16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER bir bilim adamı olmadığına göre, onun merak alanına, mesleği açısından bir sımr koymak gerekmeyecek midir? Buracıkta hemen söylemem gerekiyor ki, böyle bir sımr, ancak bilim adamı için gereklidir ve çok dikkatle çizilmiş olmalıdır. Bilim adamlarımn, diyelim müziğc, edebiyata merak sarmayacaklan anlamına gelmez bu, bilim adamı kendi çalışma alanının sınırlanm kesin olarak bilir. Ama bir ozanın çalışma alanı böyle bir kesinlik taşımaz, taşımadığı için de, onun meraklarına kolay kolay sımr konulamaz. Bu sının bırakalım, ozan saptasın. Ancak burada şunu belirtmek gerekiyor, doğa bilimleri belli nesneleri olan disiplinlerdir. Şiir için böyle bir şey söz konusu değildir. Bu nesneler ozanı doğrudan doğruya bağlamaz, daha doğrusu, ozan, o nesnelerle bir gerçeküğe varacak değildir. Şurasını da atlamayalım, genellikle nesneleri olmayan disiplinler diye bilinen insan bilimleri için ise, benzeri bir sözü söylemek pek kolay değil. Şunu demek istiyorum, insan bilimleri de ozanı doğrudan bağlamaz ama, bu biümlerde ozanın estetiğe çevirebileceği (kandıncıdır bu) bir yığm araç, gereç vardır. Bunlan tarih bilimi alanında olduğu gibi, diyelim budunbilim alanında da bolca bulabiliriz. örnekleri uzatmayalım. Daha ileri giderek, doğa bilimlerinin de ozana esin perileri göndereceği söylenebilir sanınm. Bitkilerin, kuşlann yaşamlan gözlenerek neler yapılmaz ki! Ama iş bununla bitmiyor. Burada söylemek gerekiyor ki, doğa bilimlerinin kendi aralannda geçerli olan işbirliği, hatU katı'ışım (fıziksel kimya, biokimya), insan bilimlerinde çok daha sıkıdır, onlar bir bakıma içicedirler. Edebiyat ve sanat alanlarında da benzeri bir örgünün yer alması gerektiğini söyleyecek değilim. Yukarıda kullandığım "estetiğe çevirme" sözünü yeniden ele alarak diyeceğim ki, doğa bilimlerinin ya da insan bilimlerinin verileri, ürtlnleri doğrudan estetiğe çevrilecek öğeler değildir. Burada ozanın özgürlilk alanı sonsuzdur. öyle ki, sanatçı bu öğeler arasında keyfince bağmtılar kurarken hiç de bilim adamı gibi çalışmaz. Çünkü her bilim dalının belli bir nesnesi vardır, bunun benzerini şiirde aramaya kalkmamalı. Şiir, bilinmeyen bir dünyanın söylemidir; ozan bu bilinmeyen dünyayı yaratırken sözcüklerin arasında yeni bağmtılar kurar, başka bir deyişle imgeler yaratır, bu imgelerin karşılıklan yoktur. Ozanın bilimlerle ilişkisi, biraz da felsefenin bilimlerle ilişkisine benzetüebilir. Felsefe nasıl birer konu dili olan bilim dilleri ile uğraşan (onlann üstünde, ama onlara egemen değil) bir dil ise, şiir de felsefe dilini konu edinen mantığın üstünde kunılu bir dil sayılabilir. Mantığnn "ne dofrn •e yanhş" öneriler tablosu, sanki şiirin tanımı için bulunmuş gibidir. Şu aynmla ki, mantığın içeriksiz önermelerine karşılık, şiirin bir nesnesi yoktur, ama içeriği vardır, bu içerik, şiir yazıldıktan sonra ortaya çıkar, o da belki ve onu çoğun okur yakıştınr, bulur. Yukandan oeri kısaca gözden gecirdiğimiz konular hiç ozanı ilgilerdinnesin, olur mu? Bunlann tümü bir hamurdan yapılmıştır. Neden tamamlamamalı! Bir ozan elbette öteki sanat (ve zenaat) dallannın çahşmalannı da gözlemelidir. Böyle yapıldığında, dıştan bir bakışla ayırt edilemeyecek benzerlikler çıkar ortaya. (Sözgetişi, Ahmet Haşim'e "iztenimd ozan" denmesi gibi.) Bir mUzik resme dönüsebilir. (Kandinsky'nin Wagner'i çevirmesi gibi). Dahası var; sanatçı bize yüreğinden kopardığı bir armağan vermez, düslediği yapıtın düşüncesini verır. Bu açıdan bakıldığında bütün sanat bölümleri birer tasarımdır, ama sanatsal biçimleriyle yansırlar. Ozanın aydın niteliği kendisi için gereklidir. Ya ideolojiler!... Bunlan bilmeden düşünür olunabilir mi hiç! Ama Prof. Cevat Çapan, Enis Batur için, "Onnn tepki Ue karylnnmaiiinın nedenierinden biri, şiirinde aydın olduğunun göriifanesi" diyor, ozan aydın olması n demiyor. Hakhdır. Ama bir ozanın aydın olduğunun şiirinde görülmesi nedir? Ele alınacak bir konu. Biz hele aydın olmayı ozan için zorunlu sayalım da. 14 ŞUBAT 1986 MELİH CEVDET ANDAY Gösteri dergisinin şubat sayısmda, Prof. Cevat Çapan ile Hulki Aktunç'un, genç ozan ve düşünürümüz Enis Batur ile uzun bir konuşmalan çıktı. Bu konuşmanın en ilginç yanı bence, konuşmacüann Enis Batur'u düşünür ozan yanı ile ele almalan ve bu konuyu deşmeleriydi. Bunu Cevat Çapan, "Şair va aydın, bunlar birbirini d^talayan kavramlar mı, yoksa birbirini besieyen kavramlar mı? Bdld dc Enis Batur' un tepki Ue karjıtanmasının nedenleıinden biri, çllrindc aydın oUu&unon göriilmed." sözleriytebeîirtiyordu. Hulki Aktunç ise şöyle diyordu: "Şair, denemeci, eieştinnen, resim uzerine düşünüyor ve yazıyor, çevinnen, onun yanında cditöriük, gazetecilik, sonra bir yazann bize iç dünyasını açmaya çalıstıgını gösteren Tarih ve Toplum'daki yazdar... Bütfin bunlar bir şairin yolculugu mu, yoksa bir aydmın yokulugn mn? Hangisi, hangisi içindir diye bir soru sornlabilir mi?" Enis Batur ise, bu sözlere karşı, kendine "merak böcegi" adını taktığını belirtip, "...yanyana yazma gereklitiginin bir sonucu olarak, bütön bunlan şiirlerime ışık diişörarler umuduyla da yanyorum." diyordu. Bizde ozanın cahil olduğu sanılır genellikle, ya da öyle olması istenir... diyeceğim ama, o dü Ozan v e Aydın şüncemi şöyle belirtsem daha iyi olacak sanınm: Bizde ozanlık işinin sadece esin perisi ile yürütüldüğüne inanılır. Yıllar önce Sadri Ertem demişti ki: "Yahya Kemal, Hececiler'e, ozanın bflgiye gcreksemesi ohnadıgını söyler, sonra gidip evinde Osmanlı tarihi oknrdn." Madem tarib çıktı karşımıza, onu ele alarak açalım konumuzu... Tarih insan bilimleri içinde yer alan bir disiplindir, kısacası bir bilim dalıdır. Bir ozanın bu bilim dahndan beklediği nedir, ne olabilir? Yahya KemaTden ömekler almayı bir yana bırakırsak, bu soru bizi tarih üzerinde düsünmeye zorlayacaktır. Tarih nedir ve şiirle ilişkisi ne olabilir? Bir başlangıç olarak diyebiliriz ki, tarih, insanın kaynağını ve geleceğini araştırır; böyle olduğu için de yalnız ozanı değil, her aydını ilgilendirir. Ama biz ozandan beklediğimizi her aydmdan beklemeyiz, beklememeliyiz. Çünkü bir aydın için, herhangi bir aydın için merak konusu olan, isteriz ki, ozan için bir ürün konusu olsun. Bunu nerden biliyoruz ve nasıl bileceğiz? Ama bununla bitmiyor, işler daha da kanşacak. Bugün insan bilimleri ile matematık arasında sıkı bir ilişki kurulmuştur. O matematik ki, daha önce, doğa bilimleri ile birlikte çalışmaya başlamıştı. Ozanın ilgi alanını boyuna genişletmek istediğim sanılmasın, düşüncemizi koyuvermişiz, gidiyor... Evet bugün insan bilimleri ile doğa bilimleri arasında önemli ilişkiler kurulmuştur. Diyelim bir budunbilimci bugün bitkibilim ve hayvanbüim bümek zorundadır. Böyle düşünerek, ozandan yola çıktıgımızda, insan bilimlerine, matematiğe (Valery matematik çalışmıştı), doğa bilimlerine dek uzanan geniş bir disiplinler arası alana varmış olacağız; öyle ki, yalnızca ozan olarak değil, aydın olarak da merak çevremizi beUi bir yerde smırlamak nerdeyse olanaksız görünecektir. Işte gene geldik ozanaydın ilişkisine. Gerçi ozanın aydın olması gereğine pek karşı gelinemez ise de, onun doğa bilimlerinden anlaması, insan bilimleriyle ilgilenmesi ille de istenemez gibidir. Peki, ozandan aydın olmasını beklemeyecek miyiz? Aydın olmayan bir ozanın ürürüeri bizi zorunlu olarak esin perisi ile karşı karşıya getireceğine göre, bizim ozan yerine esin perisine hayran olmamız daha yakışık ahr. Ama esin perisi kime gelir? Her ozana neden gelmez? Burada ozanı, ister istemez, aydın saymamız gerektiği konusuna vanyoruz. Ama bu aydın PENCERE Sözde Milliyetçilerle "Dış Türkler"... Bulgaristan. bir kalemde 1,5 milyon Türkün adını nüfus kütüğünden sildi. Bizim "milliyetçi muhafazakâr iktidarımız'' ne yaptı? Sayın Özal'ın tepkisı ılgınçtr Hele 70 milyon nufusa ulaşalım. o zaman bu sorunlann üstesinden geliriz Aman Tannm, sen aklımızı koru! Nufus planlamasını düzenleyen bizim devletimiz değil mi? Kürtajı nıçin serbest bıraktık? Kadınlanmıza neden doğum kontrol hapları dağıtıyoruz? Devletin TRT'sinde niçin "çok çocuk yapmayın!" diye halkımıza öğüt verıyoruz? Demek ki halkımız devlete kulak vererek belden aşağısını denetime aldığmda. yandı Bulgaristan Türklen Bizim sağcı iktidaıiann adı "milliyetçi"d\r, kendileri değil Sağ kanatta "pilav üstü fasulye" ile bol mılliyetçılık edebiyatı kaşıklanır; ama bir yandan TV'de Abdülhamit propagandası yapılırken öte yandan Yunan Başbakanı'ndan bir "ıltifat" görmek için kovalamaca oynanır Osmanlı dönemindekı gibi benımsediğimiz 'borç ekonomısi" Türkıye'nın dış politıkasına kelepce vurmuştur. Nitekım Türkiye'yi Batıya bağlayan iki yol üzerinde bir Yunanistan var. bir de Bulgaristan. Ikısi de bastırıyor; Ankara'da "milliyetçı muhafazakâr" iktidar hiçbir şey yapamıyor Çünku siyasal ıktidarda gerçek "milliyetçıler" değil. "şırketçiler" ağır basıyorlar Bunlar da göbeğinden paraya bağlı adamlardır. Bulganstan'dan TIR'lar geçecek. Batı Avrupa'dan gelen işçiler geçecek; soluk borumuzu Sofya mı ehnde tutuyor? Yunanistan Ege'de Ankarayı sıkıştırıp Kıbns'ı koz olarak kullanırken bir de Sofya ile mı bozuşacağız? Sonra tıcaretımız zarar görmez mı 9 İşadamı kafasıyla baktığında. Bulganstan'daki 1.5 milyon Türkü, Bulgardan önce sen detterden sılersın • ARADA BİR ERDAL EGEMEN İş Hukuku Muşanri ÖCRETMENÖGRENCÎ HAZ1RLAYAN SELİM ÖZYÜKSEL Çağdaş Toplumlarda Işçi Sendikaları... Gelişmiş sınai ötkelerde işçi sendikalarının rolünü incelemek ve bir sonuca varmak oldukça güç bir iştir. Çünkü bu ülkelerdeki işçi sendikalarının uğraşlan üyelerine yalnızca yüksek ücret sağlamakla sınırtı değildir. Uluslararası ekonomik ilişkilerin gittikçe gelişmesi yanında işçi sendikacılığı da uluslararası uğraş alanlarına girmekiedir. Aynı işkollannda bazı ülkelerde sendika ve toplu iş sözleşmesi uygulamaları devamlı olarak yürürlükteyken bazı ülkeler de sendika ve toplu iş sözleşmesi düzenini ortadan kakjıracak uygulamalar içindedir. Örneğin ABD : de bazı şirketler işyerlerinde yapılacak toplu iş sözleşmelerine engel olmak içinsistemli uygulamalar içindedir. Bunun yanında işçi sendikaları bazı ülkelerde bazı işkollannda varlıklarını kanıtlama savaşı vermektedir. Siyasal ortamda da tutucu politikacıların bir bölümü işçi sendikalarının variığından hoşlanmadıklarını belirtmektedirler. İşçi sendikalarını ekonomik yaşamı bozan kuruluşlar olarak görmektedirler. Ülkelerin ekonomik gerileme dönemlerinde işçi sendikaları en fazla etkilenen kuruluşlar arasındadır. işçi sendikalarının üyelen azalmakta ve işçi sendikaları isteklerini kabul ettirmekte güçlük ve engeHerle karşılaşmaktadırtar. Brüksel'deki Avrupa Sendika Enstitüsü bir yayınında, ekonomik gerileme ve krizlerin olduğu dönemlerde işçi sendikalannın isteklerinin önceliklerinin değişikliğe uğradığına değinilmektedir. Örneğin, iş güvenliği, çalışma sürelerinin kısaltılmasıyla yeni iş olanaklarının yaratılması, işsizliği önleyici girişimlerde bulunulması amacıyla hükümete baskı yapılması gibi çalışmalar işçi sendikalarının uğraş sahasına girmektedir. Gerçek ücret düzeyinin korunması ve düşük gelirlilere gerçek ücret artışı sağlanması, işçilerin kazanılmış sağlık ve emeklilik haklan, sosyal yardımlarla ilgili kazanımların savunulması da öbür sendika uğraşlarına kh yasla öncelik taşımaktadır. Klasik nitelikteki toplu iş sözleşmelerinde bulunan yönetım yetkilerıni içeren konular da giderek ortak bir yaklaşımla ele alınacak bir biçimde düzenlenmektedir. Ayrıca ülkedeki genel istihdam düzeyi, yatırım yeri ve yatınmın niteliği açısından yatırım politikaları, yeni teknolojilerin uygulamaya sokuluş biçimleri gibi işin ve çalışma koşullarının duzenlenmesi konusu da işçi sendikalannın uğraş alanına girmektedir. İsyerlerinde işlerin yeniden duzenlenmesi de işçi sendikalannın üzerinde önemle durduğu bir konudur. İçerik ve kapsam yönünden yeniden düzenlenen işler, sendika temsilcileri İle işçiler arasındaki ilişki türlerini etkilemektedir. İş değiştirme, iş zenginleştirilmesi, iş genişletilmesi, yarı bağımsız 'parttime' çalışma gruplan, ilk kademe yöneticilerinin rolü, karar ve planlama işlevlerinin merkezden yerine getirilmesinin azaltılması, eğitim ve geliştirme, iş değerlendirme ve ücret sistemleri gibi konular işçi sendikalannın uğraş alanına girmiştir. Avusturya'daki "Çalışma Odası" (Chamber Of Labour) işçi sendikalannın ülke düzeyinde karar vermedeki rolünün müesseseleştirmesi yönünden ilginç bir örnektir. Çalışma Odası ve işçi sendikaları federasyonu yasayla tanınmış belirli haklara sahiptirter. Ve hükümet önemlı sayılan konularda bu kuruluşlann göruşlerini almak zorundadır. Fiyat ve Ücretler Karma Komisyonu ile işverenler, sendikalar ve hükümet arasındaki üçlü danışma kurulunun, ekonomik sorunlann çözümündeki çalışmaları ilginç uygulamalardır. Avusturya'daki sosyal uygulama üç temel ilke uzerine oturtulmuştur; 1) Güçlü, ses veren ve iyi organize edilmiş bir ışçi hareketi, 2) Emredici olmaktan çok isteğe bağlı bir gelir politikası, 3) Zekice düzenlenen bir alışveriş ilişkisi, örneğin ücret kısıtlamasının fiyat kısıtlaması ile birlikte uygulanması. İşçi sendikalarının bu uğraş konularının üyeleri tarafından ne oranda desteklendiğinin bilinmesi de ilginçtir. Örneğin İsviçre'de işçi sendikalarının çalışma sürelerinin azaltılması ve emeklilik yaşının indirilmesi konusundaki görüşlerinin savunmalarına karşı yapılan bir arastırma sonuçlarına göre işçiler haftalık çalışma saatlerinin 40 saate ve emeklilik yaşının 60 yaşa indirilmesine karşı çıkmışlardır. ABD'de emeklilik yaşı 65 yaştan 70 yaşa çıkarılmıştır. işçi sendikalannın üyelerinin beklentilerini belirleyici araştırmalarının sayısı oldukça azdır. İşçilerin yalnızca maddi olanaklarla ilgilendiğı yolundaki görüş gerçek bir durumu yansıtmaktadır. Ancak yukarda belirttiğimiz gelişmelerin tüm ülkelerde aynı düzeyde olduğu söylenemez. Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki sendikalar için, söz konusu edilen konulann bazıları güncellik kazanmışlardır. Gelişmekte olan ülkelerde ücret ve sosyal yardımların artışlarının sağlanması özellikle öncelik taşıyabilmekte ve sanayileşmiş ülkelerdeki işçi sendikalannın uğraş alanı gördükleri konular tartışma konusu bile yapılmamaktadır. Gelişmekte olan ülkeler bir yandan kaynaklarının sınırtılığı, öte yandan da işçi sendikacılığı ile ilgili bilgi ve deneyim yetersizliği ile karşı karşıyadır. Tanmda çalışanlann büyük oranda olduğu gelişmekte olan ülkelerde sanayi kesiminde çalışanlann azlığı nedeniyle işçi hareketi güçlü olamamaktadır. SONUÇ: Ülkemizin giderek sanayileşmesi gelecek yıllarda işçi sendikalanna yukarıda belirttiğimiz sorunlar için çözürnler arama zorunluluğunu ortaya çıkaracaktır. Sanayileşmiş ülkelerdeki sendikalann başvurduklan ilerleme ve gelişme yöntemlerinden kaçınmak olanaksızdır. İleri sanayi ülkelerindeki Işçi sendikalarının uygulamalannı yurdumuzun koşullarını göz önüne almadan uygulamaya aktarmaktan özellikle kaçmmalıyız. Her ülkenin uygulamaları, o ülkenin tanhsel, küttürel, ekonomik ve sosyal özelliklerinin etkisiyle oluşmaktadır. Bu sorunlann cözümünde temel ilke olarak hükümet, ışveren ve işçi sendikalarının birbirlerinden mümkün olmayanı istememeleri ve mümkün olanı vermelerıdir. Bu da tarafların yararlarına, tarafların karşılıklı özen göstermelerı ile olasıdır. Gerçekte sosyal ve politik istikrar birbirinden hiçbir şekilde ayrılmaz. Ödev öğrenciye sadece not için verUmemeli Hemen her yıl MEGS BakanlığYndan çok sayıda duyuru yapılır: "Yanyıl dinlencesinde öğrmcUere ödev verihneyecek" ya da "Ögrencilere aşırı ödev verilnemesi" türünden. Bu genelgder, duyurular ne ölçüde uygulamr pek bilinmez. Ancak uygulanmadığı yönünde gözlemler ağırhk taşımaktadır. ögrencilerden ve velilerden gelen yakınmalar bunu göstennektedir. ögrencilere ödev elbette verilecektir. Ülkemizde ilk ve orta dereceli okullann pek çoğunda yanm gün ögretim yapılabilmektedir. Bina yetersizliği bunu zorunlu kılmaktadır. öğrenci, okulda ancak 45 saat kalabilmekte, diğer zamanını okul dışında gecirmektedir. Okul dışında, öğrenciyi öğrenme etkinliğine yöneltmenin en önemli aracı "ev ödevleri"dir. Bu nedenle her dereceli okul öğretmeni az ya da çok, amaca uygun ya da uygun olmayan ev ödevi verir. EV ÖDEVLERİNDEN AMAÇ NEDtR? Ödev, dersinkonunun, derslikokul dışında öğrencinin kendi etkinliğiyle zenginleştirilmesi amacına yöneliktir. Programm bireysel ayrıhklara yer vermeyen, genel yapısından sıynlarak, her öğrencinin kişisel yeteneklerini tanımaya, bunlan gösterebUmeye olanak verir. ödev, öğrencinin değişik konularda beceri ve bağımsız çalışma, iş görrae ahşkanlığı kazanmasına yardımcı olur. Ve tüm bu amaçlann bileşkesi olarak ödev, öğrencide yaratıcüıgın oç vermesine olanak hazırlar. Eğer ögrencilere verilen ev ödevleri bu amaçlara uygun olmaz, bireysel farklıhklar dikkate alınmaz, sadece boş zamanın doldurulması, ödev notu verilebilmesi gibi yasak savma türünden olursa, yapılması yapılmamasından daha yararsız olur. ÖDEV VERtlİRKEN NELEREDtKKAT EDtLMELİ? ödev, olabildiğince bireysel olmalıdır. Bu yöntemle öğrencinin Ugilerine ve yeteneklerine uygun ödev verebilme olasılığı artar. Gerçi kalabalık sınıflar, günde 56 saat derse giren öğretmenin her öğrencisi için bir ödev düşünmesi çok güç ise de, en azından gruplar halinde ayn ayn ödev venneye çalışıhnalıdır. ödevin öğrencinin yaşına, psikolojik özelliklerine uygun olması, istekle yapılmasma ve hedeflenen amaçlann gerçekleştirilmesine katkıda bulunur. Verilen ödevi yapacak öğrencinin bilgi ve beceri düzeyi önemle göz önünde bulundurulmalıdır. Buna özen gösterilmemesi halinde ya bir yerden ya da bir arkadaşından aktarma (kopya) ödevler ortaya çıkar ki, beklenti bu olmasa gerektir. ödev, bazan bir kısım araç gereç gerektirebilir. öğrencinin bunlan çevresinde bulup bulamayacağı, satın alacaksa parasal gücünün yetip yetmeyeceği düşünülmelidir. Ailesinin ekonomik güçsüzlüğü nedeniyle ödevini yapamayan öğrencide kişilik bozulmalanna kadar varan olumsuz etkiler görülebilir. öğretmen, öğrenciye belirli bilgi ve beceriler kazandırmanın yanında, onun kişiliğinin de olumlu yönde gelişmesine yardımcı olmakla yükümlüdür. Okul öncesi çocuklan, her etkinliği "oyun" formu içinde yapar. flkokulun ilk sınıflannda da bir ölçüde buna uyulur. Ancak giderek ödevler, işe yarar, bir yerde kullanılır, sergilenir cinsten olmahdır. Notunu aldıktan sonra atüıveren ödevler beklenen yaran sağlamaktan uzakür. ödevin işe yararlığı, kullanılırlığı, kahcılığı öğrencinin gelecekteki mesleğini seçmesine de yardımcı olacaktır. öğrenci ödevleri ister okulda, ister okul dışında yapılsın bireysel olmalıdır derken, bir durumu da gözden uzak tutmamak gerekir. Gruplara, kümelere de birlikte yapacaklan ödevler verilmelidir ki, gençler birlikte çalışma, ortaklaşa bir yapıt ortaya koyma, yardımlaşarak bir işi başarma gibi sosyal davranışlar kazanabilsınler. Öğretmen, verdiği ödevleri mutlaka kontrol etmeli ve değerlendirmehdir. Kontrol edilemeyecekse edilmeyecekse ödev verilmemelidir. ödevlerde eksik ve hatalı olan yerler öğrenci ile birlikte tartışılarak doğrusu gösterilmelidir. Öğrencilerin ödev olarak yaptıklan, sergilenmeli, gelecekte gösterilmek kullanılmak üzere saklanmalı, kullanıma uygun olanlar da evdeokulda kullanılmalıdır. Amaca uymayan, işlevi olmayan ödev külfettir. Tüm öğretmen ve ögrencilere ikinci yanyılda sağlık ve başanlar. Sonra da televızyonda Sultan Abdülhamit e hava basıp sağa sola şışınirsin: Biz milliyetçımuhafazakârız' Turkıye tarihinde en büyük milliyetçı Mustafa Kemal'dir; ama Atatürk milliyetçıliğıyle bugünkülerın uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Bugünkü sözde milliyetçilik. Amerıkan gudümünde antıkomunızm tıcaretınden başka bırşey değildir; dışa bağımlı isadamlarının çıkarını; ulusal çıkardan üstün tutar. Bunlar halkı uyutmak için bol bol "Dış Türkler" edebiyatı yaparlar; ama, sımr ötesindeki soydaşlarımızı korumak için kıllarım kıpırdatmaz, VVashıngton'dan aldıkları esintilere göre dümen tutarlar. Cumhuriyet tarihinde (Hatay davası bir yana bırakılırsa) Türki /e'nin dışındaki Jürklerin hakkını savunmak için yapılan tek eylem Kıbrıs çıkarmasıdır. Bu eylemi de "milliyetçhmuhafazakâr" iktidar yapmadı; Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisinin ıktidarda ağırlığının en çok duyulduğu dönemde demokratik solcu Başbakan Ecevıt girişim kararının sorumluluğunu üstlendı 1974 temmuzunda "milliyetçimuhafazakâr" işadamı kafası ıktidarda olsaydı, yanmıştı Kıbrıs Türkü... Oenebilir ki: Bulgaristan'a karşı ne gibi önlem alınabilir? Her yandan kuşatıldık. Kuşatılırsın... Dışarı borçlandıkça kuşatılırsın, ekonomiyı yabancılara ıpotek ettikçe kuşatırılırsın; ülkenin büyük kuruluşlarını kokü dışarda işadamları ellenne geçirdikçe kuşatılırsın; hammaddesi dışardan gelen tüketim endüstrisine bağlandıkça kuşatılırsın; her yıl dışardan 23 milyar dolar bulmadıkça yaşayamaz duruma düsersen kuşatılırsın; dış borçlarda faızler, tepende Damokles'in kılıcını da aşıp giyotinleşti mi kuşatılırsın, sınırların dış sorunlarla çevrildikçe kuşatılırsın; dış politikayı tek boyuta bağlayıp, Washington'u Kâbe'ye dönüştürürerek tüm manevra otanaklarını yok edersen kuşatılırsın... • Peki, kuşatmayı yarmak olanağı yok mu? Var; ama bu, gerçekten milliyetçi bir iktidann yapabileceği iştir. • İZ BIRAKANLAR Eski valilerden tbrahim Ethem Bey'in altı çocuğunun en büyüğü olan Bedrettin TunceL, 1 Nisan 1910 tarihinde babasının kaymakam olarak görev yaptığı Tirebolu'dadoğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Anadolu'nun çeşitli kentlerinde sürdürmüştür. Trabzon Sultanisi'n de üç yıl okuduktan sonra Galatasaray Lisesi'ne girmiş ve 1932 yılmda liseyi bitirince Milli Eğitim Bakanlığı'nın açtığı sınavı kazanarak öğrenim için Fransa'ya gitmiştir. Lyon Üniversüesi'ne giren Bedrettin Tiıncel, 1936 haziranmda, bu üniversitenin Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olmıiştur. 1936 yılı kasım ayında Ankara'da yeni açılan Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne asistan olarak atanmıştır. Aynı yıl açılan Devlet Konservatuvan'nm Tiyatro Bölümü'nde tiyatro tarihi dersleri vermekle de görevlendirilmiştir. Bu görevini Üniversite Yasası'nm çıktığı 1947 yılına kadar sürdürmüştür. 1936 yılmda öğretim kadrosuna girdiği ve kırk üç yıl altı ay hizmet verdiği DTCF'de sırasıyla asistan, doçent ve profesör olarak gö'rev yapan Bedrettin Titncel, 19S8yüından ölümüne kadar bu fakültenin Fransız Dili ve Edebiyatı Kürsüsü Başkanlığını yapmıştır. Aynı fakültede kurulan Tiyatro Enstitüsü ile tspanyol Dili ve Edebiyatı Kürsüsü onun emeklerinin ürünüdür. Ayrıca Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin de varlığını büyük ölçüde Bedrettin Tuncel'e borçlu olduğu bir gerçektir. 27 Mayıs 1960 tarihinde DTC Fakültesi Dekanı iken Prof. Tuncel, Milli Eğitim Bakanı olmuştur. Bu görevi beş ay kadar süren Tuncel, o tarihte görevde bulunan 2800 eğitmenin işlerine son verilmesi için hazırlanan önerileri geri çevirmiş, bu değerli eğitim emekçilerine emekli olabilme hakkı sağlamıştır. 19601961 öğretim yılını açarken radyodan yaptığı konuşmada, "Okul dediğimiz insan laboratuvannda gerekü bilgilerle birlikte, hatta bundan daha çok, düsünme melekesini gelistirmeye çahşmak, şüphesiz, öğrttimin temel tasıdır" derken, Atatürk'ün hedef gösterdiği çağdaş toplumun eğitim dizgesinin felsefesini gösteriyordu. Yine kısa süren bakanlık döneminde bölge tiyatrolarınm kurulması fikrini yaygınlastırmak ve gerçekleştirmek için önemli çabaları olmustur. Prof. Bedrettin Tuncel, 19581966 yılları arasında UNESCO Yühitme Kurulu'nda Türkiye'yi temsil etmiş, 1966'da bu kurulun başkan yardımcısıyken UNESCO'nun 20. kuruluş yüdönümünde UNESCO Genel Konferansı Başkanhğı'na seçiimistir. Tuncel, başkanlık süresi dolduktan sonra da Türkiye'yi UNESCO Türkiye Ulusal Komisyonu Başkanı olarak temsil etmiş ve yaptığı girişim ve önerilerle 1981 yılınm bütün dünyada "Atatürk Yih" olarak kutlanmasım sağlamıştır. 1940yılından 1966 yılına kadar MEB "Tercüme Bürosu" üyeliğinde bulunmuş, 1000'den fazla yabancı yapıtın dilimize kazandınlmasına emek vermiştir. "Ugion d'Honneur" nişanının "Offider" derecesinin sahibi olan Prof. Tuncel, 1968'de UNESCO'nun da ilk altın madalyasının sahibidir. 19 Mart 1980'de yaşamdan ayrılan Bedrettin Tuncel'in cenaze töreninde konuşan Prof. Enver Ziya Karal, "Bedri'nin fakülteye son gelişi bu! İlk gelişi 40 yü önce idL ~.Fakülteyi Atatürk kurmuş, adını da o koymustu" diyor. Prof. Dr. Suat Sinanoğlu, Tuncel'in birinci ölüm yüdönümünde Türk Tarih Kurumu'nda yaptığı konuşmada, "Bedrettin Tuncel, Atatürk'ün ölümünden sonra görtv alan kuşağın ölümsüz kisilerinden biridir" nitelemesiyle onun Atatürkçülüğe olan inancını belirtiyor. Ardında 30 kadar telif ve çeviri yapıt, yüzlerce makale, çok sayıda arastırma ve on bin cildi aşkın bir kitaplık bırakan Tuncel'in 1979 temmuzunda 37. Uluslararası Eğitim Kongresi'n de 23 Nisan'ın "Çocuk Günü" olması için yaptığı öneri çok büyük bir ilgi ile karşılanmıştır. Eğitimci Rauf tnan, "özgecüiği incfUği, açıküğı, tüm davraruslarmda, üişküertndeki dosdoğruluğu, alçak gönüllülüğü, herkese içtentikli sevgisi idi ona oiağanüstu sevimliliği ve sonsuz güveni sağlayan" diyor. Tiyatrodan çeviriye, Çocuk Günü'nden UNESCO'ya, Tuncel daima yaşayacaklardandır. ILHAM ILHAM MUZAffCR ILMAM CRDO5T Bedretttn Tuncet TÜRKÎYELÎ MÜSLÜMAN HANmLARA ÇAĞIRI Bismihitealâ Hz. Fatîmai Zehra'mn (A) doğum günü ve "Kadınlar Günü" münasebetiyle İran İslam Cumhuriyeti Ankara Kültür Merkezi tarafından Türkçe, Farsça ve İngilizce olmak üzere üç dilde hanımlarla ilgili bir seminer düzenlenecektir. Seminerin programı: Iran, Türkiye ve Amerikalı hanımların konuşmaları, Film, tiyatro, marş, resim ve kitap sergileri. Gün : 12 Mart 1986 Saat: 9.3018.00 Yer : Batı Han. Kat: 1 BakanlıklarANKARA Tel : 27 03 % Not: Seminere ve verilecek öğle yemeği ziyafetine teşrif etmek için davetiye almak üzere en geç 25 şubat tarihine kadar yukarıdaki adrese başvurmak gerekmektedir. "Hıifîiimlt'n yanııo \t'\U'tH'tı bir çnilık îlhan tllıan VAaLARlYLA ı»ktjv \kbal TAİ.IP Af 'AYDiH ÇA.1 YUCCL >ıiruefUYi.e UtKÜ ULUtfVlAn QtxTC»Mfi CMRC 2r>f*,tZ "lAuM YrW^ ^Ü*MjR"V' A YAL^ıhrNAYA Y AMMET AOA ATAOi ÖE"R.Sf'OOLU OMf R AUŞOAĞL Vf R ' \.t ı^ık S >*. J ü ^ D ı \ . m \ t * İLAN METNt Etibank Küre Bakırlı Pirit Işletmesine Haydarpaşa gümrük ambanndan 34 kapta 167.420 kg ekskavatör aksamının nakliye işi ihale edılmek suretiyle yaptınlacaktır. Bu işle ilgili şannameler 14 Şubat 1986 curaa günü saat 9.00'a kadar Etibank Istanbul Alım Satım Müessesesi Müdürlüğü'nün Tepebaşı Meşrutiyet Caddesi No: 241'deki muhaberat servisinden temin edilebilir. İRAN İŞLAM CUMHURİYETİ KÜLTÜR MERKEZİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle