19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 ŞUBAT 1989 KÜLTURYAŞAM HAYVANLAR ISMAIL CUMHURİYET/5 Ölümünün 1. yılında Akşit Göktürk'ün son kitabı 'Sözün ÖtesV ^;«y Sözün ötesîne doğru TAHSİN YÜCEL Akşit Göktiirk, son yapıtına, yaşamının şöyle böyle son on yılında yazdığı denemeleri bir araya getiren son kitabına Sözün Ötesi adını vermiş, kısacık "Snnuş" yazısında öncelikle bu ilginç adı seçmesınin nedenini açıklamış: tnsanoğlu kendini ve çevresini sözle bulgulayıp adlandınr, söz aracılığıyla duşunür, bilgiye de yaratıcılığa da söz aracılığıyla ulaşır, ama gerçekleştirdiklerinin "sözde kalmaması" için, eriştiği her yeni aşamada "sözün ötesine" doğru atıhr, yani onu aşmaya çalışır, benzerleriyle gerçek iletişimi de sozün içinde değil, ötesinde kurar. Öyleyse sözü kendi başına bir değer olarak görmemek gerekir: Söz vanlacak yer değildir, geçilecek yoldur yalnızca. ya dışında var olmadığını" kesinlerken, yazınsal söylem üzerinde oyalanmanın sözün berisinde kalmak olmadığını esinler bize. öte yandan bu saptamanın gereği olarak, "bu dünyayla ilgili bilgilerimizin taşıyıcısı doğal dilin tanıdığımız gereçleri üstıine lemellenmekle biriikte", yazınsal söylem, öğelerinin birbiriyle kurduğu özgul ilişkiler sonucu, başka türden bir söylemdir. Bu başka türden, bu değişik söylemin özelliğiyse, "gerçekte söylediklerinin ötesine yönelik" olrnasıdır. Öyleyse, hiç değilse en iyi örneklerinde, yazınsal söylem varlığının temelini oluşturan sözü aşma yolunda bir çaba olarak tanımlanabileceğine okunduğu zaman ve gereğince okunduğu ölçüde bir varlığa, bir bütünlüğe kavuşur. Kısacası, okuduğumuz yazın yapıtının "gözlemlenen dural bir nesne" olmaktan çıkarak "konuşan bir özne" olabilmesi için okurun araya girmesi gerekir. Ama yazın yapıtının okura gereksinirni yalnızca okumadığı sürece gerçek varlığa kavuşamamasından değil, ayru zamanda "bitmemiş" niteliğinden kaynaklamr. Daha önce de belirtildiği gibi, adına yaraşır her yazın yapıtının kendine özgü bir dünya oluşturduğu doğmdur, ama bu dünyayı tümüyle "dile dökiilmüş" olarak değil, kesintili bir biçimde, belirli öğeleriyle vegerçeğin krrni yönlerini belirtirken, kimi yönleri konusunda yalnızca birtakım "ipuçlan" verrnekle yetinir, yetinmek zorunda kalır. CUNku îNtlAR &48 GAZeW/ı ACIP. Düşgücü payı Böylece, ister istemez, yansıtılmak istenen dünyanın belirginleşmesinde okurun usuna ve "düşgücü ne büyük bir pay bırakır. Okur ancak bu etkin düşgücü ile metnin şaztlmamış kesimini bilincinde bütünler, goriınur kıhnanın ardındaki 'o bir anlık gerçek' panllısnı da kafasında canlandırabilir. Bu noktada önemli olan yalnız yazarın anlattığı ile gösterdiği değil, okur düşgucünün bu anlatılanla gösterilenden çıkardığıdır." Daha açık ve daha guçlu bir deyişle okur, söylenenden söylenmeyeni de çıkararak, yapıtın geryekte neden söz ettiğini, neye ve nereye yöneldiğini, "kendi kafasında yazmak zorundadır." Bunun sonucu olarak, yazın yapıtının okuru onun "ortak yazan" niteliğini kazanırken, yazın yapıtının dünyası da kendisini okuyanın, Göktürk'ün bağlandığı kuramın özgül deyişiyle, kendisini "alımlayanın dünyası ile bıitünlenir." PİKNİK PİYALE MADRA Göktürk'ün bakışı Okuma Ugraşı'run, Çeviri: Dillerin Dili'nin yazanrun elinden çıkınca, böyle bir "Sunuş" ilk bakışta bizi şaşırtabilir, "Akşit Göktürk bu kitabında bizi ahşürdıgına karşıt bir yol mu izkyecek?" diyebiliriz. Sonra, kitabı oluşturan denemelerin onun her zamanki konulan, "yazın", "çeviri" ve "dil" üzerinde yoğunlaşüğını, yazarımızın hemen ilk yazısında, "tembel kafalara birebir gelen bilinçsiz görsel sunikleyiciügi" one çıkaran kitle iletişim araçlarının tanımı gereği söze dayalı bir etkinlik olan "okumanın kazandırdıguu kazandırraaktao uzak" olduğunu kesinlediğini görünce, şaşkınlığımız daha da artabilir, "Sunuş"la gerisi arasında bir çelişkinin varlığından kuşkulanabiliriz. Ama Akşit Göktürk'ün denemelerini okudukça, birbirleriyle çelişmek şöyle dursun, "Sunuş"un kitabı, kitabın "Sunuş"u doğruladığım, Akşit Göktürk'ün bu kitabında da önceki kitaplannda tanık olduğumuz tutumunu sürdürdüğünü görurüz. Bu tutumsa her şeyden önce Akşit Göktürk'ün yazın olgusuna bakışıyla temellenir. Gerçekten de Akşit Göktürk, bu komıda geliştirilmiş en çağdaş görüşleri paylaşarak, yazın yapıtının gerçek dünyayla karıştırılmaması gereken "ikincil bir dünya" olduğunu, bu dünyanın, gerçek dünyadan bağımsız bir biçimde, "kendine özgü bir devingenlikle" işlediğini, biçiminin ve içeriğinin "sunduğu dün Düşünür, araşnrmaa ve çevirmen Prof.Dr. Akşit Göktürk'ü geçen yıl bu ay yiürmiştik. Çeviri, deneme, eleşüri, inceleme alanlarmda ürünler veren Göktürk, 'Robinson Cntsoe' çevirisiyle İ969'da Türk Dil Kurumu Çeviri ödülü almış, 'Edebiyatta Ada', 'Okuma Uğraşt', 'Çeviri: Dilierin Diii' gibi eserler yazmtştı. 1934'te „,, , HIZLI GAZETECI \E(DETŞE\ KUSAĞIN ONStL &i SSKİLPE eeİLELiM.. KAPSMIU AnSlKLOPEPi. SA6UK ŞEflEftiH SATt$l ARTıRPlğı Dünyayla kaynaşmak Ancak bütünleşme okurun imgeleminin çabasıyla bitmez. Örneğin bir başka toplumun ya da bir başka dönemin yapıtı söz konusu olduğu zaman, bütünleşme işlemi yapıtın içinde doğduğu toplumsal koşullar ve bu koşulların yapıtla bağıntıları konusunda belirli bilgilerle donanmayı da zorunlu kılar. Ama harcanmaya değen çabalardır bunlar. Çünkü okur olarak okuduğumuz yapıtı bütünlemekle kalmayız, aynı zamanda kendi kendimızi de bütünleriz: Okuma kendi "ben"imizin dışına taşmamızı, yani başkasına yönelmemizi, başkasını anlamamızı, dünyayla kaynaşmamızı sağlar, "özgürleştirici bir işlev" gerçekleştirir. Okuma etkinliğinin günümüzde başlı başına bir araştırma alaru durumuna gelmiş olması bir ölçüde bundan kaynaklanmaktadır kuşkusuz. Bilindiği gibi, Okuma Ugraşı'ndan bu yana, Akşit Göktürk'ün başlıca çalışmaları da bu araştırma alanı içinde gelişmiştir. Okuma Ugraşı bu yolda kapsamlı bir başlangıç, Çeviri: Dilierin Dili ise büyük ölçüde çeviri olgusunun okuma, yorum, algılama kuramı doğrultusunda sorgularup yorumlanmasıdır. Sözün Ötesi de aynı araştırma alanının, aynı kuramın sorunlan çevresinde döner. Bu nedenle, Akşit Göktürk burada yazınsal söylemin kendisinden önce "yazınsal iletim" üzerinde durur genellikle, "tek tek sözcüklerin ötesinde" gerçekleşen bu "ilerjm" yapıtla okurun bu anlamlı "UeÜşim"ini gözler önüne sermeye çalışır. Van 1934 ten tstanbui 1988'e j ^ ^ J9^,ta Üniversite Edebiyat Fakültesi İngiliz Dil ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirip ölümüne kadar da ayru bölümde öğretim üyeiiği yapmışıı. Kısa bir süre önce yayımlanan son kitabı 'Sözün Öıesi'ne Tahsin Yücel'in yazdığı önsözü sunuyoruz. göre, Akşit Göktürk'ün "Snnuş"unda dile getirdigi amacın yazının da amacı olduğu söylenebilir. Belki de sözün ötesine ulaşmarun, sözün ötesinde buluşmanın en etkin yollarını yazınsal söylemin işleyişinde bulabiliriz. rir, örneğin çok aynntılı kişi ya da nesne betimlemelerinde belirtilmemiş özellikler belirtilmiş özelliklerden daha fazladır genellikle. Belirtilenlerin de ömeğin fazlasıyla berisinde kaldığı bilinir. Ancak hem dilin hem yazınsal söylemin işleyişinin sonucu olarak, verilmiş öğeler gibi verilmemiş öğeler de bir ölçüde yazın yapıtının oluşturucu öğeleri arasında sayılabilir. Şu var ki verilmemiş yani söylenmemiş öğelerin varlığı nedeniyle yazınsal söylemin öznesinin yani yazarın tüm sözü, dolayısıyla son sözü söylemediği düşünülebilir. Söylemez de. Yansıtmak istediği gerçeği olduğu gibi, tümüyle yansıtabilseydi, söyleminin eksiksiz öznesi olurdu, ama söz konusu K , tnM, Van'da doğan Göktürk, ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI Konuşan bir özne Ancak hemen belirtmek gerekir ki yazınsal söylemi her şeyin bir çırpıda, kendiliğinden çözümlendiği bir alan olarak tanjmlamak yanhş olur, çünkü yazınsal söylemin "kendine özgü bir devingenlikle" işleyen dünyası, sözsel bir veri olarak, kendi kendine yeten bir dünya değildir, varlık ve bütünlük kazanması için yazılmış olması yetmez, ancak AĞAÇ YAŞKEN EĞÎLffi KEM4L GOKHA\ uaşam SÖZÜN Değişmenin büyük ırmağında "Başlangıçta söz vardı." Ancak, insandı sözü eden. Sözü düşüncenin, bilginin, yaratıcılığm etkili aracı olarak kullanan. Kendiliğinden düşünmez, bulgulamaz, yaratmaz söz. tnsanoğlu hem devinir sözle, sürekli kendini çevresini bulgular adlandınr, • hem de bütün bir varlık serüveninde vardığı aşamalar sözde kalsın isternez, eriştiği her yeni noktada, bir kez daha fırlatır kendini, sözün ötesine. Insan sözü, söz insanı, kurar bu sonsuz süreçte. Değişmenin büyük ırmağında. Çoğu son yıllarda değişik yerlerde çıkmış bu yazılar, belli konular çevresinde, sözle böyle bir arama bulgulama çabasımn ürünleri olarak görülebilir. Yer yer göze çarpan yinelemeler, belli sonınlarla ilgili olarak, sözü bir daha, bir daha açrna zorunluluğundan doğmuştur belki: Sözün ötesinde, vardığı yerde, buluşma özlemiyle. Öyle ya, boşuna dememiş atalar: "Sözü söyle alana, kulağında kalana." tstanbui 1986 ansf Ama, Akşit Göktürk'ü okur TARİHTE ken, yapıtla okur arasında kuru SULTAU lan iletişimi kavramanın aynı za AZİZ tnanda yapıtı da kavramak olduğunu görurüz. Sözun Ötesi (Yazılar) / Akşit Göktürk / tnkılap Kitabevi / Şubat 1989 / 240 s. BUGÜN MİİMTAZ ARIKAS 28 Şubat 166S'TBBU6ÜN,İSTXNBUL'OA İLK KEZ UUJSLAKAZAS/ SİÜ FUAR AÇIL&. Ç£ŞİTLİ AV8JUPA ÛLKELBRİNİM MAKİMBLER VE O/tSBe SANAYİ Ü/SÛfJLEKİVLE KATfLPItUABl SEK&İOe, YEÜLİ £L VE TDPRAK. ÜeürMLERl De YER FUAR İÇ//y, SULTANAHİUIET MEYDANINOA ÖZEL OL4SAİC /A/fA E7Tİ& LEM YAPILAB DAHA SONRA KALDlRILACAKTIR. MJARtN GE£Ç£KLE$nRİUAESİ İÇİM,ZAAAANIN PADlŞAHI SULTAN AZİZ ÖZEL İLGİ GÖS73İIAİSTİ.. ALfYOepu. BÜYÜK İLJ&İ 6Ö&EN VE "SERGiı OSMAM"1 A&Nt mçryAAJ İLK TORK FUARL Akşit Göktürk Akşit Kâmil Saygıdeğer'in günlük yaşam serüvenleri Göktürk B i r andıyor Akşit Göktürk'ün ölümünün birinci yıldönümü nedeniyle düzenlenen anma töreni yarın Kuyucu Murat Paşa Medresesi'nde gerçekleştirilecek. Istanbul ve Marmara üniversitelerinden öğretim üyeleri, gazetemiz yazan Sami Karaören törende birer konuşma yapacaklar. Kultür Servisi Prof. Dr. Akşit Göktürk, ölümünün birinci yıldönümü dolayısıyla düzenlenecek bir törenle anılacak. Yarın saat 15.3017.30 arasında tstanbui Vezneciler'deki Kuyucu Murat Paşa Medresesi'nde yapılacak olan anma töreninde Akşit Göktürk'ün çeşitli yönlerini dile getiren konuşmalar yapılacak ve İstanbul Barok Müzik Topluluğu bir konser verecek. Prof. Dr. Akşit Göktürk'ü anma töreninde Prof. Dr. Tahsin Yücel, Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden Veysel Küıç, Edebiyat Fakültesi Külüphanecilik Bölümü'nden Prof. Dr. Jale Baysal, Marmara Üniversitesi İngiliz Dili Bölümü'nden Doç. Dr. Nazan Aksoy ve gazetemiz yazarlanndan Sami Karaören birer konuşma yapacaklar. Prof. Dr. Cevat Çapan'ın konuşması ise kendisi yurtdışında olduğundan, Arda Dinçol tarafından okunacak. öte yandan, Akşit Göktürk ve öğrencilerinin söyleşileri kasetten dinletilecek. Blok flütte Aydın Umur, flütte VV'illiam Edmonds, kemanda Ayşegül Giray, viyolonselde Suhan Umur ve çembaloda Nazan tpşiroglu'ndan oluşan İstanbul Barok Müzik Topluluğu da Scarlatti ve Telamann'ın yapıt'larını seslendirecek. 1979'dan bu yana Grenoble'da çalışmalannı sürdüren ressam Kâmil, gündelik yaşamın serüvenlerini "Bir Maymunun Anıları"nda topladı. Maymunun Aıuları Sanatçı resme başlayışının, 1974'te Türkiye'den aynlıp tngiltere'ye gidişinin, daha sonra da Grenoble'a geçıp orada yaşamaya karar verişinin "tamamıyla bir tesadüf" olduğunu söylüyor: Kendimi resimlerin arasında nasıl bulduğumu bilmiyorum. Aslında yaptığım resimlerin de ne anlama geldiğini bilmiyorum. O an ne hissedivorsam onu çiziyorum. Aslen İstanbuiluyum. Kendimi baskılardan kurtarmak, başka insanlar, başka kültürler tanımak, kendimi bulmak için Türkiye'den aynldım. Sanat bir varoluşçuluk, bir yaşama biçimi, kendini bulma olayıdır. Kendimi kötü hissettiğımde ilac almak yerine resim yapıyorum. Yoksa dünyayı falan degiştirme niyetinde degilim." Kâmil Saygıdeğer'le 198588 yıllan arasında yaptığı bir maymundan yola çıkarak bir insanın gündelik hayatının "serüvenlerini" konu alan "Bir Maymunun Hatıralan" ısimli kit.bı üzerine konuştuk. Saygıdeğer, bu kitapta karton üzerine karakalem 42 çalışmasına yer veriyor: "Bir Maymunun Hatıralan, çünkü kendimi bir maymun gibi hissediyorum. Grenoble'da belediyenin bana verdiği atölyenin her tarafı demir parmaklıkla çevriliydi. tstediğim zaman kapılarımı halka açıyordum. İstemediğim zaman kapılarımı kapatıyordum. Çalışırken gelip beni seyredhor, çalışmalarımla ilgili sorular soruyorlardı. Boyle anlarda kendimi maymun gibi hissediyordum. Böylece benim hatıralanm bir maymunun hatıralan oldu." ÇtĞDEM ÖZÜER "Adım Kâmil, sanatçıyım. Sanata da sanatçı olma arzusuyla başladım. Birtakım yaşam şartlan, birtakım olaylar..." Kâmil Saygjdeger 1979'dan beri Fransa'da, Grenoble'da yaşayan bir TUık ressamı. Türkiye hariç tngiltere'de, Fransa'da, SSCB'de, Yugoslavya'da 14 karma sergiye katıldı, 4 kişisel sergi açtı. Türkiye'de sergi açmayışının nedeni de sanatçının kendi deyişiyle çalışmalarırun "ticari amaclı" olmayışı. Sadece kultür ınerkezlerinin va da Kultür Bakanhğı'nın düzenlediği sergilerle gelmek istiyor. 60 YIL ONCE Cumhuriyet 28 Şubat 1929 Vekili tarafından kabul edilmişler, matalibalı muhikkalarını bütün espap ve delâliyle izha eylemişlerdir. Hey'eti mürahhasa Gazi Paşa Hazretlerine arzı tazimat eylemiş ve Baş Vekil tsmet ve Meclis reisi Kâzım Paşalar hazratı tarafından kabul olunarak matalibalı muhikkalarını arz ve alâkadar bir çok meb'uslarla temasa gelinerek meslek şerefinin kurtarılmasmı gerek sıhhaü umumiye ve gerek ilmü irfan namına rica eylemişlerdir. 600700 ilim ve irfan sahibi Türk diş iabiplerinin pek bariz olan haklarınm yakında teslim olunacağı kanaatiyle avdet eylemişlerdir. arasında telâş baş göstermiştir. Avam kamarasında Lort H'interton Kâbilden 82 tayyare ile 586 kişinin çıkarılmış ve hiç bir kaza vuku bulmamış olduğunu beyan etmiştir. Termezden bildiriliyor: Kâbilden 30 kilometre mesafede kâin (Meydan) mevkiinde Hogistan kabileleri ile Amanullah Hanın ilerlemekte olan kıtaati arsmda harp başlamıştır. Kâbilde ellerde dolaşan beyannamelerde Emanullah Hanın (Hazmı) de bulunduğu bildirilmektedir. (Meydan) şehri Emanullah Hanın kıtactı tarafından işgal edilmiştir. Celâlabat şehri civannda bulunan (Kadi) şehrinde (Sinvari) ve (Kugiani) kabilesine mensup hocalar büyük bir meclis aktetmişlerdir. Bu meclise Hindistandan gelen İngiliz taraftarı mollalar da iştirak etmektedir. tngiliz konsolosu Celâlabattan (Surhrut) a gitmiştir. Nüfuzlu bir mollanın nezdinde ikamet etmektedir. tngiliz tayyareleri Hindislan ile (Surhrut) arasında her gün uçmaktadır. İngilizlerle munasebalta bulundukları teayyün eden moüaiar şark ve cenup vilâyetlerinin Efganistandan aynlması lehinde şiddetli propagandada bulunuyorlar. Çocuk haftasına hazırhk Himayei Etfal cemiyeü tarafından yapılacak "Çocuk haftası" için ihzaratta bulunmak üzere dün Türk ocağında bir içtima aktedilmiştir. îçtimada Kadri Raşit Paşa Dok. A. Şükrü, Ocak kâtibi umumisi Dok. Feıhi ve İsmail Kenan Beylerle Nakiye, Aıifet, Rana Sani Yaver ve Seniha Hammlar bulunmuşlardır. "Çocuk haftası" için Türk ocağından bir hafta mütemadiyen fennî ve içtimaî konferanslar verilmesi takarrür etmiştir. Ayrıca da bir çocuk sergisi yapılacaktır. Bunlardan başka çocuk hâkimiyetini gosteren bir musamere verilecek, gürbüz çocuklar müsabakasının halki alâkadar edecek bir şekilde icrasına itina edecek bir çocuk balosu yapılacaktır. Ocak Reisi ve Kâtibi umumisi o gün için şimdiden çocuk olmağa karar verilmişlerdir! mes'eleyi tetkik edereK te\zıatın tehirine ve tevzi edilecek paradan Garbî Trakyalı gayri mübadillerinin de istifadeye hakları olup olmadığının tefsîrine ve bu hususto mübadele komisyonundaki hey'eti mürahhasımıza müracata karar vermiştir. Garbî Trakyalı gayri mübadillerin de tevziattan istifadeleri lâzım gelirse erbabı istihkaka ancak ayda birer lira isabet edecektir. Mes'elenin hükumeti merkeziyeye arzı muhtemeldir. Diş doktorlaruıuı metalipleri Bu hissediş sadece o anlık değil. Sanatçı Darvvin teorisine, maymundan geldiğine inamyor. Ve yaşamını da sanayi toplumunun insanı yerine bir maymun gibi ilkel bir toplumda sürdürmeyi istiyor. tlkelliğin daha içten, daha yalın insan ilişkilerinin başlangıcı olduğu görüşünde. "Bir Maymunun Hatıralan"nı sayfa sayfa çevirmeye başladığınızda her sayfanın altında gozü kapalı saçsız bir maymun görüyorsunuz. Bu gözü kapalı maymun kendi gerçeğini, rüyalanndaki gerçeği yaşamak için dünya gerçeğini görmek istemeyen sanatçının otoportresi. Maymunun serüveni karanlıkta başlayıp karanbkta bitiyor: "Nereden geldiğimi, nereye gittiğimi bilmiyorum. Benim için önemli olan yaşam süreci içinde başımdan nelerin nasıl gectiği. Onun dışında her şey belirsiz, kapkaranlık." Sayfaları çevirdikçe sanatçının kimliğini, nufus cüzdanını reddetmesinden, okullardaki geri kalmış eğitim sistemlerine, entelektüel mastürbasyondan bir erkeğin bir kadına ı 'maymunun anılan?' Çalışmasına neden Bir Maymunun Anıları duyduğu "açlığa" eşcinselliğe, adını yerdığı sorulduğunda, Kâmil şöyle diyor: "Grenoble'da beledıyenin ver dinsel tabulardan dinsel inançladiği atölye, demir parmaklıklarla çevriliydi. Çalışırken gelıp beni seyrediyor ra uzanan bir hayal sizi bekliyor. lardı. Böyle anlarda kendimi maymun gibi hissediyordum " Türk diş tabipleri cemiyetinin icrayı tababet kanununun tarzı tatbikinde vaki bazı yolsuzluklar bahusus (32) inci maddedeki (Hali hazırda diplomasız icrayı san'at eden dişçiler) cümlesindeki (dişçiler) kelimesinin tarzı tefsirinden çırak, kalfa gibi diş iabiplerinin yanında müstahtem dişçilerin istifade ederek müsaadename almaları üzerine diş tabipleri fevkalâde muteessir olmuşlar ve darülfünun mezunu bir ilim ve Firari Yunan emlâki varidatının meslek adamiyle, tahsili gayri mübadillere tevzii iptidaiden bile mahrum mes'elesi dün yeni bir müşküle çırakların aynı salâhiyetle icrayı tesadüf etmiştir. faaliyet etmelerini Cumhuriyet Dün Yunanistanda mübadeleye umdeleriyle kabili telif tabi olmıyan Garbî Trakyada bulmıyarak makamatı aidesinin emlâki olan gayri mübadiller, nazari dikkatini müteaddit Muhtelit mıibadele defalar celbeylemişlerdi. komisyonundaki hey'eti Bu kere Sıhhiye Vekili murahhasamıza müracaat Beyefendinin davelleri üzerine etmişler, kendilerinin de Garbî Ankaraya giden diş tabipleri Trakyadaki mülklerine tasarruf hey'eti murahhasası Sıhhiye edemediklerini ileri sürerek tevziattan istifade etmelerini talep etmişlerdir. Hey'eti murahhasamız, keyfiyeti tevzıata memur olan Gayri mübadiller cemiyetine bildirmiştir. Cemiyet heyeti idaresi, dünkü içtimaında Kâbile taarruz başladı Berlin 25 (Hususî) Almanyanm Kâbil sefiri ve Alman tebaasından iki kişi pazartesi günü bir İngiliz tayaresi ile Peşavere nakledilmiştir. Bu suretle Kâbildeki sefarethanenin nakli hitam bulmuştur. Kâbilden son çıkanlar şehir büyük bir kanşıkltk hükum sürdüğunü söyliyorlar. Ortada hükumet kuvveti namına bir şey yoktur. Asiler Kâbili bir kaç defa yağma etmişlerdir. Halk kral Emanullahm gelmesine sabırsızlıkla intizar ediyor. Asiller arasındaki nifak ta günden güne buyumektedir. Asilerden bir kaç kişi yağma esnasında birbirlerini öldürmüşlerdir. Moskovadan alman bir haber nazaran asiler arasında bulunan bir İngiliz yine asiler tarafından öldürülmüştür. Maktulün bir yanlışlığa kurban olduğu anlasılınca asilerin rüesası Tevziat ağrilar ram*ti»unın ilk «I*m*H«ridir. Spirozal mıhlilu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle