18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHVRtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER dığı yerler bilim ve eğitim kurumları değil, ancak tek yanlı koşullandırmaya dayalı sağlı sollu baskıcı örgütlerdir. Toplumun bağımsızlığının ve gönencinin vazgeçilmez gereği olan özgür aklı kilit altına almaya dayalı baskıcı örgütlerin, ulusal yaşama bölünme ve kavga getirdikleri, larihle çok görülmüş bir gerçektir. şünceleri küfür, günah, emek düşmanlığı, ulus düşmanlığı.. sayarım" diyen ve bunu da başörtüsüyle, parkayla, postalla.. açıkça gözler önünde sergileyenler, eğitim ve bilim kurumlarına, son sözünü peşin söyleyenlere özgü kavgacılıkla, araştırma merakından yoksunluk ve düşünce tembelliği ile gelmiş olmazlar mı? Böyle öğrenciler karşısında öğBir doğrultudaki saplantılılığm böylece kayırılması, gerçekte her türlü retici, kendi araştırma gözlemlerini ve değerlendisaplantıhlığın eğitim ve bilim kurumlanmızda giyimiylekuşamıyla, Kayırmanın getireceği kötülükler rici önerilerini özgürce açıklayabilir mi? sakalıylabıyığıyla, parkasıylapostalıyla, rengiylerozetiyîe.. boy Unutmayalım ki savaş cepheleri önce iıısanların Eğitim ve bilim kurumları öğreticisiyle, öğrengöstermesine yol açacaktır. Eğitim ve bilim kurumları, öğreticilerin vecisiyle herkesten böyle açık bir görüşle gelmelerini kafa ve yüreklerinde açılmaktadır. İnsanlan, hele zorunlu kılıyorken, giyim konusunda yapılmak is gençleri düşman kamplara bölmede en etkili yol, öğrencilerin kitaplık ve laboratuvarların barış dolu serin havası tenen şey, öğrencileri sahip oldukları ön yargıları onların birbirleriyle konuşma, yani iletişim kurma içinde, en başta kendi görüş ve değerlendirmeleri olmak üzere her üstelik herkesçe görülecek biçimde simgeleyerek olanaklarını yok etmektir. "Benim senden öğrenedüşünceyi saplantılardan bağımsız olarak tartıp biçtikleri, tartıştıkları üniversitelere gelmeye yöneltınektedir. Bu ön yar ceğim bir şey yoktur. Tersine benim gibi inanmagıların gençlere şırınga edildikleri odakları yurtla yanı 'zararlı' görüş sahib' sayıyorum" diyen ve bu yerler olmalıdır. rıyla, gizli örgüt hücreleriyle, kurslarıyla.. ortadan tutumunu açıkça simgeleyenlerin barışa değil kavkaldıracak yerde, üniversitelerdeki bilimsel araştır gaya yönelmiş oldukları açıktır. Atatürk'ün insan ma ve tartışma ortamını yok etmek, nasıl demok sevgisine ve uzak görüşlülüğüne bir başka kanıt olmak üzere tüm öğretim kurumlarında kavratılmaGerçekten eğitim kurumları bilimin ölçüleriyle rasinin gereği gibi sunulabilir? Önyargıların sim sını önerdiği şu uyarıya bakalım: "Hoşgörüsüz kişi Üniversitelerimizin karşısına "giyim özgürlüğü" gelerle gözlere sokulduğu bir ortamda gençler öğdiye çıkarılan sorun, eğer yanlış düşünmüyorsam, kurulup işlemesi gereken yerler olduğuna göre, öğkendisi gibi düşünüp inanmayanlan dilediği gibi gerçekte "düşünme, araştırma, soru sorma", ya reticilerin de, öğrencilerin de buralarda "değişmez reticilerle de, başka görüşteki öğrencilerle de ba ezemediği sürece kendisini cenderedeymiş gibi hisni "bilim özgürlüğü" 'ne karşıt değişik akırn vefıa doğru" ve "sorulması yasak soru" anlayışıyla dü nşçıl bir iletişim kurma olanaklanndan yoksun kı seder!" Bu gözlem bugün artık sosyal psikoloji bireketlerin kullandıklan bir örtıi niteliğindedir. Oysa şünüp davranmalanna asla yer olamaz. Çünkü bi lınmakta, kamplaşmaya itilmektedirler. İnancını liminin en temel önemdeki bulguları arasında yer konu asıl bu özüyle, yani demokratik bir düzenin limde son noktası konmuş bilgi söz konusu değil ideolojisini simgelerle açığa vuranlar, "Ben başka almakta ve oıoriter kişilik ve toplum yapısının bir eğitim ve bilim kururalarında bulunması zorunlu dir. Bu görüş doğru ise, o zaman hiç kimsenin eği larından bir şeyler öğrenmeye değil, bildiğım bu de mekanizmasını açıklamaktadır. özellikler açısından kamuoyunda hemen hiç tartı tim kurumlanna "Ben gerçeğin tam bilgisine çok ğişmez doğruyu duyurmaya, yaymaya geldim" deşılmamış bulunuyor. Söz konusu amidemokratik tan sahibim. Öğreticiden de, öğrencilerden de öğ miş olmazlar mı? akımların hepsi "Tek doğru var, o da benim reneceğim hiçbir şey yoktur" diyerek ve bunu simBundan başka bir doğrultudaki saplantıhlığın Sonuç dediğimdir" dedikleri halde, nasıl olup da bu tu geleyerek gelmeye hakkı olamaz. Tam tersine, öğ böylece kayırılması, gerçekte her türlü saplantıhYukarıdaki değerlendirmelerimiz geçerli ise, eğitumlarının, özgürlüğü gerçekleştirmek şöyle dur retici de, ama herhalde öğrenci de her an: lığın eğitim ve bilim kurumlanmızda giyimiyle tim ve bilim kurumlarında yalnızca bilimsel yönsun, tutsaklığı özgürlük, karanlıgı aydınhk, cehakuşamıyla, sakalıylabıyığıyla, parkasıyla temin ilkelerini egemen kılmak, böylece "tek doğrua) Nesnel davranmak, yani inanç ve görüşlerine postalıyla, rengiylerozetiyîe.. boy göstermesine yol değişmez doğru" ıddialarına yer olamayacağını, leti bilgi imiş gibi gösterme çabası olduğunu kamuoyunun dikkatinden kaçırabilmektedirler? Bu, ken ters de düşse gerçeği eksiksiz, amksız, bozmadan açacaktır. Eğitim ve bilim kummlan, öğreticilerin çünkü inançların, dogmalann gölgesinde bilim yadi başına özenle araştırılması gerekli bir konudur. görmek ve göz önünde tutmak gereğini; ve öğrencilerin kitaplık ve laboratuvarların barış pılamayacağını temel alan bir eğitim düzeni gerçekb) Gerçeğin hiçbir zaman aynen yinelenmediği dolu serin havası içinde, en başta kendi görüş ve leştirmek, en doğru çözüm yolu olmaktadır. İyice Çünkü kamuoyunun bu tek yanlı oluşturulması ortamındadır ki, öğrencilere ek bir sınav hakkı tanı ni, yani yaşamın inanç ve görüşleri izlemediğini, değerlendirmeleri olmak üzere her düşünceyi sap düşünülecek olursa bilimsel yöntemin yukarıda maya ilişkin bir yasa tasarısına, en temel ilkeleri tersine inanç ve görüşlerin yaşamı izlemek zorun lantılardan bağımsız olarak tartıp biçtikleri, tartış özetlenen ilkelerinin demokratik düzenin de meşilgilendirdiğine bakılmadan, sözde "giyim" konu da olduğunu; tıkları yerler olmalıdır. nıluk ölçülerini oluşturduğu görülecektir. Öyleysunda bir hüküm eklenebilmiştir.**' c) Aynı konuda kendisinden farklı düşünüp inaUnlü Fransız bilginı Pasteur, "Ben laboratuva se bilimsel yöntemi engelleyici her türlü davramşı Bana göre konu bir giyinme özgürlüğü sorunu nanların gerekçelerini öğrenmeye açık bir kafa ve ra gircrken yalnız ayakkabılarımı değil, inançları ayrım gözetmeksizin eğitim ve bilim kurumlarının olmayıp, tersine eğitim ve öğrenim özgürlüğü or ruh yapısı taşımanın zorunluluğunu zihninin en mı da kapının dışında bırakınm" diyebildiği için dışında tutmak kesin bir zorunluluktur. tamını temelden yıkıp engelleyebilecek bir hareke özenli yerinde her an hazır bulundurmalıdır. dir ki, insanlığa kuduz aşısını kazandırabilmişti. tin parçası niteliğini taşımaktadır. Bilimin temelleri olan bu ölçülerin uygulanma Buna karşılık "Benim inancıma aykırı görüş ve dü (*) Bu yazı, YÖK Yf ictmeliği'nden önce yazılmışıır. Biliıii Özgürlüğünü Kaldırmak Için mi '*Giyim Özgürlüğü" PENCERE Dallas... 15 ARALIK 1988 Prof. Dr. ÖZER OZANKAYA Siyasal Bilgiler Fakültesi Bir salon... Masalar... Masalarda adamlar... Dinliyorlar. Kimi? Bir adam konuşuyor... Kısa boylu... • Gözlüklü... Gerdanlı... • . • Şişman... Ne anlatıyor bizimki? İşlerin yolunda gittiğini söylüyor. Türkiye ekonomisini ballandırıyor. "Piyasa mekanizmalarından yanayız" diye güvence veriyor. Dış ödemeler dengesi. Turizm gelirleri. Döviz kurları Rezervleri. Borçlar. Özelleştirmeler. Gelişmeler. Şunlar bunlar. Bizimki dert anlatıyor: "Bizden iyi bir pazar bulamazsınız" diyor. Peki, adamlar ne düşünüyorlar? Hangisi Ceyar, hangisi Babi? Hah. şu çakır gözlü Ceyar'a benziyor, şu yakışıklı da Babi'ye. Televizyon kameraları çalışıyor. Çekilen film Türkiye televizyonunda propaganda diye gösterilecek. Biz işimize bakalım, nerede kalmıştık? Ceyar düşünüyor. Ne yapmalı? Bu işte kâr var mı? Bir de rapor hazırlamışlardı. Nerede yahu? Hah, pantolonun arka cebine koymuştum, işte rapor... Kürsüdeki şişman gözlüklü konuşuyor. Rapor ne diyor? * Dış borçlar birikmiş, ulusal gelirin yüzde 60'ına dayanmış, bu yıl 7.5 milyar dolar borç taksidi ödenmesi gerekiyormuş, yeniden 45 milyar taze borç isteniyor. Bak sen şu işe!.. Demek ki konuşan gözlüklü, borcunu vadesinde ödeyerniyor; yeniden borç istiyor. Ne yapmalı? Ceyar üst üste attığı ayaklarını değiştiriyor, sıkıldığı zaman böyle yapar. Şişman adam konuşuyor; kulağa hoş gelen şeyler söylüyor; fena birine benzemiyor; ama bu işte bir bit yeniği de var gibi gözüküyor. Peki bu adamın başbakan olduğu ülkede siyasal istikrar nasıl? Rapora bir göz atmalı. Ortadoğu tekin yer değildir. Sonra başımıza bir bela çıkmasın? Ne yazıyor? 1989'da yerel seçimler mi varmış? Cumhurbaşkanı da seçilecekmiş. "Kritik yıl" diye not mu düşmüşler?.. Allah kahretsin!.. Ceyar'ın canı sıkıldı. Girmeli mi bu işe? Allahın cezası Babi ne düşünüyor? Hem böyle rizikoya yalnız girilir mi? Üç beş kişi, üç beş şirket, üç beş banka karar vermeli. Abraham'a izak'a da sormalı. Ortadoğu'ya onlarsız girilmez. Ceyar düşünüyor: Taze borç vermezsek. Adamın işi altüst olur. Verirsek ne olur? Şişman ve gözlüklü adamı bir süre rahatlatırız; 1989'u geçiştirir. Sonra ne olur? Adam serbest rekabet diyor... Açık pazar diyor.. İşbirliği diyor. Ceyar kös dinlemiş; bu dosyayı kurcalayacak; Beyaz Saray'ın rüzgârına bakacak; hele Yahudi lobisinin işaretini dikkatle bekleyecek; çünkü bu şişman gözlüklü adam, Filistin devletini tanımış... Sakın İzak'ı öfkelendirmiş olmasın? izak'la bir konuşmalı... Ceyar viskisini yudumladı; gözlüklü şişman da konuşmasını bitirmişti. •k •k OKTAY AKBAL EVET/HAYIR Umutsuz Bir Görünüm... OKURLARDAN döneminde faaliyete başlayan MTA ve Etibank yıllardır kendine verilen görevleri yapmaya çalışmaktadır, ancak eksik olan, Etibank'ın ürettiği Madenciliğimiz bugünkü hammadde ve ara maddeleri konumuyla ülkemiz nihai ürünlere dönüştürecek sanayiinden çok gelifmiş akılcı teknoloji ve entegre ülkelerin sanayilerine hizmet tesislere yönelmemiz gerektiğini eden bir yapıya sahiptir. Zira artık görmemiz ve anlamamız Türkiye kendi hammaddesini gerekmektedir. Aksi takdirde işleyecek teknolojilerden hâlâ kendi hammaddesini yoksundur. Bu nedenle değerlendirebilecek ülkemizde ortaya teknolojilerden yoksun geri çıkarabildiğimiz doğal kalmış ülke konumundan kaynaklartmız yıllardır ya çıkmamız mümkün değildir. doğrudan ya da Madenler, 3040 milyon senede zenginleştirilmiş olarak ihraç Oysa Türkiye pamuk örneğinde oluşan, tükelilince yerine yenisi edilmektedir. Bu yapısıyla konamayan doğal kaynaklar olduğu gibi kendi madencilik sektörunün olması nedeniyle üzerlerinde hammaddesini işleyecek ekonomimize önemli bir katkı gelecek kuşakların da hakları teknolojilere yönelmek sağlayamadığı gözlenmektedir. zorundadır. Eğer madencilikten vardır. Bu hak, fiyatı sanayilesmis ülkeler tarafından GSMH içinde madenciliğin para kazanmak istiyorsak belirlenen hammaddeleri onlara payının hep aynı düzeyde (%2) madencilik sektöründe her seyretmesi. maden ihracatından alana kaynak aktarmak yerine hammadde olarak satmak elde edilen gelirin de yıllardır rekabet şansımız olan başta bor yerine, kendi hammaddemizi işleyebilen teknolojilere sahip aynı düzeyde olması (2OOİ00 tuzları olmak üzere kromda, bir ülke olmakla ödenebilmir. milyon dolar) bu tespiti manyezitte, mermerde, baritte Kısaca söylemek gerekirse tonu kanıtlar niteliktedir. Zaten söz uzmanlaşmaya gidilmesi 65 dolara bir ton krom veya konusu gelirin yansı sadece bor gerekmektedir. Söz konusu bor yerine tanesi 650 dolar tuzu ve türevleri ihracatından hammaddelerimizi işleyecek olan nihai ürünler yapıp elde edilmektedir. Geri kalanın teknolojilere ı» entegre tesislere satmak hedeflenmelidir. %80'i de krom, manyezit, yönelinmesi kaçımlmaz bir HAKAN MVHTEREM KÖSE mermer, pomza ve haritten zorunluktur. Madencilik Dünya hammadde fiyatları Maden Yük. Mühendisi sağlanmaktadır. sektöründe cumhuriyet sanayilesmis ülkeler tarafından Bor tıızlarına dayalı sanayi "1983'te millet hür iradesiyle Meclisini seçmiştir" Bu söz, butçe görüşmelerinde ANAP sözcülerinden Bay Karaevli tarafından söylendi. 1983'ü anımsarsınız! Nasıl bir seçimdi o, hep bilirsiniz. Doğru Yol ve sosyal demokrasi partilerinin seçime katılmaları önlenmişti. Bu partilerin kurucu üyelerinin pek çoğu Konsey'ce veto edilmişti. Seçimlere üç partinin katılmasına izin çıkmıştı: Özalın Anavatan, emekli General Sunalp'in Milliyetçi Demokrasi ve Necdet Calp'ın Halkçı Partileri... Bu partilerin gösterdiği aday listeleri de Konsey'ce incelendi, birtakım adlar sakmcalı görüldü, bir bir ayıklandı. Bütün bu işlemlerden sonra bu üç partinin adayları halkın karşısına çıkabildi. Çaresizlikle bu üç parti en 'sakıncasız' gördükleri, Konsey'in en çok hoslanacağı kişileri lıstelerine almışlardı 83 seçimleri işte böyle yapıldı. O kadar uzak bir zaman değil! Hepimiz içinde yaşadık. Durum böyleyken Bay Karaevli'nin hiçbir sıkıntı duymaksızın Medis kürsüsünden '83 seçimiyle millet, hür iradesiyle Meclisini seçti' demesi, gerçekleri saptırmanın ötesinde gülünç bir sözdür. Türlü engeller, yasaklar, kontroller, vetolar, baskılar altında yapılan bir seçimde millet nasıl 'hür irade'sini gösterebilir? Bütçe görüşmelerinin önemli bölümünü TV'den seyrettik. Halk, kendisini yöneten ya da yönetmiş ya da yönetmeye hazırlanan insanlan yakından izlemek fırsatını, ancak bu gibi durumlarda bulabitiyor. Epey eğlenceli bir gösteriydi! DYP lideri Bay Demirel ile ANAP lideri Bay Özal, birazcık da Bay Taşçıoğlu günün yıldızları oldu. Tiyatroya gitseniz en usta komedyenler bile bu denli hoşça vakit geçirtemez. Özellikle Meclis'Başkanı, cumhurbaşkanı adaylarından Bay Akbulut da gelecekteki başkanlık seçiminde muhalefet oylarını da toplayabilmek umuduyla her zamankinden daha ılımlı uyanlarıyla dikkati çekti. SHP lideri inönü, her zamanki gibi kişilik sahibi, ağırbaşlı bir devlet adamı görünümündeydi. Ne var ki parti içindeki son karmaşa, daha doğrusu kargaşa, SHP grubunu garip bir sessizliğe, kabuğuna çekilmişliğe sürüklemişti. Bir iki kişinin coşkulu çıkışlan dışında SHP Grubu, Genel Başkanının konuşmaları karşısında bile bir umursamazlık içindeydi. Dediğim gibi, günün yıidızı Demirel ile Özal'dı. Demirel'in bakışlarından'bugünleridemigörecektim' anlammı çıkarmak olasıydı. Yardımcısı. öğrencisi Ozal'a baktıkça, onu dinledikçe kızsın mı, gülsün mü, acısın mı, ne yapacağını bilemiyordu. En önemli sözleri 12 Eylül ile ilgili olanlardı. İktidar sürekli '12 Eylül öncesı' der durur. SHP'li bazı milletvekilleri geçenlerde 'gelin şu 12 Eylül'ü inceleyelim, tartışalım' demişlerdi, ama genel merkez bu sözleri söyleyenleri kınamıştı Hatta BaykalTopuz ikilisinin giriştiği son temizliğin kaynağında 12 Eylül'e karşı çıkmak konusu da vardı. Oysa Demirel açık açık konuştu: "Siz 12 Eylül'ün ürünüsünüz. Ben demokrasinin ürünüyüm. 12 Eylül'ün arkasına saklanmayın. Yüreğiniz yetiyorsa yanınıza isted'ğinizi alın, 12 Eylül'ü yapanları da yanınıza alın, buraya gelelim. 12 Eylül için genel görüşme yapalırr TV <le versin. Artık bu boşboğazlık son bulsun." Özai'ın buna verdiği yanıt, Demirel'in o yıllarda 27 Mayısçılara karşı çıkmadığını söylemek oldu. Demirel. 1965te programını açıklarken hükümet hedefinin 27 Mayıs'a dayanan ve milli iradenin de tasvibini kazanan anayasaya bağlı kalmak olduğunu söylemiş. Suçu buymuş? Ne yapacaktı Demirel, anayasaya bağlı değilim mi diyecekti? Doğrusunu söylemek gerekirse başta Demirel olmak üzere APMiler, 1965'ten sonra sürekli 61 Anayasası'nı kötülemişlerdir; hiçbir zaman 27 Mayıs'tan yana bir tavır almamışlardır. 1 işin bir de şu yani var: 27 Mayıs ile 12 Eylül birbirine hiç benzemeyen iki eylemdir. 27 Mayıs'a ülkeyi götüren olaylarla, 12 Eylül'e yol açan olaylar birbirinden çok ayrıdır. İlki gerçek devrimci bir eylemdir. ıkıncisi ise silahlı kuvvetlerin yönetime el koymasıdır. 27 Mayıs ileriye, çağdaşlığa, uygarlığa, Atatürk devrimlerine dayanıyor, onları yaşatmak istiyordu. 12 Eylül ise bunun tam tersidir. Türkiye'yi yönetmiş olanlar, yönetmekte olanlar, yönetmeye hevesli olanlar... Hepsini iztedik, hepsini dinledik. Özet olarak, ne yeni bir şey var, ne yarınların daha iyiye gideceğini belirten bir umut ışığı!.. Kalkmma iddiasının sürdüğü ülkelerde katkısına en fazla gereksinim duyulan sektörlerden biri de madencilik sektörüdür. Türkiye, madenciliğini sağlam temellere oturtmak istiyorsa madencilik sektörüne yön verecek politikalan gündeme getirmek zorundadır. Madencilik alanına yeterli kaynak aklarılır, gerekli araştırma ve teknolojilere yönelinir ise Türkiye'nin kendi hammaddesini işleyen, entegre tesisler kurabilen sanayilesmis ülkeler kategorisine girme şansı artacaktır. Madencilik genellikle büyük yatırım gerektiren riskli ve geri ödeme süresi uzun bir sektördür. Bu nedenle bizim gibi ülkelerde bu alana yapılacak yatırımlar devlelin altyapı yatırımlarıyla bir tutulmalıdır. Çok küçük sermaye ve kapasitelerde, ilkel koşullarda birbirinden bağımsız üretim yapan, dünya pazarlarındaki en küçük bir fiyat dalgalanmasında üretimini durdurmak zorunda kalan bir madencilik modeli ancak geri kalmıs ülkelerde görülmektedir. belirlenmektedir. Fiyatları sanayilesmis ülkeler tarafından belirlenen hammadde veya zenginhstirilmiş ürün üretimıyle sınırlı kalmak sanayilcsmis ülkelerin ekonomisine ucuz değer aklaran bir işbölümündeki rolün sürdüriUmesinden başka bir şey değildir. Ne yazık ki Türkiye yıllardır sanayilesmis ülkelerin ekonomilerine bor tuzlanm, kromunu, manyezitini, baritini vb. hammadde olarak satmış ve satmaya devam etmektedir. Biricik ağabeyimiz Onurlu insan Kendini insanlığa, Ulkesine, mesleğine adamış g e n ? İnşaat Mühendisi arkadaşırruz Can Dostum FİKRET GUVEN'İ Çok genç yaşta yitirdik. Acımız sonsuzdur. KARDEŞLERİ FİKRET FİKRET GÜVEN'i trafik anarşisi sonucu kaybettik. Dostlarının başı sağolsun. JÜLİDEBETÜL ANMA D.T.C.F. öğrencisi Yönetim Kurulu PAPATYA KURTULUŞ ERCAN KOCA Cumhuriyet 196315.12.1980 KitapKulübü CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ YIL SONU KİTAP ŞÖL 1 Kasım 15 Aralık İnsanlık onuru Işkenceyi yenecek Her şeyimiz CAN'ımızı 9. yılında sevgi saygı ve özlemle aruyoruz. AİLESİ 1 Kasım 15 Aralık arasında kitap alacak bütün üyelerimize değerli kitap armağanları veriyoruz. 120 seçkin yayınevinin 600C kitabı içinden istediğinizi alabilirsiniz. Seciminizi yeni Genel Katalog'dan ve son Çerçeve'lerden yapacaksıruz. En az lO.OOOr TL!hk kitap alan tüm üyeler, her zamanki C.K.K. indirimlerine ek olarak dünya ve Türk edebiyatından seçeceğimiz yılbaşı armağan paketlerine hak kazanacak! u 10.000 25.000 TL!lık siparişlerde 2 kitap (5.00ÛV TL.) [J 26.000 50.000 TL!lık siparişlerde 6 kitap (13.000r TL.) "51.000100.000TLM siparişlerde 13 kitap(32.00OrTL.) L'yelerimiz bu şölenden postayla, Merkez Sergi Salonu'muzda ve temsilciliklerimizde yararlanabilirler. Yurtdışı üyelerimiz ancak 50.000r TLInin üzerindeki siparişlerde yararlanabileceklerdir. (PTT ücretlerinin yüksekliği nedeniyle yurtiçinden 10.000T TL'nin, yurtdışından 50T DMlnjn altındaki siparişleri karşılayamıyoruz.) 1 C.K.Klnın No'lu aktif üyesiyim. Sipariş listem ve karşılığı olan fotokopisi ektedir. Kitaplanmı ve armağanlanmı gönderin. TL!nin posta çeki YÜCEL GÖKÇE AL ŞAFAGIM 'YILMAZ GÜNEY'İN ANISINA' DİL DERNEĞİ'NİN AYLIK DİL VE YAZIN DERGİSİ Çağdaş • ARALIK 1988 Sayısı ÇIKTI • Atatürk'ü Andık (ÇTD), Atatürk'ün Kalıtı (ÇTD), Ne Üstüne Vazifeyse (Melih Aşık), İğdebeli (Feridun Andaç), Her Yönüyle Yeni Baskı Türkçe Sozlük (Tayyibe Uç), Sevgili Türkçe (Yaşar Miraç), Türkçe Ezan (M. İskender Ozturanlı), Yeni Baskı Türkçe Sözlük'te Anlam Yanhşlan (Ömer Öneren), Dolaylı/Dolaysız Anlatım ve Ötesi (Gülnihal Gülmez), Akala Sözcüğü Üzerine (Yusuf Çotuksöken), Teritoryal Armi Konsepti (Mümtaz Soysal), Bulgaristan Türklerinin Yazını (Muzaffer Uyguner), Gündüz Güzeli ve Kenarın Dilberi (Seçil Büker), Dil Kurultayı'nın Ardından (Salim Kara) adlıyazılarla, okur mektupları ve haberler; Dört Mevsim (Nafize Oztok) adlı öykü; Bir Avuç Gül (Cengiz Bektaş), Çocuğun Gozleri (Sabahattin Kudret Aksal), Altı Çizilmiş Sözler (A.Kadir Bilgili), Safranbolu'da At Arabası (Hüseyin Avni Cinozoğlu) adlı şiirler derginiz Çağdaş TÜRK DİLİ'nin ARALIK 1988 sayısında Aynca okurlarımıza bir muştumuz var Avrupa'daki Türk Yazarları ÖZEL SAYISI'nm 2. Baskısı çıktı. Dil Derneği'nin 30 51 11 numaralı posta çeki hesabına 10.000 TL. yatırarak sürdürümcü olabilirsiniz. Dil Derneği, Tuna Cad. 5/10 Kızılay 06410 Ankara, Tel.: 135 24 56. 2 ^ C.K.KInın No'lu üyesiydim. Üyelik yenileme bedeli olan 7.500 TL'nin/ 30 DMInin posta çeki / banka makbuzu fotokopisi ektedir. Yeni geçerli kimlik kartımı, Genel Katalog'u, Çerçeve'yi gönderin. Sipariş vereceğim. 3 D C.K.Klya üye olmak istiyorum. Üyelik giriş ödentisi olan 10.000 TL. / 40 DM!nin posta çeki / banka makbuzu fotokopisi ektedir. Yeni geçerli kimlik kartımı, Genel Katalog'u, Çerçeve'yi gönderin. Sipariş vereceğim. 4 • Aşağıda adı, soyadı, adresi yazılı yakınımı C.K.K!ya üye yapmak istiyorum. 10.000 TL!nın posta çeki / banka makbuzu fotokopisi ektedir. Kimlik kartını, Genel Katalog'u, Çerçeve'yi gönderin. (Hesap bu kişinin adına açılacaktır.) yOT: Surrnın binmı2, 3, 4. fiklarıçin 31 Aralık'tır. TÜRK DÎLİ' ÇIKTI SALTUK PtAK VE KASETÇİLİK SAN VE TİCAHCT LTD $Tİ • 5B'c» Kz S6€ı J C İVDİRİM ORAM ARI Tl 10^25 bir » 0 » Tl :?5(lbın *.25 •4 15 •'.15 Tl Tl 50100 bın 100 bınden yukarı n25 «.20 «^. ;5 ". 15 Turkocağı Cad. 3941 Caialollu, 34334 lsunbul Tel: 512 0! 05 (20iıat) İManbu! Vrgt VumçılPTTılel Yund;>ı Tcmsilalıklçı 'iı 10 ft 15 CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ GİRİŞ FORMU ADI SOYADI: ADRESİ: ENGLISH ACTOR TRAINED ROYAL ACADEMY OF DRAMATIC ART; LONDON; FULL MEMBER OF BRITISH ACTORS' EÛUITY WISHES TO GIVE PRIVATE LESSONS IN: * * * * English Language English üterature Acting Technique Coaching for entrance audition for English & American Theatre Schools. Tel: 3689788 Mornings 10.0012.00 BANKA HLSAPvc PTT ÇEKNO.LARI Banka hesabımız: T.lş Bankası TttrfaeŞb. Hesap No: 36898 / Uı. PTT Çek Numaramız: 148784 Frankfurt Hesabımız: T.lş Bankası, Kaiser Str 3. D6000 Frankfun m a i n l . Konıo Nummer: 21005010, Blz: 50230600 Türkocagı Cad.No: 3941. 34334 Cajalo|lulstanbul Tel: 51205 05 / 516 TELEFONU: \ot MESLEĞI: 0u formdaki bttgtim tçerrn *az
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle