23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 HAZİRAN 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 Cumhuriyet’in 28 Nisan’da duyurduğu AKP’nin yandaş özelleştirmelere af kararı, Resmi Gazete’de yayımlandı Satış için her yol mübah ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP hükümeti, Danıştay’ın özelleştirmelere ilişkin verdiği yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarının Bakanlar Kurulu’nca kaldırılabilmesine olanak sağlayan düzenlemeyi uygulamaya soktu. Bu kapsamda, Eti Alüminyum, Kuşadası Limanı, Çeşme Limanı, Balıkesir SEKA ve TÜPRAŞ’ın yüzde 14.76 oranındaki hissesinin İMKB’de satılması işlemlerini iptal eden yargı kararlarıyla ilgili olarak geriye ve ileriye yönelik herhangi bir işlem yapılmayacak. Bakanlar Kurulu’nun kararı dünkü Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre özelleştirme uygulamaları sonucunda nihai devir sözleşmesi imzalanarak devir ve teslim işlemleri tamamlanmış olan özelleştirme işlemleri hakkında verilen yargı kararlarının uygulanmasında ortaya çıkan fiili imkânsızlık nedeniyle 5 özelleştirmede yargı kararları yok sayıldı. Cumhuriyet, 28 Nisan 2012’de yayımladığı “Yandaşlara özelleştirme affı” başlıklı haberde, AKP’nin Meclis’ten geçirerek yasalaştırdığı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu başkanlarının görev sürelerine ilişkin torba yasaya eklenen bir madde ile Danıştay’ın özelleştirmelere ilişkin verdiği yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarının Bakanlar Kurulu’nca kaldırılabilmesi yolunun açıldığı, bu düzenlemeyle Eti Alüminyum, Seka Balıkesir, TÜPRAŞ, Kuşadası ve Çeşme limanı özelleştirmesinde yargı kararile beraber Oymapınar Santralı’nın da verildiği ve bu santral için ayrıca bir bedel alınmadığı ortaya çıkınca, Danıştay satışı 2007’de iptal etti. Cengiz Grubu’na, ÖİB ile davalı olmasına karşın, Murgul işletmesi, maden sahaları ve hidroelektrik santralı da verilmişti. Seka Balıkesir: ÖİB, Cumhuri ? AKP hükümeti, konu özelleştirme olunca yargı kararlarını teferruat olarak gördü ve Danıştay’ın kararlarını yok saydı. Cumhuriyet’in 28 Nisan’da duyurduğu ‘Yandaşlara özelleştirme affı’ hazırlığı gerçek oldu. Başta Tüpraş ve Eti olmak üzere beş özelleştirmede, yargıyı yok sayan Bakanlar Kurulu kararı Resmi Gazete’de yayımlandı. Gerekçe; fiili imkânsızlık... larının uygulanmayacağı belirtilmişti. Resmi Gazete’de dün yayımlanan listede yer alan bu özelleştirmelerle ilgili şu gelişmeler yaşanmıştı: Seydişehir Eti Alüminyum: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Rizeli arkadaşı Mehmet Cengiz’e Haziran 2005’te peşin 290 milyon dolara verildi. Cengiz’e, Eti Alüminyum yet’in ele geçirdiği değer tespit raporuna göre 51.2 milyon dolarlık piyasa değeri olan SEKA Balıkesir’i, 1.1 milyon dolara Başbakan Erdoğan’a yakınlıklarıyla tanınan Yeni Şafak gazetesinin sahibi Albayrak ailesine verdi. Bursa 2. İdare Mahkemesi satışı iptal etti, Danıştay da bu kararı “yerindedir” gerekçesiyle onadı. TÜPRAŞ’ın yüzde 14.76’sının satışı: ÖİB, ÖYK’nin kamuya açıklanmayan bir kararını dayanak alarak TÜPRAŞ’ın yüzde 14.76’sını, kurumun tamamının özelleştirmeye çıkılmasından 6 ay önce, başka hiçbir aracı kuruluşa haber vermeden Mehmet Kutman’ın sahibi Global Menkul Değerler aracılığıyla, Sami Ofer’e ait 6 fona, üstelik o günkü borsa değerinin yüzde 8 altında bir fiyata sattı. Danıştay işlemi iptal etti ve hisselerin geri alınmasını istedi. Altı ay sonra TÜPRAŞ’ın kalan bölümünün özelleştirildiği fiyat üzerinden yapılan hesaplamada, kamunun 750 milyon dolar zarar ettiği hesaplandı. Kuşadası Limanı: 2003’teki ihalede İhale Komisyonu’nun, “en yüksek teklifi verene verilmesi, aksi takdirde iptal edilmesi” kararına karşın ÖYK, komisyon kararında yer almayan, Sami OferMehmet Kutman ortaklığını sıralamaya soktu. Çeşme Limanı: 2003’te Yılmaz Ulusoy’un başındaki gruba 30 yıllığına verilen limanın özelleştirmesi, Danıştay tarafından 2005’te “Rekabet Kurumu’nun görüşünün alınmamış olması” nedeniyle iptal edildi. Ancak Ulusoy limanı geri vermedi. İspanya’yı ‘Durdurma yok, Kurtarmak ilerleme var’ Avrupa küresel krizin kıskacında savrulup duruyor. Avrupa’nın 1.5 trilyon dolarlık milli gelire sahip olan en büyük 5. ekonomisi İspanya, geçen hafta sonu bankalarını yeniden yapılandırmak amacıyla Avrupa Destekleme Fonu’ndan 100 milyar Avro talep etmiş idi. Bu hafta başında İspanya’ya Avrupa Merkez Bankası, IMF ve Avrupa Bankacılık İdaresi’nden 100 milyar Avro’luk yardım eli uzandı; piyasalar coştu; tekrardan mutlu, pembe bulutlar küresel ekonomiyi kapladı. İspanya Başbakanı Mariano Rajoy söz konusu yardım paketinin kamu harcamaları için değil, sadece bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi için kullanılacağını özenle açıklamaktaydı. Zaten 100 milyar Avro’luk yardım paketinin ulaştırılacağı adres de son derece açıktı: Fund for Orderly Bank Restructuring (FROB) yani “Bankaların Düzenli Yeniden Yapılandırılması Fonu”... Söz konusu olan çaba, bankaların yeniden ve düzenli olarak yapılandırılması olduğuna göre küresel finans sistemi rahatlayabilir ve spekülatif saldırılarına geri dönebilirdi. Oysa İspanya ekonomisinin küresel kriz öncesi yaşadığı şişkinliğin nedenlerine kısaca bakmak dahi, bankaların 100 milyar Avro’luk destek sonucu “yeniden yapılandırılıyor olmasının” aslında sorunun özüne hiç değinmediğini ortaya çıkaracaktır. Mustafa Sönmez arkadaşımın pazartesi günkü yazısında özenle vurguladığı üzere, İspanya küresel kriz öncesi yoğun bir inşaat spekülasyonu içine gömülmüş idi. İspanya inşaat sektörü sadece 2007 yılında toplam 1 milyon yeni konut inşası ile İngiltere, Fransa ve Almanya inşaat sektörü toplamından daha yoğun bir aktivite içindeydi. Bankacılık sektörünün uluslararası finans yatırım şirketleri ile giriştikleri karmaşık bağlantılar, İspanyol inşaat sektörünün spekülatif beklentileri üzerinden gerçekleştirilen konut kredileri bir balon köpüğü gibi şişkinleşiyor ve devasa kârları körüklüyordu. ??? Ancak 2008 krizi söz konusu balonu patlatmış; dış kredi kaynakları kuruyan İspanyol inşaat sektörü aniden durgunluğa itilmiş idi. Öyle ki, uluslararası medyada dolaşan öyküler, 2009’un Aralık ayında İspanya’da sadece 1 adet konut yapıldığını duyurmaktaydı. Şimdi 100 milyar Avro’luk taze “yeniden yapılandırma” kredisi sonrasında İspanya tekrardan tatlı spekülatif kazançlar dönemine geri dönebilir mi? Bu beklentinin boş olduğunu 5 Haziran tarihli köşe yazısında Financial Times baş ekonomisti Martin Wolf’e göre, ulusal ekonomiler açısından bir ekonomik zayıflığın en önemli göstergesi özel sektörün mali dengelerinin (yani hanehalkları ve işletmelerin gelir ve harcamaları arasındaki farkın) hızla yön değiştirmesidir. Kriz sürecinde birçok gelişmiş ekonomide özel sektörlerin mali dengelerinin hızla artıya dönüştüğü görülmektedir. IMF kaynaklarına göre 2007 ve 2012 arasında ABD’de özel sektörün yarattığı mali fazla, milli gelirin yüzde 7’sine; İngiltere’de yüzde 6’ya; Avro bölgesinde ise yüzde 2.9’a ulaşmıştır. Konumuz İspanya’da ise bu oran yüzde 15’i aşmaktadır. Özel sektörün harcama davranışlarında gözlenen bu durgunluk, kapitalist sermaye birikiminin önündeki en ciddi engel olarak bilinmektedir. Üretilen gelirin, harcama yoluyla yeniden piyasalara aktarılmaması, Marx’tan bu yana kapitalizmin dengesiz ve anarşik karakterini ortaya döken en dolaysız gösterge olarak değerlendirilmektedir. Sermayenin en çekindiği “aşırı üretim/eksik tüketim” tehdidi artık spekülatif köpüklerle aşılamamaktadır. Ekononi Servisi Bakanlar Kurulu’nun 5 özelleştirmeye ilişkin yürütmeyi durdurma kararlarını yok sayan kararı, Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu’nun böylesi durumlara ilişkin sözlerini hatırlattı. Bundan sonra yargı ve özelleştirmenin tam bir uyum içinde çalışacağı mesajını veren konuşmasında Karakullukçu, nükleer santrala ilişkin yargı durdurma kararı alır mı sorusunu “Ne varsa durduruyoruz. Yok, durdurma yok artık. İlerleme var. Ben espri yapıyorum, siz ciddiye alıp yazıyorsunuz. Devletin, milletin lehine ne varsa yapılacak. Bunun lamı cimi yok. Öyle bir şey mi var? Onu durdur, bunu durdur. Durdurduk ne oldu” şeklinde yanıtlamış, meslek örgütlerinden kendisine ciddi eleştiriler gelmişti. İşvereni aşamayan Çelik, Başbakan’a gidecek Toplusözleşme krizi Erdoğan’a havale MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Krize dönüşen toplusözleşmeler Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a taşınıyor. TBMM gündeminde bulunan Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nda işverenlerin muhalefetini aşamayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, sosyal taraflarla birlikte Başbakan Erdoğan’a giderek çözüm için devreye girmesini isteyecek. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yasa çıkmadığı için sendikaların yetki taleplerini geri çeviriyor. Yaklaşık 800 işyerinde, 200 bine yakın işçi, sendikaları yetki alamadığı için toplusözleşme imzalayamıyor. Bu kapsamda geçen günlerde Türkİş yöneticileri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’i ziyaret ederek yasanın çıkarılmasını istedi. Türkİş Genel Mali Sekreteri Ergün Atalay görüşmede, içinde bulundukları durumu “Bir yandan 200 bin insan... Dayanma gücümüz kalmadı. 200 bin insan 35 gün sonra Türkİş’in kapısına dayanacak, ‘bizim sözleşmemizi yapın’ diye. Onların hepsini size getireceğiz Sayın bakanım, yapacağımız başka bir şey yok” diye anlattı. Bakan Çelik de “İşler kilitlenmiş durumda, buna katılıyorum” diyerek yaşanan krizi kabul ederken yasanın çıkmamasının endüstriyel ilişkileri de olumsuz etkilediğine dikkat çekti. Cumhuriyetin ilk kuşak sanayicilerinden Ülker Grubu’nun kurucusu işadamı Sabri Ülker (92) hayatını kaybetti. Ülker’in kurucusu Sabri Ülker vefat etti Ekonomi Servisi Bisküvi ve çikolata denince akla gelen ilk isimlerden Ülker markasının kurucularından Sabri Ülker vefat etti. Ülker’in cenazesi bugün Fatih Camii’nde öğlen namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından Eski Kozlu Mezarlığı’na defnedilecek. Cumhuriyetin ilk kuşak sanayicilerinden, Türkiye’nin öncü girişimcilerinden Sabri Ülker, 1920’de Kırım’da doğdu. Ailesi 1929’da Türkiye’ye göç ederek İstanbul’a yerleşti. Sabri Ülker, bisküvinin tadını unutan çocuklar için bisküvi üretmeye karar vererek 1944’te Eminönü’ndeki Nohutçu Han’da küçük bisküvi atölyesini satın aldı. Ağabeyi Asım Ülker ve üç çalışanla birlikte 100 metrekarelik bu atölyede üretime başladı. Bu atölyedeki başarısının ardından 1948 yılında eski Sağmalcılar köyündeki Takkeci Camisi’nin yanında, bisküvi üretimi için bir fabrika kurarak bisküvi Eğitime katkı sundu Emekli geçinmek için çareyi kredi kartında buldu Ekonomi Servisi Son 5 yılda kredi kullanan 66 yaş ve üzerinde kişilerin sayısı yüzde 424, kullandıkları kredi miktarı da yüzde 632 arttı. Dünyada küresel krizin patlak verdiği 2008 Türkiye’de kredi müşterilerinin yaş ortalamasını yükseltti. 66 yaş ve üzeri kredi kullanımında ömürlerin uzaması, düşük emekli maaşları ve daha refah yaşama isteği de etkili oldu. 2007’de 66 yaşın üzeride kredi kullanan kişi sayısı 95 bin 814 iken bu sayı 2011’e gelindiğinde yüzde 424.08’lik artışla 502 bin 147’ye yükseldi. Aynı dönem içinde 66 yaş ve üzeri yaş grubunun kullandığı kredi miktarı da 604 milyon 800 bin liradan yüzde 632.14’lük artışla 4 milyar 428 milyon liraya yükseldi. Bu ülkenin kadınları ne yapıyor? ‘Türkiye’de kadın olmak’ deyince ne geliyor akla? Ya da isterseniz şöyle soralım: Türkiye’yi daha yakından tanımak isteyen bir yabancının yukarıdaki sorulara bulacağı yanıt ne olur sizce? Veya siz, şöyle dış gözle tarayın bir gazeteleri, televizyon kanallarını, ne görüyorsunuz? Kadına indirgenen sadece birkaç konu var: Kadına yönelik şiddet, kıskançlık ve öfke yüzünden işlenen cinayetler, sonu gelmeyen tecavüzler, çocuk yaştaki kızların erken doğumları… Kadınlara 3 ve 3’ten fazla çocuk doğurun telkinleri… Özellikle hükümetin başı ve çevresinden… Ve kadının kendi bedeni üzerindeki hakkının elinden alınmak istenmesi... Yani kürtaj meselesi... Öyle ki Uludere katliamı ile aynı kefeye bile konularak, yasaklar getirilerek kadına verilmeye çalışılan gözdağı… Hatırlarsınız, bir de, çok önceleri türban tartışması vardı… Çoktan çözüldü... Hatta artık 4+4+4 sistemiyle 5. sınıftan başlayarak din derslerine kızlarımızın başları örtülü katılabileceği söyleniyor ve en küçük bir tepki bile gelmiyor… Neyse yukarıdaki soruya dönelim. Türkiye’de kadın olmak deyince, bu yukarıdakilerden başka bir şey geliyor mu aklınıza, özellikle medyaya oradan da topluma yansıyan? Ben özellikle aradım ve ne yazık ki bulamadım… Bir dönemler kadının başarı öyküleri vardı, iş kadını olarak, bilim kadını olarak, yazar olarak, sanatçı olarak... Bu öykülere özellikle daha geniş Sabri Ülker, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmanın kapasitesini üç katına çıkarttı. Daha yanı sıra, toplumsal sonra bu bisküvi fabrikası Davutpagelişmeye katkıda buşa’daki yerine taşındı. 1974’te Üllunmak konusunda da ker’de ilk bisküvi ihracatını başlatöncü rol üstlendi. Türkitı. 2000’de Ülker’in onursal başye’nin eğitim altyapısını kanlığını üstlenen Sabri Ülker yögüçlendirmek için Milli netimi Murat Ülker’e devretti. Eğitim Bakanlığı ile ortak Sabri Ülker başarısının sırrını projeleri destekledi. Geleşöyle anlatıyordu: “Başarının tecek nesillere daha yaşanır melinde önce, bıkmadan çalışbir Türkiye ve dünya bırakama gelir. İkincisi dürüst çalışma, bilmek için sivil toplum kuruüçüncüsü de kaliteli çalışmadır. luşlarıyla koordinasyon içinÜretilen bir malın iyi olması, müşde çalışmanın önemine inanteriye cevap vermesi, yani aldığı dığını ifade eden Sabri Ülker, paranın karşılığını vermesi geTEMA Vakfı’nın kurucuları rekir. Dört; tanıtmaya önem vearasında yer aldı. Onun teşvirilmeli. Bunun üzerinde geniş kiyle Ülker, TEMA’nın köylebir şekilde durmak istiyorum... rin kalkınmasına yönelik proReklama ilk günden itibaren jelerini destekleyen ilk kurum önem verdik, şimdi de veriyoruz, olma özelliğini taşıyor. daima vereceğiz... ” Türkiye genelinde uygulama ve satış yapmaya başlar. İş becerisi ve güler yüzü Özdemir’in yolunu açar. Artık kendi üretimini yapma zamanı gelmiştir. 2009’da Bursa’da EPSA Yalıtım ve Ambalaj Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti.’ni kurar. Ardından 2. yatırımını yine yalıtım alanında yapar. 35 metrekarelik bir dükkân ile başlayıp 14 bin metrekarelik, hem de bir değil 2 fabrikanın patronluğuna dönüşen bir başarı öyküsü Nurcan Özdemir’inki… Eşi ve babası ile katıldığı törende “Biliyorum çocuklarımın zamanını çaldım ama eşim ve ailemin desteği daima arkamda oldu” diyerek şu mesajı verdi: “İş hayatındaki kadınlar eşlerinin ve ailelerinin desteğini aldıklarında daha kolay ilerleyip, başarıya ulaşabilirler. Kadınların ülke kalkınmasında önemli sorumluluğu var. Ben bu başarıyı tüm çalışanlarımızla birlikte hak ettiğimizi düşünüyorum. Bu önemli proje insanlarımıza ve daha çok kadınlarımıza motivasyon oluyor.” Haa bu arada; hayata bakışını “yenilenmezseniz yenilirsiniz” diye özetleyen Özdemir yarım bıraktığı ve içinde ukte kalan eğitimini açıktan tamamlamaya çalışıyor. Nurcan Özdemir’in başarı öyküsü böyle… Ve ben Türkiye’nin bugün içine çekildiği noktada, kadının konumunun yeniden tanımlandığı, yeni eğitim sistemiyle beyinlerin “kadının yeri evidir” diye koşullandırılacağı bu düzenin içinde zaten sayıları çok az olan ‘yoktan var etmeyi başaran’ kadınların hızla azalacağından korkuyorum. Halı fuarı Dubai yerine İstanbul’da Ekonomi Servisi Ortadoğulu halı üreticileri ve tüketicilerinin yoğun ilgi gösterdiği Domotex Middle East Fuarı’nın 7.’si Dubai yerine İstanbul’da düzenlenecek. 811 Kasım 2012’de İstanbul Halı İhracatçıları Birliği ve Hannover Messe tarafından düzenlenen fuar, kendi kategorisinde bölgenin en büyük etkinlikleri arasında yer alıyor. Fuara, Azerbaycan, Afganistan, Ermenistan, Suriye, Kuveyt, Bahreyn, Katar ve BE, Mısır, Irak, İran, Yemen, Pakistan, Türkmenistan’ın da aralarında yer aldığı 20 ülkeden yoğun katılım ve ziyaretçi bekleniyor. İstanbul Halı İhracatçıları Birliği Başkanı İbrahim Yılmaz, fuarın Dubai yerine İstanbul’da düzenlenmesinin önemine işaret etti. İstanbul’un birçok ülkeye 4 saatlik uçuş mesafesinde olduğunu belirten Yılmaz, “İstanbul, 1.5 milyar tüketicinin yaşadığı 56 ülkeye ulaşılabilen bir şehir ve 16 milyar dolarlık dünya mal ticaretinin 3’te 1’inin gerçekleştiği önemli bir merkez” diye konuştu. İbrahim Yılmaz, söz konusu fuarın bölgenin en büyük buluşması olduğunu anlattı. Deutsche Messe ev sahipliğinde yapılacak fuarda katılımcı firmalar, en yeni ürünlerini sergileyecek. Türkiye’de Kadın… yer verilir, toplumda kadının konumunu güçlendiren haberler daha bir ön plana çıkarılırdı. Şiddet, ezilen, horlanan, güçsüz kadın belki hep vardı ama onun yanı sıra bu ülkenin güçlü, direnen, yoktan var eden kadınlarının da varlığını öğrenmiş olurduk... Şimdilerde ise haber değeri olduğunda bile kadının başarısı satır aralarına tıkılıyor bilmem farkında mısınız? cilere şöyle seslenmişti: “İşini iyi yap. Altın bileziğin yoksa, kendi altın bileziğini kendin yarat” . 1973 yılında Ardahan’ın 70 haneli küçük bir köyünde doğar, 7 çocuklu bir evde büyür Nurcan Özdemir. 16 yaşındayken ailesi ekmek parası uğruna Bursa’ya göç eder. İmkânsızlıklar nedeniyle lise 1’de bırakır okulu ve bir perde fabrikasında işçi olarak çalışmaya başlar. 1992’de havalandırma ve yalıtım işi yapan küçük bir dükkâna sekreter olarak girer. Bu arada evlenmiştir. Kocasının maddi durumu fena değildir, buna karşın çalışmayı sürdürür. İzolasyon konusunda bilgisi arttıkça şirkette de adım adım yükselir. 8 yıl çalışır aynı firmada, ancak bir gün şirket kapısına kilit vurur. Bu durum üzerine “Neden kendi işimi kurmayayım ki, sektörde her şeyi öğrendim” diyen Özdemir ticarete atılmaya karar verir. Elindeki tek sermayesi elinde müşterilerin adres ve telefonlarının olduğu küçük bir defterdir. 1999 yılında kredi kartından avans çekerek kirasını ödeyebileceği 35 metrekarelik küçük bir dükkân açarak İzonur adını verdiği şirketini kurar. Isı, su, ses, çatı ve cephe kaplama konusunda, Ben bugün o kadınlardan birini yazmak istiyorum. Garanti Bankası, KAGİDER ve Ekonomist’in ev sahipliğinde bu yıl 6’ncısı düzenlenen “Yılın Kadın Girişimcisi” yarışmasında birinci seçilen Nurcan Özdemir’i ve öyküsünü anlatmak… Özdemir ödülünü almak üzere kürsüye çıktığında o müthiş heyecanının arasında dinleyi ekreterlikten patronluğa… S C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle