servisi Cezaevinde olduğu belirtilen bir ihbarcı, “Benim ve ailemin can güvenliğini sağlarsanız cinayete ilişkin bilgi ve belgeleri paylaşırım” dedi. İhbar mektubu Dink savcısı tarafından incelemeye alındı. Tespit edilen ihbarcı ve ailesinin korumaya alındığı öğrenildi. Hrant Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast’ın yargılandığı İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen bir itiraf mektubu, Dink soruşturmasını yürüten terörle mücadele savcısı Muammer Akkaş’ı harekete geçirdi. Tokat’ta tutuklu bir mahkum Ogün Samast’ın örgüt suçundan yargılandığı İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne ihbar mektubu gönderdi. Kendisinin ve ailesinin can güvenliğinin sağlanması halinde cinayete ilişkin bilgi ve belgeleri paylaşmaya hazır olduğunu bildiren ihbarcının mektubu mahkeme tarafından savcı Akkaş’a gönderildi. Akkaş, ihbarı yapan mahkumu ve ailesini tespit ettirdi. Akkaş’ın talimatı ile ihbarcı ve ailesinin polis tarafından korumaya alındığı öğrenildi. Akkaş’ın önümüzdeki günlerde dinlemeyi düşündüğü ihbarcının mektubunun detayları da ortaya çıktı. Dava kapsamında yargılanan ancak beraat ettikten sonra tahliye edilen Erhan Tuncel’i tanıdığını söylediği öğrenilen ihbarcının mektubunda cinayet öncesi Agos gazetesi önünde keşif yaptıklarını iddia ettiği öğrenildi. İhbarcı cinayetin Tuncel ve kendisinin de içinde bulunduğu bir grup tarafından planlandığını öne sürdüğü öğrenildi. Mahkemenin tutukluluğa gerekçe gösterdiği Adli Tıp raporuna karşı, cezaevinde hayatının tehlikeye gireceğine dair üniversite raporlarının olduğuna dikkat çeken Hilmioğlu, “Yargıçlar üniversite hastanelerine itibar etmiyor. Oysa ki Adli Tıp’la bağlı değiller, isterlerse inisiyatif kullanabilirler. Adli Tıp doğrudan Adalet Bakanlığı’na bağlı. Kimse tarafsız diyemez” dedi. Mahkemenin, dosya kapsamı, delil durumu diyerek tahliye taleplerini reddettiğini belirten Hilmioğlu, “Peki, kime anlatacaksınız derdinizi. Yargıçtan başka yer var mı? Yargıçlar da birtakım güçlerin kontrolü altında yargıçlık yapıyorsa vay bu vatandaşın haline. Bu insanların suçsuzluğu kanıtlandığında bu tutukluluğun hesabını kim verecek” diye sordu. Savcılığın çok zayıf delillerle dosyayı mahkeme önüne getirdiğini, mahkemenin de iddianameyi kabul ettiğini belirterek şöyle konuştu: “Bu iki usul hatası yüzünden insanlar tutuklu yargılanıyor. Yaşam hakkının kutsal olduğunu herkesin kabul etmesi lazım. Yargıçların da doktorların da bu yönde tavır koymalı. Öldükten sonra sorumlusunu mu arayacağım. Arasam ne olur ki...” ‘Yargıçlar kontrol altında’ “Bu hizmetin karşılığı, 4 yıldır cezaevinde kalmak mı? Ölüm mü? İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre en kutsal hak yaşam hakkıdır. Bu yargılama sanıkları öldürüyor. Özel yetkili yargıçlar, savcılar bu ölümlerden biz sorumlu değiliz mi diyecekler? Bu yargılamayı bütün dünya gözlemliyor” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle