15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/8 HAVA DURUMU MtHonHop Gan» Muduiugu'nteı H n w Mgiya gtra. yurttun kuay «• tab İBfMt/i p w # «ok buMu. M q * . t t o n m . KlnMno U Iç Madob'mın taıaytafı l»sm*ri yar yv s4anak yatet. dftar >»rier « * gaçooKH M SICAKÜ5: Kuay U n M l aat»caK. d f v yai6flk (leOi$meyKek. miZSAR: Kusy w daftu yAnlndın haftt. ansra om kuvvet«. yuriun kuay kesmtomdotawya«estcak Dmaen* yıtdc w gundoOusuöan 35. Marnon « Kvadanz^ta aman zaman 6 tamtA AdJpaon Y Mıyaman A Afyon B B ACn Y An*» A Artaky» Anölys A M Y B Y Y A A Magosa'da a Mamaris'te 24. Bodrum ve Kusafi» nd» 22, ınetnkı ve V Y valıKTa 20ı Sarasun tataon «trtopada19 denCMl* A n gOC pacalı a Bokı Y bukılu gaçvak. rAzgk kuay w dogu ytoenfcn arasıra ortı tanmtlı «s« 8una c * . GU mutaSI A t g * otup gOrf* uzHckOı 10 km ĞoU^ındj otocak Muh ÇaraMafe Y Y laml onnn yngrtan bıtomiKtan Marnon «• luzıy Egepar^t çok bu Coom Y kıtkı. Marrara sajsnak yıuışlı. dıfrf yarfer apk gttsek. Derizl HABERLERİN DEVAMI TÜRKİYE'DE BUGÜN Mana 30° 18° Diyartataf 29°r7°Manisa 20° 13° KUm 2<°i3°Edi™ 22°16°MM9n 29° 18° Erzıncaı 24° 3°Mu9U 24°15°Eraınım 23°14°Mu$ 23° 5°EskS«hir 31° 16° Ntyle 24° 13° Gazanap 23°14°0rt 31° 22° Gıresun 29° 18° Gümişhane V 22° 10° Ria 26° 15° HsttAn B 25° 10° Samsun 28° 18° isparta A 29° 13° Sürt 26° 15° istanbul Y 21° 14° Sinop 24° 8°lzmir A 29°i7°Smas 30°17°Kare A 24° 4°lWntoO 23° 15° Kastamonu Y 22° 12° Tnlmn 29° VTuK* 19°«°lü»s«ı1 24° «• KırUani 21° 19°Kbnya 28° 14» Vto 28° 13° KuOfıya 23°13°1tesa 27° 17° Malatya 31° 19° ZoflguMak DÛNYA'DA BUGÜN Amsfcrtam A 12° LBftOŞJ Amflon A 40° Lmngrad ASni B Z7° Londn A 37° Bvcetona B 24° Mlwo A 16° Basei S 18° MosKM Balgrat S 12° M M h Berfn A t3° 0 * Bcnn Bruceı s ti° Paris w Budape^t Cenent A 17° A 37° Ronu Ckktg A 41° DuMyı fnnklurt S 1^° $am A 32° Girm A 10* W Aviv A 38° KaHre Kopmtaj S 10° A 13° A 31° Y 9° B 17° Y 26° B 17° Y 9° B 13° S 10° A 8° A 15° S 11° A 36° Y 26° A W° A 34° A 35° Y 12° B 20° Vknedik VteftngtonY 23° Zür* S 18° ditt ijnnn o m n 28 Jsdîzmıl hoU tstctk DENtZ; Maman « Kndmiz çt* bı*ıtti v> saOanak p t o * . SMd (tonMer p v p t ı z bututkı jeçec*. Dtriz rortKSdatjaC Kmbaıfc «• Marmannın açıkbn hjta datnak otup, görâf uzaktCıK>Im. * # * anmda »tenan w K t radmrte 5 km channdi otet*. OBteSUYU SICAKLIKURI: Anraur 27. HnHa Mersin • Sme v« Fa««y««e 26. AnUyı v< Gaz J. acık J Aapk BUuhı GjuneşI KOrt SSÜI Y^murtu Kahire, Üniversiteler dar geliyor ÜLKER GÖKTÜRK Üniversite rektörleri, yeni öğretim yılı başında, öğrenci sayılanndaki artıştan yakmarak, tüm sorunlann altında sınıf mevcutlannın kalabalık olmasının yattığını söylediler. öğrencilerin, "Üniversitelerde büimsel eğitim yapdamıyor" görüşüne katılmayan rektörler, tartışma ortamırun kalabalık sınıflar yüzünden yaratılamadığını belirttiler. Rektörler, genelde öğrenci demekleriyle bir ilişkileri bulunmadığıru belirtirken, dernek kurmadan da öğrencilerin sorunlannı yönetime aktarabüecekleri göriişündeler. YÖK Yasası ve Dernekler Yasası ile öğrenci derneklerinin sınırlannın çizildiğini belirten rektörler, derneklerin politikayla uğraşmaları halinde eğitimin yara alacağı kamsını taşıyorlar. Öğrenci dernekleri temsilcilerinin öne sürdükleri sorunlarla ilgili olarak rektörlerden bazılan görüşlerini şöyle açıkladılar: Prof. Dr. Necdet Serin (Ankara Üniversitesi Rektörü) Üniversitelerde sorun dendiğinde, önce karşımıza üniversitenin fiziki imkânlarının darlığı gelir. Yeteri kadar sınıf yok. Yeni bina yapma imkânlan, arazi olmaması nedeniyle mümkün değil. Yeni yatınmlar aynca büyük paralara ihtiyaç gösteriyor. Öğrenci sayısındaki artışa paralel bir gelişme gösterilememesi YÖK'le ilgili değil. YÖK'ten önce başlayan kalabalıklaşma şimdi de devam ediyor. Diğer önemli bir sorun da, araştırma görevlisinden profesöre kadar tüm çalışanlann ücret dengesizliğinden kaynaklanıyor. Üniversitelerde ücret düzeyinin yetersizliği, yeteri kadar iyi yetişmiş elemarüarı alamamamıza yol açıyor. Bilimsel eğitimin olrnadığı şeklinde tavırlar, özellikle dernek temsilcilerinin hiçbir delile sp gerçeğe dayanmayan yanlış yorumlarıdır. Üniversitelerdeki öğretim elemanlannın hepsi yurtiçinde, yurtdışında iyi yetişmiş, büyük tecrübeler kazanmış hocalanmızdır. Tartışma ortammdan uzak tutuldukları şeklindekî bir durum dayanlıştır. Ders ve konuiarda, Türkiye'yi ilgilendiren kısım varsa, bunlar tartışıhr. Bir Roma hukuku dersinde, herhalde Türkiye'deki anayasal düzenlemeler tartışılmaz. Bir medeni hukuk dersinde öğrenci kalkar da anayasada yapılan değişikliklere, bugünkü anayasayla, geçmişteki anayasalann karşdaştınlmasına ilişkin bir sonı sorarsa tartışılmaz. Bu konunun tartışüacağı ders, anayasa hukuku dersidir. Belli dönemlerde, belli şeylerin daha sert çizgilerle tartışıldığı olmuştur. Bu, Türk toplumunun her kesiminde görülmüştür. Geçiş döneminde iseniz, bir istikrar arıyorsanız, bazı şeylerin yapümaması gerekmiştir ve yasaklanmıştır. Üniversitelerde ideolojik amaçlı olmadığı sürece, birtakım sürtüşmelere yol açmamak, medeni ölçüler içinde her türlü görüşe saygılı olmak koşuluyla öğrenciler soru sorabilir. Bugün YÖK Yasası ve Dernekler Yasası, öğrenci derneklerinin hüviyetini belirlemiştir. Bu sınır içinde kaldıkları sürece dernekler faaliyetlerini sürdürebilirler. Bu sınırın dışına çıkıp günlük politikaya bulaştıkları, ideolojik davranışlar içine girdikleri takdirde sempati göremezler. öğrencinin yönetimde söz hakkının olmaşı gerektiği inancmda değilim. Öğrencinin yönetimde ne söz hakkı olacak? öğrenmekte, yetişmekte olan bir kimse yıllann tecrübesine sahip kimselere yeni öğretim metotlan mı öğretecek? Kendisi bir an önce iyi öğrenip, iyi yetişip süratle mezun olmalıdır. Prof. Dr. Necat Tüziin (Gazi Üniversitesi Rektörü) Ayın ikisinde öğretime başhyoruz. 40 bin öğrencimiz, 2 bine yakın öğretim elemanımız var. Üniversitemizde hiçbir sorun yok. Hocalarımız da iyidir, öğrencilerimiz de iyidir. Yok bir sorun evladım, siz sorun çıkartmaya çalışmayın. Olursa, zaten ben size telefon açar söylerim. Demeğin bir şikâyeti varsa gelsin bana söylesin. Gelip size söylüyor, siz rektör yardımcısı gibi oluyorsunuz.. Bana derdini anlatan kimse yok. Prof. Dr. Ergün Toğrol (Boğaziçi Üniversitesi Rektörü) Üniversite kapıları artan sayılarda lise mezunu tarafından zorlanırken ne kontenjanlarm dondunılması ne de yükseköğretime aynlan kaynakların arttırılması mümkün olmaktadır. Öğretimin niteliğini düşürmeden, artan şayıları karşılayabilmek için çare, eğitim öğretim yöntemlerini iyileştirmek olmaktadır. Hangi yolla olursa olsun, eğitim öğretim yöntemlerinin iyileştirilmesinde, geliştirilmesinde, öğrencinin katılımına ihtiyaç vardır. Üniversiteye yeni kaydolan öğrenci de en kıdemli öğretim üyesi de aynı üniversite ailesinin mensuplarıdır. öğrencilerin düşüncelerine ihtiyacımız vardır. öğrencüerle görüsmelerimden edindiğim kişisel izlenimler, görüşmeden sonra öğrencime karşı güvenimin daha arttığı şeklindedir. Bu yetenekli genç kuşaklara hak ettikleri eğjtimöğretimi verecek öğretim üyesi bulmak giderek güçleşmektedir. öğrencilerin öğretim üyeleri ile daha sık görüşmeleri sağlanmalıdır. Bu bakımdan sınıflarda öğrenci sayısının muhakkak küçük tutulması görüşünü sayunuyorum. Temel bilimlerde ise yeteTİi bilim adamına sahip olmadıkça bilimsel çalışmalarımızda büyük atılımlar yapabileceğimizi sanmıyonım. Bu bakımdan, öğrencilerimizi, bilgi spektrumunun her konusunda olduğu gibi, temel bilimlerde de merak etmeye, çalıştığı konuyu sevmeye teşvik etmeliyiz. Prof. Dr. Cem'i Demiroglu (İstanbul Üniversitesi Rektörü) Kalabalığa rağmen, üniversitemiz hizmetlerini aksatmadan yürütmeye çahşıyor. Yemek sorunumuz yok sayılır. En sıkışık bölge, Beyazıt'ta Turan Emeksiz lokantasıdır. Burada öğrenciler kısa bir süre bekleme dunımunda kalabiliyorlar. FenEdebiyat'ın içinde bir yer bulabilirsek oraya bir yemekhane açmayı düşünüyoruz. Öğrencilerden alınan harçlar semboliktir. Bunlar da öğrencilerin lehine harcandığı için faydâlıdır. Sıruflann çok kalabalık olması nedeniyle tartışma ortamı yaratılamıyor olabilir. Ancak öğrenci özel seminer isteğiyle hocalanna başvunırsa, hocanın bundan kaçacağıra zannetmiyorum. Yoksa 300500 kişilik bir smıfta tartışma ortamı yaratılamaz. Dernek olayı çok önemli değil. "Dernek olmadan da öğrenciler bize müracaat edip problemlerini getirebiliyorlar. Kanun müsaade ettiği derecede derneklerini yürütebilirler. Kanunlar bize ait değil. Bana da bugüne kadar hiçbir dernek müracaat etmiş değil. Hatta bize müracaat etmeden dernek kurdukları için tahkikat açmamız icap eder, kanuna bakılırsa... Prof. Dr. Ilhan Kayan (ITÜ Rektörü) Bilimsel eğitimin yapılmadığmı söyleyenlere ben katılmıyorum. Yani öğrenci, bilimsel öğretimin nasıl yapılacağı hakkında ne biliyor ki, kalkıp bunu söylüyor. Zaten bizim sahamız teknik olduğu için, 12Eylül'ün faturasıyla falan bizim ilişkimiz yok. Derste biz, öğrenciye birtakım bilgileri veriyoruz. Bu sosyal bilimler değil ki özel fikri olsun. Mühendisliğin ana kurallannı öğrenmeye gelen öğrenciyle neyi nasıl tartışacağız? Hocalarla diyalog eksiklikleri, sınıflann büyüklüğünden kaynaklanabilir. Bizim imkânlanmıza göre, öğrenci fazlalığımız var. Hızla ilerleyen teknoloji karşısında laboratuvarlanmızın durmadan yenilenmesi gerekiyor. Elimizdeki imkânlarla biz bunu karşılayamıyoruz. Prof. Dr. Ömer Saatçioğlu (ODTÜ rektörü) Bizim üniversitemizin kendine özgü bir tarafı var. 3800 öğrencimiz yurtta kalıyor. Yıl sonuna yetiştireceğimiz yeni binayla bu sayı dört bin beş yüzü bulacak. Öğrenci fazlalığının yani sıra öğretim üyesi sıkmtısı var. Ücretler, özel sektörle rekabet olanağı yaratamadığı için elemanlarımızı elimizde tutamıyoruz. Öğrenci sayılarınm fazla oluşu da eğitimin kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Biz öğrencüerle diyaloğun önemine inanıyoruz. Eğifinı öğretim mekanizması ile ilgili sorunlann diyaloğu için derneklerin kurulması yararlı olabilir. Ama derneklerin politize olması zarardan başka bir şey getirmez. Politik olmamak kaydıyla yararına inanıyorum. Prof. Dr, Gündüz Gökçe (Mimar Sinan Üniversitesi Rektörü) Bizim en büyük sorunumuz mekândır. Öğrenciye ayıracağımız alanlar çok az. Öğrencinin sorunları mutlaka var. Bazen öğrenciler öyle yokluk içinde ses çıkarmıyorlar, bunu olgunlukla karşıhyorlar ki, insan mahcup oluyor. Maalesef en büyük şikâyetimiz, üniversiteye gelen öğrencilerin yeterli bilgi düzeyine sahip olmaması ve sentez yapma yeteneğinden yoksun olmaİarı. 11 Genelkurmay 2. Başkanı Necdet Öztorun, Ankara Sıkıyönetim Savcısı NurettİD Soyer ve yardımcısım odasma çağırmıştı. Soyer, ellerindeki belgelerle Ecevıt hakkında dava açılamayacağını ve tutuklamaya da katılmayacaklannı belirtmişti. Bunun üzerine Öztorun, Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun'u telefonla aramıştı. Soyer o anı anlatmaya şöyle devam ediyor: "Ben 'Belge yok, bunu söyleyin lütfen' dedim. 'Tamam belge yok, belge vereceğiz. Savcı kabul etmiyor' dedi öztorun. öztorun, sonra Recep Paşa'ya 'Ecevit'i salmayın. Onu tekrar gözetime alın, ben size bu konuda ikinci evrak göndereceğim' dedi. Bize artık kalkmak düşmüştü. Stresli olduğum bir andı. Dün de ağır bir konuşma yaptım. Onu anlatmayacağım. Erkan Ue kalktık. Öğleyin evrakı mahkemeye gönderdik. Öğleden sonra da mahkemeye çıktı Ecevit ve tahliye oldu. Ama..." Soruyorum: Ecevit'i tahliye eden hâkim kimdi? SOYER Gün Sosyal'dı. Savcı Soyer, konuşmasını sürdürüyor: '2 Numarah mahkeme tahliye etti Ecevit'i. O gün hâkim Gün Sosyal Kıbrıs'a tayin oldu gitti. Şimdi bakın, bu önemli bir baskıdır. Baskı ille de kafaya yumruk vurularak yapılmaz bir hâkime. Bir hâkim, verdiği bir karardan dolayı görevinden alınabiliyorsa lojmanda oturuyorsa, çocuğu varsa okulda bu da baskıdır. Mahkeme Ecevit için tahliye kararı vermişti. Ecevit'in koridordan alınıp gözetim yerine götürüldüğünü duydum. Zaten böyle olacağını biliyordum. Bakalım Genelkurmay'dan Öztorun Paşa ne gibi evrak gönderecekti? Önu merak ediyordum. İkinci gözetim ile ilgili konu da şu: Ecevit Avrupa'da görevli bir bayan gazeteciye bir mektup göndermiş. Hanım gazeteci de Ecevit'e bir mektup yazmış. Suç yok mektupta. Ben bir sivil savcıya gönderdim mektubu. 'Al şunu soruştur.' 'Neresini soruşturayım bunun?' diye sordu savcı arkadaş. 'Adam gözetimde' dedim. Takipsizlik kararı verdi, o arada Ecevit içeriye alındı. Bir uydurma mektup bulunmuş. Bu mektup savcılığın arşivinde. Hepsi bu. Bu mektupla ilgili olarak savcıhğm yapacağı iş takipsizlik karan vermek. Takipsizlik karan verümiş, itiraz da edilmemiş. Kesinleşti, bitti. Bu arada gözetimin dördüncü veya beşinci günü, iki numarah mahkemenin tahliye karan komutanlığm itirazı üzerine, 3 numaralı mahkemeye gitti. Usulü biz böyle koymuştuk. Tutuklamayı 2 nolu mahkeme yapmadığı zaman itiraz üzerine dosya otomatikman 3 nolu mahkemeye giderdi. Yani itiraz mahkemesi belli. Komutanhğın itirazı geldi. Baktım içine bir belge konmuş. Belgede, Danimarkalı gazetecinin bu beyanatı almadan önce Türkiye'ye giriş yaptığı ve Ankara'ya geldiği anlaşıhyor. Gazeteci Ankara'ya gelmişse gelmiş. Ankara*ya gelmiş olması Ecevit'ten bu beyanatı aldığını ispatlamaz ki. Bu, bİT varsayımdı. Bunu ciddi bir belge olarak görmedim. Tabü, komutanın itirazıdır dedim. Mahkemeye gönderdim. Ancak o arada, 3 numarah mahkemenin kıdemli hâkimi Ali Hüner'in o gün komutanın odasında kaldığını duyunca, bunu hukuk adına bir şanssızlık kabul ettim. Ve dosya gitti. Yarım saat sonra dosya geldi. Ecevit tutuklanmıştı. Ecevit tutuklanmıştı. Ama ben savcı olarak tahkikata devam ediyordum. Ama neyi tahkik edeceğim? Bir gazeteci arıyorum, takipsizlik kararı veremem. Bu gazeteciyi bulmak mecburiyetindeyim. Danimarkalı gazetecinin o sırada Falkland adasındaki lngiltereArjantin savaşını izlemek üzere adaya gittiğini öğrendim. Ecevit cezaevinde yatıyor. Tutuklu. Bir aydan önce incelefne hakkımız yok. İncelesen de ne olacak? Mahkemeye çıkaracak' sın, yine tutukluluk hali devam edecek. Yapacağm bir tek şey vardı: tddianameyi bir an önce yazmak. tddianameyi yazdım. Artık mahkeme ne yaparsa yapsın. 42 ya da 41 gün aklımda öyle kalmış bende belgeleri vartutuklu kaldı. Mahkemeye çıktı. llk duruşmada savcılık olarak biz tahliyesini istedik. Mahkeme tahliyesine karar verdi. Dava tutuksuz olarak devam etti. Daha sonra konsolosluk araalığı ile Danimarkalı gazetecinin ifadesini getirttik. Gazeteci şöyle diyordu ifadesinde aşağı yukarı: 'Ben Ankara'ya geldim. Ama Ecevit'ten beyanat alamadım. Ankara'da gazeteci arkadaşlardan duyduklanmı, Ecevit'e malederek gazetede yayımlattım.' Bunun kabulü bir gazeteci için mesleki açıdan çok ağır bir olaydır. Gazetecinin ifadesi var. Konsoloslukta aluımış ifade. Ecevit beraat etti bu davadan. Şimdi ben burada sıkıyönetim savcısıyım. Ecevit'in bu tutukluluk nedeniyle büyük mağduriyete uğrayacağını biliyorum. Davanın beraatla sonuçlanacağı da belli, hukukçu olarak bunu anlıyorum. Sonuç da bunu gösterdi. Ne ilgisi var Genelkurmay tkinci Başkanı'nın bu davayla? Ne diye çağınyor beni Genelkurmay İkinci Başkanı? Hukuk devletiyiz biz. 1402 sayılı yasa açık. Bu yasayı, bu yasanın maddelerini çok iyi biliyordu komutan. Ama Genelkurmay İkinci Başkanı'nın emriyle 1402'yi bir yana ittirip evrakını görmediği bir sanığı, telefon ile hem de bu ülkede başbakanlık yapmış bir insanı gözetim altına alıyordu. Bu komutan, hukuka ne derece saygılı, ne derece değil. Bu örnekten bu konu iyice aîüaşılıyor. yetkisi Ankara Sıkıyönetim Savcılığınındı. Aynı günlerde, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'nda bazı düsUndürücü olaylar yasanmaktaydı. Kaçakçılık sonışturması sanıklanndan birinin amcasının oğlu askerlik şubesi başkanhğından sıkıyönetim mahkemesi başkanlığına atanmıştı. Bir süre mahkeme başkanı olarak görev yapan albay, daha sonra emekliye ayrılmış ve "mafya babalan"nın yemek yedikleri bir lokanta açmıştı. Bu olayı duymuş, albayın bu mafya babalanndan biriyle bu lokantada çekilmiş fotoğrafını ele geçirmiştik. İstanbul'da görevli bir yüzbaşı, Fransa'dan tarak getirip satarken yakalanmış ve ifadesinde sahte pasaport ile yurtdışına girip çıktığını anlatmış. Bu arada ifadesinde eski askerlik şubesi ve Sıkıyönetim Mahkemesi başkanının da adı geçmişti. Aynı albayın, bir başka kaçakçılık davasında yargıçlara etki yapmak için sık sık Seümiye' deki sıkıyönetim karargâhma girip çıktığını da öğrenmiş ve emekli albayın bir kaçakçılık davasını izlerken duruşma salonunda Cumhuriyet muhabirinin cektiği fotoğrafı da elime ulaşmıştı. Silah kaçakçıhğı sanıklanndan "Çayırovalı Osman" diye bilinen Osman İmamoğlu, Beykoz Kabakoz Cezaevi'nden sıkıyönetim komutanlığına başvurarak, bazı açıklamalar yapmıştı. Bu açıklamalarda bazı savcıların adlan geçmişti. Bir kaçakçı sanığın yine İstanbul'da bir sivil cezaevinde İstanbul sıkıyönetiminde görevli bir hâkim albay tarafından ziyaret edildiği, aynı komutanhkta görevli bir başka hâkim albay tarafından şu anda askeri yargıtay üyesi olan bir . başka askeri hâkimin yanındabana Selimiye'de yana yakıla anlatılmıştı. Evden çıkmayın emri UĞURMUMCU GOZLEM (Baftarafı 1. Sayfada) İşçi AN Koçak ile yargıç Sahir Yörük'ün yazgılan, istan. bul Sıkıyönetim Komutanlığı 3 Nolu Askeri Mahkemesi'nde birteşmişti. İşçi Koçak sanık... Yargıç Yörük, yargıç... Neydi suçu işçi Koçak'ın? Duvarlara "sol slogan" yazmak! İşçi Koçak, duruşmalarda, olay günü hastanede olduğunu anlatıyordu. Suç konusu yazının da kendi el yazısı olmadığının adli tıpça saptanmasını istiyordu. İşçi Koçak ve 1 avukatı Ali Yaşar, adli tıptan "duvardaki yazılann Ali Koçak m el ürunü olmadığını" belirten bir özel rapor da alıp mahkemeye sunmuşlardı. Haziran ayının 12'sinde yargıç Yörük işçi Koçak'ın savunmasını dinliyor ve savunma biter bitmez de hemen o anda 43 sayfalık kararım okuyordu. Gerekçeli karar, savunmadan önce yazılmıştı! İşçi Koçak, 12.6.1981 gün, 80/734 esas ve 81/640 karar sayılı gerekçeli kararı ile biri 3 ay, biri 6 ay olmak üzere 9 ay ceza aldı. Yasa, altı aydan az cezalara Yargıtay yolunu kapamıştı. İşçi Ali Koçak, işlemediği bu suç için yargıç Yörük'ün kararı nedeniyle hapis yattı. ve işinden atıldı. Ali Koçak. davanın peşini bırakmadı. "Mahkemenin yenilenmesi" diye bilinen olağanüstü başvuru yolunu denedi. Dosya bu kez İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Nolu Mahkemesi'nce ele alındı. Askeri mahkeme, 30.12.1986 gün, 86/240 esas ve 86/260 sayılı gerekçeli kararı ile sanık işçi Ali Koçak'ın aklanmasına karar verdi. Ali Koçak, o gün olay yerinde değildi. Bu kanrtlanmıştı. Duvardaki yazılann işçi Koçak'ın elinden çıkmadığı, adli tıp raporu ile belirlenmişti. Askeri mahkeme, sivil yargıç Sahir Yörük'ün cezalandırdığı işçiyi aklamıştı. Askeri mahkemenin başkanı kıta subayı bir albaydı. Üyelerden biri yüzbaşı, biri üsteğmen rütbesinde iki askeri yargıçSivil yargıç Yörük'ün savunma hakkını hiçe sayarak verdiği Yargıtay yolu kapah karar ile önce cezalandırılan, sonra da olağanüstü yasa yoluna yapılan başvuru nedeniyle aklanan belediye işçisi Ali Koçak bugün işsizdir. Hangi işe başvursa karşısına yargıç Sahir Yörük'ün kararı çıkarıldı. 1981'den 1986 yıttna kadar çalmadığı kapı kalmadı işçi Koçak'ın. Mimlendi Koçak... Fişlendi Koçak... İşlemediği bir suçtan öturü hapis yattı; süründü yıllarca Koçak. Bütün kapılar yüzüne kapandı işçi Koçak'ın bir bir. İşçi Koçak hep düşünürdü. Bir sosyal demokrat parti iktidara gelse de bu haksızlıkları önlese... Bir demokratik sol düşünce güçlense de "hakça düzen" kurulsa... İşçi Koçak, bu umutla baktı listelere... Gözlerine inanamadı. Keridisini işlemediği bir suçtan ötürü cezalandıran yargıç, istanbul'da DSP listesinden adaydı. Bu öykü... Acı bir öykü bu... İşçi Ali Koçak'ın yürek sızlatan bu acı öyküsünü sayın Bülent Ecevit'e armağan etmek istiyorum .. Nurettin Soyer, bunları anlatırken ben de Ecevit'in gözaltına ahnacağı günü anımsıyordum. Bütün bu konuları başkaca Bir rastlantı. O akşam ben kanıtlar ve ipuçlan ile birlikte o Ecevit'in evindeydim. Telefon günlerde Milli Güvenlik Konseçaldı. Ecevit telefon ile konuşyi Genel Sekreterliği görevine tuktan sonra 'sıkıyönetimin bir başlayan Orgeneral Necdet tebliği varmış, evden çıkmayın' Ürug'a bir cumartesi günü pardiye telefon ettüer dedi. lamento binasındaki odasmda Bir süre sonra bir binbaşı ve uzun uzun anlatmıştım. birkaç sivil memur birlikte geleAynı konulan bir de Milli Gürek emri Ecevit'e tebliğ etti. venlik Konseyi üyesi ve JandarEcevit bana 'Sayın Mumcu, siz gazeteci olarak gözaltı nede . ma Genel Komutanı Sedat Celasun'a anlatmaya karar vermişnini öğrenebüir misiniz?' dedi. tim. Ecevit'in telefonunun dinlendiğini bildiğimiz için karşı daİTe SCRECEK ye geçtik. Karşı dairede CHP eski Konya senatörü Mukbil Abay oturuyordu. Abay'ın telefonundan sıkıyönetimdeki tanıdıklarıma telefon ettim. Kimi sorduysam (toplantıda) yanıtını alıyordum. Adli müşavirleri, savcıları, sıkıyönetim istihbarat başkanını. Hepsi, hepANKARA (Cumhuriyet Büsi toplantıdaydılar. rosu) 12 Eylül döneminde Ecevit, tutuklanacağım anlaAnkara Sıkıyönetim Komutanmıştı. O günlerde CHP için bülığı Askeri Savcılığı yapan emekyük bir soruşturmanın hazırlanli Albay Nurettin Soyer'in, bir dığı da duyulmuştu. Ecevit, 'Hiç süreden beri gazetemizde yayımolmazsa içerde savunma lanan "12 Eylül Adaleti" başlıkhazırlanm' diye Çankaya'da kalı açıklamalannın yol açtığı yanyınvalidesinin evine savunmada kılar genişliyor. yararlı olacak belgeleri almaya gitti. Emniyet müdürlüğünde yapıDöndüğünde Ecevit'in niçin lan işkence sonucu öldürüldüğü gözaltına alınacağı haberini de öne sürülen Behçet Dinlier davaalmıştık: Danimarkalı gazetecisında müdahil avukatlannın tanin yayınıydı konu. lebi üzerine eski Ankara SıkıyöEcevit 'Ben böyle bir demeç netim Başsavcısı Nurettin Sovermedim' dedi. yer'in tanık olarak dinlenmesiBu kez yeniden sıkıyönetimde ne karar verildi. tanıdıkları aradım. Hiçbiri teleMüdahil avukatların talebi fona çıkmıyordu. için bir ara karar veren ağır ceEcevit'in evinden gece 12'ye za mahkemesi üyeleri, talebi uydoğru çıktım. gun bularak, gelecek duruşmaSabah, yedibuçukta telefoyı beklemeksizin olay hakında num çaldı. bilgisi bulunan Nureltin Soyer'in Gece arayıp da bulamadığım lanıklığına başvunılmasını kabul sıkıyönetim yetkilüerinden biri etti. anyordu, olayı anlattım. Öte yandan ANKA'nın verdi'Ecevit böyle bir demecim olği haber göre, Avnkat Veli Demadı, diyor. Dünya kamuoyu vecioğlu, Nurettin Soyer'in iki önünde sıkıyönetim de güç duemniyet görevlisi hakkındaki ruma düşecek' dedim. açıklamalarını kanıt göstererek, Yetkili 'Uğur bey, anlıyorum. bu polislerce sorgulanan Atilla Ama benim yapacağım bir şey Aşut ve Özen Aşut adli kişiler yok. Emir çok yukandan' diyorhakkındaki mahkumiyet karardu. larının bozulmasını istedi. Teşekkür edip telefonu kapattım. Avukat Devecioğlu, askeri Hemen Ecevit'i aradım. Yargıtay Başkanhğı'na verdiği Sıkıyönetim yetkilisinin anlatdilekçede, TKP davasında yartıklarını Ecevit'e aktardım. gılanan ve mahkum edilen AtilEcevit teşekkür etti, 'Demek la ve Özden Aşut'un, Nurettin bu yola da başvuruyorlar' dedi. Soyer'in açıklamalannda adlan O gün gözaltına alınmıştı Ece geçen komiser yardımcısı Ömer vit. Biilbül ile polis memuru Kenan Soyer'i dinlerken bir başka Avcı tarafından "Dal" olarak anım daha belleğimde canbilinen birimde işkence ile sorgulanmıştı. landıklannı bildirdi. Bu iki emtstanbul Sıkıyönetim Komuniyet görevlisinin düzenlediği ve tanlığı Askeri Savcılığı'naa CHP sanıklara birınci derecede rol oysonışturması başlatılmıştı. DİSK nadığını kaydeden avukat Devedavasının CHP'yi de içine alacioğlu, dönemin askeri savcısı cak biçimde genişletilmesinden Nurettin Soyer'in açıklamalansöz edilmekteydi. nın davanın bütününün yeniden Oysa, yasa gereğince, Anka gözden geçirilmesini zorunlu kıra'da genel merkezleri bulunan lacak nitelikte olduğunu öne sürpartiler hakkındaki soruşturma dü. Soyer, tanıklık yapacak SHP'nin Kızılcahamam toplantısjndaki kulisleri, olaylann perde arkasını öğrenince içimden: 8ravo Ayla Akbal! dedim. Herkesin köşe kapmaya uğrastığı bir ortamda, Genel Başkan Erdal Bey'e şöyle der: Etendim, adaylar arasında vazgeçemeyeceğ/n/z, yer bulmakta güçlük çektiğiniz birisi olursa, ben aday olmayabilirim. Lütfen beni duşünmeyinl Bu, kısa sürede yayılır kutiste. "vaaayyy, Ayla Hanım aday olmuyormuş, yerine biz olalıml Bu firsat bir daha ele geçmez..." diyenler mi ararsınız? "Aman, o köşe kapandı, başka köşeye koşalımr diyenler mi? Orgütünde istenmeyen biri, Erdal Bey'e: Etendim, kendi örgütüm beni istemiyor, sizin yanmızda yer alabilir miyim? demeye getirir. Erdal Bey, karşılık verir: Hay hay, oen alt sıraya geçeyim siz birinci sırada olun! Parti Meclisi ayağa kalkar da, önlenir bu utanca! Son ana dek, Rize'de liste başı bilinen Prof. Yakup Kepenek, ikinciliğe kaydınlır, kimbilir neliklerte? ARIara düşen, Hinthorozu'nun çevresine atar kapağı... Anlaşılan SHP'li yöneticiler iktidar olmak istememektedirier. Onlara Parti Meclisi üyeleri sayısında milletvekilliği yeter de artar bile. "Eli mahkum" oyları alarak, 4050 kişiyi Meclise sokabilirler. Ama bununla geleceklerini de karartıriar. Gelecek Ayla Akbal'ların, Yakup Kepenek'lerindir bilesiniz. SHP listesinde bir olumlu olay, Ecevit'in "hizip başları" diye nitelediği, Deniz BaykaHann, Ali Töpuz'lann liste basianna getirilmeleri. • ** Metin Toker'uen, 24 Eylül 1987 perşembe günü çıkan "Ankara Notlan" ile ilgili bir mektup aldım. Şöyle diyor özetle, Metin Toker: "Sevgili Ekmekçi, Ankara Notlan'nda 'Bir Serüvenin Başlangıcı...'oa?/;W/yaz/nı okudum. Bülent Ecevit'in 195Tde CHP milletvekili olarak siyaset hayatma girişini ne kadar güzel, tatlı tatlı anlaüyorsun. Hem de bütün aynntılartyla.. Olay, gün, yer ve şahısları vererek.. Benim de adım sık sık geçiyor. Benim yaptıklanm, benim söylediklerim.. Ismet Paşa CHP'nin Ankara il Başkanı İbrahim Saffet Omay'a, Ecevitin Ankara aday/ığını önerdiğinde, 'İyi, fakat Metin'i de düşünseniz' demesi. Omay'ın itirazı üzerine 'Sen Bülent'le ve Metin'le de konuş' tavsiyesini yapması. Omay'ın Ankara garında benimle bir aşağı bir yukarı yürüyerek konuşması. Bana 'Biraz konuşabilir miyiz?' diye sorduktan sonra politikaya girip girmeme hususunda fikrimi alması. Eğer düşünüyorsam bunu korrtenjandan gerçekleştirebileceklerini bildirmesi ve benim bu ilgiye çok teşekkür edip politikaya girmeyi düşünmediğimi, gazeteci olarak kalmayı yeğlediğimi 'kesin bir dille' söylemem. Ismet Paşa'nın 'Bülent'le, Metin'le konuşabildin mi?' sorusu üzerine, Omay'ın 'Konuştum Paşam, Ecevit kabul, Metin Bey reddetti' cevabını vermesi. Sevgili Ekmekçi, bu ayrıntıları okuduktan sonra, itiraf ederim kiben bile 'Acaba bütün bunlar gerçekten oldu mu?' diye şüphe etmekten kendimi alamadım. Pek basit bir sebepten: Olaylann geçtiğini söylediğin '1957 ağustos ayının sonlarıyla eylülün ilk üç haftası'nda ben Ankara Cezaevinin Hilton diye bilinen koğuşunda mahpustum. Ancak 2 ekimde, yani çok sonra tahliye edildim. Her yerde hazır ve nazır olmak Allah'ın şanındandır. Aynı anda hem Ankara Cezaevinde, hem Ankara garında bulunamayacağıma göre biri seni fena halde işletmiş... Ancak Bülent Ecevit'in 1957'de CHP milletvekili olarak siyaset hayatma girişinin benimle ilgisi hiç yok değildir. Ben bunu 'îsmet Paşa ile 10 Yıl1 adli kitaplarımın 1965 aralığında yayımlanan birinci cildinde anlatmışımdır. 2 Ekim 1957'detahliyeedildiğimde evveia eve uğradım, doğumunu göremediğim kızım Gülsün'ü sevip okşadım. Sonra, başyazımı yazmak üzere 'Akis'e gittim. Orada çok sayıda başkalan arasında iki ziyaretçim oldu. Biri Bülent Ecevit idi. Biri de Ali İhsan Göğüş. ikisinin de, İsmet Paşa'ya iletilmek üzere ricası vardı. Ecevit siyaset hayatma atılmak, CHP listesinden aday olmak istiyordu. Seçimler erkene alındığında, Amerika'da bulunduğundan gafil avlanmıştı. Hemen koşup gelmişti, ama listeler kapanmışb. Duymuştu ki, benim için Ankara listesinde bir adaylık ayrılmıstır ve ben milletvekili olmak istememekteyim. Acaba bu yeri bana verir ve beni İsmet Paşa'ya tavsiye eder misin? diye sordu. Elbette senden iyisini mi bulacaklar.. cevabını verdim. Göğüş'ün isteği ise şuydu: CHP'nin Urta listesinden aday gösterilmişti. Halbuki kendisi Gaziantep'liydi ve orayı Mecliste temsil etmek istiyordu. İsmet Paşa'ya, Urfa'dan alınıp Gaziantep'e * verilmesi dileğini iletebilir miydim? Usteler adeta kesinleşmişti de.Jki arzuyu da yerine getirdim. Ecevit Ankara'dan aday gösterildi. Ankara listesi kazandı. Ecevit Meclise ve dolayısıyla siyaset hayatma girdi... Sevgiyle gözlerinden öperek Metin Toker." Metin Toker'in bu açıklaması üzerine, ne diyeceğini sorduğum CHP'nin 1957'deki il başkanı ve sonra devlet bakanlığı da yapan ibrahim Saffet Omay yaptığı yazılı açıklamada, özetle şöyle dedi. "Sayın Metin Toker, cezaevinden 2 ekimde tahliye edildi. Sayın Erdal İnönü'nün düğünü 3 Ekim 1957 günü yapıldıktan sonra, İsmet Paşa Karadeniz gezisine çıkmazdan önceki günler içinde birkaç gün için istanbul'a gidip gelmişti. İşte Sayın Toker'le konuşmam; bazı il Yönetim Kurulu ve Merkez Yönetim Kurulu ve Parti Meclisi üyesi arkadaşlanmızla istasyonda Pasa'yı uğuriadıktan sonra garda yalnız kaldığımız sırada yapılmıştır. 1957 seçimlerinden bu yana aradan uzun yıllar geçtikten sonra, Sayın Ecevit'le ilgili kitaplar yayımlanıyor, röportajlar yapılıyor, yazılar yazılıyordu. Milliyet gazetesindeki bir röport&j vesilesiyle öğrendik ki, kontenjan adaylığı konusunda bir sürtüşme oluyor. Sayın Metin Toker, kontenjan adaylığını reddettikten sonra, Ecevifin kendisine 'Paşa'ya söyle, senin yerine beni koysun' dediğini ileri sürmekte, Ecevit de buna karşılık Toker"e böyle bir istekte bulunduğunu anımsamadığını, ancak örgüt arkadaşlannın ısrarlan üzerine adaylığı kabul ettiğini, birçok kereler soyledi. Bu tartışmanın noktalanmasının kamuoyu bakımmdan uygun olacağı düşüncesiyle o dönemin il başkanı olarak 1957 seçimlerinden 18 yıl sonra, sözü geçen açıklamayı yaparken 'ekim' ayını bellek yanlışı olarak eksik bırakmış olacağım. Bugün ise aradan tam otuz yıl geçmiştir. Belleğimi yoklayarak biraz daha açık anlatmaya çalışacağım: Büyük insan, emsalsiz lider ismet Paşa Genel Merkeze 12 kontenjan verilmesini bana ağustos sonlarında suylemişti. Zaman zaman rahmetliyle yaptığımız konuşmalarda kendisine bunun mümkün olamayacağını üzulerek söyledim. Eylül ayı sonlanna doğru, İl Yönetim Kurulu olarak, başlannda genel sekreter olmak üzere Merkez Yönetim Kurulu yetkilileriyle yaptığımız ortak toplantıda, hayli çekişmeden sonra 7 kontenjan üzerinde anlaştık. Seçim 27 ekimde yapılacaktı. Daha önce önseçim vardı. Önseçim listesi Seçim Kurulu'na verilmezden önce kuşkusuz kontenjan adaylan da eklenecekti. Şu halde kontenjan adaylarının kesln biçimde saptanmaları gerekiyordu. Demek oluyor ki olay ister istemez ekim ayına yansıyordu. işte bu iki Sayın kişiyle konuşmam ekim 19STnin aşağı yukarı ilk haftasına rasttar. Şimdi, 30 yıl sonra konuyu daha fazla deşelemek istemiyorum. Coğunluğu halen yaşayan il yönetim kurulu üyelerinin ve genel merkez vetkililerinin olayın yakın tanığı olduklannı bilerek konuşuyorum. Gerekirse daha aynntılı açıklamalarda bulunmaya da hazırım. Ne varki, sözlerimi bağlarken, birçelişkiye de değineceğim: Sayın Ecevife kontenjan kapısını örgüt esasen açmıştır. Böyle olunca, Sayın Tokefden niçin kontenjan yerini istesin? Sanınm, Sayın Toker, muhtemelen bu konuda herhalde rahmetli Paşa'nın evinde ve bazı Genel Merkez yöneticileriyle yaklaşan seçimle ilgili olarak yaptığı konuşmalarda kontenjan konusu geçmiş ve kendisi de Sayın Ecevifi desteklerniş olacak. Şu halde Sayın Toker, iyi niyete bağlı olarak bir bellek yanlışlığı yapıyor demektir. Benim açıklamam 1975 yılındadır. Sayın Toker o zaman herhangi bir açıklama ya da düzeltme yapmaya gerek duymamıştı. 195Tden bu yana aradan tam 30 yıl geçtikten sonra, Hayır, öyle değil, böyle...' diyor. Bu mantığı anlamak güç. Bu vesile ile saygılar sunarım. İbrahim Saffet Omay." Otuz Yıl Once, Otuz Yıl Sonra... MUSTAFA EKMERd ANKARA NOTLARI / EKİM 1987
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle