23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ra Sultan Balım tarafından kurulmuştur. Rüştü Şardağ, Ali'nin haklı nederilere dayalı olarak düştüğü kırgınlığı ve kişiliğinin yuceliğini duşünerek, "İlk halife olmak onun hakkı idi" demeyi temelsiz bir görüş saymakta ve bu kavgamn "tslamlık üzerindeki bir anlaşmazlıktan değil, Araplar arasındaki birtakım duygusal kırgınlıklardan ve çıkar hesaplanndan doğduğunu" ileri sürmektedir. Ama koca bir Islam dünyasını etkisi altına aldığı düşünülecek olursa, bu duygusal kırgınlıklan ve çıkar hesaplarını, sanınm, çok da hafıfe almamak gerekecektir. Şimdi şu duygusal kırgınuklann doğurduğv cinayetlere kısaca bir gözatalım: Ali'nin bir oğlu Hasan zehirletüiyor, öteki oğlu Hüseyin altı aylık çocuğu Ali Ekber kucağında olmak üzere Kerbelâ'da okla öldürülüyor, kesüen başı, Muaviye'nin oğlu Yezid'in içki sofrasına götürülüyor; Zeynel'abidin, Cafer'us Sâdık, Ismail, Musa Kâzım, Musa Bin Muhammed UsSadık, Ali'yül Rıza, Ali yün' Naki, Hasan'ül Askerî, Mehdi ve Masume'ye kadar uzanan bütün peygamber, içlerinde kırk günlük cocuk da olmak üzere öldürülüyor. Konunun bir ilginç yanı da, Emeviler yıkıldıktan sonra Halifeliği ele geçiren Abbasilerin (ki Muhammed Peygamberin amca oğulları idi) bu cinayetleri surdürmeleridir. Abbasiler, amca oğullan Ali'nin torunlarını, yeni yapılan duvarlar arasında, diri diri, taş yerine kullanıyorlar. Duygusal kırgınlıkların, kinin, düşmanlığın kaynağı ne olursa olsun, Sünnî Şiî kan davası, Âli Âbâ'nın yok edilmesi ile son bulmamış, Arap, İran, Türk devletleri arasındaki savaşlarla da a>Tiı sloganlar altında sürüp gitmiştir. Yavuz Selim, ulemanın fetvası üzerine Anadolu'da 40.000 Şiî Türk'ü öldürüyor. Çaldıran seferi sırasında öldürülen Kızılbaslann, Tahtacıların sayısını bilmiyoruz. Demek Sünnî OsmanL padişahlarmın halklan içinde Alevîler de vardı ve bunların sayısı pek de az değildi; Iran'a her sefer açılışta bunlardan bir bölümünün başlan gidiyordu. Ruştu Şardağ, önsözünün bir yerinde şöyle diyor: "14. yıiz>ılda, Horasan'dan kutsal bir gorevle gelerek Türk ulusunu birleştirmege, kardeşliği, sos>al adaleti, insan sevgisini ve elbette her sevginin başında Allah sogisini ve İslam'ın gerçeğini anlatma>a çalışan Hacı Beklaşı Velî'vi en çok üzecek, ruhunu en çok incitecek olan şe>, a>nlık tohumlarının milletimi/in lemiz göniıl tarlasına ekilmek islenmesidir." Evet. bence de o\ledir, ama bunu Muaviyelere anlatamazsmız ki! "Şeriaf'i egemen kılmak isteyen anlayış elbette "tarikat"i d i n s « ^ ^ z l i k sayacaktır. Söz buraya gel^^ccdiğinde, konu artık unutulması gereken geçmişteki bir olay olı^^ırTiaktan çıkar. Özellikle şnrimizd«^=^ kendini gosteren Âli Âbâ sev i, dar kafalı şeriatçiye, ölçültt ıir eleştiridir, hatta yergidir. M iîekim Rüştü Şardağ da bunu « le getiriyor: "Görülüyor ki, gc^miş yüzyıllann din adamlannd==^ a tslam'ın büyük hoşgörüsünu. sevgisini, Allah'ın şefkatini b; layan aydın ve halk ozanlan, y ıvaş yavaş onlardan kopmuşla ayn ibadet yerieri kurmuşlaı bunun nedeni, din öncülerini din görevlimi imam ve lerinin, vâızlann, hatiplerinin yan tutumlandır." Ramazan'da r, içen bektaşi üzerine uydurıı Hmuş güldürücü fıkralar bekt ıyi sevimli kılıyorsa, bunun al daki anlam, Jslam'ın beş ilkesi^ mi yerine getirmekle ancak hiçiı.•«»• Müslüman olunabileceği, ar a iyi insan olmaya bunun yeceğidir. Konuya en kök en çözümü getiren, gene Atat olmuştur. Bunu da yazann ağzından dinleyelim: "Dâhi Atatür ft'ün kurduğu •rmıi Ue birlikte cumhuriyet reji «nlan devletimihalkı Müslüman özgürlüğfine, zin temeli, inan r." laikliğe dayamış sarsıntıya uğBu özgürlüğü humlannın yeraması, aynlık t ^onuçlar. Bunu niden atılmasını anlatamıyoruz. söylüyoruz, ama MELİH CEVDET ANDAY Sünnî Alevî çatışması, İslam tarihinin en kanlı sayfalarının konusu olmuştur. Sorun, Muhammed Peygamberin ölümünden sonra, Ebubekir ile Ömer'in, Ali'ye haber vermeden halifelik işini kendi aralarında çozümlemiş olmalarından kaynaklanır. Bilindiği gibi, önce Ebubekir, sonra Omer, daha sonra da Osman halife seçilirler; Ali dördüncü olarak halifeliğe getirildîğinde ise Emevî ailesinden Şam Valisi Muaviye ona başkaldırır; böylece günumüze değin süren bir mezhep savaşımı ortaya çıkmış olur. tslanun bu kanayan yarası karşısında, kimi inananlar, eskiden bir haksızhk olmuş bulunsa bile, geçmiş gitmiş bir olaydan ötürü dinin bölünmesini doğru bulmadıklannı ve eski bir düşmanlığı sürgit etmenin yanlışbğını ileri sürerler. rnüş olan ise, bir Türk şiannı kurmuş olan Hacı Bektaş Veli'nin, kuruluşunu kutsadığı Yeniçeri ocağına nasıl olup da Şiîlere karşı savaşma görevinin verilmesidir! Çünkü Bektaşilik, Anadolu'nun Alevîliği demektir. Daha da aynntılara inersek, Yavuz Selim'in Çaldıran seferine götürdüğü Osmanlı ordusunda, Hacı Bektaş evlatları sayılan Yeniçeri'den başka, düpedüz Alevflerin de bulunmasmın şaşırtıcılığıdır. Bugün bu konuyu açmama, dostum Rüştü Şardağ'ın yeni çıkardığı "Her Yönü Ue Hacı Bektaşı Veli ve yepyeni eseri Besmele Açıklamasf' oldu. YaUnutmayahm ki, Muhammed, zar, Manisa Kitapsarayı'nda "Ben bilim kentiyim, Ali de ka bulduğu ve tıpkı basımı ile birlikte sunduğu Şerhi Besmele adpısı. İsteyen bu kapıya gelsin" h yapıt dolayısıyla Alevîliğin, Şidemişti. Şunu da söylemiş: "Ali îliğin nerden, nasıl çıktığını, çok bendeodir, ben ondanım." Böy yerinde olarak, anlatmak gerele de olsa. bunun tartışılması, ğini duymuş. Çünkü Arap'taki Ben konunun gereğince aydın son çözümde, çağdışı bir konu Alevîlik, Iran'da Şiîlik adını albga kavuşmamış olduğu kanısın sayılmaktan kurtulamaz. Ama dığı gibi, Anadolu'da da Bektadayım. Ta başından alalım... Şiî Alevî düşmanlığmın var gü şilik, Kızılbaşlık, Tahtacıiık giAmcaoğlu ve damadı Ali, Mu cü ile sürüp gelmesi karşısında bi adlarla anılır. Horasan'dan hammed'in gömülmesi ile uğra böyle bir davranışı yeterli saya kalkıp Anadolu'ya gelen, buraşırken, öteküer neden bu yash mayız. Öyle ise, Sünni Alevi da yoksul bir köye yerleşen Haolaya katılmayıp, post peşine çatışmasının temelinde başka cı Bektaş Veli, gerçekte Bektaşidüştüler? Yoksa Muhammed'e toplumsal ekonomik nedenler lik tarikatmı kurmuş değildir. inanmamışlar mıydı? Kimi ina aranması gerekli olacaktır. Işin Mevleviliğin Mevlana'dan sonra nanlann sürgit etmeyi yanlış bul bu yanı, bildiğimce, incelenmiş, kurulması gibi, Bektaşilik de duklan olayın başlangıcı bura araştırılmış değildir. Hacı Bektaş'ın ölümünden sondadır. Bir bakıma, onlara elbette Beni eskiden beri düşündürhak vermek gerekir, yoksa bir kan davasında yan tutma durumuna dıişülmüş olur, bu davanm aşağı yukan 1500 yıldır sürmesi sağduyuya aykın kaçar. Ancak "unutalım" diyenlerin tumden Sünnî olmaları gene de binakım kuşkulan ayakta tutacak gibidir. Yoksa Ali'nin ve soysopunun (bu soysop Muhammed'in soysopu idi) canavarca ortadan kaldınlması, Müslümanlıkta bir sapmanın göstergesi olmasın? Başka bir deyişle, Muhammed"in ölümünden sonra Ali halife olsaydı, din başka bir kimlik mi kazanacaktı? Ali Kapısı PENCERE Telve... 17 MAYIS 1985 ARADA BİR VEIMT GUNYOL Zorlular Dünyası Dünya kuruldu kurulalı, hep zorlular egemen olmuş, aileden başlayarak, klanlara, kabilelere, küçük büyük insan topluluklarına. Derebeyi, kral, şah, padişah, imparator falan filan, bir sürü (çoğu yeteneksiz) insan, bir avuç çıkar çevrelerinin dolapları düzenleriyle desteklenip, milyonlarla insanın yazgısını ellerinde tutmuşlar. Yakın zamanlara dek. Yöneten yönetilen, ezen ezilen dünyası bu. Ebüzziya Tevfik'in (18481913) yorulmadan, büyük bir özenle çıkardtğı Mecmuaı Ebüzzıya'nın 113. cüzünde "Anonim Şirket İstibdadiyesi" başlıkiı şöyle kısacık bir yazı var. Olduğu gibi aktarıyorum: "Lütfü Fikri Bey, memleketteki cerayanı ahvale bakarak: Bizde istibdat, anonim bir şirket halini iktisap etti (aldı) demiştir. Filhakika istibdadı saltanat, şahsı vahidin (tek kişinin) elinden 33 senede bin belâ ile nez'edilmişti (alınmıştı). Şimdi ise eşhası müteaddideye (birkaç kişiye) intikal eden (geçen) bu kuvvet, surette (görünüşte) anonim' ve hakikatte 'komandit' bir şekil almıştır. Binaenaleyh bu kadar hissedaranı menfaatin desti pür zoru ihtirasını (zorlu ihtiras elini) andan çekmeye imkân mutasavver midir? (düşünülebilir mi?). Meğer imdad ede Allah!" İşi Tanrı'ya bırakan bu 72 yıl önceki dilek, bugün, az gelişmiş ülkelerin başlıca sorununu dile getiriyor. Kurtuluş Savaşı ile başlayan atılım, Gandi Hindistanı'yla sürüp giden bağımsızlık ateşi, Kuzey ve Güney Afrika ülkelerini sardt. Cezayir, bu atılımın en parlak örneklerindendir. Bugün, Afganistan ve Güney Kore dışında. pek az ülke, siyasal açıdan yabancı çizmesi ya da uyduluğu altındadır. Ama, ekonomik sömürgecilik büyük boyutlar kazanmaktadır. Lozan Konferansı'nda, İngiliz Başbakanı'nın İnönü'ye: "Bağımsızlığınız uzun sürmez, ekonomik olarak bize bağlı kalacaksınız nasıl olsa" yolunda söyledikleri, Atatürk'ten (biraz da İnönü'den) sonra geçerli oldu; özellikle DP dönemi ve sonrasında, geçerlilik iyice yerteşti. Sultan Abdülaziz doneminde başlayan ve saray yapımlanna harcanan dış borçlanma, sonunda Düyunu Umumiye adı verilen bir kuruluşu başımıza bela etmiş, yurdun gelir kaynaklarının bir bölümünü denetim altına almıştı. Atatürk. kurduğu cumhuriyetin onuruna yakışır bir biçimde dış borçları takside bağlamıştı. Çünkü onun başlıca ereği, tam bağımsız bir yurt kurmaktı. Bu eregini büyük Nutuk'ta şöyle dile getiriyordu: "Tam bağımsızlık denildiği zaman, tabii, siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, harsi (külturel) vb. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik kast olunmaktadır. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksun olmak gerçek anlamıyla bütün bağımsızlıklardan yoksun olmak demektir." Ne var ki, 1838'de başlayan borçlanmanın son taksidi 1954'te ödendikten sonra, DP iktidarı yurdu yenı borçlara boğmaya başladı. Bugün, IMF denilen uluslararası bir kuruluş, Düyunu Umum/ye'nin görevini üstlenmiş bulunuyor. Atatürk'ün bağımsızlık anlayışınaters düşup. ekonomik bağımsızlığımızı kısıtlayarak. Ayrıca, hep de gelişmiş ülkelerce kurulan çokuluslu ortaklıklar, hükumet çevrelerinden destek gören holdinglerle ışbirliği yaparak, ekonomik bağımsızlığımıza gölge düşürmektedirler. Bugunün zorlukları bunlar işte, tabii asıl kapitaiist ülkelerde. Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde, kapitaiist sosyalist ayrımı yapmadan denebilir ki, yöneticiler, teknik gelişmelerle, yönetilenler üstünde inanılmaz bir güç kazanıyorlar. Bu konuyla ilgili olarak, Aldous Huxley, Bilim, Barış ve Özgürlük adlı yapıtına Tolstoy'un şu sözleri ile başlıyor: "Toplumun örgütlenmesi kötüyse (ki, bizimki öyle) ve bir avuç insan çoğunluğa egemense, onu baskı altında tutuyorsa, doğaya karşı elde edilen her yengi, ister istemez bu gücü ve baskıyı arttıracaktır. Bugün olup bitenler budur işte." Çarlık Rusyası için söylenmış bu söz, bugün de geçerli, daha çok az gelişmiş ülkelerde. Gelişmiş ülkeler için de aynı şey söylenebilir. Bugün İngiltere Başbakanı Bayan Thatcher için "Demir Lady" sözü, herhalde boşuna denmiyor. Kökeni çok eskilere dayanan, kendini devletle özdeşleştiren XIV. Louis bir yana, devlet kavramının ön plana çıkışı Hegel'le başlar. 19. yüzyıldan bu yana topluma el koyan devletle birey arasında, özgürlük konusunda sonu gelmez çatışma sürüp gitmektedir. Devleti tekellerine alan, onunla özdeşleşmeye çalışanlar ve bu konuda oldukça başarıya ulaşanlar, çağımızın (aslında her çağın) zorlularıdır. Tra\en, Ölüm Gemisi adlı romanında bu konuyu şöyle dile getiriyor: "Zorbaların, kralların, imparatorların ve onların metresleriyle uşaklarının devrini yendik. onun için savaşıldı. Çağımız bizi daha güçlü, daha büyük zorbalara kavuşturdu, çağımız bir bayrak çağı oldu, bir devletçilik çağı başladı şimdi de." (Adalet Cimcoz çevirisi). Burada sözü edilen devletçilik, elbette Atatürk'ün, halktan yana, koruyucu, kayırıcı 'baba devlet'i, ya da 'devlet baba'sı değil tabii. Bugün, kraJlardan padışahlardan, imparatorlardan daha zorlular kim olabilir parababalarının kurduğu tekeller ve holdinglerden başka? Görülüyor: Kapitaiist olsun, sosyalist olsun, hiçbir ülke yok ki bugün, oralarda, iktidarı ellerinde tutan bir azınlık (parababalarıyla el ele) yığınları kendı yörüngelerinde yönetmektedirler. Bu gelgeç dünyada, hep zorlular mı egemen olacak? Hayır. Nasıl? Bunun üstünde düşünmek, her namuslu aydının görevidir. Hem 2101 T GRUNDIG Kslitesi Hem PalSecam Elektronik Si^tem Devresi Cifte Mükemmellik Bizim gazetenin yazı, yönetim, dizgi ve baskı birimleri, büyük bir avluyu köşeleyen L biçiminde uzun bir yapıya yerleşmiştir. Avlunun sokağa bakan yanında, gün görmüş eski ahşap konak, mevsimlerle becelleşir. Çalışma odamdan bakıldığında, kendi haline bırakılmış bu ahşap konak görünür. Anılarını taşımaktan yorulmuş bu yapı, geçmişi bugüne taşır. Çünkü bir zamanlar İttihat ve Terakki merkeziymiş. Bilmem yalan bilmem doğru, en üst katındaki banyoyu bana gösterirlerken: Talât Paşa, demişlerdi, bu banyoda yıkanırdı. Eski ahşap konağ+n karşısında, sokağın öte yanında şimdikı istanbul Lisesi, eski Düyunu Umumiye binası vardır. O yöne bakınca Mithat Cernal'in "Uç istanbul'undaki "Üç Şapka" gelir aklıma; Reji'deki Ramber'in, şimendiferci Hügnen'in, Düyunu Umumiyeci Berje'nin şapkalan. Fes giyen Osmanlıyı bu üç şapka yönetmiş. • Çaycı Muharrem lise öğrencisi havasıyla odama girip ne istediğimi sorunca: Az şekerli.. dedim. Sonra gözlerim eski ahşap konağa kaydı; kimbilir kaç mevsim içinde çalıştığım bu yapının penceresinden Cemal Efendi el sallıyordu. Cemal Efendiyi Cumhuriyet'te çalışmaya başladığımda tanımıştım. O yıllanmış kahvecı; ben yeni yazar. İlişkilerimiz birdenbire sıcaklaşıverdi; yazann kıdemsizliğiyle kahvecinin kıdemi, aradaki boşluğu dolduruyordu. Cemal Efendi başında beresiyle dolaşır, ayaklarını sürüye sürüye yürür, gazetede dokunulmazlığı olduğunu bilir, kimseye pabuç bırakmazdı. Eski kurumlarda gözetilen yadigârlar vardır; onlardan biriydi. Ben özellikle vurgulayarak Cemal Efendiye "siz" diye seslenirdim: Cemal Efendi, bir kahve getirir misiniz? Oysa "getırgötür" üzerine emre alışmıştı Cemal Efendi; bir gün dayanamadı: İlhan Bey, dedi, siz daha iyi bilirsiniz; Fransa'da Sen nehri varmış... Evet. İşte beyim, Sen nehri siz olmaz, kahveciye bendeniz demek olmaz. Avludaki çinko damlı çay ocağı, Cemal Efendinin görünmeyen saltanatının sarayıydı. Kolay değil, orada kimbilir kaç yıl kahve kaynatmış, çay demlemış. Bu kıdem, Cemal Efendiyi paşa gönlünün hizmetine bağlamış. Paşa gönlü isterse kahveyi getirir, istemezse boş verir; sade mi ısmarladın, şekerli içersin kahveni; çay mı söyledin, sade kahveye buyur eder. En sonunda, başına buyruk Cemal Efendiye karşı gazetede bir gösterı yürüyüşü düzenlendi. Başta Genel Yayın Müdürü Cevat Fehmi yürüyordu; bir döviz taşıyarak: "Kahveci Cemal'i istemiyoruz. Artık Yeter!.. Yazıışlerı müdürleri, sekreterler, muhabirler kalabalığı eski ahşap konağın loş salonlarında, gıcırdayan merdivenlerinde tur atıyorlar; Cemal gülümseyerek izliyor. I GRUNDIG 2101 T NIN TEKNİK ÖZELÜKLERİ EKRAN BOYU 56 crr TUP C'NSI In LmeBlacHslnpe CALISMA STANDARDI Pal ıSecamıCCIR ısıstemB'Gı FREKANS BANDI VHF 212 Kanal FREKANS BANDI UHF 2168 Kanal SES GUCU 6 W Muzıl< Gucu HOPARLOR IVtı adei 4 ctirr k e 8 on TL'S ADEDI 8 Tuslu ÇciHftn) CIHAN $IRKETLER CRUBU BarDaros Buivan No 13? niaız Tel 166 94 00 9 nat 56 ekran 2101 T renklınize. super color televizyon da dıyebılırsınız. Super görüntüsü. super renklerı, super kalıtesıyle 2101 T'nizi yıllarca kullanabılırsiniz. super color Lider den TEŞEKKÜR Kızımız Su'nun dünyaya gelişi sırasında ve öncesinde yakın ügjsi, mesleki bügisi, ve tecrübesiyle bizlere yardımcı olan SOD^EP'ten Duyuru BİRLEŞMİ MILLETLER 1985 ULUSLARA SI GENÇLİK YILI NİYLE NED KATILIMGT=;LİŞMEBARIŞ Cemal Efendi bir gün Doğan Nadi'nın odasına girip bakıyor ki gazetemizin eski yazarlarından Ömer Rıza, Necmi Rıza, Vasfi Rıza oturuyorlar. Cemal Efendi: Ooooo, diyor, burada bir Allah'ın rızası eksik. İsmet Paşa o dönemlerde çok etkiliydi. Cemal Efendiyi İsmet Paşaya benzetırdim. O da gülerek derdi ki: Sizi benden ben bile kurtaramam!.. Ovidus'un dizesini yineterdim: Seninle de sensız de ımkânsız yaşamak... Cemal Efendi çoktan öteki dünyaya göçtü, eskilerin deyişiyle kurtuldu. Bilmem ki neden Muharrem'in getirdiği az şekerli kahvenin kararmış telvesine bakarken Cemal Efendiyi anımsadım; geçmişten sıcak bir yudum gibi... Jinekolog Operatör Dr. Metin Bilbil'e doğum sırasında ve hastanede kaldığımız süre içinde yakın ilgilerini esirgemeyen Çevre Hastanesi personeline; telgraf, mektup, telefon ve çiçekleriyle sevincimizi paylaşan . sevgili dostlara içten teşekkürlerimizi sunuyoruz. Neş'eMuammer Öztat PROGRAM: PANELI SODEP K A D I K O ^ M ^ ILÇE ORGUTU GENÇLİK GÜNLERİ 1827 MA T1S 1985 FtLM GÖSTERİSİ (*) Fümin adı Yer Tarih : HAIR : Moda Sineması Kadıköy : 2026 Mayıs 1985 BUTİK ve HEDİYELİK EŞYA SATICILARININ DİKKATİNE ! İSI3A9UI Anadolu Medeniyetlerı desenlerı ile' bezenmış elişı MUM BATIK kupon kumaş, bluz, tişort. heybe, tablo, kartpostal, eşarp plaj giysilerı satış ve sıparişme başlamıştır. Kuçukayasofya Cad No 35 Sul'tanahmetISTANBUL Tel 527 47 09523 73 98 SAYIN DOKTOR VE ECZACILARA Ceniş spektrumiu kemoterapötlk Antienflamatuar ve Antlallerjik etki SALVİZOL Kalak damlası Salvizoi diasetat + Prednisolon Ecza Depolarına dağıtılmıştır. I.E KIMYA EVİ T.A.Ş Jh. JtAahim eUm İLAÇ FABRIKASI 18 Mayıs 1985, saat 10.00, Moda Süıeması Kadıköy Konu: YAKIN TARİH SÜRECİNDE GENÇLIĞİMİZ Gençliğımizin sosyo politik ve sosyo ekonomik ge lişmemLze katküan, Gençliğımizin sorunları: • Sosyal ve siyasal sorunlar, • Ceza yargılamalan ve genel afla ilgili sorunlar, • Sosyo ekonomik sonınlar, • Eğitim, öğreninı, kültUr ve sporla ilgili sorunlar. Açış konuşması: Doç. Dr. Korel CÖYMEN Panel yöneticisi: Av. Rasim EKŞİ Konuşmacılar : Prof.Dr. Tarık Zafer TUNAYA. Prof.Dr. Aydın AYBAY Prof.Dı. Uğur ALACAKAPTAN Prof.Dr. Emre KONGAR Prof.Dr. Kurthan FİŞEK Highly qualif ied translators of E nglish. Applicants should be: Üniversity graduates in this field Fluent invvritten and spoken E nglish Experienced in translation Apply in person to Room 313 in ŞETAT, Ergenekon Cad. 100, Feriköy GROLIERREÛUIRES 19 Mayıs 1985, saat 11.00, Moda SinemasıKadıkö> Açış konuşması: Rasim EKŞİ Yöneten : Jülide GÜLlZAR Konuşmacılar : Aziz NEStN tlhan SELÇUK Korel GÖYMEN Lâtife TEKİN İlhan DİLÂVER (Saat 11.0012.00 arası basın temsilcilerinin gençleı le görüşmelerine aynlmıştır.) GENÇLERLE SÖYLEŞİ 26 Mayıs 1985, saat: 10.00, Moda Sineması Kadıköy Konu: GENÇLtĞIMİZİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM YOLLAR1 KONUSUNDA SODEP'IN GÖRÜŞ VE ÖNERtLERİ Açış konuşması: Korel GÖYMEN (SODEP İstanbul ll Başkanı) Panel yöneticisi: Rasim EKŞİ (SODEP Kadıköy llçe Başkanı) Konuşmacılar : Guler TANYOLAÇ (SODEP Genel Sekreter Yardımcısı) Hızır EKŞİ (SODEP M.K.Y.K. Üyesi) Cemal SEYMEN (SODEP M.K.Y.K. Üyesi) Fikret ÜNLÜ (SODEP M.K.Y.K. Üyesi) Nail GÜRMAN (SODEP Genel Sekreter Yardımcısı) PANELII T.C. ANKARÂ ÂSLİYE HUKUK MAHKEMESİ 1985/148 Ankara ilı, Altındağ ilçesi, Misakı Millı Mahallesi, cilt 63/4, sayfa 11, kutük 569'da nüfusta kayıtlı Bedroz ve Zaruhi'den dogma, 2.3.1947 doğumlu Varujan Zıhlı'mn Varujan adının iptali ile isminin CAN olarak değiştirilmesine 8.4.1985 tarihinde karar verilmış olup, keyfiyet ılan olunur. Basın: 17091 • Nuii.s cuzoaiıır.ıı ka\bettim. Hukuiv.Mizii.il. FADİM BERRL\ DEM1RCAS İLAN GENÇLER tÇtN MÜZİK ŞÖLENİ (**) 27 Mayıs 1985 Pazartesi günu, saat 21.00, Kent SinemasıKızıltoprak Sanatçılar: Ali Ekber EREN, Arif SAĞ, Tünur SELÇUK (*) Fılnı gOstcrısı ıçın bıletfcr MocU Smcması'ndan sağlaoAbitu. Tel 337 01 2« (**) Mllzik Şelem i(m bitokı Kınltoprak Kenı Sineması ndan (Tcl 336 96 12) ya da SODEP Kadjköy llçe Merkea'nden (Tel 338 43 35) sağlanabilır
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle