Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4NİSAN1993PAZAR
8 PAZAR YAZILAM
Yınühşmda
hemşeri
bııbnak
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
Türk müsünüz?
Yundışında geçirdiğim on yılı aşkın
süre ıçınde, Türkçe olarak sorulan bu so-
ruyla çok karşılaştım. Yurtdışına çoktan
alışmış biri olarak, bir yerde Türkçe ko-
nuşan insanlara rastladığımda onlarla
tanışarak ülke özlemini gjderme gereksi-
nimı duymuyorum. Ama baa Türklerin,
yalnız hemşenlerine gösterdikleri sıcaklı-
kla yanıma yaklaşıp. ilk olarak aynı ülke-
den olma ortak özelliğimizi vurgulayarak
söyleşi başlatma ginşimlerine de karşı
çıkmıyorum.
- Evet, Türküm.
Bu yanıt, hıç tanışmayan ve sözgelimi
Adana'da ve>a İstanbul'da karşılaşsalar
birbirlerine kesinlikle ilgi göstermeyecek
iki insanın dostluk denemesinın baş-
langıcı oluyor. Yaşlan, meslekleri, huy-
lan. tuttuklan lakımlar. hoşlandıklan ye-
mekler, ıçkıler ve kadınlar çok farklı da
olsa yalnızca yabancı bir ülkede buluşan
hemşeriler olarak birbirlerine özel bir
saygı gösteriyorlar En azından başlangı-
çta.
- Rusya'da ne iş yapıyorsunuz?
Bu soru da yabancılardan oluşan de-
nizde küçük bir Türk adacığı oluşturan
iki kişinın birbirlerine duyduklan merakı
gidermek için sıralayacaklan çok sayıda
sorunun işaretıni veriyor.
- Nc kadardır Rusya'dasınız?
- Nerede oturuyorsunuz?
- Nasıl, Rusya'da yaşamak hoşunuza
gidıyor mu?
Son soru birazriskiçeriyor. Ortak yön-
lcrinızı perçmlemerıize yarayabileceği
gıbı. bambaşka iki ınsan oldugunuzun
ortaya çıkmasına da yol açabiliyor ba-
zen Rusya'ya, geçmişine. geleneklerine,
politıkasına, liderlenne ve geleceğinin
nasıl olmasına ilişkın fikiraynlıklannı su
üzenne çıkarma tehlikesi taşıyor.
- Ruslan nasıl buluyorsunuz?
İşte dananın ku> ruğunu koparabılecek
bir soru daha. Hıç tanımadığı bir insana,
yalnızca aynı ülkeden olduğu ıçin yakla-
şan kişi, yeni başlıyor görünen dostluğu
pekıştirmek için karşılaştığınız yerdeki
tüm ınsanlan ikiye ayırabıliyor: Siz Türk-
ler ve... öteki herkes. Sizinle yakınlaşmak
için. öteki herkesle uzaklaşmayı koşul sa-
yabiliyor. Ruslann dedikodusunu yap-
maya ya da biz Türklerin ne kadar üstün
olduğumuzu anlatmaya girişebiliyor.
Haklı şeyler de söyleyebiliyor. Ama pek
çok hatalı, abartmalı ve subjektif yaklaşı-
mdan da kendini koruyamıyor.
- Memleketi özlcdiniz mi?
Bu soru ilk bakışta zararsız görünüyor.
Herkesin kendi ülkesi, müziği. yemekleri
vb. üzerine söyleyebileceği olumlu şeyler
bulunuyor. Ama olumluluklar belirtibr-
ken vurguyu güçlendirme isteğiyle başka
ülke ve halklann olumsuzluklanna dahp
gidilebiliyor. Söyleşinin düzeyı iyice dü-
şerek, memleketimizin "Taşı toprağı
altın" ılan edilirken bütün dünya bir
Türk'e feda edilebiliyor.
İnsanın yundışında bulunmasına
karşın dünyayı yalnızca kendi ülkesınden
ıbaret görmeye devam ettiği; günahlan ve
sevaplanyla birlikte diğer halklann da
pek çok öğreü'ci yanlan, ılginç tarihleri,
gelenekleri, kültürleri, ulusal karakterleri
vb. olduğunu kabul ctmediği ortaya
çıkıyor. Boş bir geyik muhabbeti ve kaba
bir mılliyetçilikle iç boşalülıyor. Ve veda-
laştıktan kısa süre sonra birbirinizi unu-
tabiliyorsunuz.
Tabii. bütün bunlann tersine olması ve
ilk soruyla başlayan söyleşiden. ilginç fi-
kir ve gözlem alışverişi, hatta güçlü bir
dostluk çıkması da olası.
Ama on yılı aşkın süredir, yanıma yak-
laşıp bana Türk olup olmadığımı soran-
larla yapüğım söyleşüere dayanarak bu
konuda fazla şanslı olmadığırru düşünü-
yorum.
Yine de sorulan soruya aynı yanıtı ver-
mek gerekiyor
- Evet, Türküm...
r------
ı
ı
I
I
I
I
I
I
I
I
I
Le Moııde bîr 50 yıl daha çıkacakAvrupanın saygın gazetesı Fransız "Le
Monde-Dünya" yı yayımlayan şırketin sü-
resinin. 10 Ârahk I994'ten geçerli olmak
üzere 50 yıl daha uzalılmasına ilişkin karar
uygulamaya konuldu.
Ikınci Dünya Savaşfnda ağustos 1944te
Paris'in kurtulmasından dört ay sonra
yayımlanmaya başlayan "Le Monde" ga-
zetesini çıkaran şirketin, 50 yıllık olan ticari
imtiyaz süresi önümüzdeki yıl sonunda 10
aralıkta bitmekteydi.
1240 hisseden oluşan "Le Monde Şirke-,
n'nin genel kurulunda alınan karar gere-
ğince Le Monde yine akşam gazetesi olma
özelliğini de sürdürecek.
Muhabir "Sirius"un girişimi
Gazetenin kurucusu Hubert Beuve-
lVlery adında. Hıristiyan-demokrat cğılimlı
bir hukukçuydu. 1928-39 yıllan arasında
Prag'da Fransız Enstitüsü Hukuk Bölümü
Müdürü iken aynı zamanda "Le Temps"
gazetesinin muhabirliğıni de "5/r/j«"tak-
ma adıyla sürdüruyordu.
İşgalden kurtulan Paris'e döndüğünde
Beuve-Mer> bu gazetenin bulunduğu bı-
naya yerleştı. Bu dönemde Fransız yöneti-
mi "Nazilerle işbırliği yapan kuruluşlann
mal varhklanna" el koyuyordu.
Le Monde maddi bunahma girince 3-4
yıldır kullanılan bu bina satıldı ve maddı
düzelme sağlandı. Bu düzelme, yeni bina ve
yeni baskı makinesi demekti.
Yatınmlar yapıldı, ancak yeni baskı ma-
kınesinden kira karşılığı yararlanma vaa-
dınde bulunan "Le Parısien" ve "Liberati-
on" gazeteleri fıkir değiştirince Le Monde
yeni mali zorluklarla karşı karşıya kaldı.
Buradan da göç başladı.
Normal ile tabloid boy arasında,
alışılmışın dışında boyutlardaki Le Monde
gazetesi akşamlan en az iki baskı yapıyor.
Yarınki gazete
İlk baskı kent merkezınde saat 14'te saü-
şa çıkarken, ikinci baskı için borsa sonuç-
lan bekleniyor ve ancak 1 7'den sonra oku-
ra ulaştınlıyor. Gazete olağanüstü durum-
larda ücüncü, olağanüstü haberlerde ise
dördüncü baskıyı yapıyor.
Avrupa fıkir dünyasında büyük etkinliği
olan bu gazetenin trajı ortalama 500 bin
kadar.
Fransa'daki gelenek geregi öteki akşam
gazeteleri gibi Le Monde da piyasaya
çıküğı an bir gün sonrasının tarihini taşı-
yor.
Kurucusu Beuve-Mery I969'da genel
yayın yönetmenliğinden emekliye aynldı-
ktan sonra gazetede kendisine verilen bir
odada çalışmasını ve yazılanru sürdürdü.
Kendisini izleyen üç genel yayın müdürü
de seçimle bu göreve geimışlerdi Bugünkü
genel yayın yönetmenı Jacques Lesoume
da seçîmle geldıği halde gazeteci değildi.
Kendısı ekonomi ve toplumsal sorunlarda
başanb bir uzman-yönetmen olarak kabul
ediliyor.
Gazetenin mali sorunlannı "Yönetim
Kurulu" çözümlüyor, politikasını ise
"Yayın Kurulu" saptıyor.
Le Monde'un son yıllarda ilginç bir özel-
liği var. Her sayı ile birlikte (ekonomi, sa-
nat, kitap, tunzm ve TV gibi) değişik ko-
nularda "ikinci" bir gazete veriyor.
Dünyada geniş büro ve muhabir kadro-
suna sahip gazetenin aynca başta "Le
Monde Diplomatıque" gibi çeşitli özel ko-
nulan ıçeren özel yayınlan da var. Kısa bir
süre önce de kitap yayınlanna başladı.
Vakıf türii şirketleşme
1240 hisseden oluşan Le Monde'un özel
(A) hisseleri kurucu ile genel yayın yönet-
menleri ile yöneticilere ait olup toplamı
500'ün altında bulunuyor.
Buna karşılık "Le Monde Şirketi"ne bir
anlamda "vakıf yapısını getiren ilginç bır
başka özelliği var. Buna göre yazarlann
kurduğu bir derneğin 400, çeşitli kadro-
lann oluşturduğu bir başka derneğjn 63 ve
öteki çalışanlann kurduğu ücüncü derne-
ğin ise 51 hissesi bulunuyor. Tüm çalışan-
lann bu hisseleri (B) tipinde.
Bu arada "Le Monde Okurlan" da bir
anonim şirket kurarak "Le Monde Şirketi-
nden 140 adet (Dl) hissesi satın almış.
Şirketin yapısındaki bu özelüklerden do-
layı gerek gazeteciler ve gerek okurlar Le
Monde gazetesinin ekonomi ve politik çiz-
gisine bir başka türlü sahip çıkmanın
hazzını duyuyorlar.
Bu yapılaşmanın yarattığı "saygınlık" ve
"ekonomik güç" gazetenin 10 Arahk 1994
tarihinden geçerli olmak üzere bir 50 yıl
daha yayımlanmasına olanak sağhyor.
Ana gazetede hiçbir fotoğraf kullanıbnı-
yor. Buna karşılık aylık özel yayınlannda
rcnge yer veriliyor. Le Monde birinci sayfa-
da sadece kitap ve benzen ilanlara yer ve-
rirken, son zamanlarda yapılan bir değişik-
likle renkli ve çeşitli reklamlar da yayunla-
maya başladı.
Ingilizlerde
dusalacak
Türkmen kızlanndan turistlere '
ler kızlı erkekli Aşkabat'a gelen ilk turist kafîlesini halk o>ımlanyla karşdadı. Türkmenıstan, eski Sovyetler Büiiğinden aynldıktan sonra turizme bö-
yök umutlar bağlamış durumda. Aşkabat yönetimi yabancılann Ugisini geleneksel kültürierine ve tarihi güzeOikkrine çekmeye çalışıyor.(REUTER)
Bir lavabo düşunün. tki ke-
nannda iki ayn musluğu olsun.
Musluklar öyle bir yerde dur-
sun kı elınizı lavabonun kenan-
na sıkışürarak yıkamak zorun-
da kalın. Üstelik bu musluklar-
dan bırinden soğuk, birinden
sıcak su aksın. Suyu ılıtamayın
Hele sıcak su iyice ısınınca elinı-
n altında tutamaym bile.
Aynı şeyi banyo küvetinde de
göreceksiniz: İki ayn musluk.
Ingiltere'de kaç yüz bin evde
hala aynı sistem kullanıbyor.
Her ne kadar geçen yüzyıldan
kalma bu alışkanlık yavaş ya-
vaş ortadan kalkıyorsa da Ingı-
liz banyo- tuvalet geleneği, Av-
rupa'nınkiyle boy ölçüşmekten
henüz uzak. Çünkü hala, bu iki
ayn musluktan çıkan suyu bir-
leştirmek için plastik borular
satıhyor. İki uçlu borunun bir
ucuna sıcağa, bir ucunu soğuga
takıp bundan bir duş üretiyor-
sunuz.
Ama ne yank kı aynı şeyi la-
vaboda yapmak mümkün de-
ğil. Orada eliniz, ya yanmak ya
donmak zorunda. .
Yeni yapılarda ise bu iki
muslukluluk tarihe kanşıyor.
Çünkü Ingilizler. dış dünya ile
ılişkide buluna buluna. isteme-
ye istemeye yabanalann alış-
kanlıklanyla karşılaşıp hayatın
çok daha kolay yaşanabileceğı-
nı gördüler.
Eski alışkanlıklannın tu-
haflığmı fark ettiler. Ve duşa
LONPRA
EDtP EMİL
ÖYMEN
Zoraki evliliğe ahşmak zor olacakAlmanya'daki teievizyon ekran-
lannda bogünlerde bir Abnania
Türk'ün garip ittifakına tanık oluyo-
ruz. Birinci kanal ARD'de yayımlan-
cnakta olan "Motzki" adlı >anmşar
saatlik dizinin konusu iki Aİmanya'-
nın birleşmesi. Poiitikacıların da-
yaÇığı bu zoraki oliliği hiç içine sin-
diremeyen sıradan >atandaş Motzki,
Berlin'in babsında oturuyor ve Du-
var'ın açıMığı günü "hayatınm en
bahtsız günü" olarak niteb'yor. Çün-
kü Batı Bertin'deki bütün rahat
kaçmtş, pahalılık ve kuvruklar baş-
göstermiş, hırstzlık ve soygun olay-
lan alıp başını yürümüş. Neden? Ta-
bii Doğu Almanlar yüzünden. Gözle-
rinden örürü erken emekliye avrumış
bir şofor okulu hocası olan Motzki'-
nin halinden en iyi aniayan kişi.
komşusu bir Türk. Gülûşan adlı Türk
manav, Motzki'nin gözûnde Djvar'ın
doğusundaki "tembel, geri kabnış ve
açgözlü" soydaşianndan çok daha
çaiışkaıı ve dürüst. Üstelik Almanla-
ra hizmet vermeyi kendine görev bili-
yor.
Evinde otunıp eskiyi yadeden ve
Doğu Aunanlara sövüp duran Motz-
ki'nin yanında, ölen kansmın kızkar-
deşi yani baldızı var. Motzki'nin
baldızı Doğu Berlinli. Dul eniştesinin
evinde maaşla hizmetçilik yapıyor.
Ve Güiüşan'ın tenâne ona daima
agzının payını veriyor.
"Motzki" adlı dizi, yayına baş-
ladığında Doğu Almanya ayağa
kalktı. Ne de olsa dizide onlara çok
ağır hakaretler edüiyordu. Senaryo-
yu yazan ve diziyi çeken Alman yö-
netmen Wolfrang Menge, kahra-
manına gerçekten dudak tsntan şey-
ler söylermekteydi. Kara mizah snur
tanımıyordu. Örneğin "Doğu AJ-
BERLIN
DtLEK
ZAPTÇIOĞLU
manya'da boşhıkta kalan insanlann
kendilerini balkon demirierine asa-
rak intihar ertiğini" söyleyen baktızK
na Motzki'nin cevabı şöyİeydi: "Yok
canım, sizin balkon demirleri o kadar
ağırlığı çekmez ki." Motzki, Doğu
Almanya'da kırk yüda hiçbir şey üre-
tilmeyip yan gelip yatüdığını ve bu-
gün tüm y ükün kendilerine bindirikli-
ğini söylerken milyonlarca Batı Al-
man'ın düşüncesıne tercüman oluyor.
Batı Almany a'da sürekli olarak
Doğuhı soydaşlarına küfreden bir ke-
simin abartılı temsilcisi olarak Motz-
ki mangalda kül bn-akmıyor, üstelik
bakhzma "serbest pazar ekonomisi"
ve "demokrasi" dersleri »erip duru-
yor. Baldız ise "saf ama dürüst" ve
sonunda haklı çıkan o. Baküzın kim-
liğindeki Doğu Alman, kapitalizmi
elestirip bütün çarptklıklan gözler
önüne seriyor. Nitekun Doğu Alman-
lar başta diziye, önyargılan körükk-
diği gerekçesiyle şidderJe itiraz eder-
ken şimdi her salı akşamı saat dokuz-
da ekran başına gecmeden edemiyor-
lar. Çünkü sonunda iğne kendilerine
batsa da çuvaldız Motzki'nin baldın-
na saplanıyor. Doğu Alman baldız,
Batıiı eniştesine ne denü bencil, dar
görüşlü ve haksız olduğunu gösteri-
yor.
Gelefim Türk'e. Gerçekten Türk'-
ün bu senaryoda ne isi var? O biraz
Brecht'vari bir "yabancdaştırma
öğesi", biraz da orta oyununu
çağnştıran bir tip. Gecen haftaki bö-
lümde Motzki Türk manavmı Doğu
Almaniara karşı övdükten sonra şöy-
le diyordu: "Ben onun Türk olduğunu
hiç yüzüne vurmuyorum, ona insan
muamelesi yapıyorum. O zavalh bir
Türk de olsa vergisini muntazaman
ödeyen, çalışkan biri. Ya siz? Siz ar-
mut piş ağzuna düş diye bektiyorsu-
nuz." Ama dizi kahramanı Motzki'-
nin "Türk dostluğanun" da bir smın
var. Manav Gülüşan'la ahbaplığı,
Türk de Doğu Almaniara sövüp say-
maya başladığı anda bitiyor. Çünkü
Motzki. her ne kadar onlara kızsa
bile vatandaşlannın bir Türk tarafı-
ndan kötülenmesûie karşı tahanunül-
süz. Kssadan hisse: Herkes Kaddini
bümeü. fkinci hisse: Almanlann bu
evliliğe alıynaa daha çok zaman ala-
cak.
alıştılar aruk büyük ölçüde.
Kıta Avrupası'nda son dere-
ce doğal bir yıkanma biçimi
oysa duş. Ama Ingilizler, banyo
küvetini doldunıp içine girmeyi
ve bundan sabunlu çıkıp, yani
duş yapmadan çıkıp kurulan-
mayı severler. Aynı şekilde, la-
vaboyu doldunıp, içindeki suy-
la el yüz yıkamayı da. İki ayn
musluğu tuhaf bulmamalan
bundan.
İngilizler, istatistiklere gü-
venilecek olursa sabahlan 7-9
arasında Avrupa'da en çok su
tüketen ulusmuş. Bu, hüküme-
tin resmi rakamlan. Ancak ge-
nel kanı, sıradan orta sınıf İngi-
lizın temızlik anlayı^ının "epey
tartışmab" olduğu şeklinde.
Üst sınıftan aşağı doğru indik-
çe. temizlik anlayışı hızla kirle-
niyorçünkü.
Evlerinde sürekli kızartma
yapıp yedıkten sonra üst-başı-
na sınen kokularla dolaşmakta
bir sakınca görmez orta sınıf
İngiliz. Evlerindeki kedi-
köpekler mutfak masalannın
üzennde dolaşır. Dıştan bakıldı
mı kartpostala fotoğraf olacak
evlerin tuvakt ve banyolan,
acmacak bir ilgisizlik içindedir
genellıkle.
Hele eski konaksı evler daı-
relere bölününce, mecburen bir
odayı da banyo-tuvalet yap-
mak gerektiği için. bunlar ya
normal oda büyüklüğünde tu-
haf mekanlardır ya da 'aralık'
şeklinde uydunılmuş yerler. P
anlatılanlardan "İngilizler pis
anlamı çıkmasın. Elbette değil-
ler. Sadece temizlik anlayışlan
farklı.
Genel tuvalet durumu konu-
sunda onlann da Türkler
hakkında söyleyecek çok sözü
var. Ve üstelik. banyolannda
bızim hiç akıl edemediğimiz bir
başka abşkanlıklan da şu: Ban-
yoda elektrik düğmesi bulun-
maz.
Tavandan bir ip sarkar. İpi
çektiniz mi ışık yanar. İngiliz,
duşa ahşsa bile banyosunda gü-
venbkten vazgeçecek değil.
ISJANBUL BUYUKŞEHIR BELEDIYESI
FOTOĞRAFLARLA 4.HİZMET YILI SERGİSİ ne
Tüm İstanbullular
Dâvetlidir!
Prof.Dr.Nurettin Sözeri
Büyükşehir Belediyesi Başkanlık Binası Kokteyl Salonu'nda ve
Kadıköy (Caddebostan) Kültür ve Sanat Merkezi'nde.
ı
ı
I
I
I
I
I
I
I
I
I
I
J
IstaıdnıTa takdaıılarBirkentte resmen "takılmabi-
lir". Kavafis'in dediği ve Cevat
Çapan'ın bize başanyla ak-
tardığı gibi "Bu şehir arkandan
gelecektir" saptaması gerçek
olabilir. Kentler vardır. kişide
izdüşümünü bırakır. O senin
"arkandan gelmezse" sen onun
peşinden gidersin.
Işte 1835-1920 yıllan arasın-
da yaşamış olan îsveçli fotoğraf
sanatı öncüsü G.Berggren böy-
le yapmış. Takıbnış kaknış fs-
tanbul'a, bir rastlanü eseri uğ-
radığı bu ölümsüz kente. Kah-
verengi-beyaz karelerinin
önemlı bolümü, ölümünden
sonra İstanbul'dakı bir yabana
hastanenin mahzeninde bulun-
muş. Şimdi bu fotoğraflar, ken-
tin turistik yerlerinde güzelce
ambalajlanmış olarak konuk-
lara satıbyor.
Stockholm'de bir İstanbul
Enstitüsü olduğunu biliyor
muydunuz? Bu enstitü, gerek
İstanbul üzerine yaptığı ciddi
çalışmamalarla gerek de İstan-
bul dostlannı bir araya getir-
mekletanınıyor.
Eric von Post, bir başka İs-
tanbul vurgunu Isveçb. 1953'de
"İstanbul'da Avarece" olarak
adını çevirebileceğımiz bir kitap
yayımlamış. İstanbul'da 5 yıl
yaşadıktan sonra ortaya çıkan
bu yapıt, İstanbul'un yazan.
nasıl "geleneksel ve ekonomik
olarak başkent yapan" özellik-
leriyle etkilediğini dile getiriyor:
"İnsan bir yaz günü Galata'-
nın karanbk sokaklanndan ge-
çerek, kentin en eski semti olan
Stambul'a uzanan köprüye ge-
ünce, hem denizde yansıyan gü-
neşten gözü kamaşır, hem de
çevredeki gürültüden kulaklan
uğuldar. Tramvaylar, arka ka-
pılannda asılan oğlanlarla tın-
gır tıngır gecer; sokak satıalan,
kartpostaldan simite, içme su-
yundan bilmem neye sattıklan
mallan bağırarak duyururlar
ve bu arada Boğaz gemilerin-
den biri sesini duyura duyura
yanaşı."
İsveçli yazarlar arasında, İs-
tanbul tutkunu olanlann sayı-
lan az, ama azımsanacak gibi
değil. Biri, Kaj Falkman, şu an-
da İsveç'in İstanbul'daki Baş-
konsolosu. Kendisı araştırmacı
bir yazar. Bildiğimiz kadanyla,
Lizbon'da büyükelçi olmak ye-
rine İstanbul'daki görevini yeğ-
lemiş. İki yıl önce TÜYAP Ki-
tap Fuan'na katılan İsveçb iki
yazar dostumla birbkte Falk-
man'ın Beyoğlu'ndaki konso-
losluğa dahıl rezıdensinde bu-
lundum. Bu tarihi bina, İsveç
Krabyeti'nin yundışındaki en
eski temsilciliği. Binanın ikinci
katında salondaki du\ara boy-
dan boya kara kalera olarak
eski İstanbul'un denizden görü-
nüşü çizihniş. Yü/.yıhmızın
başından olduğu, Kaj ve eşi
Sigrid tarafından bize acık-
landı. Kaj Falkman, semt adla-
nnı şaşılası bir doğrulukla belit
terek şimdi hangi çirtin yapı-
nın, bu göriintünün neresini
bozduğunu tek tek dile getirdi.
İsveç Dışişleri Bakanbgı'nın,
yaırtdışındaki tüm temsilcilikle-
rine giden "Briefing" adlı dergi-
nin son sayısında Kaj Falk-
man'ın "İstanbul: Bir Dedektif
Romanındaki İpuçlan" adlı
yazısı yayımlandı. Bu yazıda
Falkman, İstanbul'un nasıl gi-
derek bolgede ağırbğım duyu-
ran bir kongre kenti olduğunu
vurguluyor ve Türklerin, "Av-
rasyanın kalbinde" olauklannı
yazıyor. Bu arada Pekin'le İs-
tanbul arasındaki "İpek Yolu"-
nun yeniden acılabilectğinden
ve Avrupa'ya, Boğaz altında
yapılacak bir tünelle ulaşabile-
ceğinden de söz ediyor.