Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURlYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nı; toplansa bile, o kişinin Cumhuriyet'i koruyamayacağı gerçeğini iyi görmüştür. Bunu gördüğü için de, Cumhuriyet'e inanmış bütün koruyuculan, çağdaş uygarhk düzeyine yetişmek ülküsünde birleşip bütünleşmeye, yani uluslaşmaya çağırmıştır. Güçlü saraylar ve soylu saraylılar, ülke yöneteminde yalnız kendilerinin akılhgüçlü, erdemli ve yetkin olduğuna yine kendileri karar verebilirdi. Oysa cumhuriyet, toplum varlığı ve yazgısıyla ilgili karar alma yetkisini ayrıcalıkh bir kişiye ya da zümreye bırakmayan rejimin adıdır. Çağdaş cumhuriyette kimlerin yeterli ve erdemli koruyucular olduğuna ancak toplum, kendi bilinci, kurumları ve seçmen iradesiyle karar verebilir. DEMOKRATİK GELİŞMEYt SAGLAYICI... Çok partili ya da çoğulcu parlamenter demokrasi, yöneticikoruyuculannı sürekli olarak değerlendiren, belli arahklarla yenileyen bir cumhuriyet biçimidir. Çağımızda, koruyuculannı merkez komitesi karanyla seçen "parti devletleri", "halk cumhuriyetleri" varsa da, bunlarm halkoyuna dayalı, demokratik cumhuriyetler olduğu söylenemez, savunulamaz. "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur!" diyen Atatürk, ulus egemenliğine ortaklık tanımadığı için, cumhuriyetirrtizin gelişmesi demokratik doğrultuda olmuştur. Altmışyıllık Cumhuriyet'in ikinci yarısmdaki kaçmılmaz kesintiler, Cumhuriyet'e karşı değil, onun demokratik gelişmesini sağlamak için yapılmıştır. Bu bağlamda Atatürk devTimleri adına Cumhuriyet'e sahip çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri, demokratik gelişmemizin "koruyucu ruhu" olmak görevini de her zaman başanyla yerine getirmişlerdir. Kuşkusuz ki her sağlıklı toplum, kendi öz varlığını korumaya öncelik verirken, koruyucularının güçlü ve erdemli kişiler olmasma özen göstermiştir. Ancak burada söz konusu olan, yalnız savaş gücü (zinde kuvvet) değildir. Kuvvete dayanmayan akılbilgi ne denli güçsüzse, akla ve bilime dayanmayan kuvvet de o denli zayıftır. Cumhuriyetin korunmasında, akıl ile kuvvetin bütünleşmesi yolunda, koruyucuların özenle seçilmesi yeterli değildir. Cumhuriyetin gelişmesinde, olup bitenlerin anlamı, seçilen hedef ve amaçlann değerlendirilmesi, izlenen yol ve yöntemlerin geçerliği ile güvenilirliği de söz konusu olmuştur. tnsanoğlu, kendi dünyasında olup bitenlerin, izlenen yol ve yordamlann en iyisi olup olmadığını daima sormuş, sorgulamıştır. Hatta bazen en iyiyi bile beğenmemiştir en iyi iyinin düşmanı gibi görüldüğü için. Demokratik cumhuriyetlerin vazgeçilmez öğesi sayılan siyasal partiler, bu koşullarda doğmuş, gelişmiş ve kurumlaşmıştır. Güçlübilgili ve erdemli koruyucuları, belli ilkeler ve hedefler çerçevesinde biraraya toplayan partiler, ulus hizmetine aday olmuş, demokratik yolu seçen cumhuriyetler, kendi seçtiğini değiştirmek hakkını bu yolla elde etmişlerdir. Bu ülküye/ilkeye saygılı partiler zarnanla yandaş toplamış, halk desteğini kazanmıştır. öyle ki partilerin kuruluş ve işleyişi demokratik ilkelere uygun olduğu ölçüde, cumhuriyetin korunması ve sürekliliği de kolaylaşmıştır. ERGİNLEŞME tLKESİ Sonuç olarak, cumhuriyetin erdemi, yalnızca, yöneticilerin güçlü, bilge ve yetkin kişiler olmasında değil, koruyucularını seçen, iş başmda sınadıktan sonra değiştiren halk çoğunluğunun, en az seçkin yöneticiler kadar erginleşmesi ilkesinde toplanmaktadır. Çok partili parlamenter demokrasiyi yeniden denemeye hazırlandığımız şu günlerde, sayın Cumhurbaşkantmızın siyasal partilerin yeniden örgütlenmesi sorunları yanında, seçmen sorumluluğundan yeri geldikçe söz etmesi, kanımca, bu temel ilkeden kaynaklanıyor. Çünkü, Gandhi'nin yıllarca önce işaret ettiği gibi,"ilke ilkedir, gerçek hayatta uygulanamıyor gerekçesiyle ilkenin sulandırılması doğru ya da mümkün değildir." TC, cumhuriyet ilkeleriyle yaşayacaktır ancak. Başka yolu yoktur. Atatürk'ün cumhuriyet adına istediği koruyucular, son çözümlemede, halkın kendisi olmaktadır. Kızılay'dan başlayıp 1924'lere uzanan düşünce yolculuğumuz, egemenliğin gerçek sahibi olan ulusa gelip dayanmaktadır. Kuşkusuz, 1924'lere dönmek mümkün değildir. Oysa, cumhuriyetin ilk altmış yılını daha çağdaşça yorumladığımızda, geleceğe güvenle bakabiliyoruz. Atatürk'ün Kızılay'daki sözleri bunları düşündürdü. 7 AĞUSTOS 1983 "Cumhuriyet'in... Muhafızları" Cumhuriyet'in erdemi yalnızca yöneticilerinin güçlü, bilge ve yetkin kişiler olmasında değil, koruyuculannı seçen, iş başmda denedikten sonra değiştiren halk çoğunluğunun, enaz seçkin yöneticiler kadar erginleşmesi ilkesinde toplanmaktadır. PENCERE "Kapitalistlerin Oyunu"? "Şirketlere müdahale edilmesi tenkid ediliyor; şirketler kurta ' rılmasın el değiştlrsin deniyor. Ne dersiniz?" sorusuna Maliye Bakanı Adnan Başer Kafaoğlu, üzerinde önemle durulması gereken şu yanıtı vermiş: Bunu ço^c açık yazın. Burada el değiştirsin diyen holdinglerin kastt şu: Şirket iflas etsin; iflas masasından alalım; yani daha ucuza kapatalım. O takdirde iflâs masasına giden bir şirketin 400 liralık malı 100 liraya kapatılıyor. Böylece iflas eden^ şirketin alacaklılan bu işi ucuza kapattıkları gibi, kalmış görunen alacaklannı da zarar gosterip hazineye ödetiyorlar. Ustelik iflas edip kapanan şirkeiin işçi tazminatları da ödenmiyor. Halbukl şirket iflas etmeden direkt hisse senetlerinı alırlarsa kıdem tazm/narından kurtulamıyorlar. Yani kapitalistler kendi başlarına oyun oynuyorlar. Kartel oyunu bu. Bir kartel öbür karteli boğacak. Boğup ne olacak? Kıdem tazminatlarından, vergiden kurtulacak." 24 Ocak Kararlarıyla uygulanan IMF reçetesi Türkiye'yi işte bu noktaya getirmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarından Maliye Bakanı'na dek yüksek bürokratlar alarm zilleri çalıyortar; yüzlerce özel şirket devlet kapısında kuyruğa girmiş kurtarılmayı bekliyor. * IMF reçetesiyle "ekonomik mucize" beklerken çöküntüye; "/ıberalleşme" derken devlet müdahaleciliğine; "istikrar" derken dengesizliğe; "KİTIeri özel sektöre satmalı" derken özel sektörü devlete satmaya sürüklendik. Son günlerde dut yemiş bülbüle dönen 24 Ocakçı ve IMF'ci holding profesörleri bir ağızlarını açıp konuşsalar bakalım ne diyecekler? 24 Ocak Kararlarıyla IMF'nin reçetesini savunanlar diyorlardı^ ki: flü ekonomik önlemler paketiyle bir yapısal değişiklik öngörülmektedir. Nasıl bir yapısal değişiklik? İçe dönük ekonomi dışa açılacak; içe dönük endüstri üretimi dışsatıma yönelik biçimde yeniden yapılanacak. "İthal ikamesi" dönemi kapanmıştır; artık "dışa açılma" dönemh\ başlamıştır. ^ Ekonomi biliminde yapı değişimi kavramı gerçekte tarımdarft0 endüstriye dönüşüm sürecini vurgular; ama metropollere yu»' valanmış kapitalizmin odaklarında, az gelişmişleri uyutmak için • çarpıtılan kavramlar allanıp pullanıp değişik biçimde piyasaya sürülür. IMF ekonomistlerinin söylediklerine bakarsanız, Türkiye ekonomisi "yeniden yapılanacak" tı. Oysa "doğal kaynaklar üzerinde halkçı ve devletçi bir planma" ya dayanmayan her ekonomik pompalama ve her parasal önlem paketi başarısızlığa mahkumdu; "borç ekonomisl"" ne dayalı Türkiye'nin kalkınmasında IMF reçetesiyle yapı değişiklikliği olanakstzdı. • Şimdi şu soruya holding profesörlerinin yanıt vermeleri za1 manı gelmiştir; 24 Ocak Kararlarından önce kişi başına 1300 dolar dolayındaki ulusal gelirimiz 1983 yılında 911 dolara düşmüştür. Ekonomi biliminde ulusal gelirini düşürerek yapısal değişimi gerçekleştirmek mucizesini yaratan tek ülke mi olacağız? * Maliye Bakanı Adnan Başer Kafaoğlu'nun vurguladığı "kartel oyunu" ya da "bir kartelin öbürünü boğması" bunalım dönemlerinde azgınlaşır. Bunun adına "tekelleşme" denir ki ABD 1 de bile "antitröst" yasasıyla yasaklanmıştır. Ne var ki Türkiye1 de tekelleşmenin Amerika'dakınden ayn bir yani var. Çünkü bizde tekelleşme Batı'da olduğu gibi sanayileşmeyle atbaşı gitmiyor; yoksullaşma ve gerilemeyle hızlar»ı.MQf,. >.ıuı Çünkü dışsatımda devfet desteğini alâbildiğinekullanan v * Türk Lirasının başdöndürücü bir hızla düşmesinden yararlanan yeni dolar zenginleri, içeriye dönük girişimlerini (yeni yatırımlara değil) çöken şirketleri ucuza kapatmaya yöneltiyorlar. Ne var ki yanılgıya düşüyorlar. Bugün batan şirketleri ucuza kapatmak isteyenlerin çoğu kısa sürede zincirleme çöküntününyeni halkalarını oluşturabilirler. Maliye Bakanı akılsız özel sektör hesabına özel sektörün tepesinde sallanan tehlikeyi ön lemeye çalışmaktadır. Prof. Dr. BOZKURT GÜVENÇ Belki çoktan beri orada duruyordu, ama nedense görmemişim, yeni ayrımsadım: Kızılay'daki Gökdelen'in sağır yüzündeki özdeyişten söz açmak istiyorum. Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyet'in kuruluşunu izleyen 1924 yılında, şöyle demiş: "Cumhuriyet, fikren, ilmen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister!" Ortalama yapı yüksekliğinin çok üstündeki kabartma yazı hemen göze çarpmıyor ama şöyle bir okunup geçilse bile akıldan kolay çıkmıyor. Bir düşüncedir alıp sanyor kişiyi, 1924'îere doğru götürüyor. Atatürk, besbelli yürekten inandığı Cumhuriyet'i güçlU ve üstün yetenekli koruyuculara bırakmak istemiş. Bir yandan o yetkin koruyuculan göreve çağırmış; öte yandan, cumhuriyet toplumuna, hükümetlerine, eğitimcilerine erdemli koruyucular yetiştirmek görevini vermiş. Cumhuriyet çoğu öteki erdemler gibi kendi kendini koruyacak güçte olmadığından, kurucu Atatürk, cumhuriyetin güçlU, kuvvetli, yetkin koruyucular istediğini söylemiş. Bu düşünce, ünlü bir felsefe sorununu ya da sorusunu getiriyor akla: "Quis custodiet ipsos custodes?" Latince soru, günümüz Türkçesine yaklaşık olarak şöyle çevrilebilir: "Bekçileri kim bekleyecek?" ya da belki, "Koruyuculan kim (ler) konıyacak?" Evrensel geçerliği yanında güncelliğini de yitirmeyen bu soru ve sorun, ilk cağlardan bu yana tartışılagelmiş! Her toplum, her çağda kendine uygun yeni çözüm ve seçenekler aramış; bulunanların pek azı uzun ömürlü olmuş. Demokrasi ülkesine giden engelli ve engebeli yollar deneye yanıla, adım adım aşılmış. Her çözüm, siyaset felsefesinde yeni bir akım ya da okul olmuş. ULUSAL TARTIŞMA GÜNDEMİMİZDE Cumhuriyeti kimlerin, nasıl koruyacağı sorusu, ulusal tartışma gündemimizin yine başmda yer aldığı için, güncel konumuz, belki de, bilinen çözümlerden çok, sorunun kendisiyle ilgili görünüyor. "Koruyuculan kimlerin koruyacağı?" sorusu karşısında ilk akla gelen yanıtlardan birisi, cumhuriyet'i koruyabilecek güçteki kişilerin kendilerini de koruyabilecekleri inancı; başka deyişle yetkin kişilerin cumhuriyeti korumakla kendilerini, kendilerini korumakla da cumhuriyeti korumuş olacakları varsayımıdır. Ne var ki, cumhuriyetin koruyucusu ile özdeşlenmesi, cumhuriyetin varlık gerekçesiyle kolay bağdaşan bir öncül değildir. Gerçi kimi Krallar XIV Louis gibi "Devlet benim" demiştir, ama o krallar gitmiş, yerine cumhuriyetler kurulmuştur. Çağdaş cumhuriyetler, ya bu tür özdeşliklere hiç izin verememiş ya da "cumhuriyet" olma niteliğini tümden yitirmiştir. Tarih gerçeğine saygılı olan Atatürk, kurduğu cumhuriyeti, tek bir koruyucuya değil de, koruyuculara bırakırken, onların, akıllı, kuvvetli ve erdemli kimseler olmasını dilemiştir. Cumhuriyetçi Atatürk'ün bu vasiyeti, idealist düşünce akımlarında görülen, "Bilgelerin yönetici, yöneticilerin bilge olması" ilkesine indirgenemez. Atatürk, koruyucularda aranan üstün yetenek ve erdemlerin tek bir kişide toplanamayacağı ARADA BİR YILMAZ CORUM İC BASIN MtLLtYET Oturmuş gibiyiz.. Mttmtaz Soysal, S ağustos günlü yazısında ileri saat uygulamasma değinerek "arada sırada saatlerle oynamak zamanın insafsızlığına karşı başvurabUdiğimiz küçük silahlardan biridir" diyor ve uygulamayı olumlu karşıladığını belirterek "yaz saati belirii enlemler arasında yaşayan ve dolayısıyla mevslmlere göre güneşi az ya da çok görebtten insanlann doğayı daha iyi kııllanabilmek için başvurdukları akıllıca bulnşlardan biridir" diye ekliyor. Aslına bakıhrsa, Türkiye gibi bir ülkede aynı zamanda iki değişik saat dilimi uygulanmayacağına göre, çok kıyısında bulunduğumuz Doğu Avrupa saat diliminden, tam ortasmda bulunduğumuz bir saat dilimine kaymanın doğru bir karar olduğunu da belirten Soysal, sonra şöyle diyor: "Kimbilir, belki de, eski saat dilimi, olur olmaz şeylerde kendi doğamıza aykın olarak Avnıpalı olmaya kalkışmanın bir belirtisiydi. Şimdi daha çok kendi yerimize oturmuş gibiyiz." "Saatlerle oynamak ister Istemez başka şeyler de getirir akla.. örneğin çalışma saatlerinin ayarlanması.." da diyen Soysal yazısını şöyle sonluyor: "Kıbrıs'ın kuzey kesiminde yazlan uygulanan çalışma saatleri sabali yedibuçuktan öğleden sonranın ikisine kadardır. Aralıksız, öğle tatili vermeden. Böylece, insanlar sıcak günlerin geri kalan bölümünü dinlenerek ya da denizden yararlanarak geçirebilirler. Yalnız pazartesi günleri öğleden sonralan birle üçbuçuk arasında ara verilerek akşam altıya kadar çalışılır. Böylece, toplam çalışma saatlerinde de pek büyük bir eksilme ortaya çıkmamış olur. Aynı yöntem, yazlan TUrkiye'de de niçin uygulanmasın? Toplam çalışma saatini kısaltmayacak ayariamalarla uzun günlerin bir bölümü niçin kısa gezintilere, denize gidişlere, dinleuişlere ayrılmasın? Uzun yaz tatilleri ve yaz yolculukları bu pahalılık ortamında insanlanmızın çoğu için artık erişOmez bir lüks durumuna gelSUNALP CORUM'DA KONUŞTU "Ah o merak yok mu, ah o merak.. Başımıza, bir gün bir iş getirecek ya?.." Yaklaşan Sınav Demokratik yaşam, yeni yasalar ve partiler ile yakında yine başlayacak. Profesyonel politikacılar sabırsız, amatörler umutlu, yakın geçmişi unutmayan vatandaş ise düşünceli bir şekilde bekliyor. Bir türlü öğrenemediğimiz şeyi bu defa başarabilecek miyiz? Yanıtı birlikte arayalım. 12 Eylül'den önceki politikacıtar, ekonomik gelişme ve adaletli bölüşmeden söz ederken, döviz darboğazı ile yetersiz ücretler nereden geldi? Kuşkusuz bir günde gelmedi. Sürekli çoğalan döviz borcu, işsizlik, azalan taban fiyatı ve ücretler, ekonominin bunalıma, çalışanların da yoksulluğa gittiğini gösteriyordu. Ama, yalnızca parlak sözler ve sloganlar söylemek seçim kazanmaya yetiyordu.' Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" sözünü unutmuş gibiydik. Lüks tüketim mallarını üretmek için kurduğumuz montaj fabrikalarını başarı sayıyor ve biriken borçları bunlarla ödeyeceğimizi zannediyorduk. Oysa, dışsatımdan vazgeçtik, buncayıl korunduktan sonra ürettikleri malları bize bile beğendiremiyor ve gumrük duvart arkasmda zor yaşıyorlar. Saytn uzmanlarımız bu kez "Tanma dayalı sanayi kurulması gerekir" demeye başladılar. Eğer doğru ise, önceki yanlışın sorumlusu kuşkusuz eski politikacılardır. Neyse başa gelen çeKilir, gelecek sefere daha dikkatli oluruz, diyelim. Fakat, rnevcut fabrikalart kurtardığımıza, kurulacak fabrikaları ve lüks istekleri de denetlemediğimize göre, değişikliğin nasıl yapılacağını anlamak olası değil. Örneğin, yeni başlayan renkli televizyon yayınını düşünün. Her aileyi yeni bir televizyon almaya itiyor ve nerdeyse bütün parçaları yurtdışından getiriliyor. Bir yabancıya anlatsanız Türk ekonomisinin döviz sorunu yok sanır. Maliye Bakanı ise "19831984 yıllarında yeni borçlanma olanakları aramak zorundayız" diyor. Tarımla ilgisi olmayan ve sıkışık durumda bulunan ödemeler dengesini daha çok sıkıştıran, renkli yayını kim istedi? Hiç kuşkusuz geçim sorununu çözmüş ve siyahbeyaz görüntüden bıkmış varlıklı kişiler istedi. Istemek suç değil. Ama, ekonomiyi düzeltmek için dar gelirliyi sürekli özveriye zorlayan uzmanların, bu lüks isteğe karşı çıkmamasını anlamak çok zor. Ulusun bir bölümü ekonomiyi kurtarmak için eğlencesinin renginden bile vazgeçmezse, başkalarının az ekmek ve az katığa razı olması neye yarar? Aradaki uçurumu derinleştirmekten başka işe yaramaz tabii. Nitekim gazetelerde, ücretlerin çok yetersiz kaldığını belirten haberleri, lüks merakının çok arttığını anlatan olaylar ile birlikte okumaya başladık. Nedenini kavramak için ekonomi bilmeye gerek yok. Borcunu ödemek için tasarruf yapması gereken bir aile düşünün. "Bana karışamazsın" diyen büyük çocuğun giderini azaltamıyor ise, sessiz olan küçük çocuğunu dana fazla sıkıştırmak zorundadır. Kurulan yeni partilerin de bu soruna bir çözüm getirmesi; yani, lüks üretim ve tüketimi denetime alması çok güçtür.Şirket kurtarmaya karşı çıkanların görevde bile kalamadığını düşünürsek, yeni partilerin lüks yatırımları ve istekleri engellemesini beklemek fazla iyimserlik gibi görünüyor. Tüketiciye gelince, en güçsüz ve çaresiz dönemini yaşamaktadır. Eskiden pahalılık göründüğü zamanlar, Milli Korunma Kanunu gibi özel yasalar ile tüketici de korunmaya çalışılırdı. En hızlı pahalılığı yaşadığımız bu dönemde ise, tasarı hazırlığından başka bir şey duymadık. Bu konu açıldığı zaman bazı sanayici ve ekonomistler "Polis önlemleri ile ucuzluk olmaz" diyorlar, ama bu düşüncenin iki zayıf yönü var. Eğer amacına ulaşmayan yasaları kaldıracaksak, bir türlü önleyemedtğimiz hırsızlık ve benzeri gibi suçlart cezalandıran kanunlart da kaldırmamız gerekir. Kaldı ki, çalışanların fazla ücret istemesini yasaklayabilen kanunların, eşyanın fazla fiyatla satılmasını neden yasaklayamadığını anlamak da zordur. Tüketicinin nasıl korunabileceğini seçkin danışmanları olan sermaye çevreteri bizden daha iyi bilirler. Fakat, hoşlanmadıkları için eleştirir ve engellemeye çalışırlar. Onların düşüncesine göre devletin tüketiciyi değil, faiz oranlartnı düşürerek şirketleri koruması daha yararlıdır. Bu nedenle, faizlerin indirilmesi hemen uygulamaya konmuş, Tüketiciyi Koruma Kanunu Tasarısı ise, Bitmemiş Senfoni'ye benzemiştir. Yeni kurulan siyasal partilerin, ekonomik kurtuluş için hangi yolu izleyeceklerini yuvarlak sözler ve sloganlara başvurmadan anlatmasını bekliyoruz. TERCÜMAN Saatler ve mendebur Dallas... Rauf Tamer, 4 ağustos günlü yazısında "ileri saat" uygulamasına değinirken "TV'ye de çatıyor ve "ileri saat sebebiyle, akşam yemeklerinin artık 21.3022.00'ye kaydığı şu günlerde, ne 20.30 haber bültenini dinlemeye imkân kaldı ne de öncesini seyretmeye..." diyor. tleri saat uygulamasının "herhalde enerji tasarnıfu için" yapıldığını söyleyen Rauf Tamer "madem ki enerji tasarrufu için, öyleyse, gündüz vakti TV seyretmenin, güneş batmadan haber bülteni dinlemenin manası ne ola?"da diyor ve şöyle ekliyor: "Gözü körolası şu el alışkanlığı yüzünden sihirli kutu işler durur, ama güneşten basını kaldırıp kimse bakmaz, nüfusun büyük kısmı o saatlerde zaten daha evine bile varmaz.." Tamer, daha sonra bu konudaki TV yetkililerinin uygulamasmı da eliştiriyor ve şöyle diyor: "Ne olurdu saatlerle birlikte haberler de 1 saat kaysa.. Ne olurdu, saatlerle birlikte, TV yayını da 1 saat ileri alınsa.. Geç vakiflere kadar sarkmaması içinde aralara makas atılsa, 7 şarkı yerine 6 şarkı söylense, 5 türkü yerine 4 türkü okunsa, 3 soğuk espri yerine 2 soğuk espri yapılsa, velhasıl, yayın, toplam 4 saatse, bari 3.5 saate sığdınlsa.. Ne olur sahi?.." Tamer, okullarla birlikte saatlerin yine geri alınacağını belirtip "yavnıcaklar acaba nasd birdenbire adapte olacak?" diye de soruyor ve yazısını şöyle sonluyor: "Saatlerle oynarken, trafik akımını bile gözetmek suretiyle mesai saatlerine kafa yorması gereken mümtaz kişiler, şimdi keçiboynuzuna benzeyen şu mendebur DALLAS'a yetişmek için bile, alelacele denizden çıkıp mayolarıyla koltuklara yığılmıyorlar mı, işte ben, ençok buna gülüyorum.." Gırgır Dergisı'nin bu haftaki kapağı diğine göre, hiç olmazsa yaz günlerinin bütününü onlar için çekilebilir duruma getirmek, hiç mi yapılamayacak bir iştir?" "Doğru!.." diyor Pulur. "Maliye Bakanı'nın yetkilerinin kısılıp kısılmamasından basına ne?.." Ama.. diyor Pulur, "Sayın Cantürk yine nazik adam. 'Si 1 ze ne bundan?' deniyor da, 'bu konu basını neden bu kadar ilgilendiriyor' diyor." Ve ekliyor Hasan Pulur: "Oysa bizim başımıza daha güzeli gelmişti.. 1970 öncesi, bir bakana telefon edip, bir konuyu sormuştuk: Sayın Bakan, acaba şu konu hakkında bilgi verir misiniz? Size ne? Ama biz gazeteciyiz.. ş Bana ne? Yani, öyleleri de vardır, bizden söylemesi.." Pulur daha sonra "dedik ya, bizim gazeteci milleti kadar haddini bilmeyen yoktur; her şeyi öğrenecekler" diyor ve ekliyor: "Bir merak ki sormayın giisin! Dhan Banguoğlu'nun kulaklan çınlasın: iki şey insanın felaketi olur, derdi. Bunlardan biri de meraktır!.." Ve yazısını sonluyor Pulur: HÜRRtYET Ah o merak.... Hasan Pulur, S ağustos günlü yazısında "gazetecilerin meraklılığından" söz ediyor ve "ah o merak yok mu, ah o merak... Başımıza, birgün bir iş getirecek ya!..." diyor. Pulur, bu yargtsına Ticaret Bakanı Sayın Kemal Cantürk'ün sözleri üzerine varmış. Bir gazeteci sormuş: "Bakanlıklararası Ekonomik Kurul Sayın Kafaoğlu'nun 'şirket kurtarma operasyonlannı yeni bir yönteme bağlanmasını' kararlaştırnuş da, acaba bu, Maliye Bakanı'nın yetkilerinin kısıtlanması anlamına mı geliyormuş?.." Bunu soran gazeteciye, ağzının payını vermiş Cantürk. Ne demiş: "Maliye Bakanı'nın elinden yetkilerinin alınması diye birşey yok. Hem bu konu basını neden bu kadar ilgilendiriyor?..." İSTANBUL 10. İCRA MEMURLUĞUNDAN GAYRİMENKUL SATIŞ İLANI Dosya No: 1983/13 Eminönu Sururi Mah. Rıza Paşa Sk.da kain 112 kapı numaralı 29 pafta, 337 ada, 23 parsel sayılı ve 51.00 m2 sahah dükkânın tamamı izaleyi şuyu ve açık artırma suretiyle satışa çıkarılmıştır. İMAR DURUMU: lst. Bel. İmar Müd.nün 17.11.1982 tarih ve 4475 sayılı tmar Tezkeresine Göre: 1/5000 ölçekli 14.5.1964 tasdik tarihli ts. Sur tçi İmar planında hanlar bölgesinde kalmakta olup A.Y.K.nun 13.5.1972 gün ve 6368 sayılı kararında 337 ada, 23, 24, 22 parsellerdeki binaların dış cephe mimari ve duvarı ile iç taşıyıcı duvarlarının aynen muhafaza edilmesi şartı ile iç kısımlarda istenilen değişiklik yapılabilir. 5505 sayılı kararında 2. grup olarak nitelendirilen korunması gerekli binalardan olduğuna 23 parseldeki bina üzerine nötür karakterde cephe yapmak şartt ile bir kat ilave edilebileceğine karar verildiği anlaşılmaktadır. HAL! HAZIR DURUMU: Gayrimenkul Eminönü'nde Sururi Mah. Sultanhamam Rıza Paşa Sk.da 112 kapı nolu 1 bodrum, 1 zemin ve 2 normal kattan müteşekkil eski kargir bir binadır. Bodrum kat 2.30, zemin tat 4.35 m., birinci kat 3.60, ikinci kat 3.50 m. kat irtifakhdır. Bodrum volta döşemelidir. Bina derinliği yaklaşık 11 mt. Rıza Paşa Sk.na cephesi yaklaşık 4.70 m.'dir. Bodrum kat depo olarak kullamlmaktadır. Binada elektrik tesisatı vardır. KIYMETİ; Tam mülkiyetine 53.000.000, TL kıymet takdir edilmıştir. ARTIRMA ZAMANI VE YERt: İlk açık artrrması 27.9.1983 sah günü saat 14.00'den 14.30'a kadar İstanbul 10'uncu lcra Memurluğu'nda yapılacaktır. Artırma şartnamesi herkesin görebilmesi için 15.9.1983 tarihinden itibaren memuriyetimizde açık bulundurulacaktır. İlk açık artırmada teklif edilen bedel muhammen kıymetin % 75'ini ve varsa rüçhanh alacakhların bu gayrimenkul ile temin edilmiş alacaklan mecmuunu aşmadığı takdirde en çok artıranın taahhudü baki kalmak Uzere artırma on gun daha uzatıtarak 7.10.1983 cuma günü aynı saatlerde ve aynı yerde yapılacak ikinci artırmada en çok artırana ihale edilecektir. Gayrimenkul kendisine ihale olunan kimse, verilen mehil içinde ihale bedelini vermezse namına yapılan ihale fesholunarak t.İ.K'nun 133'üncu maddesi hükmü tatbik olunur. İki ihale arasmdaki fark ve geçen günlerin "It 10'dan hesaplanacak faiz ve diğer zararları ayrıca hükme hacet kalmaksızın alıcıdan tahsil olunur. lpotek sahib alacaklılarla diğer ilgililerin ve irtifak hakkı sahiplerinin haklarım faiz ve masrafa dair olan iddiaların dayanağı belgelerle 15 gün için de tcra Dairesi'ne bildirmeteri icap eder. Aksi halde hakları tapu si cili ile sabit olmadıkça satıs bedelinin paylaşmasından hariç kalır Talep edildiği ve 50, liralık posta pulu gönderildiğinde şartname nin bir örneği gönderilir. Artırmaya iştirak etmek isteyenlerin artır ma şartnamesini okumuş ve münderecatını aynen kabul etmiş ad vı itibar olunacaklardır. Ihaleye iştirak etmek isteyenlerin muhammeı kıymetin % 10'u nisbetinde pey akçesi veya milli bir bankanın temi nat mektubunun tevdii mecburi olup, alıcı binde üç damga resmir ihaleyi müteakip ödemeye mecburdur. Fazla bilgi edinmek isteyetı lerin 983/13 Dosya No.su ile Memuriyetimize müracaatları ilan olıı nur. (Basın: 8518) DIS BASIN ÜSTER1NATIONAL HERALD TRffiUNE Kaza sonucu nükleer savaş "tnternational Herald Tribune" gazetesinde, kazayla nükleer savaş çıkma olasılığının tartışıldığı bir yazıda, insanın mükemmel olmamasının bir nükleer savaş felaketine her zaman yol açacağı belirtiliyor. "Kimsenin istemediği" savaşlann tarihte ender olmadığı belirtilen yazı şöyle devam ediyor: "İnsanın nükleer silahların kullanılmasını denetlemesi bizi olası bir felakete karşı kesinlikle korumayacaktır. Bu tehlikeye karşı doğrudan mücadele etmeli ve onu bertaraf etmenin çarelerini araştırmalıyız. Nükleer silah merkezlertnde çalışma koşulları personeli aşın derecede etkilemektedir. Pentagon'un yayınladığı verilere göre 1975 ilfi 1977 arasında 5000 kşi alkolizm, uyuştunıcu kullanmak, ruh hastalıgı gibi nedenlerde işten uzaklaştınldı. Cansıkıntısı, yalnızlık ve strese yol açan çalışma koşullan insanın tahammül sımrlannı aşıyor. Bu nedenle nükleer silahların ateşleme mekanizmalarının sağlıklı bir zamandır süren gizli savaşın asıl amacının "Nikaragua devriminin ülkeye yayümasını önlemek" olduğu belirtiliyor. ABD Temsilciler Meclisi'nin CIA'nın bölgedeki gizli eylemlerini yasaklamasının, Reagan'ın hedeflerinin başlangıçta açıklanandan çok daha geniş olmasından kaynaklandığını belirten yazı şöyle devam ediyor: "Reagan tüm istediğinin bölge ülkelerinin birbirlerinin haklarına saygı göstermeleri, deAmerikan karikatürü FRANKFURTER mokrasi ve insan haklarına sayALLGEMEINE nulann çözümü için, en geçerii gılı davranmaları olduğunda ısyolun, kendi görüşleri doğrultu rar ediyor. İlk istek kuşkusuz Beş görüş, bir sunda olduğu konusunda israr haklıdır. tkincisi ise arzu edilenedeceklerdir. Özellikle, Maliye, dir. Ancak, Reagan'ın son açıkhükümette birleşti Ekonomi ve Hazine bakanlıkla lamaları, 'arzu edilenin, zorunFederal Alman Frankfurter nnın ayn ayn partilerde olması, lu olduğu' izlenimini veriyor. Allgemeine gazetesi, ltalya'da aralarında koordinasyon gerek Yani Reagan, Nikaragua bir Kukurulan yeni hükümetle ilgili bir li bu konularda, sık sık uzlaş zey Amerika demokrasisi olmayazıda, ülkede 37 yıldan bu ya mazlık olacağını göstermektedir" dan savaştan vazgeçmeyeceğini na, ilk kez bir sosyalist başkanbelirtiyor. Reagan'ın istediği, lığında kurulan hükümetin, so THE NEW YORK Managua'nın El Salvador'daki runların üstesinden gelemeyecesolcu gerillalara yardımı kesmesi ğini öne sürdü. Yazı, özetle, şöy TIMES değil, aynı zamanda demokrasile: "Craxi hükümetinin en Reagan'm ye dönüleceğine ilişkin sözlerini önemli sorunu, ekonomik konututmalarıdır. Reagan yönetimilarda kendini gösterecektir. çelişkili politikası nin Orta Amerika'da demokraÇünkü, kabinede, beş değişik "The New York Times" gasiye böylesine bağlı olduğunu göriişün temsilcileri yer almak zetesinde ABD'nin Orta Ameriaçıklaması hayli gariptir. Çünkü tadır: Liberaller, Cumhuriyetçi ka politikası konusunda çıkan aynı yönetim bölgedeki ve dünler, Hıristiyan Demokratlar, Sos bir yazıda, Başkan Reagan'ın yanın diğer yörelerindeki sağcı yal Demokratlar ve Sosyalistler. Nikaragua açıklarında giriştiği diktatörleri kolayca destekleyeBu partiler, gündeme gelen ko gövde gösterisi ile bölgede uzun bilmektedir." kontrolü olanaksızdır. Tarihte savaşla bitmeyen silahlanma yarışı hemen hemen yok gibidir. Günümüzde tanık olduğumuz silahlanma yanşı suratımıza bir şamar gibi çarpacaktır. tster bilerek, ister kaza sonucu ortaya çıksın, bir nükleer savaşa karşı mücadele etmenin tek yolu silahlanma yanşına son vermek ve "nükleer üstünlük" gibi anlamsız bir politikayı terk etmektir." m MALİYE BAKANUCl'NDAN MALİYE MÜFETTİŞ MUAVİNLİGt GİRİŞ S1NAVI Maliye Müfettiş Kurulu Başkanhğı'nca 5.9.1983 pazartesi gtinü saat 09,30'da Ankara ve tstanbul'da Maliye Müfettiş Muavinliği Giriş Sınavı açılacaktır. GtRİŞ SINAVINA KATILABİLMEK İÇİN: a) Devlet Metnurları Kanunu'nun 48. maddesinde yazılı nitelikleri haiz olmak, b) 1.1.1983 tarihinde (30) yaşını doldurmamış bulunmak, c) Siyasal Bilgiler, lşletme, Iktisat, Hukuk, lktisadi ve tdari Bilimler Fakültelerinden (veya bu vasıflan haiz olduğu Milli Eğiıim Bakanlığı'nca tasdik olunan yurtdışı fakülte veya yüksek okullardan) birini bitirmiş olmak, gerekmektedir. tsteklilerin sınav için gerekli belgelerle sınav konularını belirten kitapçığı, adları geçen fakültelerle, Ankara Teftiş Kurulu Başkanlığı'ndan, istanbul ve lzmir Defterdarlıklannda Maliye Müfettişlerinden, bizzat veya mektupla sağlayarak, başvurma ve kağıt işlemi için en geç 22.8.1983 pazartesi günü çahsma saatinin bilimine kadar Maliye Teftiş Kurulu Başkanlıgı'na başvurmaları rica olunur. TÜRK HABERLER AJANSI ELEMANLAR ARIYOR Türk Haberler Ajansı merkezinde görevlendirilmek üzere, STAJYER MUHABİRLER tngilizce bilir SEKRETER tngilizce bilen asgari lise öğrenimli genç elemanlar aranıyor. Başvurulann Basın Sarayı Cağaloğlu/lstanbul adresindeki THA G nel Müdurlüğü'ne yapılması rica olunur.