Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhurıyet 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 30 AĞUSTOS 1982 f" irlnci Dünya Savaşı... Osmanlı fmparatorluğunun çöküşü... Bu çöküş sırasında Türklerin yaşamakta olduğu Anadolu ve Trakjadaki Türk halkının, Imparatorlugun bütününü paylaşmayı amaçlayan emperyalist güç' lere karşı kurtuluş ve bağımsızlıklan lçin şahlanışı... Ve sonunda başarı. Bunlar, Kurtuluş Savaşımızın bilinen sürecidir. Ancak, bu savaş sırasmda Türkiyenin pek çok iç sorunla karşılaştığı da bilinen bir gerçsktir. Bu iç sorunlar, genellikle savaş başansına, eylemin önderlerine güvensizlik, kurtuluş ve bağımsızlığın getireceği değişikliklere hoşnutsuzlukluktan kaynaklanmışür. Savaşın ilk adımından bari bu konularda güvenli ve kararlı tek ad ise Mustafa Kemal'dir. Atatürk, ülkesi için kurtuluşu, bağımsızlığı ve tutsaklıktan kurtulmayı hedef almıştu Tutsaklıktan kurtulmaksa, yalnız düşmandan .arırmıakla sağlanamazdı. Türkler, yüzyıllann totaliter, teokratik hanedan yönetiminin tutsakhğından da kurtulup ulusal egemenliğe kavuşmalıydılar. Totaliter bir yö'netimle ulusal egemenlik, bağdaşamazdı. Bu nedenle, bir yandan yurdu düşmandan kurtaracak savaşı yönetirken, bir yandan da haUa ulusal egemenlik kavramında, bilinçlendirerek, bu ilkeye gölge düşüreosk bütün kurum ve örgütlerden de kurtararak ilkesini gerçekleştirmeye çalışıyordu. Ulusal egemenliğin simgesi TBMM, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açıldı. Meclis çatısı altında çeşitli bölgelerden meslek guruplanndan, düzeylerden, toplanmış milletvenilleri, ve neredeyse sayılan kadar da değişik görüş ve düşünce, bir araya gelmişti. Yurdun düşmandan kurtanlması konusunda dtişUn ve güç birllğindeki bu kimseler, «Kurtuluş sonrasıwıda ayrılıyorlardı. Içlerinde Mustafa Kemal gibl filke çıkarlannı her şeyin üstünde tutan, bu çıkarlann ancak yönetsel ve sosyal alanlarda uygulanacak toplu değişikliklerle korunacağma Inananlar olduğu gibi, tutucular, hatta gericiler de vardı. Saltanatın kaldmlmasına yüzyülann duygusallığıyla karşı koyanlar olduğu gibi, bu köhnemlş örgütten çıkar sağlamış, sağlayan veya umanlar da vardı. Bu çeşitlilik içindeki yönetim, değişik görüşlerle, savaşın her aşamasında, savaş hakkuıda da yargı ve söz sahihiydik. Tutucu grup, Atatürk'ün savaş başarısı Ue birlikte getireceği köklü değişiklikten de emin ve tedirgin, savaş aşamalannm sevabını Meclise, günahını da O'na yüklemek eğillmindeydi. ••• Bu ortamda, 1921 yılı başında kazanılan Inö nü Savaşlarından sonra, Yunanlüann, «Yunan Büyük Taarruzu» olarak adlandırdıklan toptan seferberlik ve büyük îngiliz desteğiyle gerçekleştirdikleri Afyon Kütahya savaşında Türkleri yenik duruma düşürmeleri, Mecliste fırtınalar kopardı. Hele Atatürk'ün Türk kuvvetlerinin yıpranması üasrine şahsen cepheye giderek ordulan Sakarya doğusuna çekmesi, O'nu çekilmenin tek sorumlusu durumuna getirdi. Oysaki Atatürk, bir savaş taktiği olarak düşman birlikleri ile araya büyük bir aian bırakıp kuvvet toplayarak saldınya geçme düşüncesiyle çekilmeyi uygulamıştı. Olay Mecliste göruşülürkBn, çekilmenin suçlamaları arasında bir görüş belirdi: Ordulann sorumiuluğunu tek elde toplamak, bir Başkumandan saptamak. Öneriyi destekleyen çoğunluksa, bu görev için Mustafa Kemal'de birleştiler. Başkumandan üzerinde birleşmeye karşm, birleşme nedenlerinin ayrüığıysa, çok geçmeden ortaya çıktı: Şöyle ki, Mecliste Atatürk'e baştan beri güvenenler, baş8rının ancak O'nun Başkumandanüğryla sağlanabileceğine inançla, onu B Baskomutan Atatürk ve 30 Ağustos Doç. Dr. Seçil AKGÜN O. Doğu Teknik Üniversitesi bu görevde görmek istiyordu. Yine O'nun için israr eden, hatta öneren ikinci grupsa, O'nu böylece yıpratmayı hedef almışlardı. Savaşa, devnme inançsız bu kimseler, Mustafa Kemal'in Başkumandanlığında bir yenilgi olasılığında, O'nun saygmlığını yitireceği, hem de getirmeyi düşündüğü tüm yeniliklerin kökünden silineceği düşüncesindeydiler. Mecliste önerinin yapıldığı 4 mayıs 1921 günü bu fikirfer yerlerini bulmuş, sonrakl oturumdaysa genlş boyutlarda tartişümıştı. Göreve kendisinin istek göstermemiş olmasının doğurduğu ordunun zaten yenilmek Uzere olduğu söylentileri üzerineyse Atatürk, 5 mayıs oturumuna bir başvuru ile gelmişti. Yalnız, bu başvurunun kapsamı, öneriyi yapanlann düşüncelerinden farklıydı. Atatürk, görev için başvururken, Başkumandan yetkisiyle birlikte, Meclis yetkilerini de istiyordu. Gerekçesi ortadaydı: Çok partili demokrasiden farklı olan o zaman meclisinde, parti olarak örguttenemeyen görüşler, ayrüıklannı bireysel sürdürüyor, guruplaşmalar oluyor, en basit bir yasanın Meclisten geçmesi ise, bu ortamda günler alabiliyordu. Oysaki yapılacak yaşamsal narekette bu beklemelerle yitlrilecek zamanm çok olumsuz gelişmeler getirebilecegini dolayısıyla anında uygulama yetkisiyte donatılmayı isteyen Atatürk, lyi tanıdığı Meclisin ısteğinl uzatacağı boyutları bildiğinden, yetkinin 3 ay ile kısıtlanmasmı da öneriyordu. Beklediği gerçekleşü. Mecliste ulusal egemenliğin aedelenmekte olduğu üst üste haykırıldı. Ayrıca Osmanlı yönetiminde ordunun Başkumandanı olan Fadişah'ın, Kurtuluş Savaşı başlangıcından beri adım adım etkinliğini yitirmekte olduğunun bilincinde olanlar tarafından, Başkumandan yerine «Vekili» sdzünün kullanılması direnci de geldi. Atatürk'ün Başkumandan görevini üstlenmesinin kendi umduklan dışında gelişmeler getireceğinı görenler, üst üste söz alarak, her Hci konudaki kaygılanna dayanak bulmaya çalıştüar. Bir kaygılan da istenen boyutlarla bu görevin, diktatörlük olacağıydı. Dolayısıyle, ulusal egemen likten ödün verilemeyeceği, Atatürk'ün yurtta, kamuoyunda, orduda, dünyada etkinliğinin artmasıru önleyici bir silah oluşturuyordu onlar Atatürkse, bir yandan Vekil sözünde, bir yandan Meclis yetkilerinde direnenlere, uzun açıklamalar yaptj. Görevin amacımn kamuoyu ve orduda etkinlik sağlamak olduğunu, vekil sözünün, bu etkinliği kısacağını, aynı zamanda, Padişah'a yıllardır eylem alanına konulmamış olmakla birlikte Başkumandan tanındığından, böyle bir Vekil tanımadığını duyurma olanağı getirebilecegini açıkladı. Sonuçta Başkumandanlık yasasmm Atatürk'ün öngördüğü biçimde onaylanmasıyla, Sakarya Meydan Savaşı hazırhklan hızlandırıldı. Hazırlıklar sırasmda Atatürk, Meclisten istediği yetkiyi kullanarak Tekalifi Harbiye Emirlerînl yayınladı. Bu etnlrlerin kapsamı incelenince, Türk ordusunun ne denlj yoksulluklar içinde savaştığı, Atatürk'ün istediği yetkinin, de gerekliliği görülmektedir. Atatürk, savaşta Türk halkının askerle savaş ruhunda bütünleşmesini, bu bütünleşmeyı sağJayacak özveride bulunmasını istiyordu. Oysaki yüzyılm başından beri sürekli savaşmakta, yenilmekte, elindeki her şeyi yitirmekte olan halktan bu özveriyi istemek çok zor, ordu ve savaş içinse kaçınümazdı. Dolayısıyle, gerekince, emirle, saglanacaktı. Neydi bu ozveri? Emirlerin kapsamından da anlaşılacağı gibi, bir ulusun yaşam savaşında ordunun yoksun bulunduğu en basit gereksinmelerdi. GünUmüzde bir çoğumuzca düşünUlemeyecek olan şeyler, bir çift çank, bir kat çamaşır, binek hayvanı, gıda maddelerinl kapsayan bu gereksinmeler, her haneden isteniyordu. Katkımn uygulanmasının saptırümaması lçin de, Atatürk, denet organı olarak çeşitli bölgelerde îstiklâl Mahkemeleri'ni görevlendiriyordu. Çevresinde fırtınalar kopanlan «ulusal egemenlikten ödüıu bunlann sağlanması için verilmiştl. ••• Sakarya Savaşı basansı, bir siire için geçen uyumsuzluklan unutturdu. Hatta aynı Meclis, bu büyük başarısı sonunaa Atatürk'e mareşal rütbesi ve gazi unvanını da verdi. Ancak, Sakarya, kesin son alınan savas dsgildi. Yunanhlar Sakarya batısına kadar kovalanmıştı, ama son bir saldınyla Batı Anadolunun bütünüyle düşmandan kurtarılması gerekiyordu. Son ve kesin bir saldırı planlanıyordu. Son harekette tüketilmiş kaynakların ve kuvvetin yenilenmesi zonınluğu ve kışm bastırması, saldırıyı ertelodi. Gecikmeyse, Mecliste zafer sevincinin unutulup yeniden huzursuzluklann doğmasına yol açtı. Bekleme süresi, 3 ayla kısıtlanmış Başkumandanlık yasası, tekrar Mecliste görüşülüp uzatüma zorunluğunu getirdi. Kasım ve Şubat aylannda belli kimseterin karşıkoymalanyla uzayan tartışmalara karşın 3'er ay uzatıldı. Üçüncü uzatmanın gündeme geldiğl 4 mayıs 1922 oturumundaysa, karşıt çevrelertn eline yeni bir olanak geçti: Bu, sağlık nedeniyle Atatürk'ün o gün Mecliste bulunmamasıydı. Yokluğunu değerlendlren karşıtlar, o gün saldınrun gecikmesi, Sakaryadan beri ordunun ilerleyememiş olması, vasa çıkış döneminin güç koşullannm artık atlatılmış olması, artık ordunun Başkumandan gereksinmesi olmadığı ve yine ikinci madde ile ulusal egemenliğin zedelenmekte olduğu savlanyla uzatmaya karşı çıktılar. Kimllerlyse, engellemeyi kürsüden söz almaksızın, oylamaya katılmayarak yapmayı yeğlediler. Çoğunluk bulunmadığı gerekçesiyle, sonuç, 6 mayıs gününe bırakıldı. Aradaki hafta tatili günü, VekiUer Heyetinin bazı üyeleri Atatürk'e gelişmeıeri anlatıp kendi çekilmek isteklertoi de blldirdiler. Planlanan Büyük Taarruz öncesi durumun ülkejrl sürükleyeceği büyük bunalımı gören Atatürk, Meclise kararlı ve hazırlıklı gitti. Yaptığı konuşma, yanıtlama ve açıklamalarda orduyu böylesine kritik anda Başkumandansız, ülkeyi kabine bunalımı ve Meclis geçimsizliği ile karşı karşıya bırakmanın, gerek kamu oyunda, gerek düşmanda âoğuracağı saKmca< lan yansıttı. M«clisin kendi vermiş olduğu bir yetkiyi bu aşamada kısıtlaması veya geri almasmın güvenliği büyük boyutlarda zedeliyecegini açıkladı. Önemli bir yanıtı ise, Başkumandanlık yasası olmaksızm görevi sürdürmesini isteyenlereydi. Korkulan sözcüğü de söyleyerek, yasasız böyle bir görev üstlenmenin diktatörlük olacağını, Meclis oylamasıyla saptanmanınsa yasallık taşıyacağmı belirtiyordu. Israrlı tartışmalar karşısında kalmca da çok kesin ve kararlı tutumla, orduyu bu çok önemli anda «Başkumandansız bırakmam, bırakamanı, bırakmıyacağım» sözlerlyle ortaya koyuyordu. Eu sozler, Atatürk'ün Başkumandanlığı olayının en can alıcı noktası sayılabilir. Tarihte, diktatörlük yetkisini Meclisten alma olayına rastlanmadığı gibi, diktatörlükte, o günlerin meclisinde goçen olumsuz ve sert tartışmalar da görülemez. Dolayısıyle söz feonusu yetkilerle gerçekten Atatürk diktatör durumuna gelmiş, bu sözleriyle de bu gerçek pelcişmişsa de, uygulama, asla böyle bir uygulama olmamıştır. Yetkiler, Atatürk tarafından en kıskanç biçimde, bir kez, tamamiyle ulus ve ordu yararına kullanılmıştır. 6 ağustosta Meclis, en sonunda Başkumandanlık yasasınm olduğu gibi uzatılmasını onaylamıştır. Bundan sonraki gelişmelerse, hem daha ilginç, hem de büyük bir olasılıkla, tarihte tektir; Ağustos ayında planlanan Büyük Taarruz hazırlıkları tam bir gizlilikle yürütülürken, bir kez daha 3 aylık dönem sonuna gelinmiştir. Dolayısıyle, Başkumandanlık sorunu da bir kez daha Meclise getirilmişti. Ancak, bu kez, Atatürk'ün Meclise bir önerisi vardı: Ordu ve taarruz için gerekli hazırliKlann tamamlandığını bildiren AtatUrk, savaş sonuna kadar Başkumandan kalmak istıyor, ancak ikinci maddenin kapsadığı Meclis yetkilerini, artık gerek kalmadığmdan, geri vermek istiyordu. Asker, lider, yönetici olarak yaşamınm hlç bir asamasında yasallıktan aynimamış Atatürk'ün Türkiye'ye tanıttığı, uyğulamaya koyduğu kavrama karşı «Meclis haklannı gasp» ile suçlamış olanların akıllarınııı, düşüncelerinin alamayacağı bir davranıştı bu. Üstelik, Meclise ds kendisine verilmiş yetkilerln dünyada hiç bir Meclisçe, kimseye verilmeyeceğine de işaretle, teşekkür etmekteydi Meclise. Mecliste daha b'ncekl tartışmalarda görülen kuşku ve kaygı dolu davranışlann yanısıra durumu lâyığmca değerlendirenlerin çoğunlukta olması da sevindiricidir. Atatürk'ün bu girişimı üzerine, bir yasa önerisiyle bundan sonrası lçin de Başkumandanlık görevinin Atatürk'e verilmesi önerilmiş ve onanmıştı. îşte 30 AğustOg utkusuna böyle ulaşılmıştır. Bilinçle, içtanlikle kutlamanuz gerekir bu 30 Ağustosları. Yerl gelmişken, son söz olarak şunu belirtmek isterim. GUnümüzde bile yalnız Ulkemizde değil, Atatürk üzerine incelemeler yapan birçok arastırmacılar tarafından sık sık tartışılan bir konu, Atatürk'ün Diktatör olup olmadığıdır. Bu konuda kesin yargıya varmadan da, geçirilen aşamalan bilmek, gelişmelerin aynntılarına inmek, yararlıdur. Diktatörlük, salt ünvanı değil, uygulamaları da içerir. Dolayısıyle, «Atatürk Diktatör müydü?» sorusunu ortaya koymadan, O'nun gerçekten diktatörlük yetkilerini elinde bulundurduğu dönemi, bu yetkiyi elde ediş biçim ve gorekçelerini, yetki için süre kısıtlaması konmasını önermesini, aynca, bu yetkilere gerek kalmadığına inanmca, Meclise gerj verişini incelemek, anlamak, kaçmılmaa bir zorunluktur. modelden vazgeçümedikçe, Anayasa taslağının bu gîbi maddelerinde ve ekonomiıun şimdikı uygulamasında halk yararına köklü degişıklikler beklene* meyeceğl gibi, temel haklara va özgurlüklere getırilen kısıntıların da gereğince kaldırılma 6i veya nafifletilmesi beklenemez. ÇUnkü temel haklar ve ö& gürlükler gerçek bir demokrasinin gerektirdiği ölçüler ıçinde tutulur. (o ölçüde genişletılir) ise, halk, o haklara ve özgurlüklere dayanarak. Anayasa taslağıyla kendisinden esirgenen sosyal hakları elde etmek, geri kazanmak için demokratik uğraş verecektir. Haîka bu olanağın tanınması ise, ekonomik modelin temel «felse£esi»ni tehlikeye sokar. Oysa taslakta «halk» sözcüğü ne bile yer verilmiyor. Milletvekili andındaki «halk» sözcüğü bile Anayasa'dan çıkanU mış. Anayasa'da değdnilen «Atatürk ilkelerl»nden birinin de «halkçılık» olduğu anlaşılan unutulmuş veya unutuhnak isten miştir. Ekonomik modelin gereğl olarak öngörülen siyasal rejirri' de zamanla herhangi bir değişiklik yapılabilmesini önlemek için de, akla gelen her önlem taslağa yerleştirilmis: Örneğin, sendikalann siyaset le ilgilenemeyeceğini, bir partiyi destekleyemeyeceğini belirten 33. madde ile partiler için aşırı ideolojik smırlamalar getiren 77. madde, bu alandakl sınırlamanın belirgin kanıtlannı oluşturmaktadır. İdeolojik smırlamalar; sendikalarla her türlü üiski ve işbirliği yasağı; hazine yardımının Anayasa'dan çıkanlması ve ben zeri hükümler, bir demokratik sol veya sosyal demokrat parti kurulmasım bile fiilen önleyici hükümlerdir. Bu durumda bir demokratik sol veya sosyal demokrat partinin siyasal işlevini yerine getlrebilmesi de örgütlenip çalışabilmek için ge. rekli maddi kaynaklan sağlaya bilmesi de olanaksız kıhmyor. Bir yandan uygulanmakta olan ekonomik programla da uyumlu bir Anayasa hazulanırken, öte yandan bu ekonomik programın salt ekonomik anlamda bile yürümeyeceği anlaşılmıştır. Özal A. Başer Kafaoğlu tartışması, bu gerçeğin ortaya çıkmasından doğan huzursuzluğu yansıtıyor,' Bu, ,eök partili reilmde bile yadıfganacak bir tartısma. Bugünkü gibi tek ekipli bir rejijn de böyle bir tartışmanın ortaya çıkması, sadece iki kişinin polemikçiliğine veya aralanndaki ilişkiye bağlanamaz Bu, ortada ciddi bir sorun ve huzursuzluk bulunduğunu ve ikl sorumlunun başansızlık ve gilnah topunu birbiri üzerine atmaya çalıştığını gösterir. Bu durumda ekonomik modelin tümüyle gündeme petirilmesi ve rejim sorunuyla birlikte tartışüması gerekir. Demokratik bir Anayasa umudu ancak, o zaman ortaya çıkabilir. Yoksa, taslak üzerinde aldatıcı, avutucu ve biçimsel birtakım değişikllklerden öteye. Istense bile, geçilemez. Günün ^Anlamı ve Önemi...,, Askerl zaferlerle uluslann lligkllerl evllMk bağlanna benzer. Başlangıçta coşku, tutku, sevtnç ağır basar bu illşkide; yıllar geçtikçe olay durulur, duygular yerine akıl ve mantık ağır b u maya baslar. İnsanlar tarlhin uzun geçmlşlnde blrblrteriyle hep savaşmıslardır, klmi zaman da durup dttşünmüşlerdir: Acaba neden savasıyoruı? Akıl çağı başladıktan ve blllm güca ağır bastıktan sonra bu soru önem kazanmıştır. Savaşın iyi bir şey olmadığını, banşçıhğın insana daha çok yakıştığını söylemek ayıp mıdır? Suç mudur? Hayır. Yirminci Yüzyılm insam Atatürk gibl düjünebilmell: « ... su veya bu nedenler Icin nlnsu sava«a sflrttklemek yandası degllim. Savaş zorunlu ve yaşamsal olmah. Gerçek inancım şudur: Ulusn harbe götürünce vicdanımda acı duymamahyun. ÖIdüreceğiz diyenlere karşı ölmeyecegiz diye savaşa girebiliriz. Ne var kl ulus yasamı tehlike altına düşmedikçe savaş bir cinayettir.» (16 mart 1923) Atatürk «savaş cinayettir» diyecek kadar barışseverdi. Bizim Ulusai Kurtuluş Savaşımız haklı bir savaştır; ve «Oldttreceğiz» diyenlere karşı «ölmeyecegiz» diyenlerin savaşıdır. 30 Ağustos işte bu anlamda bir meydan muharebesidir. Bunun içindir ki çağımıza yakışır ve bize onur verir. 30 Ağustos'u anarken ve kutlarken abartmalara gerek yoktur. Uluslann yaşammda kimi zaman yenilgi klmi zaman yengl sözkonusudur. Ne var ki bizim tarihimizde evrensel anlamıyla çağdaş değerini bulan bir «Ulusal Bağımsızlık Savaşunız» var. Mazlum halkların emperyalizme karşı direnme sürecinl başlatan ve Üçüncü Dünya'nın haberini veren bizlerlz. OKTAY AKBAL Büyük Bir Amaca Varmak Icin.. »Zafer bir amaç değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük olan bir amacı elde etmeh için gerehen en belli başlı oraçtır» diyordu Mustafa Kemal Paşa... Ne zaman? 30 Ağustos 1922'de düsmanı yendikten, İzmir'i kurtanp, Türk yurdunu sömürgen emperyalistlerden temizledikten hemen sonra... Amaç neydi? Türk ulusuna bilinç kazandırmak, güç vermek, çağdaş uygarhğa yetişmesinl, kendini kendi eliyle yönetebilmesini sağlamak... ••Amaç, fikirdir. Zafer, bir fikrin elde edilmesine hizmeti oranında bir değer ifade eder. Bir fikrin elde edilmesine dayanmayan bir zafer yaşayamaz. O, boş bir çabadır. Her büyük meydan muharebesinde, her büyük zaferin kazamlmasından sonra yeni bir dünya doğmalıdır. Yohsa başlı başına zafer, boşa gitmiş çaba olur." Sonra da İzmir'de kendisiyle görüşmeye gelen Istanbul'lu gazetecilere *îşimiz şimdi bajlıyor» diyecekti. İş şimdi başlıyor!.. Düşmandan kurtanlan ülkeyi bütünleştirmek, Türk halkını ulusal bilinçe kavuşturmak, yaşadığı çağın gidişine ayak uydurabilmesini sağlamak, kısacası yeni bir devlet, yeni bir kültür, bir uygarlık. çağdaş bir toplum yaratmak savaşıydı başlayan... Bunun için de çağdaş Türk insanını oluşturmak gerekmekteydi. Osmanlı insanım değil Türk insanını yaratmak... Bir büyük yenginin arkasından, büyük bir fikrin, bir düşüncenin gerçekleştirilmesi gelmezse, boşa giderdl o askersel başan... Oysa Mustafa Kemal'in çevresindekilerin çoğu hiç de öyle düşünmüyordu. Düşman denize dökülmüş, yurt kurtanlmışti; öyleyse eski yönteme, eski düzene geri dönülmeliydi. Ya Osmanlı hanedanı işbaşında kalmalı. ya da Mustafa Kemal Padişah olmalıydı. Ardmdan da Halife... Hiç değilse «tek» bir adamın kesin egemenliği, diktatörlüğü... Ulus yerinde saysm, gerilik egemenliğini sürdürsün, Abdülhamit, Vahdettin günlerinin kafası yeniden hortlasm! Mustafa Kemal ve arkadaşlan türlü çıkarlar elde etsinler, yüksek yerlere geçsinler Ama halk eskisi gibi ezilsin, ükelliğinde gömülüp kalsın, uyanmasm, haklannı elde etmesin, böyle şeylerin bilincine ulaşmasm!.. Oysa Mustafa Kemal daha 1919'da Ruşen Eşrefe verdiği demeçte şunları söylemişti: *Millete dost görünüp de ilk hrsatta iktidar mevkiine geçtikten sonra onun gerçek ihüyaçlannı düşüneceh yerde yurdu kendi istediği yolda götüren, laf anlamayan, yetkililerin doğru yolu gösteren önerilerlne kulak asmayan, milüy'ette mevcut kuvvetleri sahsına bağlamaya çalışan kahraman yüzlü insanlardan çok çekildi'. Bu sözleri söyleyen genç «Paşa». üç yıl sonra Türk ulusunun kurtancısı olarak inançlan, düşünceleri çızgisinde eyleme geçiyordu. Dış düşmanlar yenilmişti, ama içte daha büyük düşmanlar vardı savaşılacak: Bilgisizlik, bağnazlık, kişisel tutuculuk, çıkarcılık, kolaycıhk... Yine 1923'de ne diyordu: «Bir ülkenin, bir ülke halkmın düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat kendi ırkından, büyük diye bildiöi insanlardan vefasızlık, felaket görmesi ondan daha acıdır. Bu kalp ve vicdanlar için unutulmaz bir yaradır. Biz keyfi hareket etmeyiz. Müstebit asla değiliz. Hayatımızda bütün faaliyetimiz memleket işlerinde keyfi hareket edeınlere karsı mücadele ile geçmiştir». 30 Ağustos yengisinin altmışmcı yılmdayız. Atatürk'ün ve devrimci ilkelerinin bugün de yolumuzu aydmlatmasını istiyoruz. Daha doğrusu istediğimizi söylüyoruz. Kimileri içtenlikle, kimileri de zorunlulukla.. Önemli olan içtenlikli kişilerin yazdıklan, söyledikleri, bütün yaşamlan boyunca (Arkası 11. Sayfada) Anayasa tartışmalannda bir büyük eksiklik ve yanılgı sürüp gitmektedir. Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu'nca hazırlanan Anayasa taslağı, 24 ocak 1980 kararlan ile yürürlüğe tîiren ekonomik modelden soyuöanaraic tartısüıyor. Belki birçok kimse. siyasal rejimle ekonomik model ara# EKONOMİK MODEL TÜMÜYLE sındaki bağlantıyı hâlâ farkedemedi. Belki bazıları da bunu GÜNDEME GETİRİLİR VE REJİM görmezllkten geliyor. SORUNUYLA BİRLİKTE TARTIŞIOysa ikisi, görmezlikten gelinemeyecek kadar eş zamanlı LIRSA, DEMOKRATİK BİR ANAolarak kamuoyu önünde tartışYASA UMUDU ORTAYA ÇIKABLİR ma gündemine girdi. Aynı gazetelerin bir sütununda Anayasa tartışmalanna yer verilirHikmet ÇETİMken, yanı başmdaki sütunda da ekonomik model ve uygulamalan son gelişmelerin ve kad dıracak köklü değisikUkler ne issizUgi hatlfletmeye Tönelik, ro değişikîiklerinin ışığmda den beklenemez? Bunun bazı sosyal amaçlı yatınm program tartışılıyor. Fakat ikisi arasın somut kanıtlan taslaktan ör larına ağırhk verUirdl. da sanki bağlantı yokmuş gibi, neklerle verilebilir: • Hızlı ve sürekll fiyat arikisi birbirtoden koDuk olarak • 24 ocak 1980 tarihinden bu tışları karşısında taban fiyatele alınıyor. yana uygulanan program, hal lannın ne kadar yetersiz olduGelişme sürecindekl bir Ulke ka, özellikle Işçiye, memura, ğu, üstelik uzun vadell ödemede bu ekonomik modelle demok emekliye ve köylüye aşırı yük lerle büsbütün yetersiz kaldırasinin bağdaşamayacağı, bir ler getiren, ağır özveriler yük gı ve buna girdi giderlerindeki arada yaşayamayacaftı bilinen leyen bir model. Anayasa tas aşın pahalılık da eklenince, bir gerçektir. Bunu kanıtlayan lağı da, o nedenledir ki, öz koylUnUn istikrarlı eelir sağlaçok örnek vardır. Baftdaşabi gür sendikacılığı, toplu sözleş ma ve üretim gUcünün olumleceğini gösteren ise. tek örnek me ve grev haklarını fiilen or suz etkilendiği ortada iken, yeyoktur. Böyle bir ekonomik tadan kaldıncı niteliktedir. Hal ni Maliye Bakanı, bu taban fimodelle ülkenin temel ekono kın siyasete katıhmmı sağlaya yat politikasını bile fazla cömik ve toplumsal sorunlarına cak biçimde örgütlenmesini ön mertce buluyor. çözüm getirüemeyeceSi de a lemektedir. Seçilebilme için ön • Taslağın 62. maddesinde çıktır. gördüğü öğrenim kosulu ile baş Daha bu model yürürlüğe gi ta köylü olmak üzere, nüfusun Ucret adaleti ilkesine yer veril rer girmez, bu gerçeği vurgula önemli bir keslminl seçilme medigi gibi, asgari ücretin de, yanlar, bu model yUrUrlükte tu hakkmdan bile yoksun bırak amacı bellrtllmeksizin. tammı tulursa, demokrasınin yaşaya maktadır. Yabancı ülkelerin bile yapılmaksızın, yalnuca sımayacağını belirtenler olmuş Türkiere uyguladığı vizeyi, bu rurlanması güvence altına alıtu. Fakat maalesef birçok ikti Anayasa taslağı, Türkiye'deki nıyor. «ÇalıssoUnn yssam dfizeylsatçılar da, sendikacılar da, si kenUere göç edeeek köylüler yaset bilimciler de bunu cıd için de öngörmektedlr. (Ana nl yflkaeltmeloten degil, sadediye almamışlardı Hattâ daha yasa Taslağı Madde: 20. SEYA ce «korum»k»tan tOz ediliyor. da ilerl giderek, bunun tutarlı, HAT VE YERLE8ME ÖZGÜRr «Korunu» işlevl bile. ancak, «fiyat lstlkrsrsızlıklannı 6nleylekonomide olumlu yönde yapı LÜĞÜ). sal değişikliğe yol açıcı bir Aynı zamanda Anavasa Tas ct fedblrler» çerçevesinde önpolitika olduğunu belirtenler lağı, «ZORLA ÇAUSTIRMA YA görülüyor. oldu. Oysa, ekonomik modelin SAĞI» başlığı altında. zorla ça 1961 Anayasası'mn 41. madde uyğulamaya konulmasıyla lıştırma yetkisini devlete tanı desinde yer alan, «tktisadl ve demokrasinin yıkılması hızlan maktadır. (Madde. 17... «Ülke sosyal hayat adalete. tam çadı. ihtiyaçlannın zorunlu kıldığı hşm» esasuıa ve herkes lçin ln Şimdi de, bu ekonomik mo alanlarda öngöriilen vatandaş sanlık hayslyetine yarasır bir del terkedilmeden demokrasiye lık Sdevl niteliğindeki beden yasayış »evİTegl sa^lanmssı adönüş yolu açılamaz. Çünkü ve flldr çabşmalan, zorla calış macına göre düzenlenlr» hükbu modelle gerçek demokrasi tırma saydmaz») mU de taslakta yer almamış. birlikte yürüyemez. Eski Anayasa'da, toplu sözTaslak, «ücretl!» lzin ve taKomisyonca hazırlanan Ana til hakkına bile yer vermemek lesme hakkından söz edillrken, çabsanlann, «tktlsadi ve sosyal yasa taslağı, bu ekonomik mo tedir. Ülkenin temel toplumsal so durumlannı korumak ve düdelin de zorunlu kıldığı bir Anayasa ö'nerisidir. Eger ekono nununu oluşturan issizliğin ön seltmek amacı»na degtoiliyormik modelden ve politikalar lenmesini devlete ödev olarak du Yeni taslakta İse, sadece dan vazgeçilmeyecekse, taslak vermemektedir. Bu konuda A «ücret ve çsbsma sartlarını dü ta köklü değlşiklikler beklene nayasa taslağının sövlediği, «tş cenlemek»ten söz ediliyor. Bütün bunlar ve buraya akmez. Olsa olsa, çok belirgin o sizllği önlemeye elverişli ekolan bazı iç tutarsızlıklar düzel nomik bir ortam yaratılması tanîmayan diğer örnekler, bu için gerekli önlemlere öncelik» Anayasa taslağında serçek antilebilir. Bu okonomik modeli savu tanınacağım belirtmekten iba lamda «Sosyal Devlet»ten söz nanlar, başından beri. bu mo rettir. Böylece, Kevnes'cilik edllmesini olanaksız kılmaktadelin «alternatifl yoktur» di şöyle dursun, Hitler Almanya dır. Bunlar, 24 ocak 1980'den bu yorlar. Saym Turgut özal bu smın bile gerisine jridilmesi ön nu hâlâ söylüyor. 12 ağustos gurülmektedir. Çünkü. orada yana uygulanmakta olan eko1982 günlü Tercüman Gfzetesi1 bile, «ekonomik ortam.la doğ nomik programı, modeli sürndeki demecinde, «Bu progra« rudan ilişkisi bulunmayan, salt dürebilmenin gereği. Onun için, muı ana prensiplerinde. felsefesinde, temelinde değlşiklik yapılamaz. Çünkü alternatifl yoktur.» demektedirKendillğinden bu iddia büe, DİŞ HEKİMİ bu ekonomik modelin demokrasiyle kesin bağdasmazUğının ikrarıdır. Çünkü demokrasi alternatif politikalar. programlar rejimidir. Bu modelde demokrasi neden bağdaçmaB ve bu model Kayışdajr Cad. Ataınturk Apt 80/3 temelinden değiştirilmeyecekTel 36 92 51 Kuyubaşı KADIKÖY se, terkedilmeyecekse. Anayasa taslağında, bu taslaftı anti • demokratik niteliklerinden ann Ekonomik Model ve Anayasa Anadolu «söylev» zenaatinin anayurdudur. Tarihten bize değin yansıyan kalıtımla «nUtuk atuıaya» bayılınz. «GUnün anlam ve önemi»nl belirtmek için kürsüye çıktık mı, dilimizl mantığumza köle edeceğimlze, mantığımızı dülmiziri emrine verlr, noktasız, vlrgülsüz konuşarak bağırmaya kendimizi kaptınrız; içerikslz övünç laflarını birbiri ardma sıralayarak dinleyenleri coşturacağımızı sanırız. Anadolu'da halk olur olmaz yerde nutuk atmaya bayılanlara bakarak bıyık altmdan güler: Yine vatan millet Sakarya'ya başladı... Oysa 30 Ağustos gerçekten «Vatan, Millet, Sakaryasdır. Yok edilmek istenen bir ulusun varlığını kanıtlamasıdır. 19'uncu Yüzyılm sonunda doruğuna tırmanan ve çağunızdaki anlamını bulan emperyalizmin mazlum bir halk karşısmda ilk kez dize gelmesidir. . <* > • .i^^r : 30 Ağustos'u bu evrensel anlammdan~soyutlayıp suradan bir «askerl zafer» olarak anmaya yönelmek tarihimize haksızlık değil midir? Yaşadığımız günlerde 30 Ağustos'un ayrıca önem kazanması, Ege'nin iki yakası arasmda büyüyen anlaşmazlıktan doğmaktadır. Yunanistan'm «Doğu'ya yayılma siyasetbnin tarihsel kökleri vardır. Birincl Dünya Savaşmdan sx>nra emperyalistler bu hevesl körükleyerek ve silahla donatarak Atina'nm Anadolu selerinl düzenlemişlerdir. Günümüzde Yunanistan. Ege ve Doğu Akdeniz üstünden Türkiye üzerine sarkmak özlemlerini pratik politika niteliğine dönüştürmüştür. Bu bir devlet politikasıdır ve hükümetlerle değişmeyen blr karakter kazanmıştır. 1982'de blzler 30 Ağustos"u kutlarken Yunanistan'a da kuşkusuz düşünme fırsatı doğuyor. Cumhurıyet Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. adına Cenel Yayın Müdürü Müessese Müdürü Yazıişleri Müdürü Yazı Işleri MüdürYardımcısı HaberMerkezi Müdürü MizanpajYönetmeni TEMSİLCİLER • ANKARA : • İZMİR : • ADANA : 9 YALÇIN DOĞAN HİKMET ÇETİNKAYA MEHMET MERCAN NADİR NADİ HASANCEMAL EMİNE UŞAKLIGİL OKAYGÖNENSİN AHMETKORULSAN YALÇIN BAYER ALİACAR SERVİ8 ŞEFL£Rİ * IstanbulHaberlerirSelahattin GÜLERDış Haberler : Ergun BALCI Ekonomı Osman ULAGAY Yurt Haberleri: Barbaros GENÇAK Kültür: Aydın EMEÇ Magazin : Yalçın PEKSEN Spor :Mehmet TEZKAN Araştırma • Şahin ALPAY Düzeltme: Konuf ERTOP . BUROLAR • KonurSokık No. 24/4 Yenişehir ANKAR/ Te!:17 58 2517 58 66ldare:18 33 35 Hallt Ziya Bulvarı No: 65/3 İZMİR Tel: 25 47 09131230 Atatürk Caddesi, T.H.K Işhanı Kat2/13 ADANA Tel: 14 55019 731 BasanveYayan: CUMHURIYET Vlatbaacılıkvf •GazptPcilikT A.5, rttrkocağı Cad. No: 39 • 41, Cağaloğln ISTANBUL P.K.: 246 İstanbul, Tel.: 20 97 03 (5 hat) TAK\İM İMSAK 4.33 GÜNEŞ 6.22 ÖĞLE 13.14 İKİNDİ 16.57 A MEHMET YAVUZ gust09 AKŞAM 1 9 8 2 YATSI 19.46 21.22