18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
UI CUMURİYET 9 OCAX 1977 B aşhkta: «Çağın Grrisinde Kalanlar...» değil, «Çagın Gerisine Gidenler...» demenıin nedeni, kimi kafaların ve yöneticilerin, çağımızda btlyük bir hızla her gün, her an değişip gelişen sosyal ve ekonomik değer yargıları ve uygulamalar karşısında, yerinde saymayı bile beceremeylp, daha önce ulaştıgımız aşamadan geriye doğru gitme çabasında olduklarını vurgulamalrtır. Bu «Geri gitme çabasınmn türlü amaçları var. Pakat baş amaç yülardan beri bu stitunlarda birçok kez belirttiğim gibi Türk halkını afyonlayıp uyutarak onun emeğini daha rahat sömiirmektir. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Çağm Gerisine Gidenler Hıfzı Veldet VELiDEDEOĞLU ifliralara bir süre inanmış clnıam, bugün bile bende bir utanç duygusu uyandırır. leti Egiüm. Oğretim ve Külıür İ^leri Bakr.nı sayın Derviş Eroğlu tarafından verilmiş ve bu bakanlık, tartışma konusu ders kitaplarının Kıbns Türk okuîlarında ok'.ıtulmamasına karar vermiştır. Deraek yavru vatan yöneticiierı, ana vaıan yöneticilerinden çok daha üeridedir. Kızılbaş Çok önceleri bu sütunlarda anlatmışum. Yedi sekiz yaşlarında idim. MahaUemizdeki çocuklarla sokakta oynarken arasıra bızim mahalleden geçen pos bıyıklı yaşhca bir adarnın arkasından: «Kızılbaaş, kızılbRaaş...» diye bağırırdık. Benden dört yaş kadar büyük olan ve çocr.klann «lideri» durumunda bulunan Bahattin adındaki arkadaşırruz bu adamın k:zı!baş ve kızılbaşlığın da gâvurluktan beter olduğunu söylemişti. «Mum söndü» lâfını ilk kez o zaman duymuştum. Bahattin'e de babası anlatmış bunlan. Akşam ben babama sorduğumda: «îftiradır» demiş ve eklemişti: «Alevilerin bir kısmı Bektaşidır. Bektaşilerin âyinlerine yani toplu ibadetlerine kadııv lar da katılırlar. «Mum söndü» iftirası buradan gelmiştir. Kızılbaşlar da bizim gîbı Türk ve Müslümandır. Hem sen niçin böyle şeylerle meşguj oluyorsun?» Başka şey sormağa cesaret edemedimdi. Mahalleden geçen bu adam biz bağınrken dönüp bakmazdı bile. Bir gün ben yabancı mahalleden gelmiş bir çocukla kavga ederken, çocuk cebinden çıkardığı küçük çakısını sol bileğimin üstüne sapladı ve kaçtı. Sag elimin baş parmağını yaranın üstüne bastırdım. Kan bir türlü durmuyordu. Annemin korkusundan eve de gidemiyordum. Işte tam o sırada yine mahalleden geçmekte olan bu adama arkadaşlardan biri benim durumumu anlatmca, adam geldi baktı; ben parmağırr.ı kaldırdıkça kan boşanıyordu. Hemsıı belinde sarılı şal kuşagımn arasından çıkardığı tütürt tabakasından bir tutam tütün alıp yarama basürdı ve benden istediği mendili sikıca üzerine sarıp bağladıktan sonra. teselli edicı birkaç tatlı söz söyleyip gitti. O zaman şaşıp kalmıştım. «Gâvurdan beter» dedikleri kızıîbaş bu muydu? O günden sonra adamın ardından bağırmadık. Bu küçük ola3T burada anımsamamın nedeni Aleviler hakkmda uydurulan çirkin yakıştırrnaları çok küçük yaşımdan beri duymuş oiduğumu belirtmektir. Sonralan Alevi vatandaşlardan çok dostum oldu: Devlet memuru, yargıç, öğretmen, ögrenci, hatta köylü. Hepsi de namuslu, vatansever ve çoğu gerçekten aydın insanlardı. Atatürkçülüğe ve layiklik ilkesine yürekten inanıyorlardı. En önemlisi, hepsi de özün özü Türk milliyetçisi kisilerdi. Aynoa gerek bizim Çorum'da gerek baska illerimizde birçok Alevî köyü gördüm. İnsanlan çalışkan, neşeli, cana yakın, yağız kisilerdi. Çocukluğumda bunlar hak Lise Kitabında Alevilik Atatürk döneminde Sünni Şiî karşıtlığmdan soz edilmezdi. Bu kavramiar saniu unuıulmuştu. Kimse kimsenin dinsel inanışma karısmıyordu. Geigelelim 54 yıllık Cumhuriyet dönenıınde olmayan bir şey, MC iktidan döneminde oldu: Aievi vatanaaşlar hakkındaki iftiraîarı anımsatan çirkin cümleler lise Felsefe kitabına geçirilcli, hükümet eliyle ve Miili Eğitim Baksnı bu kitabı Türk Parlamentosunda savundu. Ne hazındir kı, ülkemizdeki 15 miiyon Türk vatandaşını çirkm ithamlar altında buakan «Felsefeye Faşlangıç» kitabını savunan Türk Bakanınm s o yadı «Erdem» Arapça anlamı ile ı Fazilet»dir. Yine ne hazındir ki bu Felsele kitabını yazan kişı Mubahat Küyei adında bir profesör hammdır. Şöyle yazmış bu hammefenrii: «Ehli Sünnet. Kur'anı Kerim'e olduğu sibi inanıp «ahkârma ııyanlardır. Şia, din haşkanlığı meselesindc Ali'yi tutanlardır. Bunlar Ali'yi Tanrı mertcbesine çıkaranlar (Gâliye)dır. Gâliye'ye pöre domuz eti ve şarap. dince vasak (haram) değildir. hplâldir. Evü erkek ve kadının evlilik rttşı cinsel ilişkiler karması «zinâ» da hclâldir. Din yasasınuı buyruklarını dinleraemek gerekir.» İşin çok acı bir yonü de, günlerden beri birçok gazete haberine ve köşe yazılarma geçen böyle çirkin suçlamalan içeren bir kitabın Milli Egitim Bakanhğı Taiim ve Terbiye Kurulunca onaylanması ve zorunlu tek ders kitabı olarak Milli Eğitim Bakanlığır.ca milletin parasıyia bastırılmış clmasıdır. Talim Terbiye Başkarmın görevden alınması ve kitabın iki sayfasının ipta.i ile bu iş düzelmez. Milli Efitim Bakar.ı görevden ahnmalıdır. Ardından hükümet çekilmelidir. Çünkü. bu felsefe kitabındaki gaf gibi birçok gaf, liselerin öbür kitaplarmda da vardır. Üstelik bu kitaplarda Türk dil devrimine ters düşülmüştür. Buna en giizel yanıt: «Yeni Türk dili ve kompozisyonu ile Tiirk Edebiyatı kitaplannda yeni dil ve imlâ kurallanııa uyulmadısi. yeni tarih kitaplannda anlaşilma eiiçlülü doğnran ağdah bir dile yer verildijçi söriilmüştür...» diyen Kıbns Türk Federe Dev Saj"n Prof. Mubahat Kuyel 26 aralıK 1D75 tarihli gazetelerde çikan açıklamasında bir de şunl«n söylüyor: «1350 yıl önce görünen ve belkl de hiç nesli kalmamış olan Gâliye'nin bugiin yurdumnzda yaşayan Alevîlerle aynı olduğu söylenemez. Yanhş yere böyle sanarak kitabıma ve bana haksız isnatlarda bulunulmuştur» diyor. A efendim, maderaki nesli tükenmiş bunların. ne gerek vardı bir lise kitabmda bunlann zinayı helâl saydıklanndan söz etmeye. Bir lise öğrencisi bunu bilse ne kazanacak, bilmese ne kaybedecek! Kısacası ne yanından bakılırsa bakılsm bütün bu savunmEİarın çürüklügü ve bunun gibi kitaplarm ülkeye getireceği kötülükler açıkça görülüyor. Ahlâk kitabmm yazarları da, kitabımıza dokunulursa ve detişiklik yapılırsa dava ederiz demişler. H?.k!arı var. Çürkü onlann kitap üzerinde bir «telif hakkı» vardır ki bu. geniş anlamda bir (ikişilik h3'<kı»dır. Tıpkı küçük gördüğü işçilerin şerel haklan gibi bir kişilik hakkı. Bu hukuksal konu ayrıca ele alınnıasa değer. Cıcı Demokrasının Sonu mu? Özüi' ve Kabahat Birtakım savunnıalar yapılıyor. Bütün aydınlar bilmeü Prof. Mubahat Kuyel hanur.ln kımliâini. Tarih kitabının yazan Yılmaz Oztuna beüi: Eski bir AP politiKacısı. Ama Mubahat hanım üniversite profesörti. Merak ediyorum, hangi yabancı ülkede bulunmuştur acaba? Bir Felsefeye Başlangıç kitabır.da «Ehli Sünnetnlik ile «Şiilik» ve «Gâliye» inanışlannın yen olmalı mı? «Yasak cinsel ilişkiler kurma (zinâ)» ksvramı yer almalı mı? Milli Eğitim Bakam Erdem'in Parlsmentodaki savunmasmdan birkaç satırı da izninizle aşağ'.ya aktarayım: •Kitaptaki siiıler Ale\i\crle ilgili dcğlldir ve kitapta Alevîlerle ilgili bir nonnç çıkaranlar yanılıvorUr. Bu kisım Türkiye'de jaçayan Alevilerle iljrili detüdir.» Prof. Kuyel hanım da öyle dıyor. Oysa bu savunmanın ilertutar yen yoktur. Herhangı yeni bir ansiklopedide «Alevilik» bendinı açıp okuyaniar orada «Şia»yı; «Şia» bendini açıp okuyanlar da Aleviliği bulurlar. Durum bu olunca. kitapta «Ehli Sünnet» karşısına konulanlar için ille de açık açık «Türkiye'de yaşayaıı Aleviler» mı demek gerekırdi? Kaldı ki Milli Eğitim Fakanı savunmasında, «Bu kitap, bütün Türliiye'tle düzeltilecektir. Sanırım bir dizfri yanlışı olmu$tnr» diyor. Kitabın yazBn da «Dizgı yanlışı» savunmasını iieri sürüyor ve gazetelere bu yolda demeç veriyor. Söz konusu Felsefeye Başlangıç kitabından yukarıya aktardıgım satırlann anlamı açık açık meydanda. Hangisinde dizgi yanlışı vardır bunun? Kim inanır bu savunmaya? Uzun yıllardan beri kitap ve makale yayınladığımız için. dizgi yanlışmın ne demek olduğunu biliriz. Bunu okuryazar herhangi bir kisi de bilir. Düzettilecek dizgi yanlışı neresindedir o satırlann? Hem, mademki bu satırlann Türkiye'deki Alevilerle ügisi yokmuş niçin düzeltme gereği duyuluyor. TDK'nun Raporu Daha neler var Bakanlığın zorunlu kıldığı kltapiarda. Türk Dil Kurunıunun «lsmarlaraa Ders KiupUrı Izerine Kapor» başlılvlı. Küçük falcat özlü kitabmı okumalanru bütun okurlarıma salık veririın. Buraya ömekler aktarrr.aya olanak yok. Eger ıççi vatandaştn şerefının. doktor vatandaşın şerefındcn daha az olduğunu veya Cumhuriyet'ir. kurulusunun, 1924'te halifeliğin kaldırılmasından sonra başladığını, yani Osmanlı devletiııin. ancak haüfeiiğın kaidırıln'.ası ile sona erdiğını ögrenmek isterseniz, liselerin yeni ahlâk ve tarih kitaplarını okuyunuz. Türk dılinın nasıl yozlaşürılıp Osmanhcaya dönüstürülmek istendiğini bir küitür suikastı olarak görmek arzu edersenız. .\ine bu kitapl?ra göz gezdinniz. Çağın gerısine ctoğru nasıl koşar adımla gıttiğimızi göreceksiniz. Geriye gitme çabasmı şimdıye dek dın ve miUiyet gibi kutsal kavramlarui gölgesınde sürdürmeye çahşıyorlardı. Şımdı kendı koşutlarında okumuş yeni kuşaklar yetiştırme yontemını uygulamaga başiadılar. «Atatürk» diye dıye, Atatürk devrımcilıiinı ve sosyal ılerlemeyi yozlaştınp yoketme gırişimindeier. Düçünce ve yönetinıde Osmanlüığa. dilde Osmar.hcaya döniTıek isüyorlar. Böylece Atatürk devrimciligini ve onunla birlikte yeni yeni kendini bulmağa başlayan Türk küitür deâerierinı ve insancı düşünceyi de yoSetme': emelir.celer. Vaktiyle Ingiliz emperyalizmine hizmet eden Mütareke dönemi hainlerinin kahntılan şımdi sahte bir milliyetçilik maskesi takarak ABD emperyalizmine hizmet yarışmdalar. Ne yazık ki Türkiye'mizde büyük bir çoğunluk bu konuda henüz bir alacakaranlığın içinde bulunuyor; Türk'e yönelik üu gaflet va hıyanetin farlcmda dejil. Hainlerin amacı bu karanlığı olabildiğince sürdürerek uğursuz emellerine erişmektir Ama erişemiyeceklerdir. Bir Dostluğun Öyküsü OKTAY AKBAL Evet Hayır DESTANL1K BİR SAVASIM B lr Tonguç yaşadı bu ülksde: Mehmet BAŞARAN köyler babası, halk baSası... Diriltici, güçlendirici bir rüzgâr estirdi en uzak köyde. Halktan yana dbnsün istedi çark, oköyü canlandırmak. tş çok ağır: kusTinu yaşıyoruz yeniden. On nun tarlalanna çevirmeğe kal«Öyle safhalan var ki, cnlan hal binlerin kafa ve yürek ıta'k.lakıştı suları .. Yarattığı devrimci lederken. öyle kayalara tesadüf rıyla yaratılan. gittikçe gürleşen ediliyor ki, granitleri tuzbuz eteğitim eylemi yeni bir buluş sabir senfoni dinler gibi oîuyoruz mek» gerekiyor. Sonra «Bugünyıldı dünyaca, ansiklopedilere saürlar boyunca; arıtan, venılekü teşkilatm hiç biri bu acı regeçti. Ama 1946'larda «Belini yen emeğin senfonisini... Taşla, aliteye göre kurubnamıs (1935). kırmağa» kalkıştı egemen <üçler toprakla, agaçla, malsüıayia. rzBu uğurda canmı verecek CgereO'nun. lısan halkımuın derinlerinden kirse) öğretmen ve etitmenfer ye sUzülUp gelcn değerlerte besleKöy Enstitüleri imecesiyle: tiştirmek zorunlu. Ama eğitimde nen, çagdaş teknikle biçimlenen «Halkı bilinçlendirmek. ekonoyblun biae göresini geliştirmek. mik ve siyasal alanda onu gvç bir senfoBİ bu... TJttfiiftar, umv.t Birlikte çalışılacak adamlan bul suzluklar; atüımlar, yıkılışlar var lendirmek, iktidara katılmAsmı içinde... Elbet kusursuz değü, mak... Tümü kurulu düzenin göve ağırlığıru koyarak, altyaoı rüşü, alışkanlıklariyle koşullanbir hayli çatlak. bozucu ses de devrimlerini gerçekleştirecek gümış. «Aradıgımız adamlan. hayat çıkıyor arada. Falsolar da oiucü oluşturmasını sağlamalı» is:ıta, kurslarda yoğurmak &nretiyle yor... Ama hep uyanık, hea teyordu Tonguç ve arkadasiarı. elde edebileceğiz. Henüz hamur tikte Tonguç. Uç uca eklenen siIkinci Dünya Savaşuım ağır yoğurma de\Tİndeyiz.» (Sf: 16) garaları. koca gövdesiyle çagdaş koşuilan içinde nasıl girişilebil1940'lara değin sürüyor bu döbir promete gibi ışık, cesaret. mi?ti bu işe? Kaplumbağa hızıynem. Köy Enstitüleri Yasası çıgüven. dostluk. sevgi dagıtıycr la işleyen o tutucu, bürokratik karılmca, eyleme geçiş. yaygınlaşher yana. Kirli çamaşırlarını çiortamda, nasıl yürütülebilmisti tırma başlıyor. Doğa ve insan tiler gibi özenle yazdığı mektup böyle bir atılım? Altı yıl °ibi kaynaklanmızın özelliklerine gölarla, erip yetişiyor her oirine. kısa bir sürede. nasıl toplumsal re pınl pınl bir «Nisan HaritaOrkestranın önünde hep. Alnı gelişmemizi hızlandırıcı boyutsı» oluşuyor. Kırlar ortasmda, ter içinde. değneğini kaîdırıyor lara ulaştınlabilmişti? Gerçekten çarıgı, çaputu, öğrenme istegiyle kimi zaman: «Bütün Enstitü Mühalkçı iktidarlann ilerde de yaköylerden gelmiş on bınlerce çorarlanacakları bu devrimci eği dürlerir.e» yazılıyor mektupİBi: cuk ve ak çadırlar... Ne bannak, İlkelerin oturması, uyumu, getim imecesi neydi, nasıl islerdi? ne derslik, ne de öncelerde benlişimi, zenginleşmesi «icra»nm zeri görülmüş bir çalışma örneği. Çagdaş Yayınlan. bu soruınra kusursuzluğu sağlanmağa çalışıAğaç altlan, duvar dipleri, tarkaynağmdan aydanlık getiren lıyor... lalar, derslilt olacak. Yaşanarak, bir yapıt yayımladı güz basınDaha sonra Şube Müdürii oıa zorluklan yenile yenile, yeni bir da: Mektuplarla Köy Enstitüsü yasam düzeni kunılacak. «Bu rak hep yanıbaşında göreceğimiz Yıllan. Kitaba, İlköğretim Gensl Müdürlügü döneminde (1935 Ferıt Oğuz'a yazılan nıektuplar müesseseleri klâsik okullara benzetmemek için elinden ne geda, nasıl yaklaşılacağını görüyo1946) çalısma arkadaşlarına, Enslirse yap. Herkes bir deta serruz köy sorununa: «Yapmacık titü Müdürlerine, öğretmenlçrısemlemeli ki yeni bir vaziyet ala ne, Millî Eğitim Müdürlerine, münevverle köye giremeyiz. kobilsin.» (Sf: 41). kimi vaîilere, ilköğretim müfet yü harekete getirebilecek içinden tişlerine. köy öğretmenlerine eleman bulmak» gerek. Amaç: üre Kolay mı yetişeceklerin emekretimi arttırmak, teknikleştiryazdığı 102 mektubu alınmış Tonleriyle coskulu bir imsceyi başlamek, olabildiğince rasyonalize et guç'un. Düzenlemeyi «Devrim tıp yilriitmek; çadırlardan, banmek... Dagımk, perişan, bitkin naklar kurmak kan&Uar açıp kîAçısından Köy Enstitüleri ve T Tonguç» yazarı Engın Tong aç (oğlu) yapmış. Engin, yazdıgı önsözde «mektuplasmanın», o günün aykııı koşulları içinde girişilen işi yürütmek isin bir «yöntero» olarak kullanıldıjını belirtiyor. Böylece daha bir önem kazanıyor mektuplar. lometrelerce uzaktan su getirmek santral kurmak? konulan yeri yaşanası duruma getirmek?. tşlikleri, derslikîeri. tarlalarıyle «Müessese a n kovanı gibi işlameli ve balını yapabilmeli.» Yapmasın3 yapıyor da; bunalanlar, panikieyenler, bedensel çalışmayı küçümseyenler, öğrencileri kıştartanlar, «efendilik» ahşkanlıklanyle tancı. bozguncu davrananlar. beeeriksizliklerir.i «yüksek pedagoji uzrnanlığiyle» örtmege yeltenenler çıkayer arada. Kıznuyor, yorulrouyor, ayrı ayrı dert anlatmaği, dostça arkadaşça mektuplarla aydırmağa çalışıyor her birirsi. «Biz elimizden gelen gayretle ve azami tahammülle sizin gibi toy arkadaşlann akıttıklan zehirleri ytıta yu ta eleman yetiştirrr.eğs çalışıyorıız.» (Sf: 39) Enstitü, kendi emegiylâ yaşama gereksinimlerini karşılayabilmeli, imeceye katılan herkes yeni değerlerle bezenebilmelı, hoşgörüyle, kendi kendini elestirerek sağlıklı bir demokratik yaşamı gerçekleştirmelidir. Klâsik okulun kof değerieri bannamamalıdır burada. «Tabiatla çarpışa çarpışa ondan bir nimet koparabiünek hakiki kahramanbkUr.» Böylesi bir yiğitlikle yürütülmektedir eylem, ancak İkinci Dünj'a Savaşı yaşamayı, iş görmeyi zorlaştınnaktadır. 150 grama düşmüştür kişi başına ekmek payı. Trakyanın boşaltılması üzerine Kepirtepe Köy Enstitüsü de Hasanoğlan köyüne göçmek zorunda kalmıştır. Daha da zorlaşabilir koşullar: «Kudretim bu kadardır; bundan fazlasını benden beklemeyin» gibi Tanzimat mantığma uyulmamaU, yeni bir insan tipi yoğurduğunu unutmamalı Müdürler: «Elinizdeki talebejT öyle bir hale getireceksiniz ki, bir gün onlara maaş verilemese, yani memleket veremeyecek duruma gelse, felaketler birbiri üstüne yıkılsa, onları ateşler içinde bıraksa, yine onlar maaslarının verildiği; ekmeklerin serbest satüdıgı devirdeki haleti ruhiye gibi sağlam bir imanla işlerini görebilmelidirler. Köy Enstitüleri talebelerinin olgunluk imtihanı bu olmahdır. » (Sf: 61) O yıllarda her 17 Nisanda Devlet Baskanının ağzından okul yap tırmadaki tutumlanna göre «ba şanlı» ya da «basansız» diye radyodan adlarının okundugunu anımsıyoruz valüerin, kaymakam lann, müdürlerin... Açık yüreklilikle, cesaretle bütün sorunlan kuıcalanmış ülkemizin, mektuplarda. «Kardeşim» diye başlayan her mektup bu gün de vurula kınla, sürüle devrimci imeceyi yürütmeğe çahşanlara ce saret, bilînç kaynağı... Tonguç, dostlukla, sevgiyle, mertlikle dolu koca bir yürek; halkının kurtulusu için çahşanlara bu gün de ışık tutuyor kltabı ve eylemi. çirnde blr şey koptu. öjle anlar olur, vaşamanın tüm anlamı ya da anlaşmazlı£i. aynı kapıya (,ıkar ikisi del hirrien anlaşılıverir. Vanrsınız bir gerçeğin ta dibine... Boştur çerisi, hiçliktir, yoktur. ölümdür. Varsa yoksa, o yaşanan kısacık zaraanlarm tadıdır. tuzudur. acısıdır tatlısıdır. Se\1 gelir en bafta, sonra da dostluk... Yaşamm iki değeri, ustün değeri... Bunlan zaman zaman tanır iosanoğlu. Zaman zaman görmerJikten, anlamazhktan ırelir. Sevileri kendiraize saklarız ço£unlubla. Gömümüzdür o içimizde kalan. Dostluklar daha başkadır. Blr insanla bölü.şiilen bir meyvadır o. Aynı tadı duyarak. a.vnı coşkuyla, ajnı mutlulukla «S.K. Yetkin S. Rahmi» Georges Duhamel'in «Gece Yansı ttiraflarısnı çeviren iki dost... Lise öğrencisiyken dünyamı alt üst eden. bana insanın, sanatın, kendimin yollarını gösteT?n bir roman . Kaç kez okudum! Orasuıı burasını çize çize.,. Klmdi çevirenler, S.K. Yetkin ve S. Rahmi? Bilmiyordum. Ama o güne dek okuduğum çevirücrden daha iistiin bir Türkçe tadı vardı bunda. Duhamel'in Salavin'i bizden biri obnuş, aramıza kanşmıştı. Sonra zaman geçti, Yetkin'i de, Eyüboğlu'nu da tanıdım. önce vazdıkları. çevirdikleriyle. sonra yaşamdaki uğraşları. kişüikleriyle... Biri milletvekiliydi profesördü, öbürü Eğitîm Bakanlığında Talim ve Terbiye Kurulu üyesiydi. En azından yirmi yıl uzaklık vardı aramda. Bizim hocalannuzdılar, iiğrcticilerimiz, ustalarımız Bir de Ataç elbet. Ataç. Yetkin ve Erüboğlu... Benim kuşağurun, edebiyatçı kuşağının okuduğu tanıdığı, birşeyler aldığı. öğrendiği üç yazar, üç «hoca» oldular... Ne var ki üçü de zaman zaman dost zaman zaman birbirine karşıydılar. M. E. Bakanlığının Tercüme Biirosu, Ataç'ın başkanlıgında kurulmuştu, onun yerini Eyüboğlu aldı, sonra d» Yetkin... Bir takım politik rüzgârlar esiyordu o çünlerde de. Dostlan birbirinden ayırıyor, yeni dostluklara. yakmlıklara itiyordu. Biz yeni yetişen genç ozanlar, yazarlar ise, bizden önceki kusağın üç <boca»smın. hepsinin birden, hoşlanna titmenin olanaksız olduğunu anlamaya başlıyorduk. Ya ince hesaplar yapacaktık, ya da kendi kişiliğimizi dü.şünecek, gerisini umursamayacaktık. Kimimiz öyle yaptı; künimiz onun bunun dümen suyunua gitmekte yarar var sandı. Sonunda, sanınm kendi kişiliklerini taşıyanlar, kişih'klcri üzerine titrejenler üstün çıktı... Anılanmı yazmıyorum daha... Ama zaman zaman çeçmlşln olaylsn üzerinde duruyorum. Ataç ve Eyüboğlu yaşamda değiller. Yazdıkları ortada... Türk edebiyatınm zengin bir parçasıdır onlann yapıtları. Yetkin ise aramızda. konuşuyor, yazıyor, çaüşıyor, belki ders bile veriyor. Yaşı yetmlş üçe gelmek blr düşünürü, bir beğeni adamını, bir yazan. vasamın difina itmez. Geçmisi daha iyi değerlendirraek, olaylan çöztimlemek, daha doğru yargılara varmak çağıdır bu yaş. Yetkin'in yeni yapıtlarında son kııkelli yıllık düşün yaşamımızın özlü bir yorumunu yapacağını sanırım . «Türk Dili»nin Ocak sayısında «Bir Dostluğun öykü»ü»nü okurken duydum bu kopuşu... Yetkin, gençlik yıllarımn yakın arlodaşı Eyüboğlu'nu anıyor bu güzel yazısında. 1933te başlayan on yıl kadar süren bir yakuılık. Sonra uzaklaşış... Hatta zaman zaman «Karşı cephe»lerde yer alırcasına bir çatışnıaya düşüş... Hatırlarım, lM7481erde Yetkin'in çıkardığı Sanat ve Edebiyat» gazetesine yazı verenleri nasıl kınarlardı Eyüboğlu'nun yakınında yer alanlar, ya da kendilerlni öyle sananlar! Oysa Yetkin, çıkardığı gaıetenin sütunlanna tüm yazarlara, ozanlara açtnıştı. ama garip bir çeklngenlikle bir takım yazarlar, ozanlar yaklaşmamışlardı vanına. Bütün bunlan bugünün kafasiyle ölçmemek, o günlerdeki bavayı, eğilimleri hesaplamak gerek. Benim içimi sızlatan gerçek dostluklann da siyasal esintilerden etkilenmesi, insanın en yakını saydığı kişilerdeo bile. bir süre için de olsa, kopabilmesi... Yetkin, birlikte çalışmalarını anlatıyor, Paris yolculukları, BerUn'e gldlşleri, bir şeyler arayıp bulamayışlan. sonra Edebiyat Fakültesinde doçentllkler, Ankara'ya gidiş, uzaklıklarııı girmesi... Vetkin'in kaleminden okuyalım: «Pazar günü bir şey olmanuş gibi gene ona gittiğimde. kapalı kapı olayından hiç söz etmedlm. ü da hiç bir şey olmamıs gibi davrandı. Odasında bulunanlarm sayısı üçe beşe çıkmı.ştı Ben de politlka alanında yeni dostlar edinmiştim. Ama bugün anladım ki içten dostluklann dışındaki bütün dostluklar geçicidit. çünkü bunlann büyük bölümü çıkarcı ve sözde dostluklardjrj» Üzerinde durularak, tekrar tekrar okunacak bir cümledir bu: Içten dostluklann dışmdaki bütün dostluklar jeçicldir, çünkü bunlann büyük bölümü çıkarcı ve sözde dostluklardır. Yetkin şöyle sürdürüyor: «Öyle saruyomm ki her dostluğun bir almyazısıvardır. Gün gelir, nedendir bilinmez o İçten bağ kopuverir... Yıllarca süren dostluklann, sonunda uzaklaşüğını, ufuklarda ufaldıkça ufaldiKinı. çıkıp glttiğini birçok örnekleriyie gönrntjümdür ben. Bu kaçınılmaz olava katlanmaktan başka çare de yoktur. Gerçekliğin katıhkları, insanlaıda bıraktığı acı tortular, alınganlıklar bekienmedlk olaylar içinde kaymalar, sömürücü blr takım yaratıklar oldukça her sey, en temiz, en çıkarsız dostluklar bile giinün birinde uzaklasıp gider.» Blr süre karsılaşmamak. görüşmemek bozmaz dostluklan. Çünkü o dostluk kopmıış. yıkılmış degildlr. Bir takım yasanı oyunlan ayırmıştır iki yakın insanı. Yeniden bağlanmak, kaldıklan yerden sürdürmek olasıdır içten dostluklan... Nltekim Eyüboğlu da, yirml yıl sonra, Yetkinle karşüaşınca hiç bir şey ounamıs gibi davranmış. Bunun gibl Yetklr. de. Eyüboğlu' nun ölümflnden sonra da onu «yaşar» saymaktadır. Mektuplannı okudukça. «tçimi bir sıcakhk sanyor. Sabahattln'i yanımda duyar gibi oluyonım» dijor... Î ici demokrasi 19ttO'lar Türkiye'sinde çok tutan blr deyimdi. içinde yaşadığımız çok partlli rejiml vurjulayan «sözae demokrasi, Filipinci demokrasi, göstermeuk demokrasi» gibi başka deyimler de vardı. Ama belki de halkımızın mizaha yatkın eğiiimlerlne deıık düştüğü için en çok «cici demokrasi» kuUamlıyordu. Kikir özgürlüîrüne kapaü bir toplumdaki çok partiii rejim cici denıokrasi'dir. Türkiye 1977 yüında fikir özgiirlüâiiie kapalıuır. Bunun ne demek olduğunu son günlerde çoğu kişinin gözünden kaçau şu kısa haberde gcrebiliriz: «Bursa (Cumhunyeu Türkiye Sosyalıst işçi Partisi Bursa İI Başiîanı Nurettın Bayram, komüniznı propagandası yaptığı gorekçesıylo tutuklanm^tır. Bir ıhbar üzerme Nurettın Bayram'm evinde ve TSİP İl Merkezinde siyasi polis tarafmâan arama yapılmıştır. Arama sırasınrta komünizm propagandasırı ıçerdiği ileri sürülezi ses ban:lanyla yasaklanrraş yayınlar ele geçırüdiği belirtilmişıır. Nöbetçi mahkemece sorgusu yapüan TSİP tl Başkanı Nurettın Bayram, komünizm propagandası yapmak ve yasaklaıımış sol yayıniar cuiundurmak suç'jndan tutuklanarak cezaevine V:onınuştux.» Büyle bir haber üyesi bulunduğumuz Batı dünyasmda görülemez. Türkiye'dekine benzer bir olaya raslamak için Ispanya'va kadar uzanmak gerekir. Ne var ki 1976'nın son günierinde yasa dışı Ispanyoi Komünist Partisi lideri San'.iago Carillo tutuklandıe; zaman büıün Avrupa ayasa kalkmı.ştır. Batı basını, politika çevreieri ve kamuoyu bu olayın üstüne öylesine bir ağırlıkla abanmışlardır ki Komünist Partisl lideri sfkiz çün tutuklu kaldıktan sonra saliverilmiştir. Oysa Türkiye'de komünizm propagandası yaptıkları şerekçcsiyle kişilerin, parti yöncticilerinin, yazarların, yazıîşleri müdürlerinin tuluklanmaları, rejimin doğal ya^antılarından sayıknaktadır. tşte bövlcsine bir rejimc cici demokrasi denir. Cici demokrasi sürdükçp; insaniar ve örjütler komünistlik gerekçcsiyle baskı altında kaldıkça; Batı demokrasisinden uzak bir yaşam siyasal düzene egemen olacaktır. 1960larda ve 1970'lerde bu yolda çok yan yanldı, büyük bir savasım sürdürüldü. Kuşkusuz aydınlar Türkiye'tieki rejiml «cici demokrasi» fliye nitelemekte çok haklıydılar. Aydmların fikir özgürlüğünc dayalı demokrasiye kavuşma yolundaki ufraşı, halk yıgınlaruu, işçi kltlelerini, siyasal partileıi etldledi. Sjimdi Türkiye'de sol partiler, işçi sendikaları, meslek odaları fikir özgüriüğüne Cayalı demokrasinin koşullarında birleşmişlerdir. CİIP, fikir özgürlüğünü engelliyen maddeleri yasalardaıı tcmiıliyeceğlne söz vermistir. Partinln bu aşamaya varışı 1970'lerde olanak kazanmıştır. 1960ların CHP'sl cici demokrasinin koşullannı benimsemişti. O günlerin CHP' si ile ilerici aydınlar arasuıdaki çelişki bu nedenle doğaldı. 1970'lerin CHP'sl Batı'daki burjuva demokrasilerinde geçerli fikir özgürlüğünü örgütlenme olanaklanyla toplum yaşamına kazandırmak yolunda sözrenniş, bu sözünü progranuna geçirmiştir. 1977 seçim yılıdır. CHP seçim blldlrgesinde fikir özgiirlüğü örgütlenme Uoşullanyla birllkte yer alırsa ne olacaktır? CHP iktidara yakın bir noktada bulunnıaktadır. 1977 yılı bu nedenle cici demokrasinin sonu olabillr. Türklye'de komünist partilerl kurulabilir. Bu aşamaya varmak. İlerici aydınlann, emekçilerin, halk kitlelerinin başansı sajılmalıdır. Ülkemizdeki en sol örgiitten liberal kuruluşa değin her kurumun bu aşamaya gelinmesinde payı vardır. Bugünkü Türkiye'de DİSK ile Türkiye Barolar Birliği fikir öıgürlüğüne dayalı demokratik düzen konusunda ortaK görüşü paylasıyorlar. tîlkenin en büyük partisi de aynı düzeydedir. Demek ki cici demokrasi'yi tarihe gömmek yolunda azımsanmıyacak bir güç oluşmuştur toplumda.. Acaba tarlhsel dönemeç aşılabilecek midir? Tüm demokratik ve ilerici yrırttaşlarla örçütler, bn dönemeci aşmakta güçlerini bütünleştirebilecekler midir? Türkiye fikir üzgürlüğüne kavuşabilecek midtr? Komünist olmayan yurttaş komünistlik suçlamasmdan kurtıtlabilecek midir? Komünist yurttaş da yasalann güvencesi altmda fikirlerini Batı'da olduğu gibi sa\unabilecek midir? 1977 bu sorulara yanıt verecek: bu yıl ya cici demokrasiyi tarihe gömeceğiz, ya da demokrasiyle illşkisi bulunmayân bir çok partill rejimin dağdağasında bir süre daha yuvarlanacafB. C =L* 111111M111111111111111111111111111111111111111 • M1111111111111111111 • 11 f I f 111 f 111 '^f 1 SAM YELİ YAZARI E I MEHMET SELAHÂTTîN'in | DEV ROMAN! ÇIKTI: \ § 1 ŞEHİRDE I I İNSAN YOKTU [ 1 = | = = SOSYOEKONOMiK KO$ULLARIN AiLE BAGLARİNt KOPARIP, KiJiliRi TEK BAŞINA TOPLUMA FIRLAII^ININ ÖYKLSL'. TOPIUM BİREY iLfŞKILERiNiN; TOPLUMCU Bizim Yazarlanmız Dizisinin 7. kitabı. 304 sayfa, 25 lira. GOZLE YORUMU. | | | E ~ = ALTIN KiTAPUR. CAGALOGIU ISIANBUL (Cumhuriyet: 30u) | ito seyahat acentesi COURMAYEUR'de (İtalya) Doyaaıya lctyabilacağiniz toplam 51.740 metra uzunluğunda 22 ad«t pist va Mlaski •mrini2dcdir. rİIIIIIIIIIIIIIIIIIUIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIMIIIIIIIIMIIIIIIIIIIIIIIIIIIIUIIIIIIIinH Gerçekten de, çok zor ve çok yönlü bir iştl devrimci egitlm eylemi. Kalalarda, gönüllerde mayalanmayı sağlamak, uygulamaya geçmek.. Eylem içinde, eski alıskanlıklarla savaşmak; ayat uyduramayanları. havayı bozanları sabırla, anlayışla yola getirmek «Resmî yazısmalann» dar ve kuru çerçevesine sığacak işlerden degildi. «Müsait şartlar hazırlanmadıkça, insanlar candan kazanılmadıkça, insanlara karşı mulıabbet ve samimiyetle hareket edilmedikçe degil reform, günlük; basit ve mütevazi işler bile» (Sf: 39) yürütülemezdi. Enstitülerin, mayalanma. kurulus ve eyleme geçiş, mezunlarla yurt yüzeyine yayılma dönem lerinin giderek artan, ger:iim yaratan sorunlarmı, bunlann nasıl çözüme kavuşturulmaga çahşıldığını buluyoruz mektuplarda. Destanlık bir savasımın co? ALPLER'de SÖMESTR TATİU ve KAYAK 0 z 1. TUR 30 . Ocak . 1977 13 Subat . 1977 (11 Gees 15 Gün) 2. TUR S . Şub»t. 1977 • 13 . Subat. 1977 ( 7 G«ce 8 Gün) FIAT : I. TUR : 3.950 TL. + 280 DOLAft T0M.AM : 8.700 TL. 2. TUR : 3.9S0 TL. + 174 DOLAR TOPLAM : 6 900 TL. 1. Sımt OMİ. Tam panıiyon (kahvaltı ve yemekler) gidis • donu;. uçak bilttl. transfarlar v« her an siıinl* birlikt* olacak İtalyanca komiMn Türk rehbet • MÜRACAATLAF İÇİN 10 OCAK 1977 GÜNÜNÜN SON TARİH CRDUGUNU ÖNEMLE DUYURURUZ ACENTEMİZ PA2AR GÜNÜ AÇIKTIR KEZERVASYON ve 8İLGI İÇİN İTO SEYAHAT ACENTESİ Cumhurljet Caödoi. Babll Sokafc No : 11 1 Elmadağ btanbul T«l«fon : 40 11 70 *• 48 42 61 DÖRTLER [DERSANESI DEIMEME EĞİTİMİNE KATILDIKTAIM SONRA KARAR VERİNİZ Modern ve klâsik sınıf lar: 'SOMESTR KURSU: MZŞubat arası72ders LİSE SONLAR İÇİNr 29 Öcak JEKLEMELİLER İÇİN =101731 Ocak Cağaloğluİst.Tel.22 2 4 6 0 (tstanbul Reklâm : 7970) 288 NECLA ÖZGENÇ (BİLEN) i 1e BÜLENT ÖZGENÇ Evlendiler. 7/1/1977 K a d ı k ö y % SATLIK DEGERLİ MÜLK Cumhuriyet caddesi, Elmadag, Hıiton sırasında: Genişliği 714 m2 olan. bodrumu, zemin ve asma katı bulunan MAGAZA; ve yine aynı binada. genişliği 292 m2 olan, 1. katta bulunan ve jazıhane olarak kullanılabilnen bir DARtE satılıktır. Aracı kabul edılmez. Isteklilerin, «DAtBE» rümuzu ile P.K. 176'ya yazı tle müracaatlan rica olunur. (Cumhuriyet: 284) FUlz IŞKORKtTTAN (KOZOL) Faruk tŞKORKLTAN Evlendiler d/1/1977 tstanbul İİB V ANKARA ÜNiVERSiTESi DİL VE TARiHCOĞRÂFY FÂKÜLTESi DEKANLIGINDAN : Fakültemlz Rus Dill ve Edebiyatı Kürsüsüne Profesör tayin edilecektir. îsteklilerin engeç 17 ocak 1977 pazartesi günü mesai saatı bitimine kadar ilgili belgeleriyle birlikte Personel Müdürlüğüne şahsen müracaatlan duy.ırulur. (Cumhuriyet: 295) Cumhuriyet 2S7 Cumhuriyet: 297 (Basın: 10306) 292
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle