19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet 2 ĞCA davası bitti. Ama suç ve yargılamo üzerine haberler, yorumlar ve eleştiriler bitmedi. Basında çıkan ayrı kaynaklı haberlerle televızyon filmlerinden başka, Roma Savcısı da çevrıme girmiş. mahkeme kararı doğrultusunda, Ağca'nın suc ortağı olup olmadığının araştırıldiğını belirtmiştir. Bu konudaki eleştiri ve yorumlar. bizce iki noktada toplanabilir. Sosyopolitlk yanı ağır basanlara gore, Ağca olayının arkasında uluslararası yıldırmacılığın (terörizm) buıunması güçlü bir olasılıktır. Buna yeterince eğilinmemiştir. Yargılamaya llişkin olanlaro göre ise. suçun işlenmesinden sonra dava iki ay gıbi kısa bir surede bitirilmiştir. Bu tür davaların yıllarca sürmesinin olağanlığıyla koşulianmış bulunan karhuoyunu, bu ve özellikle duruşmanın üo günde bitmesi çok şaşırtmışa Denzemektedir. Yargılamaya ilişkin bir eleştiri de, böylesine yankılar uyandıran ve ağır cezayı çağıran bir hükmün Yargıtaydan geçmeden kesinleşebilmesidir. OLAYLAR ve GÖRÜŞLER 27 EKİM 198 A Ağca Davası CEZA ADALETİ BULANIK DEĞİL, SAYDAM GERÇEĞİN PEŞİNDEDİR. İLKELER AÇISINDAN AĞCA DAVASI BİZİM IÇİN YETKİN BİR ÖRNEKTİR. Sami SELÇUK Yargıtay C. Başsavcı Yardımcısı düzeyindeki en büyük başansı duruşmanın üc günde bitmiş olmasıdır. Çünkü, son soruşıurmada ve özellikle duruşmada yürümesi gereken tüm ilkeıer, ancak böyle bir yargılamayla gercekleştırilebilirdi. Gerçekten, ön soruşturmada, yer zaman ve kişi acısından gecerli olan «kesıntili ve değişken dağınıklık ilkesi» (decentrazione), son soruşturmada yerinl «yoğunluk ılkesıne (concentrazione)» bırakacaktır. Buna göre, duruşma, aynı yerde (localizzazione), kesintiye uğramaksızm (continuitâ) (C.Y.Y. md. 219) ve hükme katılacak aym yargıclarla yapılacak, eğer duruşma tek oturumda bitmeyecekse, olası özürlü yargıcın yerine gecmek ve hükme katılmak üzere yedekyargıc bulundurulocaktır. (C.Y.Y. md. 219, 381) (3). Böylece, düzen, birlik, tutarlılık, önyargısız ve dolaysız algılama sağlanmış olacaktır. Gercekten yoğunluk ilkesi, duruşmayı yöneten ve birbirieriyle diyalektik yumakta bütunleşen bir dizi öbür ilkelerin hem cimentosiı ve hem de varlık koşuludur. Yargılama çabukluğu, kanıtların ortaklaşa kılınması, araya arac girmeksizin kanıtların değerlendirilmesi. kısaca yüze karşılık ve doğrudanlık llkeleri yoğunluk ilkesine uyulduğu oranda gercekleşecektir. İşte bu ilkelere uyularak yapılan yargılamayta oluşan kanı, gercekten saydam bir vicdanî kanıdır ve ona göre hüküm verilecektir. Bu acıdan Ağca davası bizlm Içln yetkin bir örnektir. Çünkü bizde, bu kurallar zorlanmış, istisnalar kurallaştırılmış, sonra da kuralları hakkıyla uygulayanları çförünce çaşılıp kalınmıştır. Ağca davasında yaşanan oigu gercekte budur. Çünkü, salon dışında ve sayısı onları geçen oturumlarla duruşma yapılmasına, oturumlarda yargıcların sık sık değiştirilmelerine ve bu açığın «eskl tutanaklar okundu» beylik sözleriyle kapatılmasına öylesine alışmısızdır ki, bu olağandışılıkları olağan görmeye başlamışızdır. Oysa. Fransızların ancok 1975'te benimsedikleri tyedek yargıç» yöntemi, bizde 1929'dan beri vardır. Nedir ki, son soruşturmayı yöneten ve insanlığın yuzyıllarca kan dökerek ulaştığı bu ilkelere yeterince değer verilmemiş; buna karşılık, «duruşmada elde edilen vicdanî kanıya göre hüküm kurulduğu» (C. Y. Y. md. 254) kararlarda belirtilegelmlştir. Oysa, bu durum, aslında öctülu t»ir bi Biz bu yazımızda, sosyopolitik eıeştirilerl Inceleme alanımızın dışında tutmakla birlikte, basındaki haberierin değerlendirilmesl, uluslarorası yıldırmacılığın varltğını kanıtiarsa, aşağıda değineceğlmiz gibt, bu yargısal sonucu pek etkilememekle birlikte, suçu önleme siyasasını gözden geçirmekte kuşkusuz katkıda bulunacaktır. (1). 13 Mayısta Işlenen suc, blrbuçuk aylık bir ön soruşturmadan sonra son soruşturma aşamasına gelmiştir. Bu ön soruşturmanın amacı, son soruşturmanın en cabuk, en yetkin, en güvenceli biçimde oluşmasını sağlamaktır. Bu amacı gercekleştirmek lcin, tüm kanıtlar toplanarak son soruşturmaya ışık tutacaklar ayıklanacak, olaya uygun normlar (madde) saptanılarak suc nitelendirilecek, gerekli önlemler alınarak (2) dava dosyası, eytem (in rem), kişi (in personam) ve nitelendirmeyle (nomen juris) sınırlı olarak mahkemeye sunulacaktır. (C.Y.Y. mad. 150. 172, 257. 258). Önsoruşturma gizli olduğundan. Ağca davasında, hazırlık aşamasında her şeyi birden gören bütünlük ve kapsayıcılık (integralite) ceşitli olasılıklan gözeten algılayıcıiık ve kavrayıcılık (perspicacite) ilkelerine ne denli uyulduğunu bilmiyoruz. Ancak, son soruşturmanın zorunlu bir ertelemeye uğramadan bitmesi, yukarıdaki kurallarla geçiktirilemezlik (Instantaneıte) ve eksiksızlik (completezza) ilkelerine uyulduğunun kanıtı olmasa bile, en azından güçlü bir karinesidir. Ne var ki, soruşturma tekniği ne oranda ilerlerse ilerlesin, kamuoyunu bu denli iigilendiren benzerl davalarda. her zaman kimı kuşkular ve karanlık noktalar sürüp gidecektir Bu kuşkularsa, yeterince doğrulamadıkça, hep varsaytm (Ipoteticita) düze yınde kalırlar, gerceğe dayalı bir hükme (quid lncertum) hic bir zaman dayanak oiamazlar. Kuşkusuz, hemen her dava gibi Ağca davasının da a'dan z'ye kusursuz oldugu söylenemez. Ancak bu davanin bizlm lcln örneklik çimde tahkik sistemine doğru kayış demektir. Yukarıda değındiğimiz gibi, duruşmanın kesintisız bitirilmesinin sırrı, önsoruşturmanın eksiksizliğinde saklıdır. Biz ise. ilk soruşturmayı, hazırlık soruşturmasını yıneleyen Sisyphe'in taşı gibi gorerek, önce uyguiamada amacmdan ve işlevinden saptırdık, sonra da bu gereksizleştirmeyi yasallaştırarak ona hydık. Bütün yükü de son soruşturma yargıcına yükledik. Davaların yıllarca sürmesinin olağanlığına kendımizi öylesine alıştırdık ki, yasalarından esinlendiğimiz ve yargılama ilkelerine göre adalet dağıtan ülkeleri bile yadırgar olduk. Unutmayalım ki, yargı yöntemi (1) Yıldırmacılık konusunda uluslararası bibir toplumun uygarlık düzeyini yansıtır. Dıkkat limsel şölenlerin yanı sıra önemli araştırediniz: ilkel toplumda, suc ile cezanın cektimalar yapılmıştır. Amerika, Ingiltere ve rilmesi çoğunca örtüşürler, çakışırlar. UygarFransa'da, topîumun her kesiminden gelık ilerledikçe. evre evre özgülleşme (specilen tanınmış kişilerin oluşturduğu bağımficazione) ilkesince, yargılama aşamalara bösız kurullar, konııyu her acıdan irdelemişlünmüş, soruşturanlar, hüküm verenler, cezalerdir. Örneğln, Fransa'da 23.3.1976'da tüyı cektirenler birbirlerinden ayrılmışlardır (4). zükle kurulan ve 20.4.1976'da Işe başlayan Yakalandığının ertesi günü yargılanıp kurşukurul, beş altkurula ayrılarak, konuyu, bina dizilenlerin bulunduğu bir topluma elbette yoloji, psikoloji, kentleşme, konut, kültür uygar denllemez. Bu acıdan. sorgunun gerekdeğişimi, ekonomi, gençlik, suçluluk, cesizleştirilmesi, yargılama morfolo)isinin bu uyzanın çektirilmesi açılarından incelegarca gelişmesine ters düşmüş ve bizl llk somlş ve dokuz ciltlik raporunu Cumhurbaş• ruşturmayı öngörmeyen sosyalist ülkeler. Brekanına sunmuştur (Schmelck, Le «Raport zllya ve İran'la aynı clzglde buluşturmuştur. Peyrefitte» et ses suites, Revue S.C. 1980, Bizce sorgu aşaması bulunmayan bir yargıs. 573586; Reponses a \a violence, Paris lamayla adalet dağıtmak. laboratuvarsız Dilim 1977, III) Yıllardır yurdumuzu bir Moğol yapmaktan farksızdır. felâketi gibi kasıp kavuran yıldırmacılığa, onun disiplinlerarası bir konu olduğu gözDavanın Yargıtaydan gecmemesi de, «daardı edilerek ve kolay, yalınkat ve ayakvasız yargılama olmaz» ilkesinln bir sonucuüstü çözümler getirilerek, sorun salt ceza dur. Türk yasa koyucusu, Cumhuriyetin iik acısından ele alınmış, her şey yargıdan yıllarında avukat sayısının azlığı nedenlyle beklenmiş, adalet zayıflatılmıştır. «Yaşambu ilkeye ve Istek dtşı (ultra petita) karar veda en gerçek yol gösterici bilimdin» diyen rilemezlik kuralına istisnalar getlrmiş, (C.Y.Y. Atatürk*ün Türkiyesinde konunun tezelden md. 305, 320) ancak zorunlu savunmanlığı benimsemeyerek çellşkiye düşmüştür. Ağca, billmsel incelenmesi yapılmalı ve önlemTürkiye'de yargılansaydı, davası Yargıtaydan ler alınmalıydı. geçecek, ama bir savunmanı olmayabilecekti. (2) Foschini, Sistemo del diritto processuale Görülüyor ki, bu konuda da savunduğumuz, penale, II, 1968, Milano, 1720) kural değil, Istlsnadır. (3) Foschini, op. cit., s. 3233, 376 vd.; Foschini, Tornare alla giurisdizione, 1971, MiVerilen kararı görmediğimizden, bu konulano, s 363, 364: MerleVitu, Traite de droda sağlam bir eleştiri yapmak olanağından yoksunuz. Ancak, ömürboyu ağır hapis cezası it criminel, Paris, 1973, II n. 1380 verildiğine göre. sanığın, Devlet Başkanına (4) Foschini, Sistema II, s. 1214. suikast sucundan (İ.C.Y. md. 276) yargılandı (5) Bettiol, Diritto Penale, Padova 1978. s. ğı anlaşılmaktadır. Eğer Ağca'nın suc ortak742, 779; Antolisei, Manvale di Diritto Peları bulunursa, aynı cezaya carptırılmaları olanale, Milano. 1975. s. 588. sıdır Ayrıca suçlunan bir yıldırmacıiık örgütünde yer aldığı saptanılırsa, 15.12.1979 gün ve 625 sayılı yasa düzeyindeki tüzükle bu doğrultudaki 6.2.1980 gun ve 15 sayılı yasanın 3. maddesıne göre 715 yıl arasmda değişen ağır hapısle cezalandırılacak; ancak, daha önceki cezanın miktar ve türünde bir değışiklik oimayacaktır Çünkü omür boyu ağır hapıs, Italyan C. Yasasmın 17 md göre en ağır ceza olup, 1944'den beri Italyan C Yasasındakı suçlarda ve 1973'ten beri de, Askeri Ceza Yasası dışındaki tüm suçlardo Gonella tasarısıyla ölüm cezası kaldırılmıştır O nedenle, toplam (ictima) işlemleriyle ömür boyu ağır hapis cezası ölüm cezasına dönüştürülemeyecektir. Belki tek değişikiik. bu cezanın cektirilmesi reIiminde olacaktır O kadar (5) Sonuc bizce şudıır: Ceza adaleti bulanık değıl, saydam gerceğin peşindedir. Yukarıdaki ilkeler bu amacı gercekleştirmek ve kusursuz adalete ulaşmak içindir Bizim insanımızı da bunlardan olabiidiğince yararlandırmalıyız. Adalet dağıtmak güc. ama o denli soylu ve güzel bir etklnliktir Ağca davasına özeleştiri gözüyle bakarsak bu konuda bize yararlı olabilir. Bu bakışta, gerekli yasal değişiklikleri yaparak Türk vargıcına yeni olanaklar sağlayabiliriz. Yap Bir Demli Çay.., O NCEKİ gün yayınlanan Cumhurtyet'te «Brezilya*dan gelen kahve sıkı güvenlik önlemleri ile boşaltılıyor» başlıklı bir haber vardı. Sanıyorum ki bu haber tüm kahve tiryakilerinın ılgısini cekmiştir. Eğer bunca zamandır kahvesiz yaşayan Türkiye'de ctiryaki» kalmışsa... «Türk kahvesi» dünyaca üniüdür. Hem kahveyl dısardan getirtiyoruz, hem de Türk kahvesi nasıl oluyor? Sorunun tarihsel yanıtı var. Avrupa'ya kahve Osmanlı döneminde Türkıye'den yayılmıştır. Osmanlı kahvehaneleri de üstünde kitaplar yazılası yerlerdi. Kahve eski Türk toplumunda mahalledeki cumbalı ahşap evin yoksulluğunda bir «lüks» sayılmazdı. Kafes ardmdnkl Osmanlı tiryakisinin damağında yaşamın tadıydı kahve: Ehli keyfin keyflni kim tazeler? Taze elden Taze pişmiş Taze kahve Tazeler. Nasıl pişerdi kahve eskl mangallarda? Küllerin sıcaklığma sığınmış kömür ateşinin sabırlı hararetinde cezvenin kaynamasını beklemek gerekirdi. Yavaş ateşte pişen kahve gerçek kahve olurdu. Tiryakilerin kahve kültürü yıllarla birlikte incelir, ısınır, köpüklenlrdl. Kallavi fincanlarcia yudumlanan sade kahvenin tadını özümsemek sanıldığınca kolay değildi Fransa'da her yudumladığı sarabın türünü saptayabilen «connaisseur» •er üniüdür. İstanbul'da içtiği her bardak suyun hangi ceşmeden kaynaklandığını söyliyecek çok kişi vardı. Cırcır mı? Hamidiye mi'> Kolay mıdır anlamak? İstanbullunun su kültürü azımsanamaz. Ya kahve kültürü? Kahve kültürümüz tarihte kaldı; Yemen'in bilinmezliklerinden staşınan çuvallar boynu bükük ahşap evlerin tahta odalarım safran sarısı qibi gıcır gıcır temizlemek icin kullanılırken liflif çürüdü; bakır cezveler antika dükkânlarının vitrinlerinde satıs etiketlerinı idam yaftaları gibi taşıyorlar. Artık zengin evierinde ve turistik otellerde soruluyor: Kahve alır mısınız? Ne demek kahve alır mısınız'? «Kahve icer misiniz?» sorusu Frenkçeden aktarılan züppelik biçimine dönüştü. Evet, bir kahve alayım. Sütlü mü, sütsüz mü? O da ne? Ne olacak. sunulan kahve Türk kahvesi değil, frenk ya da Amerikan kahvesi... (bkurlardan e/apkı/ma Burhan I ARPAD Dünya Ermenilerine sesleniş Yapılar Duvarı ophane'de 1954'de yapımırta başlanılan gümrük antrepolan, 19. yüzyü îstanbuTunun 11ginç bır tarih ve anıtlar bölgesinin yok edilmesi başlangıcıdır. O günler başbakanmm kolunu havada şöyle bir dolaştırmasım. ya da rastgele bir sözünü buyruk bilip: Siz doğuştan mimarsınız» diye yerlere eğilen kişiler, acımasızca her şeyi yıkmış ve günümüz holdingler semtini olusturmuşlardır. Güzel Sanatlar Akademisi'ni de holdingler sınırlan içine tutsak alarak. Akdeniz külturu liman şehirlerlnden Napoli ve Cenova ile kuruluş açısından da, topoğrafik yapı olarak da pek çok benzerlik taşıyan o îstanbul semtleri, Galatasaray, Cihangir ve Ayazpaşa döruklarından dik yokuşlarla kıyıya ulaşır. Bunu gözönünde bulunduran geçen yüzyıllann diplomasız şehircileri, sert düşüşlerle inen yamaçlara oturttuklan bahçeli evleri bir panoramik bütun olarak ele almışlardır Özellikle Cihangir ve Ayazpaşa yamaçlannda hiç bir yapı ötekinin denize bakış açısını engellemezdi. Ağaçlar ve çiçeklerle bezenmiş yapıların oluşturduğu Cihangir ve Ayazpaşa yamaçları, İstanbul'a denizden bakıs olarak eşsiz bir güzellikler butünüydü. Türk film ve fotoğraf sanatı ustalarunızdan Baha Gelenbevi dostumun renkli bir fotoğrafına baktıkça. son otuz yılda yok edilmiş Cihangir Tophane ve Ayazpaşa Kabataş yamaçlannı düşünüyor ve Türk şehırciliği açısmdan dehşete kapılıyorum. Baha Gelenbevi'nin söz konusu renkli fotoğrafı, Kabataş vapur iskelesiyle Alman Başkonsolosluğu arası yerleşimi öylesine bir yakalamıştj ki, kıyıda başlayıp Ayazpaşa doruğurida silme yoğunlaşan yapılar tek bir duvar görünümünü sunuyordu. Oysa, Ayazpaşa'dan Kabataş'a daracık yokuşlar, kimlsi küçuk, kimisi köşk yavrusu bahçeli evler arasmdan kıvrıla kıvrıla ve belirli bir düzenle kıyıya varırdı. Varırdı. diyorum. Çünkü İkinci Savaş yıllarında işim gereği her sabah Taksim'den Ayazpaşa'ya yürür, sonra o daracık ve dik yokuşlan^nerdeyse mekanik bir hızla inerek beş dakikada Kabataş'a vanrdım. Bir süre önce yine o yollardan geçerek Ayazpaşa'dan Kabataş'a inmeyi denedim. Tahta evciklerin toprak alanına silme tıkıştınlmış altı yedi katlı beton yığmları çevreyi öylesine karmakanşık etmişti ki, yolu sık sık; şaşırdım. tndiğim yolu gerlsin geriye yürüyerek bir başka aralık bulup kıyıya yaklaşmayı denedim. Kabataş vapur iskelesine vanş onbeş dakika sürmüştü. Baha Gelenbevi'nin fotoğrafı çarpıcı bir belge film kadar canlıydı. Baktıkça, o yapılar duvarı altında ezilmeden. havasızlıktan boğtdmadan yaşayabilen insanlan düşünüyorum. Büyük paralar ödeyerek oralarda oturabiliyordular. Doğaya ve komşu ilişkilerine saygılı eski yapı kalfalannm yüzyıllar boyu oluşturduğu güzel ve sağhklı görünümlere nasıl kıyabildiler? O sokaklan görmeyenlere yazıyla anlatmak olanak dışı. Yine de bir deneyeceğrm. Güzel Sanatlar Akademisi'nin tam karşısma düşen dar ve bozuk merdivenleri geçenlerde tırmandım. Beton yokuşlar ve yamru yumru kaldınmlann çoğu çökmüş ve parçalanmıştı. Daracık yokuşlara oturtulmuş beton yapılara yakıt tankerleri çıkamadığı için kaldunm yanlanna borular yerleştirilmişti ve çoğu sızmtı yapıp her yana vıcık vıcık kara çalmıştı. Bir kaç yıl önce deniz görünümlü apartman katına yerleşenler şimdi beton duvarlar seyrediyordu. Belediye'den bir yolunu bulabilenler kat sayısını yükseltivermişlerdi. Ağır bir hastanız olsa ancak sedyeyle, ya da hamal sırtmda taşıyabilirdiniz. Bütün bunlar. îstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nin tam karşısmda gerçekleşmişti. Şu son beş on yılda. Zira îstanbul'un şehircilik yazgısı, her karış topragı yüklüce paraya dönüştürmekten ötesini pek düşünmeyen eski ağa yeni parababalannm iki dudağı arasmdaydı T Beşerl munasebetler sahasında kardeşlik mefhumundan kast edilen şey muhakki esaslı bir eşitliktir. Eşitlik insanlık idealine o kadar yakındır ki adeta onun tamamlayıcısıdır. Bir çok bakımdan farklı olan kimseler arasmda sıkı bir münasebet devam et tirilirse hem psikolojik hem mane.vl bir eşitlik meydana gelir, uzun bir müddet sıkı bir münasebette bulunan kim selerin müşterek bir karakter edindikleri görülmüştür.. Bugün dünya kamuoyu önünde memnuniyetle ifade edeblliriz ki bu gerçek en güzel Ifadeslnl yüzyıllar boyu süregelen Türk Ermeni dostluğunda bulmuştur.. Ancak, düşmanlar, dünyanın ceşltll yerlerinde Türkler aleyhine bitmek bilmeyen düş manlık gayreti icinde.. Bir za manların «Türk gibi kuvvetli» sözü daha sonraları «barbar Türkler» olmuş.. Müslüman Türklerin kurduğu, gelmiş geçmiş sayılı devletlerin ba şında gelen Osmanlı İmpara torluğu Içln «hasta adam» denilmiş.. Yedl düvel salınmış çökertilen imparatorluğun ustüne. Bir «mütareke» ile 8ilahları elinden alınmış, bir «anlaşma» ile parçalanmak istenmiş.. Dış düşmanlarımızın ard dü şünceli politikasma alet edilmiş kimileri. Yıllar yılı kankardeş birlikte yaşamanın zevk ve huzurunu duymuş olan toplulukları birbirine kırdırma siyaseti gerçekleşmiş.. Kol kola yürüyen, omuz omuza haysiyet mücadelesi yapan imparatorluğun evlâtları birbirlerine hancer cekmişler, kanlı bıçaklı olmuşlar.. Türkiye düşmanlarının cErmenl katliamı» adıyla dünya halk oyuna sunduğu olaylar aradan yarım yüzyılı aşkın za man geçmiş olmasına rağmen tazelenmek isteniyor.. Hiç olmazsa hâtıralan taze tutma çabaları gösteriliyor. Lubnan' da düzenlenmek Istenen Türk ler aleyhindekl nümaylş ve bir Fransa şehrlnde Türkler aleyhine dikilen anıt Turkiye Türkler! aleyhine açılmış bir soğuksinir harbinin devamı sayılmalıdır.. Ancak yeni bir çağ açan büyük Türk Fatih Sultan Meh met'ten tevarüs eden tolerans ruhu yüzyıllar boyunca Türklerde devam etmiştir ve hâlâ da bütun insanlığa ör nek olacak sevryede devam et mektedir. Bu tolerans ruhudur kl Osmanlı Devtetinln yö netim kadrosunda Ermeni va tandaşlar görev almışlardır.. örneğin Ohannes Davut Paşa Dışlşlerl Nazırı (Bakan) Mardik Oskanyan PTT Nazırı ve daha blrçokları.. Şimdl İse ver gl vererek, yatırım yaparak, sınırda vatan bekcüiği yaparak, sanatkâr ve çeşitll meslek erbabı olarak gayrimüslim vatandaşlarımız vatandaşlık görevlerinl en öst seviyede yapmaya calışmaktadırlar.. Şimdl sonsuz bir kıvanc ve gururla diyoruz kl bugün sırf müslüman oldukları Içln, budist oldukları lcin, hatta ve hatta sırf renklerl siyah oldu ğundan bulundukları ülkelerde hâlâ hakatet ve zulme ma ruz kalan insanların mevcudiyeti bir gercekken aziz Türk milleti kendine has bir şekilde bir daha kanamamak üzere bu yaraları sarmasını başarmıştır.. Bu tutuma karşı bizler ne yaptık, acı da olsa bu konuya değinmeyi bir yurttaşlık görevi addediyorum. Yurt dışında bazı Ermeni gençlerı Türklük TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI İDARE MERKEZİNDEN Bankamız 1211 Sayılı Kanunun verdiğl yetklye dayanarak 2 kasım 1981 tarihinden itibaren, tedavüle peyderpey ve yeterli miktarda 5000 liralık banknot cıkarmavı kararlaştırmış bulunmaktadır.. Tedavule çıkarılacak olan 5000 liralık banknotların başlıca özelliklerl kısaca şöyledir: Eo'adı 72x140 mm. Rengl: Hakim renk ön yüzde kahverengl, oran| ve mavl, arka yüzde kahverengl, oran| ve yeşll olup diğer renk karışımları da mevcuttur.. Ön yOzü: Banknotun flllgranı harlc tamamını kaplayan glyoş bir zemln Ozerlnde sağ tarafta Atatürk'ün yarı cepheden büyük bir portresl. solunda glyoş bir motlf ıçlnde Atatürk filigranı, bunun üzerinde serl ve sıra numarası, ustte ortada Ikl satır halinde cTÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI» ibareöi ortada glyoş bir lâlo motlfl uzerlnde Ikl satır halinde «BEŞ BİN TÜRK LİRASI» yazısı İle altında gene Ikl satır halinde kucuk puntoıarla «14 OCAK 1970 TARİH VE 1211 SAYILI KANUNA GÖRE CIKARILMIŞTIR» Ibaresl. daha altto BAŞKAN «Osman Şıklar» ve BAŞKAN YARDIMCISI «Yavuz Canev'»nln imzaları en altta giyoş bir kenar suyu, sağ üst, snğ alt ve sol alt köşelerde değişlk glyoş motlfler Dzerlnde «5000» rakamı bulunmaktadır.. A/nco sağ ortada banknotu boyuna kateden özel bir emniyet clzglsi vordır.. Arkasi: Banknotun sol üst kenarından başlayıp ortaya doöru uzanan tek satır halinde «TÜRKİYE CUMHURİYFT MERKEZ BANKASI» ibaresl, ortada Mevlâna Müzesinin bir resml İle sağ ustünde kücük bir Mevlâna flgüru mOzenin solunda büyük glyoş bir rozet Içlnde «5000» rakamı. sağda flligran boşluâunun üstünde bir rozet ıc'rde «5000» rakamı, altta «TÜRK 5000 LİRASI» yazisı banknotun alt kenannda ise giyoş bir kenor suyu bulunmaktodır., Anılan bonknotların örnekleri Bankamız ve dlğer Banka'arın gişe'erinde görülebilir. {Basın: 13420) 8629 düşmanı güçierin Türklük aleyhtarlığı eğitimin etkisinde kaldılar. Bunların sebep olduk lan her kanlı eylemden sonra biz valiyi, yurt dışındaki soydaşlarımız da elçimizi ziyaret edıp bu insanlık dışı olayları içten sözlerle kınadık. Şayet bu kınamalarla birlikte yurt dı şındaki ırkdaşlarımız çocukları nı bizlerin düşünceleri paralelinde yetiştirme cabalarında olsalardı eminim ki bu insanlık dışı olaylara tanık olmıyacaktık. Burada bir gerçeğe de değineceğim: Bazı sözcülerimiz dava kapanmıştır, diyorlar. Hangi dava! Dava yok ki kapanmış olsun. Şayet bizim bir davamız varsa o da ancak yüzyıllar boyu birlikte zevk ve huzur icinde yaşamış olan bu iki kardeş toplumu birbirine düşman eden dış güçlere kar şı olabilir. Şimdi kahir çoğunluğu Türk Ermeni dostluğu yanlısı olan yurt dışı soydaşlarıma sesleniyorum. Şayet üc bin vıllık medeniyetinize kanlı ellerin leke sürmesinl istemiyorsanız çocuklarınıza bu gerceği bizler gibi sizler de öğ retin. Türk ulusunu gerçek yönüy le tanıtmak amacıyla bir olaya değinerek vazıma son vere ceğfm. Atatürk'ün dediği gıbi cTÜRK MİLLETİNİN KARAKTERİ YÜKSEKTİR» Bu yüksek karakterli ulusun sayın Devlet ve MGK Başkanı Saym Org. Kenan Ev ren yurt dışında bir kısım Errnenilerin Türkiye alehtarı ve insanlık için utanc verici olay lara sebebiyet vermiş olmaları nedeniyle bir televizyon konuş masında «Onlara gereken cevap verilecektir. Ama iftiharla sövleyebillrim kl yurt içindeki Ermeni vatandaşlarımız, bunların yaptıklarından tedirgin olmaktadırlar. Katiyen tasvip etmemektedirler. Yurt İçindeki Ermeni vatandaşlarımıza da teşekkürlerimi ve en lyi dileklerimi ulaştırıyo rum. Biz bu topraklar üzerinde "v'aşayan ve Türkiye Cumhu riyeti vatandaşı olarak bilinen herkesi bağrımıza basarız. Ka fatasına bakmadan fikriyatına bakmadan vatandaş olarak ka bul ederiz.» Sayın Org. Kenan Evren'in bu konuşması o gün Ermeni asıllı Türk vatandaşların tüm yuvalarını bir huzur ışığıyla aydınlatmıştı. Şu anda Ulu Tanrıdan en iç ten diieğım bu huzur ışığının tüm yurdumu aydınlatmasıdır. Türklük düşmanları şoyet utan ma duygusu taşıyorlarsa bu gerçekleri okuduktan sonra başlarını öne eğmek zorunda kalacaklardır. TORKOM İSTEPANYAN Gazetenin yazdığma göre Brezilya'dan Yunan gemileriyle getirilen kahvenin yazgısı da şöyle: « Getirtllen kahvenin gümrük Işlemlerl yapıldıktan 8onra Cumhuriyet Bayramından önce turistik tesislere satılacağı öğrenlldl ve masrafları hesaplandıktan sonra kilosu 1200 llraya satılacağı belirtlldi. Türkiye'de cekilmiş kurukahve en son olarak 1978 yılında kilosu 300 llradan satılmıştı.» Anlaşılıyor ki gelen kahve turistik kahve olacak... Zaten Brezilya'dan getirilen kahve gemlden büyük 6zen ve sıkı güvenlik önlemieri arasmda boşaltılmış. Tıpkı bir yabancı devlet başkanmı ağırlarcasma «emniyet tedbirleri» alınmış... Eh, kahve hazretlerinin böyle karşılanmasına şaşılmaz... Çünkü uzun yıllardan beri yabancılaşmıştık kahveye... Tüm kahve tiryakileri icin kahve bir düştür artık... Pekl, ne yapalım? Sorunun yanıtı coktan verildi: Kahveci yap bir demli cay... 1931 27 EKİM 1931 îkinci Balkan Konferansının Ankara'daki tarihi celsesi ANKARA 26 (Telefonla) İkinci Balkan Konferansınm tarihi son celsesini yapmak üzere dün hususi trenle İstanbul'dan Ankara'ya gelen Balkan devletleri murahhasları saat 15'de Meclis binasına geldiler. Gazi Hazretleri saat 15.30'da refakatlerinde Baş vekil, Meclis Reisi ve Dahiliye Vekili bulunduğu halde toplantı salonuna geldiler ve konferansm son celsesi açıldı. Gazi Hz. hitabet kürsüsüne çıktılar, salonu dakikalarca süren bir alkış tufanı sarstı. Büttin murahhaslar ayaga kalkmışlar, Reisicumhur Hazretle rini alkışlıyorlardı. * Gazi Hz. sükunet hasıl olduktan sonra kelimeleri tane tane aöyleyerek çok akıcı bir tarzda Pransızca bir nutuk irat buyurdular ve konuşmalarmm sonlann da sunlan söylediler: « İnsanlan mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak gayri insanı ve son derece teessüfe şayan bir sistemdir. însanları mesut edecek yegane vasıta onları birbirine yak laştırarak onlara birbirinl sevdlrerek karşıhkh maddi ve manevi ihtiyaçlannı temine yarayan hareket ve enerjidir. Cihan sulhü içinde beşeriyetin hakiki saadeti ancak bu yüksek ideal yolcularınm çogalması ve muvaffak olmasıvle mümkün olacaktır. Size tuttugunua şerefli insanlık yolunda örnek ola cak ciddi ve devamh mesai ve bu mesainin muvaffakiyetlerle sonuçlanmasını temenni ederim Milletlerinize benden hararetH muhabbetler, samimi dostluklar götüTünüz. Sizi ve sizin şahsınızda asil milletlerini7i hürmetle bir daha selamlarım.» Cumhuriyel Sahibl: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. adına NAOtR NADt Genel Yayın Müdüru HASAN CEMAL Müessese Müdürü EMİNE UŞAKLIGİL Yazı Işleri Müdürü OKAÎ GÖNENStN Basan ve Yayan: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik T.A.Ş. Cagaloğlu TÜrkocagı Cad. 3941 Posta Kutusu: 246 tSTANBUL Tel:20 97ü3 BÜROLAR: • ANKARA : Konur Sokak 24/4 YENÎŞEHÎR Tel: 17 58 25 17 58 66 İdare : 18 33 35 • tZMÎR: Halit Ziya Bulvarı No: 65 Kat: 3. Tel: 25 47 09 13 12 30 • ADANA: Atatürk Caddesı Türk Hava Kurumu ts Hanı, Kat: 2. No: 13 Tel : 14 550 19 731 r AK V I M 27 EKÎM 1981 Öğle İkindi 12.58 15.51 ILAN Petrol Ofisi Izmit Bölge Müdürlüğünden kapalı zarf usulü ile (800 Mt. 22 m/m. çap 2.1 et kalınlığında çelik çekme boru yine 1500 metre 57 ve 54 3,6 et kalınlığında çelik çekme boru alınacaktır. tşin muhammen bedeli 3.274.000, TL.'dır. îhale günü 9 kasım 1981 pazartesi günüdür. Geçici teminat 98.220 TL. olup, teklif mektuplan en geç 9 kasım 1981 günü saat 14.00'e kadar Bölgemiz Muhaberat Servisine verilmiş olacaktır. Bu hususta şartname almak isteyenler îş günü ve iş saatlerinde Bölgemiz Ambar Şefliğlnden ücretsiz olarak alabilirler. Ofisimiz 2490 Sayılı Kanuna tabi değildlr. (Basın: 22843) 8589 Imsak 5.41 Gtineş 7.23 Akşatn 18.12 Tatsı 19.44
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle