17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İnıar Affinda "Sonmüulıık" ve "Yemîn" Genel kamuoyunda adı İmar Affı diye geçen bir af yasası çıktı. Affedilecek olanlar yasa dışına çıkmış yapılar. Elbette, kendi başlarına yasa dışına çıkmayı tasarlayabilecek yaratıklar değildir yapüar. Bu yasadışılığın arkasında bu yapılan suça teşvik eden birtakım insanlar vardır. Yapılann işleyebilecekleri suçlar ise, sonuçlan aynı olmakla birlikte, iki türlü. Biri, içinde ve çevresinde yaşayan insanlann üzerine çöküp onlan yaralayıp, öldürebilirler. Bunlar intihar komandolanna benzetilebilirler. Sakatlarlar, öldürürler ve kendileri de yok olurlar. tkinci türlüsünde, içinde ve çevrelerinde yaşayanlara işkence eden yapılar vardır. tşkenceci yapılar suçlannı bir anda ve açıkça değil, sinsice işlerler ve belli bir düzeyde duyarlılık kazanamamış insanlar, bunların suçluluğunu görmekten acizdirler. Suç işlemeye yatkın yapılar, ister birinci ister ikinci türden olsunlar bu suçlarını bazı insanlar aracılığı ile gerçekleştirirler. Dolayısıyla, kendileri canlı olma CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER denli etkindir ki bir daha suçu işlemeye cesaret edilmeyecektir" demektir. Ama İmar Affı kapsamında hem yapılar hem de yapıları yapmış olan insanlar vardır. Yukandaki davranış değişikliği varsayımları bunlardan sadece insanlan kapsamaktadır. Yapılar davranışlannı değiştirmeyeceklerine göre affı çıkartan, onların muhtemel davranışlarının sorumluluğunu yüklenmek durumunda kalmaktadır ve bu sorumluluğu yüklenmelidir. Oysa yapılmak istenen bundan farkh değildir. Affı çıkartanlar affedici olmanın erdemine sahip çıkmak, ama bu erdemliliğin bedeli olan sorumluluğu başkalarına yüklemek istemektedirler. Bu başkalan da plancılar, mimarlar, mühendislerdir. Yapı pratiğinde uzmanlık alanlarının ortaya çıkmasından önce, mimar yapıya biçim verendi ve o biçimin hem kullanışlı, hem sağlam, hem de güzel olmasının sorumluluğu ona aitti. Daha sonraları sağlamlığın hesap kitap konusu olmaya başlaması ile bir uzmanhk alaru olarak mühendislik ortaya çıktı. Sağlamlığın hesap kitap konusu olması ile yapı bütünü parcalanmaya başladı. Daha sonra daha başka konular da hesaba kitaba gelir zannedilmeye baslandı ve mimariıktan çevre bilimleri diye bir dal doğdu. Ancak imar affı henüz sadece imar planları, yapı statiği ve mimarhk açısından vapılı çevreyi parçalara ayınyor. Ve affın sorumluluğunu yüklenmek durumunda bırakılmak istenen teknik kadrolar "Bu sorumluluğun hesabuu nasıl verebiliriz?" diye düşünüyorlar. Burada ilkin şu so.uyu sormak gerekiyor: İmar Affını gerektiren yasadışı durumun sorumlusu mimarlar, mühendisler midir ki, affın nasıl uygulanacağı onlardan soruluyor? Durumu ortaya çıkartan süreç yaşamrken mimarlar, mühendisler, plancılar sürekli olarak bu yasadışılığa dikkatleri çekmeye çalıştılar, engel olunması için asıl sorumlulan uyardılar durdular. Şimdi o sorumlular ortada yok ve teknik elemanlar ile o çevrelerde barınmak, yaşamak durumunda olanlar, bir oldu bitti ile, karşı karşıya bırakılıvor. GUVENLtDfR DtYE NASIL YEMİN ETStN! Teknik elemanlar açısından sorumluluğun paylaşılmasında ki farklıhklar yukanda sözünü ettiğimiz hesap kitap işleri ile belirleniyor. tnşaat mühendisleri gözlerinin görebildiği, akıllannın çözebildiği bütünlerin yeniden hesabını kitabını yapıp yapılann güvenilir olup olamayacaklarını söyleyecekler. Planalar da imar planı ölçeğinde yolu, kanalizyonu, suyu, elektriği, okulu, yeşil alanı açısından yapılmış olanlara bakıp kitaba uygun olup olmadıklarına karar verecekler. Ama bizim alanırnız olan mimarhk nicelikleri kadar niteliklerin de belirlendiği bir alan. Ve bu alanda verilen kararlardan da mimarlar sorumlu tutulmak isteniyor. Her şeyin niceliklerle belirlendiği bir toplumda, bir dönemde nitelikler bir lüks gibi görülüyor. İnsanlar niceliklerin abartılmış konumları karşısında nitelikleri hem arayama2 hem de sorgulayamaz bir durumdalar. Sağlıksızlığı kesin tartışma götürmez çevreler, milyonlar karşılığında satılmakta, satın alanlar hem gelirlerini hem yaşamlannı ömürboyu sürecek ipoteklerin altına koymakta, başlanru sokacak bir yer bulmuş olmanın yapay rahatlığı ile kabüllenmektedrr. Af kapsamına alınacak yapılann tecavüzlerinden söz eden yasada yapılar sanki içinde yaşayan insanlardan soyutlanmış nesneler. Gerçekte söz konusu tecavüzler, insanlann birbirlerinin yasamlanna, mahremiyetlerine, ışıklanna, havalanna tecavüzdür. Bu çevreler statik açıdan güvenlikli olabilirler. Yıkılmayabilirler. Ama bu çevrelerde yaşayan ve yaşayacak olan insanlann beden ve ruh sağlıklan açısından güvenlikli ortamlarda yaşadıklannın garantisini kim verebilir? Hangi mimar, eğitimi ve meslek yaşamı boyunca savunduğu ilkelerden vazgeçer de hastalıklı bir toplumun, hastalıklı kuşaklannın (nesillerinin) yetişeceğinden adı kadar emin olduğu çevrelere "güvenlidir" diye üstelik noter huzurunda "yemin" ederek garanti verebilir? PENCERE 21 NİSAN 1984 tmar affını çıkaranlar, affın erdemine sahip çıkıyor, ama bunun sonımlulugunu plancılara, mimarlara, mühendislere yüklüyorlar. Bu teknik adamlar, sağlıksız yapılara "güvenlidir" diye nasıl "yemin" etsinler! Türkiye'de kapitalizm köşeyi döndü mü? Kapitalizm; bankaları, holdingleri. fabrikalan, gazeteferi, vakıflan, kadroları, dernekleri, partileri ve öteki örgütleriyle kocaman bir yaratığa benzer; aç kaldığında, ya da tehlikeye düştüğünde canavarlaşır; gözü hiçbir şeyi görmez; siyasal demokrasiyi ezmek, işçi haklarını çiğnemek, özgürlükleri kısıtlamak yolunda her türlü zora başvurmaktan cekinmez. Tarihte ve günümüzde, çeşitli ülkelerde örnekleri yaşanan bu kuralda kişinin rolünü ne gereğinden çok abartmak, ne de azımsamak gerekir. Sermaye kesimindeki bütün insanlan, işadamlannı, yöneticilerini kötü saymak; tarihsel bir olaya çocuksu ya da duygusal yaklaştmdır. Toplumsal yaşamda insanın kişiliği ancak bir ölçüye kadar değişimi etkileyebilir. Bu ölçü, sermaye kesiminde olduğunca emekçi kesiminde de geçeriidir. Emekçi kesiminde kapitalist baskılara karşı grev, direniş, miting gibi eylemler, şu ya da bu işçinin veya sendika liderinin kötü ya da iyi olmasıyla açıklanabilecek bir iş değildir. Türkiye'de kapitalizm 1970'lerde yoğunlasan uluslararası bunalımla zorlanınca, varlığmı korumak için saldırıya geçti. Buna daha yumuşak bir deyim ararsanız, "kurulu düzenini korumak amacıyla önlemler aldı" diyebiliriz. Dünya sistemi içinde Türkiye kapitalizminden istenen neydi? 20 milyar ddarı aşan dış borçların düzenli ödenmesi, IMF için "olmak ya da olmamak" sorunuydu. Çünkü IMF (patronu ABD olan Uluslararası Para Fonu Örgütü) yalnız Türkiye'ye özgü bir kuruluş değildi. Brezilya, Arjantin, Meksika üçlüsünün toplam borcu 200 milyar doları aşıyordu. Eğer kapitalist sistemin parasal ilişkileri bir düzene girmezse, IMF'nin çökmesi tehlikesi gündeme girebilirdi. Türkiye bu katı kuralm mengenesinde ve kapitalizmin sert mantığında kendine düşeni yapmak zorundaydı. İşte 24 Ocak 1980 Kararları'mn "gerçekçi" denilen felsefesi budur; ve bunun içindir ki "altematifi olmayan" reçete diye sunulmuştur. Ne var ki Türkiye sanayiteşme yolunda bir ülkeydi; nüfus patlaması dönemini yaşıyordu; yatırımlar sürecini sürdürmek zorundaydı; 20 milyar dolarlık borcunu ödemek şöyle dursun, dış ödeme dengesindeki yapısal açık nedeniyle her yıl 2 milyar dolar borç bulmak durumundaydı. Ülkenin bu tür gerçekleri IMF'yı. daha başka deyişle uluslararası kapitalizmin patronlarını ilgilendirmiyordu; onların söyledikleri kesindi: Yatırımlannı durduracaksın, sanayileşmekten vazgeçeceksin, halkın boğazından ve tuketiminden keseceksin; Türk parasını pula çevirip dış pazartarda mailarını ucuzlatacak, böylece ihracatını artırıp döviz sağlayarak borçlannı ödeyecek duruma gireceksin. Senin kalkınman ya da sanayıleşmen beni ırgalamaz. Ben sana borç veririm, ama ancak birikmiş borçlannı ödeme çizgisine seni getirmek için borç veririm. Türkiye IMF'nin koşullannı benimsedi; bu koşullara karşı çıkmak isteyenler yenilgiye uğratıldı; dış borçlannı zamanında ödeyen bir ülke olarak IMF'den "aferin" almaya başladık. 1977 yılının son aylanndan bu yana Türkiye IMF kıskacı içindedir; 1980'deki 24 Ocak Kararları ile tam "teslimiyet" politikasını sürdürüyoruz; ama, Türkiye kapitalizmi bu süre içinde "köşeyi dönerek" sistemin sağlıklı bir parçası olabildi mi? Türkiye kapitalizmi IMF'nin şablonunu en katı biçimde uyguladığı 4.5 yılda köşeyi dönemedi Gelir dağılımındaki bozukluk arttı; işsiziik boyutları büyüdü; dış ödeme açığı kapanmadı; ulusal gelir geriledi; sanayi yatalaklaştı; yeniden yatırım sürecıne girmek için gerekli birikim sağlanamadı; paranın değerindekı kanama durdurulamadı; bugün varılan noktada çelişkileri büyüyüp derinleşmiş bir Türkiye var. Geleceğin siyasal iktidarı işte bu çelişkiler üzerinde ve bu çelişkilerin hesaplaşmasında oluşacaktır. Dr. MEHMET ADAM Mimar dıklanndan, suç aracı olmak durumunda kahrlar, yani yaralayıcı, öldürücü silahlara ya da zehirlere benzetilebilirler. Asıl potansiyel suçlular ise, bunlar aracılığı ile suçlarını işlerler. Şimdi affedilecek olanlar bunlar. Burada affın iki boyutu ortaya çıkıyor. Birincisi yasal olanla yasadışı olan arasındaki, şimdiye kadar bir yerde durmasına çalışılan sınınn, bu kez yine o sının koyanlar tarafından, sının çiğneyenlerden yana değiştirilmesi. O zaman, "Sınır neden şimdiye kadar orda idi" diye herkesin sorma hakkı doğacak. Yasa koyucular, yasal ile yasal olmayan arasmdaki sının belirleme durumunda olanlar, bu, kendi yarattıkları tutarsızlığın nedenini açıklamak zorunda kalacaklar ve bundan sonra koyacakları sınırlann (örnek teşkil etmemesini söylemelerine karşın) daha kolay ciddiye alınmayacağını kabullenme durumunda olacaklar. Ayrıca şimdiye kadar yasa dışı olarak kabul edilenlerin gerekçeleri yok edilmiştir, ama gerçek te bir şey değişmemiştir. Başka bir deyişle af kapsamına alınanlar, yapılardır. Yapılar canlılar gibi davranışlannı bir günden öbür güne değiştirmezler. Dünkü bir yapı depreme karşı nasıl davranacaksa bugün de, yarın da aynı biçimde davranacaktır. Komşu yapının ışığını, manzarasını bugün nasıl engelliyorsa yann da aynı şekilde engelleyecektir. İkinci boyut affedilenlerin yasa tanımayan davranışlannın sonuçlan açısından önemli. Yasalann sınırlan çizilirken ilerde işlenebilecek suçlara karşı önlemler alınmıştır ve bu önlemlere uyup uymama ile yasadışı fiilin gerçekleşmesini beklemeden etkin olabilmek amaçlanmıştır. Şimdi gelelelim bu yasallık sınırlarını genişletrnek için harekete geçenlerin davranışlarına: Affeden, gücünün farkında, bilincinde olarak affediyorum der. Bu kabaca ben affettiğim halde yine bir suç işleyecek olursa affettiğinin hesabı benden sorulsun" demektir. Ya da "Benim yasalanm ve onlann uygulanması o EVET/HAYIR OKTAY AKBAL "Zehire Karşı Panzehir"... 25 Ocak 1946'da İlköğretim Genel Müdürü ismail Hakkı Tonguç Koy Enstitüsü müdürlerine ki şu kişilerdir: İhsan Kalabay, Süleyman Edıp Balkır, Şinasi Tamer, Lütfü Dağlar, Ali Doöan Toran, Halit Ağanoğlu, Enver Kartekin, Osman Ülkümen, Omer Uzdil, Şerif Tekben şöyle seslenir: "Eğer zehire karşı panzehirini yaratmazsak görevimizi tam yapmış olmayız." İğrenç bir yazı okumuştur Tonguç, 'hayatının sonuna kadar adlannı anmamaya karar verdiğim soysuztardan biri'dir " İ " adlı bir dergide bu yazıyı yazan... "Yalancılığa, iftiracılığa ve jurnalcılığa dayanan iğrenç bir zehir koleksiyonu" der Genel Müdür... Kepirtepe, Yıldızeli, Arifiye. Düziçi, Gölköy, Cılavuz, Ladik, Çifteler, Gönen ve Akçadağ Köy Enstitüleri müdürlerine gönderdiği uzun bir mektupta bu tür çirkin iftira ve yalanlara karşı yardım etmelerini, kendisine gerekli belgeleri göndermelerini ister. Tonguç'un mektubundaki son bölümü güncelliğini koruduğu için dikkatle okumak gerekir: "Dunya savaşı sonunda memlekette başka türlü bir hava esmeye başladı. Yanlış anlaşılmış demokrasi veya hürriyet prensiplerine sığınan bazı beyinsizler, zehirii hava yaratmaya teşebbus edeceklerdır. Bunlar her ne kadar kendi kendilehni insanlık dtşı bir mahluk haline getiriyorlarsa da bunun anlaşılması hele üzerlerine varılmaz da meydan bu gibilere kalırsa hayli gecikeGektir. Biz, hem uğruna emek harcadığımız öavayı, hem de rejimin ana ilkelerini müdafaaya mecburuz. Onun için binbir işimiz arasında biraz vakit bularak sizler de hayatınızı veremk uğraştığınız kutsal iş hakkında hiç olmazsa birer eser hazırlayarak çıkarmalısınız. Saldırganlan boğmak, onların geri görüşlerine asla yer ve değer verdirmemek eiimizdedir. Ystiştirdiğimiz nesli korumalıyız." Bir '17 Nisan'ı daha gerimizde bıraktık. 17 Nisan Türk tarihinin önemli günlerinden biridir. Zaman gelir bayram olarak da kutlanır. Biz görmesek de sonraki kuşaklar görür. 17 Nisan Türkiye'nin aydınlık geleoeğinin dönüm noktasıdır. Bir dönemeçten geçilmiştir. Tüm halkımızı eğitmek anlayışımn yürürlüğe konduğu gündür 17 Nisan... Okumak, aydınlanmak, yetişmek, topluma hizmet edecek nrteliklere kavuşmak olanağı 17 Nisan'da geniş yığınlara verilmiştir. Köylerden sayısız gerçek aydın 17 Nisan'da başlatılan ilerici atılımın ürünleri olarak çıkmıştır. Baykurt'lar, Makal'lar, Apaydın'lar, Başaran'lar daha niceleri niceleri... Hasan Ali Yücel'in ve İlköğretim Genel Müdurü, uluslararası bir değer taşıyan eğitimci Tonguç'un öncüsü oldukları Köy Enstitüleri eylemi, aralıksız sürseydi, bu egitim yuvalarından daha onbinlerce gerçek aydın, gerçek bilınçli yurttaş, çağdaş uygarlığı içine sindirmiş öğretmen yetiştirilebilseydi, bugün Türkiye çok daha ıleri, çok daha çağdaş, çok daha aydınlık bir ülke olacaktı. Neye yarar dövünmek, üzülmek, yerinmek? Olan, olmuştur! Nice değerli zaman yitirilmiştir. Köyierimiz, kasabalarımız, kentlerimiz yeniden 'karanlıktan yana', 'çağdaşlığa ters düşen' güçlerin buyruğundaki birtakım kişilerin eline düşmüştür. Bunlar yalnızca eğitim ve öğretim dünyasına egemen olmakla kalmamışlar, yaşamın her alanında etkinlik kurabilmişferdir. "Atatürk Devrimi" adını verdiğimiz ilerici atılımın öncüleri olanlar, en başta da Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenler, günden güne etkilerini, güçlerini yitırmişler, ezilmişler, yıpranmışlardır. Yerlerini alanlar ise çoğunlukla Atatürk Devrimine ters düşen kişilerin yetiştirdiği aldatılmış gençler olmuştur; olmaktadır. Acı gerçeklerdir bunlar! Ama gerçeklere dosdoğru bakmasını bilmeiiyiz. Tonguç da, öteki '17 Nisan'cılar da yaşamdan ayrıldılar. Ne Tonguç yaşıyor, ne Tekben, ne Kartekin, ne Balkır, ne Bayır... Yine de son gününe dek savaşımı sürdürecekler var aramızda... Yaşlansalar da, nice kötü, umut kıncı olaylarla karşılaşsalar da, yılmadan direniyorlar bu uygarlık savaşında... Kitaplar yazarak, yol göstererek, örnek olarak... Ama her '17 Nisan'da biraz daha azala azala... Ben her zaman umuttan yanayımdır. İyinin, güzelin, doğrunun eninde sonunda üstün çıkacağına inanırım. Boş bir inanç değildir bu. Bilimin, kültürün, sanatın, doğruluğun gücü hep üstün gelmiştir. Tarihin akışından bunu görebiliriz. Türk toplumu da içine itildiği bir çıkmazdan kendini kurtarmasını bilecek, Tonguç'un kırk yıl önce soylediği gibi "zehire karşı panzehiri yaratacak"\\r... ki en kapsamlı araştırmamn sonuçlarına göre, bademciklerin ameliyatla alınması, sık sık ve ağır boğaz enfeksiyonlan geçiren çocuklar için yararlı olabiliyorsa da, pek çoğunun ameliyata gerek kalmaksızın tedavi edilmesi olanaklı. Bademcik ameliyatı, zorunlubutedavi mî? ABD'de yapılan konuda YÖNETEN OMER GUZEL MediJektor II admdaki alet, vücuda zerk edilecek ilacın bir yay vasıtast ile hızia itilmesi ilkesine göre çalıştyor. Aletin ucundaki gözenek deriye dayanıyor ve yay serbest bırakıhyor. tğnesiz enjeksiyon aletinin fîyatı 350.000 lira dolayında.. Her yıl ABD'de 400.000 çocuğa bademcik ameliyatı yapılıyor. Bazı doktorlar arada sırada rahatsızlanan çocuklara dahi ameliyat öğütlerken, diğerleri bademcik ameliyatına kesinlikle. izin vermiyorlar. Pittsburgh Çocuk Hastanesi'nde yüriitülen araştırmayı yöneten Dr. J. L. Paradise'a göre, sık tekrarlanan boğaz enfeksiyonlan yüzünden örneğin okuldan geri kalan çocuklar söz konusu olduğunda ya da diğer başa çıkılmaz hal alan vakalarda anne babalar ameliyatın yapılmasına karar verebilir. Ama anesteziden ya da ameliyat olayından çekinen ana babalann, ameliyata razı olmamakla çocuklannı büyük tehlikelere maruz bıraktıklarını düşünmeleri için hiçbir neden yok. Yeni araştırmaların bulguları daha büyük zarar verebileceğini hamilelikte alkol kullanmanın gösteriyor. zararlannı vurgulamakta. InterKanada'da >Tlrütülen bir araşnational Herald Tribune'un 5 ni tırma da, içki içen hamile kadınsan 1984 tarihli nüshasında bil ların bebeklerinde glikoz mikta. dirildiğe göre, ABD'de sonuçlan nnın azaldığı ve böylelikle çoaçıklanan bir arastırma, hamile cukta doğurn öncesi ve sonrasınliğin son sırajannda ya da bebe da çeşitli sorunların çıkabileceğini emzirdiği dönemde birkaç ğini gösteriyor. Bulgular, hamidefa çok miktarda alkol alan bir lelik sırasında içkiye el sürülmeannenin bebeğine her gün biraz mesinin tutulacak en güvenli yol içki içmeidc vereceğindcn çok olduğunu doğruluyor. HamüeUkte cdkol Iğnesiz enjeksiyon Dünyadaki 120 milyon dolayında şeker hastasının en az yüzde 10'unun hayatta kalabilmek için her gün ensülin enjeksiyonu yaptırmak zorunda olduğu biliniyor. Bu bakımdan, enjeksiyon konusu özellikle şeker hastaları bakımuıdan büyük bir önem taşımakta. 23 nisan 1984 tarihli NEWSWEEK'in bildirdiğine göre, ABD'de geliştirilen yeni bir iğnesiz enjeksiyon aleti, hemen hemen hiç acı vermeksizin bütün şeker hastaları üzerinde kullanılabiliyor. MediJector II adını alan alet, esas olarak vücuda zerkedilecek ilacın bir yay vasıtası ile hızla itilmesi ilkesine göre çahşıyor. Aletin ucundaki gözenek deriye dayanıyor ve yay serbest bırakıhyor. Iğnesiz enjeksiyon aletinin fiyatı şimdilik 350.000 lira dolayında... Türk HavaYollan Nilliyeff KIVANÇLA SUNAR ÜLKEMİZİN ULUSLARARASI UNE SAHİP EN BUYUK ÇİZEFÖ seferlerine 23 Nisan 1984 tarihinde başlıyor. BLTLN G^ZETE BAVlLERlNIZDt htK KITAF 150 LİRA SOFYA ve BELGRAD ABDÜLCANBAZ KÜLÜYATI Turhan Selçuk'un kaleminden sürüyor VEFAT Em. Tbp. Alb. Opr. Ürolog Dr. SÜREYYA ATAMAL'ı kaybettik. 21 Nisan 1984 (Bugün) öğle namazını müteakip Şişli Camii'nde kıhnacak cenaze namazından sonra Edirnekapı Şehitliği'ne defnedilecektir. Mevla rahmet eyleye. EŞt ve OĞLU PARKUR IstanbulSofya Sofyaİstanbul İstanbulBelgrad Belgradİstanbul NOT: Saatler mahallidir. GÜNLER PazartesiPerşembe PazartesiPerşembe PazartesiPerşembe PazartesiPerşembe KALKIŞ 11.30 17.00 11.30 14.15 VARIŞ 12.30 18.00 13.20 18.00 Milliyet Yayın A.Ş. Prof. Kâzım İsmail Gürkan No: 10 Cağaloğlu • Istanbul TeL 528 42 ÖLUM Fatma Oral'ın ablası. Muhtar Oral'ın baldızı, Tan ve Deniz Oral'ın ve Başak Çizgen'in teyzeleri, Vakıflar Gn.Md.'den emekli, se\gilı buyüğumuz *• •• ŞİŞLİ 3. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN Sayı: 984/10 Şişli Osmanbey Hacımansur Sokak Çaglayan Âp. 67/3'te ikamet eden Ali Semih Selçuk, halen Amerikan Hastanesi'nde tedavi altında bulunan annesi Şerefet Selçuk'a 11 4.1984 tarih ve 984/10 Esas 984/13 karar sayılı ilamla vasi tayin edilmişıir. Keyfıyet ilan olunur. 17.4.1984 Basın: 4780 • Haydarpaşa Emlak Vergi Dairesi 14/12/1982 tarih 398.222 sayılı 12.558 TL. miktarı Havi Vezne Makbuzumu kaybettim. Hükümsuzdur. FATOŞ MELTEM EGEMEN • 15/4/84 tarihinde nufusumu kaybettim. Hükümsuzdür. NERMİN TURGUT • 15/4/84 tarihinde nufusumu ve mavi kartımı kaybettim. Hükümsuzdür. ALİ TURGUT • 893 nolu rehberlik belgemi kaybettim. Hükümsuzdür. HASAN YEĞEN HACER SIDIKA ALPDOĞAN 19 Nisan 1984 gunü Hak'kın rahmetine kavuşmuştur. Scvenlerine duyurulur. AİLESİ TÜRK HAVAYOLLARI TURKISH A1RLINES
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle