23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 HABERLERİN DEVAMI 1 MA YIS 1985 ABD Temsilciler Meclisi'nde Bulgaristan'ın Türklere uyguladığı baskıyı kınayan bir tasarı hazırlandı. WASHINGTON, (a.a.) ABD Temsilciler Meclisi Michigan Eyaleti Cumhuriyetçi Parti Milletvekili Mark Siloander, Meclis Dış llişkiler Komitesi'ne Bulgaristan'daki Türk azınlığa uygulanan baskı politikasını kınayan bir karar tasansı sundu. Siloander tarafından sunulan karar tasansında, Bulgaristan'ın 1947 yıhnda BM Insan Hakları Evrensel Beyannamesini, 1975 yüında da Helsinki Sonuç Belgesi'ni imzalayarak ırk ve ulusal köken aynmı gütmeme ve vatandaşlanna baskı yapmama yükümlOlüğünü üstlendiği hatırlatdıyor. Bulgaristan Anayasası'nın 48. maddesinde ulusal köken, ırk, din aynmı gözetmeksizin yasalar önünde eşitlik ve temel haklann sınırlandınlamayacağı hükmünün yer aldjğı da hatırlatılan tasanda, buna rağmen Bulgaristan'da Türklerin büyük baskılar alünda tutulduklan kaydediliyor. Tasanda, Türk azmlığın iş, mesleki açıdan yükselme, diğer ülkefcrdeki akrabalannı ziyaret etme, evlerini ve camilerini onarma, kendi dillerini konuşma ve bu dilde eğitim görme, Türkçe yayınlan izleme gibi konularda tamamen kısıtlandıklan ifade ediliyor. lasanda Bulgaristan hükümetinin, ısrarla Türklere karşı baskı politikası izlemediği yolunda açıklamalar yapmasına rağmen gazetecilerin ve yabancı diplomatlann Türklerin yasadığı bölgelcre girmelerine izin vermediğine de dikkat çekiliyor. Taşarıda, ABD Temsilciler Meclisi'nin ve Senatosu'nun Bulgaristan'daki Türklere karşı uygulanan baskı politikasını, Bul gar hükumeti nezdinde kınamaları isteniyor. Tasan ayrıca bu uzücü durumun uluslararası kamuoyu önüne getirilmesi cağnsında bulunuyor. Bulgar baskısıABD Meclîsi'nde Bir Iki Seçimle Demokrasi Olsaydı. (Baştarafı 1. Sayfada) Parlamento dışı (Baştarafı 1. Sayfada) yonda lider düzeyinde temsil edilme olanağına kavuşacaklar. TRT Yasası'nın 20. maddesi gerekçe gösterilerek bugüne kadar parlamento dışında bulunan siyasal partilerin faaliyetleri ve değişik konulara gösterdikleri tepkiler, TRT ekranlanna hemen hemen hiç yansımadı. Bu tartışma sürerken, hükümet çevrelerinin 6 büyük siyasal partinin liderlerini televizyonda bir açıkoturumda karsı karşıya getirmeyi planladıklan öğrenildi. Açıkoturum, bir olanak bulunup da gerçekleştirilebildiği takdirde siyasal liderler, Türkiye'nin gündemindeki siyasal ve ekonomik sorunları tartışacak saygı duyarız ve bu saygı demokrasi anlayışımızın bir gereğidir. Ama aynı zamanda bu görüşlere katılmadığımızı vurgulamak da demokrasiye ters düşen bir tutum değildir. Sayın Özal'ın bir yanılgısı Türk siyasal yaşamında her zaman var olmuştur. Bu yanılgı, tek başına seçimle demokrasiyi eşanlamlı saymaktır; dört beş yılda bir seçim meydanlarına konulacak oy sandıklarıyla demokrasinin olup birtiğini sanmaktır... Özal da aynı yanılgı içindedir... "iki seçim yapılmıştır; biz halkın arasından çıkıp seçilmişiz" diyor ve böylece Türkiye'de demokrasinin "en güzel örneği"nin verildiğini savunabiliyor. 6 Kasım ve 25 Mart seçimleri ile ülkemizde demokrasinin tam anlamıyla gerçekleştiği yolundaki Sayın Özal'ın bu görüşüne ne yazık ki katılamıyoruz. Yanlış anlaşılmasın; söz konusu seçimlerde sandıktan çıkan her oya saygımız vardır. Fakat genel oya bu saygımız, genel oyun hangi ozel ya da olağanüstü koşullarda gerçekleştiğini görmemize engel değildir. Bunun gibi genel seçimler ile siyasal partilerin, demokrasilerin o/mazsa o/maz koşullan olduğunu biliriz; ama yalnızca bunlar var diye de bir rejime demokrasi denemeyeceğini aklımızdan çıkartamayız, öyle bir iki seçimle demokrasi olabilseydi, yer yuvartağının bugünkü gibi avuç içi kadar çok küçük bir bölümünde değil, pek co9 İ ? \rtl istonrli Sevgilisi Deniz Yuzbunsı Saıp Çakın'ı ğunda bu güzel rejim geçerli olurdu... ^° JU » * * ? » « " * öldürdüğü savıyla İstanbul 3. Ağır Ce• za Mahkemesi'nde yargılanan polis memuresi Nuran Arat'tn kasSayın özal'ın grup konuşmasının eleştirilten adam öldürmtk suçundan 28 yıl ağır hapsi istendL Durusma mesi gereken bir başka yanı daha vardır. Sü11 Haüran 1985 gününe ertelendl (Fotoğraf: DENİZ TEZTEL) rekli olarak "geride kalmış olan kavgalardan medet umanlar"dar\ söz etmeyi bir alışkanlar. TRT Yasası'nın 20'nci maddesi aynen şöyle: "Bu kanunda belirtüen yayın esaslanna uymak ve diger siyasi partilere cevap hakkı dogacak bir unsur taşımamak kaydıyla: Hukumelin, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan siyasi partilerin açıklama ve faaliyetlerinin yayımlanması, bunlann haber degeri ve niteligi taşıması şartına bağlıdır. Türkiye Radyo Televizyon Kunımu, hükümet veya bir siyasi parti açıklama ve faaliyetierini yayımladıktan sonra bunu dengelemek maksadıyla hemen ardından veya aynı bülten içerisinde karşı görüşleri almak için çaba harcamak ve yayımlamak zorunda degildir." lık haline getirmiştir. Çok açık konuşmadığı için ne demek istediğini bilemiyoruz. Fakat 1982 Anayasaşının demokrasinin bir gereği olarak değiştirilmesinı isteyenleri kastediyorsa bu görüşüne katılamayacağız. Siyasetin yaygınlaştırılmasını istemek, bu amaçla anayasadaki bazı geçici maddelerin değıştirilmesini talep etmek; 2969 sayılı yasanın kaldırılmasını savunmak, bize göre "geride kalmış kavgalardan medet ummak" anlamına gelemez kesinlikle. "Demokrasi"den değil, "demokrasisizlik" ten korkalım! SODEP lideri Erdal İnönü'nün dediği gibi, "12 Eylül döneminden aldığı dersler, halkımıza ve siyasal partilerimize anarşik hastalıkları demokrasi içınde yenmek gücünü ve bağtşıklığınt kazandırmış olmalıdır..." Ayrıca ANAP liderinin göz önünde tutması gereken bir başka nokta da şudur: Bugün anayasa değişikliği isleyen üç partinin, SODEP, DYP ve RP'nin 25 Mart yerel seçimlerindeki toplam oyları yüzde 41'dir! • Demokrasinin pek öyle kolay olrnadığına geçen pazar günü "Devekuşuna Mektuplar"da Haldun Taner bakınız ne güzel değinmiş: "Demokraside elpençe divan durup boyun kırmak yoktur. Dalkavukluk, "evet efendimcilik" "sepet efendimcilik", "aynen keramet efendim"cilik yoktur. Demokrasi zart zurta hiç gelemez. "Bu budur", "Ben yaptım oldu" sananların balonunu deler. Demokrasi kuru bir etiket değildir. Demokrasi bir düşünce tarzıdır, bir yaşam üslubudur. Hasılı demokrasi en guç rejimdir. Çünkü kültürister, olgunluk ister, eğitim ister. Sade fikir özgürlüğü, söz eşitliği yetmez. O fikir ve sözlerde seviye de ister." Bu seviyeye ulaşabilmek daha zaman alacak anlaşılan. UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) GOZLEM Aşağı yukan 24 Ocak 1980 gününe kadar. Ondan önce de devletçilikten yer yer dönülmüştü ama 24 Ocak tarihi, bu bakımdan, köklü bir dönüşümü ifade etmektedir. Bu yüzden 24 Ocak 1980 gününü başlangıç saymak yanlış olmayacaktır O günden bu yana bütün dünyada "Fnedmanist model" adı verilen monetarist sistem uygulanmaktadır. Başarılıdır, başarısızdır, bu konuları bir yana bırakıyoruz. Üzerinde durduğumuz nokta, getirilen bu yeni düzenin, yasada tanımı bağdaşmadığıdır. Bu tarıhten sonra "devletin iktisadi temel nizamı" değişmış, yerine monetarist sistem yerleştirilmeye başlanmıştır. Bu, devletin "temel nizamı"nın anayasanın çizdiği yollarla değiştirilmesi demektir. Yasa, bu "temel nizamı" demokratik yol ve yöntemlerle değiştirmeyi suç saymamaktadır. Suç olan bu "nizamı" şiddet kullanarak "devirmek" ve bu "nizam" ile birlikte devletin hukuksal ve siyasal düzenini de "topyekün kaldırmak"X\r. Atatürk'ün devletçi ve laik olduğundan, herhalde. hiç kimsenin şüphesi yoktur. Atatürk'ün devletçilik ilkesi, bugün, adım adım yok ediliyor. Kendilerini Atatürkçü sayanlar, göz göre göre yapılan bu değişikliklere hiç ses çıkarmıyorlar. Ses çıkarmak bir yana, bu değişiklikleri açıkça destekliyorlar. Ceza Yasası'nın 163'üncü maddesi de "laikliğe aykın olarak devletin içtimai veya hukuki temel nizamlannı, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla" örgüt kurmayı ve propaganda yapmayı yasaklamaktadır. Bugün Türkiye'de dinsel gericilik o kadar yaygınlaşmıştır ki, bütün dünyada "şeriaf devleti" kurmak amacıyla yola çıkanlar, Türkiye'de "finans kurumlan" adıyla parakredi piyasasma girmektedirler. Böyle bir bankacılık anlayışının ceza yasasındakı "devletin içtimai veya hukuki temel nizamını kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak" yasağı ile çeliştiği açıktır. 12 Mart döneminin tutucu Başbakanı Ferit Melen bile bu gelişmelere karşı TBMM'de sesini yükseltmek zorunluluğunu duymuştur. Bunca yasağa karşın Türkiye'de dinsel amaçlarla bankalar kurulmakta ve bu finans kuruluşlarının Türk yasalarına uymayacaklan yolunda kararnameler de çıkantmaktadır. Atatürkçülük, nedense, bu gül suyu kokulu şeriat bankacılığı konusunda pek akla gelmemektedir! Bunları art arda sıralayınca "Ee, ne yapalım, dünya böyle, bir yandan IMF'den kredi alınacak, öte yandan Suudi sermayesi Türkiye'ye çekilecek, başka çare var mı?" diye soruluyor. Çare vardır ya da yoktur, bunlar ayrı konulardır. Demek ki, yerl gelince, Atatürk'ün devletçilik anlayışı da, laiklik ilkesi de bir yana bırakılıyor. İşin trajikomik yanı hem Atatürkçülük böyle bir yana bırakılıyor, hem de sabahakşam Atatürkçülükten söz ediliyor. Evrim insanlığın doğa yasasıdır. Toplumlar ve insanlar şu ya da bu yönde gelişirler. Kimi, liberalkapitalist yolda dünya kapitalizmi ile bütünleşir kimi sosyalist model ile kalkınmaya çalışır. Toplumlar bir noktada durmaz; değişir. Her değişım, yeni sorunlar, yeni kurumlar ve çözüm yolları getirir. Önemli olan toplumların evrime ve değişime açık tutulmalarıdır. Toplumların yalnızca bir düşünceye açılıp başka düşüncelere kapatılmaları ile yasada tanımını bulan "tahakküm" şu ya da bu ölçüde başlatılmış olur. Askeri Yargıtay, 12 Eylül dönemi içinde verdiği birçok karannda, 141 'inci maddenin bir "düşünce suçu" olduğunu kaydettikten sonra suçun şiddet yolu ile oluşacağmı vurgulamıştır. Şiddet yoksa suç da yoktur. Şiddeti yöntem olarak benimsemeyen düşünceleri suç saymak ise başlıbaşma bir "tahakküm" yoludur. Toplumların gelişimi için iki yolun açık tutulması gerekir: Liberalkapitalist ve demokratik sosyalist yollar... Biri adına öteki yasaklanırsa, orada demokrasi son bulur, yerine "tahakküm" gelir yerleşir. Günümüzde sağcı ve solcu düşüncenin bir araya gelmeleri gereken nokta işte burasıdır. Toplumu evrim sürecine açmak ve bu evrimi sağlıklı biçimde yaşatabilmek için teröre, sağdan da gelse, soldan da gelse karşı çıkmak, tek demokratik yoldur. Çağdaş insanın bir başka seçeneği de yoktur. yapılan "devletin iktisadi nizam" anlayışı ile Dizelde meydan boş ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) Hükümet dizel motor ithalatçısının ve yerli üreticinin arasından çekildi. Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, dizel motor konusunda bir kararname ve tebliğin hafta içinde yayımlanacağını belirterek, "Isteyen herkesin ithalata gidebilecegini, devletin aradan çekildiğini " açıkladı. Bakan Aral, Alman Volkswagen, Fransız Citroen ve Japon Isuzu şirketlerinin dış kredi açma konusunda taahhütleri bulunduğunu hatırlatarak şöyle devam etti: "Sadece Halk Bankası'nı değil, biitun bankalan devreye sokuyonız. İsleyen her banka şoföre dizel kredisi açabilecek." Cahit Aral, yurt dışında yaklaşık maliyeti 600 bin lira olan dizel motorların gümrük vergisinin yüzde l'e indirildiğini hatırlattı. Motorların yurda girişlerindeki toplam vergi yükünun yüzde 13.6 olarak hesaplandığını, buna bir de yüzde 10 düzeyindeki KDV'nin eklenmesi gerektiğini söyledi. Daha önce devlet eliyle bu yıî içinde 25 bin adete yakın dizel motor ithalatı yapılacağını acıklayan Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral'ın bu acıklaması, hükümetin "Yurt dışından ucuz motor getirilmesine karşı çıkan yerli üretici ve ithalatçılar arasında kalmak istememesine" bağlandı. 160 bin dolayındaki ticari araca takılması beklenen dizel motorlar, 10 milyar liralık bir pazar yaratacak. Bakan Aral, Bakanhğı ile DPT tarafından ortaklaşa yürütülen ve Başbakanlık Başdanışmanı Adnan Kahveci tarafından gözden geçirilen "sanayi yaünmlannın rehabilitasyonu" projesinin durdurulmadığını söyledi. Bakan Aral, bir soru üzerine, "Sayın Basbakanın ağzından rehabilitas) on projesi durduruldu diye yazıyorsunuz. Kime söylemiş?" dedi. TİKP Yöneticflerine (Baştarafı I. Sayfada) on dakika süre ile kısıtlanmasına karar verdigini açıkladı. 4 tutuklunun bulunduğu duruşmada avukat Hüseyin Gökçearslan, savunmaların hiçbir gerekçeyle 10'ar dakikaya indirilmemesi gerektiğini söyledi. Savunma yapan avukatlar partinin üç yıla yakın süresi içinde yasal çerçeve içinde kaldığım, tüzük ve parti programlannın yetkili makamlarca tasvip gördüğünü söylediler. Sanıkların suçsuz olduklarım kaydeden avukatlar mahkemenin yetkisi olmadığı halde kendisini Anayasa Mahkemesi yerine koyduğunu ve böylece karar verdiğini öne sürdüler. Savunmasını yapmak için sözalan Doğu Perinçek konuşmasına "Sınırladığınız 10 dakika içinde konuşacağım, aacak bana müdafaale etmemenizi rica ederim" diyerek başladı. Duruşma yargıcının "konu dışına çıkarsanız müdabale ederim" sözleri üzerine Perinçek "Unutmayınız ki ben de bukukçuyum. Ne söyleyecegimi bilirim" dedi. Partisinin yasal bir parti olduğunu ve faaliyette bulunduğu 4 yıl içerisinde yasalara sadık kaldığım öne süren Perinçek daha sonra şunları söyledi: "Ankara Cumhuriyet Savcüıgı bugün mahkumiyet gerekçesi olan belgeleri inceleyip 12 Eylülden sonra hakJumızda Ukipsizlik kanın vermiştir. Emniyet Genel Müdüriüğü program ve faaliyetlerimizi yasal sınırlar içinde olduğunu belirtir raporiar vermiştir. Aynca parti hakkında acılan 73 soruşturma takipsizlik karanyla bilmistir. Devletin organlannın daha dün yasal kabul ettiği tüzük ve program bugün yasadışı ilan edilmektedir." 1 Mayıs 1985'ten itibaren de NetFaîz 1 ay ihbarlı %35 3 ay ihbarlı %53 * Vadeli mevduat 6 ay vadeli %52 1 yıl vadeli %45 6 ay vadeli %47 , ,, in 1 yıl vadeli %JÖ İhbarlı vadesiz mevduat Üçer aylık faiz ödemeli tasarruf mevduatı Daha sanra Askeri Yargıtay'ın kendi içinde çelişkilere düştüğünü ileri süren Perinçek, "MSP yöneücileri için alınan kararda anayasal gövence kabul edilirkec, TİKP karannda bu güvence ve huknk devleti reddediliyor. Öyie bir tnanzara ortaya çıkmıştır ki, dcvlct din esasına dayanma iddiasıyla açüan davalarda anayasal güvencesini kabul etmek te, fakat yargılanan sosyalist bir partinin yöneticileri olunca bu güvence yok sayümaktadır" dedi. Duruşmada daha sonra saruk avukatlan tutuklu 4 sanığm tahliyesini istediler. Mahkeme verilen aradan sonra kararı açıkladı; buna göre samklardan Dogu Perinçek, Hasan Yalçın, Durmuş Uyanık, Halim SpaUr, Hüseyin Bülbiil, Gün ZileU, 8'er yıl M.Kemal Çamkıran 6 yıl 8 ay, Mefamet Cengiz, Şahin Çömez, Oktay Kutlu, Rıza Böke, Gürhan Ertürk 5'er yıl ağır hapis cezalanna çarptınldılar, sanıklar Oral Çahşlar, Bedri Gültekin ve Hüseyin Karanlık ise yeniden 8'er yü ağır hapis cezasma mahkum oldular. Perinçek daha önce 12 yıl, Uyamk, Sapatar. Bülbül, Zileli, Çahşlar 10 yıl hapis cezasma mahkum olmuşlardı; sanıklardan Cengiz, Çömez, Böke, Kutlu ve Ertürk de 8'er yıl hapis cezasına carptırılmışlardı. Mahkeme duruşma sonunda M.Halim Spatar'ın tahliye edil'nesini kararlaştırdı. KİRALIK DAİRK Bir gazeteci 3035.000 TL. arasında Kadıkoy'de, iki odaL daire ya da çatı katı arıyor. Tel: 526 10 00 / 478 19.30'dan sonra. Öğrencimiz ve arkadaşımız TVRKBANK (*) %56.93 ntt faiz getiri, "3 ay ihbarlı" mevduala verüen faizlerin dönem sonlannda ana paraya eklenmesîyle sağlanır. İSMET ARALP'i 26 Nisan 1985 gunu Bolu yakınlarında meydana gelen trank kazasmda kaybettik. Acımız sonsuz. Ailesine ve tum yakınlarına başsağbğı dileriz. ODTÜ BİYOLOJt BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYELERİ VE ÖĞRENCtLERİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle