18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 H.ABERLERİN DEVAMI (Baftarafı 1. Sayfada) na girdikçe, önümiize taş koyacaklardır" dedi. Başbakan, doğum gününü İstanbul'daki bir restoranda yemek yiyerek kutladı. Başbakan Turgut Ozal, iki günlük doğu gezisi süresince deprem bcılgesini de gezdi ve yapılan deprem konutlarında incelemelerde bulundu. Deprem konutlannm bir yıl gibi kısa bir sürede bitirilmesini "devletin güçlenmesinin" kanıtı olduğunu sık vurguladı. Özal, Ağn'da "Güvenimizi yerel seçimlerde ispat ettik, şimdi sıra çimento fabrikasında" pankartlan karşısında yaptığı konuşmada ise bölgeye gelişinin sadece güneydoğu olaylan ile bir ilgisi bulunmadığını söyledi. "BU tŞİ İYt BİLİYORUZ" Başbakan özal, bölgeye kalkınma programı ile ilgili incelemeler yapmak ilzere geldiğini belirterek, halka iki şeker fabrikası için daha söz verdi. Bölgede tanra ve hayvancılığın daha da geliştirilmesi için ellerinden geleni yapacaklarını bildiren Özal'm konuşmasının bir bölümünde, ANAP iktidannı, "Bu işi en iyi bilen iktidar" olarak nitelemesi dikkati çekti. Özal, daha sonra konuşmasıru oldukça iddialı bulmuş olacak ki, "Bundan şu manayı çıkarmayın, gelmiş geçmiş tüm iktidarİar da her tarafa bir hizmet arzusu ile gelmişlerdir. Ama bu meselelerin nasıl halledilebileceğini, nasıl yapılacağını, hangi yollardan hedefe daha kısa vanlacagıru, uzun yülann tecriibesiyle iddia etmek beninrı hakkımdır" diye yumuşatmak ihtiyacını hissetti. özal, gazetecilerin ısrarlı sonılarına rağmen, güneydoğu olaylan ile ilgili soruları yanıtlamaktan kaçındı. Türk Silahlı Kuv vetleri'nin Irak'a girdiği iddiala rını yalanladı. Özal, bir soru üzerine de Barzani kuvvetlerinin kendi sorunlan ile uğraştığını, ama Türkiye^ de eylem koyan bazı teröristlerin Barzani kampında olduğuna ilişkin bilgiler bulunduğunu belirtti, "Ama devamlı o kampta mı kalacaklar, yoksa onlan o kamptan atacaklar mı? Önümüzdeki giinlerde belli olur" diyerek, teröre karşı ilgili bazı ülkelerle temaslarda bulunmaktan kaçınmayacaklannı da ifade etti. DOCUM GÜNÜ Özal daha sonra Ankara üzerinden Istanbul'da döndü. 58 yaşına basan Başbakan, dün akşam doğum gününü ailesi ve torunlarıyla birlikte kutladı. Etiler'deki bir restoranda verilen doğum günü yemeğine eşi Semra Özal, oğulları Efe, Ahmel ve torunları katıldı. Yemekte aynca Anakent Belediye Başkanı Bedrettin Dalan ve Başbakanlık MüsteşanAdnan Kahvecidehazır bulundu. 14 EKİM 1984 Kunış'u Tanımayan Kuşak... (Baftarafı 1. Sayfada) Ozal PENCERE (Baijtarafı 2. Sayfada) gözüne uyku girmiyor; ama televizyona çıkıp konuşmak zorundasın. Ayna karşısında rolünü ezberlemeye çabalıyorsun. Kameralara nasıl bakacaksın? İnanmadığın sözleri söyleyip izleyicilerini inandırmak kolay mı? Güvenli bir hava yaratmak için çırpınıyorsun. Usta bir aktör gibi jest ve mimiklerini ayarlamak için zorlanıyorsun. Duygularımızla yüzümüz arasında çoğu zaman uyum yoktur. Yaşamın kurallan bizi olduğumuz gibi görünmekten alıkoyar. Hastalık, benliğini kemirirken kuyruğu dik tutmak; acı çekerken gülmek; sevinçliyken durgunlaşmak; içinden küfrederken görgü kurallarmın gereğini yerine getirmak için teşekkür etmek zorunluğu bir ömür sürer. insanın duyguları yapay toplumsal ilişkilerin dar kundurasında sıkışır; her adımda bir zorlamayla karşılaşır. Yüzümüzü duygularımız değil, çoğu zaman mantığımız biçimlendirir. Maske kullanmak bu nedenle yabana atılır bir öneri değildir. Hele varlıklı olanlar dizi dizi maskeler ısmarlayıp evlerine istif edebilirier. Diyelim ki vakitsiz kapı çalındı. Hay Allah kahretsin!... Sevmediğin biri gelmiş. Ne yapacaksın? Hemen yöntemi uygularsın: Bir dakika dostum; size özgü maskemi şimdi takıp gelirim. Yok canım; teklrf tekellüf mü var? böyle de oturabiliriz. Hayır, rica ederim. Maskeler ne kadar çoğalırsa, uygarlıkta ve görgüde o derlli incelmiş oJuruz; ilişkilerimizde rahatlık sağlarız. En yararlı ve gerekli olan maskeleri bir çantada taşımak, pratik günlük çözüm yoludur. Büroda, evde, siyasette. aşkta, sevgide, sevecenlikte, tepkide, umursamazlıkta, öfkede, sabah, öğle, akşam, maskelerin birini çıkanp birini takmak, yalnız yüzümüzü değil, ruhumuzu da rahatlatır. • Uyurken ya da karanlıkta maskeye gereksinme yoktur; bir de öldükten sonra... POUTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Neyse bir adamlık tutturmuşuz, ona buna yakıştırıyor, yakıştırmıyor, söyleyip duruyoruz. Adam olur, adarn olmaz, neden olur, neden olmaz... Adam, herhalde Hazreti Adem'den bu yana aranıyor. Hazreti Adem'in kendisi acaba istenilen. özlenilen adam mıydı? Havva'nın elinden yasak meyveyi yediğinden beri adamlığını yrtinmiş midir? Adam olsa, yasak meyveyi yer miydi? Elma derler yasak meyveye ama, dilimizde "ayvayı yedi mi" birisi hapı yütmuş demektir. Birinden söz ederken hemen yanıtı bellidir, "O mu, adam olmaz, ben onun ciğerini bilirim." "Nasıl belli olur?" "Gözünden." "Ciğerinden dedin!" "O, söz gelimi." Yol, yayalara kapalıydı, kırmızı yanıyordu. Biri fııiadı geçmek istedi. Arabasına yol vermiş olan sürücü, acı acı frene bastı. Yerimden oynadım. Nerdeyse kafam cama çarpıyordu. Kalayı bastı sürücü, ardından, "Bu miltet adam olmaz, hayvan bu millet" dedi. Oysa kırmızı yanarken geçen miltet değil, kendini bilmezin biriydi. Önce kızdım, sonra güldüm. "Nerden biliyorsun hayvan olduğunu?" diye sordum. "Ben hayvanlan tanınm" demez mi, gözlerime bakarak. Beni de hayvandan mı sayıyordu ne!.. İlkin aldırmak istemedim. Düşündükçe koydu. Epey içerlemiştim sürücüye. Araba kullanmayı biliyor, kendi de arabanın içinde ya, bir üstünlük duygusuyla yayalann tümünü küçük görüyor, kimini de hayvandan sayıyordu. Bağışlama, özür dileme, hoşgörme duyguları yoktu. Tepeden, çok yukardan bakıyordu. Kendini, küçük gördüklerinin dışında sayıyordu. "Bu millet adam olmaz, hayvan!" derken, kendini milletin dışında tuttuğu belliydi. Taksim'de indim arabadan. Marmara Etap'ın karşısında, parkın önünde boyacılar bir dizi stralanmışlardı. Birisi, "Boya kaç para?" diye sordu. "Yüz liraya partatıyoruz." "Çok, istemem." "Hayvan, sen boyadan ne anlarsınP' Herkes, Doğan Hızlan gibi bonkör olmaz ya, elliyse boya yüz verir, yüzse iki yüz.. Baksanıza yüzü veremeyen, boyactya göre hayvan olup çıkıyor. Oktay Akbal'ın 'İnsan Hayvanı' adlı bir öy^ küsü vardır. Köylü otobüse biner, kapının yanında durur. Biri tutar, "Hayvan" der. "Haklı, kapının önünde durulur mu hiç?" Bir yaşiı kadın düşüncesini açıklar: "İstanbul'a doldu ipini koparan." Yoksul delikanlıyı, köylüyü, iyi giyinmiş biri suzer, delikanlı da sorar: "Ne hayvanı?" "Esek hayvanı, öküz hayvanı, manda hayvanı." Oktay Akbal, delikanlıyı içinden konuşturur, "Öyle ise ben insan hayvanıyım..." Bütün laflanmız hayvan, adam olmaz, dahası, eşek, öküz, manda gibi sövgüler... Birbirimize kızınca böyle deriz de, başka uluslara karşı kendimizi nedense üstün sayanlarımız da vardır. Şoven milliyetçi diyebileceğim bir dostum, Almanya konusu açıldığında, "Isçilerimizin Almanya'da tuvalet temizlik işlerinde çalışması çok ağınma gidiyor" diyordu. "Nc yapsınlar?" "Efendim, göndermesinler." "Temizlik işçisi diye çıkmıyorlar ki yurttan, işçi diye çıkıyorlar. Orada da ne iş bulurlarsa onu yapıyorlar." "Ataşelerimiz var, elçiliklerimiz var, engel oisunlar." Yurttaşlannı hiç tanımryor gibi konuşuyordu, ya da miliiyetçilik damarları kabarmıştı. Sınırları açsalar da, "Tuvalet temizliğinde çalısacaklarbuyursun!.."deseler, sanınm işsizi de, işlisi de kapağı hemen atar. Bunu demek istedimse de, baktım anlatamıyacağım, "Ne yapsınlar, yoksullar gidiyorlar işte!.." diyecek oldum. "Onlann hepsi hayvan," dedi. "Hiçbiri Türk değil... Kaniannı yoklasan Türk çıkmazlar..." Hayvanın trafık kurallannı bilmeyeni, ayakkabı boyatmayanı, Almanya'ya tuvalet temızlemeye gideni olduğu gibi bir de böylesi vardı. Kimileri insanı, 'düşünen hayvan' diye tanımlıyordu. Düşünmeyenine, oradan oraya seyredenine ne deniyordu? Aramızda payiaşamadığımız insanlık değil de hayvanlık mı oluyordu acaba? Sonra da tamamen yttip gitti kuruş ortalıktan... Bir para birimi olarak kâğıt üstünde resmen varolmasına karşın, günlük yaşantımızdan artık çıkıp gitmiştir kuruş... Cuma günkü ekonomi sayfamızın Konuk Vfezar köşesindeki makalesinde Bilsay Kuruç, bu durumun temelinde yatan olguya dikkati çekmiş. Yazısının başlığı anlamlı: "Liranın Karsı Konulamayan Düşüşü..." SBF öğretim üyesi Kuruç şöyle diyor: "Markın feniksiz, dolann sentsiz, sterlinin şilinsiz olamayışı hepimize doğal gelir. Günlük yaşamda 'bozuk para' denilen bu parçalar, adeta esas para birimlerini ayakta tutan temellerdir Onun için, Alman parası markla fenik demektir. Sentsiz Amerikan Doları akla geimez. Tıpkı metre ile santim gibi. Bu neden böyledir? Çünkü, para denilen şey, herkesçe standart değer ölçüsü sayıldığı için kabul görur. Bugunün ve yannın işini ve hesabını yapmayı sağlar. Lastik gibi uzayan bir hate gelirse, ona guvenilemez. öiçeceğini ölçemez. Bu bizim kolay anlayacağımız bir şeydir. Çünkü, son yıllarda Türk Lirası (yabancı paralar karşısında ayariayaltm derken) kendi kuruşlarını hızla yitirmiştir. Bugün kuruşlarta telefon edilemez. Kibrit ve pul alınamaz. Sadaka verilemez. Yani olay, liranın kendi hesap zemininin fiiien ortadan kalkmasıdır. Şimdi, yüksek dozlu değer indirimleri ile bir başka noktaya yaklaşıyorvz. İktisatçı gözüyle, 'paradan sıfırların atıtacağı noktaya.' Bu uzak bir fantezi sayrlmamalıdır." Paranın pul olma sürecinin yaşandığı bir dönemde, bu, bize de bir fantezi olarak gelmiyor... Türk Lirası'nın Amerikan Doları'na göre değeri, 1978'de 25, 1979'da 35 liraydı. 24 Ocak 198O'le birlikte 70 lira yapıldı. ANAP, 1983 sonurtda hükumeti alırken, 1 dolar 250 lira olmuştu bile. Ozal hükümetinin ilk on ayında 400 lirayı aştı; yıl sonuna dek 500 lirayı bulursa hiç şaşmayalım... Türk Lirası'nın ABD Doları karşısında ilk sekizbuçuk aydaki değer kaybı, yüzde 425 civarındadır. Oysa Sayın Özal ve çevresi, bütün yıl boyunca bu değer kaybının yüzde 25'i geçmeyeceğini hesap ediyordu... Bu gidişin sonu ne olacak diye, sorabilirsiniz haklı olarak. Çünkü, özal yönetiminin dışsatımdaki artışı sürdürmek için izlediği "gerçekçi kur uygulamast"nm acısı, günlük yaşamda en ağır biçimde sizden çıkanlmaktadır. Yaz aylannda enflasyonun hafifleyeceği, aşağı çekileceği yolunda bir ara Özal yönetiminde geçerli gözüken beklentiler gerçekleşmemistir Yaza rağmenfiyatlarbu kez ılımlı seyretmedi. Ağustos ayında toptan eşya fiyatlarındaki artışlar, son dört yılın en yüksek düzeyine ulaşarak yüzde 3.1 olmuştu. Eylül ayindaki artış ise, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşariığı'na göre, yüzde 2.9 oldu. Ekrem Pakdemiriı'nin yönetimindeki Müsteşarlık, eyiülden eylüle bir yıllık enflasyon hızını yüzde 56.2 olarak hesaplamış... Liranın değerini hızla düşüren; vergi almayan; bütçe açığını denkleştiremeyen; "tekellerie mücadele" sloganını hükümet programının satırları arasında unutan; sıkı para politikası uyguladığını iddia eden; fakat emisyonunu bir türlü denetleyemeyen bir hükümet enflasyonla başa çıkabilir mi? Bugüne değin ortaya çıkan ekonomik göstergeler, bu sorunun yanrtını kocaman bir "hayır" olarak belirlemiştir. Once istikrar, sonra büyüme diye yola çıkan özal hükumeti, birinci yilını doldururken, bu hedefe yaklaşmak şöyle dursun, gitgide bu hedefin uzağına düşmektedir. Ekonomıdeki istikrarsızlık, dileriz, toplumun başka kesimlerinde istikrarsızlığın kapılannı ardına kadar açmaz... Hayvan Kime Denir... UGUR MUMCU GOZLEM (Boştarafı 1. Sayfada) lemleri ile karşılaşmaktayız. Avrupa'nın bircok ülkesindeki Türk diplomatları, Ermeni terör örgütlerinin silahlı saldınlanna hedef olmuşlardır. Londra Büyükelçimiz Sayın Rahmi Gümrükçüoğlu da böyle bir sakjından son dakikada alınan önlemle kurtulmuştur. Bu saldırıları izleyen olaylar Batı uygarlığı İçin hiç de yüz ağartıcı değildir. Özellikle Fransa'da her saldından sonra kitle iletişim araçları, Türkiye aleyhine yıkıcı propagandalara girişmektediıier. Her cinayet ya da saldından sonra soykırım savları yeniden ortaya atılmaktadır. Bütün bunlar, uluslararası teröaın bir parçası olan Ermeni terörüne yeşil ışık yakmaktadır. "ASALA" birçok Batı üikesinde olduğu gibi Londra'da da bir örgüt şubesi açmıştır. ASALA'nın bir terör örgütü olduğunu ve bu örgütün Londra'nın göbeğindeki Charing Cross Road'daki Collet's Kitabevi'nde dergiler ve broşürler sattığı da bilinmektedir. ASALA, bir ideolojik dernek, bir küttür ya da fikir kulübü olsa, elbette yayınlarının serbestçe satılmasında hiçbir engel söz konusu olamazdı. İngiltere'nin, demokrasinin beşiği olduğu, hiçbir yayına engel olunamayacağı söytenir, bizler de bu sözleri çürütecek bir kanıt ileri süremezdik. Ancak durum htç öyle değildir. ASALA, bir fikir kulübü değil bir terör örgütüdür. Terör örgütü olduğunu bizler değil örgütün yöneticileri açıklamaktadır. öyleyse, açıkça cinayet işleyeceğini söyleyen, bu amaçla örgütlenen bir yeraltı örgütünün, majestelerinin üikesinde dilediği gibi at oynatmasının savunulabilir ne yanı vardır? "ASALA "ya şu ya da bu nedenle göz yuman Thatcher hükümetinin "IRA" ya da herhangi bir terör örgütünden yakınmaya hakkı olur mu? Olmaz. Türkçemizde "Rüzgâr eken, fırtına biçer" diye bir özdeyiş vardır. Yine Türkçemizde "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diye bir başka özdeyiş vardır. Terör, eğer Türklere yönelik ise hiç ses çıkarmayalım. Ama bize yönelirse bunu uluslararası terörün bir parçası sayalım! Böyle bir ikili tutum, acaba "Magna Carta LJbertatum" ile mi savunulmaktadır? Hiç sanmıyoruz. Bugün artık şu gerçek yavaş yavaş kanıtlandı: Gerek çeşitli terör örgütleri, gerekse kaçakçılar arasında uluslararası yardırnlaşmalar söz konusudur. Çeşitli ad ve kimlik altındaki terör örgütleri arasında açık ya da gizli bağlar bulunmaktadır. Bunlar, yeraltındaki çokuiuslu şirketlerdir. Bu yüzden bir terör örgütüne hoşgörülü davranmak, bir başka terör örgütünü de destekleme sonucunu doğurmaktadır. İngiliz hükumeti, Londra'nın ortasında örgütlenen ASALA'ya göz yumarsa, IRA'yı suçlama hakkını nereden alacaktır? Margaret Thatcher ve saldırıya uğrayan hükümet ve parti yetkililerine geçmiş olsun dilekierimizi iletirken, "İğneyikendüerine, çuvakiızı baskalanna batırmalannı" dileriz. Biz Türkler, bu terör örgütlerinden çok acı çektik. Dileriz ki, uygar ülkelerde bu gibi terör örgütlerine hoşgörülü davranılmasın... Adresi bir kez daha verelim: 13 Southwark Str. London S. E. 1... Bu adres "ASALA" adlı cinayet örgütünün kapı numarasıdır. İngiliz uygarlığı adına bu adrese bir mahalle bekçisi bile yollanmayacak mıdır? Hem de bunca olaydan sonra! Bazı yapı malzemeleri radyasyon dozunu arttırıyor tstanbnl Haber Servisi NUkleer patlamaların suları ve bitkileri etkilediği, bundan dolayı da hayvan sütlerinin insanda kanser türlerine neden olduğu öne sürüldü. Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkeri'nde yapılan 2. Ulusal Nükleer Bilimler Kongresi'ne bir bildiri sunan, merkezin sağlık fıziği bölümü görevlilerinden Dr. Selahattin Göksel ile Dr. Nurtan Sezginer, bu konudaki görüşlerini şöyle açıkladılar: 'Radyoaktif yagışlaria yeryiizüne inen fisyon üriinleri, yeryüzü sulanna ve bitkilere bulaşmaktadır. Fisyon üriinJeri içindeki radyoaktif nikHidlere bulaşmış bitkilerle beslenen hayvanlar, bunlann bttyük bir bölümiinii sütleri ile dışan çıkarmakta ve siit yoluyla insan vücuduna giren radyoniklütler iç ışınlamaya neden olmaktadır. Bunun sonunda özellikle kan ve kemik kanseri görühnektedir." 164 bildirinin sunulduğu kongrede, konutlarda kullanılan yapı malzemelerinin inşaatlar üzerindeki radyoaktif etkileri de gündeme getirildi. Ahşap dışında çimento, kum, çakıl, alçı, tuğla ve kiremitin radyasyon dozunu arttırdığı öne sürüldü. POLmKADA SORUNLAR (Baştarafı 3. Sayfada) dur. Sosyal ve ekonomik ayncalıklar ise, Sinhalizler'de toplanmıştır. Kuzey İrlanda'da zaman zaman terör eylemlerine dönüşen mücadeleyi aynlıkçı akım diye tanımlamak zordur. Çünkü ülke 1922'de bölünmüş, Güneyde bağımsız irtanda Cumhuriyeti kurulurken, Kuzey İrjanda İngiliz egemenlıği altında kalmıştır. Bu bakımdan Kuzey İrlanda'da yabancı bir ülkeye karşı mücade|e vardır. Ama burada da tüm ekonomik ve sosyal ayncalıklar İngiliz kökenli Protestanlarda olup, azınlıktaki Katolikler ikinci sınrf vatandaş durumundadırlar. Diyebilirsiniz ki, "Kuzey irlanda'da madem Katolikler azınlıkta, ülkede bir bağımsızlık mücadelesinden nasıl söz edebilirsin?" Doğru, ama unutmamalı ki, Kuzey irlanda, Katolik Güney İrlanda ile birleştiği takdirde, İngiliz kökenli Protestanlar azınlığa düşerler. Kanada'da aynlıkçı akımlann bulunduğu ve Fransız asıllıların yaşadığı Ouebec bölgesi, İngiliz asıllıların yaşadığı diğer yörelere kıyasla geri kalmıştır Ouebecliler ulusal servetten, İngiliz asıllılar kadar büyük pay alamamaktan yakınrnaktadırlar. Yugoslavya'da sık sık huzursuzluğun çıktığı Kosova eyaleti ülkenin en geri kalmış, ya da bırakılmış yöresidir. Yugoslavya1 da gerçi kuzeydeki zengin Slovenya ve Hırvatistan Cumhuriyetlerinde de aynlıkçı akımlar vardır Ancak bu akımlar bazı ufak grupların sınırları içinde kalmış olup ciddi nitetikie değildir. Kosova'da ise durum ciddidir. İspanya'da ETA teröristlerinin sık sık eylemde bulunduklan Bask bölgesi, ülkenin en geri kalmış yöreleri arasındadır. Bu örnekleri çoğartmak mümkün. Ülkelerin geri kalmış ve ulusal ekonomi ile kaynaşmamış yörelerindeki tedirginlik, aynlıkçı akımlar ve teröristler için elverişli bir ortam oluşturmaktadır. Gerçek demokrasi ekonomik adaletle başlar. Ülkenin çeşitli bölgeieri arasında bu adaleti sağlama görevi sosyalist rejimlerde devlette, kapitalist rejımlerde ise burjuvazidedir. Bu görevi gerçekleştiremeyen burjuvazi, meydana gelen olaylardaki tarihsel sorumluluğundan kurtulamaz. ERGUNBALa Pazaroyun Çözütnleri Resimli atlas ÇAKMAK (ESKtŞEHİR KONYA) ÇAN (ÇANAK.KALE ELAZIĞ) KAŞ (ANTALYA) KAVAL (HAKKÂRİ) KAZAN (ANKARA) YILD1Z (SIVAS) BALYA (BALIKESİR) ÇATALZEYTİN (KASTAMONU) ÇALI^ANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞIPAL TEŞEKKUR Kaybettiğimiz aile büyüğümüz tbrahim Küçükercan'ın hasuihğı sırasmda yakın ilgi ve yardımlannı esirgemeyen, t.Ü. tstanbul Tıp Fakültesi iç hastalıkları anabilim dalı, kardiyoloji ve gastroenteroloji bölümlerinin değerli mensuplan Prof. Dr. GÜNGÖR ERTEM, Prof. Dr. REMZİ ÖZCAN, Prof. Dr. RASİM BERKMAN, Prof. Dr. KEMALETTİN BÜYÜKÖZTÜRK, Prof. Dr. ŞÜLEYMAN YALÇIN, Doç. Dr. ÖNAL ÖZSARUHAN, Doç. Dr. MEHMET MERİÇ, Yrd. Doç. Dr. YILMAZ NİŞANCI'ya, Doktorlar: YILDIRIM SEYtHANOGLU, StNTO LEVl, RAZEK KAZANCIOGLU, NtGAHUS KARABUUUT, FEZA YÜKSEL, PERtHAN TUNCA, MELİH AKTAN, MORİS YAŞA, KAMİL ADALET, SEYTİ ULUBAŞ, MEHMET ÇOBANOGLU, GÜNGÖR BOZTAŞ, RECEP ÖZTÜRK'e, Hemşirelen Meral MADENOĞLU, Aliye ÇALIŞKAN, Ayfer S1VACI, Nennin YENER, Aysel BADIR, Fatoş CAMBAZ ve görevli tüm yardjmcı personele teşekkür ederiz. KÜÇÜKERCAN ve ÖNER AİLELERİ İKİ YIL SONRA 1 1 ik • • • • Aamız övüncümüz MEVLÜT KORKMAZ Hasretimizde sevgisiyle yaşıyor Sinan, Asiye, Dudu KORKMAZ KAUFMAENNISCHE MITARBEITERIN ODER MITARBEITER Deutsch und Englisch sollten Sie in Wort und Schrift perfekt beherrschen. Kaufmaennische Organisation sollte Ihnen kein Fremdwort sein. Könnten Sie sich vorstellen, für eine Deutsche Firma im Bekleidungssektor, nach Einarbeitung in Deutschland, die selbsstaendige Organisation einer Niederlassung in Istanbul zu übernehmen? Verfügen Sie uber die von uns gewunschten Eigenschaften? Fühlen Sie sich der von uns gestellten Aufgabe gevvachsen, und sind an der, von uns gebotenen Stellung interessiert? Dann bıtten wir Sie um persöhnliche Kontaktaufnahme zur Abstimmung eines Vorstellungstermins bei Firma FON GİYİM SANAYİİ LTD. Vezir Cad. No: 26/A ÇAPA (Küçükhamam) MEVLÜT KORKMAZ | | H H H • iki yü sonra kann, çocuklann ve biz dostların. Aruyoruz seni yalansız ve yalın sevgimizle hasretimizle Özakın, Vatandaşlar, Dağlayan aileleri •R9İ m (Baştarufı 9. Sayfada) ketlerine saglanan sübvansiyon kaldınhrsa, ihracaümız artmaya devam eder mi? YAZAR Biz ihracatın teşvikine hiçbir zaman karşı olmadık ve karşı da değiliz. İhracatın teşvikinde önemli olan ihracat yapmanın iç piyasada satış yapmaktan daha kârlı olmasının sağlanmasıdır. Aynca, ihracatın sağladığı ek getiri, dış piyasada çaba sarf etmenta külfetini karşılayabilir düzeyde olmalıdır. Bizim karşı olduğumuz ihracatın teşviki değil, serbest rekabet kurallanna aykın olarak bir kısım şirketlere ayrıcalık tanınmasıdır. Bu şirketlere tanınan ayncalıkların kaldınlması halinde bundan ihracatımızın zarar göreceğini sanmıyoruın. Çünkü, esasen diğer finnalarca gerçekleştirilen ihracatın önemli bir bölümü ihracatçı sermaye şirketleri üzerinden gecirilmektedir. Kaldı ki, ihracatçı sermaye şirketleri belli büyüklüklerde şirketler olduklarına göre, ilave imtiyaz verilmeden genel ihracat teşvikleri ile de ihracat artışı sağlayabilmeleri gerekir. Bugün ihracatımızın sağlıklı bir şekilde devam edebilmesinde esas sorun sanayimizin miktar, kalite ve fiyat yönünden geliştirilmesidir. Dünya konjonktürünün ihracatın arttınlması açısından olumlu bir gelişme göstermesi de ihracatımızın arttınlması konusunda iyimserlik yaratan bir faktördür. Sayın Yazar; toplumdaki ve piyasadaki "enflasyon beklentisi" kınlabildi mi sizce? Kınlmadıysa neden kınlamadı? Enflasyonla mücadele konusunda kısa sürede etkili sonuç almak için neler yapılmalı? YAZAR Toplumdaki ve piyasadaki enflasyon beklentisi maalesef kınlamamıştır? Bunun beUi başh nedenleri, başlangıçta faiz oranlannın hedeflenen enflasyonun vefiilienflasyonun çok üzerinde tutulması, aynı şekilde Türk parasının değer kaybetme hızmın iç ve dış enflasyon oranlan farklarının üzerinde tutulması ve nihayet bazı KÎT ürünlerine, hedeflenen enflasyon oranlannın üzerinde zamlar yapılması ve hükümetin enflasyonla mücadele konusunda kendisinden beklenilen kesin tutumu göstermemesidir. Enflasyonla mücadelede kısa sürede sonuç alınması için her şeyden önce hükümetin enflasyonla mücadelede kararh olması ve tüm politikalann ahenkli bir biçimde enflasyonu önlemeye yönelik olarak düzenlenmesi laamdır. Bu gün ulaşılan noktada enflasyonla mücadelede kısa sürede sonuç almması için bütçe açıklannın kapatüması ve arzj arttına politikalara önem verilmesi gerekmektedir. Ekonomik sorunlan toplumsal boyutlardan soyutlayarak görme anlayışuun Türkiye gibi demokrasiye geciş dönemi yaşayan bir ülke açısından sakıncalan neler olabilir? YAZAR Ekonomik sorunlarf çözerken bazı olağanüstü durumlarda sosyal meseleler ikinci plana atılabilir. Ancak özellikle demokrasiyi esas alan ülkelerde bu yaklaşımın uzun süre devam ettirilmesi mümkün değildir. Çünkü ekonomik sorunlan sosyal sonınlardan ayrı olarak ele almak mümkün olmadığı gibi gerekli de değildir. Şurası muhakkak ki Türk halkı ulusal çıkarlarının gerektirdiğı noktalarda hiçbir ulusun yapmayacağı kadar büyük fedakârhklara katlanmıştır ve katlanabilir. Ancak bu fedakârlıklann toplurnda adil bir biçimde dağıtılması ve toplumun bu fedakârlıklann gcrekh' olduğuna inanması lazımdır. Sayın Yazar; kimilerince önerileriniz "geriye dönüş özlemi" v« "24 Ocak modelinden sapma" olarak değeriendirfldi. Ne diyorsıınuz bu iddialara? YAZAR önerilerimizin bazı çevrelerce yanlış değerlendirildiJjni müşahade etmiş bulunuyoruz. Bunun önemli nedenlerinden biıisi, önerilerimiz bir bütün halinde ele alınıp değerlendirilmeden, bazı yorumlann yapılmasıdır. Bizim yaptığımız tespitlere göre önerilerimizi eleştiren ve özellikle yanlış değerlendirenlerin çoğu önerilerimızi tam olarak okuma fırsatını bulamamışlardır. Bizim önerilerimiz 24 Ocak tedbirlerinin günün şart ve ihtiyaçlarma göre tamamlanması amacına yöneliktir. 24 Ocak felsefesinden ayrdma veya sapma söz konusu değildir. Atü tesislere biraz destekle Katsayı ve göstergeler: 1985 yüı Bütçe Yasası'nın görüşülmeye başlanacağı bugünlerde katsayının kaç olarak saptanacağı hemen herkes için merak konusudur. İşçi, memur, esnaf ve sanatkâr, emeldi, dul ve yetimler katsayı ile yakından ilgilenmektedir. Memurlarla, tüm emeklilerin (işçi, memur, esnaO aylıklan katsayı yükselmesiyle artacaktır. Bunun yanı sıra da, işçinin ve esnafın, Sosyal Sigortalar Kurumu ile BağKur'a ödeyecekleri primler de katsayı artışı ile bağmtılı olarak yükselecektir. 241 sayıh kanun hükmünde kararname ile katsayı artışı için Bütçe Yasası'nın dışında ve mali yılın ikinci yansında Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir. "Katsayı, memleketin ekonomik gelişmesi, genel geçim şartlan ve devletin imkânlan birlikte göz önünde bulundurulmak suretiyle Genel Bütçe Kanunu ile tespit olunur. Bakanlar Kurulu bu hususlan dikkate alarak mali yılın ikinci yansı için katsayıyı değiştirmeye yetkilidir. Bu takdirde Genel Bütçe Kanunu ile tespit olunan katsayı yerine Bakanlar Kurulu'nca belirlenen katsayı uygulanır." Göstergeler olmaksızın katsayı uygulaması olanaksızdır. Bugün devlet memuru aylıkları, Devlet Memurlan Yasası'nın 43. maddesindeki "Aylık Gösterge Tablosu" ile katsayı carpımına göre hesaplanmaktadır. Devlet memurlan emekli olduklarında emekli ayhklan "Emekli Ayhğı Bağlanmasına Esas Aylığa Ait Gösterge Tablosu'nda her derece ve kademe için tespit edilen gösterge rakamlarının" katsayı ile çarpüması sonunda bulunmaktadır. Dul ve yetim aylıklan da aynı yöntemle saptanmaktadır. Sosyal Sigortalar Yasası ile de "Yaşldık aylığı bağlanmasına hak kazanan sigortalıya" emekli ayhğı Sosyal Sigortalar Yasası uyannca beürlenen ayn bir gösterge tablosundaki "göstergenin katsayı ile çarpınunın" sonucu bağlanmaktadır. Bağlanan emekli aylıklan da gene emeklilik göstergesi ile yeni katsayının çarpımma göre artmaktadır. BağKur Yasası da "sigortahlann ödeyecekleri primler ile bağlanacak ayhklann" basamak göstergeleri ile katsayı carpımına göre hesaplanacağını öngörmüştür. Kısaca değindiğimiz katsayı ve gösterge ilişkisi, çok geniş bir kitleyi ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Dileriz ki, "memleketin ekonomik gelişmesi, genel geçim şartlan" da dolann göstergesi ile enflasyon katsayısı ile orantılı olarak saptanır. INONU VAKFI ndan DUYURU ResmiGazete'nin24 Eylül 1984 tarih ve 18525 sayıh mishasında yaymlanan 84/8521 sayılı Bakanlar Kurulu karanyla Vakfımıza vergi muafıyeti tanınmıştır. Ismet lnönü'nün 100. doğuın yıldönümü faaliyetlerine katkıda bulunmak arzusu göstermiş vatandaşlanmızın bağışlannı Vakfımızın Vakıflar Bankaa Ankara Incesu Şubesindeki 35008 sayılı hesabına yatırmalannı teşekkurlerimizle rica ederiz. Inönu Vakfı Yönetim Kunılu , s; ,ö
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle