18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 24 NİSAN 1982 # ltmışyedl yıl onceslne değgin blr tflr kümüz bu sözcüklerle başlar. Anadolu'nun, Trakya'nm, tstanbuTun her köyünün «kaytan bıyıklı arslan glbi delikanlılan»ıun da çoğunu «butopraklar içln toprağa düşüreı», «Çanakkale savaşlamnı dile getiren dokıınaklı bir türküdür bu... Anamalcı, sömürgeci, saldırgan güçlerin «Boğaz»ı askersel bakımdan zorlamasının sonucunu 34 sözcükle anlatır gibidir. Bu güçler her zaman her yerde çok çok acımasız olmuşlardır. A "Çanakkale îcinde Yurdular Beni!..,, ÇANAKKALE BOĞAZINI DENİZDEN GEÇEMEYEN DÜŞMAN BU KEZ KARADAN SALDIRIYA GEÇMŞ; FAKAT ORADA DA BUYÜK KOMUTAN MUSTAFA KEMAL KARŞILARINA DIKİLMİŞ, ARIBURNU'NU DÜŞMANA MEZAR YAPMIŞTI. Doç. Dr. Sırrı AKINCI rek nitcledlğl, aslında «komutan» nltemlnin kendisine çok az geldiği, yflcelerden yüce, üstelik «öke» (dahî) blr «kahraman»dı. O kahraman, tarlh sahnesinde llk burada Anburnu'nda gözükmüştür. Çanakkale Savaşlan sırasında Osman lı Ordulan'nın Başkomutanı Padişah V. Mehmet'tir. Bu kişi «Bizlm HazretI Enver Her güçlüğü mutlaka yener» abartmasım diline dolamış, yan lnmell blr zavallıydı. Gerçek Başkomutansa onun yardımcısı sayılan Enver Paşa'ydı. Bu adam Osmanlı Sarayı'nın damadı, «tttlhat ve Terakki>nin üç kodamanından blrlydi. Enver Paşa'nın babası «Kondoktör Ahmet Efendi»ydi. Hazret, babasmuı uğraşını be ğenmemiş olacak ki, siyasal bakımdan guçlenince, ona hemen «paşalık» verdirt miştir. Enver Paşa belkl de o «Osmanoğul ları»nın yerine <Enveroğulları> adma blr saltanat kurmanın tatlı sevdasındaydu Ahmet Paşa 1918 ateşkesinden sonra «Malta Sürgünleri» arasındadır. Ahlâksal bakımdan tertemlz olduğunu belirtmek lçin, birgün Süleyman Nazif'e şu sözlerl söyler: « Ben hayatımda haratna hiç nçkur çözmedim!», hazır yanıt Süleyman Nazif durur mu... Şu karşılığı şıppadak yapıştırıverir: < An Paşa!» n'olnrda bir de helâla hiç nçkur çözmeseydin de şu Enver dünyaya gelmeseydi!..» Enver Paşa, Kayser II. Wilhelm Almanyası'nın «Drang Nach Osten> (Doğu'ya doğru yayılma) politlkasmın iyl bir uşağıdır. O kendl lmparatorluğunun halkına, özellikle Türk halkına değil, Alman Ordusu'na, Alman generallerlne hayrandı; tek gözlüklü, askersel ceketlert dlmdik yakalı bu «Vomlarra, Prusya militarlzmiyle dünyaya egemen olacakları lnan cmdaydı; oysa Alman generallerlnl blr yana bırakınız, dangalak yarma Alman ça vuşları bile Osmanlı subaylarını o zaman lar küçük görmekte onlara selam bile vermemekteydiler. Bunun nedeni kendilerine sorulunca da her biri gözlerinl açarak, gırtlağını yırtarcasına bağırarak, küstahçasına: < Ja.. Ich bln Deutsche Soldaten!> (Evet ben blr Alman askerlylm.) demekteydi. Duruma gülmell ml yoksa oturup hüngür hüngür ağlamalı mıydı? Tarlh sahnesinde llk kez gözüken Mustafa Kemal, «Mavi Gözltt Komutan» anamalcı, sömürgeci saldırgan güçlerin tam karsısmdadır. Bundan ötürü Çanakkale'de îngilizlerle kıyasıya savaşmayı göze almıştır. Serüvenci, düşsever Enver Paşa'nın komutanlığını da politikacılığını da beğenmemektedlr. «lttihatcı>lığm kökünü kazımanın çok yerinde bir iş ola cağını düşünmekte, Almanları, yabancı egeraenliğinl de günahı kadar sevmemektedir. Gene o sözlerlnde Enver Paşa glbl, hayalci bir fanatik değil, gerçekçi ve ileriyi gören bir komutandır. 57. Piyade Ala yı'nın Anzaklara karşı yaptığı ünlü saldırıdan önceki şu sözlerine bir bakınız: « Ben size düşmana taarruz etmeyi degil Ölmeyi emrediyorum!». Evet, yaşamak lçin anamalcı, sömürgecl, saldırgan güçlere kar sı tek yapüacak iş «ölmeyi> göze alabilmektedir. Bu yapılamazsa «yok olmamak», «tutsak olmamak» elde değildir: Geleceğin Gazl M. Kemal Atatürk'ü, Türk Kurtuluş Savaşı'nda da «Ya tstlklâl Ya ölttm!» diyerek özdeş karnya bağlı olmanm tutarlılığmı göstermiştlr. TUTARLILIK I Dostlar ve Düsmanlar. Serbest Cumhuriyet Fırkası'nm (partlslnln) kar rulmasını Atatürk istemiştir. O sırada Cumhuriyet Halk Fırkası'nm başmda Gazl bulunuyordu. Peki, toplumsal gerçekler neydi? Ağaoğlu Ahmet Bey şöyle anlatıyon • (Atatürk) başında bulunduğu fırkanın memIekettekl vaziyetinden tamamen habersizdL Etrafında kendisine. içinden, gıllıgışsız bağlı kaç adam vardı? O doğru malumat alamıyordu. O zannediyordu ki memlekette bunca bizmet etmiş, memleketi esaretten kurtarmış. istiklâlini temin etmiş olan Fırka, halk nazannda eskisi gibi aziz ve kıymetlidir.» Ağaoğlu'nun yaklaşım mantığı tartışılabilir. Ne var ki 1930 yılında Serbest Fırka'nın liderl Fethi Okyar, partisi adma bir gezi için vapurla Izmir'e gider. Okyar ve arkadaşlan kaygüıdırlan Acaba nasıl karşılanacaklar? Ya nhtımda kimse yoksa? Ya halkm tepkisiyle yüzyüze gelirlerse? Vapur rıhtıma yaklaşbğı zaman ne görsünler? Kordonboyu iğne atsan yere düşmlyecek gibidir. Halk sandallara dolmuş vapura doğru küreklere asılmış. Eyvahl... Acaba bir saldu*ı mı? Yeni partinin yöneticileri kuşkudadırlar; ama gemiyi çevreleyen sandallardan sesler yükselir. • Yaşasm Fethl Bey, yaşasın Serbest Fırka...» Çoluk çocuk, kadm erkek, genç yaşlı, yollara düşmüşler. Her yer bayraklarla süslüdür. Fethi Bey nhtıma çıkar, yürüyemez; otomobili havada gibidirj herkes birbirini çiğnemektedir; sesler yükselir kalabauktan: Bizi kurtarl...» Kim kimi kimden kurtaracak? O arada 13 14 yaşlannda bir çocuk kaza kurşunuyla can verir. Babası çocugunun ölüsünü Fethi Okyar'm ayaklan ucuna atar: kurban. biz başkalaruu da kurban veririz. yeter ki bizi kurtarm...» Sekiz yıl önce Atatürk'ün düşmandan kurtardıgı tzmir'de kurtana aranıyor. Çok partill rejimden sonra îstanbul'a ilk kez gelen Inönü'yü o zamanki deyimle «mahşeri bir kalabalık karşılamışti; kent Valisi Fahrettîn Kerim'in sözlerl de tarihe geçti: • İşte tstanbul Paşam...» Sonra ne oldu? biliyorsunuz. Ya Menderes? Londra'da geçirdiği uçak kazasmdan sonra ülkeye dönünce yollarına yüzbinler dökülmüş, çiçekler serpilmişti. Bir baba çocuğunu kurban etmek istedi. Oysa bu aldatıcı bir görünümdü ve Türkiye başdöndürücü bir ivmeyle sert bir köşebaşına doğru yol alıyordu. • örnekleri çoğaltmak kolaydır. Halkm nerede nasıl sevgi ya da tepki göstereceği kalabalıklara bakarak anlaşılamaz. Toplumsal yasaları kavrayan kişiler bu tür aldanışlann çukurlanna düşmezler. Bir iktidann çevresine dolanan halkalar, bazan öylesine bir şarmal oluşturur ki doğru bilgilere ulaşmak için bu sannaldan kurtulmak zorlaşır. Yönetimleri ve liderleri yanılgılara sürükleyenler kimi zaman dost gibi görünenlerdir. Ne demiş ünlü Frenk düşünürü: • Tann benl dostlarımdan korusunı ben düşmanlanmla nasıl olsa başederim. Günümüz Türkiyesi'nde geçerli bir söz. Ortaçağ'da Katolik killseslnln «Babaları» vardı; bunlann herbirinin dedlğl dediktl; dinblllmsel (teolojik) zırvalan hOnenniş gibi döktürür dururlardı; anamalcı sömürgeciliğin de 1915'te babalan vardı: bunlardan birl de Wlnston Churchill'di (1874 1965). Ulusumuza Oç yüs bin şehlde, sayısız yarahya malolmuş bu savaşı zaten o düşünmüş, o başlatmıştı. 18 mart yenilgisl üzerine tngiliz vlce Amiralinin ona çektiği telsizin son satırı tari he geçmiştir: «Çanakkale denlzden asla geçilemez!» Hırslı Churchill, bu telsiz üzerine, bu kez Gelibolu Yarunadası'na çıkartma yapılmasını buyurur. Ama «Znlmün topn var, kal'ası var, güllesi varsa Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüztt vardır» diyen Fikrefin ünlü dizelerlnl çağrıştırırcasına, «mazlum halkımız»ın, onun savunucusu yiğit ordumuzun da «Mavi Gözlü» bir «Konıutan»ı Mustafa Kemal'i vardır; bagında kabalağı, belinde tabancası, elinde kamçısı, ayaklannda çlzmeleri, sıt ma nöbetlerinden ötürü avurtlan çökmüş sarı posbıyıklı yüzünde keskin bir suskun luğun anlatımı bulunan otuzdört yaşındaki bu «komutan», daha sonralan Sir John Hamilton'un tngiltere Genelkurmay Başkanlığı'na sunduğu raporunda: «Allah kahretsin! BUttin planlanmıa altüst eden mavi gözltt bir komutan oldn!» diye SOYLULUK SONUÇ 25 nlsan 1915.. Mustafa Kemal'in An burnu'nda anamalcı saldırgan güçlerin karşısma dikildiği, onlara «Çanakkale yal nız denizden değil karadan da geçilemez!» dediği, bunu kanıtladığı blr gündür. O her söylediğinde her yaptığında olduğu gibl bunda da yanılmamıştır. Çünkü yanında, «Ana ben gidiyorum düşmana karsı!» diyerek yuvalarından ayrılıp, «ölmeden» bile «tnezara konulma»yı göze almış, öyle «Be dir'in arslanlar»yla, mitolojinln kahramanlanyla asla kıyaslanmayacak destan yaratmakta yiğitliğin baş simgesl olmuş Türk gençleri vardL B HflVR OKTAY AKBAL DISK Davasmi Izlerken... «Gelişme» diyor sanık. Yargıç "tnkişaf" dlye zapta geçirince itiraz ediyor, «Gelişme» dedim. Yargıç 'tnkişaf, gelişme ayru anlama gelir.' Sanık blr şey diyemiyor artık... DİSK duruşmasmdayım. Bu, lktncl geliştm... Dlnleylciler arasında lzliyorum. Sıralar yan yanya boş. Gelenler, sanıklann yakınlan, eşler, çocuklar, yakın dostlar... Basına ayrüan yerlerde de üçbeş arkadaş. Sanıklar elll üç kişl. Elll lklsl ldam lstemiyle yargılamyor. Birinin cezası o kadar ağır değil: Eski tstanbul Belediye Başkanı Ahmet îsvan bu. Elll üçüncü sanık. En geride oturuyor. Az önce salona glrerken gördüm. En sonda yürüyordu. Değlşik bir kişilik, blr aydın. Bu klm? derken, anımsadım, Ahmet îsvan. Ta kolej öğrencillğinden, tiyatro sahnesinden tanıdığım sa&atsever klşi Bir buçuk yıldır tutuklu, şimdl DİSK sanıklan arasında. Sorguya çekilme sırası ona geldiğinde suçlandınldığı konular neler, anlayacağız. Şlmdlllk bilmlyoruz bunlan... DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk*ün sorgusu yapılıyor. Bu, üçüncü sorgulama duruşması. Yargıç Güvener, soruyor, Baştürk yanıtlıyor. Daha önceki davalarda böyle sorulu yanıtlı sorgulamaya pek rastlanmadı; yargıç bellrli blr konuda açıklama lstiyor, sanık o konuda yanıt veriyor. Yargıçın ilk sorusu uzun mu uzun, akılda kalması zor. Not ediyorum, ama kaçınyorum ipin ucunu. Baştürk de not ediyor, yargıç "Size yazılı olarak verecefiz bu soruyu" diyor. Veriyor da... Soruda DİSK tüzüğünde «işçi smıfı rehberliği», «işçi smıfı bilimi» gibl sözler varmış, bunlar ne anlama geliyor? Baştürk yanıtlıyor: «Bizitn Ana Tüzüğümüz Anayasa'nın eksiksiz, tastamam uygulanması esası Üzerine oluşturulmuştur. Devrimcilik anlayışı da, Anayasa'nın tastamam uygulanmasıyle izah edilmiştir. Amaçlar, görüşler Batı Avrupa ülkeleri sendika merkezlerinin uygulamaları çerçeveslndedir. DtSK kuruldugu giinden bu yana Anayasa'yı ve demokrasiyi savunmuştur.» Yargıç sözcüklerl olduğu gibi, kiml zaman azıcık değiştirerek, ama anlamını bozmadan zapta geçiriyor. Baştürk sürdürüyor yanıtını: «Teorik ve pratik bllgilere, biz İşçi smıfı blllmi diyoruz. Sendika] bir kurnlnş olmanm gerçeğini unutmadan sosyaiizmden yana oidnğmnuzu söylüyoruz. Elbette sosyalizmin siyasi temsilcisl değiliz. O siyasi partilere ait bir görevdir. DİSK olarak, hiç bir tiizük veya belgede kapitalizml yok ederek sınıf iktidarma dayah sosyalist bir dflzenin kurulmasını istihdaf ettigi şeklinde bir iddia yoktur. DİSK ne yaptıysa ne söylediyse kamnoyo önünde yapmıştır söylemiştir.» Sağımda solumda sanık yakınlan oturuyor. Ayten Baştürk bunlardan biri. Herkesl tanıyor artık. Şu kim, bu kimin yakmı, kimin nesl, hepstni biliyor. Koca bir aile oluşturmuşlar sanık yakınlan. Yargıç soruyor: «Anayasa'da öngörülen kdklfl dönüşümler mutlaka gercekleştirilecektir, ne anlama geliyor?» Baştürk yanıtlıyor, «DİSK kuruluş bildîrgesi ve tüzügüyle de Anayasa'yı savunmuş ve Anayasa ilkelerinin hayata geçirilmesi için faaliyette bulunmuştur. Anayasa'da öngörülen reformlann Anayasa'ya göre uygulanmasını istemiştir.» ögle tatili oldu. Bir lki sandvtç yedlk ayak üstü. Mehmet Ali Aybar, Necdet Uğur, Mehmet İsvan, Turgut Kazan, Baştürk'ün eşi ve kardeşlertyle konuşuyorum. Her duruşmaya gelenler var. Kolay iş değil. uzak uzak yerlerden kalkıp buralara gelebilmek... Nedense bu gün de şiddetll soğuk ve yağmur var. İlk gelişimde de böyleydi. Oysa mayıs geldi gelecek. Mayısta güller açar. llkyaz olanca güzellığıyle gelir, ama bu kez biraz kuşkulu... Yollar çamur, yağmur lyice azmış. Gazeteye gelmell, gündellk uğraşlarımıza dönmell. okurlarımızla güncel sorunlar. dertler üzerinde söyleşmeli.. Gündellk görevlerimiz bizi bekliyor. U yazıyı, 24 Nisan olaylorını iki annenin, lki ayn değerlendirişinl göstermek amacıyla yazıyor, bütün Ermenl annelerina sunuyorum. 1915 tarihinde biz gayrimüsllm Türk vatandaşları dış tahrik ve etkiler sonucu vukubulan olaylar nedenlyle sürgün olarak Simava geldığimiz gün ora holkındcm ilk işlttiğimiz cümle aynen şu olmuştur: «Abuu! Uma bacı, baksona gâvur gâvur dedikleri de blzim gibi Insanlarmış.» Asaletini ırkından tevarus etmiş olan bu saf ve temiz Insanlar dört küsur yıllık sürgün hayatımız süresince bizlerl yalnız bir kar deş gibl bağrına basmakla kalmayıp, ayrıco Arlstonun ook önce söylemiş olduğu «iş blrllği, demokratik hayatın mutlak şartlarından birldlr» sözlerinl de lâyıkiyle gerçekleştirmesini bildiler. Şöyle ki: Kafilemiz Simava geldiği gün zaptlyeler bizi eskiden böceklik olan blr hana yerleştlrdiler. Burada tahminen altı ay kaldığımız halde henuz yerll halk ia hic bir temas sağlomış değlldik. Bizlerl llk defa blrbirlmize kaynaştıran şu olaylar oldu: Bir gün yalnız başına hanın önünde oynarken üç Muslüman çocuğu yanıma gelip benl oyuna davet ettiler, ben ise onlarla oynamamak icin direniyor bir yandan da «ben sızin le oynamom» diye bağırıyordum. O an sesımi duyan hanın kapısında görünen annem bana «Oğlum onlar da senin kardeşlerindir. neden onlarla oynamak istemiyorsunîı dedıkten sonra bizi yanına cagırıp hanın Iç durumunu Işaret etti ve şöyle konuştu: «Şayet sızler büyüdüğünüz zaman cocuklorınızın böyle acıklı manzaraları görmelerinl Istemlyorsanız bu yaşta birbirinize sımsıkı sarılınız kl, bir daha hic bir yabancı tahrik ve tesfr eizlerl birbirinizden asla koporamasın.» O gün annemin işaret ettiği manzara aynen şöyle Idi: Blr sürü sefll ve perişan Insan, çoğunu taşıyamadıklarından yolda terke mecbur oldukları ve eşyalarından ancak Simava kadar getlreblldiklert kilim ve cullarm üzerinde gündüz olauğu halde uyumaya calışıyorlardı. Gündüz olduğu hal de diyorum, bunun nedeninl yanımdakl cocuklar değil fakat ben cok iyi blliyordum. Cünkü onneme ne zaman karnım acıktı desem, o tuyumaya calış oğlum, uyuduğun zaman aclığını hissetmezsln» derdl. Annem konuşmasını bitirlnce ben de çocuklarla elele tutuşup alano doğru koşmaya başladım. Bugün bütün samlmıyetimle ifade edebilirim ki, benl çocuklarla oynamaya yönelten neden, annemin sadece «onlar da senin kardeşindirı cümlesl olmuştu, çünkü henöz öbür sözlerinl değerlendirecek yaşta değlldim. Şayet Sasunyanın annesl de 24 Nisan olaylannı doğru acıdan değerlendirmlş olsaydı bugün dünyanın lanetinl üstüne cekmış bir katilın annesl olmayacaktı. Bir süre sonra hana geldiğim zaman, anneml handa bulamadım. Teyzeme nerede olduğunu soracaktım kl, o an bir londo arabası gel^> hanın kapsmda durdu ve arabanın asker olan sürücOsu hana girlp Ismen teyzeml çağırdı. Teyzeın dışan çıkıp orabada oturmakta olan blr hanım efendiyle blr müddet görüştükten sonra gerl Alp allemlzı topladı ve arabaya bindirdl Hareket eden arabamız blr müddst sonra önü bahçell çok güzel bir blnanm önünde dur İki Ermeni Anne «1915'te, tahrikler sonucu çıkan olaylar nedeniyle bir gi.up Ermeni Yurttaş Simav'a sürülmüştük. Dört yıl sonra sürgün kaldırılıp aynhrken yerli halkla sarmaş dolaş kucaklaşarak gozyaşı döküyorduk. Öylesine kaynaşmıştuc» Torkom fSTEPANYAN blr şey anlamamıştım, ancak eve girınce annem bu olayı şöyle özetledl. Bir süre önce hanın kapısındaki konuşmasını garnizon komutanı Mustafa Beyin oites» arabadan dlnllyor ve annemin sözlerinden o derece mütehossts oluyor kl, bu durumu derhol gldip beye anlatryor. Bunun uzerlne bey de allemlzl evlnde mlsaflr etmeye karar veriyor. Blzim bu eve taşınmamızdan bir hafta sonra zabtiyslerle bizden bir genc kadın arasında müeesif bir olay cereyan etti. Bu oloya tanık olan halk önce bu olaya sebebiyet veren lki zabtiyeyl bir hayll tartakladıktan sonra, doğruca garnizon komu tanlığma gidip bu olayı şu söz lerle protesto ettiler: cDış tah rik ve tesirier sonucu acıklı blr duruma düşmüş olan bu perişan Insanlar, biz Simavlılara emanet edilmlşlerdir. Bu Itibarla onlara yapılacak herhangl blr tecavüz ve hakaretı blze yapılmış addedeceğlz, hülâsa emanetimize asla hiyanet etmemek azim ve kararındayız.» Bu konuşmolardan sonra Simav holkmı etrafma toplovon garnizon komutanı bugün dahi harfiyen hatırladığım şu konuş mayı yoptı: «Aziz ve muhterem Simavlılar, bu asil hareketinizden solayı şu anda slzlerle ne kadar Iftihar etsem az olacaktır. Esasen biz Türklerden de ancak böyle blr hareket beklenlrdi. Çunkü Türkün en büyük hasletlerinden birl zayıfa yardım, diğerl ise konukseverliktlr. Şimdi her türlü övgünün üstünde olan bu tutumundan cesaret alarak diyorum kl. arzu edenler benim glbl onlardan blr alleyl evlnde misafir edebllir, bu kararını da onlann lleride kasabamıza faydalı bir unsur olablleceklerine manmış blr klmse olarak alıyorum.» Komutanm bu konuşmasından sonra handa tek bir aile kalmamıştı, artık muslim ve gayrimüslim iki toplum da orynı catı altında yaşamaya başlamıştı. Yerli halkın bu Türk'e has tutumu İse bizleri bütün gücümüzle iş sahalarına cektl. O tarihte erkekler askere alınmış olduğundan bir cok işler kadınlara bırakılmıştı. Bunun için de önce tarlalardan işe başlandı, artık her gün Ayşe"yl Hermlne'yl, Tasula'yı tarlalarda yanyana capa vururken görürdünuz, her ne kadar ellerfnde ayrı ayrı çapaları vardıysa da bu ayrı çapalar blr tek ülkü uğruna toprağa vuruluyordu. O ideal de her şeyin üstünde olan vatanın kalkınmasıydı. Toprağa vurulan capaların sesleri ise kulaklarma mutlu yarınlarının mü|desinl fısıldıyordu, bu o derece tatlı ve ilâhi blr fısıltıydı kl, o an kızgın güneşin kavurduğu yüzlerinden toprağa damlayan terlere dahl ehemmiyet vermeden, blr tek capa fazla vurabilmek İcin âde ta birbirlyle yarışıyorlardı. Bence bu durumu sağlıyan başlıca neden, bu ortamı hazırlayan zlhniyetl, yani fertlerin «vatanıms dediklerl o kutsal varlık uğruna her ceşit sakat tutumdan uzok kalarak topyekun güc birliğl yapmış olmolarıdır. Cünkü kişller ylğit olsunlar, bilgln olsun'ar, erdemll olsunlar kişilikleri Içlnde kalmışlarsa, bir topluma erememişlerse gerceğin ölcüsüyle «Erginlik»ten yoksundurlar. İşte bu yüzden ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar bir toplumun sağlayabileceği başarılardan her zaman mahrum olurlar. Bu kardeşlik havası böylece sürüp giderken 4 yıl sonra blr gün Genel Merkezm «Gayrimüslim vatandaşlar üc gun zarfında. vilâyetlerine dönmek mecburiyetindedirler» genelgesi, Slmav'da blr matem havası yoratmıştı. Matem havası yaratmıştı diyorum, cünku bu emrin llânından sonra Slmav'da gülen bir cehreye rastlamak mümkün değildl. Acaba neden bu emir yerll halkı da en az bizim kadar üzmüştü? Cünkü onlar her ne kadar ara mızda din farkı mevcut Idlyse de bu farkın iki toplum arasında kısa zamanda yer etmiş olan bu kardeşlik hovasını yok etmeye asla yeterll blr sebep olmadığına iman etmiş kimselerdi. işte bu inancın etklsiyledir ki ayrılanlar terk edeceklerj yerde varhklarından bir parcasının kaldığına, kalanlar ise kendilerinden bir şeyin gittığıne samimiyetle inanmış bulunuyorlardı. Bu itibarla da ayrılış tören! göz yaşları icinde blr birlerins mesut yarınlor temen nisiyle tam bir kardeşlik havası icinde son buldu. Şu anda Tanrıdan en büyük dileğim 12 Eylül hareketınden sonra Silahlı Kuvvetlerln yurdumda estlrdlği kardeşlik havasını ebedl kılmasıdır. j j5OYLOnCE) (Cumhuriyet tzmir'de fcahve bulunamamaktadır. Bir çok kah vehaneler müşterilerine nohut pişirmektedlrler. Iz mir mıntıka Ticaret MüdurlUğU tnayiK kontenjanı 24 NİSAN 1932 ÎZMÎR'DE KAHVE YOK geregince glimrükten çıka nlacak kahvelert karaborsaya meydan vermeden sattırmak içln şimdiden tedbir almaktadır. LÎNDBERG'ÎN ÇOCUĞU Meşhur kaçakçı Al Capone'nin Undberg tendislnl hapisten tahliye ettirecek olursa kaybolan ço cuğunu buiacagına dair ikincl btr teklif yapmış ol duğu New Jersey'den res men işar edilmektedir. DGünün îlanıl Bebek'te 6 odalı mobilyalı apartman kiralık tır. Bebek'te Arslanlı konağa müracaat. Telefon: Bebek 86. ARSLANLI KONAK CumhuriyeC Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. adma NADİR NADİ CenelYavmMüdürö:. MOesjeseMOdürü: Yazı Ijleri Müdürü: ^ . Batan v« Yayan ~... HASAN CEMAL EMİNE UŞAKLIGİL OKAY GÖNENSİN Cumhuriyet Matbaarılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Posta Kutusu: 246 IStanbul Tel: 20 97 03 (5 Hat) Çiçek Düzenleme Sanatı Sergîsi . Düzenleyen BOROLAR. • ANKARA:Konur*Sokakno. 24/4 Yenlşehir Tel:17 5E2517 58 66ldare:18 33 35 • İZMİRS Hallt Zlya Bulvarı No: 65/3 Tel:2S 47 09131230 • ADANA: Atatürk Caddesl, Türk Hava Kurumu Işhanı Kat 2/3 Tal; 14 55019 731 BANUKURIÎŞ ANKARA'DA İMZA GÜNÜ AHMET TELLI, MURTAZA VURAL, ALİ YÜCE ve VEYSEL ÖNGÖREN Tüm şiir kitaplarını bugün 1318 arası Evrensel Kitabevi'nde imzalıyacaklardır. Ad.: Mithatpaşa 24/a TeL: 18 6519, YtrDivan OteTıSalmlan Süre 2330 Nisan 1982 TAKVtNf IMSAK OONEŞ ÖĞLE 24 Nisan 1982 İKİNDİ AKŞAM 19.58 Bu Sergi ^ k o Vatınm'ın Himayesinde Geiçekleştirilmişyr.. YATSİ 4.19 6.07 13.12 17.00 21.38
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle