Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER disinin duşunmesi gerektiğini Mustafa Kemal Atatürk öğretmiştir. O, Anadolu'nun göbeğine kadar ilerleyen Yunan salgınını; ulusal istenç (milli irade) temeline dayanan ilk Turkiye Büyuk, Millet Meclisi'ni Ankara'da toplayarak, ondan ve butun halktan aldığı destek ve güçle iç ayaklanmalan ezmiş, duşmanı da yurttan atmayı başarmıştır. O zamandan beri politikacılarımızın ağzından "milli irade" sözü eksik olmamaktadır. Ancak seçimle veya darbe ile iktidara gelenlerden buyuk bir bolümü ulusal istenç (milli irade) kavrarmru içtenlikle benimsemedikleri için (belki de buna inanmadıkları için) ulkemizde bir anayasa sorıınu gıinümüze dek suregelmiştir. labilmiş midir ki Ataturk Anayasası olarak nitelediği bu anayasa konusunda oyle ulu orta yargıya varabilmektedir. O sırada Meclis memuru olarak bu tartışmalardan çoğunu i.'Jemiş olduğum için hemen belirtebilırim ki bu anayasa hazırlanırken TBMM, cumhurbaşkanının yetkilerini olabildiğınce dar tutma eğilimini gösternıiştir; savaş alanlarının muzaffer başkomutanı, Turkiye'nin Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın karizmatik kişiliğinden gelebilecek dikta tehlikesini bir an bile gözden uzak tutmamıştır. Aynca bu anayasa tek parti yönetimine gore yapılmıştır; gerçi çoğulcu sisteme açık ise de partiler sistemi anayasada açık seçik belirlenmemiştir. Bununlabirlikte Atatürk, 23 Nisan 1920'de kurulan ilk Meclisten başlayarak, ömrunun sonuna değin TBMM'ye dayanmadan icraat yapmamış, gerek cumhuriyetin kuruluşunu, gerekse laiklik başta olmak üzerc büyuk toplumsal devrimi hep bu anayasa ile "milli iradeye" dayanarak, TBMM ile gerçekleştirmiştir. En bunalımlı gunlerde bile Silahlı Kuvvetler kesimindeki büyuk saygınlığına dayanıp Meclisin kapısma kilit vurmayı aklından bile geçirmemiştir; tersine, tek partiden çokpartili sisteme geçmeyi 1924 ve 193O'da iki kez denemiş, Türk devrimini, özellikle laiklik ilkesini tehlikede görünce bu denemeleri ertelemiştir; çünku laikliğin egemen olmadığı toplumlarda demokrasinin de gerçekleşip yaşayamayacağını çok iyi biliyordu. Bu nedenle bütün çabasını Türk devriminin değerlerini koruyup yerleştirmek için gerekli kurum ve kuruluşlan oluşturmaya adamış, başka bir deyişle, toplumsal ortamı çokpartili sistemi özümseyip benimseme aşamasına eriştırmek için uğraşmıştır. Anayasal sorunun Ataturk'ün ölümünden sonraki durumunu gelecek pazar ele alacağım. 20 AĞUSTOS 1989 Şu Anayasa ve Cumhurhaşkaıılığı Sortuıu I HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Bizde anayasa geleneği, uygar Batı ulkelerine oranla, çok yeni sayıhr. Gerçi ilk Osmanh Anayasası 1876'da yapılmış ise de bilindiği gibı omrü uzun siırmemiş, ancak 19O8"de ilan edilen İkinci Meşrutiyel'te bazı değişıkliklerle yeniden uygulanmaya başlamıştır. O tarihten beri de anayasal gidiş bir turlu rayına oturmamıştır. Bunun özellikle ıki nedeni var: Birincisi, devleti yönetenlerin her lconuda kendi istençlerinin (iradeleı inin) egemen olmasını istemeleridir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'de eylemli olarak diktatörlük yetkilerini eline alan Enver Paşa'nın bir konudaki isteğine karşı: "Paşam, bu konuda kanun musait değildir" diyen devlet yetkilisine, "Yok kanun, yap kanun" demesi, yukarıda söylediğimin çok belirgin omeklerınden bıridır. Oysa onun böyle söylediği tarihte Osmanh devletinde Kanunu Esasi (anayasa) sözde yururlukte bulunuyordu. Beni en çok tedirgin eden nokta, devlet dizginini eline alan asker, mühendis, hekim mesleğindeki kişilerin hemen kendilerıni anayasa uzmanı sanmaları ve birtakım hukuk diplomalılarının da bu gibilerin isteklerine göre yasa metinlerini hazırlamalandır. Ulke bu kısır donguden kurtulmadıkça daha pek çok yıllar anayasal bunalınıdan kurtulamayız. İkinrisi, ulkemizde anayasal geleneğin henuz tam olarak yerleşememesınin nedeni hiç okumamış ya da az çok okumuş halk kitlelerinin uzun yüzyıllardan beri devlet başkanı, başbuğ, padışah veya halıfelerin vönetimine alışkın olmaları, kendi istençlerinin (iradelerinin) bu konuda etkili olacağını hiç duşünmemeleridir. Buyuk amcamın en büyuk kızı (hayatta olsaydı şimdi 110 yaşında olacaktı), cumhuriyet döneminde bile Abdulhamit'ten soz açılınca, çok doğal bir söyleyişle hemen •'Abdulhamit Efendimiz padişah iken her işimiz çok iyi gidermiş" derdi. Bu gozlemımi şunun için anlattım: Halkımız, "yeryüzünde Tanrı'nın gölgesi" (zılullahi filarz) sayılan ve "peygamber postunda oturduğuna" inanılan padışahın her sözunun doğru, her istediğinin yasal, her yaptığının doğal olduğuna, yeryuzunde kendi mutluluğu için kendisinin ya da toplum temsilcilerinin değil, devlet başkanı olan halifenin düşündüğüne yürekten inanırdı; o kadar inanırdı ki, akılcı yasalarla ülkeyi yönetmek hemen hemen kimsenin aklına gelmezdi. Zaten İslam hukukunda devlet, "ululemre itaat" (devlet başkanına ve onun tarafından vetkili kılınanlara bağılsız koşulsuz boyun eğme) temeline dayanıyordu. Bu nedenledir ki bütün Muslüman ulkelerde halkın katılımıyla çağdaş anlamda anayasal yönetim bir türlu yerleşememiştir. PENCERE Yine mi Sen?.. Konuşmaya başladık bile: Darbe olur mu? Olmaz.. 10 yıl doluyor. Olmaz, olmaz.. Hava kurşun gibi ağır.. Olmaz dedik ya.. • 12 Eylül nasıl oldu? Önce Sovyetter Afganistan'a girmiş, 1979'da İran patlamış, Şah yıkılmış, dengeler bozulmuş, VVashington Türkiye'yi avucunun içinde görmek istiyor. Biz dünyadan habersiz, içeride birbirimize giımişiz; önce peşrev, elense, sonra tokat, yumruk derken, dan dun, barut, duman, kan, göz gözü görmüyor; eloğlu kazanı kaynattıkça kaynatıyor; ordunun başındaki 5 general de "ülkeyi kurtarmak" için darbeyi vuruyorlar. Sonra?.. Bu soruya yanıt vermek için eski köşeyazarlan gioi bir ünlü Nasrettin Hoca fıkrası anlatmak gerekiyor: Hoca bir gece sokakta gürüttü duymuş. Birileri kavga ediyorlar. Hava da serin. Vorganı s/rtına alıp dışan çıkmış. Ne oluyor demeye kalmadan birisi yorganı kapmış, herkes kaçmış, Hoca ortada kalınca yorumunu yapmış: \brgan gitti, kavga bitti. Demek ki bu herifler bizim yorgan için kavga ediyorlarmış... 12 Eylül'de yiten yorgan ne? 1961 Anayasası, Sendikalar Yasası, CHP, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, DİSK, varolduğu kadarıyla üniversite özerkliği, sol kurumlar, yargıç güvenceleri, 27 Mayıs'ın getirdiği bütün demokratik kazanımlar yok olmadı mı? VVashington 12 Eylül'le Türkiye'de bir rahat etti, bir rahat etti ki sormayın!.. Daha ilk elde General Rogers'in Evren'i kandırıp Yunanistan'ı yeniden NATO'nun askeri kanadına sokması bu rahatlıklardan yalnız birisidir. Peki, şimdi ne oluyor? Ortalık yine toz duman, dan dun, göz gözü görmüyor, hava kurşun gibi.. Neden? Çünkü 12 Eylül programı iflas etti. Hem ekonomide hem siyasette program yürumedi; "vesayet demokra$isi"r\de bir merkez partisiyle Türkiye'yi 2000 yılına kadar 66ya bağlamak ısteyenlerin öngörüleri fos çıktı. Ekonomik program çöktü; siyasal program 26 Mart'ta seçim sandığında yıkıldı. 12 Eylül'ün son partisi, ha var, ha yok. Halkın uyanışıyla demokrasi özlemleri yükseldi; toplum 12 Eylül'ün kendisine giydirmek istediği deli gömlegini parçalamak istiyor; gerçek demokrasiye yönelişin ıstekleri gündeme girdi. Tam bu aşamada dan dun, çata pata, darbe marbe öyküleri, 10'uncu yıl türküleri.. Bir rastlantı mı? • İnsanların kişisel hırsları kimi zaman siyasal ölçekte doruğuna çıkabilir. Ancak bu kişisel hırsın arkasında kesinlikle uluslararası boyutlara.oturan bir topoğrafya vardır. Kişi, belki o topoğrafyadan habersiz bir bencilliğe ve bencilliğin körgüdüsüne yüreğini sardırmıştır; ama, tarih insanı alır, layık olduğu yere oturtup notunu verir. 10 yıl sonra Türkiye'de hava kurşun gibi ağırken 12 Eylülcüler ne yapıyorlar? Sayın Evren gazetelerin yazdığına göre Marmaris'te oyuncak deniz motoru kullanıyor, şifalı sularda banyo yapıyor; Sayın özal, "dünya var imiş, ya ki yok imiş, ne umurun" diyerek cumhurbaşkanlığını ayarlamak yolunda taktik peşinde... Türk halkı da yüzde 80'iyle bir genel seçim bekliyor ki iktidara ağırlığını koyabilsin.. • Kurt diplomatlardan birisi demiş ki: Dünyanın her ülkesinde askeri darbe olur; yalnız Amerikst da olmaz.. Neden? Çünkü Amerika'da Amerikan Elçiliği yoktur. • * • 1876 tarihli Osmanh Anayasasf ndan sonra Türkiye'de ilk buyuk anayasa (Cumhuriyet Anayasası olarak anılan) 20 Nisan 1924 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu'dur, 105 maddedir. Işte şimdi yuksek elektrik muhendisi Başbakanımızın "Atatürk Anayasasf' diye özlem duyduğu "kısa" anayasa budur. Sayın Başbakan, kendi mantığınca, böyle bir anayasa ile yurütme gücüne büyuk yetkiler verilmesi ve bu yetkinin anayasal denetime bağlı olmaması goruşundedir. Kendileri Türkiye'de "istikrann sağlanmasının ve çağ atlamanın" ancak böyle bir anayasa ile mümkün olabileceğini sanmaktadır; bilmem 1924 Anayasası'nı bir boş vaktinde ele alıp enine boyuna okumuş mudur? Hele hele o anayasada yünıtme erkinin 1982 Anayasası'ndakınden daha zayıf olduğunun ayırdında mıdır? Şunu da öğrenmek isterdim; Sayın Ozal, TBMM tutanak dergilerinde 1924 Anaİlk kez Türkiye'dedir ki halka, kendi yönetimi yasası'nın Meclisteki görüşme ve tartışmalarını işinin, başkalarının deeil doğrudan doğruya ken okuyup bunlar üzerinde düşünmek için vakit bu OKURLARDAN " Ne atom bombası Ne Londra konferansı Bir elinde cımbız Bir elinde ayna Umurunda mı dünya." Orhan Veli'nin bu şiirini şöyle uygulasak rtasıl olur: "Ne Güneydoğu olayları Ne açlık grevleri Bir kolunda Semra Bir kolunda Çankaya Umurunda mı ülke." Bir devlet adamı sayılması gereken Türkiye Başbakanı, iktıdar partisi lideri Bay Turgut özal son gunlerde: daha doğrusu aylardatam bir umursamazlık, vurdumduymazlık içindedir. Her gün Güneydoğu'da, şimdi de daha yukarı illerde köyler, kasabalar karakollar baskına uğruyor, her gün beşer onar askerimiz şehit oluyor. Bölge Valisi, "Bu ulusal bir konudur" diyor. TİKKO adı verilen örgüt ordular kurmuş, en son sistem silahlarla d o natılmış, güçlü bir haber alma örgütü kurmuş. Yöreyi de çok iyi tanıyorlar Oysa bizim görevlilerimiz o durumda değil. Vurkaç yöntemiyle her gün yeni yaralar açıyorlar. Hatta gözdağları da veriyorlar; "Eylemlerimizi İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de sürdürecegiz. Boğaz Köprüsü'nü havaya uçuracağız, generalleri tutsak alacağız" yollu demeçler veriyorlar... Öte yandan hapishanelerimizde yüzlerce genç insan açlık grevlerinde... Ölumler oluyor. Açlıktan, susuzluktan mı, yoksa görevlilerin dayağından mı? Aydın kenti bir kurtarılmış bölge! Milletvekilleri, gazeteciler hapishanelere giremiyor, kaybolduğu bildirilen tutuklu ve mahkumlar konusunda bilgi alamıyor. Analar kapı önlerinde günlerdir bekleşiyor. Yetmiş seksen yaşındaki mahkum yakınları yerlerde sürükleniyor, tutuklanıyor. Tanınmış aydınlar, yazarlar kırk sekiz saatlik açlık grevlerine başlamak gereğini duyuyortar. Aziz Nesin'in dedigi gibi: "Başka yapacak marifetimiz yok, amacımız halkı harekete geçirmek. Bizimki bir kıvılcım." Bay özal ise kent kent dolaşıp söylevler veriyor, kendini övüyor, ne eşsiz devlet adamı olduğunu anlatıyor, ama Türkiye'yi kasıp kavuran olaylara, acılara hiç mi hiç değinmeden!.. Değinse de bir takırn suçlamalarda bulunmak için fırsat sayıyor. Ölüm oruçları ellinci günü doldurmuş. Elli gün aç susuz kalmak ne demektir, bunu Ozal bilir mi? Altmış yıllık yaşamında bir gün aç susuz kalmış mı? Resimlerde görüyoruz, her gittiği davette tabağını tepeleme dolduran bir kendisi bir de sayın eşi! Gezsin tozsun, konuşsun, yesin icsin, yatlarda gezsin, kendini övsün, halkın tepkisine kulak asmasın! Oyları yüzde on beşin altına mı düşmüş, hayır bütün bunlar önemli değildir! Amaç bir kez, Çankaya'ya tırmanmaktır. Derler ki bunu yapamaz. Bugüne kadar neler yapmadı ki bunu da yapmasın? Çankaya bir dik yokuşun başındadır, oraya çıkması zordur, ama yokuş aşağı düşmesi o denli kolaydır, bunu anımsatmaktan yorulduk. Gerçek bir devlet adamı olan Necdet Uğur bir süre önce çıkış noktasını göstenji: Bir genel seçim sonucunda geçici bir meclis oluşturulmalı, bu meclis 82 Anayasası'nı ve bu anayasaya bağlı bütün yasaları düzeltmeli, degiştırmeli, iki yıl süreyle görev yapacak kurucu meclisteki partiler bir ulusal birlik kabinesi kurmalı, ülkemizin ana sorunlarını, en başta Güneydoğu'daki başkaldırma olayını, hapishanelerimizdeki dramı en hızlı biçimde çözüme kavuşturacak bir davranışa geçmeli. İçinde çırpındığımız bu çıkmazdan kurtuluş yolu Bölge Genel Valisi'nin de istediği gibi 'ulusal birlik' bilinciyle davranmaktır. En kısa sürede bir genel seçim, bu seçim sonucunda pluşturulacak bir ulusal birlik hükumeti tek çıkış yoludur. Bay Özal ve arkadaşlannın umursamazlık, aldırmazlık, vurdurnduymazlık içindeki bencil tutumlarıyla ülkemiz ve halkımız kanlı çıkmazlardan kurtulamaz. ölümler, baskınlar, cinayetler, grevler, direnışler birbirini izler. Ülke 12 Eylül öncesini arar duruma gelir. Gelir demek yanlış, gelmiştir. Dört yanımız bize dost olmayan ülkelerle çevrili. İnsan haklarını ayaklar altına almaktan çekinmeyen bir ülkeyi Avrupa Topluluğu hiç üyeliğe kabul eder mi? Güneydoğu'da insanların adlarını değiştireceksin, sonra da Bulgarlara aynı suçlamayı yapacaksın! Hapıshanelerde işkenceler sürdüreceksin, sonra da 'Geceyansı Ekspresi' fılmine kızacaksın! Demokrasıyi kurduk diye kendini öveceksin, ama demokrasınin izini bırakmayacaksın!.. Türkiye demokratik bir rejimle bütün bu çıkmazlardan, bataklıklardan kurtulabilir. Ama önce bu demokrasıyi benimsemek, uygulamak gerek. Bunun yolu da en kısa sürede, yeni bir seçim yasasıyla genel seçime gitmektir. Başkaca bir çıkış yolu gören var mı söylesin. Umurunda mı Türkiye! OKT4YAKBAL Ücretlerimiz iki aydır zamsız ödeniyor TCDD'de çalışmakta olan sözieşmeli personelin içine düştüğü mağduriyet ve içler acısı durumdan bilgi almamz için bu satırlan yazıyoruz. Her türlü fedakârlık ve özveriyle kamuya hizmet vermekte olan bitler, sizlerin açıkladığı zam oranlanndan sonra birazcık da olsa insan gibi yasayacağımızı zannederek sevinmiştik. Ama bu beklentinin gerçekleşmemesi bizleri karamsarlığın batakhğına itmistir. Zamlt ücretlerimizi alamadığımız gibi 15 Temmuz 1989 / 15 Ağustos 1989 tarihlerindeki ücretlerimizi (Emekli Sandığt 'na bağlı sözieşmeli personel) Emekli Sandığı'na ait kesintinin artması nedeniyle 45100 bin liraya kadar eksik almaktayız. Yani bizler, sizlerin 01.07.1989 tarihinden itibaren vaat ettiğiniz zamh ücretlerimizi bugüne kadar alamadığımız gibi bir de düsük ücret almaktayız. BİR GRUP SÖZLEŞMELÎ PERSONEL 9 Ağustos 1989 günü ebediyete intikal eden sevgili büyüğümüz; TEŞEKKUR KAEAHAN hastalığını teşhis eden, yol gösteren, tedavisi süresince yakm ilgilerini esirgemeyen kıymetli doktorlara, vefatından sonra, Ankara ve îstanbul'da evimize gelen, telefon, telgraf ve mektupla başsağlığı dileyen, gerek Ankara gerek Istanbul'daki dini merasimlere iştirak eden, çiçek yollayan, eğitim vakıflanna bağışta bulunan tüm akraba, dost ve arkadaşlarımıza, yerli ve yabancı tüzel kuruluşlara içtenlikle teşekkür ederiz. ERİMTÂN'ın AİLESİ OZEL BORA SÜRÜCÜ KURSU BCE SÜRÜCÛ BELfiCSİ VERİLİR ÜSKÜDAR KOZYATAĞI MALTEPE TARABYA 343 67 81 362 47 33 352 21 21 162 08 18 Prova mankeni 1.64'ten kısa olmayan, 886896 veya yakın beden ölçülerine sahip, prova manken adaylan lütfen, telefon la randevu alarak, Hatemoğlu'na uğrayın. Adres: Balo sok. No.6 Beyoğlu Tel: 149 35 22145 87 71 OKULUMUZDA 25. DÖNEM KAYITLARI BAŞLAMIŞTIR Yayıncılık kuruluşumuzun Kadıköy yakasındaki üretinı birımınde çalışabılecek, Ingılızce bilen 1727 Vkşında Bayanlara ATÖLYE CİMİTLER Seramik Derslcri, Duvar Panolan, Heykeller Icadiye Cad. No: 86 Kuzguncuk REDAKTÖRLER ARANIYOR Tel: 362 06 94 (6 hat) Adres: Kayışdağı Cad. Na 46/2 KüçükbakkalköyBOSTANCI INCILTEREde İNGİLİZCE'yi ücuia ogrenme* ıçın guvenıiır tek voı Her ayın 1 ve 15'inde çıkar HALKALI Giriş Gümnlk Mdîlüğünün 29/3/1989 tarih ve 17292 sayılı giriş beyannamesi ile G. Kanunu'nun 119/4 a mad. göre girişi yapılan etiketlere ait Halkalı G.G. Müdürlüğü Saymanlık Müdürluğü'nün depo almdı makbuzu zayi olmuştur. Hükmü yoktur. Tel: 3423632 (İş) 3430252 (ev) A U P A I R ıık vaomaktır DEHİN LIMITED ŞTl M«ıh«rp«ş. S. 2/9 M: 161 43 »687 SATILIK FORD ESCORT 1983 otomatik Tel: 339 71 35 SAKATLARA MAHSUS DEVREN SATILIK ARABA Tel: 359 71 35 EStN SANAYt VE TARIM ÜRÜNLERİDIŞ TİCARET A.Ş. Markaya bakın, taksite bakın, bu sobayı alın! Şimdi Demirdöküm Soba alanlara ister 25.000 liralık boru takımı, ister 25.000 l i r a . 95.000 peşin. 60.000 taksitle. K.D.V. dahil. 8ay vade. Katı Yakıtlı Çift Kapılı SL5 Döküm Soba •içi tuğlalı tamamı döküm gövde. • Yüzeylerı çift kat emaye. • Önden ve üstten doldurmalı. • Kolayca tutuşturulur, kolayca temizlenir. • Yüksek verimlidır, az yakar çok ısıtır, yakıttan tasarruf sağlar. • Bütün kış sönmeden yanar. <$) Demirdöküm Bu kampanyanın afişetini gördüğünüz bütün BekoAygazAlpa Bayilerinde