13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/12 PAZAR YAZILARI 18 HAZİRÂN1989 Roma'dan Kokand'dan ABD elçîsi ve esprîler kadını mı oldunuz?" diyen, seçimler sırasında desteklediği adaylar için "Adaylarımdan öylesine memnunum ki, sevincimden aluma edebilirim" diye coşkusunu beiirten, konuşurken her üç kelimede bir "bok" diye küfreden, destekJediği bir cumhuriyetçi adaya "Senin için anandan daha çok şey yapbm. O seni yalnız 9 ay kar ÖLÛM KAÇflniMAZ Boğa ve matador göz göze. Seyirci sessiz. Sonunda ölümün kaçınılmaz oiduğunu bile bile saldınyor boğa... nında taşıdı" diye fedakârlıklannı beiirten, partisi için "Cumhuriyetçi Parti'yi para topbunasun ya da seçim kazanmasını bümeyenlerin eline teslim etmek, Katolik bir papazdan evlilik yaşamı üzerinde nasibal istemeye benzer" diyerek hep belden aşağı kavramlarla konusan "zarif diplomatın tayini Roma'da siyasi çevrelerde rahatsızlık yarattı. öldürsek bile matadonı, öldüriir matador, boğanın "bir kulagım" Gene de itiraz Roma'dan gelme Ispanyol seyirci, boğa güreşinin içindedir. ler bizi. Oyunun tekniğini ögreni kesiyor. Coşkulu, çılgınca bir aldi. MUstakbel büyukelçinin diplo Güreşiyaşar. Matadörun başarıyada yonız çünkü; gerçek düşmanın kış ise "iki kulak" getiriyor. Bomasi ile zor bağdaşan kimliğine başansızhğınm tek ölçüsü seyircinin alkışıdır. pelerin değil insan oldugunu ög ğa güreşlerinin en büyük ödülü, dikkat çeken iki Amerikalı senareniyoruz." çok az matadörun erişebildiği, Normal güreş sessizlikle karşılanır. tör, vetolan ile Secchia'nın tayinini Oyunun kurallarını güçlülerin "knyruk kesraek". 120güreşte 10 son anda askıya aldırmayı başar A L İ KISLAK Günlerce kırlarda, caddelerde, belirlediğini söylüyorum boğaya, kulak kesildi festival süresince. dılar. meydanlarda sevilyana ve flamen şans diliyorum. Kurtulmak için Matador, geçmişte kestiği kulak MADRİD "tspanya'da hiç ko çalmıp oynanan San lsidro tek şansı yağmur. Güreş iptal edi sayısıyla ünleniyor. Secchia mayıs sonunda ttalyan başkentini ziyaret eden yakın dos bir şey saatinde başlamaz" diyor Festivali süresince Madrid'de 24 Boğa ve matador göz göze. Setu Bush'u Roma'da karşılayama yanımda oturan tspanyol. "Ama giin boğa güreşleri yapüdı. 23 bin Seyircilere göre güreş, kültürel yirci sessiz. Matadonın yüreği ile dı. Başkanın ziyareti için buradan boğa güreşleri tam saatinde baş kişilik arenada tüm güreşler ka bir olay. Bir sanat gösterisi. Bü bütünleşmiş, yüreği seyircinin. iki ay önce taşınan eski büyükel lar." Saatlerinizi ayarlayabilirsi palı gişe. 120 boğa sizlere ömür, yük bir coşku ve dikkat içinde, Matadorla ölecek. Matadorla yeçi Maxweel Rabb birkaç günlüğü niz. Akşamın yedisi. Müzik! Ve 10 matador yarab. güreşin başarı derecesini seyirci necek. Sonunda ölümün kaçınılr ne Roma'ya dönmek zorunda kal işte, 600 kiloluk azgın bir boğa tşe, boğalarla bir dizi görüşme ler belirliyorlar. Güreşin içindeler. maz oldugunu bile bile, saldınyor arenada. Dört dönüyor, koşuyor, ler yaparak başladım. Beş yaşla Yaşıyorlar. Seyircinin davranışı boğa; vatan aşkına, tspanya aşdı. Çoğu kez Akdeniz ülkelerine, saldınyor. Merhaba, onurlu bir rında bir boğanın güreş öncesi na, alkışlama ya da yuhalama de kına, sanat aşkına, kultür aşkına. söyledikleri, teypten aynen şöyle: recesine göre güreş başkanı ma'muz cumhuriyeti'ne vali tayin ölüme! Son vuruş. Boğanın sırtında, "Arenaya bir kez çıknktan sonra tadoru ödüllendiriyor. Kötü bir dibine kadar saplanan matadörun llk kez boğa gureşine gidişimeder gibi büyükelçi gönderen ABD'nin son tahlilde farklı bir se de, anlamadığım bir dilde bir iş geri dönüş çok zor. Eğer zayıf ve güreş çıkaran matadörun ödülü kılıcı. çime gitmesini gene de kimse bek kence tiyatrosu seyrediyor gibiy güçsiiz görüniirsen seyirciler yu "yuhalanmak". Normal bir güTiyatro bitiyor. İşte, ıhsan dalemiyor. Kampanyası için su gibi dim. Seyirciler büyük bir coşku halarlar ve güreş başkanı seni reşeyorum, "sessiztik". Kısa sü ha güçlü doğaya... Ve boğaya. "seyirciyi Daha akıllı, insan. Alkışlar... İki içinde, ben kıvranmakta olan bo öküzler eşliginde küçültiıcu bir şe reli bir alkış, para akıtan Secchia'ya "Roma'yı" vaat eden Bush, "büyukelçinin bir ğaya acıyor, İspanyollara dönüp kilde arena dışına çıkanr. Biz bo seiamlama" ödulü getiriyor. Coş atın yerde sürükleyerek arena etan önce göroine başlamasııu" di içimden "katiler" diye bağınyor galar, gücümüzle övünürüz, öl kulu bir alkış, seyirciyi selamla rafında tur attırdıkları boğa, liyor ve dostuna borcunu ödemek dum. Konuyu büyük bir ciddiyet meyi yegleriz yuhalanmaya. So yarak arena etrafmda bir "tur ölüm rolünü başarıyla oynamış, nuçta yensek bile, yaralasak ya da atış". Uzun uzun alkışlanan bir alkışlamyor. le incelemeye karar verdim. konusunda kararb görünüyor. ABD Başkanı Bush'un, Roma'ya atadığı Amerikan Büyükelçisi Peter Secchia daha görevine başlamadan İtalya'da epey ünlendi. Belden aşağı esprileri ve iriyarıfıziği ile diplomaük çevrelerde yadırganan Secchia, Roma'ya Bush'un seçim kampanyasına akıttığı paraların ödülü olarak geliyor. bir NtLGÜN CERRAHOĞLU memem gereken için ycrinizi gösterdiniz. Bunun şimdi sokak ROMA "ttarya'da gemilerin dibini neden camdan yapıyorlar büiyor musunuz? tkinci Diinya Savaşı sırasında balan denizalblannı sej redebilsinler diye..." İtalyan gazetelerinin birinci sayfalarında yer alan bu Amerikan esprisi, ABD'nin ttalya'daki müstakbcl temsilcisi Peter Secchia'ya ait. On beş günden beri Via Veneto'daki sefarete yerleşmesi beklenen Secchia henüz ortalıkta yok. Ama seyyar satıcıuktan gelen bu "self made" büyukelçinin adı ve iriyan fiziği İtalya'da şiındiden unlendi. Peter Secchia; Başkan Bush tarafından Roraa Büyükelçiliği'ne tayin edilir edilmez verdiği bir söyleşiyle üne kavuştu. ttalyan basınında geniş yankı bulan söyleşisinde 5 kez başbakanlık yapmış Dışişleri Bakanı Giulio Andreotti'nin adını kanştıran Secchia, başkanın seçim kampanyasına akıttığı dolarlar kadar elçinin diplomatik çevTelerde yadırganan tara ile de ünlu. Doğup büyüdüğü kent Grand Rapids'de "Egzoz borusu olmayan 8 silindirli bir araba denli incedir" diye tammlanan Secchia'nın 13 eyalette odun fabrikalan ve 20 eyalette de büyük bir restoran zinciri var. Kuzey Italya'dan göç eden fakir bir işçi ailesinin oğlu olan ve üniversiteyi yazışmalı kurslarla bitiren Secchia'nın merdivenin basamaklannı hızla çıkarken etikete fazla zaman ayıramadığı söyleniyor. Kadın siyasi rakiplerine "orospu" demekten kaçmmayan, kendisiyle bir söyleşi yapmaya giden hanım gazetecinin saldırgan sorulan karşısında, "Siz de bacak bacak üstüne atarken bana eör özbekistan'da "sünnet balaları" (oğlanlar) arasındayım. Burası hâlâ OrtaAsya, ne dünyanın onlardan ne onların dünyadan haberi var. Hoparlörde bir şarkv "Çemende gül temaşa eylemem..." özbek pilavını elimizle sahandan yiyoruz. Çay ise her zaman heryerde hazır. önlerinde beyaz örtülü bir masada çeşitli çerezfer var. Kapı önünde 3 delikanlı, bir ellerinde ibrik, diğer ellerinde havlu, iskemle üzerine konulmuş leğene su dökerek içeri girenlerin ellerini yıkıyorlar. Uy'un (ev) geniş avlusunda uzun uzun masalar, çok büyük bir çardağın altına dizilmiş. REHA GÜNAY KOKAND (ÖZBEKİSTAN) Sabah 7.30'da odamın kapısı vuruldu. Muradcan beni çağınyor. Gece geç yattığım için güçlükle uyandım. Mihmanhane'den (konukevi) kurumun minibüsüne bindik. Ulu çınar ağaçları altından hareketle gül ve sebze bahçeleri arasından geçerek büyük demir kapıdan ana yola çıktık. tki taraflı dut ağaçları arasından ilerliyoruz. Dün akşam Sadık "loy'a gideceğiz" deyince sordum "ne toyu?" diye. Eliyle yaptığı bazı işaretlere göre "sonnet toyu mu?" dedim. Yüzü güldü. özbekçe ve Türkçe baa sözcükleri karşüıklı sınıyoruz. Baaları tutunca seviniyoruz. Bin yıl önce ayrılan sözler bazen çok değişmiş bazen de olduğu gibi kalmış. Benim tstanbul Türkçesi de yetersiz kalıyor. Anadolu sözcükleri özbekçe'ye daha yakın düşebilir. Semerkand'da konuştuğum Tatarlann Türkçesi ise tstanbul Türkçesine çok benziyordu. Şoför iki tarafı ağaçlıkiı bir caddede yüksek duvarlı biı baiıçe kapısının önünde durdu. Kokand'da bütün evlerin avlulan böyle yüksek duvarlarla sokaktan ayrümış. Büyük çift kanatb demir kapılardan artık at arabalan değil Lada'lar giriyor. Kapılar gibi arabalar da değişmiş. Dün akşam Sadık'la beraber bu evin havü'sında yerden yüksek ahşap tahtın üzerinde oturduk. Yengesi koştura koştura minder döşek getirdi altımıza. Başı traşlı eke'si (ağabeyi) kaftanıyla saygı ve mutlulukİa karşıladı bizi. Oyle ya Semerkand'dan kardeşi, Türkiye'den ise yarı yarıya aynı dili konusan bir mihman (konuk) gelmiş... Burası hâlâ Orta Asya. Moskova'dan Dyuşin'lerle üç, dört saatte Taşkent'e oradan da çift pervaneli küçük uçaklarla bir saatte Kokand'a vardığmız halde Orta Asya dünyamn çok uzak bir köşesi. Ne bizim onlardan ne onların dünyadan haberi var. Kendi yaşamlarıru sürdürüyorlar orada. Bakalım ne anlama geldigı henüz belli olmayan şu perestroyka neler getirecek? Oturduğumuz tahtın üstü asma çardağı, hemen yanımızda dikdörtgen bir alanda yalnız güller var. Hepsi en güzel çiçeklerini açrnışlar. Sadık'a yine soruyorum. Gülerek cevap veriyor "Giilzâr..." İşte bu avludan Sadık, oğlu, ye . ğeni ve ağabeyi minibüse doğru geliyorlar. Araba dar ve eğri büğrü sokaklardan geçerek park etmiş arabalann yüzünden artık ilerleyemediği bir yerde durdu. Yürüyerek bir büyük kapımn önüne vardık. Kapımn karşısında ceketli, kıravatlı, özbek şapkalı, ellerini karmlanna kavuşturmuş beş altı erkek saygıyla sıraya dizilmiş. Elinizi sıkıp sağ ellerini kalplerine götürüyorlar. "Yahşi misiniz?" diye hal hatır soruyorlar. Belli ki sünnet sahipleri. önlerinde beyaz örtülü bir masada çeşitli çerezler var. Kapı önünde üç delikanlı bir ellerinde ibrik, diğer ellerinde havlu, iskemle üzerine konulmuş leğene su dökerek içeri girenlerin ellerini yıkıyorlar. Uy'un (ev) geniş avlusunda uzun uzun masalar çok buyük bir çardağın altına dizilmiş. Sabahın sekizinde misafirler düğün yemeği yiyorlar. Kapı yanında duran iki yüksek tahtın birinde üç çalgıcı özbek koşuk'ları söylüyor. Biri kemanı kemençe gibi çalıyor, diğeri daireye vunıyor, üçüncüsüiki gövdeli bir saz çalarak Ali Şîr Nevaî'den, Fuzulî'den zamarumıza kadar pek defişmeyen şiirleri, klasik özbek nağmeleriyle, vakur bir erkek sesiyle söylüyor. Hoparlörden çıkan sesler bütün mahalleye yayılıyor. "Çemende gül temaşa eylemem..." Diğer tahtta birkaç yaşlı oturmuş, bastonlannı yanlanna dayamışlar. Masalar arasından geçip avluya bakan camekanh bir odada biz de bir masaya oturuyoruz. Misafirler de harıİ harıl çay, pilav taşıyan hizmet edenler de hep erkek. Ortada kadın görünmüyor. Masanın beyaz örtüleri üzerinde karanfıller, kâselerde badem, kuru üzüm (çekirdeksiz siyah, pek lezzetli), antep fıstığı (Kokand'da yetişiyor), çilek, kiraz, nan (pide), küçük doğranmış kemikli haşlama et ve çay. özbekistan'da her yerde, her zaman çay var. Kışın karaçay, yazın kökçay (yeşil çay). Bü)ük bir seramik caydanlık ve yanında piyaJe'ler (kâseler), üzeri klasik motifli, kırmızı veya mavibeyaz. Sürekli tazeleniyor. Avluda özbek pilavını elleriyle ortak sahandan yiyorlar. Girişte o kadar ciddi el yıkanmasını şimdi anlıyorum. İçinde havuçpatates benzeri bir sebze doğranmış, üzeri etli Özbek pilavı toyun baş yemeği. Bir ara Sadık yemekten fırlayıp küçük bir çocuğun yanına yaklaştı, yanaklanndan öpüp eline para sıkıştırdı. 56 yaşlannda, siyah pantolonu üzerine bembeyaz bir gömlek gj>Tniş ve renkli bir dokumayı kuşak gibi gomleğin üzerinden beline bağlamış, başında dört köşeli, siyah üzerine beyaz işlemeli Özbek şapkası, iri üzüm gibi gözleriyle şipşirin bir sünnet balası. Ben de bala'yı kutluyorum. Masalar arasında dolaşıp "selamün alejküm" diyerek herkesin elini sıkıyor. Öğleden sonra sünnet olacak. Yemeğin sonunda hocayı bekliyoruz. özbekler dua konusunda çok ciddiler, ancak nasıl dua edeceklerini pek bilmiyorlar, belli ki unutmuşlar. Yine de her yemekten, her toplantıdan sonra aynhrken dua etmeye çaba gösteriyorlar. Nihayet hoca geldi, sadece "Rahmet olsun" dedi ve kalktık. Arabaya binerken hâlâ okuyucunun sesi geliyor "...ta kıyamet aşina kıidı yar he>..." Türkiye'den gelip Kokand'da bir sünnet toyuna katılmaktan çok mutluyum ancak bir hafta sonra Fergan'da başlayıp Kokand'a yayılan karışıklıkları ve Özbeklerle Misketlerin birbirini öldurmelerini duymak bana inanılmaz acılar veriyor. Özbeklerle ü sünnet toyu Madrid'den Ölüıııü alkışlamak Mona Lisa neden gülümstiyor? renkle bilgisayarda gözden geçirilLeonardo da Vinci'nin ünlü tablosundaki mesi sonucu, Mona Lisa'nın boykadının gülümsemesi üzerine birçok konuda nunda önce inci bir gerdanlık durbirçok tez öne sürülüyor. Kimine göre kadında duğunu, Leonardo'nun, bunu sonradan çıkardığını anlamış. Resmin yüzfelcivar, kimine göre hamile, kimine göre büyütülmüş fenni biçimde boytablo Leonardo'nun kendisi, Freud'a göre nunda kahverengi gerdanlık izi göannesi, kimilerine göre de aslında kadın çıplak...rülüyor. Londra'dan EDİP EMİL ÖYMEN LONDRA Mona Lisa'da nörolojik bir hastahk mı varmış? Bir çeşit yüz felci? Böyle tebessüm ancak "Bell" tarafından tammlanan yüz felcinde bulunurmuş. Hani, tam gülümseme de değil de müstehzi bir nazar. Kulak arkasında şişen bir sinir yaparmış bunu. Sol tarafa çekilen bir sırıtma gibi. Ka liforniyalı bir uzman diyor bunları. Dr. Kedar Adour "Hastalanma, sizde Mona Lisa'nın hastalığından var dediğim zaman çok boştanıyoriar." Mona Lisa gülümsüyor, çünkü hasta. Gülümsüyor, çünkü inci gerdanlığım çıkartmış boynundan. Fizikçi John Asmus, resmin 18 milyon kareye aynlması ve üç ana Gülümsüyor, çünkü aslında Leonardo'nun kendisi. Solak olan Leonardo, yazısını da ters yazardı. Düz yazıya ayna tutulmuş gibi. Bilgisayar uzmanı Lillian Schwartx, Mona Lisa'nın aslında Leonardo oldugunu söylüyor. Leonardo'nun, kendini çizdiği bir resmi ile Mona'yı karşılaştırrmş. Gülümsemesi bÛe Leonardo'nun tersi çıkmış. Kimbilir, belki de Leonardo'nun bu tabloyu her gittiği yere götürmesi, satmaması bundan? Çok saçma diyenler de var. Sanatçı, aklındakini çizer, gördüğünü değil. Üstelik Leonardo bunu yaptığında 52 yaşındaydı, genç bir kadına nasıl benzermiş? Gülümsüyor, çünkü hamile. Doktor Kennet Keeler, hem de 6 aylık hamile diyor. Yüzü şişmiş. Ellerini nasıl karnına kavuşturursa, bir hamile, işte öyle oturuyor. Gülümsüyor, çünkü aslında "annesi." Freud bu görüşte. Bir çok konuda yanılmış Freud. Bunda da yanılmış olabilir. Gülümsüyor, çünkü sadece sol tarafı ile gülümsemeyi becermiş. Kendine şaşmış ve beğenmiş kendini. Herkes sadece bir yanı ile gülümseyemez. Gülümsüyor, çünkü gülmemek için kendini zor tutuyor. Ha dese makaralan koyuverecek. Ya da gülümsemiyor. Gülmemek için kendini zor tutuyor. Gülümsüyor, çünkü çıplakmış. Sanat tarihçisi Carlo Pedretti, Mona Lisa'yı çıplak görüyor düşünde. Tuvalde giysili, altı ise sadece Leonardo'nun hafızasında sakh. Ama gülümsemesi Louvre"da göremezsiniz bile kalabalıktan. Belki de Leonardo, gizemli gülümsemenin başına gelecekleri sezmiş, insanlar akın akın bunu görmeye gelecek diye düşünmüş olmalı. Belki de Mona Lisa 510 yaşında Louvre"da kendini görmeye çalışanlann haline gülümsüyor? Köln'den Yemyeşil çimde futbol günleri ADNAN DİEîÇER KÖLN Almanya'ya futbol çıkarması... 4 haziran günü sabah 6.30'da Stuttgart'a inen Condor, her yaştan 70Türk futbol adamını alana indiriyordu. O gece otelde kalan teknik direktörler ertesi günü altı saatlik otobüs yolculuğu ile Köln'e geldiler. Yol boyunca bir tek çıplak tepe ve ekili olmayan alana rastlamamak teknik adamlan şaşırttı. İki dünya savaşı yaşayan bu ülkede her yer yemyeşil ve ağaç. Sürat sınırı olmayan yollan insana İstanbul trafiğini ve polisini ister istemez anımsatıyor. tki haftalık kurs için Tranier Akademisi'ne yerleşen kursiyerlerin içinde Tınaz Tırpan, Özkan Siimer, Nevzat Güzelırmak, Yılmaz Vural, Ahmet Suat Özyazıcı, Şener Dal, Mehmet Başaygün, gibi deneyimlilerle Ali Kemal, Rasim, Lütfü, Caner, Ciineyt, Fahir, Murat, gibi birçok genç antrenörler de mevcut. Aynca Ankara ve tstanbul Üniversitesi ve Gazi Eğitim Enstitüsü mensupları ve öğretim uyelerinden de adaylar var. rum. Köln Spor Akademisi'nde her yer sanki çim futbol sahası. İstanbul 'daki mevcut statlann toplamından daha fazla çim antrenman sahası mevcut. FC. Köln'ün sahası, yani Galatasaray'ın M o naco'yla 11 berabere kaldığı saha da bu tesislerin içinde kalıyor. Yüzlerce oto, motosiklet ve bisikletin bir anda park edilip daha sonra birden boşaldığı geniş alan, bir cennet. Bülbullerin saat başı yağan ve açan hava ile serenat geçtikleri doğal hava günlük yaşama ayrı bir renk katıyor. Futbol Antrenörler Demeği Başkanı Fevzi Aydıo'ın büyük çabaları sonucu ile Alman Futbol Federasyonu ve Eğjtim Dairesi ve Köln Akademisi öğretim görevh'lerinin büyük katkılan ile dostluğa dayalı olarak gerçekleşen seminerde her yaştan 70 teknik direktör hem tatili hem de semineri iç içe yaşıyorlar. Gero Bisanz, Erico Rotemüller ve Giinnar Gerisch gibi eğitimcilerin yeni bilgileriui teorik ve pratik olarak uygulayan çalıştıncılar, hayatlanndan memnun görünüyorlar. tlk hafta taktik, teknik ve fızik çalışmaiarı uygulamaları ile geçL. Aynca 6 aylık Alman antrenörlerin uygulamalı dersleri ve kız futbol takımlannın antrenmanlan da kursiyerlerin ilgisini çekmekte. Magath'ın da yer aldığı genç Alman antrenörleri ile hafta arası yapılan antrenman maçını bizimkiler 62 kaybettiler. Genç ve antrenmanlı olan Alman takımının karşısında maçın ilk yansını 32 yenik bitiren antrenörlerimiz ikinci yan, yorgunluğun kurbanı oldu. Bütün gün yoğun bir çalışma programı izleyen teknik direktörlerin en önemli sorunlan özellikle transferlerini yapamayanların Türkiye'deki gelişmelerden uzak kalmalan. Evet, Almanya tarihinde ilk kez 70 Türk teknik adamının "istilasına" uğrarken bilgiye susamış futbol adamlanna kucak açmış durumda. Bu mutlu olayın gelişmesinde şüphesiz en büyük MONA USA ASUN0A LEONARDO MU? Bilgisayar uzmanı Schvvartz, Mona pay, centilmen Alman eğitımcile Lisa'nın aslında Leonardo oldugunu söylüyor. Leonardo, kendini çizdiği bir resmi ile Mona'yı karşılaşurmış. rine ait. BrükseVden Avrupada bugün 176 partî yarışıyor \ KRSIM.MR VKI.İ.KTKRHi: 1)1 l'\l\. HADİ ULUENGİN felsefesi teorisyeni BRÜKSEL Siyaset Kari Popper, 7 Ağustos 1987 tarihli "La Stampa"da yayımlanan bir makalesinde, iki büyük parti üzerinde odaklaşmış AngloSakson seçim sistemlerinin, mevcut demokrasi mekanizmaları arasında, bunların nispeten en olumlusunu teşkil ettiğini söyledi. Popper özetle şunu yazdı: "Siyasi bir partinin işlevi, iktidardaysa hükiimet kurmaktır. Eğer muhalefetteyse, iktidar partisinin çalışmasıaı eleştirel biçimde kontrol eder. EJeştirel biçimde kontrol etmek, hükumeün değişik fikir, ideoloji ve dinlerce olan hoşgöriisünü denetlemek anlamına gelir. Nispi seçim sistemlerinde parti sayısı artar. Hükümet kurmak gıiçleşir ve koalisyonlar dayatır. Çoğunluk desteğine sahip olmayan bir parti, iktidan yönetir. Bölünmiiş bir muhalefetin ise, iktidar karşısındaki ağırlığı çok azalır. Bu yıizden en iyi demokrasi biçimi, iki parti yönlemini mümkün kılanıdır. Çünkü, çoğunluğun açık ve doğru bir karar alabilmesi için, güçlü ve usta bir muhalefetin varlığı şarttır. Boylelikle, partiler yanlışlanndan dersler çıkartmak zorunda kalırlar. Dolayısıyla, ideoloji ve düşünce çoğulluğunun partilerin çoğulluğuyla atbaşı gideceği fikri, kanımca, siyasi ve felsefi açıdan yanlıştır." Adı çok çeşitli polemiklere konu olan Avusturyah filozof yaşamınm sonbaharında bu ilginç sözleri söylüyor. Ne var ki, Popper'in teorisi esas olarak iktidar ilişkileri üzerine kurulu. Üstelik, iki partili mekanizmaların her türlü "çogulculuğa" ne ölçüde fırsat bırakacağı da başka bir tartışma konusu. Avrupa Parlamentosu'nun bugün yapılacak seçimleri öncesinde, on iki ülkeden yüz yetmiş altı ayrı listenin kampanyaya katılmış olması insana haz veriyor. Bunu ileri demokrasinin bir göstergesi olarak algılıyorum. Bu defaki seçim kampanyasına katılan partilerin çokluğu, hem AT danışma organın nispi temsile imkân tanımasından, hem de bu parlamento forumunun, milli meclislerden farklı olarak hükümet etmek ve iktidar olmak gibi bir yetkisi bulunmamasından kaynaklanıyor. Strasbourg Assamblesi'nde, herkes biraz iktidar ve herkes biraz muhalefet. Bu yüzden de Avrupa Parlamentosu seçimlerine aday gösteren parti ve eğilimlerin sayısı çok kalabalık. Mesela Belçika'da, yirmi iki ayn liste mevcut. Geleneksel siyasi kurum olarak nitelenebilecekleri saymazsak, "muhalif, "tandan". "egilim", "marjinal" partiler kum gibi. Bunlann varlıkJannı, seçim propagandası sırasında yaz boz tahtasına dönen ve tam evimin önünde bulunan telefon kofrasına yapıştırılan afişlerden takip ediyorum. Bir tanesi, sağcılıkla suçladığı "çevreci" partiden kopan "yeşil egilim." Afışlerinin üzerinde kocaman bir "Gerçek ütopyadır. Askerliğe elveda. Tek taraflı silahlanma istiyoruz" ibaresi var. "Gerçek ütopyadır" sözu çok cazibeli. Askerliğe karşı çıktıklanndan dolayı da gençlerden oy almalan ihtimaü fazla. Ancak bana kalırsa, bunlar, ya "denizaltı" tabir edilen türden beşinci kol ya da pek çok fazla avanak. Kırmızı "Yesillerin" afişini sabaha doğru kendi afişiyle kapatan öbür grup ise bin yıllık aşın sağcılar. Seçimlere bu defa, "Zinde Giiçler Partisi" adı altında giriyorlar. Panolarında, sıttin seneııin istavroz ve yumruk amblemi var. Slogan ise her zaman geçerli akçe olan, "Yabancılar kapı dışan. Avrupa Avrupalılanndır" ile sınırlı. Köln Spor Akademisi insanı şaşırtacak spor motifleriyle süslü. Renk cümbüşü içinde her türlü spor giysisi ve birçok ülkenin gençleri burada sporun en yüksek ilmini almaya çalışıyorlar. Sayıları 5 binin üzerinde olan bu dünyanın en güzel fizikli genç kız ve delikanlıları arasındaki Türk öğrenciler içimize su serpiyor. Baleden yuzmeye, spastik özürlülerden tekvandoya ve basketboldan futbola uzanan bu muhteşem eğitim yuvası insanı şaşırtacak bir düzen içerisinde işlevini surduren uluslararası bir eğitim merkezi. Yatakhane, yemekhane ve amfileri ile geç saatlere kadar tüm bilimsel oğretileri yayan bu üniversite sadece futbol alanları ile bile ozlemlerin ötesinde bir ku Avrupa Parlamentosu seçımleri öncesi kullanılan afişlerden bin.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle