18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Osmanlı tmparatorluğunda 1854 yılından itibaren alınmaya başlayan dış borçlann, cari giderlere ve dış borç taksitlerine aynlması, sürekli savaş yenilgileri ve toprak kayıpları, kapitülasyonlar, savaş tazminatları, verimli alanlarda kullanılmaması, sarayda olanca savurganlığın surdürülmesi, devlet egemenliğiyle bağdaşmayan borç anlaşmalannda bazı devlet gelirlerinin karşıhk gösterilmesi gibi nedenlerle devletin geleneksel gelir kaynaklannı yitirmesinden ötürü, 1875 yılına gelindiğinde devletin iflas ettiği görülmüştür. Devletin 1875 yılı bütçe gelirlerinin 25 milyon lira olmasına karşın, ödenmesi zorunlu dış borç taksidi 12 milyon lirayı, dalgalı borçlar tutarı da 17 milyon lirayı bulduğu için Osmanlı Devletinin gelirleri, o yıl ödenecek borçlara yetmediği gibi, 5 milyon lira borç da karşılıksız kalmıştır. 6.10.1875 günü yayınlanan bir Kararname ile devletin iflas dunımu resmen açıklanmış ve yabancı elçilere duyurulmuştur. Bunun üzerine, yabana devletlerin öncülüğünde yabancı uyruklu alacaklılann temsilcileriyle yapılan uzun görüşmeler sonunda anlaşmaya vanlmış ve anlaşma metni tarihimize "Muharrem Kararnamesi" olarak geçen bir kararname ile 28 Muharrem 1299 (20.12.1881) günü kamuoyuna ve tüm dünyaya duyurulmuştur. Bu kararnamenin 15. maddesiyle, dış borç alacaklılannın çıkar ve yararlarını korumak, devlet gelirlerinin yaklaşık 1/3'ünü yönetmek ve toplamakla görevli biri Osmanlı, öbürleri yabancı uyruklu 7 kişilik yönetim kurulundan ve bir genel müdürden oluşan ve kısaca Düyunu Umumiye tdaresi adında uluslararası bir konsorsiyum örgütü kurulması öngörülmüştür. Zamanla, Osmanlı tmparatorluğunun her yerine ulaşan, illerdeki şubelerinin ve personelinin güvenliği Osmanlı ordusunca sağlanan bu örgütün yönetim kurulu, çok kabarık yönetim giderlerini düştükten sonra geriye kalan parayı dış borçlann taksitlerinin ödenmesine ayırıyordu. Hukuki varlığı Lozan Antlaşmasıyla sona eren bu örgütün personel sa>ısının 8000'e ulaştığı yıllarda Osmanlı Devletinin Maliye Bakanlığı örgütünde çalışan tüm memur sayısının ancak 5000 dolayında olması ilginçtir. Lozan Antlaşması'ndan sonraki yıllarda Türkiye Cumhuriyeti, Misakı Milli (Ulusal Ant) nin 6. maddesinde yer alan "...ekonomik gelişmeyi gerçekleştirmek ve düzenli bir yönetimle işleri yürütebilmek için tam bağımsızlığın gerekli olduğu, bu yüzden politik, adli ve mali gelişmemizi önleyecek sınırlamalara Türk ulusunun karşı bulunduğu, borçlanmızın ödenme koşullarının da bu esaslar içinde olacağı" ilkesini göz önune alarak, imparatorluk döneminde ülkeyi insafsızca sömüren yabana serrnayeye karşı duyulan çekingenlik içinde Kurtuluş Savaşf nın yaralarını sarmak, ulusun bir bütün olarak kalkınmasım sağlamak, yabanalann elindeki bazı şirketleri millileştirmek, sanayileşmek ve orduyu modernize etmek amacıyla uzun ve kısa vadeli bazı dış borçlanmalara gitmiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan IMF, Dünya Bankası, OECD gibi kuruluşlardan ve bu kuruluşlarla ilişkili çok uluslu şirketlerin oluşturduğu bankalar konsorsiyumundan, özellikle 1950'li yıllardan sonra "borç yiğidin kamçısıdır" ve "Türkiye küçük Amerika olacaktır" tekerlemeleriyle sürekli borç alınmak suretiyle bugünlere ve bugünkü borç batağına gelinmiştir. BORÇLARIM1ZIN TUTARI 1979'da 14.23 milyar dolar olarak hesaplanan dış borçlarımız; 1983 yılında 18.34 milyar dolara yükselmiştir. 1983 yılı aralık ayı sonunda, 1 ABD Dolannın resmi döviz alış kuru 280 TL., Türkiye genel nüfusu da 47 milyon olduğuna göre, ülkemizde kişi başına düşen dış borç miktarı 109.259 TL. demektir. Başka bir deyişle, ülkemizde 1983 yılı sonunda doğan her bir çocuğun 109.259 TL. dış borçla dünyaya geldiği söylenebilir. Şu anda dolann paritesi 350 TL. sına ulaştığına göre, bugün bu miktar 136.500 TL./kişidir. 1984 yılında ödenecek konsolide dış devlet borçlanmızın tutarı da 97 milyar 400 milyon liradır. Genellikle, bu borçlar IMF, Dünya Bankası, OECD gibi kuruluşlarla bağlantılı olup, IMF'nin sıkı para politikası, zam, vergi, serbest ve yüksek faiz, yabancı sermayeyi teşvik ve liberalizm gibi temel ilkelerini içeren mali egemenliği sınırlayıcı evrensel kalkınma reçetesinin uygulanmasına yönelik ekonomik kararlar ve politikalar demetiyie ilgili görülmektedir. Çünkü, IMF'den borç ahnabilmesi için, IMF'nin yetkili kurullarının mali ve ekonomik durumumuzu yerinde incelemesi, bütçe, plan, program ve Merkez Bankası kredileri konulannda önerilerde bulunması ve enflasyonist gidişi önleyici önlemler ileri sürmesi gibi bazı öznel koşullann kabullenilmesi gerekmektedir. Dünya Bankasının, OECD'nin ve öbür uluslararası konsorsiyumlann da kendilerine özgü benzer koşulları söz konusudur. KENDİMİZE DÖNMEK Günümüzde, Düyunu Umumiye artık bir simgedir. Emperyalizmin değişmeyen ekonomik saldın politikasının geçmişte bir aracı olarak kullanılmış, gelişen çağın ürettiği yeni emperyalist politikalar ve oyunlar Düyunu Umumiye'ye ranmet okutacak kadar sömürücü ve değişken yapıh olabilmişlerdir. öyle ki, "Görünen köy kılavuz istemez" örneğinde olduğu gibi, Ulusal Anttaki Atatürk'ün " T a m Bağımsızlık" ilkesine karşın, Lozan'da ebedi olarak tarihe kanştığı sanılan Düyunu Umumiye'nin, Sayın H.V. Velidedeoğlu'nun deyişiyle, günümüzde kılık değiştirerek IMF, Dünya Bankası, OECD ve Konsorsiyum gibi alafranga adlarla hortlayıp yeniden gündeme geldiğini söyleyebilmek için büyük yıldız falcısı olmaya hacet yoktur. Artık, Ulke kalkınmamızın teslimiyetçi bir yaklasımla IMF ve benzeri uluslararası kuruluşların önlem, öneri ve reçetelerinde sihir ve keramet arayarak değil, Atatürk'ün tam bağımsızlık ilkesi doğrultusunda, ülkemiz koşullanna özgü ekonomik önlemlerle gerçekleşebileceğinin tam bilincine varmamız zamanı çoktan gelmiştir. Tarihsel Gerçekler vo IMF İSMET TAYŞİ Kamu Yönetimi Uzmanı Gün geçmiyor ki, basınımızda, Uluslararası Para Fonu'nun kısa adı olan IMF ile ilgili olarak "IMF heyeti geldi, !MF resmi turlanna başlıyor, TürkiyeIMF görüşmeleri başladı, IMF ara komite toplantısı yapıldı, IMF'ye söz verildi, IMF'ye yeni niyet mektubu gönderildi, IMF'ye verilen sözler Türk kamuoyunun hiç yabancısı değil, IMF reçetesi şöyle diyor, IMF raporu böyle diyor." biçiminde haber ve yorumlar yer almasın... Bizde olduğu gibi, dış basında da IMF'ye ilişkin haber ve yorumlar gittikçe yoğunlaşmaya, IMF ile kredi ve borç bağlantısı yapan ülkelerin egemenlik haklarına, bu örgütçe bazı mali sınırlamalar ve kısıtlamalar getirilmesinden ötürü, bu ülkelerde toplumsal tabakalaşma piramidinin tabarunı oluşturan halkın, varsılhktan yoksulluğa itilmesi sonucu sosyal patlamalar ve siyasal bunalımlar görülmeye, IMF, o ülke halklannın korkulu rüyası haline gelmeye başlamıştır. Hele, bizim gibi 61 yıl öncesine dek Düyunu Umumiye gerçeğini yaşamış, bu örgüte olan Dorçlannı dışinden tırnağından arttırarak, ancak 1954 yılında ödeyip bitirebilmiş uluslar için, bu korkulu rüya ve ciddi kuşku hiç de boşlanacak ve kulak arkası edilecek bir şey olmasa gerektir. Bu nedenle, IMF denilince, her Türkün zihninde Düyunu Umumiye terimi ister istemez cağnşım yapmakta ve iki ayn örgütü simgeleyen bu iki terim arasmda bir benzerlik ve nedensellik bağı olabileceği izlemini yatmaktadır. Sanınz ki bunu, borçlanma, Düyunu Umumiye ye IMF kavramlan üzerine eğilici bir yaklasımla ele alarak belirleme olanağı vardır. tLK DIŞ BORÇLANMA Günümüzde, en öz ve yalın bir deyişle, siyasal gücün ve toplumsal yaşamın en gelişmiş örgütleşme biçimi olarak tanımlanan devletler, kendi siyasal sınııları içindeki Ulkeyi yönetmek, kamuya nitelikli hizmet iletmek, ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamak amacıyla, ilk çağlardan bu yana ortak çıkarlarını gözeterek zaman zaman işbirliği yapagelmişlerdir. Başlangıçta, karşılıklı yardımlaşma oiçiminde görülen bu işbirliği, kapalı toplum ekonomisinden açık pazar ekonomisine geçildikten, özellikle kapitalistleşme ve sanayileşme sürecine girildikten sonraki evrede, askeri ve teknik yardımlaşmanın yanı sıra, dışandan borç para almaya; yani dış borçlanmaya dönüşmüştür. Böylece, devletler, bütçe açıklannı kapatma, olağanüstü koşullann mali giderlerini karşılama, devletin borçlarmı ve borç faizlerini ödeme, tasarruflan yönlendirme gibi nedenlerle iç ve dış borçlanmaya gitmeye başlamışlardır. Nitekim, Osmanlı Imparatorluğu da bundan 130 yıl önce 1854 yılında, Kırım Savaşı'nın gerektirdiği olağanüstü giderleri normal devlet gelirleri ile karşılayamadsğı için "Palmer Ortaklan" ve "Goldschimid ve Ort a k l a n " ile 5 milyon Ingiliz Lirası tutannda %6 faizli ve 33 yıl vadeli ilk dış borç anlaşmasını yapmış ve karşıhk olarak da, o zamanlar Mısır tarafından Osmanlı Devletine ödenen yıllık 60 bin kese altm tutarındaki devlet gelirini göstermiş ve bu borcun ödenmesi bitinceye dek bu geliri anılan iki yabana ortaklığa bırakmıştır. tlk kez böyle başlayan borçlanma eyleminden sonra, I. DUnya Savaşı'nın başlangıcına (1914 yılına) değin geçen 60 yıllık dönemde de borçlanma sürdurülerek 42 dış borç anlaşması yapılmıştır. Bu anlaşmalarla borçlanılan miktar toplam olarak 402 milyon altm Osmanlı lirası tutannda olmakla beraber, bundan devletin eline geçen mik PENCERE 5 TEMMUZ 1984 IMF denince her Türkün zihninde Düyunu Umumiye terimi ister istemez çağnşım yapmakta ve iki ayn örgütii simgeleyen bu iki terim arasmda bir benzerlik bulunmaktadır. tar ancak 243 milyon altın Osmanlı Lirası dolayında olmuştur. Bu da, borçlanılan miktann ancak %60.4'ünün devletin eline geçtiğini göstermektedir. I. Dünya Savaşı'nın başında 153.7 milyon lira olan dış borcumuz, savaş boyunca Almanya'ya borçlandığımız 150 milyon lira ile ^olOO oranında artarak 303.7 milyon liraya ulaşmıştır. Bu dış borç, Osmanlı İmparatorluğunun tarihe kanşarak yeni Türkiye Cumhuriyetinin uluslararası kuruluş belgesi olan Lozan Barış Antlaşmasına değin böyle devam etmiştir. Osmanlı Düyunu Umumiyesi adı verilen bu borçlann, anılan antlaşma ile dagılan imparatorluğun eski topraklannda kurulan yeni devletler arasında paylaştırılması öngörülmüştür. Osmanlı İmparatorluğundan Cumhuriyet Türkiye'sinin payına düşen bu dtş borç miktarı 22.4.1933 tarihinde alacaklı devletler ile yapılan anlaşma ile 79.820.563 TL. (o zamanki pariteye göre 65 milyon dolar) olarak saptanmış ve ödeme bir plana bağlanmıştır. Ata yadigân bu borçlar, 1929 dünya ekonomik krizinin ve II. DUnya Savaşınm yarattığı elverişsiz ortama ve döviz sıkıntılanna karşm, en son ödeme yılı olan 1983 yılından 29 yıl önce, 1954 yılında tümüyle ödenmiştir. DÜYUNU UMUMtYE Sanınz ki; bu arada konunun önemini vurgulamak ve gelecek kuşaklara yalın gerçekleri aktarmak bakımından, Osmanlı Imparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine kötü bir miras olarak kalan Osmanlı Düyunu Umumiyesinin nereden kaynaklandığı ve devlet içinde ayn bir devlet ve ikinci bir Maliye Bakanlığı durumunda olan Düyunu Umumiye tdaresi (Genel Borçlar Yönetimi)nin nasıl kurulduğu ve geliştiği üzerinde flzetle durmakta yarar vardır. Yukarıda değinildiği üzere, 6 Somutlaşmak... Geçenlerde Batı Anadolu'nun canlı, civcivli, devingen bir bölgesine gitmiştim. Çevre kıpır ktpırdı. Doktor sağlık politikasını konuşuyordu, kahveci holdingçilıği anlatıyordu, köfteci sendikacılıkla ilgiliydi, yapı işçisi büyük serrnaye ile mafia ilişkilerinden haberliydi, eczacı ilaç konusunda dönen dolaplardan yakınıyordu; her meslekte aydınlaşanlar az değildi. Solculuk, toplumsal yapıya işlemiş, ayaklarım toprağa basmıştı; ama bu ne biçim solculuktu? Radikal kökene mi dayanıyordu? Kautsky'nin attığı tohumlar mı yeşermişti? İslam adaleti mi sürgün vermişti? Kemalizmin halkçılığı mı çiçek açmıştı? Solculuğun kuramı taşranın umurunda mıydı? Dağ, tepe, yol, cami, hükümet binası, belediye, okul, aşçı dükkânı, benzin istasyonu, kahve, tapu dairesi arasında işleyen trafikte gündeme giren işler ağır basıyordu. Hayata yabancı kalan solculuğun, devrimciliğin kıymeti harbiyesı yoktu. Sosyal demokrasi mi, sosyalizm mi, her neyse, yaşamla bağlantılı sorunlann çözümü için anahtar yerine geçmeliydi. Şimdilik sosyal demokrathk yaygın görülüyordu. • Ülkede sol bilinç en olumsuz ve ağır koşullarda bile yüzde 30 oranında seçmen desteğini toparlryordu; ama sosyal demokratın işi çok zordu. Hem demokrasiyi hayata geçirecek, hem sanayi devrimini gerçekleştirecek, hem dışa bağımlı büyük sermayeyi sırtmda taşıyacaktı. Batı'daki sosyal demokratın karşılaşmadığı sorunlarla karşı karşıyaydı. Önderliğe sıvanıyorsa, Türkiye'nin solcusu bilmek zorundaydı ki, soyut bilgilerle, kuramsal sözlerle, halkı coşturacak sloganlarla başanya ulaşmak olanağı yoktu; bu ülkeyi tanıyacaktı; Perşembe Pazan'nı, Tahtakale'yi, Merkez Bankası'nı, hayali ihracatı, mafianın babalarını, özel bankaların dökümünü, ticaret ve sanayi odalarını, Cenevre örgütlenmesini, übya serüvenlerini, dış alım satım dalaverelerıni, Çanakkale'den başlayarak doğuya yayılan iş çevreleriyle Amerikan yan şirketlerinin önemli kişileri de kapsayan gizli ortaklıklarını,67 ilin girdi çıktılarını.göze* tilen holdinglerin bilançotarını, kurtarma operasyonlannın nedenlerini, büyük şirketlerin püf noktalannı bilen kadrolann olusmasını sağlayacaktı. Ancak bilen ınsanları, deneyimli kişileri, yetkln uzmanlan kadrolannda eşgüdümle çalıştırabilen parti, halkın itici gücünü değeriendirebilirdi. * Türkiye'de solun kuramsal tartışmalanna saygı duymak doğaldır; ancak yeni bir aşamaya varıldığını gözardı etmek olası değildir. Bugün Türkiye solunu temsil edecek partinin solculuğu scmutlaşmalıdır. Üniversite sorunu nasıl cözümlenecek? Gözetılen holdingler nasıl hizaya getirilecek? Dış ekonomik ilişkiler hangi düzene bağlanacak? Sendikacılıkta nasıl dönüşümler yapılacak? Bankacılık iflastan nasıl kurtarılacak? KİT'ler nasıl yönetılecek? gibi bir dizi sorunun yanrtı açıkça ortaya konmalıdır. Belirsizliğin giderilmesindeki yarariar büyük olacaktır; çünkü karanlığa kurşun sıkmaktan kurtulmak için bir başka çare görülmüyor. Böyle bir yaklaşımın siyasetini programlaştırmak kolay değildir; ama bu açıklığa kavuşabilen bir siyasal partinin başan olanakları birdenbire büyüyecektir. Çünkü soyut solculuk dönemi kapanmış gibidir; taşradan Istanbul'a değin her yerde bilinen sorunların nasıl çözümleneceği konuşuluyor. Ancak güçlü, büyük, yetkin bir partinin gücü bu tartışmaları sonuca baglayabilir; kitleleri belli amaçlara ve hedeflere doğru seterber edebilir. Adalet duygularını okşayan ve sol kuramlann esintilerini yansıtan sözler, hoşa gitmekle birlikte, gün geçtikçe anlamını yitiriyor. OKTttfAKBAL EVET/HAYIR TÜRKDENİZ KUVVETLERİNİ GÜCLENT^RME VAKFI SODEP Kunıltayı Toplanırfcen... "Sosyal demokrastyigerikalmış, dtşabağımh Türkiye İçin duşunmek bana oianakstz görunuyorf' Mehmet Ali Aybar'ın kesin kaneı böyle... "Dtşa bağmttı körtopal kapitalizmie ve Osmanlı kafası Üe bir yere varamayız" diyor Aybar 'Nokta' dergisinde... Peki çözüm nedir? "Kapitalizmin bunalımını, bırakalım çözebilirlerse, kapitalistler çözsunler... Turkiye için bir kurtuluş yoiu btz» özgü, bağımsız sosyalizmdirf Yann Ankara'da SODEP'in, yani Sosyal Demokrasi Partisinin I. Kurultayı toplanacak. Önemli bir olay saymalıyız bunu. 12 Eyiül'den bu yana geçen dört yıtdan sonra ilk kez bir partinin, hem de solda yer aldığı belirtilen sosyal demokrat egilimdeki bir partinin Genel Kurulu toplanmaktadır. Sekiz yüz temsilci bir araya gelecek. SODEP'in yeni Yönetim Kurulu'nu seçecek. Durtyanın her yerinde böyle midir bilmem, ama bizdeki 'sol' ya da 'sol' görünümlü, daha doğrusu kadroiannda aydınlann büyük oranda yer aJdığı partiler sürekli bir kaynaşma, bir arama, hatta bir çekişme ıçindedir. Oysa 'sağ'daki partiler daha durulmuş, oturmuş görünümundedir. Uderierinin dumen suyunda giderler, 'hizip' kavgaları öylesine göze batmaz, derinden olur biter bu tür işter, su yüzüne çıkmaz... Ama 'aydırv lann, yaratıcı, yapıcı, düsünen, yaratan, arayan, bir türiü doygunluğa ulaşamayan kişilerin çoğunlukta olduğu siyasal topluluklar sürekli bir 'kavga' içindedirier. Bu, biryandan güçleridir, sağlamlıklandır, ama öle yandan güçsüzlükleri, etkinsizlikleridir de... Bakın 'sol'da yer aldığını ileri suren kaç parti var önce 'Halkçı Parti', Meclis'te 116 milletvekili, son yerel seçimde yüzde 10 oyu var. Sonra, başında Erdal inonü'nün bulunduğu, inönü adından daha da çok Prof. Erdal İnonü'nün ağır baslı kişiliğinden güç alan SODEP... SODEP, yerel seçimlerde yüzde 23'ten çok oy toplamış, Türkiye'nin 'ana muhatefet' partisi olmuştur. HP ile SODEP'in son seçimde topJadıkları seçmen sayısı yüzde 34'ü buluyor. Ki, bu da Türkiye'de önemli sayıda 'sola açık ya da sotdan yana' seçmen bulunduğunun en canlı kanrtıdır. Bir de Demokratik Sol Parti hazıriığı var. On beş yirmi bin 'kurucu'nun katılmasıyie oluşturulacağı söyienen DSP'ye göre daha doğrusu DSP adına konuşan, bu örgütleşmede ne denli etkinliği olduğu bilinmeyen birtakım sözcülerin dediklerine göre SODEP de, HP de gerçek anlamda 'sosyal demokrat' bir içerik taşımıyorlar; 'gerçek sosyal demokrat' parti onlara göre DSP'dir... Şimdilik ilk kurultayını toplayan SODEP'tir. Üzerinde durulması gereken ve gerçekte de önemli bir güç ve etkinlik sahibi okjuğunu kanıtlayan parti... Gönül ister ki, 'sosyal demokrat' birikim tek bir örgütte, tek bir amaç ardında toplanabilsin; yapılacak ilk genel seçimlerde 'sosyal demokrat' birikim ağıriığını gösterebilsin... Bizler, birteşme, toplanma, bir araya gelme çağrılan yapaduralım, bu tür partiler ve bu partilerin önde gelenleri ayn ayn kümeierde bulunmayı kendileri açtsından daha çok kişisel yarar düşuncesiyte doğru buluyoriar... Şu 'demokrasiye geçtş' adı verilen bunalımlı dönemin bir an önce sona erdirilmesi, Türkiye'de bundan önce de kaç kez denenen ve her defasında şu ya da bu nedenlerle yanda kalandemokrasiye geçiş evresinin başanyla sonuçlandırıldığını ulusça görebilelim. SODEP'in bu anlamda sorumluluğu büyüktür. Başta Erdal İnönü olmak üzere, SODEP kurucuları, SODEP'i bugüne dek yönetenler ve Kuruttay'da seçimle işbaşına gelecek kişiler ulus ve tarih önünde önemli bir görevi yükJendiklerini, bu görevi başanyla sürdürdükleri takdirde demokrasimizin gelişme tarihıne adlannı yazdıracaklarını bilmeltdirier. Sayın Aybar 'sosyal demokrasi'den umutsuzl... 'Senin umudun var mı?' diye soranlannız oiacak.' Ne desem bilmem kil Ben ki, hep umuttan yanayımdır, en karanlık günlerde, anlarda bile umudun diri, canlı, alevli tutulmasını isterim. Ama Sayın Aybar'ın dediklerine de hak vermemezlik edemiyorum. Türkiye yarım önlemler, ödünlerle, göstermelik reform atilımlarıyla ne kalkınır; ne de 'az gelişmişlik' sürecinden kurtulur. Ama SODEP'in başlattığı sosyal demokrasi yolu bir kez açılmalıdır. Bu yolda daha sağlam, daha tutarlı, Aybar'ın deyimiyle 'halkımızı her konuda söz ve karar sahibi kılacak, katılımcı demokrasi'den yana oluşumlar da ergeç ortaya çıkacaktır... SODEP I. Kurultayı'na başanlar dilerim. 2.ÇEŞME DENİZ ŞENIİGİ 48 Temmuz'84 OLUM Kilisli Kanmaz ailesinden. Etibank'tan emekli, Ayhan, Erhan, Makbule, Atilla Kanmaz'ın babası, Kıymet Kanmaz'ın eşi, Fauh Selim Dağdelen'in kayınbiraderi, Refîk Kanmaz ile Kifayet Yana'nın kardeşleri, Aldoğan Ekmekci, Seçkin Oruçoğlu ve Ya&ar Akkiraz'ın dayısı SAKIP KANMAZ tstanbul'da öldü. Tann rahmet eylesin. DENİZ SPORLARI MÜZİK SİNEMA FOLKLOR EĞLENCEU YARIŞMALAR DENİZ GÖSTERİLERİ DOSTLAR BURSA, tZMtR, BODRUM yolu üzerindeki KARAMÜRSEL'de eski gazeteci Abdullah Karagöz'ün PAPATYA RESTAURANT'a uğrayınız. (UCUZ ET, BALIK) TÜRK DENİZ KUVVETLERM GÜCLENDİRME VAKH Batı Anadolu Bölge Baskanlışı Reklam ajansına BAYAN SEKRETER MÜŞTERİ TEMSİLCİLERİ TANITICI ELEMANLAR (Tam veya yarım gün çalışacak lise mezunları, genç emekli, bayan ve bay elemanlar) aranıyor. TE Ltd. Şti. Beyoğlu Alyon Sok. 17/8 CAN YÜCEL: Şilr, korumayı da içine alan bir saldındır / Şlir: Uç Çlçekle Estetlka Ölemsiz DE Yayınevi MASAL YARIŞMASI Katılma Koşulları Promete'yi Kurtaran Herakles / Mehmet Refik VVALT VVHİTMAN'dan Şiirler / Memet Fuat Yaşamı ve şiiriyle DYLAN THOMAS / Cevat Çapan NERUDA: Yaşamaya Deger Çünkü Sevdim Mektuplann Sonu / Onat Kutlar FRIEDMAN'ın Tersine İsleyen Marshall Planı ARSLAN B.KAFAOĞLU: Planlama, Niçln ve Nasıl TOMRİS UYAR: Gündbkümü Birey, Toplum ve Kültürel Yozlaşma / R. Zerengil ONAT KUTLAR: Günlük Şiirtor Kültürümüzün Bir Konumu Üzerine / Ahmet Cemal GENCAY GURSOY: "DMpllnll" Ünlvereite SERVER TANİLLİ: Diderot'nun Çağnsı Aydınlanma Düsüncesl ve Diderot / Afşar Timuçin Bir Maddeci Düşünür: DİDEROT / Erdoğan Alkan Diderot Uzerine Toplu Söylesl / Katılanlar: ADNAN CEMGİL, AFSAR TİMUÇİN. ULUĞ NUTKU , İLHAN SELÇUK, SELAHATTİN BAĞDATLI Diderot'dan Ozdeyisler / E. Alkan • K. Cankoçak 1789 Devrhninin Demokratik Değerleri / Ö. Canatan TEVFİK FİKRET için / Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Necip Fazıl, Sabiha Zekeriya, Suat Derylş ve Burhan Beige Ne Demislerdl? ASIM BEZJRCI'yle Tevfik Flkret Üzerine Söylesi Bademağacı Kapısı (Öykü) / EMİL HABİBİ / Z özkan Emil Habibi Anlatıyor / Eser Yalçın ULKU TAMER: Nicolas Guillen'den Bir Uyarlama Yıllar Sonra Yahya Kemal'le / H. i. DİNAMO SUREYYA BERFE. Doğal Yolcu Bans Randevu (öykü) / Remzi İnanç PAUL ELUARD'dan Bir Masal: Kuştüyü / Hür Yumer "Benlm Çocuğum'dan "Bizim Çocuklanmız "a Hiç Yasanamayan Çocukiuk / Çocuklann Evini Sevmedlöi Ulke: ABD VEYSEL ONGÖREN: Turgut Uyar İlhan Berk Şllrde örtülü Güzelllğin Baslangıcı: SEMBOLİZM ve Sembolist Şairlerden örnekler / E. Alkan Nazi Eslr Kampında Düzenlenen 1940 Olimpiyadı SatrançBriç / Serdar Çelik Kitaplar Arasında / Muzarfer Uyguner Desen * e Karikatürler: Ferruh Doğan, Seydali Tan Oral. DE YAYINEVİ Vılayel Han. 205 Cagaloglu IST • Nüfus cüzdanımı ve sigorta kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. SULTAN GÜZER Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. ALİDOSTA YDIN Hukuk bürosunda çalışacak avukat bay aranıyor. 522 63 40526 41 03
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle