19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 1948'DEN 1984'E Zeki Miiren sağlığı yerinde olsa, şu anda içkili gazinolarda okumamaya kararlı. Bakın bu konuda ne diyor: "Sağlığım yerinde olsa inanın içkili gazinolarda okumazdım. Stadyumda, sergi sarayında okurdum. Yani halkın kolay girebileceği yerde okurdum. Düşünebiliyor musunuz ki, binlerce lira ve bir memurun iki üç ayda alabileceğini bir kişiye hesap olarak getiriyorlarsa, nasıl halk sevdigi sanat çıyı izlemeye gelebilsin. Halk seviyor, dinlemek istiyor ama gidemiyor. Diğer bir zümre, müzikten anlamadığı halde gjdebiliyor. Çelişkiye bakuıız slz. On masalar sürekli aynı müşterilerle dolu. Herkes birbirini tanıyor. Viskiler, havyarlar su gibi. Sanatçı okuyor, hatta bazen masalarda konuşuluyor, sanatçı dinlenmiyor. Yine kendimi tenzih ederim. Çünkü bende hiç konuşulmadı. Bu bir elektron neşri meselesidir. Ben çok titiz, çok saygılı çıktım. 25 yıl sahnede arkamı dönmedim halka. Bu da halkın gözünden kaçmadı. Beni sessizce dinlediler. Tekrar ediyorum, bugün içkili gazinoların durumunu gördüğüm için, çelikten kalp de taksalar bana, yine okumamayı tercih ederim." "Bir tek şarkı formuna baglı kalan Tiirk müzigimiz giderek hafif miiziğe doğru yaklaşıyor mu?" "Evet bu da bir moda. Hafif müzik, hafif Türk müziği deniliyor. Tutulanları var, tutulmayanları var, etkilileri var, az etkilileri var. Ama saçmaları daha çok var. Saçma hiçbir şekilde tahammül edemediğim bir şey, ne tiirde olursa olsun. Ama bazı parçalar beni de duygulandınyor. Buna Türk müziği demiyeceğim, hafif müzik diyeceğim." "Klasik Türk müziğinin deJerii bestecilerinin kullandıklan mürekkep makamlar ve ölçüler günümüzde besteciler tarafından de alınmıyor. Bu müzigimizin sanal değerini giderek düşürmüyor m u ? " "Bence hem düşürüyor, hem düşürmüyor. Yeni bestecilerimiz, diiyek usulünü, curcuna usulünü, vals usulünü, aksak usulünü kullanıyorlar. Ve bu usullerde de güzel besteler var. Unutmayalım ki, Dede Efendi'nin de vals usulünde 'Yine Bir Gülnihal Aldı Bu Gönlümü' isimli bir parçası var. Usül ile değer düşmez İcanısındayım. Çok eski mürekkep usülleri şimdiki besteciler nasıl kullansın? O kadar zor ki ve ezberlenmesi o kadar güç ki. O zaman yapılan eseri halk benimseyemez, ezberinde tutamaz. Bence saray müziğini dinledikleri devirde, saraylarda ne yakıyorlardı? Mum, kandil, lamba. Şimdi elektrik devri var. Valsler bestelesinler MUREN HİKMET ÇETİNKAYA ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇt U OCAK 1984 Yaşamla Ölüm Arasında... Meclisten şıpınişi çıkan, yerel seçimlerle ilgili yasanın Çankaya'dan geri dönmesi olasılığı var. Deneyimleri olmayanlar, böyle yasalar çıkarırken, uzmanlarına danışma durumundaydılar. 25 martta yapılacak seçimin "başlangıç tarihi" olsa olsa 6 şubat olur. Bu konuyu. basın toplantısından sonra, Turgut Bey'e sordum: 25 martta, Doğu Anadolu'da nasıl seçim yapılır... Yapılır, yapılır... Oralardan bir ay sonra sonuç almak da farketmez. Sonra, 25 martta, hava durumunun nasıl olacağını bilemeyiz ki... Geçmiş yıllardan birinde, böyle nisanda mı ne bir seçim yapılmış. altı ay seçim sonucu alınamamış. Elbette, böyle bir yasa uygulamasında, seçim tarihi, hava durumu daha sonra düşünülebilir. Yasanın yürürlükteki "mevzuata", uygulamalarda denk düşmeyen hükümleri ön planda gelir. Meclisin o günkü gündeminde başka konu yokken, "öncelik"\e görüşülmesi neyin nesi? Daha birkaç gün bekleyelim. Çankaya'dan bir rüzgâr esebilir. Bir yandan da Halkçı partı. Anayasa Mahkemesi'ne götürme ön hazırlıkları içinde... • • * Hadiye hanım, yılbaşını görmeden öldü. Uzun süredir hastaydı. Bir arkadaşından, sağlığı ile ilgili bilgi alırdım. Kanserdi, tüm organlarını sarmıştı. Arkadaşına, Hadiye hanımla görüşmek istediğimi söyledim. Şöyle karşılık vermiş: Öbur yazariann yaşam öykülerini biliyorum, okudum. Mustafa Ekmekçi'yi okuyorum. Yazılannda, "Şunun arabasıyla şuraya gittim, bunun arabasıyla buraya gittim!" dediğine göre, anlaşılan arabası yok. Arkadaşı bayanla anlaştık. gidecektik. O hafta olmadı. Hadiye hanım: 3iz gelinceye dek ben ne olurum, bilemem. Getmeyin! demiş. Kişilerin kendisini o durumda görüp de acımasını istemiyormuş. Tıp dünyasına küsmüş, kendi de doktor. Yüzünü hiç görmediğim bu okuru yitirmenin acısını anlatarnam. Belliydi ki yaşamı, espriyi çok seven bir insan. Ona fıkralar anlatmak isterdim... Vedat Türkali Ankara'daydı. Geçen hafta ablasını yitirmişti. Ankara'da gömüldü. Adı Hürriyet'ti. Vedat Türkali, Ankara'ya geldiğinde ablasında kalırdı, bir gün, yaptığı öğle yemeğini yedik. Adı Hürriyet olduğuna göre, özgürlük özlemi içinde konmuş demek. Vedat bey, eşi Merih hanımla birlikte gelmişti Ankara'ya. Bir gün bizde tavla oynadık. Vedat Türkali: Su zarlar var ya, benim köpeğim! dedi, ne istersem yapar. Vedat Bey'in köpeklerı, o gün dediğini yapmadılar. Akşam Celo'ya: Ekmekçi canıma okudu, seni yenmezsem uyuyamam... demiş. İsta'nbul'da da karikatürist Ali Ulvi, Vedat Türkali'yi yakalar, tavla oynamaya götürürmüş. Tavla oynamadığı halde, Emil Galip'i de seyirci olarak yanlarında götürürlermiş. Tanık olsun diye! Vedat Türkali Evrensel'de kitaplarını imzaladı, Numune Hastanesi, birinci dahiliyede yatan Cahit Külebi'yi görmeye gitti. Külebi, yüksek tansiyondan, bir de "zengin hastalığı"öenen guttan hastaydı. Külebi: Bende zengin hastalığı varmış, zenginlik kim, biz kim? diyordu. Ozan Hasan Çelebi'yle dolaştık bir öğle sonu. "Ankara Notlan"n\ izleyenler, Hasan Çelebi'nin taşlamalarını anımsayacaklardır. Çelebi'yle önce, Muzafier İlhan Erdost'a uğradık. Neden bilmem, Onur Kitabevi'nin önünden bir türlü geçemiyordum. "İlhan İlhan" kitabını almıştım. Teşekkür ettim. Kahve içip çıktık. "Sanatevi"nde, Prof. Atalay Yörükoğlu'nun imza günü vardı. Ona, "bol imzalar" dedik. Yörükoğlu anlattı. Gecekonduda bir kadın, "Çocuk Ruh Sağiığı" kitabını istemiş, demiş ki: Hani televizyonda konuşur, ak saçlı bir adam var; onun bir kitabı çıkmış, onu alıp getirin. Çocuklarımızı iyi besleyemiyoruz, bari iyi eğitelim! Sanatevi'nde Faruk Çağla'nın karikatür sergisini gördük, oradan Avukat Nevzat Boztaş'ın yazıhanesine: orada Ramadan Tuzcuoğlu bazı resimlerini, dışişleri memurlarına gösterecekmiş, bir de "nahif" köylü ressam Hüseyin Yüce'nin birkaç resmini, ama resminden önemlisi ilk kez kendisini gördük, tanıştık. Hasan Çelebi, taşlamalarından, şiirlerinden bir kitap çıkarmaya hazırlanıyor. Yolda, bazı taşlamalarını okudu. "Orta Direk" şöyle: ' 'Biz gülmeyi. güldürmeyi çoktandır unuttuk/Sensin bize tek dost ey ölümsüz hocamız gel./Üç, üç buçuk ay var, adımız orta direktir/Güldür bizi bir, orta direk göçmeden evvel.." "Zam Gazeli'de şöyle: "Layık bize zam üstüne zam olsun erenler,/Yoksulluğumuz bari tamam olsun erenler./Açlık bize enfiye gelir, erkeğiz erkek/Erkekliğimiz âleme nam olsun erenler./Her zammı basık göğsüne bassın da vatandaş/İster adam isterse cudam olsun erenler./Gel gör ki ne günler bir anılmaz anı olduA/icdan ile insafa selam olsun erenler./Bir gün kopacak el ele vermiş yaban eller/Özgürlük için sende meram olsun erenler./Onlar ki kanından eleğimsağma yakarlar/Zindan zifir olmazsa haram olsun erenler..." 1958'de yedek subay Zeki Miiren.. 2 film çeviren jönü sahneye çıkarıyorlar ama kaliteli bestelesinler. Düyekten bestelesinler ama kaliteli bestelesinler, aksak yapsınlar en iyisini yapsınlar. En kolay usul Türk Aksağıdır. Ben ilk Türk Aksağı olarak Rakım Elkutlu'nun 'Varsın Gönül Aşkınla Harap Olsun Efendim' isimli şarkısını geçmiştim. Bundan sonra bir aksak şarkı, Türk Aksağı şarkı besteledim: Segâh gönlümde yine aşk bestesi var." ŞARKI SÖZLERİNtN GİDEREK SEVtYESİ DÜŞÜYOR "Şarkı sozlerinde giderek seviyesizleşen bir grafik var (şiir değeri açısından). Amalör bir şakocacığım, kullanıyorum karıcığım' , ya da 'ayağıma basma çocuk, çocuğum olur çocuk' veya 'anası dayesin, babasıda yesin, canikosu da yesin' saçmalıklarla dolu şarkılar ve kimin okuduğu belli değil. Düşünün, Kıbrıs Radyosu'ndan bütun Güney Anadolu dinliyor. Kimdir bunlar, nereden türemişlerdir? Ortalığı boş bulmuşlardır ve denetimden uzaktırlar. O yüzden istediklerini yapabilmektedirler. Güzel şiir, kaliteli beste, ikisi birarada yürümelidir. Şiirle şarkı, kardeştirler." "Bugünkii genç ve orta kuşak Türk müziği bestecileri yaptıklaiçin. Çünkü üç yıl sonra modası da geçebilir, yüz yıl sonra da kalabilir. Ama şu anda güzel bestecilerimiz var. Salt klasik kelimesinin manası üzerinde durarak cevap vereceğim. Bir eser bu yıl yapılmışsa, ona klasik denemez, ileride kendini ispat edecektir. Arşiv lerde elli yıl sonra da yer alıyorsa, okunuyorsa, çalınıyorsa değil mi efendim?" "Itri. Dede Efendi'yi nereye koyalım o zaman?" '"Onları büyük sanat ustaları, eşsiz sanat ustaları ve de klasik sanat müziği ustaları diye adlandıracağız. Çünkü onları hâlâ oku\oruz. İsimlerini bilivoruz. yozlaşma sözcüğünü kullanmak bana sert geliyor. O kadar güzel parçalar da yapıhyor ki, hani yozlaşma tabiri çok katı." "Ben bunu genelde sordutn. Televizyonu izliyorsunuz. Sahnelere çıkan sanalçılan izliyorsunuz. O kadar çok sanatçı tanıyorum ki, üç şarkıdan başka bir şey söylemiyorlar." "Ben onlara sanatçı demiyorum ki. Yozlaşıp yozlaşmadıkları bizi ilgilendirsin. Gerekli nıerdler bunlarla uğraşıp, gel kardeşim, sen buraya niçin geldin? Bilgin nedir, eğitimin nedir, kültürün nedir, kaç şarkı bilirsin? Hangi emekle buraya geldin? Iki senteze vanlmıştır. Bunun müzik turlerine, dolavısıyla sanat müziğine etkisi olmuş mudur?" "Bir Dede Efendi 'Yine bir Gülnihal aldı bu gönlümü' adlı bir vals yaptı. Bu parca valstir. Bir zümre var ki, valsi nihaventle karıştırıyor. Nihavent makamdır, vals ise usuldür. Bir de 'Ey buti nev eda olmuşum müptelâ', o da valstir. İşte bunlar bestecinin yüceliğini gösterir. Şu anda bile isterseniz bunlarla dans edebilirsiniz. Ondan sonra bir müddet çok ağırlaştı. Yani herkese hitap edemeyecek kadar ağırlar da var. O kadar çok tenni, tenenni, tenni tenenni, tenni tenenni var ki, insanı ağırlaştırıyor. Hani kıymetli bir kürk palto düşünün. Ama bunu ağustosta giymek çok zor olur. Demek ki, zamanmekân ve o anda dinleyenin iç dünyası önemli. " "Folklorun bir ülke sanatını besleyip doyuracağı. ulusal motiflerin yalınlık, özgürlük gibi öğelerle evrensellige ulaşabilmedeki rolünü nasıl açıklayabilirsiniz?" "Folklor çıktığı yöredeki gibi saf haliyle icra edilirse. her şey olur. Fakat ona da öyle şeyler katıyorlar ki, yanık bir Anadolu ezgisini bir ağızdan başka türlü dinüyorsunuz, Yurttan Sesler Korosu'ndan başka türlü dinüyorsunuz. Plakta bir ozan başka türlü okuyor. Bunun hangisi doğru? Elbette folklorumuzu işleyerek kendimizi tanıtmamız daha olası. Özüyle, motifiyle, Anadolusu'yla ve Anadolu kokusuyla buyuz demek gerek. " YARIN: BİZİM HALKIMIZ OYNAR "Dugıin Gecesi" filminde Zeki Muren Turkân Şoray'la... Şarkı sözleri giderek seviyesisleşiyor. 'Mma/iHi kelle kelle, gel beni biraz yvlle"ve\u "idareli kullan kocacığım, kullanıyorum kancığım" \u da "ayuğıma basma çocuk, çocuğum olur çoçuk" veya "anası da yvsin. oabası da yesin, canikosu da yvsin" saçmalıklarla dolu şarkdar ve kimin okuduğu belli değil. irin yazabileceği sözlerin beste n eseriere sanat müziği adını velenmesi kültiiriimüze ne katkılar riyorlar. O zaman Itri, Dede getirebilir?" Efendi gibi bestecileri nereye ko"Amatör var, kaliteli şiir ya yacagız?" zar. Amatör var, hiçbir şey ya"Onları eski sanat müziği zamaz. Günde yüz kişi mektup adıyla, büyük sanat müziği adıyyazıyor, doksanından şiir çıkıla anacağız. Eski ve büyük diyeyor. Çoğu, şiir yazdığını zanneceğiz, iki sıfat ekleyeceğiz. Çünden kişilerin mısraları ne yazık kü yeni bestecilerimizin de, saki. Birkaçı da nice profesyonelnat müziği bestecilerinin de salerden daha üst düzeyde, üstelik nat müziği denecek eserleri vardaha duygulu. Bu da bir yetenek dır." meselesi. Şarkı sozlerinde gide"Klasik denemez mi?" rek seviyesizleşen bir grafik var "Klasik denemez. Klasik şöycümlesine aynen katılıyorum. ledir. Klasik modası geçmeyen Bir gün Antalya'da Kıbrıs Rad şey demektir. Daha bir elli yıl, yosu'nu dinliyordum. Türkiye' yüz yıl geçsin ki, meydana çıkde öyle bir plağın çıktığını bilmi sın bugünkü bestecilerin modayordum, oradan öğrendim. sının geçip geçmeyeceği. Şimdi'Amanın kelle kelle, gel beni biden karar verilemez ve klasik raz yelle ' veya • idareli kullan sözcüğü kullanılmamalı yeniler Demek eskimediler, klasiklere geçtiler." "Bir eserin sanat eseri olup olmadığını yılların, halkın ve müzikologların görüşleri belirlemez mi?" "Yalnız yıllar belirler. Bu yıl yapılan bir şarkı, 100 yıl sonra yine okunuyorsa o şarkı kendini kabul ettirmişür. O zaman müzikolog şunu demiş, halk bunu demiş değil. Halk dinliyorsa müzikolog ne derse desin, vız gelir." "Bir ülke sanatının en çok korktuğu şey yozlaşmadır. Bugünkü müziğin büyük bir sorun olarak kabul ettiği bu yozlaşma sözcüğüne katılıyor musunuz?" "Ben katılmıyorum. Müzikte henüz bu kadar katı düşünüp, film çevirdikten sonra yeşil gözün için mi, iki metrelik boyun olduğu için jön seçildin de şimdi şarkı söyle diye çağırıyorlar seni? Ama o çağırılanların suçu ne? Onlar rahat bir yaşam sürdürmek için. bir araba yerine iki araba almak için bu yolu seçiyorlar. Yaşlılığında rahat bir hayat sürmek için bu yola başvuruyorlar. Ama bu kendi içlerine siniyor mu acaba?" "Türk sanat müziği kontısunda Batılı küllürle Doguİslam küllürü ikiliği vurgulanmaktadır. Elbette ulusların sanatını elkileyen tarihsel kökler vardır. Ayrıca saray müziği dediğimiz dinsel müzik tarihsel bağlarla İstanbul'un fethinden sonra OsmanlıBizans kültürü kanşımı SultanahmetH korumak için tek temel çözüm: Yeni yapılaşma yasağı Boğaziçi gibi çok geniş biryöre için getirilen yapılaşma yasağının, Sultanahmet gibi çok daha dar, ancak tarihselkültürel açıdan büyük önem taşıyan bir yöre için getirilmemesi düşünülemez. ATtLLA DORSAY Sultanahmet'teki Bizans sarnıçları ve bunların son yıllarda gerek resmi, gerek özel yapılaşrnalarla tahrip edilmesi üstüne yazdığımız 2 yazı, bir hayli ilgi topladı. Özellikle mimarlık ve kent korumacılığıyla ilgiü birçok okuyucu bize yazarak, telefon ederek konu hakkında ayrıntı sordular. Bu gibi tarihsel yapıların yeni yapılaşmalar yoluyla yok edilmesinin önüne geçilmesini istediler. Bu konularda toplumumuzda gitgide uyanan bilinci görerek sevinmemek olanaksız... Sultanahmet çevresi, gerçekten de İstanbul'un bir numaralı tarihsel merkezi olarak özel bir ilgiyi hak ediyor. 3 ayrı uygarlık ve dönemde, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde kentin dinsel tarihsel merkezi olmayı sürdürmüş bu alan içinde her türlü yapılaşmada bundan böyle son derece dikkatli olunması gerekiyor. Geçmişte Sultanahmet yöresinde yapılan büyük hatalar var. Bu yörede yapılmaması gereken, içerdikleri fonksiyonlar yörenin kendine özgu tarihsel dokusu içine sokulmaması gereken yapılar var. Sözgelimi, yaşayan en büyük mimarımız Sedat Hakkı Eldem'in imzasını taşısa da, Sultanahmet"in tam göbeğine oturtulan Adalet Sarayı'nın varlığını savunmak mümkün mü? Hele birkaç yıl önce bu sarayın genişletilmesi için açılan bir kampanyaya, yine bu sütunlarda, üstelik çok sevdiğimiz, saydığımız bazı kişilere ters düşmek pahasına nasıl karşı çıktığımızı anımsayınca, üzülmemek ve yörenin geleceği için kaygılanmamak elde değil... Adalet Sarayı'nı, başka resmi yapılar izledi. İller Bankası Genel Müdürlüğü, inşaatı hâlâ süren Özel İdare Sarayı gibi... Arada sağdasolda gözden kaçan birçok özel yapı, işhanı, yayınevi veya otel yapılaşmaları da cabası... Bu yapıların her birinin altında, temel kazısında gözlerinden saklanan, kamuoyu dikkatinden özenle kaçırılan ne eski kemerler, sarnıçlar, sütunlar veya mozaikler kaldığını ne yazık ki artık hiç öğrenemeyeceğiz. Sultanahmet yöresi için bir tek temel çözüm var. Bu yörede, sınırları elbette özenle ve dikkatle belirttikten sonra, ilke olarak yeni yapılaşmayı yasaklamak... Boğaziçi gibi çok geniş bir yöre için getirilen yapılaşma yasağının, Sultanahmet gibi çok daha dar, ancak tarihsel/kültürel açıdan büyük önem taşıyan bir yöre için getirilmemesi düşünülemez. Bu alanın taşıdığı tüm tarihsel önem, artık Türk ulusu olarak bizim sorumluluğumuzda. Geçmişte yapılan tum hatalaıdan artakalanı korumak için, en azındaıı böyle bir kararın alınmasında ve uygulanmasında büyük yarar var. TEŞEKKÜR Değerli varlığımız, saygıdeğer insan, sevgili eşim ve babamız Türk Dil Kurumu'nun 50 yıllık üyelerinden, emekli öğretmen M. CELAL ALNIGENİŞ'in kaybında gerek eve ve cenazeye gelerek, gerekse telefon ve telgrafla acımızı paylaşarak, bizi bu günümüzde yalnız bırakmayan çok yakın ilgi ve yardımlarını esirgemeyen, Türk Eğitim Vakfı'nabagışta bulunan ve çelenk gönderen akrabalanmıza, dostlanmıza, kardeşlerimize, arkadaşlanmıza, başta sayın müdür olmak üzere F.M.V.Ö. Işık Lisesi idareci, öğretmen ve öğrencilerine, İtalyan Kız Ortaokulu mensuplarına, İ.Ü. Çapa Tıp Fakültesi Koroner Yoğun Bakım Unitesi kıymetli doktor ve çalışanlarına derin minnet ve şükranlarımızı sunarız. AİLESİ BtZANS SARNIÇLARINA AİT SÜTUN Sultanahmefteki her yeni yapının altında tarihe ait bir şeyler kalıyor. Arkadaşımız Alillâ Dorsay, geçtiğimiz hafta çekilen bu resimde, Özel İdare binasının arkasındaki bir işhanı inşaatının altında kalan ve eski Bizans sarnıçlanna ait bir antik sütunun yanında görülüyor. İnşaalı taşıması için beton başlıklarla sağlamlaştırümış bu sütunlardan bir çoğu yıkılmış. bazılan ise yeni yapının altında kalacak. 35 yılhk sporanılarını bu kitapta topladı. | \| Izmithe polislere 3 kilo esrar satmak isteyvn bir kişi ynkalandı IZMİT (Cumhuriyet) İzmit'te alıcı kılığına giren polisl^re 3 kilogram toz esrar satmak iteyen uyuşturucu madde satıcısı bir kişi, suçüstü yakalandı. Akyazı'nın Yörük'ler köyünden Kerim Aydın adlı kişinin İzmit'e gelerek bazı kişilere esrar sattığını belirleyen polis, alıcı kılığına girerek uyuşturucu madde satıcısı ile temas kurdu. 3 kilogram toz esrar karşılığı alıcı kılığındaki polislerden 120 bin lirayı alırken suçüstü yakalanan Aydın, verdiği ifadesinde "Beni güzel kandırdılar. Alıcı kılıgındaki kişinin polis olabilecegini düşünmemiştim" dedi. J lanarak htanbul Su Urünlerı Hali'ne getirilen 10 kiloluk dev kalkanlar kilosu 10001200 liradan alıcı buldu. Otuzattı saatlik yolculuktan sonra ağlarını uluslararası sulara bırakan Karadenizli balıkçılar bir hafta sonra aynı yere gidiyorlar. Bir hafta önce bıraktıkları ağları çeken balıkçılar yakaladıkları kalkanları teknenin içinde bulunan bölmelerde buzluyorlar. Buzlanan kalkanlar bozulmadan Istanbul'a getirilerek satılıyor. Uluslararası sularda avlanan balıkçılar, "Karadeniz'in azgın dalgalarıyla boğuşarak 36 saati gidiş 36 saati geliş olmak üzere 72 saat tehlikelerle dolu bir yolculuk yapıyoruz. Balık fiyatları yüksek olursa emeğimizin karsılığını alıyoruz" diyorlar. Fotoğrafta Su Ürünleri Hali'nde kilosu 1200 liradan alıcı bulan 10 kilo ağırlığındaki dev kalkan görülüyor. (Fotoğraf: KADİR CAN) Uluslararası sularda avlamyor l f ^ J ^ \ BAYAN SEKRETER Bir şirketin Cağaloğlu'ndaki işyerine enerjik bayan sekreter aranıyor. Tel.: 146 49 59
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle