22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 HAVA DURUMU Meteoroloji Genel Müdürtüju'nden alınan biigiy* gfirs bütun Mlgelerimiz parçalı çok buluHu. Marmara'nın doflusu, iç Ege, Akdeniı, iç AnacJolu. Kara1 denîz ile Oogu v» Güneydoflu Anadolu nun battsı yaflışiı gtçecefc. YaOt$lar yer yer ettoi ve sürekf olmak u a m yagmur yer yer saOanak seHinde otocak. HAft SICAKU&: önemS bw degşttdik otanayacak RÜZGÂR Güoey ve batı yönlerden hafif ara sıra crta kuvvette zaman zaman kuvveflice esecek. Denızlerde table ve gün babsfidan 35 zaman za geçecek. Ruzgar gfiney v« batı yönlerden hafif ara sıra orta kuvman 67 kuvvetinde saatte 1021 zaman vette esecek Gol mutedil dalgalı olacak. Gorüş uzaklığı 10 km zaman 2833 dem2 mili hızta esecek dolayında bulunacak. OENİZ: MutoSI yer yer kaba dalgalı otup gurüş uzakhfti 10 tandolayinda olacak Van gAttnde I U M parçalı çok buhıthı Y Y Y Y B Y Y Y Y B B 1 18° 12° Dıyarbafcır 16° 10° Edirne 1«° e°£mncan 13° 7"Emmjm 0° KPEsliij*!» 12° 6° GinanBc 15° 1f> Giıesjn 18» 13° Gumüşnane W> 2°HafcMri 18° 11° Isparta 17° 9°lsBnt>ul 19" 7 » t o w HABERLERİN DEVAMI TÜRKİYE'DE BUGÜN 12° 6° 2°KMaraş •6° 1°Metan 0° e°MuOU 11° 7°Mu$ 12° 6°Niflde 15° '2° Ortu 7° 2 ° « a 4° 7* Samsun 11° 7°Siin 12° 5°Sinop 18° 14° Sıvas 2° ifTekıntaO 5° 2°Tr3bH>n 8° 1°Tunce* 11° 4°U$ak 9° 4°Van 11° 5°¥H9al 8° 3°ZonguWal( DÜNYA'DA BUGUN Amsiertam Y 4° g Amran A 16° Londn Mınj Y 17° Madnj Bagdat A 17° Mılano BarMona Baset Bdgrat Berün Bonn Y 14° Y 3° B 2° Y 1° Momrtal UOSİOM Muratı Nn> York OsJo Pans Y Y Y Y B Brtksei Ctmm Ceoyir Cükh Outnyl Frankfurt Girne Corum Oeradi Y B Y Y B Y Y 11° CPKare 0° 9°Kasamonu 12° 8°Kay»n 17° 11° KırttareK 18° 11° Hma 8° 3°KuWıy» 16° 10° MaUtya B Y Y B Y Y Y rtetsır* A «ı« Kahıre Kopenhag KMn B 0° Y 2° B 19° A 28° A 25° Y 3° Y 14° B 1° Y 19° Y T Y 2° Y 18° Pr»O Riyad Roına Sofya şam üınus Vjrşoa K 6° Y 10° Y 15° B 4° A 5° K 13° Y 3° B 9° Y 1° Y 9° B 0° A 24° Y 14° Y 1° B 15° A 21° B 18° B 2° B 4° B 0° Y T° 7° MUSTAFA EKMEKÇt ANKARA NOTLARI in Değinmediği... 17 ARALIK 1987 Zürih UĞUKMUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) GOZLEM Insan hakları çağdaşlığın insan nak ve ozgürtiiklerlnln çigBenmesi. iiKanltgın vicdanında mahkfim edilen ve uluslararası aornmlululdar doguran bir uygulamadtr" denildi. Bildirgede, Türkiye'nin de insanhğın ortak ulküsünü paylaşarak, benimsediği uluslararası belgelerle üstlendiği sorumluluklannın geregi olarak, yurttaşlanna insan hak ve özgürlüklerini tanıyıp gerçekleştirmekle yükümlü olduğuna dikkat çekilerek şöyle denildi: "Ancak Türidye'nm gerek çagdas belgelerde gerekse anayada sınırlı olarak lanınan hak ve özgürliikleri yasama gecirdigini öne sürmek güçtur. Ülkemizde demokratik, laik, sosyal devlet ilkelerinin, insan hak ve özgüriüklerinin büyük ölçude çiğnendigi bir gerçektir. Türkiye'nin insanlık ailesi içinde kendisine yaraşır yerini alabilmesi bu uygulamalara son vererek insan haklan alanında Nükleer baskı mı? vanterin "iizerine" çıkmadı. Ancak gerek Washington, gerekse NATO askeri kanadı, Türkiye'yi "yeni yükümlülnkler" konusunda zaman zaman tekrar yoklamaktan kaçınmıyor. ABD'nin yeni Savunma Bakanı Carlucci'nin "diyalog" sozcüğünü telaffuzundan, bu konunun önümüzdeki aylarda tekrar gündeme gelebilecejj anlaşılıyor. VVashington'da bir grup Italyan gazetecinin sorulanru yanıtlayan Savunma Bakanı Carlucci, INF Antlaşması sonrasında, iki paktın konvansiyonel silahlanndaki "asimetrinin" daha belirgin hale geldigini belirtmekle birlikte "NATO'nun anmsanmasının da yanlış olacağını" vurguladı. Carlucci bunu söylerken, "NATO'nun kalite ve lojistikten kaynaklanan gücünü göz onüne aldıgını" kaydettı. Washıngton'daki zirvede en uzun tartışmalardan bırisinin "konvansiyonel asimetri" üzerinde cereyan ettigini açıklayan Carlucci, şoyle konuştu: "Toplantıda Gorbaçov, hemen konvansiyonel silahsızianma konusuna girmeye hazır olduklannı söyledi. Biz de hazır oldugumuzu bildirdik. BuDun üzerine dedi ki: 'Göruşmecileri bir odaya kapatalım ve anlaşıncaya kadar oradan çıkarmayalım! Bunun üzerine Baskan bu konunun sadece iki ülke arasında değil, iki ittifak arasında ele alınması gerektiğini hatırlattı. Ancak Gorbaçov'un göriişmecilere hemen talimat verilmesini önerecek kadar istekli olması, tabii çok sevinüecek bir tutum." Cephe alanı nükleer silahlann da konvansiyonel görüşme kap&amına alınıp alınmayacağını soran bir gazeteciye, "buna karşı olduklannı" (Baştarafı 1. Sayfada) 1961 Anayasası'nda da "1 kasım günü kendiliğinden" toplanacağı yazılmıstı. 1982Anayasası,butarihidedeğiştirerekMecUsin "her eyhJI aymtn Hk günü" toptanmaanı kabul etmişti.. Medistn açılıs tarihinin 1 kasımdan «yfu/ aymm Uk günu"ne alınmasına gerekçe olarak da "mali yıhn yribaama alınması" gösterHmişti. Moclisin, "sattanabn kaktınldtğı günde" toplanmasında elbette bir anlam vardı. Bu anlam, "mali yıl" gerekçesi ile unutturuldu. 12 Eylül generallerinin kendilerine "paşa" dedirtmeleri de bfiyte değil midir? "Efendi, bey, peşa" gibi "takap ve unvanlar" 1934 yılında çıkarılan bir yasa ile kaldırıtmıştır. Bu da bir "Atatürk Hkesi"ti\t Anayasaya göre değiştirilmesi bile önerilmeyecek tJevrim yasalan" arasında yer alan bu yasaya karşın "12 EyKH gerwmHen"r\in kendilerine "paşa" dedirtmeleri, biraz da "Osmanh paşa/an"na duyulan bir özlemin dışa vurulması sayılmaz mı? "Turkistam sentezr olarak bilinen ideotoji, cumhuriyet tarihimizin devrimci atıhmlannı görmezJikten geterek tam anlamı ile bir "karşı devrim" süreci içinde laitdik ilkesini, arkasına devlet gücünü de alarak yok ediyor. "P&şalar saltanat" ile "beyter diktatoryesı" ve htçbir zaman "Bfendı" olmamış ve olmayacak "lumpen sermayesi" ile surüyor bu duzen. Ve tabii "Arap finans kurumlan" eşliğinde, gul suyu ve hacıyağı ile yıkanmış ••birader şirkethri" aracılığryla basbakanlık konutuna kadar uzanan bu "arabesk liberalizm" ile sürdurülüyor bu düzen! Meclisin açılış tarihini 1 kasımdan eylül basına almak ve "paşa" unvanını kullanmak hep "btçimsei" rıtelıkli konulardır. Cumhurbaskanlarının "Meciis Baştmnlığı kürsüsu"nde mi yokn sa "m****B kufsüsu nöe mi konuşacaklan da işts böyte biçimsel nrteliği ağır bastığı sanılan bir konudur. Bugünkü anayasa ve Millet Meclisi içtüzüğünde bu konuda bir hükme rastlanmıyor. Işin acı yanı şu ki bugün hâlâ 1980 öncesi meclislerin içtüzüğu uygulanıyor. 1924 Anayasası döneminde geçerli oian VahN nbamnama" cumhurbaşkanlarının "başkanlık kürsusü'nöe konuşacaklannı öngöruyor. Bu açıklığa karşın Atatürk, 1933 yılında meclisi açış konuşmasını milletvekili kürsusünde yaptyor. (TBMM tutanak dergisi, I: 1,1.111933, C:1, S:2) ilk Buyuk Millet Meclist'nde "meciis başkanı" olan Mustafa Kemal, konuşmalannı "milletv&kilikürsüsü"nöer\ yapıyor. Mustafa Kemal Paşa bu konuşmalarını yaparken başkanlıkta "Woc/rets" bulunuyor (TBMM gidi cetee zabrtlan, C: 1,244.1336, C: 4.S 2) Atatürk, 1520 Ekim 1927 tarihleri arasında CHP 2. kongresinde "büyuk söytev" okurken başkanlık kürsüsünü kongre başkanına bırakryor. Ataturk'ün "mlHetvekili kursusu"nde konuşurken çekilmiş fotoğrafları albümleri süsiüyor. Tersine ömekler de yok değil yar. Ne olursa olsun; bu tablolann hiçbirinde yaşları seksene varmış meciis başkanlan ve başkanlık divanı üyelerinin cumhurbaskanı konuşurken "elpençe ayakta durdukian" anımsanmıyor. Peki rektörleri unuttunuz mu? YÛK'ün ilk rektörleri, yani "bilim adamlan". Çankaya köşkünde •yevtef bsşAan/"nın söyievini, "muhaftz alayı merasim krtası" gibi ayakta ve "esas duruşta" dinlemiş değiller miydi? Ruhr havzasında yaşayan 270 bin Türkten yaklaşık 100 bininin bu bölgede istihdam edildiği hesaplanıyor. Krupp'un 100 yıl kadar önce yöre çiftçilerinden 200 marka arsasını satın almış olduğu Rheinhausen, yılda 3.820 railyon ton çelik üreten bir tesis. Krupp'un toplam çelik üretiminin yilzde 95'ini karşılayan bu tesis yılda 200 milyon mark dolayında zarar ediyor. Buna neden olarak hükümetin çelik sanayisine tamdığı düşük sübvansiyonlar gösterüiyor. Fransa'da hükümet bir çelik işçisinin istihdamı için yıllık 37 bin 468 mark tutannda sübvansiyon ödüyor. Belçika'da 40 bin 172 marka, ttalyada 53 bin 717 marka kadar yukselen bu rakam, Almanya'da sadece 8 bin 564 mark tutannda... Çelik Uretiminin tonuna 35 mark sübvansiyon tanıyan Alman hükümeti, tüm sosyal etkilere karşın bu sanayinin "küçültülerek daha saghklı yapıya kavusturnhnası" karanndan vazgeçmiyor. Almanya'da üretilen kömürfln ton maliyeti 250 mark. tthal kömurun tonu ise 90 marka mal oluyor. Almanya, ihraç edilen her ton kömür için 150 mark sübvansiyon tanıyor. Ekonomı Bakanı Bangemann'ın hesaplanna göre, Ruhr'da istihdam edilen kömür işçileri hiç üretim yapmadan 5 >ıl maaş alsalar, bunun ma.liyeti sanayiye tanınan bir yıllık sübvansiyon miktanmn altmda kalıyor. Bonn'da geçen hafta toplanan "kömnr zirvesi"nden yılhk kömür üretiminin yuzde 20 dolayında düşürülmesi kararı çıktı. 1995 yılına kadar kademeli olarak uygulanacak bu plan, aralannda 24 bin Türkün de bulundağu kömür işçilerinden 35 bininin işten çıkanlmasına yol açacak. Rheinhausen'in geleceğine ilişkin olarak sendika ve işveren temsilcileri arasında >11rütülen görüşmelerde "pahalı" bir umut ışığı ortaya çıktı. tşveren 2 bin işçinin işten çıkarılması haiinde tesisin kapatılmadan "rehabilite" edilebileceği görüşür.ü dile getirdi. Çıraklarla birlikte 6 bin işçinin çaiıştığı tesiste 635 Türk istihdam edilmiş durumda bulunuyor. (Baştarafı 1. Sayfada) Ruhrda ciddi getişmeler göstermesi ile olanaklıdır. Halkımızın demokratik rejimin tüm kurallanyla işledigi bir toplum düzeni için benüz olgunlaştnadtğı savını reddediyor ve ülkemizde özune uygun bir demokrasinin yaşama geçirilmesi geregine inanıyoruz." Bildirgede, banş ve güvenlik içinde yaşamamn, tüm dünya halklan gibi Türk halkırun da en başta gelen hakkı olduğu vurgulanarak "Türkiye'nin cagdaş geUşmeler dogrultusunda uluslararası lopluma kattlmasının, hak ve özgürlükleri güvenceye baglayan uluslararası anlaşma ve sözleşmeleri imzalaması koşuluna bagtı olduğu, yaşam hakkı ve kişi dokunulmazlığının kornnmasının ve güvence altına alınmasının devlelin görcvi olduğu" kaydeditdi. Bildirgede, insan yaşamına ve onuruna karşı en a|ır bir saldm ve insanlık suçu olarak nitelenen işkencenin Türkiye'de bir sorgulama yöntemi olarak uygulandığı da öne sürülerek "Herkes, her kosulda bn insanlık dışı uygulamadan korunmalı. işkence suçu mutlaka ve en agır biçimde cezalandınlmabdır" denildi. Aynmsız bir genel affın ivedilikle çıkanlması gereğinede işaret edilen bildirgede, düşünce ve kanı özgürlüğünü kısıtlayan, anlatım özgürlüğüne engeller koyan antidemokratik uygulamalara son verilmesi, düşüncenin suç olmaktan çıkanlması, örgütlenme hakkımn özune uygun ve etkin biçimde kullanılmasının sağlanması, cezaevlerinde uluslararası standartlann uygulanması, haberleşme özgürlüğünün çiğnenmesinin önlenerek özellikle gizli dinleme uygulamasma son verılmesı, zorunlu yerleştirme uygulamasımn sona erdırilmesi istendi. (Baştarafı 1. Sayfada) söyleyen Carlucci şöyle devam etti: "Buna hep karşıydık ve tuturaumuzu dorukta degistinnek için bir neden yoktn. Toplantılar sırasında farklı bir kapsam içinde bu sorun giindeme geldi, ancak Başkan, önümüzdeki adımın, stratejik ve konvansiyonel silahlarda yapılacak indirira olması gerektiğini açıklığa kavuşturdu. Menzili 500 kilometrenin altındaki silahlan, ancak bu iki alandaki geüşmelerden sonra ele alabiliriz. Zaten Montebdlo karartan da uygulanma aşamasında. Önümüzdeki aylarda müttefiklerle bu konuda yeni bir diyaloğa gireceğiz. Ancak hangi somut askeri adımlann atılacağı konusunda bir isimJendirme yapamam." Carlucci, I>JF Antlaşması'ndan sonra "Montebeüo kararlanmn hükmünün kalıp kalmayacağım" soran bir başka ttalj'an gazeteciye ise. "Bizce geçerliligini koruyor. Modemizasyona ihtiyacımız var ve bu silahlar hem etkili hem de kalıcı olmak zonında" yanıtını \erdi. Carlucci, yeni görevine, "Sovyetler'le ber türiü divalogdan nzmk durulması gerektigi" göruşunde olan Weinberger'ın istifasından sonra geldi. Sovyetler'le anlaşılmasının önündeki "en büyük engel" olarak kabul edilen Weinberger'ın da gidişiyle, yönetimde, Reagan'ın "Sovyet inisiyaliHne karşı çıkacak" kimse kalmadı. Weinberger sadece buna değil, ABD Kongresi'nin, savunma bütçesinde kesintiler yapmasma da karşı çıkıyordu. Carlucci ise göreve ilk başladığı gün Kongre'ye fazla direnmeyeceğıni ima etti. Tabii bu teslimiyet, Dıs. Yardım» Yasası'nda da, dolayısıyla Türkiye'ye yapılacak yardımın miktarı üzerinde de zaman içinde etkili olacak. BAŞSAGLIGI Genel Başkan Yardımcımız Sayın İbrahim Özdemir'in kayınpederi Mecliste, yeni milletvekıllerinden çoğu, ant içme sırasında, metni okurken takılıp tökezlediler. Bunda yanlış okuyanların bir kusuru yoktu, çünkü öncelikle metin çok kötü yazılmıştı, yanlıştı. Kapatılan Türk Dil Kurumu'nun eski genel yazmanı ÖmorAsım ARso/a, metnin doğrusunun nasıl otması gerektiğini sordum; bu konuda Dil Demeği'nin çıkarmak için hazırlıklarını surdürdüğü "Çağdaş Türk Dili Dergisi"ne bir yazı yazmayı Usarladığını bildirdi. Şöyle dedi: Ant metnini bir tümce olarak düzenlemişler; bu dört tumce hallne getirilirse, sıkıntılann çoğu gideriiebittr. Ant rrmtnini en sondan başlayarak, bunu yeniden düzenledim. Şöyte: "Büyuk Türk milleti önünde namusum ve şereHm üzerine ant Içerlm ki; devletin vaıiığım ve bağımsızlığını, vatanın ve mitletin bölünmez butünlüğunü, mıtletin kayıtsız ve şartsu egemenliğini korvyacağım. Hukukun ustünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk Hke ve inkılâplanna bağlı kalacağım. Toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, herkesin insan haktanndan ve temel hürriyetlerden yararfanması ulkusünden ve anayasaya sadakattsn aynlmayacağım..." Ömer Asım Aksoy, bu düzenlemeyi, hiçbir sozcüğü değiştirmeksizin yapmıştı. Aksoy, "fçindeki sözcuklenn TürkçeteştkHmehri ayn mesele" diyordu. Ant içenlerin çoğu, "inkılâff sozcüâünu "inkilApf biçiminde yanlış söyledi. Bir dilci arkadaşım da şöyle dedi: Ant içenlerin sözleri bar.tlardan dinlenmeli, "inkılâp"ı, "inkilâp" biçiminde styteyenlerin antlan geçersiz sayılmalıdır. Çünkü, "inkilâp" "kelpleşme" demektir ki, bunu yapmaya kimsenin hakkı yoktur... "Ilke" sozcüğünden sonra, "inkılâff' sozcüğü doğru da söylense, sakatlık kaçınılmazdı. "Devrim" sozcüğü dururken, "inküifi' suzcüğünde direnenlerindir başlıca sorumluluk... Meclıstekı olaytann başında, Cumhurbaşkanına ayağa kalkıp kalkmama konusu geliyordu. Anayasa Profesörü 1402'lik Bahri Savcı'ya sordum bunu da, şöyle karşıhk verdi: Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulusal egemenliğin en yüce tamsttcisktir. Ondan büyuk kimse yok, anlamına, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" denilmiştir. Bu, tarihsel bir oluşumun zorunlu sonucudur. "Mectisi Mebusan" deötic*. Başkanlık Divanı da bir yuce otgandır. Tarih, Türkiye için herseyin bu Yuce Meclis'te çözülebiieceği ve çözulmesi gelektiği, böylece halife, sultan ve benzeri gibi hiçbir makamm onu veliyeti, vesayeti altına almaması gereği Mustafa Kemal'ce anlasılmıştır. Buylece bu yüce Meciis, deviet konstitusyonunun ust makamı olarak belirtilmiştir. "Büyük" niteliği vardır ama, bu da modem çağda srntrlanmıştır. Meciis Başkanı kimseye ayağa kalkmaz. Ayakta, hazırol vaziyetinde durmaz. MiUetvekilleri de Syle. Meclise gelen devlet başkanı, kral da olabilir; ayağa kalkıp kalkmama, basit bir mucamele (karşılıklı güzel davranış) gereğidir. Zorunlu binşey değildir. Mucamele de, muhataba göre incelik, biçim, üslup kazanır... Cumhurbaskanı Evren'in, konuşmasmda, "işkBnce" konusuna hiç değinmemesi gözlerden kaçmadı Günlerdir gazetelerde, Nihat Sargın ile Haydar Kutlu'ya işkence yapıldığı savları yazılıyordu Geçtiğimiz hafta sonunda toplanan "Birinci insan Haklan Kurultayı"nüa, bu konu ele alındı Erda! Bey. "Eğerbu seçimde iktidara gelseydik, bütun bu haksız uygulamalann hepsini bir iki ay içen'sinde ortadan kaldıracaktık ve sorumluiannı mahkemelere göturecektik" dedi. Burada, sorulması gereken şudur: Kenan Bey, işkenceden yana mıdır, değil midir? Konuşması sırasında buna açıklık getirseydi, ne iyi olurdu? insan Haklan 1. Kurultayı yayımladığı biidirinin 4. maddesinde "işkence" konusuna değindi. Madde şöyle. "Ülkemizde bir sorgulama yöntemi olarak uygulanan işkence, İnsan yaşamına ve onuruna karşı en ağır bir saldın ve bir insanlık suçudur. Herkes, her koşulda bu insanlık dışı uygulamadan korunmalı, işkence suçu muttaka ve en ağır biçimde cezalandınlmalıdır. işkence yasağını denetime bağlayan utustararası sözleşmeler zaman yitirilmeden imzalanmalı ve onaylanmalıdır..." ÇALtŞANLAREV Bakan yardımcılığı (Baştarafı I. Sayfada) olanlar arasından Başbakanca seçilir ve cumhurbaşkanınca atanır' diye de hükiim var. Demek ki, bakan nrdımcılannın, Bakanlar Kurulu'na girmesi söz konusu değil. Bakan yardımalanıun seçilmeieri konusunda da anajasada bir büküm yok. Bunlar nereden seçilecek? Yine 109. maddede, bakanlann 'gerektiğinde başbakarun öncrisi üzsrine cumhurbaşkanınca görevierine son verilme' dnrumu var. Bakan yardımcılannıa görevine kirn son verecek? Anayasanm 113. maddesmin ikiıtci fıkrasında, :°Vçık olan bakanlıklarla izınlı veya özürlü olan bir bakana, dığer bir bakan geçici olarak vekillik eder. Ancak bir bakan, birden fazlasına vekillik edemez' deniyor. O halde, bir bakanlıkta bir bakan yardımcısı, bu biiküm karşısında bakanıa aynlması balinde ona vekillik edemeyecek, yerine bakamayacaktır. Çiinkü, bu maddeye göre, bakan bakana vekillik edebilmektedir. Bir başka konu da, milletvekili olmayan, dışandan atanacak bakan vardımcılan ile ilgili. Milletvekili olmayan bakan, anayasamn 112. maddesinin son fıkrastna göre, Mecliste ant içecektir. Yasama dokunulmazb^ndan yararianacak. ödenek ve yolhık alacaktır. Bakan yardımcdan, ant lcecekler midir? Yasama dokunulmazhgından yararlanacaliar mıdır? Dışandan atanacak bakan yardımcınnın ödeaek ve yollugu nasıl belirlenecektir? na sevkedilmeleıi ve yüce divana gider gitmez bakanlığın düşmesi. Bakan yardtmcılan ile ilgili anavasada bu konuda da bir hükiim yok. Bunlar da yücc divana sevkedilip yargılanacaklar mı? Hukuksal sorumluluk konusu da, devlete verdikleri zararlann ödetilmesi sonınunu birlikte getiriyor. Zarar vermeleri haiinde, ilgili bakanla birlikte bakan yardımcılan hakkında da sornştnrma açılabUecek mi? Geçici bakanhklarm kurulması konusu. anayasanın 114. maddesinde beliniliyor. Secime gidilirken Adalet, İçisleri ve Ulaştırma bakanlan görevlerinden aynlıyorlar. Bu bakanlann bakan yardımcılan da görevlerinden aynlacaklar mı?" vefatını teessürle öğrenmiş bulunuyoruz. Merhuma Allah'tan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileriz. KÂMİL GÖKFİLİZ'in ANAVATAN PARTİŞİ GENEL MERKEZİ SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞtPAL "Yılda 9 0 g ü n " Sigortalının yıpranması durumunda yılda 90 gün eklenmesi konusundaki yazınız beni yakından ilgilendiriyor. Bu nedenle sorunurau yazıyomm. Ben, 1965 yılında işe girdim. 1971 yılına kadar slyaniirlü kaplama banyolannda çahştım. Sonra da askere gidip, geldim. Yeniden aynı meslekte ve gene siyanürlü ve asitli banyolarda çalışma>a başladım. Şu anda gene aynı işte, yalnız degişik bir işyerinde. Şimdiki işyerlerindeki işim ise daha geniş kapsamlı yani en giiçlii zehirlerin içinde. Ben bu yıpratıcı işim nedeniyle yasanın tanıdıgı >ılda 90 günlük yıpranmadan yararlanabilir miyim? E.E.tSTANBUL YAN1T: 1977 yılında yürürlüğe giren 2098 sayılı yasa ile bazı işyerleri, "Ağır, yıpratıcı ve zehirleyici" nitelikte görülmüş ve bu işyerlerinin ağır, yıpratıcı ve zehirleyici işlerinde çahşanlara yılda 90 günlük bir ek surenin sigortahlık süresine aynca eklenmesi hükme bağlanmıştır. 9 Temmuz 1987'de yürürlüğe giren 3395 sayılı yasa ile "Agır, yıpratıcı ve zehirleyici" işyerleri ile bu işyerlerinde yapılan işlerin de kapsamı genişletilmiştir. 3395 sayılı yasa ile genişletilen 90 günlük süreden yararlanabilme hakkı "Gemi adamlan. gemi ateşçUeri, kömürcüler, dalgıçlar" ile "Azotlu gübre ve şeker sanayiinde. fabrika, atölye, havuz ve depolarda. trafo binalannda çahşanlar"a da tanınmıştır. Yılda 90 günlük yıpranmadan yararlanabilmek için, ancak bu işyerlerinde çalışanların çalışmalannın yasada belirlenen işlerinde geçmesi de gerekmektedir. Yasa, belirlemeyi şöyle yapmıştır: "Hizmetin gectigi yer: 1 Çelik, demir ve tunç döküm, 2 Zehirli, boğucu, yakıcı, öldürücü ve paılayıcı gaz, asit, boya işleriyle gaz maskesi ile çahşmayı gerektiren işlerde, 3 Patlayıcı maddelerin yapılmasında, 4 Kaynak işlerinde çahşanlar." Konuya ilişkin genelgede ise bu çahşmalann özellikle "Azotlu gübre ve şeker sanayiindeki fabrika, atölye, havuz ve depolarda, trafo binalannda" çalışanlan kapsadığı açıklanmıştır. Buna göre de "ağır, yıpratıcı ve zehirleyici" nitelikte görülen işlerin yalnızca "azotlu gübre ve şeker sanayıi" işyerlerinde yapılması durumunda bu haktan yararlanılacaktır. SORU: ACIKAYBIMZ Mecidiyeköy eşrafından, merhum Musa Dayı'nın torunu, merhum Celil Ağa ve merhume Haf ice Hanım'ın oğulları, merhum Kâzım Gökfiliz'in, merhume Nazmiye Ektiren'in, Bedia Türkkan'm kardeşlen, Lale, Bahar, Turgut, Doğan ve Ünal'ın sevgili babalan, İbrahim Özdemir'in, Solmaz ve Hale'nin kayınpederi, Sinem, Seçü, Seçkin, Serkan, Kâmil, Selma ve Demet'in sevgili dedeleri ve Refika Gökfiliz'in biricik sevgili eşi, Sorumluluk konusu Bakanlar Knruln'nun iki çeşit sonımluluğu var. Biri kolektif sorumluluk, ikincisi bireysel sorumluluk. Kolektif sorumluluk, hükümetin genel poHtikasmdan başbakan boşta olmak iizere, biitün bakanlann sorumlu olması. Bu durumda. bakan yardımalan da bu sorumluluk kapsamı içine girecekler mi? Bireysel sorumluluk da ikiye aynlıyor, biri 'cezai sorumluluk', öbürii 'hukuki sorumluluk'. Bakanlann görevleriyie ilgili suç işlemeleri hah'nde, >üce diva Petrol faturası sabit (Baştarafı 1. Sayfada) vam ctmesi durumunda Türkiye'nin ek bir kaynak tasarrufu da sağlayacağı vurgulandı. Petrol faturasının sabit kalması ya da düşmesi, bir yandan ödemeler dengesine yaptığı olumlu katkı yanında, bir yanda da hükümete enflasyonu kontrol altına almada yeni ve önemli bir fırsat yarattı. ücari ilişkelere de isrikrar kazandıracağını belirten Ahmet Aydın Bolak, TL'nin dolar karşısında önemli dttşüşler göstermemesi durumunda yurtiçinde petrol fiyatlannın arttınlması geregi duyulmayacağını kaydetti. Oto zanınu tannın artmaa eklenince kuyruklann kısalması kacınılmaz olacaktır." Özşahin, Renault satışlannın 1987 toplamında 39 bin adet olarak gerçekleşeceğiıü, üretimin de 43 bin adet olacağını ifade ederek, "Önümüzdeki yd da yüzde 21lik artışla 47 bin adet otomobil satmayı hedefliyoruz. Üretimimiz de 53 bin adet olacak. Bu da aran artması demekür" şeklinde konuştu. Ford otomobillerin üreticisi Otosan'dan adının açıklannıasını istemeyen bir üst düzey yetkili de otomobil alım vergisi ve KDV'sinin arttınlmasıyla hükümeün bir taşla iki ku$ vurmayı hedefledigini ifade ederek, özetle şunlan söyledi: "Hükümet vergi artışlanyla 40 milyar liralık vergiyi 130 milyara çıkararak. Böytecc koiayca büyük raiktarda para çekmiş olacak. Öte yandan, bir yerierden kısıp para biriktirip otomobil almak tsteyenler. bu işten cayıp parasıoı ba$ka yerierde degeriendirecekler. Yani tasamıfa yönelecekler." (Baştarafı I. Sayfada) KAMİL GÖKFİLtZ Ö 15 Aralık Salı günü Hakkm rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi, 17 Aralık Perşembe günü öğle namazını müteakip, Şişli Camii'nden kaldırılarak Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki ebedi istirahatgâhına tevdi edilecektir. Allah rahmet eylesin. AİLESİ OPEC'm 18 dolarbk sabit fiyat uygulamasını surdüreceğini kararlasurması üzerine dünyadaki petrol fiyatlanndaki dilşüş de tuzlandı. 2 ay önce 22 dolardan satılan Batı Teksas petrolünün varili diin 16.83 dolara kadar geriledi. Dünya petrol piyasasının barometresi sayılan Kuzey Denizi petrolü de 16 dolardan işlem göriiyor. Bu arada Türkiye'nin 1988 yılında ithal etmeyi planladığı 18 milyon ton petrolün 6 milyon tonluk hölümünün bağlandığı bildirildi. Milli menfaatler^ nedeniyle açıklanmayan bağlantı fıyatlanmn "büyük bir değişme olmadıgı takdirde" aynı kalacağı açıklandı. Petrol uzmanları ise fiyatlarda meydana gelecek 1 dolarlık değişmenin bile 140 milyon varil dolayında olan ithal petrolde 140 milyon dolarlık (140 milyar lira) bir tasarruf veya kayıp olduğuna dikkat çekiyorlar. Türkpetrol Yönetim Kurulu üyesi Ahmel Aydın Bolak, petrol fivatlannın sabitleştirilmesinin Türkiye'nin petrol faturasının sabit kalması anlamına geldigini söyledi. Bu gelişmelerin, petrol ihraç eden ülkelerle olan Ankara Büromuzun haberine göre de petrol fı>aüanndaki düşüs "çok aaormal duzeylere vannadıkça" bundan Türkiye'nin etkilenmeyecegi bildirildi. Türkiye'nin 1988 yılı ithal edecegi 18 milyon tonluk bölümün 3 milyon tonluk bölümünün bağlandığı belirtildi. Bu bağlantılann sabit fiyatlar üzerinden yapıldığı ve anlaşmaların "milli menfaatlerinıize en uygun fıyatlarla gerçekleştirildiği" belirtildi. Yetkililer, bağlantı fiyatlannı "müli menfaatler" nedeniyle açıklamadılar. Yetkililer, Türkiye'nin 1213 milyon tonluk hampetrol ihn'yacının tran ve Irak'lan yapılacak 6'şar milyon ton civanndaki ithalatla karşılanacagını belirttiler. Bu bağlantılarda vanlan fiyat anlaşmalarımn 1988 yılı sonuna kadar devam edeceğini belirten bir yetkili şunlan söyledi: "Ancak, 1986 yılında olduğu gibi fiyatlarda çok anormal dusüşJer olursa, o zaman yeniden goruşuhır ve yeni rıyat tespit edilebilir. Bu zaten antlaşmuda da vardır. Artrtksi fiyat degişiklikleri konusunda bir limit konıılmuştur. Fiyat bu limitin albna düşer veya üstüne çıkarsa, yeniden gönişülür. Ama 12 dolarlık fiynt degişmeltri anlaşmalan etkilemez ."'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle