19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 kdeniz ülkelerinde yaz aylarında üzerlnde en çok konuşulup tartışılan ve yazı yazılan konulann başında hic kuşkusuz, turizm olayı gelir. Akdenize kıyısı olan ülkeler lcinde yurdumuz özellikle çok zengln tarihsel geçmişi, bozulmamış kıyıları, sıcak güneşi, masmavi denizleri kısacası, pek az ülkeye nasip olmuş değerleriyle ilginc ülke olma durumunu koruyan tek ülkedir. Özellikle tarihsel kültur mlrasının zenginliği açısından yurdumuz Akdenizin en köklü ve geçmişi en derin olan tek köşesidir. Ancak biz var olan değerlerimizi tam anlamıyla, bütün ayrıntılarıyla tanıtabiliyor muyuz, tanıtamıyor muyuz? Zaten mesele de buradan başlıyor. Senelerdir «Bacasız sanayi», ya da «Altın yumurtlayan tavuk» olarak nitelendirmeye aiıştığımız, ancak silik bir pasifizmden de bir türlü kurtulamadığımız turizm konusunda bunca geç kalmışlıklara karşın yine de etkill bir dış politika izlemek bir takım ipuçlarını ve işlenmemiş değerlerı kullanmak elimizdedir. Öncelikle üzerine bastığımız toprağın kıymetini takdir etmek ve bunun tanınmasını sağlamak Türk turizminin başlıca hedeflerinden biri olmalıdır. Türkiye. doğanın, tarihin ve bir çok kültür değerinin yan yana, iç ice yaşadığı yuzyıllar boyunca enteresan olmuş bir ülkedir. Her karış toprağından tarlh çıkan eşine az rastlanır bir ülkedir yurdumuz. Ancak nedense biz bu değerlerimizi maalesef istenilen ölçülerde tanıtamıyor, sahip olduğumuz uygarlık izlerinl «Alatuıka» yöntemler yüzünden gerektiğı gibi turizme açıp sergileyemıyoruz? Coğunlukla Akdenlz ülkelerinde turistik maden olarak nitelendirilen doğal ve kültürel kaynakların kullanımı meselesl üzerinde ne yazık kl ciddi ve tutarlı yaklaşımlarla ele alınamamıştır bir türlü. Bu konularda yıllardır yerinde sayma politikasından da vazgeçememişizdir? Eskimiş, modası geçmiş broşürleri bir tarafa atarak, çarpıcı, yepyeni her yönüyle llginç olarak hazırlanmış broşürler ve yayınlarla Batılı kafalarda yepyeni bir Türkiye ima|ı yaratmak zor şey midir? Diye sormaktan da Inâan kendini alamıyor doğrusu... Oysa. lcinde bulunduğumuz yıl lcinde bizim yapamadığımız pek cok şeyi yabancılar yaptılar. Avrupalı büyük turizm kuruluşları gecen yıllara oranla Turkiye'ye yayınladıkları broşürlerde geniş yer ayırdılar. Yurdumuzun doğal ve tarihsel güzelliklerlnl harikulade fotoğraflar ve birbirinden nefis yazılarla tanıtmışlardı ki, bu olay gerçekten ülke turizml açısından enfes bir avantaj olmuştur. Örneğin, Thomson Seyahat Şlrketinin yayınladığı «Summer 81» isimli kitapta Türkiye'ye sayfalar dolusu yer ayrılırken, yine «Esta OLAYLAR ve GÜRÜŞLER 27 EYLÜL 1981 A Turizmden Beklenen ve Antik Kentler ANTİK KENT YAĞMACILIĞI TÜRLÜ DURDURULAMIYOR. İHMALLER YÜZÜNDEN BİR Erol ÖZKAN te Mare 81» ve «Inn Club 81»ln yazlık öroşürlerinde yurdumuzun Ege ve Akdeniz sahilleri anlatıla, anlatıla bitirilemiyordu... Gerçekten de, Anadolu gıbi nice uygarlıklara tanık olmuş olan yurdumuz Akdeniz'de eşi olmayan ülke özelliğini göstermekte ve turızmde etkill bir dış tanıtma kampanyasına gereksinim göstermektedir. Türk turizmine hatırı sayılır bir gelir kaynağı oluşturacak kültür değerlerimizin içinde antiK alanlarımızın zenginliğinden söz etmek bir çoğumuzda genel bir ağız alışkanlığıdır? Aşağı yukarı ellibin tümülüs ile onbin kadar arkeolojık merkezin varlığı bile zenginliğimizin hangi boyutlarda olduğunu göstermiyor mu? Bugün onbin dolaylarındaki arkeolojlk merkezden ancak üçbin kadarı ören yeri kapsamı içinde tespit edilip tescillendirilmiştir. Yine kayıtlara bakılırsa, çoğunluğu Ege ve Akdeniz'deki antik kentlerden 400 adedi büyük şehirler, daha doğrusu görülmeye değer yerler olarak belirtilir. Bu bir yerde turizme açılmış köşeler demektir. Ancak rakamları bir tarafa bırakıp da yollara düşülürse görülecek şaşırtıcı güzellikler, Anadolu'nun bllinmezliklerle dopdolu bir yer oluşunu doğrulayacak yöndedir. Çünkü ıssız dağ başlarmda, ya da deniz kenarlarında var oluşunu sürdürüp giden nlce ilginç antik kent vardır. Tlyatrolar, tapınaklar, kemerler, kutsal kültür merkezleri, kabartmalar, antik limanlarla dopdoludur Anadolu'nun dört bir yanı... Ve bugün bunları gidip gördüğümüz, arayıp bulduğumuzda karşılaştığımız gerçek, Anadolu'nun tarihsel mirasının çok kötü korunduğu yolundadır. Yüzlerçe, hatta binlerce yıl ayakta kaldığı tıalde son birkaç yıl içinde Insan eliyle yıkılmış, devrilmiş, kazmalanmış ve yok edilmiş şehir yıkılarında dolaşırken kızmadan, içiniz sızlamadan edemezsiniz bu bllinçsiz yok edilişlere.. Bugün veya yarın ülkemize gerçek turist, sadece denize girip güneşlenmeyi, şiş kebabı ve göDek dansı izleyerek gunlenni doldurmayı istemez. O, herşeyden çok, geldığı ülKenin kültür mirasını, müzelerini, folklorık yaşamını ve diğer değerlerini de yakından görüp incelemek ister. Eğer biz, antik alanlara gıden yolları onarıp işaretler koymadıysak, ya da Ören yerlerindeki bekçileri gerektiğı şekıide yetiştıremediysek, hatta en önemlisi yöresel müzelere daha büyük olanaklar sağlayamadıysak suç kimindir? Anadolu'nun Batı kıyıları özellikle Muğla ile Aydın ilıerı arasında kalan bölge antik çağ kültürü bakımından yurdumuzun en zengin ve son derece değerli köşelerınaen sayılmaktadır. Şaşılası özelliklerıyle Ege Bölgessi, yüzlerce yıldan beri bilim adamlarını, arkeologları, sanat tarihçilerini kendine çekmiş, uğraştırmış, kültür snirasının genişliği ile ouralarını durmadan merak ettirmiştir.. Antik çağda Karya olarak adlandırılan bu yörenin her tarafı adeta tarihle yoğrulmuştur. Henüz turizm rehberlerine girmeyen, yeterince tanıtılmamış kültür değerlerimiz var öuralarda ve binlerae yıllık uykularını bugün de sürdürmektedir bunlar... Ooğayla karışmış ilginç tapınaklar, eskl şehirler, surlar, agoralar, koca koca kemerler ve daha pek çok sayısız iz, adım başına rastlanılan bir zenginliğin binlerce yıllık tortularıdır. Bugün gidilip görüldüğünde, Anadolu'nun bu yöresinde yaratılan kültürün, köklülüğu ve sırlarla dolu oluşu insanı şaşırtacak düzeydedir gerçekten. Ancak bu köşelerin bir çoğu tanıtılmamıştır. Bir örnek vermek gereKirse, Karya'dakl en llginç tapınak Lagina antik kentindeki Hekate tapınağıdır diyebiliriz. Bugün Muğla ilinln, Yatağan kazası yakınındaki Turgut nahiyesinde bulunan bu enteresan yapıyı, tarlalar içinde bulmak, bilmece çözmek gibl bir şeydir. Doğayla karışmış, sarmaşıklarırv calı tarın örtöp sakladığı bu muthlş mlmarT eaer aslında geniş kitlelere tanıtılmayı, kısacası turizme acılmayı bekliyor? Ancak kaç kişl IIgilenir? Kaç kişi slze hak verir? Karayollorı Yatağan Termik Santralı'nın yanına sarı bir işaret levhası koymuştur, amma köyden tapınağa giden yolun bir türlü yapılamayışı gezgınlere saatlar boyunca ter döktürür... Karya'da dolaşıldığında görülecek daha pek çok Ören yerinın durumu birbirinden farklı değildir. Antiochia ad Maeandrum, Harpasa, Orthosia, Briula, Kys, Mastaura gibi irlıl ufaklı yerleşmelerden aşağılara, Likyaya indiğinizde durum pek değişmez. Hatta koşullar daha da güçleşir. Likya'nın bilinmezliklerie dolu şohirleri ulaşılması zor köşelerde, ıssız kıyılarda doğayla karışmış bir güzellikte tanınmayı ve tanıtılmayı bekliyorlar. Ancak burnumuzun dibindeki bu kültür değerlerini tam anlamıyla farkına varıp korumak, koruma gereğinl kitlelere duyurmak için kaç kişi uğraşıyor, çabalıyor dersiniz? Bugün ister Antalya'nın yakınlanndakl cennet gibi antik şehir Phaseliste olsun, ısterse Fethiye'nin civarındaki Kadyanda örenlerınde olsun değişmeyen bir gerçek, gezginlerin mermer yazıtları parçalamaları ve kırıp ufaladıkları bu mermer kırıklarını ceplerine koyup götürmek tutkularıdır. Ören bekçilerının en çok yakındıkları bu durumu önlemek. durdurmak için daha dıkkatli olmak görevlılerl bu konuda uyarmak gerekmcktedir. Ölü antik kentlerde durum böyleyken, üstuste bugünde yaşayan antik şehırlerde ise (Mılas ve Bergama gibi) antik kültür mirasının çöplüklere kadar düşmüş gorünümü işin acı tarafıdır. Bu ilçelerimizdeki cöplükler, kücuklü büyüklü volüt parçaları, sütun başlıkları ve daha birçok parça ile doludur. Kıyı yağmacılığı olayı ile iç içe yürüyen antik kent yağmacılığı konusu ise ihmal edilmeler yüzünden ne yazık ki bir türlü durdurulamamaktadır. Bu konuda örnekler öylesine boldur ki, İzmir ve Çeşme yöresinde dolaşmanız yeter de artar bıle. Doğrusu, antik kentlerin sayılamayacak kadar çok sorunu vardır. En önemlileri ulaşım sorunu, kontrol ve sürekli denetim İle çevre düzenlenmesi gibi olanlardır. Ören bekçilerinin eğitimi bilhassa turizm mevslmlerinde harabelerden ayrılmamaları gerçeği önde gelmelidır. Yıllar yılı sigara paketierinin arkasına yazılıp atılmış olduğu bilinen bu sorunıarı önemsemek, çözümler aramak hiç değilse, pratik açıklıklar kazandırmak zamanı gelmiş natta geçmektedir. Turizmde beklenen gelişmenin sağlanması biraz da kültürel değerlerin tanıtılması ve bu konuya gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Zaman, bu konuda en iyl öğreticidir. Bilinc? Pierre L'Ermite 12'inci yüzyılın başlangıcında bir eşeğe binip koy köy dolaşarak halkı Haçlı Seferleri'ne çağıran papazın adıdır. Hristiyanlık dunyasının, Kutsal Kudus kentini Müslümanların elinden kurtarmak için doğuya saldırmak tarihin en ilgınç savaşlarından birini yaratmıştır. Ne var ki, bu kutsal görünümün ardında yatan temel neden ekonomiktir. Avrupa Müslümanlann denetiminde bulunan ve Asya'ya yönelen kervan yollarını ele geçirmek istiyordu. ipek ve baharat kervanları Çıni Maçin'den, Hindıstan'dan Batı'ya doğru İslam gümrüklerinden gecerek ulaşabiliyordu. Eşek üstünde köy köy dolaşan papaz, bu gerçeği blliyor muydu? • Son yıllarda Türkiye'de gazets okuru her sabah beklenmedık bir olayla karşıiaşıyor. Bir sabah gözlerini açıyor. O ne? Avrupa Parlamentosu Ege Denlzi'nde Yunan Karasularını 12 mile çıkarmaya yönelmiş, Daha bu olayın şoku geçmeden Türk okuru bir başka sabah Paris'teki Türk Konsolosluğunun Ermeni teror örgütlerince basıldığını öğreniyor. Şu ya da bu biçimde sürekli olarak Avrupa'nın gundemindeyiz. Günahlarımır büyük. Sürekli biçimde yargılanıyoruz, itllıyoruz, kakılıyoruz. Bu sürecın ne zaman ve nasıl biteceğıni de bilmiyoruz. Garip olan $u ki, Batılı dostlarımıza bir türlü yaranamıyoruz. Bir kez borç alıp ödemekten soluğumuz tükeniyor. Her yıl şundan 200 milyon frank, bundan 300 milyon mark, ondan 50 milyon sterlin. berikinden 100 milyon dolar toplayalım diye uğraşıyoruz. Bu uğraş sinirlerimizi bozuyor. Ama bu da yetmiyor. Batının başkentlerindejd diplomatlarımızı öldürüyorlar, elçiliklerimizi basıyorlar, konsolosluklarımızı ışgaı ediyorlar. Ve biz hep suçluyuz, hep sanık sandalyesinde oturuyoruz. Sanıklığa öylesine alışmışız ki, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türklerle Ermeniler arasında yaşanmış kanlı olaylar nedeniyle 20'inci yüzyılın son ceyreğinde yargılanmayı bile neredeyse doğal sayaçağız. • fü¥IR OKTAY AKBALN 27 Mayıs'a Karsı Gıkanlar C B r i l i m Dttnyası /\fehbi BELGİL Marsta Robot Ucaklar ÜNEŞ kümemizde, altüye Aydan sonra en İyi tanıdığımız üye Marstır: Cünkü buraya Sovyetler Birliği 8, Amerikalılar 6 araştırma aracı göndermişler, bunlara pek çok resim çektirmişlerdir. Gezegenirt yuzünün Venüsünkl gibi hep bulutlarla kaplı olmaması, atmosfer basıncının Dünyarnızinkinin yüzde biri kadar olması, yüzey sıoaklığının eksl 45 dereee dolayında bir ortalama göstermesi bu işleri kolaylaştırmıştır. Marsın sağladığı kolaylıkları daha somut biçimde gösterebilmek için Venüsle bir karşılaştırma yapabiliriz. Bu gezegen, sürekli bir bulut tabakası ile kaplıdır. Bu yüzden Venüs hakkındakl bilgiler ancak oraya araçlar gönderilip indirildikten sonra toplanabilmiştir. Mars hakkında ise, teleskoplarla bir hayli bilgi edinilebilmişti. Venüsün yüzey sıoaklığının 485500 arasın da olması buraya gönderilen duyarlı araçların çabucak bozulmasına yol açmaktadır. Mars'ın önü ve arkası dahıl, ortalama sıcaklığı ise eksl 45 derecedir (Dünyanınki artı 20), Venüsün atrrtosfer ağırlığı Dün yanınkinin 90 katıdır. Bu ağırlık, 800 metre derinlikteki bir denizin dip ağııiığına eşittir. Bu da, araçların çabuk bozulmasında, ezilmesinde büyük rol oynamaktadır. Venüste görüş uzaklığı yok denecek kadar azdır, çünkü gezegenin havası hep pusludur. Marsın havası ise berraktır. 6 27 Mayıs 1960'to^ Harp Okulunda öğrenci olanlar şlmdı Türk Ordusunun albaylan, yarbaylarıdır. 27 Mayıs devrimirun gerçekleşmesinde en önemli rolü bu genç subay adayları oynamışlardır. 27 Mayıs 1960'ta teğmen, üstteğmen, yüzbaşı olanların içinde pek çoğu bugünün generalleri arasında yer almaktadırlar. 27 Mayıs devrimi 1961'd.e halkoylamasıyla kabul edilen, bugün de yurürlükte olan Anayasa'nın «Başlangıç» bölümünde şu satırlarla anılır ve önemi belirtilir: «Tarilü boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetleri için savaşmış olan, Anayasa ve taukuk dışı tutum ve davranışlanyle meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı dlrenme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 devrimini yapan Türk mîlleti...» Evet, tarihimizde önemli bir dönüra noktasıdır 27 Mayıs devrimi... Atatürkçülüğün yeni bir güç kazanmasıdır. Atatürk ilkelerinin yeni bir yaşam kazanmasıdır. Çağdaş uygarlıktan, bilimden, kültiirden, insan haklarından, gerçek ulusalcılıktan yana olanların yengiye ulaşmasıdır. Gericiliğin, ılkeUiğin, Atatürk düşmanlığına ödün vererek işbaşmda kalmak isteyen anlayışların bozguna uğratılmasıdır. En başta da Türk Ordusunun ilerici kişiliğinin yansımasıdır... Böyleyken... Evet böyleyken, bugün bile, 12 Eylül hareketiyle işbaşına gelen Türk Ordusunun Atatürkçülügü, yeni bir güç, yeni bir atılımla gerçek anlamına kavuşturmak için çaba verdiği bir dönemde; bu ordunun yirmi bir yıl önce gerçekleştirdiği önemli bir eylemi yerenler, kınayanlar, hatta ağır sövgülerle yerin dibine batırmaya çalışanlar görülmektedir. yirmi yıl öncenin genç Harbiyelileri, genç subayları, yine o günlerin genç üniversitelileri, liselileri, 27 Mayıs öncesindeki zorbalıkla iktidarda kalma çabası güden Vatan Cephesi eylemcilerinin giriştikleri tehlikeli ve çirkin işleri unutmayan yurttaşları, şimdi bu maksatlı, özel amaçlı saldırıları görüyorlar, bu saldmlan yapanların 27 Mayıs öncesindeki yazılarını, sözlerini, davranışlarıru; bu gibilerin işin başmdan beri Atatürk Devletine, Atatürk Devrimine karşı kimseler olduklarını yeniden anunsıyorıar. Bu kişilerin bugün 12 Eylül'ü gerçekleştirenlere sözde övgüler düzdükleri halde gerçekte onlann her türlü ilerici, Atatürkçü atılımlarından hiç mi hiç hoşlanmadıklannı ama çaresizlikle gerçek düşüncelerini belli etmekten kaçındıklarmı da biliyorlar. Şöyle bir karıştırsanız, bugün herkesten çok 12 Eylul'cü görünmeye çalışan bu içtenliksiz kimselerin geçmiş yıllarda yazdıklarını, söylediklerini, iyice anlarsınız ne demek istediğimi... Bu o kadar da zor değil, tüm koleksiyonlar kitaplıklardadır. İşte bu kişilerden biri yine 27 Mayıs'a, 27 Mayıs eyleminden sonra kurulan Yüksek Adalet Divanına, yargıçlarına, savcılarına ağır suçlamalarda, hatta hakaretlerde DUİunmaktan kendini alamamıştır. Içindeki o bitmez tükenmez kin ateşi aşın sağcı bir siyasal partinin Adalet önünde eylemlerinin hesabını verdiği bu günlerde yeniden alevlenmiştir. Yassıadadaki Yüksek Adalet Divanınm «adalet kuyusunu kirleten bir bevval» olduğunu, «komünist parmağı, kıskançlık, diişmanlık mahsulu» gibi 'küçüklüklerln' işe karıştığını, 'mil'i bünyede kinlere ve bölünmelere' neden olduğunu bir «Yassıada felâkeö» yarattığım ileri sürüyor... Şu günlerde Mamak'ta görülen bir davanın sanıklarını bu gazetedeki tüm yazarların ve bu kişinin açık açık savunmaya kalktığmı da anımsarsak, 27 Mayıs ve Yassıada duruşmalarırun bu denli yerilmesindeki, hatta bu denli saldırılara uğratılmasmdaki gerçek nedenleri daha iyi anlarız... 27 Mayıs Devrımi'nın Adaleti «olağanüstü» koşullann sonucunda bile ancak üç kişinin idamına karar vermişti. Siyasal nedenlerle kimsenin idam edilmemesi hepimizin istediği bir şeydir. Ne var ki, daha sonraki yıllarda 'siyasal' nedenlerle iki subayın, birkaç yıl sonra üç öğrencinin idam edildiklerini gördük. Son yıl içinde de yine Adaletin idam cezaları verdiğine, bunlarm hemen yerine getirildiğine tanık olduk ve olmaktayız. Bu ıdamların hiç birine hiç bir itirazda bulunmayıp, yalnızca 27 Mayıs devriminden sonra idam edilenleri kurban saymak ne denli inandmcıdır? Şu zamamn mahkemesi iyidir, bu zamanmkl kötüdür, diye bir sav da ileri sürülemez. Hele en kanlı işlere bulaşmış kimseleri açıkça olmasa da dolaylı yollardan korumaya kalkışmak, hele Adalet adamlarını geçmiştekileri kınıyor görünerek 'mahkemeler ister bağımsız, ister emirle kurulsunlar, sonunda şeref veya hacalet daima savcılara, hakimlere kalmaktadır' diye bir çeşit gözdağı vermeye heveslenmek, ancak insanları güldürUr. Dünün olduğu gibi, bugünün yazgıçları, savcıları da bu gerçeği en az bu tür 'uyarma' yazılan karalayanlar kadar bilmektedirler. 27 Mayıs'ı küçültmek, onu bir 'facia' saymak ise kimsenin haddi değüdir. İşte bu ve benzerl kolaylıklar, Marsı daha yakından tanıma pro|elerlnin birbirini izlemesine yol açmaktadır. Bu projelerden sonuncusu, gezege ne insansız araştırma ucakları gönderilmesidir. Hk incelemeler Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesine (NASA) bağlı bir kuruluş olan Jet Fırlatma Laboratuvarı (Jet Propulsion Laboratory) bu işle görevlendirilmiştir. Önce, Marsa bir otomobll gönderilmesi projesi üzerinde durulmuştur. 26 Temmuz 1971 de fırlatılmış olan Apollo 15 uzay araoı ile Ay yüzeyine, Ay Otomobili (Lunar Rover) adlı bir araba gönderilmiştir. Scott ve Irvin adlı uzay adamlan, bununla Uydu'muz üzerinde bir hayli dolaşıp bilgi toplamışlardır. Mars için böyle bir «Araba Sevdası» uygun görülmemiştir. Nedeni, Ay yüzeyine göre Mars yüzeylnin çok enge bell oluşudur. Burada arabanın bir oukura, uçuruma düşüp parçalanması, yahut, sert rüzgârlarla devrilmesi olosılığı göz önünde bulundurulmuştur. Niteklm, Amerikalıların «Mariner 9»u ile Sovyetler Bırliğinin <Mars 2 ve 3» araçları 1972 sonlarında, Gezegenin üzerinde, tarihinin en büyük toz fırtınasına tanık olmuşlardı. Bu ve daha bir çok nedenler, Ay otomobili planından vaz geçilmesini gerektirmiştir. Şimdi üzerinde durulan proje, gezegene 4 robot uçak gön derilmesidir. Bu konudakl araş tırma ve incelemeler Kalifomiya'daki Uygulamalı Bilimler Anonim Şirketince yapılmaktadır. Astroplane (Yıldız Uçağı) diye adlandırılan uçakların her biri ayrı bir füze içinde Marsa gönderilecektir. Füzeler bir ana gemide gldecektlr. Ana gemi gezegenin yüzünden belirli bir yükseklikte füzeleri boşluğa bırakacaktır. Bunlar, yörüngeye girdikten, yani Mars'ın çevresinde dönmeye başladıktan sonra, yerden verilecek komutla, açılacak ve iç lerindeki uçakların dışarı çıkmalarını sağlayacaklardır. Uçaklar, füzeler içinde, yumurtada civciv gibi kendi üstlerine katlanmış durumda olacaklardır. Bunlar boşluğa bırakılınca paraşütleri açılacak, düşüşü yavaşlatacaklardır. Bu yavaşlama sırasında uçakların kanatları açılarak bir uçtan bir uça 22 metre bir uzunluğa sahip olaaaklardır. Kanatlar açıldıktan sonra uçakların motorları çalışmaya başlayacaktır. Bu andan sonra uçaklar kendilerl rahatça uçabileceklerinden, paraşütler gereksiz hale gelecek ve Mars yüzüne düşeceklerdir. Mars otomobillerlnde yakıt olarak neyln kullanılacağı da araştırılmış, tartışılmış, sonuca bağlanmıştır. Buna göre, Marsta benzinli araçların kullanılması çok güçtür, çünkü bu tür araçların motorlarmın calışabilmelerl İçin benzinlerinin oksijen yardımı ile yakılması gerekmektedtr. Mars üze rinde en az olan şeylerden birisl de oksi|endir. Bunun Içindir ki bunlarda, enerji kaynağı olarak, «Llthlum thlonyl chloride»ll akümülatörler kullanılacaktır. Her akümülatörde, uçağı bir günde 7.500 kilometre dolaştırabilecek kadar ener|! bulunacaktır. Dört uçağın hepsl blrden Marsın yüzünii tam olarak inceleyebilecektlr. Gezegenin atmosfer yoğunluğunun çok az olması, uçakların gezmesini güçleştirebileceğinden bunlarm cok hafif maddelerden yapılması düşünülmüştür. özellikle kanatlar için böyle bir zorun vardır. Yapılacak işler Mara uçaklarının blrinoi görevi, gezegenin her yanından bol bol resim göndermektir: Mars dağlarının, ovalarının, eski nehir yataklarının, eski yanardağların, uçurumların resimlerini göndermek. İkinci görev, gezegonin yüzünün tam haritasının çizilmesidir. Böylece, bütün ©ngebeler belirlenip adlandırılabilecektir. Bunun yanında, gezegenin en çok merak edilen bölgeleri olan kutup bölgelerinin üzerinde de uçulacak, buralardan buz ve toprak nümuneleri alınacak, bu nümuneler, merkezî bir yerde bulunan baş ka bir uçağa getlrilecek, bunun laboratuvarında tahlll edilecek, sonuçlar Dünyaya bll dirilecektir. Uçaktar, klml yerlerde de, yumuşak inlşe geçip taş, toprak, varsa su örneklerj alacak, sonra yine yük seleceklerdir. Bu arada, Mars atmosferinin ısısu oluşturanları, toz bulutları, varsa öbür bulutları da Incelenecektir. İşleri biten. başka bir deyişle, yakıtlan tükenen Mars ucakları gezegenin yüzüne ine aek, fakat Dünyaya haber gön dermelerini sürdüreoeklerdir. Toplanan toprak, taş, toz, buz nümunelerinln büyük kısmı Dünyaya gönderilecektir. Şurasını hemen belirtmek Isteriz kl bu yazdıklarımız henüz inceleme, araştırma, etüd aşamasındadır. Kesln sonuç alındıktan sonra proje gerçekleştirilebilir, yahut rafa kaldırılabilir. Projenin gerçekleştirilmesi, Mars hakkındaki bllgilerimizi çoğaltacağından gezegeni kullanma olanakları da doğacaktır. Venüs, fırın sıcaklığı ile, bu gün için gidilsbilecek bir yer değüdir. Fakat, Mars kutuplarımız soğukluğundadır. insanlar, kutuplarda yaşamanın yollarını çok iyi bılmektedirler. Gezegende, tabil, kapalı bir atmosfer İçinde yaşanabileaektir. Tıpkı Ay üzerinde olduğu gibi. Mars uzmanları için gerekll oksijen ya Dünyadan götürülerek orada tekrar tekrar kullanılacak veya bu gaz, gezegenin atmosfe rinl oluşturan (%95 oranında) karbon dioksid gazından elde edilecektir. Projenin rafa kaldırılması olasılığı daha çok. Sam Amca mız, rahmetli Orhan Seyfi'nin ağzıyla: «Bentm gönliim gayet cömert/Fakat kesem başıma dert» diyor. «Benlm gönliim gcyet cömert/Her türlü zevki tat dlyor /Fakat kesem başıma dert/Benl hesaba kat diyor.t Acaba nasıl bu duruma düştük? Sorunun yanıtını verebilmek için ille de olayın altındaki ekonomik nedeni kavramaK gerekir. Eğer bu neden kavranamazsa sanık sandalyesinden kurtulmamıza olanak yoktur. Şimdi denebilir k i : Haydj canım sen de... Avrupa'.dakl, Amerika'dakı Ermeni teröristlerin intikam eylemlerini hangi ekonomik nedenlere bağlıyacaksın? O zaman şu soru ortaya çıkar: Yirminci Yüzyılın ilk ceyreğinden bu yana kaç yıl ve kac kuşak geldi, geçti. Tarihin derinliklerinde kalmış bir olayı kim, niçin, hangi amaçla hortlatıyor? Yabancı ülkelerde yaşayan Ermeni gençlerini kullananlar kimlerdir? Birdenbire Türkiye üstünde yoğunlaşan hırsların ardmdaki çıkarları saptamak gerekiyor. Neden fokurdamaya başlcdı bu kazan? Niçın Türkiye'nın içinde ve dışında cepheler açıldı? Papaz Pierre L'Ermit «Kutsal bir davas peşinde koştuğunu sanıyordu. Oysa, «parasal bir dava»nın adamıydı. Çoğu zaman bu kural geçerlidir: Dövüşenler neden dövuştüklerinj bilmezler. Bilinçsizliğin ürünüdür tarihteki çatışmalar, kavgalar, savaşlar.» • Son günlorde kamuoyunun tepkilerini dile getirmek Isteyen Babıâlı renkli manşetler atıyor: İnsanlık utansın.. Bu ne vahşet.. Tepkilere diyeceğimiz yok: ama^oTSlerimlzln ardmdan dovüneceğımıze Turkiye'ye yönelik saldırıları kesecek önlemler almalıyız. Bu da ancak Türkiye'nin Batı'ya değil, Batı'nın Türklye'ye muhtaç olduğunu algıladıktan sonra gerçekleşebüeoek bir iştir. Türk toplumuna gerekli olan bilinç işte budur. Yeter artık..*•««,' •*•• Cumhurıyet 27 EYLÜL 1931 217. sene İstanbul itfaiyesinin dün senei devriyesı ve yeni tesıs edilen itfaiye müzesinin açılışı münase betiyle Fatih'teki İtfaiye Müdürüyeti binasında ba zı merasim ve tecrübeler yapılmıştır. Merasimde bütün Vilayet ve Belediye erKanı ile bir çok zevat hazır bulunmuştur. İtfaiye Müdürü Ihsan Beyin verdiği izahata gö re ilk söndürme aletl 1130 senesinde tesis edilmiştir. Aslen Fransız olan küçük Davut isminde bir zat ilk tulumbayı yapmıştır. İtfaiyenin 217 senelik bir ömrü vardır. Bundan sonra itfaiye muhtelif saf halar geçirmiş ve 57 sene evvel ciheti askeriyeye Intikal etmiş ve tam teşkilatlı bir itfaiye alayı vücude getirllmiştir. 9 sene evvel ciheti askeriye itfaiye İle meşgul olamayacağını belediyeye bildirdiğinden Şehreminili Haydar Bey 34 bln lira sarfederek ilk Belediye İtfaiyesini tesis etmiştir. Bugün İtfaiye, ye ni alınacak makinalarla daha asri bir hale getirilecektir. İtfaiye Müdürünün Izahatına göre son 8 sene zarfında İstanbul'da 4568 yangın çıkmış ve bunun 1786'sı tamamen yanmış, bin küsuru kısmen yandıktan sonra söndürülmüştür. Diğerleri ise ta mamen söndürülmüştür. ihsan Beyin izahatmdan sonra davetliler İtfaiye Müzesinl gezmişlerdir. Burada İtfaiyenin gelişmesl sırasıyla gösterll miştir. Daha sonra yapılan itfaiye gösterllerinde İse itfaiyenin yangın çanı çalındıktan 20 saniye sonra hareket ettlği tespit edilmiştir. OREN DOĞA DENİZ NEFİS YEMEKLER Huzuru bizimle paylaşm. tki kişi yatak kahvaltı 1200 TL. İki kişi tam pansiyon 2200 TL. ÖREN BURHANÎYE TEL.: 343 Milliyet Sanat Dergisi'nin 1 EKIM surprızı BEKLEYIN CumhurİYet Sahibl: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilık T.A.Ş. adına NADİR NADİ Genel Yayın Müdüru HASAN CEMAL Müessese Müdürü EMİNE UŞAKLIGİL yazı İşleri Müdürü OKAY GÖNENSİM Basan ve Yayan: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecllik T.A.Ş. Cağaloğlu Türkocağı Cad 3941 Posta Kutusu; 246 İSTANBUL Tel ı 20 97 03 BÜROLAR: • ANKARA: Konur Sokak 24/4 YENİŞEHİR Tel: 17 58 25 17 58 66, idare: 18 33 35 • İZMİR: Halıt Ziya Bulvarı No: 65. Kat: 3. Tel 25 47 09 1312 30 • ADANA: Atatürk Caddesi Türk Hava Kurumu Iş Hanı. Kat 2 No: 13, Tel: 14 550 19 731 TAKVİM 27 EYLÜL 1981 tmsak Gönes öğle tklndi Akşam Yatn 5.08 6.50 13.05 16.27 19.00 20JM MERKEZİ CAZ KONSERİ BÜYÜK CAZ ORKESTRAS! Nükhet Ruacan Bülent Ortaçgil Neşet Ruacan Saat: 2T00'de Herakşam 2 2 2 7 Eylül "YALNIZ KALPLER" RICHARD CHEMBERLAINE GLENDA JACKSON Yönetmen: KEN RUSSEL Müzik: ANDRE PREVIN Seanslar: 12.00 14.15 16.30 18.45 TCHAIKOVSKYnin HAYATI şansfneınasında (Elmadağ) Tel: 40 67 92 Renkli Orjinal Kore Şehitleri Qd. No: 50 Zincirlikuyu İSTANBUL Tel: 66 74 1 9 6 7 04 96
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle