22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER topluluğunun ayaklandığı, hele 1. Dünya Savaşı başmda Hahfenin cihat çağnsına karşın, pek çok Müslümanın, gelişen Arap milliyetçüiğinin çıkarları için Osmanlı ordularına silah çektiği tarihsel gerçeklerdir. Sıraladığımız ba etkenler yan yana gelince ortaya çıkan gerçek şu oluyor ki, tarih boyunca halifelik, siyasal bir örgüt olmamış, halife de gerçek anlamda dinsel bir kişilik taşımamıştır. Ancak, özellikle bilimsellikten uzak kalmış insanlara seslenebilmenin, onlan etkileyebilmenin en kolay yolunun inanç açısından sesleniş olduğu düşünülerek, halifelik, özellikle Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünün hızlandığı dönemde politik bir silah haline getirilmişti. Bu döneme kadar Osmanlı padişahlan tarafından hiç kulianılmamış olan bu unvana hiç olmazsa İmparatorluğun Müslüman eyaletlerinin kopuşunu önleyebilmek amacı ile II. Abdülhamit sarılmışsa da silahı etkisiz kalmıştı. İşte bu evrelerden gecmiş olan halifeliğin, kurmayı amaçladığı ulusal devlet içinde butünüyle yersiz kalacağını gören Atatürk, ülkesini I. Dünya Savaşından sonra çiğnemeye başladığı düşman çizmelerinden İcurtarmaya karar verdiği an, ulusallıktan uzaklığı kadar pek çok kez fonksiyonsuzluğunu da kanıtlamış olan bu örgütü de kaldırmaya karar vermişti. Zaten son PadişahHalifenin şahsında, halifeliğin gerçekte var sayılabilen tek yetkisi, ulus önderliğini de benimsemediği kanıtlanmıştı: Türkiye düşman işgali altında kalınca o, yurdunu, saltanatı ve halifeiiği savunmak için ulusun önüne düşeceğine, düşmanla işbirlikçi olmuş, bununla da kalma>ıp yurdu kurtarmak çabasında olanlann karşısına. yine inanç istisman içeren bir hilafet ordusu çıkarmıştır. Atatürk'ün düşman işgali altındaki yurdu için HalifePadişahtan, Istanbul'daki hükümetten bir beklenti umulamayacağını anladığı an Anadolu'ya geçerek burada düşmana karşı başlayan direnişleri örgütleyerek giriştiği Kurtuluş Savaşından beklentisi, >Tjrdu için tam bir kurtuluştu. Savaşı, yurdun yalmz işgalci düşmandan kurtanlması için bir eylem olarak görmüyordu. Türkiye'yi gericih'kten kurtarmayı, uygarlığa kavuşturmayı bu eylem içinde düşünürken, çağdaşlaşma aşamasını engelleyebilecek düşman düşünceden de kurtarma savaşı olarak göriiyordu. Engelleyici düşüncenin başında da yıllardır din adına toplumu tutsak eden, üstelik egemenliğini, ulusal olmaktan çok uzak, evrensel bir kavrama dayandıran Halifelik ve saltanat geliyordu. Atatürk, başansının bir gizi olan doğru ve yerinde zamanlamayı burada da kullandı. SON H A î t F F N Î N HIRŞ VE ÇABASI... Cumhuriyetin duyurulup Atatürk'ün Cumhurbaşkanı seçilmesine kadar devlet başkanlığı bir süre belirsizlik taşımıştı: Saltanat kaldınlmıştı. Ancak, halife, hem dünyasal hem de dinsel lider görünümünü konımak istemişti. Oysa artık dinsel etkisi tartışılan, siyasal yetkilerini de busbütün yitirmiş olan bu kimsenin yeni Cumhuriyette hiçbir yeri olamazdı. Kaldı ki halife, çevresine topladığı kimi körükörüne, kimi çıkarla ona bağlı kimselerle birlikte durumun farkında olduğunu gösteren atıhmlarda bulunmaktan da kaçınmıyordu. Meclis içinde adeta bir kampanya sürdürerek kendisine mutlaka bir yer arıyor, Meclisle bütünieşme peşinde koşuyordu. Kurtuluş Savaşının başından beri çember çember daralan siyasal yetkisinin birazına da olsa sahip olabilmek istiyordu. Bu bir parmaklık açık, ileride ona bir kapı açabilirdi. Atatürkse bunu görüyor, Türkiye için amaçladığı akılcı toplumsal yapıya artık yıkılmış ve yenik düşmüş eski düzenin din kavramıru ideolojik bir silah olarak yöneltilmesini önlemek zorunluluğunu duyuyordu. Bu da devletten dini kaldırmakla sağlanabilirdi. Üstelik, bu işlem, milletten dinin kaldırılmasına yöneltilmediğinden, bir yerde milletin dinsel inançlan da devlet güvencesine alınmış oluyordu. İslam dini, çıkışından beri, aslında bulunmayan pek çok etkenle, mezheple, tarikatla, siyasetle özünden saptırılmıştı. Halifelik de bunlara alet olmuştu. Halifeliğin kaldınlması i&e Jslam dinini özüne döndürüp her Müslümanı, kendi özgür İslamlık anlayışı ile baş başa kalmasını sağlıyordu. Kaldı ki zaten İslam dininin özünde bu özgürlüğe öylesine yer verilmişti ki ne din adamı, ne tapınma mekânı gibi kısıtlamalar yoktu. Cumhuriyetin duyurulmasını izleyen günlerde gelecekleri artık anlayan halifenin, T.C. siyasetinde söz sahibi olabilmek için yaptığı son atılımlar, Halifeliğin de sonunu çabuklaştırdı. Bütçe görüşmeleri sırasında tüm Müslümanlann lideri olduğunu öne sürerek, savaştan yeni çıkmış Türk halkının sırtından almakta olduğu ödeneğin daha da artınlmasını istemesi, bardağı taşıran son damla oldu. Zaten Halifeliğin kaldırılmasına çoktan karar vermiş olan Atatürk, bu konuda kamuoyunda son nabız yoklamalarından, aynca çok güvendiği Türk ordusunun ve basının da desteğini duyduktan sonra bütçe görüşmeleri sırasında Halifelik sorununu noktalamağa karar verdi. Bütçe görüşmeleri sırasında Meclis'te görüşülen Halifeliğin, 3 Mart 1924 günü 429 sayılı yasa ile kaldınlmasına karar verildi. Halifelik kaldınlırken, yeni Türkiye Cumhuriyeti de iki başlı garip durumundan, aynı zamanda çağdaş dünyada yerini almasını engelleyecek çağdışı ve gereksiz bir makamdan kurtuluyordu. Dinin siyasete egemen olduğu süre, dinin değişmezliği nedeniyle günlük koşullara uyamamak, Türk toplumsal yaşamından siliniyordu. Böylece Türk toplumunun, yüzyıllardır tutsağı olduğu pek çok ulusal olmayan saplantılardan kurtaracak devrimlerin de gerçekleşebilmesi olanağı doğarken, önünde yepyeni bir ufuk açılıyordu. Günumüzde de değerini anlamamız gereken... (1) Uçok Coşkun; TTK, Atatürk'ün Büyük Söylevi'nin 50. Yılında, s.99. 2 MART 1985 Halifelik Örgütünün Yersizliği fJlusumuzun çağdaşlaşmasımn, uygarhk yanşına katüabilmesinin önüne din maskesi kullanarak, yönetsel açıdan dikilen "halifelik" engeli, 61 yıl önce 3 Mart 1924 'te kaldınlmıştı. Yepyeni bir ufuk açan bu hareketin değerini, günümüzde de bilelim. PENCERE Hugo'nun Romanı... Victor Hugo 1802de doğdu, 1885'te öldü; uzun yaşayarak 19'uncu yüzyılı kaletti. 17B9'da patlayan devrimin etki tepki zincirinde biçimlenen gelgit lerini benliğinde duydu. Arıstokrasiburjuvaziproleterya üçlemesinin karmaşık kavgasında yazdı, konuştu, etkiledi, etkilendi. Server Tanilli'nin dediği gibi: "Çağı ona çok şey verdi, o da çağına." 1985 Hugo'nun 100'üncü ölüm yılıdır. Büyük şair ve yazar her ülkede anılıyor. Server TanilU'nın "Victor Hugo BirDehanın Romanı" adlı kitabı Say Yayınları'nda çıktı. Bu kitabı her yaştan ve baştan insan okumalı. • Tanilli güçlü kalemiyle 19'uncu yüzyıl Fransasını derinlemesine kavrıyor, Victor Hugo'yu bu kapsama oturtuyor. Kitabı okurken Hugo'nun kâğıt üzerinde bir şair ve yazar olmaktan çıkıp, ete kemige büründüğünü görüyorsunuz. Hugo kimdir? Olağanüstüdur, sıradandır, gençtir, yaşlıdır âşıktır, aldatır, aldatılır, yüceltilir, yerilir, onurlandırılır, sürülür, hapse atılır, meclise atanır; sevincin ve acının her çeşidini tadar, bir ömürde on insanın hayatını yaşar. Önce kralcıdır, sonra cumhuriyetçi olur; önce klas'k okulun şairidir, sonra romantizme kayar; önce soyut edebiyatın güçlü kalemidir, sonra toplumun gerçeklerinin ne olduğunu anlar. 48 yaşında zina suçundan basılan bu adam daha 23 yaşmdayken Legion d'Honneur'ü göğsüne takar, 39 yaşında Fransız Akademisi'ne girer. VVaterloo yenilgisini, Almanlann Paris'i kuşatmasını, başkentin düşman eline geçmesini görür. Ayan Meclisi'ne seçilir, siyasal sürgün olarak 19 yıl, ülkesinden uzakta yaşar, büyük onurla yurduna döner. 83 yaşında öldüğü zaman, cezane töreninde yer yerinden oynar. Ne var ki 1980'lerin Türkiye'sinde okuru ilgilendiren Victor Hugo'nun yüceliği değildir; yazdıkları da çoğunlukla geride kaldı. 19'uncu yüzyıl Fransası gibi gelgitlerde dalgalanan 20'nci yüzyıl Türkiye'sinde bizim için önemli olan Server Tanilli'nin kitabıdır; bu kitabı okurken gelişecek bilinçtir. * Devrim ve karşıdevrim dalgalarında calkalanan Fransa'da ölüme mahkum edilip polisçe aranan bir gencin annesıne, genç Victor Hugo mektup yazar: " Oğlunuzla aramda düşünce ve görüş aynlığı vardır. Eğer odamda saklanırsa, kimse orada bulunacağını düşünemeyecektir. Gelsin, ben kendısini saklayayım." Polisin eline geçer mektup, Kralcı Victor Hugo'nun Krallığa karşı bir mahkumu saklamak istemesi heyecan uyandırır. Olayı Kral da duyar. Öfkeye kapılacağı sanılan 18'incı Louis, inc ruhlu bir kişidir, duygulanır olan bitenden ve emir verir: " Bu mert delikanlıya (Hugo'ya) ilk fırsatta ödenek bağlanmasını emrediyorum." Victor Hugo'nun siyasal fikirleri uzun yaşamında değişmiştir; ama değişmeyen fikirierı de vardır ki bunların başında ölüm cezasmın kaldınlması gelir. • 1849'da seçildiği Yasama Meclisi'nde Victor Hugo şöyle konuşuyordu: " Her sorunda bir en güzel çözum vardır. Bana göre öğretim sorununun en güzel çözümü, parasız ve zorunlu olmasıdır. ilköğretim için zorunlu, ötekiler için de parasız. (...) İnsan bilgisinin her derecesi, devlet eliyle halk kitlesınin en karanlık köşelerine iletilince mutlaka aydınlığa varılacaktır. (...) Ben öğretimde özgürlük istiyorum. Devletin denetimı altında olmalı bu özgurlük ve devlet de lâik, butünüyle lâik, özellikle lâik olmalıdır." Hugo, dini bütün Hıristiyandır; öyle doğmuş, gözlerini dünyaya aynı inançla kapamıştır. Server Tanilli'nin kitabını okurken, yaşadtğımız Türkiye'nin son kırk yılını düşündüm. Sizi de düşündürecektir bu kitap... Doç.Dr. SEÇİL AKGÜN ODTÜ Öğretim Üyesi TBMM'nin aldığı bir kararla 61 yıl önce (yarınki 3 Mart 1924 günü) Halifelik kaldınlmıştı. Bu büyttk adımla din, yasal olarak devlet yapısı dışına çıkanhyordu. Türklerin çağdaşlaşmasının, uygarhk yarışına katılabilmesinin önüne iyiden iyiye yozlaştınlıp hurafelere büründürülmüş din maskesi kullanılarak yönetsel açıdan dikilen bir engel gideriliyordu. Tiirkiye Cumhuriyeti, laik bir karakter kazanıyordu. Halifelik, gerçekten dinsel nitelikli bir örgüt müydü, yoksa, özellikle Osmanlı Imparatorluğunun son dönemlerindeki işlevleriyle ülkenin siyasal yaşamında din görünümünde tutuculuğu toplumsal yaşama egemen kılan siyasal bir kurum muydu? Buna karar verebilmek için Halifeliğin çıkışına, gelişmesine, hatta toplumlann çağdaşlaşması ile bağlantısına bir göz atmak gerekir: İslam dinı, büyiik dinlerin sonuncusu olarak tarih sahnesine çıkar çıkmaz Arap toplumlan arasında yaygınlaştırılmaya başlandı. Bu çabayı bizzat yürüten Hazreti Muhammed de lslamiyetin kurucusu olmanm yanı sıra, bu dini kabul etmekte olan Arap topluluklannın başkaru oldu. Bu bir Arap devleti başkanlığı ıdi. Bir başka deyişle, öbür dinlerden farklı olarak, tslam dininde, dinsel ve yönetsel liderlik, daha çıkışında, bir kimsede toplanıyordu. Bu nedenle Islamiyet, "kilise"nin yani "dinin" devlet dışında örgütlendiği Hıristiyanlıktan farklı biçimdegelişti. Hıristiyanlıkta, çıkışından beri devletin dışında bir kilise ve kilisenin başı olmuş, öte yandan, bu kişiden ayn olarak, Hıristiyan çoğunluklu devletlerin bir de devlet başkanı olmuştur. Dolayısıyla, Hıristiyanlığın, daha başlangıçta laik karakter taşıdığını söylemek olasıyken, İslamiyet, bu olgudan uzak gelişmiştir. Peygamberin ölümünü izleyen 4 Halife döneminde de Muhammed'in başlattığı gelenek sürdürülmuş, devlet başkanı, Müslümanlann da dinsel başkaru sayılmıştı. Yönetsel ve dinsel niteliğin aynı kimsede toplanması ise, Halifeliğe tiirlu değişiklikler getirdi. Nesnel ve tinsel lider olduğu öne sürülen halifelerin, çoğu zaman, siyasal yanları ağır bastı. Kutsal nitelenmediler. Hem saldırılarla karşılaştılar, hem de çevrelerindeki Müslümanların karşıt örgütlenmelerine taruk oldular. Zamanla toplumsal gereksinmeler ve çatışmalar ürünü ortaya çıkan mezheplerle, Halifelik daha değişik evrelere girdi. Kimi mezhepler halifeyi tanımazken, halife, Sünnilerin lideri şekline dönüştü. tslam dininin "din adamı" içermediği hatırlanacak olursa, bazı mezheplerin halifeyi yadsımasını anlamak da kolay laşmaktadır. Halifenin dinsel işlevlerine gelince, yine aynı açıdan bakışla, halifenin din adamı yerine din görevlisi olduğunu söylemek gerekir. Şöyle ki, halifelerin devlet yöneticiliğinden başkumandanlıga, şeriat koyuculuğuna, imamlıktan diplomatlığa kadar üstlendikleri pek çok görev ve yetki yanında dinsel yetkilerinin pek olmadığı, örneğin, dinsel kurallarda değişiklik yapamadıklan görülür. Yine Hıristiyanlıktan örnekle bu sava açıklık getirmek istersek, Papa'ya ve elindeki dinsel yetkilere bakabiliriz. Bir kimseyi afaroz etmek, yani din dışına çıkarmaktan, vaftize kadar uzayan yetkilerini görürüz. Yine Papa'nın, pazar ayinini cumartesiye bile aldığı görülmüştür (1). Oysa halifenin, dinsel kurallar açısından bir yetkisi yoktur. Bununsa en belirgin kanıtı, Osmanlı Imparatorluğunda bir uygulamanın geçerli olup olmamasının karar merciinin, halife değil, şeyhuüslam olması, "fetva"nın ondan çıkmasıdır. HALlFELİK, TARtH BOYUNCA ÖNEMStZDt Halifeliğin işlevleri arasmda İslam dünyasındaki birleştirici etkisi de söz konusu olmuştur. Oysa Halifeliğin siyasal niteliği, onu birleştiricilikten uzak tutmuştur. Tarih sahnesinde aynı dönemde birkaç halifenin hüküm sürdükleri görülür. Abbasi, Emevi ve Fatımi halifelerinin aynı dönem halifelikleri, buna bir örnektir. Aynca Yavuz'un halifeliği aldığı öne sürülen yıllarda, Halifeliği devraldığı Al Mütevekkil Allah da hem Istanbul'da kaldığı sürede, hem de Kanuni devrinde Mısır'a geri gönderilmesinden sonra halife unvanını kullanmıştır. Bu gerçeklerle halifeliğin dinselden çok siyasal nitelik taşıdığı doğrularurken, birleştirici olmadığı da açıklanmaktadır. Kaldı ki, halifelikle padişahlığın özdeştiği Osmanlı yönetimine karşı Yemen, Mısır, Suriye ve Arnavutluk Müslümanları gibi pek çok İslam EVET/HAYIR OKTAY AKBAL AQ KAYIP I.Ü. Edebiyat Fakultesi, Sanat Tarihi Bölumu eski Ba^kajıı, Sanal Tarihi Enstitüsü kurucusu, degerli hocamız BİLGE KİTAP KULÖBÖ'NE; BİR KEZ ÜYE OLUNUR. 1 Nisan 1Ç83'te kurulon ve yakında 3 yılınagirecek olan Kitap Kulübümüz günden güne artan üyelerıne hızmetlerini sürdüfmektedir. 100*0 aşkın yayınevınin ışbırlığiyle etkinliklerinı sürdüren Bilge Kitap Kulübünün hizmet sefvisleri güçlendırilip geliştirilerek yeni üye kayıtlarına hazır haie getirilmiştir. Tezler Sağlam Olmalı!.. Yalçın Küçük'ün "Aydın Üzerine Tezler: 2", doğrusu hızlı okunan bir kitap. İlk cildı ıçin düşündüklerimi yazmıştım. Ikinci cildi de çabucak okudum, orasını burasını çizeçize... Doğruyanlış, haklıhaksız. katıtdığımkatılmadığım yerleri pek çok da * ondan! Okurken not almazsanız unutuyorsunuz bir süre son: * .ı ». . V'"Yalçın Küçük, özgün görüş befirtmek yanlısı bir kişi. Bu yüz,den de tarihsel olaylan kimi zaman yanlış değerlendiriyor. Nedeni de dayandığı temellerin çürük, gerçek dışı oluşu... Kimi zaman doğru sonuçlara varıyor, bir içgüdü sonucu... Kimi zaman da belirii bir sonuca varmak için gerçeklere ters düşen verilere dayanıyor. Bir örnek yeter sanırım. İkinci cildin 417. sayfasından bir parça sunuyorum: "7930 yıllannın başında doruğuna ulaşan ve Nazuv'ı (Nazım Hikmet) yapan mesajlı edebiyattan sonra, Türkiye Üzerine Tezler'de düzenın oturması olarak nitelenen bir dönem geliyor. Daha önceki yıllarda Kemal'in (Namık Kemai) kişisel örneği türünden 1930 yıllannın sonunda Nazım'm kişisel ömeği de mesajlı sanatı fiyatı yüksek bir uğraş haline getiriyor. Devlet Başkanlığı köşkünden İsmet Paşa 'nın desteği ile Garip akımı başlatılıyor. Tam birkaçış akımıdır. Abdülhamit'in Sarayı'ndan desteklenen Serveti Fünun akımı da bir kaçış akımı olmuştur." Küçük'ün dayanak yaptığını sandığım görüş şu: Nurullah Ataç, Garipçileri tuttu, destekledi. övdü, kamuoyuna tanıttı. Ataç, Cumhurbaşkanlığı baştercümamydı. Öyleyse Garip akımı Cumhurbaşkanı Inönü'nün koruduğu, tuttuğu bir yazınsal akımdır. Nazım Hikmet'in 'mesajlı edebiyat' (ne demekse!) akımını önlemek için Devlet Başkanınca ileri sürülmüştür. Bir kaçış yazını böylece ortaya çıkanlmıştır. Hangi yanlışı düzeltmeli? Önce Ataç'ın Cumhurbaşkanlığı baştercümanlığı Inönü'nün son iktidar yıllarını kapsar. Garipçiler ıse 1938'den beri şiir yayımlamaktadırlar. 'Garip' kitabı 1940'ta yayımlanmıştır. O tarihde Ataç ya Istanbul'da Pertevniyal Lisesi'nde ya da Ankara'da bir lisede Fransızca öğretmenliği yapmaktadır. Yazılarını da 'Nurullah AtaçLise öğretmenlerinden' diye imzalamaktadır 1940'da yaygın bir akım haline gelen Garip eylemi ile İsmet inönü'nün hiçbir ilgisi yoktur. Ataç'ın İnönü ile o tarihte hiçbir ilişkisi olmadığı gi. bi... CHP'nin bir sanat politikası yok muydu? Vardı. Yalçın Küçük "Ülkü" dergisinin koleksiyonlarını karıştırırsa, bunu daha iyı görecektir. Fuat Köprülü, daha sonra Ahmet Kutsi Tecer yönetımındeki bu dergide, yazın alanında bir çeşit 'halkçılık' akımı başlatılıp sürdürülmek istenmiştir. Saz şairleri, heceyle yazan genç şairler, bu dergide baştacı edilmişlerdir. 'Ülkü'de . Behçet Kemal Çağlar, Osman Atilla, İlhan Geçer vb. şairler ön köşeleri alırdı. CHP'nin şiir beğenisi, bir bakıma 'ideolojisi', işte bu çizgideydi. CHP'nin, o günlerdeki yöneticilerine göre bir çeşit mesajlı edebiyat'ı buydu!.. Ama 'Ulkü'de başlatılan . bu yazın akımı tutmadı, benimsenmedi, bu çizgide önemli şair ve sanatçı pek çıkmadı... 'Ülkü'de tek partinin 1940'lardaki çizgisine uygun 'mesajlı edebiyat'ı desteklenirken, Garipçiler bambaşka bir begeni, bambaşka bir anlayışla ortaya çıktılar, insana. 'küçük' insana halkın, gündelik yaşamın gerçeklerine yöneldiler. Nasırın şiire girmesi, ağız mızıkası çalarak sokaktan gecen (delikanlı, muhasebe memuru, işçi, yosma vb. insanlann yaşamlarından anlık izlenimler, duygulanmalarla doluydu bu şiirler... 1940'ların iktidarı, sanat beğenisine egemen olan kişi ve çevreler, Garip akımını hiçbir zaman tutmadılar. hatta ona karşı bile çıktılar. Bütün bunlar belgesel birer gerçektir. Ama azıcık araştırmak, o günlerin havasını öğrenmek gerekir... Yalçın Küçük'ün Garip eylemi konusunda bir büyük yanılgısı da, hatta büyük ve çirkin bir suçlaması, bir ayıbı şu sözleri yazabilmesidir: "Garip akımı ve orhan Veli ile diğer öncüleri Türk aydınının yüz karasıdır, aydın olmaya reddiyedir." Gerisini yazmaya gerek yok. Küçük'ün savlarına temel yaptığı yanlışlıklar, gerçek dışı kanıtlar, birtakım kıskançca dedikodular, gevezelikler onu bir çıkmaza sürüklemiştir... Yedi yüzer sayfalık iki kocaman ciltte 'Türk Aydını Üzerine Tez' yazmaya kalkışmak iyi, yürekli bir tutum; ama çoğu kez vardığı sonuçlar bu örnekteki gibi gerçek dışı ve tek yanlı olunca bü. tün bu çalışma boşa gitmiş sayılmaz mı? Ord.Prof.Dr. MAZHAR ŞEVKET İPŞİROĞLU'nu kaybetmenin derin acısı içindeyiz. Ailesine, öğrencilerine ve meslektaşlanna başsağlığı, raerhuma Tanndan rahmet dileriz. t.Ü. EDEBlVAT FAKİLTESİ SANAT TARtHİ ANA BİLİM DALI ÖGRETtM EXEMANLARI "86"İN OLAY YARATAN KİTABINI SUNAR: Emin Çölaşan Araştırdı Yazdı YALÇIN NERETE KOŞUYOR? 18 yaşında çaycı iken banker olmayı ve halktan bir miİ3rara yakın para toplamayı beceren ilk ve tek insamn inamlmaz seruveni... Banker Yalçın Dogan'ın yaşadığı olayları ve başına gelenleri bazen gülerek, bazen de ibret alarak bir solukta, okuyacaksınız.. ı Üyeliğin başlannasıyla birlikte gönderilen, kapsamlı GENEL KİTAP KATALOĞU • Her ay düzenli yayınlanıp üyelere ulaşfırılan YAYIN BÜLTENLERİ, »Kulüp Merkezinde, S.OOai aşkın kitabın sergilendiği sürekli açık "KİTAP SERGİ SALONLARI" ı Kitap siparişlerinde günü gününe POSTA SERVfSİ ı Peşin ö d e m e yerine, üyelerin siparişleri ellerine ulaştıktan sonra tutarını göndermeleri, • Toplu alımlarda TAKSİTLE ödeme uygulaması, • Bir kez alınan üyelik giriş ödentisiyle sağlanan SÜREKLİ ÜYELİK HAKKI, (1 rviayıs 1985'e kadar 1.300,TL) ı İNDİRİMLİ satış ve değerli kitap ARMAĞANLARI, "Kitapla okuru buluşturan kuruluş' DUŞUN bilge kitap kulübü Vahkonağı Cod. 73/2 NIŞANTAŞI Tel 141 51 24 141 51 25 Aynntılı bügı ıçın ajağıdcıkı kuponu kosp yodayine Isım 650lira KITAPLAR # ii G U N U M U Z D E Adresınız Ayhk Dergi/Mart'85/250 Lira llçe Mesleğını; AYLIK KÜLTÜR DERGİSİ Yaym Dünyasının Nabzı" MART 85 ÇIKTI 1 10 Mart tarihlerinde Cağaloğlu Istanbul Reklam| sitesinde sürecek olan KİTAP i 85 yayıncılık GÜNÜMÜZDE fuannda KÎTARLAR'a ÜÜ İSTANBUL BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞINDAN Belediyemizin hizmetleri için, 1 8 adet katlı otopark ücret hesaplama ve bilet kontrol sistemi (27 MART 1985) 2 Bilgisayar kontrollü elektronik personel zaman kontrol sistemi (25 MART 1985) 3 Bir adet matbaa giyotin makası (Kâğıt kesme makası.) (28 MART 1985) 4 Bir adet çatal boru ve üç adet beton boru imalat makineleri. (22 MART 1985) Satın alınacaktır. Bu işle ilgili şartnameler SATIN ALMA DAİRE BAŞKANLIĞINDAN temin edilecektir. Bu konularla ilgili firmalar, tekliflerini karşılarında belirtilen günde saat 17.30'a kadar aynı başkanlığa verecektir. Basın: 12599 ahmet necdef • arslan başer kafaoğlu arslan kaynardağ • atilla birkiye bâki uğur • can yücel • cemal süreya cevat çapan • erdoğan alkan ferruh doğan • hasan i. dinamo gencay gürsoy • genco erkal gertrude durusoy • gürhan tümer jak deleon • mehmed kemal mehmet refik • muzaffer buyrukçu m. zeki gezici • necati abacı • nedim gürsel nuri karacan • oğuz özügül • oktay rifat özdemir ince • refik zerengil sabahattin kerim • sabahattin k. aksal salâh birsel • serdar çelik • serol teber tan oral • tomris uyar • ülkü tamer veysel öngören • •• guillaume apollinaire • john fuller • octavio paz abone olan kitapseverler aynı zamanda BİLGE KİTAP KÜLÜBÜ'ne "KAYITÖDENTtSlZ ve SÜREKLt ÜYELlK hakkını kazanmış olacaklardır. Başvuru: Fuar, 3.1Kat. BİLGE YAYINCILIK A.Ş. STANDI «.dresi: Vahkonağı Cad Na.. 73/2 Kıpmafiİs)ıwitoul Tlf 14!5İ24141512} BÜTÜN BAYİLERDE TULAY KOPRU iie Dr. MASUME ÇÖL Dahiliye Mütehassısı Adres: Yeşilköy, Polatlı Yalı D: 6 Tlf.: 573 91 06 OĞUZ PEKER Bugün e\leni>oruz. Mutluyuz. 2 Mart 1985 VİZE DUYURULUR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle