16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 MA YIS 1984* * * HABERLER1N DEVAMI (Baştarafl '2 Sayfada) yetkililerinin "kısa dönemde bir dtizeime olmayacağını açıkça belirttikleri" hatırlatılıyor. Türkiye ile Avrupa arasında ilişkilerin "şimdiye kadarki en bozuk dönemini yaşadıgı" belirtilen yazıda, Avrupa'mn Türkiye'de demokrasiye dönüldüğü konusunda kaygıları olduğu vurgulanıyor. Özal hükümetinin Avrupa topluluğuyla siyasi ilişkileri ve 1981 yılında dondurulan 600 Özal ve Yunanistan Politikası (Baştarafl 1. Sayfada) istenilen ödünleri vermesine bağlamıştır. Bu hedefe varabilmek için de, şimdilik, ABD Kongresi'ni, Birleşmiş Milletler'i ve Avrupa Topluluğu'nu Türkiye'ye karşı kullanmak ve buna benzer forumlarda Türkiye'yi sürekli yıpratmak çabasındadır. Belki de Yunan Başbakanı, Türkiye'yi sürekli yıpratabilmek, koşeye sıkıştırabilmek için Kıbns'ta çözümsüzlüğü yeğliyordur. Kimbilir... Papandreu'nun ne yapacağını, ne yapmak istediğini şimdilik bir yana bırakıp, Ozal yönetiminin Yunanistan politikasına ne oldu, ona bakalım... Ekonomi ve turizmde işbirliğine yönelik diyalog karşılığında Başbakan Özal, Ege sorunlarının bir süre için rafa kaldırılmasını önermiş, Yunanistan politikasını böyle bir eksene oturtuyor izlenimini vermişti. Biraz şaşırtıcıdır ama, Ankara'dan kaynaklanan böylesine cömert bir yaklaşımı dahi Papandreu karşflıksız bırakabilmiştir. özellikle bu ned«nle Özal hükümeti, Yunanistan'a dönük tutumunu yeni baştan özenle gözden geçirmek durumundadır. Bir kere, tek taraflı iyiniyetin, hele gerçekçi bir temelden yoksun olduğu zaman herhangi bir sonuç vermediği, veremeyeceği görülmelidir. İkinci olarak, dostluklann tek taraflı iyiniyet ve ödünlerle sürgit korunamayacağı bilinmelidir. Oostluklar, ancak karşılıklı hak ve çıkarların gerçekçi bir dengesini yansıttıkları ölçüde kalıcı olabilirler. Değer verdiğimiz TürkYunan dostluğunun, özellikle Ege'deki durum dolayısıyla, böyle bir dengeden yoksun olduğunu belirtmeliyiz. Üçüncü olarak, Özal yönetimi Türkiye'nin Ege'deki hak ve çıkarlarını artık açıkça telaffuz etmeye başlayabilmelidir. Bu konuda, sanırız, biraz geç bile kalmıştır. Aksi halde, Sayın Özal'ın ekonomi boyutlu diyalog çağrısının karşılıksız kalmasından sonra, ANAP hükümetinin Yunanistan politikasından geriye ne kaldı sorusu çengelini zihinlere asmaya başlavacaktır... Kıbrıs sorunu, TürkABD milyon ECU (Avrupa para birimi)luk yardımın serbest bırakılması konularını görüşmeye hazır olduğunu açıkladığını hatırlatan yazar Avrupa'mn bu isteğe "insan haklan konusunda gelişme sağlanması" gibi açık bir cevap verdiğini belirtiyor. "Kemer sıknta Politikası AJkiş Topluyor, Ama Geleceği Belirsiz" başhklı başka bir yazıda, Özal hükümetinin ekonomik ve siyasi kararları inceleniyor. Türkiye'nin eylül 1980 askeri mudahalesinden sonra siyasi ve ekonomik açıdan istikrarlı olduğu, ancak son günlerde bazı "karmaşık sorunlann orlaya çıktığı" beIirtiIiyo77ÂxefKrau~ se imzalı yazıda, Kasım seçimlerinden sonra uygulanmaya başlanan kemer sıkma politikasının iMF, OECD gibi uluslararası kuruluşlar ve ABD gibi Türkiye müttefiki ülkelcrce hemen alkışlandığı, ancak alkışla. ,r. giderek azaldığı kaydediliyor, Yazar, örnek olarak "OECD'nin Özal hükümetinin 1985 yılından sonra geri ödemeye başlayacağı dış borçlar konusunda kaygılandığını" gosteriyor. Yazıda, seçimlerden sonra kurulan sağ ve sol partilerin hükümete uyguladıkları siyasi baskılar, Avrupa'da ve ABD Kongresinde giderek artan eleştiriler Özal hükümetinin geleceğini belirsizleştiren diğer etkenler olarak sıralanıyor. CUMHURİYET/U UĞUR MUMCU GOZLEM Özal Üruğ'la • • • goruştu or • ANKARA, (Cumhuriyet Bıirosu) Başbakan Turgut Özal, Genelkurnay Başkanı Orgeneral Necdet Ünığ ile dün bir süre görüştü. Özal, Üruğ görüşmesi dün sabah saat 9.00'da başladı ve bir saat kadar sürdü. Basına kapalı olarak gerçekleştirilen görüşmeden sonra herhangi bir açıklama yapılmadı. Başbakan özal, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Üruğ ile yaptığı görüşmenin "haftalık olağan görüşme" olduğunu ifade etti. Deniz kazasında şehit olanlar için tören yapıldı GÖLCÜK, (a.a.) Darıca açıklarında geçen çarşamba giınüraeydanagelen deniz kazasında ölen Qç deniz astsubayıyla bir deniz eri için, dün Gölcük Donanma Komutanhğı önıinde tören yapıldı. Törenden sonra kazada ölen deniz astsubayları Orhan Temiz, Oktay Yatkın ve Ciban Top'la deniz eri Muhsin Karahan'ın cenazeleri doğum yerlerine gönderildi. Izmit Körfezi girişi DarıcaDiliskelesi açıklarında donanmaya ait "Tınaztepe" muhribiyle "Aygaz3" tankeri çarpışmış, kazada üç deniz astsubayıyla, bir er şehit olmuşlardı. (Baştarafl 1. Sayfada) rccek nitelikle olduğu" görüşünü ilettiği öğrenildi. Söz konusu görüşmede Barutçu, Katolikos'un Moskova'nın olunı dışında böyle bir davranışa giremeyeceğini belirterek, Sovyet hükümetinin olaydan sorumluluk taşıdığını belirtti. Büyükelçi Lavlov'un ise yanıtında Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ndeki Ermeni Kilisesi'nin başı olarak Katolikos Vasken'in hareket serbestisine sahip olduğunu, bu açıdan kendisinin engellenemeyeceğini bildirdi. Sovyet Büyükelçisi'nin bu yanıtı üzerine Büyükelçi Barutçu'nun Sovyetler Birliği'nin bu konudaki sorumluluğu üzerinden atamayacağını bildirdiğı, Lavlov'un da ısrarla Katolikos Vasken'in Paris'e gitmekte serbest olduğu görüşünü savunduğu öğrenildi. Ermeni (Baştarafl 1. Sayfada) nırız, yasalara aykırı olarak yapılan partizan atamaları önleme amacını taşımaktadır. Özal hükümetince yapılan bu atamaların yasalara nasıl ters düştüğünü, Cumhuriyet gazetesi olarak, daha önce hukuksal yorumlan ile birlikie sunmuştuk. Şimdi, devletin en yüksek katından gelen bu uyarı, partizan atamaların nasıl ve ne yollarla gerçekleştirildiğini hükümet başkanına iletmiştir. Atamaların, yasalara uymayanlan, bundan sonra daha titiz incelemelerden geçirilecektır. Bir de yasalara uygun olmakla birlikte siyasal yanları ağır basan atamalara tanık olunmaktadır. Bu atama işlemlerinde de 4 eğilimden biri "Arslan payını" almaktadır. Bu 4 eğilimden biri, bugünlerde özellikle TRT Kurumu'nda atağa geçmek üzeredir. 1961 yılında "özel sektörile kalkınma olmaz" diyen Yön dergisi bildirisine imza koyan bugünün TRT Genel Müdüru Tunca Toskay, bu 4 eğilimden birini TRT'nin yönetimine getirmeye çalışıyor. Partizan atamalar böyle bir yol izlerken, enflasyon oranı da rekor düzeytere sıçnyor. "Enflasyonu asağ? çekme" savı, birkaç ay içinde çürümüş, nisan ayından bu yana yüzde 42.2'lik bir fiyat artışı ile karşılaşılmıştır. "Enflasyon hızı arttıkça faiz oranlannın yükseltilmesini" öneren İMF formulü ile ekonomi tam bir çıkmaza sürüklenmiştir. 1980 ocak ayından bu yana uygulanan İMF modeli, Özal'ın eünde içinden kolay kolay kurtarılamayacak çıkmaza saplanmıştır. Bankalardaki "donuk krediler", dehset verici boyutlardadır. Özel bankalar, Maliye ve Gümrük Bakanı'nın devletleştirilmelerini isteyecek kadar ödeme güçlükleri içindedirler. İş ve sermaye çevrelerinde, önce hangi bankanın devlet denetimine geçeceği konuşulmaktadır. 1520 dışsatım şirketine "devlet dopingi" ile dış pazar bulma düşü, bugünden pek parlak sonuçlar vermiş değildir. Küçük işletmeleri ve orta boy sermayeleri yavaş yavaş yok eden bu model ile sosyal sınıf ve tabakalar arasındaki uçummlar her gün daha fazta açılmaktadır. Toplumun varlıklı kesimlerine pek hoş görülen, yabancı peynir, diş macunu, havyar, sigara ve kahve, neredeyse ekonominin olumlu bir göstergesi gibi sunulmaktadır. Bu siyasal ve ekonomik modelin yarın Türkiye'ye ne gibi faturalar getireceğini bilenler arasında konuşanlar çok azaimıştır. Basın, büyük çoğunlukla holdinglerin elindedir. En yetenekli, zeki ve usta gazeteciler bile holding kapılanna mühürlenmişlerdir. Cumhuriyet dışındaki gazetelerde, birkaç namuslu sütun başı, kendi gazetelerinde tek başlarına seslerini duyurmaya çalışmaktadırlar. Basının büyük çoğunluğu bu konularda suskunluk içindedir. Çünkü, "Sirkeci sermayesi" Cağaloğlu yokuşunu çoktan tırmanmıştır. Yasalara bu kadar aykırı düşen bunca atamalara, Cumhuriyet dışında hiç ses çıkaran oldu mu? Olmadı. Bir yandan holding egemenliği, öte yandan yasalara aykın partizan atamalar... Bunlar yetmezmiş gibi, zam üzerine zam ve yüzde 40'ları aşan enflasyon... Bunlann hepsi 4 eğilimden birinin iktidara iyice yerleşmesine yarıyor. Hiç karamsar olmayalım. 1980 yilı 24 Ocak günü başlayan "istikrar tedbirieri" özal'ın deyişine göre, "On yıl sonra" meyveierini vermeye baslayacak... Demek ki, bu model için en az 14 yıl gerekir. Öyle ya, ne yapalım? 1994 yılına kadar bekleyelim. Olmazsa Ozal'a bir on yıl daha veririz. Eh işte, 2000 yılları başında enflasyon oranını, yüzde 40'tan aşağı düşürürüz. Bekleyelim, ne çıkar? Kolay mı özel sektörün siyasal ve ideolojik öncülüğünde kalkınmak?.. Kipriyanu eski (Baştarafl 1. Sayfada) Rum yönetıminin denetimine verilmesi koşulu ile "Kıbns Cnmhuriyeti topraklannın yıizde 25'inin Kıbns Türkleri'nin denetimlnde kalmasnun düşunukbilcceji" behrtildi. Kıbrıs Rum önerilerinde anayasa yürütme, yasama, yargı ve federal hükümetin, yetkileriyle, görevleri şöyle anlatılıyor: Anayasa: Federal sistera çerçevesinde kesin veya bölgelerin önemli oranda yetki ve özerkliğe sahip oldukları gerçeği dikkate ahnmalıdır. Bu nedenle kesim ve bölgelere verilecek yetkilerin, sınırlı ve devlet organlarının normal çalışrnalanm engelleyerek çıkmazlara yol açacak nitelikte olmamalan gereklidir. Yiiriitme: 1960 Anayasası'nın öngördüğü Başkanlık rejimi sürmeli, Kıbnslı Rum Cumhurbaşkanı ve Kıbrıslı Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı bulunmalıdır. Yasama: Tek meclisli sistera Kıbns'ın koşullarına daha uygundur. Ancak iki meclisli sistem de olabilir. Alt Mecliste (Temsilciler Meclisi, iki toplum nüfus oranına göre temsil edilmelidir. Üst Meclis'te (senato) toplumlann temsiliyeti durumu bu meclise verilecek yetkilere ve herhangi bir çıkmaz yaratılmasmı önlemek için kurulacak mekanizmaya bağlı olacaktır. Yargı: Federal Yüksek Mahkeme'de iki toplum eşit olarak temsil edilecek ve bu mahkeme federal davalara bakacak. ; Federal hüknmetin yetki ve görerleri: Federal hükümetin yetki ve görevleri devletin butunlüğünü sağlayacak nııelikte olmalıdır. Bölge yönetimlerinin yetkileri üzerinde anlaşmaya vanlmalı ve belirgin bir liste halinde saptanmalıdır. Dolaşma ve yerleşme özgürlükleri, mal edinme hakkı da dahil olmak üzere insan hak ve temel özgurlükleri, gerek bölgesel gerekse federal düzeyde güvence altına almmalı ve Federal Anayasa'nın bir bölumünü oluşturmalıdır. Devletin ekonomik ve sosyal siyaseti Kıbns'ın bir bütün olarak kalkınmasım amaçlamah, ülkenin bütün yurttaşlanna eşit yajam duzeyi hakkı, ilerleme, kalkınma ve refah fırsatı sağlamalıdır. Rum yönetimi Başkanı Kipriyanu'nun BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar'a sunduğu bu öneriler, 17 Ocak 1984'te Fas'ın Kazablanka kentinde BM Genel Sekreteri'nce KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktas'a özel olarak aktanlmıştı. Önceki gece Güvenlik Konseyi'nde konuşurken, butfnerileridaha sonra elde ettiğini belinen Denktaş, Perez de Cuellar'a bunlan kendisine niçin sunmadığım sorduğu zaman, "Zaten tümüyle kabul edilemez olacagını bildigim için iktmediın" yanıtını aldığını, açıkladı. .4 m Atılımcı, akılcı, örnek bankacılık 20. yılında... Uydu yoluyia bilgi aktartmından ve diğer ileri ıletişım tekniklerinden yararlanarak hizmet sunan ve ülkemize çağı aşan bankacılık uygulamalarını getiren Dışbank 20. yılında... Hızlı gelişen, yüksek kârlılık düzeyine erişen Dışbank 20. yılında... Uzman kadronun, bilinçli yönetimin ve kendisine gösterilen haklı, sarsılmaz güvencenin simgesi Dışbank 20. yılında... Başarının mutluluğtr 20. yıhrrda!.. Patlamayı wAnti Eirınenî Bulak, Alfortville'deki anıtın açılışının Türk Dışişleri Bakanlığı'nca protesto edildiği bildiride, "Bundan sonra akacak kanlardan Fransa sonımlu olacaktır" ifadesinin yer aldığını ve bu ifadeden hareketle Paris'teki Ermeni örgütlerinin Türkiye'nin sorumlu olduğu suçlamasını getirdiklerini hatırlattı. Bulak, bu suçlamayı reddettikten sonra, bu ifadenin tamamen ters anlaşılması gerektiğini kaydederek, şöyle dedi: "Anıtın açılmasına k»rsı Türkiye'de dogan tepkiler sönmeden provakasyona girişilmiştir. Amaç heyecan yaratmak ve Fransız kamuoyunun dikkatini çekmektir." Bulak, bir başka soru üzerine, Fransız Dış Ticaret Bakanı'mn Türkiye'yi ziyaretinin henüz tasarı aşamasında olduğunu, ancak henüz kesin bir davetin söz konusu olmadığım sözlerine ekledi. Türkiye'de çeşitli meslek kuruluşları ve derneklerin Fransa'yı telgrafla protesto etme eylemleri sürüyor. Adıyaman'da Ermeni terörü ve Fransa'yı protesto etmek amacıyla düzenlenen dunkü yürüyüş 6. Kolordu ve Sıkıyönetim Komutanhğı tarafından yasaklandı. • K.AIVCIUK (Baştarafl 1. Sayfada) natik Türk terörist gnıplannın olduğu kesindir" şeklinde bir ifade kullandığı öne sürülüyor. Bu iddianın ardından da, "Türk Büyükelçüiği'nin ilk defa geleneksel suskunluğunu bozduğu" şeklinde bir başka ifadeye yer verilerek, olayın Türk hükümeti tarafından planlandığı imajı yaratılmak isteniyor. İktidardaki Sosyalist Partisi yanlısı Le Matin gazetesi doğrudan yorum yapmadan Ermenilerin ağzmdan aynı yöndeki suçlamalara yer verdi. Le Quotidien isimli sağ eğilimligazete, saldırılardaki hedefın Alfortville'deki Ermeni topluluğu olduğunu öne surdü ve olayın kentte büyük korku yarattığını kaydetti. Türkiye'nin Paris Büyükelçisi Adnan Bulak, dün öğle saatlerinde Türk ve yabancı gazetecilerle ayrı ayn basın toplantısı düzenledi. Fransa saatiyle 13.00'te Fransız TV'si, Büyükelçi Bulak'ın açıklamalarına geniş ölçüde yer verdi. Bulak, basın toplantılannda Türk devletinin terorizmle yakından uzaktan hiçbir ilişkisi bulunmadığını, terorizmin hangi taraftan geldiğinin gayet iyi bilindiğini belirtti. Büyükelçi Bulak, Liberation gazetesinde yer alan ve bir Türk diplomatının "Ermeni provakasyonu ihtimal dışıdır. Kontrorsuz ve fanatik Türk terörist gruplarının olduğu kesindir" şeklinde ifadesinin sorulması üzerine bunu kesin bir dille yalanladı. Şoför Kardeş, frene güvenme durmayabilir. TOffcty Tratlk Kmtormı Ontin» Dmı«#
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle