18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DÛfil cuMHuıırn 2t ÜJMT MAtlM ,VAMYAMA ilç İ SAM YELİ Yazan: Mehmet SELAHATTtN Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca YASAR KEMAC ladı ülkelere. GUnlert», haftalar ca çekildiler. Kentlerin», »vierine vardılar, vanr varmaz da ambarlara saldırdılar, baktılar ki, ne görsünler, ambarlar tamtakır, hiç bir ülkenin, kentin ambarlarında bir damlacık olsun yiyecek yok, «Amanuı, ne oldu btzlm ytyeceldere?» Tuhaf kılıklı kannca gilldü: «Behey ahrnaklar, behey kaa kafaü, behey incir çekirdeği beyinlı kpr'nc;ı kardeşler. farkında mısınız biz ne kadar zamandır yiyecek biriktirmiyoruz kendimize? Bütün gücümüzü saray yapmaga, ta yerin ortasından ma vi elmas kayasıru çıkartarak taht yontmağa harcamadık mı? Behey unutKan kuş beyinli karınca kardeşlerim, dünyanın dört bucağından topladıjımız gü zel yiyecekleri sultarumızın ambarlanna taşnnadık mı? Şimdi sultanımıZM ambarlan agana kadar yiyecckle dolu, değil «ni? O kadar aşkla şevkle şu yeryüzünden yiyecek topladık ki sultanımıza, sultanımız da, filleri de, kuşlan da, biz yeryüzünün tekmil kanncalan da yesek o ambarlardaki yiyecekleri on yılda bltiremeyiz.» «Şimdi ne yapacagız öyleyse?» dediler, bıyılclannı uzun uzun biribirlerine sürterek konuştular. Kentlerde böyle aç susuz, ne yapacaklannı bilemeden, durma dan bıyıklannı biribirine sürt» rek doJastılar. Ne hüdhüdler oaşı ortalıkta görünüyor, ne de sul tandan en kflçük bir haber geliyordu. Bu koca kentlerde ülknlerde tek başlanna. kuyunun dibindeki taş gibi Öyle kalakalnrşlardı. Yaşlıların büyük bir ço gurüuğu da açlıktan yatakiara düsrnüsler, bir uçtan si«ip şışip ölüyorlardı. En sonunda gene tuhaf kılıkJı karınea ortaya atıldı: «Behey arkadaşlar,» dedi. »burada böyle eli kolu bağlı, açlıktan öle öle, beklenir mi? ' Böyle giderse bu kış bir tek canlı karıncn kalmayacak yeryüzünde.» «Yapılacak bir şey \ar mı, eeey tuhaf kılıklı?» dediler kanncalann ululan. «Bir düşünelim,» dedi tuhaf kılıkiı. «Belki bir yerden bir ş»y ler buluruz da karnımızı doyurur da açlıktan ölmeyiz.» «Bu kış kıyamette, dünyayi boydan boya kar örtmüşken biz nereden yiyecek buluruz?» dediler karıncalann ululan. «Hele bir deneyelim. belki bir yerlerde bir şeyler bulabıura. Belki kar yağmamış bir yer, beî ki bir buğday amban, belld bir fırm, açık kalmıs bir kapı, biı silo btılabiliriz... Belki atalanm;zdan ka;mış, unutulmuş bir yiyecek deposu... Belki, belki. belki... Hangi giinü gördük sabah olmamış... Haydıyin kannca kar deşler, yiyecek aramağa yoılara düşelim. Az gidelim, uz gıdelim, dere tepe düz gidelim, altı aylık bir yol gidelim, görelim ns olur. ne olursa, ha diyelim, güzel olur. Haydiyin...» YÜRİN: KARINCAİARIK ÇOĞU KIRMIZI SAKAL OLUYOR «Şlmdi senl yıldınmım lçine atsam. » «Vaigeçmetn filllgimden altanım.» «Kanatlanm kırsam, knparsam . » «Vazgeçmem, fiUigimden sultanım.» «îki gözüntl birden çıkarsam.j «Vazgeçmem.» «Bütün hüdhüdlerinl yaksam, dünyada bir tek kuş. bir tek hüdhud kalmasa . » «Vazgeçmem, hiç kitiıse da ' 1 lik tadını almıs. bu yüce tada vararak mestolmus hiç kimsa de filliğinden vazgeçemez nltanım.» dedi kuş. öÇiindü. «Vay be. fil olmak da neymiş be!» Durdu, azıcık utandı, so^ da çabuk çabuk: «Bana azıcık izin sujtanım.» Hemen uçtu vardı çınara kıçv nı hızlı hızlı ağaca sürdüktea sonra geri geldi. Sultan: «Anladım.» dedi güldü. Ve bütün bunlar sultanı derin derin düsündürdü. Enayilik etmisti. hem de enayiligin büyügünü. Ne demişti de karıncalara, kuslara her biriniz birer filsiniz, füler kanncaların, kusların soyun dan gelir, demişti! Al şimdi. ayıkla pirincin taşını, al bakalım. çık bakalım bu işin altından... «Ne yapacagız, ulukepez kardeşim?» «Bunun hiç bir uman yok, suîtanımız. Hiç bir umarı... Kıymete kadar hüdhüdler ve karınca lar fü kalacakiar.» «Ama onlar fil degiller ki...» «Fil oldular, sultanımız. Sen onlan fü yaptın ya...» «Fil yaptık onlan aaah, kendimiz fil yaptık şu kadarcık k ncaları, aaah. fil yaptık, kendi çorabımızı, kendi başımıza kendı elimizle biz örduk. Eee, ne o!a cak şimdi?» «Hiç bir şey oJmayacafc.» «Kıyamete kadar böyle mi » «Böyle sultanımız, ağaçların altında jtımak jumak karıncalar, üstünde küme küme kuşlar, kıoları ayna gibi açılarak kasm la kaşm edecekler.» • Biz ne yiyeceğiz o zaman. biz soylu filler? Siz ne yiyeceksiniz o zaman, sız soylu kuşlar, filhk Öğrettik ama karıncalara, kötü fülik, fil yaptık onları ama, bindiğimiz dah kendi elimizle kestik. Bana kim saray yapacak buij dan sonra, tom ambarlanmı baJ özü. çiçek özü, çekirdek, bocek özüyle dolduracak, !:im? Aaah, bir bulup da bir yitırdiğim karmcalarım, aaah! Söyla, hüdhüdler başı, biz ne yaptık böyle, biz kırmızı sakallı mendeburdan korkarak ne yaptık böyle. ne yaptık? Ne çabuk da inandılar o küçücük şeyler fil oldukiarına... Ne de hazırlarmıs f;l olmağa. Ben ne bileyim ben... Ben biliyordum ki, kadim eelenekti ki bu, onları fil gibi fil deği! de, fü yapmadan. karmcahklarını unutturmadan sonuna kadar güçle buyrugumda tutamazdım. İnsanlardan ögrendim bunu. Onlann her buluşu iyidır diye, işte bak, başıma öyle bir işler açtım ki ne işler. ne işler ki ne işler! Silâh geriye teptt Ben onlara karıncalılüannı unutturayım derken... Aaah, şu Insanlar yok mu, yok mu!» 56 Keremin evden gidisi, Wr başka deyimle fcaçısı böyle olmuştu. Blr gece eve gelmedi. Daha ertesi gece, daha ertesi n celer... Reyhanı sarsmıstı bu. Sadece: . Bu yangından hiç olmazsa o kurtulsun, dedl kuru blr eesle. Nilüferin öksürükleri başlamıştı yeniden. Ne var ki bu sefer tükürdügü kanla birlikte ciğerlerinden küçük parçalar da tükürüyordu. Bunu ilk gördügünde: . Anaaa, diye korkuyla bağırdı. Ana, cigerimi kusuyorum bak. .Hiç öyle şcy olur mu kızım? Hiç öyle şey olur mu? Bak. İstersen yokla. Ciğer parçalan bunlar. Reyhan da görmüştü parçalan. Ganp bir hissizlikle seyrediyordu. Kütleşmişti hisleri. Ancak bir saat sonra, mutîakta, kızının cigerinl tükürdügünü yeniden hatııladığında ağlamaya başlamıştı. . Allahım, diyordu. Senin adaletin nasol şey? îşledifim bir günahın acısını niçin çocuklarımdan çıkanyorsun? Ne yaptılar onlar sana? Beni ezeydin, parça parça edeydin ama, o masum yavrucaklardan ne istedin? Epey bir müddet ağladıktan sonra: . Of. dedi. Of. Meğer nasıl ateşten gömlekmiş ana olmalc. Kız, bütün gün uyuyordu. O uyurken intihar korkusu kalmadığından, süniklene sürüklene ev ışlerini yapıyordu Reyhan. Bir hafta sonra Keremden bir kart gelmişti. Marsüyadayız, diyordu. Sıhhatim fyi. Bu kadarcık. Onların halini sormuyordu. Niçin sorsundu? Bilmediği şey miydi ki... Föyle söyledi Reyhan kocasına. . Evet, dedi Fahri. Sağ olsun da... Bir pazar giinü Fahri, kızının başucuna orurmuş, Kur'an okuyordu. Sesi güzeldi. Önce mınl mırıl, sonra yültsek sesle okıunaya koyulmustu. Bir ara Nilüfer uyandı: . Baba, dedi. Kur'an okuyorsun değil mi? . Evet yavrum. . Ben öldüm değil mi? . Nasıl söz öyle yavrum. ölsen benimle konusabilir mliin? Okuduklannı Allah kelamıdır, belki bize merhamet eder. . Allah, bir cadıya merharnet etmez. . Nasıl yani? . Ben cadıyım. Bütün uğursuzluklar benden geliyor siz«. . Sen bir meleksin kızım. . Hayır cadıyım ve öldüm. Hem de cehennemdevim. Etrsiımda cehennem ateşleri yanıyor. Tam ortasındayım. Öldüm ben artık. . Hayır yavrum ölmedin. Biz seninle şimdl yemyeşfl çayırlarla kaplı bir yerdeyiz. Bak yavrum, görüyor musun yeşillikleri? . Ha! Evet, göriiyorum baba. Karşıda küçük blr göl var, görüyor musun onu da7 Evet. Evet, Göriiyorum. Nilüferlerle dolu bir göl. Beyaz, mavi, pembe nilüferlerls dolu göl. Bir sandala blnmjşiz ikimiz. Ben kürek çekiyorum. Kve, anlatılan her şeyi yaşıyordu. Evet baba. Ne güzel Nilüfer bunlar. Sakin koparmayasın. Kıyabilir miyim hiç. Seyret, mavi, mor, pembe ve beyaz Niluferlerle çevrili her yanımız. Beyazlann arasında ne güz«l bir reng cümbüşü bu. Evet. Evet. Şündıye kadar hiç mor, mavi, pembe nilüfer görmüs muydtin? Yo, görmemistim. Ama, bunlar ne kadar güzel şeyter! Evet. Ne kadar güzel! Bevazlar daha çok. Ne güzel, na guzel. Baba, burası ne güzel bir yer! Ya ne güzel. Oh, Tanrım. Cennet gibi bir yer burası. Ne lyl ettin de getirdin beni buraya. Bundan sonra sık sık geliriz. Sık sık geliriz. Niye annemla kardeşlerim yok? Annen iş japıyor. KardcşJerin gezmeye gittl. Kardeşlerim, kardeşlerim, kardeşlerim... Sesi gittikçe zayıflıyordu. Sonra sustu. Tekrar uylcuya daidı. Fahri, onun ölmekte olduğunu göriiyordu. Gözlerinden süzülen vaşlara aldırmadan, yanık sesiyle Kur'an okumaya devam etti. Bu sırada kapı açılarak, Reyhan içerl girmişti. F3hri: Sus. dedi, parmagını dudaklarına yaklaştırarak. Sus. ölüyor yavrum. Tuzlu sular doluyordu ağzına. Kur'an okumaya devam ediyordu. Rsyhan, karyoianın ayak ucuna kapanmış, sarsıla sarsıİa aglıyordu. Be'.kı bir saat böyle geçirdiler. Sonra Nilüfer, tekrar gözlerini açtı. Beni yine oraya götürür müsün ba'aa? Tabi kızım. Istedigin her zaman. Ne güzeldi nilüferler. Sen onlardan dah3 güzelsin. Nilüfer, bu şekilde iki ay daha yasadı. Bir akşam: Anne. anne. diyerek Reyhanı çağırdı. Kadın yüreği çarparak koştu. Anne bu gün o kadar iyiyim ki. Hiç sıkınhm yefe. Sahi mi yavrum? Elbet sahi. Kalbimin Uzerindeki agırlık tamamen lcalktı. îyileştim ben. Allaha şükürler olsun. Bir gün iyıleşeceğinı bılıyordum. Babam nerede? Odssında. Çağır onu buraya. Peki. Babası gelince. Baba, dedi sevinçle. Ben lyileştfm O kadnr iyiylm H... Allaiııra sen büyüksün. Her şeye iadirsin. Şükürler olsun sana. Ya iyüestim iste. Tabi iyileşecektin yavrum. Kardeşlerim nerde? Sonra, birden hatırlayarak: Sahi, diye ekledi. Rıza tutuklanmıştı. Kerem de gemid olınustu değü mi? Her şeyi hatırlıyordu. Rıza nasü? Çok iyi. Bir daha fcl ziyarete berabeT giderîz olmaz mı? Niçin olraasm. Ya Kerem? Hıç mefctup yazdı mı? Marsilyadan bir kart gonderdı. Getirin o kartı bana ne olur. Karrı, koşup getirdi Reyhan. Uztın uzun s?yrett! manzarayı »enç kız. Ne güzel yerler! Kardeşim şlrcdl oralarda yaşıyor degil Evet. Ne güz«~ Kartı kokluyor, Ppücüklere boğayordu. AçJık öylesine vurmuştu ki başlarına, fil oldııkları akıllarına gelmiyordu Bu kadar tela? ehnenlîe hiç gerek yokmuş.» «Nasıl?» «Karıncalann ylyeeekleri var mı kentlerindeki ambarlarında? Bütün topladıklan yiyecekleri bana taşımadılar mı? Bunca zaman saray, taht işinde çalışmadı«Çıkmazlar,» dedi ulukepez. lar mı? Kendilerine yiyecek taşı«İnsanlar kanncalar3 sız filsinız yacsk vakitleri oldu mu?> demişlerse, üç yüz yıl borazan cOlmadı,» dedi kuş. «Ambarlaçalarak kanr.caları bir ün ı'u rında bir damlacık yiyecekltri olacaklanna inandırmışlarsa ÖUD yok.» da bir iş var.. .Şimdi iyi, daha kannları tofc. «Öyle mi?» diye sordu sultar..n Oradan buradan birazcık da yi«Bunda bir iş var,» dedi kuş. yecek buluyorlsr. Kış gelip de «öyleyse düşünelim.» dedi sui kar yatmca, kış gelip de dünyada hiç bir böcek, çiçek, buğday, tan. • Olur,» dedi kus. •Hele ben çekirdek kalmayınca ..» gideyim şu dala konayım da kı«Kalmayınca,» dedi kuş, «na çırm bir iyice kaşıyayım. Kıçımı yapacaklar?» kaşımadan hiç düşünemez ol«Ne mi yapacaklar, açhktan dum. sustanım.. kmlaeaklar. aç kalmca da hemen «Tuhaf,» dedî sultan. .Ben de fil olmadıklarını anlayıp kanncaöyle. Haydi git kaşı da gei. Vox lıklarını, kuşluklarını anımsaj'ayok, bak, gel benim agacıma kon, caklar, ondan sonra da ölüm besen jnıkarda, ben ajagıda kaşı dene gelince bana gelip yiyecek nalım. Ve hem de kaşınarak dü isteyecekler... Ben de...» şünelim, olur mu?» Çok korktu kuş: .Çok güzel.» dedi ulukepez. «Ben kıçımı hep kaşırsam, hep Altta sultan kıçını agacın gövfil olarak kahrsam, bana bir şey desine vermiş, yukarda kuş ar 3'apmazsın, değü mi?. diye yalkasını bir dala dayamış, durma vardı. dan gidip geliyorlardı. • Sana hiç bir şey 5'apmam, isUzun bir süre sonra. birden tediğin kadar da yiyecek verikes.kin bir sevinç çığlıgı kopar rim. Sen istediğin kadar kıçını dı sultan: sür ağaçlara, sen bir filsin.» • Çabuk gel, çabuk gel,» diye «Onlar da birazıcık fil.» de kusu çağırdı. Kuş hemen yu«Olsun olsun,» diye çf>ştu hüdkaydan asağı uçup indi. hüdler basa. <Birazıcık fillik ye«Buyur suitarum.» ter onlara. Ya sanca karıncala«Tamam.» dedi sultan. «Oldu. ra ne diyorsım sultanun, onlan «Kumazdırlar,» dedt h'idhüdler başı. «O insanlar yok mu, çok kumazdırlar. Onlarla çok yaşadım, onları yakından tanırım.» «Eee, Işte sonucu. Karıncaiar fil olunca toptan elimden çıktıbırakır da filükten atarsak. zaten karıncalıktan çıktıiar, öyle ortada kalırlar.» «Onlar da birazıcık fil olup. kıçlarmı senin kuşlar gibi yılda bir ay kaşıyacaklar, olur mu?» nOlur,» diye sevindi hüdhüdler başı. Sevincinden o dala konup ondan kalkıyor, o daldan kalkıp ona konuyordu. «Sen bütün yıl hiç durmadan iyi bir filden de, benden de daha çok kıçını kaşıyabilirsin.» «Sağol, varol sultanun. Şimdi kanncalar kış gelip aç kalınca...» «Beklsyelim,» dedi sultan. «Kıçiarını kaşımaktan vazgeçmesinler de göreyim onlann kıçiarını...» Kış geldi, kar bastırdı kanncalar kuşlar daha ormanda kıçlarını bıkmadan usanmadaıı ağaçlara sürüyorlardı. Hüdhüdler başı da birkaç güne bir sultanm saraymdan karınca ülkelerine, ormanlara uçuyor, onlarla hiç konuşmadan yukardan ormanları seyreyliyor, geri sultanın sarayına dönüyor, gördüklenni ona en küçük ayrıntısına kadar söylüyordu. Ve sultan gelecek günü sabırla bekliyordu. Karıncalar yerde, kuşlar dallarda birden farkına vardılarki üşümüşler ve hem de açlar. Kuşlar hemen uçup yuvalarına gittiler, sultanın onlara verdigi ambarlardaki yiyecekleri yeyip keyiflerine baktılar. Kanncalarsa ilk önce şaşınp ormanda ormaga, yeni doğmuşcasına doğayı koklamaga başladılar. Agaç lara tırmandılar, sıvandılar, yap raklan kokladılar, bıyıklannı biribirlerine sürterek uzun uzun uzun konuştular, baktılar ki aç biilaç ortahkta kalmışlar. Sürü ler halinde karıncalar birkaç glin ormanda dalgalandılaj dur dular. Açiık öylesine vurmuştu K d başlanna artık ne fil olduJdan akıllarına geliyor, ne ağaçlara kıçlannı sürmek. Yaşlılar, çocuklar açlıktan yurüyemez olmuşlardi. Tuhaf kannca ortaya atılıp: «Yahu arkadaşlar, bizler fil olmadan önce ülkelerimiz, kentle rımiz yok muydu?» diye sorun caya kadar karıncalann bu şaş kmuklan sürdü. «Vardıj. dediler. «Eeee, kentlerimizde de yiya ceklerimiz yok muydu, bizler fil olmadan önce?» «Vardı,» dediler. «Öyleyse günlerdir bu ormanda ne dolanıp duruyoruz?» «Gerçekten.» dediler, «ne dola nıp duruyoruz bu orman çıkmazında?» «Düştük bir ormana yol belll değil... «Yatanz yatanz gün belli değil...» «Haydi öyîeyse ülkelprimize.» Ormanlardan, ovalardan, dağlardan tepelerden, koyaklardan sel gibi kanncalar akmağa baş TiFFANY BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 Uzay yolculuğuna çıkan pi lot 2 Yaşamakta olmas'an Kaşsız enli bir tür yumuşak ever 3 Felaket olasılıklarmda söz açan ve sözünü ettiği bu olasıbk lann gerçekleşmesinden lcorkulan kimre anlammda kullanılan bir deyimde geçen söz Belirti 4 Bir uyuşturucu madde Tek kanathlardan bir böcek 5 Öz olmayan Tersi beyaz 6 Bir telgraf türü Tüm, bütün 7 Nikel'in simgesl Bir Hun imparatorunun adı 8 Yırtıcı bir hayvan 9 Engel Yeterli YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1 Bir çokgende ardışüc olmaj'an veya birçok yüzlüde aynı düzlem üzerinde bulunmayan iki köşe arasında çekilen çizgi 2 Tersi bir kişi tarafından okunan veya çalınan müzik parçası Tersi soylu, soydan 3 Defisrli bir taş Kısa zaman 4 Yaba ni hayvan yakalama ve öldürme isi Birdenbire 5 Eglenceli ve hafif konular iizerine yazılıp bestelenmiş sahne eseri 6 Ün Ahçı yardımcısı 7 Tersi danslı ve resmi giyimli seca top lantısı Otaklık. çavır 8 Tasav vufa dayanan türîıl ıslam ögrefi lerine verilen isun, rol 9 Da yanıklı 123456789 OiŞi BOND D t N K Ü BCUMACAMN ÇÖZÜMÜ SOLDAN SAGA: 1 Koloridye 2 özenen Al 3 Potuk Aba 4 Ün ratsaM 5 Kaan 6 Enemek lz 7 Müfit 8 Evir Asar 9 kenl Sıla. YfKARIDAN AŞAĞIYAv (DFPAM1 VAR> 1 Köpülmek 2 Ozon Nü ve i îeT Defın 4 Onur Miri 5 Rekaket 6 In Tak As 7 Asa A51 8 Yabani Al 9 Elam Zara.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle