Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyef "Gurbet bitti, sıra Türkiye'ye ahşmakta..? Alman görevli elindeki kâğıda bakarak, "Zalim.. Zalim." diye bağırıyordu. Zalim ne demekti? Bir süre sonra Zalim'in Salim olabileceği aklına geldi. Adamın elindeki kâğıda bakınca yanılmadığım anladı. Kâğıtta kendi adı yazıhydu "Zalim" adına daha sonra mecburen katlandı. Alman telaffuzunda "S" harfi "Z" okunuyordu 15 yıl Almanya'da maden işçiliği yapan Salim Akgöz, Almancayı "zar zor" konuşuyor. Almanya'da doğan üç çocuğu, aynı zorluğu Türkçe konuşmakta çekiyorlar. Salim Akgöz, Türkiye'ye geldiklerinde büyük oğlu îsmail'e, "Bak oğlum, herkes dilimizi konuşuyor, memnun musun" diye takılmak isteyince, aldığı yanıt kısa oldu: "Yah.. baba." Salim Akgöz, Yeşilköy Havalimanı'na indiğinde hava çok sıcaktı. Buna rağmen ceketini sırtından çıkarmamıştı. Buram buram terlerken ceketini çıkarmayışını şöyle açıkladv Kendi kendime söz vermiştim. Sıcaktan patlayıncaya kadar ceketimi çıkarmayacağım diye. Türkiye'nin sıcağına öyle hasret kalmıştım ki... 1 Salim Akgöz, 2,5 ay kadar önce (18.7.1984 salı gttnü) Düsseldorf havaalanından bindiği THY uçağından Yeşilköy'e inerken ilk kez toprağı öpmedi. Çünkü uçaktan indiği yer, bundan önceki 12 seferde olduğu gibi havaalanının asfalt zemini değil, modern terminal binasının körüklü koridorundaki lastik yer döşemesi oldu. Ithal maü bir lastik parçasını vatan toprağı olarak öpüp öpmemesi gerektiğini kısa süre düşündu. sonra vazgeçti. "Bu sefer de öpmeyrvereyim" diye geçirdi içinden, "Nasd olsa artık dönmeyecegim." Salim Akgöz, ülkeye kesin dönüş yapan on binlerce Türk işçisinden biriydi. 14 yıl 10 ay önce vardığı Almanya'daki tek düşüncesini gerçekleştiriyordu o gün: "Gurbet bitmişti". Bir daha dönmemek üzere ülkesine dönüyordu. Geride sisli, yağmurlu ve soğuk bir ülke bırakmış, sıcak bir günde, bunaltıcı denebilecek bir havada vatanına ayak basmıştı. Ailece üzerlerinde kışlık giysiler vardı. Çocuklan ve eşi fazlaüklan hemen üstlerinden atmışlar, sadece Salim Akgöz, ceketini sırtından çıkarmamıştı. Buram buram terlerken ceketini çıkarmayışını sonradan şöyle açıkladı: "Kendi kendime söz vermiştim. Sıcaktan çatlayıncaya kadar ceketimi çıkarmayacağım diye. Türkiye'nin sıcağına öyle hasret kalmıştım." Türkiye'ye yaptığı 13 izin dönüşünün 12'sini havayolu ile yapmıştı. Sadece bir kez arkadaşlarıyla birlikte karayolundan gelmişti. Bu yüzden Yeşilköy Havaalanı'nı, özellikle Kargasekmez terminalini ve ondan önceki barakalan bir kâbus gibi anımsıyordu. Fakat bu kez yeni terminal binasını "eli yüzü düzgiin" bulmuş, buna da üzülsün mü, sevinsin mi bilememişti. Tam kendisinin havaalanı ile işi biterken, işler duzelmişti. "Neyse," dedi kendi kendine, "Bize yaramasa da arkadaşlara yarasın." yaya gelmişti. Kan koca Akgöz'ler zar zor Almanca konuşuyordu... Üç çocuğu ise aynı zorluğu Türkçe konuşmakta çekiyordu.. Kendilerini Yeşilköy'den almaya gelen kayınbiraderinin otosunda Cennet Mahallesindeki kiracısı yeni çıkartılmış bomboş apartman dairesine doğru yol ahrken, büyük oğlu Îsmail'e takılmak istedi: "Bak oglnm" dedi, "Memlekete gddik, herkes bizim HiHmiTi konuşuyor, memnnn moson?" tsmail'in yanıtı kısa oldu: "Yah.. baba". Sahıbi: Cumhuriyel Matbaacılık \e Gazeıecilik Turk Anonim Şırketi aJına Nadir Nadi, 0 Genel Yayın Muduru: Hasan Cemal. Muessese Vluduru: Emine L'şaklıgil, Yazı lsleri Muduru Oka> Gönensin, # Haber Merkezi Muduru: Yalçın Ba>er, Sayfa Duzenı Yonetmeni: Ali Acar. Temsıkıler \NKARA: Yalçın Doğan, IZMIR: Hikmel Çelinka>a, ADANA: Mrhmel Mercan, # Ser\ts Şeflert: Klanbul Haberlerı. Reha Öz, Dış Haberier Ergun Batcı. Ekonomı: Osman Llaga), kuliur: \>dın Emeç. Maga/ırı: Yalçın Pekşen, Spor Danışmanı: Abdulkadir Vucelman. Duzeltme: Refik Durbaş. Araştırma: Şahin Alpa), IşScndika: Şukran Ketenci. Burolar: # Ankara: Zi\a Gokalp BuKan Inkılap Sokak No: 19/4 Tel: 33114147, • İzuıir: Halil Zı>a Bul\arı No: 653. Tel: 254709131230 # Adana: Çaknıak Cad. No: 134 kal 3, Tel: I455O19"'31 • Basan ve Ya\an. C umhurijel Maıbaacılık ve Gazeıecılık T.A.Ş. Turk Ocagı Cad. 39/41, Cağaloglu, İst. PK: 246tst. Tel: 526 10 00 (9 hat) Telex 22246 TAKVtM 15 EKİM 1984 tmsak: 5.43 Güneş: 7.08 Öğle: 12.55 Ikindi: 15.59 Akşam: 18.32 Yatsı: 19.51 BİR "ALMANCT KESİN DÖNÜŞ YAPTI YALÇM PEKŞEN 4. Avrupa Parazitoloji Kongresi Türkiyede insanların yüzde 75'i parazitli Prof. Yaşarol: Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı te$kilatında yeteri kadar parazitoloji uzmanı yoktur. tZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosn) Türkiye'de ilk kez yapılacak olan 4. Avrupa Parazitoji Kongresi Başkanı Prof. Dr. ŞeVket Yaşarol, "Vurdumuz paraziter hastalıklann yaygın bulnndugu bir nlkedir. OzeUikle dotn bölgeterimizdc bu hasUhklar yüzde 96'ya defin varmaktadır. Türkiye'de ise ortalama oiarak her dört kişiden uçüode parazit saptanmıştır" dedi. Bugün Izmir'de başiayacak 4. Parazitoloji Kongresi ile ilgili olarak bilgi veren Prof. Dr. Şevket Yaşarol, paraziter hastalıklann daha sık olarak tropikal ve ılıman ülkelerde bulunduğuna değinerek şunları şöyledi: "Topragın insan dışkısı ile kirienmiş olması, kanalizasyon noksanhgı, besinkrin ve içme sulannın kjrtiliği, sinek ve böceklerin bu bastalıklan bulaşbrmadaki rolleri nedeniyle özellikle gelişmekte olan ülkelerde paraziter hastalıklar ÖDemli sağlık proUemi olarak göriilmektedir." Yaşarol duzenlenen kollokyum, sempozyum, seminer ve konferanslara 37 ülkeden 500'ü aşkın bilimadamının katılacağını ve 270 tebliğ sunacagını sö>ledi. Prof. Dr. Yaşarol sözlerini şöyle sürdürdü: "Ynrdumuz pek çok ülke gibi paraziter hastalıklann yaygın bolanduğu bir ülkedir. Özellikle dogu bölgelerimizde bu hasUhklar dafaa yüksek oranlarda görülmektedir. Teşhis ve tedavileri çok kolay olmasına rağmen yurdonıuz bu hastahklara karşı örgütknmiş defildir. Hastaneierimizde ve laboratuvarlarunızda yyt^M^if parazitoloji uzmanı yetiftirmek zonındayız. Türkiye'de adetieri 50'yi bulan parazitoloji uzmanlan daha çok ünivertiselerde görev yapmaktadır. Sağbk ve Sosyal Yardım Bakanlığı teşkilatmda benüz yeteri kadar parazitoloji uzmanı yoktur." Türkiye'de insan parazitorlanmn bölgelere göre yayıhş oranını sapuyan bir çalışmanın sonuçlannı da açıklayan Prof. Dr. Yaşarol, Marmara Bölgesi'nde her yüz kişiden 1038'inde parazit görüldüğünü belirterek, " t ç Anadolu Bölgesi'nde her 5075 idpde, Ege Bölgesi'nde ber 1240 kişide, Akdenlz Bölgesi'nde her 5580 kişide, Dogu Anadolu Bölgesi'nde ber 6094 kişide, Karadeniz Bölgesi'nde her 5494 kişide, Güney Dogu Anadolu Bölgesi'nde de ber 6496 kişide parazite rastlanmıştır. Yüzdeterin ilk sayüan kenüeşmiş yörelere, ikinci sayı da kırsal alanlara yöneükiir" biçiminde konuştu. tstanbul Devlet Senfoni 7 aydır zorunlu tatUde 7 ay gibi uzun bir süre zorunlu tatil yapan tstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın durumu müzik çevrelerinde "skandal" olarak niteleniyor. Kültür Servisi İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'mn yedi aya yaklaşan zorunlu tatili ilgili çevrelerce, "Bugüne dek hiçbir sanat ve kültür kurumunda görülmemiş bir olay" olarak değerlendirilirken, AUtürk Kültür Merkezi binasımn Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları, Türk Müziği Korosu ve Devlet Senfoni Orkestrası tarafından ortaklaşa kullanılmasının yanı sıra sık sık yapılan kongre, konferans ve seminerler, aksaklıklann en önemli nedeni olarak gösteriliyor. Bağımsız bir butçesinin olmaması, Ankara'ya uzakhğı nedeniyle bürokratik engellerin aşılamamasından dolayı da bu sonından en fazla etkilenen Devlet Senfoni Orkestrası oluyor. Orkestranın sık sık program değiştirmesi, programda belirtilen şef ve solistların son anda değişmesi, uluslararası duzeyde un kazanmış sanatçılann getirtilememesinin yanı sıra, orkestramn sanat yönetmenliğini üstlenecek, sürekli ve işin üstesinden gelebilecek güçte bir müzik direktörünün olmayışı da eleştiriliyor. Bu konuda ilgili kişiler görüşlerini şöyle dile getiriybrlar: ranın her çeşit bürolan ve aksesuarı ile içinde barınacağı modern bir binaya kavuşması gerekmektedir. Aynca orkestra butçesinin geniş ve zengin tutulması zorunludur. Yüksel Koptagel (İDSO Müdür Yardımcısj, piyanist, besteci): fstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın en büyük sorunu çalışma dönemi içinde bile beraber çalışma olanağı bulamayışı. Ancak dört gün prova yapabiliyor orkestra, o da sabahları üçer saat. Pazar ve pazartesi günleri zorunlu olarak susuyor. Bu korkunç bir durum. Konserden ancak bir saat önce salon, orkestraya veriliyor. O sürede ise tum programın tekrarlanmasına imkân yok. Oysa dünyanın her yerinde konser verilecek salonda genel bir prova yapılır ki, şef kimin nerede oturduğunu anlasın, ses düzenini duysun. Bir de program değişiklikleri var ki bunu, "Ben puf böreği yapacağım diyen şefin yumurta kapıya gelince makarna başlayıp ortaya koymasma" benzetiyorum. Bazı şefler son anda program değiştiriyorlar. Bir orkestra yönetimi eserin degiştirilmemesi konusunda titiz olmalı. Ancak bazen elde olmayan nedenlerle de değiştirmeler oluyor. Parasal sorunlar yüzünden yurt dışından gelmesi gereken şefler gelmiyor. Kimi zaman da yine aynı nedenle Avrupa'dan program getirtemiyoruz. Kültür kurıınılarında görülmemiş olay Ozel salon, otoriter şef Biilent Tarcan (Besteci): İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasının konserlerini muntazam aralıklarla yapması ve düzenli bir faaliyet gösterebilmesi için öncelikle dörtlü büyük bir orkestranın ve yaklaşık 300 kişilik bir koronun yerleştirilebileceği özel bir salona ihtiyaç vardır. Halbuki orkestramızın böyle bir olanağı yoktur. Program değişiklikleri ise, orkestranın başına tıpkı Berlin Flarmoni Orkestrası'nın başında olduğu gibi otoriter ve önemli bir şefın bulunması ile çözülebilir. En başta da orkest 15 YIL SONRA Salim Akgöz, ülkesine kesin dönüş yapan on baüerce Turk isçisinden biri. "Gurb€t bittiği" için sevinçli. Cennet mahattesindeki evinde "şimdi ne yapacağını" düşünürken, "Sıra Türkiye'ye alışmaya geldi" diyor. (Fotoğraf: MEHMET AKlFj lardı. Duisburg'a varana kadar üç gün boyunca nöbetleşe uyumuş, uyanmışlardı. Çünkü ancak dörder dörder uyudukları zaman kompartımana sığabiliyorlardı. Aktarma yapmalan gereken Münih Istasyonu'nda bira dışında bir meşrubat bulmak için çektikleri sıkıntıyı gözünün önüne getirdi. Bir bardak su bulamayıp ilk kez KokaKola'yı tadışları.. "tçinde alkol malkol olmasın" diye sorup soruşturmalan.. Şimdi bunlara gülüyor, "KokaKola'yı alkollü içki sannuşük" diyordu. Trende bulunan bir görevli, Duisburg'da kendisini indirmişti. Bu istasyonda inen tek Türk işçisi Salim Akgöz olmuştu. O yalnızlığı unutamıyordu. tstasYERALTINDA ÇALIŞTl Karaköy'deki Alman trtibat Bürosu'nda bir Alman doktor tarafından "(Uşlerinden erkeklik organına kadar" gözden geçirildi. "Sağlam" çıknğı için Almanya'ya gidebilen Salim Akgöz, saçlanm kömür madeninin yeraln kuyulannda beyaıiattı ve döktü. na kaldı. Bir fırsatını bulup tercümanla karşılaştıklarında adamın bir boynuna sarılması kaldı.. Hatta sanldı da galiba.. Kardeşinin bulunduğu yeri sordu hemen.. Birlikte gidip aradılar ve buldular.. O gece hasret gidermek için Salim'in hiç uyumaya niyeti yoktu. Fakat İcardeşi, "Hadi uyu artık Salim, yann sabah üçte kalkacagım, beşte işbaşı" deyince, Almanya'nın kaç bucak olduğunu anlayıverdi. Kendi deyişiyle, "Gurbet kafasında dank etti". Daha sonra kardeşine hak verdi. "Her gün üçte kalkıp, beşte işbaşı yapınca, insanın gözü kardeşmardeş görmüyordu arkadaş.." WASHEVGTON'dan UFUK GtlLDEMlK Bir Kadın Üçüncü Dunya ile Birinci Dünya arasındaki en çarpıcı fark ilkinin "gelenekle", ikincisinin ise "gelecekle" yaşamasıdır. ABD'de başkan yardımcılığına adaylığını koyan Geraldin Ferraro'nun kocasının hem "ev erkeği" olarak tescil edilip hem de alay konusu olmamasının nedeni, bu ülkede "geleneklerin" değil, "değişimlerin" istikrar unsuru olarak kabul edilmesidir. Biraz Katolik. biraz pragmatık, üstelik de "yaralı bir feminist" olduğunu saklamayan bayan politıkacının ülke yönetimine aday olmasına belki de bu gözle bakmak gerekir. Geraldin Ferraro kimdir? Ferraro, "Leonid Brejnev kimdir?" diye sorulduğunda, "Açlık grevi yapan Sovyet muhalifi" diye yanıt veren, Kıbns dönüşü Kongrede konuşma yaparken dildeki benzerlik nedeniyle, yanlışlıkla "Türkiye" yerine "Hindr diyen, bu yüzden de adı "GerakMn"den "Glugludirt'e çıkan, New York mebusu seçildiği gün mutfakta yemek pişirirken, içinden kurtçuk çıkan istiridyeyi sekiz şeritli Nevv York trafiğine aldırmadan belediye sağlık müdüriüğüne koşturan, sorumlu, tehditkâr, inatçı bir kadın Kampanyasmda herkese söyleyecek bir çitt lafı var: Muhafazakârlara: Ailemi seviyorum, kürtaja karşıyım. Liberallere: ABD Latin Amerika'dan elini çekmelidir. Feministlere: Kadının ekonomiye katkısının farkındayım. Rakibi George Bush'Ğan avantajlı. çünkü bu ülkede kadın şeçmenlerin sayısı erkek seçmenlerden 6 milyon daha fazla. Üstelik Gallup Enstitüsü'nün kamuoyu araştırmasına göre, 1937'de Amerikalıların üçte biri kadın başkana "evet" derken, bugün yüzde sekseni "evef diyor. Ancak seçmenler arasındaki ekonomik ve siyasal farklar oyiarın biok halinde bayan adaya gilmesine engel. ABD'li muhafazakârlara göre, kadın aday Demokratik Partiye oy kaybettirecek, liberallere göre partiye oy kazandıracak. Washington Avcılar Derneği murahhas azalarına göre de kaybettirdiğı kadar kazandıracak. Ancak şimdıki başkan Reagan gibi güçlü bir adaya rakıp olmak Bodrumlu bir lagos balığı için entelektüel olmamak kadar zor. Bayan Ferraro ile VVashington'da Mondale Merkezinde yabancı basın onuruna verilen kokteylde tanıştık. Elinde konuk yabancı gazetecilerin listesi olan Ferraro, Ankara Samanpazarı'nda Bayram Usta'nın dıktiği gülgülü kerrakeli yeleği görünce sordu: Siz Türk müsünüz? Yanıt tereddütsüz geldi: Hayır feministiz... Programlar çok önceden yapılmalı Saadet tkesus (Devlet Opera ve Balesi sanatçısı, opere rejisörii): Bildığim en büyük sorun materyel bulmakta çekilen zorluk. Konser yapmak isteyen orkestra solistleri parçalarının materyellerini yurt dışından getirtmek zorundalar. Bu başlıbaşına bir zorluk. Ömer Umar (Organizatör): Bizde kamu kuruluşlarma bağlı sanat müesseseleri yılhk bütçe imkânları içinde çalışırlar. Bütçe kesinleşmeden angajman yapamazlar. Yapmaya kalkuklannda da istedikleri sanatçılar, çoktan başka yerlerle bağlantı kurmuş olur. Senfonik konserleri AKM'deki kongreler büyük ölçüde etkilemez. Orkestra kendi programını çok önceden mümkün olduğunca bu kongrelerden etkilenmeyecek biçimde yapmalıdır. Ayrıca orkestranın sanat yönetimini büyük ölçüde orkestramn sanat yöneticisine, yani şefme teslim etmek gerek bence. Yönetim Kurulu daha ziyade bütçe, sanat politikasının belirlenmesi, işlerin ve işlemkrin yönlendirilmesi konusunda yetkilerini kullanmah. Artistik yönetim şefe verilmeli. Erol Uras (isUnbul Devlet Operası'nda tenor): Bu bina opera için yapılmıştır. Sonralan çok amaçh bir hale getirildi. Bunların arasında tiyatro, kongreler, seminerler de var. AKM'deki diğer küçük sahneler, küçük işler için kullanılabilir. Büyük salonun opera temsillerine aynhnası gerekir. Dünyanın her yerinde kongre salonları ayrıdır. Aynca seyirci kapasitesi yüksek olan, akustiği uygun bir yerde orkestra konserleri rahatlıkla verilebilir. Sıra alışmakta... lsmail Akgöz, oğlunun bu yamtına fazla kızmadı. Bu "Yah"lar, "nayn"lar nasıl olsa kısa sürede unutulurdu. Kendisi bile Dişinden erkeklik organına Salim Akgöz, 1944 yılında Çorum'a bağlı Elköy'de dünyaya gelmişti. Kendi köyünde ilkokul olmadığı için, karda kışta başka bir köye yaya giderek beşinci sırıifı bitirmişti. Amasya Ziraat Okulu'nda üç yıl daha eğitim görmüştü. Erzincan Yüksek Ziraat Okulu'nun sınavlannı kazanamaymca tarla işlerinde babasına yardımcı olarak çalışmaya başladı. Birkaç iş olanağını "cahillik nedeniyle" kaçınnca, "Kaderimiz böyle imiş" diyerek kendisini tarla işlerine verir gibi oldu. Bu arada vatan borcunu yapmak üzere askere çağnldı. Askerliğini yaparken önünde yeni bir ufuk açıldı. Bir asker arkadaşı Almanya'da yakınlan olanlann çağnlabileceğini söylüyordu. Kardeşi 1%5 yıhnda İş ve Işçi Bulma Kurumu kanalıyla Duisburg'da çalışmaya gitmişti. Kardeşine mektup yazdı. Istenen evraklan tamamladılar. tşier "iyi kötii" yürüdü ve sonunda Istanbul'a muayeneye çağrıldı. Daha önce hiç görmediği istanbul'da bir askerlik arkadaşı sayesinde fazla zorluk çekmedi. Yaşamında ilk kez plajı ve mayolu kadınları Florya Plajı'nda görerek çok şaşırdı. Karaköy'deki Alman Inibat Bürosu'nda bir Alman doktor tarafından "dişlerinden erkeklik organına kadar" gözden geçirildi ve son derece onuru kmldı. Sonuçta "sağlam" çıkmca hem sevindi, hem üzüldü. "Çünkü gurbetin acısı insanın içine daha Sirkeci tstasyonu'nda çöküyordu". Sekiz arkadaş bir kompartımanda yola çıkarken, Salim Akgöz, işte bu duygular içindeydi. "Yah.. Baba" 14 yıl 10 ay boyunca Almanya'nın Duisburg kenti yakınlarındaki Moers kasabasında "Ruhl Kohle A.G." adlı kömür madeni şirketinde anahtarcı (Schlosser) olarak çalışmıştı. Yurda gelişlerinden birinde evlenmiş, biri kız, ikisi erkek üç çocuğu da Moers kasabasında dün Çorum'un Elköy'ünden çıkıp Duisburg'un Moers kasabasına yerleştikten sonra Almanın diline alışmamış mıydı? Arkadaşlarının kendisine öğrettiği gibi, "anlasa da, anlamasa da her sonıya yah" dememiş miydi? Oğlu da buralara alışacaktı. Bu tersliğin farkına ilk kez o gün vardı. Yaklaşık 15 yıl önce gidip, Almanya'ya alışmaya çalışmıştı. Şimdi gurbet bitmişti ama başka bir sorun ortaya çıkmıştı: Türkiye'ye alışmak.. Aslında bu ikinci alışma daha kolay olacaktı.. Eski koşulları anımsadı. 18.9.1969 tarihinde Sirkeci'den bindiği treni hiç unutmamıştı zaten.. Sekiz kişi bir kompartımana tıkılmışlardı. Tahta bavullarında bir kaç parça eşya ve Işçi Bulma Kurumu'nun verdiği kumanya (euna, zeytin, ekmek ve su) ile yola çıkmış yonda, daha önce Almanya'ya çalışmaya gelen ve istek yaparak kendisini yanına getirten kardeşini bulacağmı umuyordu. Fakat kalabalık içinde kardeşini göremedi. Sonradan öğrendiğine göre, işyerinden izin alamamıştı. Onun yerine şirketin bir görevlisi gönderilmişti istasyona.. Alman görevli elindeki kâğıda bakarak, "Zalim.. Zalim.." diye bağırıyordu. "Ulan bu adam ne bagınyordu, Zalim ne demekti?". Bir süre sonra "Zalim'in Salim olabileceği" aklına geldi. Adamın elindeki kâğıda bakınca vanılmadığım anladı. Kâğıtta kendi adı yazılıydı. "Zalim" adına daha sonra mecburen katlandı. Alman telaffuzunda " S " harfı " Z " okunuyordu çünkü.. 15 yıl boyunca çahşacağı maden şirketinin beşinci kuyusunun lojmanlannda bir gün tek başı "Beledıye Başkanı kadınlarda pantolon ıstemiyor." Orkestranın belii bir dili ve kişiltgi olmalı FUiz Ali (Müzik yazan): Bence Genel Müzik Direktörlüp yapacak olan şef, uzun süre görevde kahnalı ki orkestra güçlensin. Bu, orkestramn belirli bir dili ve kişiliği olabilmesi için şart. Zaten bu güçlülük sağlandığında sorunlar da halledilecektir. Aynca orkestranın konser vereceği salonda çahşması da gerekli. Akustik sorunları ancak bu şekilde dengelenebilir. tstanbul gibi bir kentin orkestrasınm konser salonuna sahip olmayışı ise başh başına bir sorun. AKM'deki büyuk salon, aslında konser salonu değil. Arkasında ve üstünde boşluklar var. Bu da sesin dağıhnasına, akustiğin bozulmasına neden oluyor. Bir de orkestramn yönetimini üstlenecek müzik direktörünün güçlü olması gerekir ki, sorunlann üstesinden gelsin. Ayhan Turan (İDSO Yaylı Çalgılar üyesi ve Konservatuvar'da öğretmen): Bence bu sorunlarda İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Müdürlüğü'nün bir kabahati yok. Orkestramn binasımn olmaması çok kötü. Bizde olan aksaklık ashnda Türkiye'nin her yanında var olan aksakhğın bir parçası. Atatürk Kültür Merkezi'ndeki bu sorunlann yanı sıra, tartışılan bir konu da, 1980 yılında Bakanhkça kurulan Teknik MUdürlüğün bugünkü durumunun yasal olup olmadığı. Teknik Müdür Yardımcısı Yücel Yetişkin'in istifasından sonra göreve atanan Tuncay Çirkin'in AKM Müdürlüp'nce bu göreve getirildiği, oysa müdürlüğün böyle bir yetkisi olmadığı söylentıler arasında. Yann: fteden gittiaı, Neden «iöndüm? Özel sektör 209 Tekel 6 altın madalya aldı KUTSALEKER TEKİRDAĞ Tekirdağ Şarap Fabrikasında iki gündür süren 3. Türkiye Şarap Yanşması sonuçlandı. Tekel 6 altın, 7 gümüş, 2 bronz madalya ahrken, özel sektör 20 altın, 28 gümüş, 46 bronz madalya kazandı. Özel sektörde en fazla altını, Diren firması topladı. Yarışmada, Tekel'e ait 5 fabrika 15 örnek ile, özel sektöre ah 24 fabrika ise 120 örnekle yanşmaya kaükh. Dün akşam yapdan acıklamada, 16,618 puan alan 25 şarap altın madalya ile, 16,216,5 puan alan 37 şarap gümüş, 15,516,1 puan alan 47 şarap da bronz madalya ile ödüllendirildi. 28 şarabın ödüle değer bulunmadığı yanşmada, Tekel 6 altın 7 gümüş, 2 bronz madalya ahrken, özel sektör şarap yapımcılan 20 altın, 28 gümüş, 46 bronz madalya kazandı. Tekel'in beyaz "Güzel Marmara", kırmızı "Güzel Marmara", kırmızı "Buzbağ", kırmızı "Trakya", beyaz "Barbaros" ve "Narbağ" altın maaalyalı şarapları oldu. Ozel fırmalardan Direnler 6 altın, 3 gümüş, 2 bronz, Kutmanlar 3 altın, 1 gümüş, 5 bronz, Talay şaraplan 2 altın, 4 gümüş ve 2 bronz aldılar. Şarabı damak seçer "İlk önce bakmasını bibnek gerek. Bu şarap beyaz olduğuna göre rengi açık sanTEKİRDAĞ3. Türkiye Şarap Yarış yeşil arasında olmalıdır. Bunun rengi ne masında degustasyon heyetinin bayan kadar güzel. Bakın.. Renkten 2 tampuaüyesi Ankara Ziraat Fakültesinden Prof. nı alır. Koyu olsaydı kötü sayılırdı. ŞaraDr. IşüFidan, elidekı kadehten biryudum bı çalkalaymca ise, buke ortaya çıkar, koaldı, ağzında bir süre dolaştırdı, sonra da kulann harmonisi duyulur". gözlerini kapayarak yuttu. Beyaz şarabı 1214 derecede içmek geEvet, yanşmaya giren bir şarap "not" rektiğini bildirirken, koku için tam 4 pusıralamasından geçmişti. Prof. Fidan, an veriyor. Sıra tada gelince, bir yudum elindeki kadehi bırakarak kalemi aldı, ağzına aldı, ağzında dolaştırdı ve yuttu. "renk", "koku", 'tad" olmak üzerepu25 yıldır şarap tattığı halde hiç sarhoş anlan sıraladı. Renge 2, kokuya 4, tada olmamış Prof. Fidan. Eşi de bağalıkla uğda 12 olmak üzere toplam 18 puan üze raşıyor. Kızlarmın adı da, üzüm kütüğü rinden not vermek gerekiyordu. anlamına gelen "Omca". "İyi şarap nasıl olur" diye soruyoruz. Prof. Fidan, akşamları hemen hemen evinde hiç şarap içmediğini söylUyor. De"İyi bir şarap ağzı burmaz. Beyaz güstasyonu nasıl yaptığını ise şöyle şarabın çok az ekşi olması beklenir. Kıranlatıyor: mızı şarapta ise, ekşilikle alkol dengesi iyi "tlk önce şarabı burnunuza götürüp kurulmalıdır. Degüstatörler, şarabı yutkoklayacaksınız, sonra kadehi kaldvnp ışı mazlar. Şarap yanakta, damakta, dilde ve ğa tutacakstnız. tki kez çalkaladıktan son boğazda gezdirilir ve tükürülür. Ben yutra kadehi bırakacaksımz. Bir kez daha madıkça emin olamıyorum" diyor. koklayacaksınız." Tarım, Orman ve Köyişleri Bakam Bunları elindeki kadehle bize anlatıyor Hüsnü Doğan 'tn yanşma günü Tekirdağ 'du. Bizim birşey "görmediğimiz" kade da bulunmasına karşın şarap fabrikasını he bakarak "çok güzel, nefis" diyordu. ziyaret etmediği, YSE ve diğer kuruluşlarProf. Fidan sürdürüyor anlatımını: da incelemeler yaptığı dikkati çekti. MEHMET AKİF 135 TÜR ŞARAP TA TTILAR Damak eğitimi görmüş degüstalorier, kuruyemiş ve kuru ekmek eşliğinde 135 çeşit şarabı tattüar, puanladılar. Degustasyon sırasmda salonu dolduran çok saytda konuğun daşarap içtikleri gözlendi. Degustasyon Heyeti Başkanı Prof. Dr. Turgut Yazıcıoğlu "Kırmızı şarap, kadife gibi yumusak olmahdtr. Damağı rahatsız etmeden geçmelidir'" diyor.