27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DÖBT CUMHURİYET 3 1 MAYI1 197S &ı>lEyHıkılf1AKrAİ?[& ABDULCANBAZ TARTIŞMA Samim KOCAGÖZ 50 »Stzî gSfüne» çolt Bevlneeek.. Son âylartta rlufrnadarı yalBttlıktan şikayet ediyor; arandı mı çok seviniyor. Bu saatlerde d« oturup her gün. oglunu, torunlannı bekler. Onlar da aneâk gün aşın gelebiliyorlar. Oğlumuzun işi, her gün erken bitmiyor...» dedi. Sağlık dururmınu sordum; «Bugünlerde iyice...» karşıhğını aldım. Sonra bir koridoru gcçtik. büytikçe bir salonun sagındaki çalışma odasına yöneldik. Hanımı odanın kapısım açınca, yüzüme, karşıki genis pencereden gelen bir aydınlık çarpü. Oldugum yerden bile, bakınca, penrereden timir Körfezi, yükseklerden masmavi deniz görünüyordu. Apartmanın bern yeri yuksekteydi, hem de kat beşinci kattı. Yazarın çalısnıa odası, raflardan da taşan kitaplsrla doluydu. Yazı masasının üstünde açık bir dosyaya yıgılmış yazılı kflgıt vârdı. Masarım solundaki yarı makinesine de bir kâgıt geçlrilıniş. yarısı yazılmıs. oylece. duruyordu. Hasan Bey, pençereye döıiük bir koltuga oturmuş. kucağında bir kitap, bir elinde gözlüğü, dalgın dalgın denize bakıyordu. önce uyumıış kalmış sandtm. Ama bizim giirültUmUze, biraz geç de olsa, başını çevırdi. Stıçları daha da beyazlaşmıştı; alnı daha da açılmıştı. Gözleri ışıl ısıl, yüzü biraa soluktu. Üzerinde beyaz bir gömlek, ince, hatit bir pantolon, ayaklarında terlik vardı. Bize dönünce karısı, «Bâk kim geldi»! diye sevinçli bir sesle söylendl. Sevinci. kocasının sevineeeğini bildiğindendi herhalde. Yazar, gerçekten de sevindi: «Vay Ekrem bey oğlum, hoşgeldin! Senl hugünkü şu güzel lmbat, nıı attı Izmir'e?» diye telâşla dogruidu; ne ki yerinden biraz zorca kalktı. Kavuştuk, kucaklaştık. Onıı yerine oturttum; o da beni karşısmdaki koltuğa buyur etti. Bizi bftylece uzıın uzun durduğu yerden seyreden hanımı sevinçli bir sesle, söylendi: «Ben de akşam çayırıı hazırlıyordum, » «Hazırla! hazırla ya!» diye Hasan Bey, arkasmdan seslendi. Bana döndü sonra. yüzüne gelen azıcık pembelikle, tuhaf bir anlani taşıyan gözlerle bir süre baktı. Yarı alay yarı ciddi bir sesle konuştu: «Nasılsm? diye sormayacağım: îyi değilsin. Kcyfln yerind» değil. Aklın fikrin kanşık; saglıgım begenmiyorsun. Ortalık rezâlet; neredeyse sinirden çatlayacaksın.. Gırtlagına, kafana; tabanlan, topukJan ile basıyorlar. Bak şu (eliyle masanm UitUndeki bir yığın gazeteyi işaret etti.) gazetelere! Bunların yazdıklanmn ötesinde neler oluyor bilmiyoruz. Bu kez iş, 27 Mayıs'tan da berbnt ... Zaten dışa bağımlı, heje Amerika gJbi somürueü tolı; devletin dtknra süyundan gidersen, Rölgeslne aıgmmaya çalııır» «an, sonujvJ»U/oluo.'«eeif seni biih.(»ırı*lı»ı rru«,.«umijutlop, u#Ur ruma gidersin... Biz, yeniliği, deâişmeyi, reformları Tanzimattan beri lıep bir devlete bağımlılıkta aramiîiî. O günden bngün» bir iktidarı efendisi beğenmedi mi, gümbür gUmbUr dUşUrmüîtür. Yerine ilericiyiz, yenilik yapacagız diyenler gelmiş; onlara da efendiler $öyle bir bakmışlar, işlerine geldiği clenli ayakta tutmuşlardır. Çok eskilere de gitmeyelim: Mustafa Kemal'in bftfcırnsızlık savaşı, TUrkiye'ye yirmi beş yıl soluk aldırdı. Onun Mümündpn sonraki hükünıetler, efendileri bıraktıkça yuvarlandı düştü. l!)45'de atılan bağımlılık tohumları, 1980 yılına gelene dek gelişti. Sonra Adnan Menderes'i, elinden Uıtan Amerıkt, bir tıırakış bıraktı, adamcağız ipe dek gltti. Hem de Menderes, dü»mesinden önce, kaç ay önce ansıyarrıayacagım. Amerikftlara gitt.i, yardım, falan filan diye yalvar yakar oldu. Adnmm yllzün« fcakmadılar. O da «Ben de kalkar Sovyetler Birliğine giderim » diye bir lâf etti. Gitmek kısmet olmadı. 27 Msyıs'ta gelenler, yenl anayasa yaptılar, ilerici bir atılıma giriştiler. Ne ki NATO' ya daha bilmem nerelere sadık kalacagız. hemen htikümeti »ivillere devredeceğiz dediler. Belki de iklidar olma, olabilme nitelikleri yoktu. Bunu da bilmek az buz bir akıllılık sayılmalıdır. Içlerinden iktidar olmakta diranen on dört kişiyi uîakla»tırdılar. Hükümeti îsrnet Paşaya teslim ettiler. E... Paşanın zaten eli kolu baglıydı. Etendilere kafa tutmaya, bagınasız bir politika lzlemeye kalkıştı. Bunun nedenlerini bir yana bırakalım: «Yeni bir dünya kurulur, Tiirkiye de bu dtlnyada yerini alır!» demek cesaretini gösterdi. Paşaya çarşaf gibi efendilerden mektuplar geldi; o da yürlldU gitti. Şimdi iyi ansıyamıyorum, sen daha iyl bilirsın, yanılmıyorsam, Paşamız da Amerika'dayken bütçn könuşnıalarında Meeliste düçüriildli. Sonracığıma, seçim falan filân derken, efendilerimiz, yine kendi kafalarına uygoın birini buldular. Bu Süleyman Beydi. Hem de bir Amerikan şirketinln Tiirkiye temsilcisiydi. Uzatmayalım. altı yıl, bir altı yıl daha kanmııza ekmek doğrandı. Diyelim yine ilerlciler dayanamadılar; Amerika da Süleyman Beyden yine caymıştı; geçUftlmi»; mart ayında onun da şapkasını Bafbakanhkta. unutturduk... Oeçtl gitti. Şimdiki hükümetin başı Erim, baş yardımcisı Koçaş Beyler de bu işin altından kalkamıyacaklar. Sıltıyönetim ilftn etmelerinden belli. Seçimlere gideceğlz diyorlar mı? ııeyse karıştırdık. Ama faşizme gittikJeri bir gerçek... Konuşmak yasak, yazmak yasak, kitaplar yasak... Geçen gün, bir akıllı (!) dostum geldi. Şu raflardaki kitaplarıma baktı baktı da, «Hasan Bey kardeşim, i? kötüye gidiyor; bunca kitabı nerey« saklayacaksın?» demez ıni? Kan beynime çıktı. «Yahıı şu gördüğün kitaplann blrer nüshalan bende. Tut ki bunları imha ettiler; dünya yüzilnden kitaplar nasıl kaldınlırmış.» diye sordum. Yalnız bende tek nüsha olan, yayınlanmamış iki kitabımın encamından korkmadım değil. Sonra bir sürü notlarım vardı. Tam o sııada benı mi sever, yazılarımı mı sever bilmem; çok okumuş, çok akıllı genç, bir savrı dostum var; o geldi, «Benim evimi kimse arayamaz, bana dokunamazlar Ustadun...» dıyerekten notlarımı, fişlerimi, yayınlanmamış kitaplanmı aldı gitti. Bu iş yüreğlme oturmadı deftil, bayagı namusuma dokundu ama başkaca da çare yoktu. Delikanll, cici cici gıyinmiş polis evlâtlarımız, hani siviller, bizim evin çevresinde bir zamandır dört dönüyorlar. Doktorlar, her gUn bir saat yürUmemi tavsiye ediyor; ben de öfkemden evden bir adım dışarıya atnuyorum... iyi ml?» Hasan Bey, yorulmuştu, bir soluk aldı. Hanımmm getirdigl çayı içlp biskllvileri yedik, bir §Ur« sustuk. Onu daha çok yorHıamak için, laf olsun diye. «Üzmeyin bu denli kendinizi...» diyecek oldum. Şekersi»;, sakarln koyduğu çayından bir yudum daha aldı. Kızgın konuşuvordu ama gözlerinin içinde banâ karşı sevgi vardı: «Yooo! beni öyie kolay kolay susturamazsın Ekrem, daha BÖZÜm bitmedi. Çoktan beri içimi dökecek adam bulamadım. Yazmak başka, konuşmak başka. Artık çok yaşlandım, hızımı »adece yazı ile alamıyorum. lster istemez beni dinleyeceksin...» (OEVAMI VAK) «Bak öncan, aybaçında bordımzalâdın, blniJttyü* Hrayı âttın cebine. evine gittin, bura dan ba$layalım, nereyd ve nasıl gidiyor bu binikiyü* llr», oldu mu?» • Şimdi bunun hesabı, parayı buradan aldıgım zaman babama falan göttirür veririm.» «Kaç para verirsih ömeğln?» «Sekizyüz dokuzyüz falân, i?ta yüz ikiyüı cebimizde harçlık falan.» «Dur, ne yapıyorsun o lklyüzü'.1» «Işte, Uçbe» arkadas feldlJM zaman, saga sola gezmeye faJan gidiyoruz.» «Nereye?» «Kahveye falan. egl«nc« yerlsrine falan, sinemaya. Ganinoyn falanu. «Gazino mu? Ne gazınösu, ne var Kftzinoda?» «İçki falan.» • Ne içersin »en içınce?» «Şarap rakı gibi ?eyler falan» «Kaç günde bir kafajT çekersin?» «Senfde, ayda bir falan, davamlı ıçınem Jalan.» «Sigara?» «İçerim» «Ne içersin. ne kadar?» «Pek öyle falan aram yok, Samsvın gibi şeyler falan. tki haftada bir paket falan, yani bu ikiyuz kftat yetişmiyor. istesem de yetlşmiyor, yetiştiremiyııruz falan.» «' Özcan aıkıldı İyice;1 sonra izin istpyip çıiup gidinee, aldj birjsi •oıü: «Sıkılıyor blzden, sifara lçiyor yani, bizden sıkıldıgı için onbeş glinde bir dedi, bir tiryaki sründe bir paket siğara içer, Sanısun diyor, Samsun yedibuçuk lira. yedibuçuk lira ama Tekel'rie yedibuçuk lira. Biz bu yöıede, hiçbir zaman Samsun'u yedibuçuk lirndan içmiş degiliz. on liradır. GUııde bir paket. içse ayda Uçyüz lira eder, bu arada kahveden de mahrum, efendim. sinemadan da mahrum. aslında garino denilen bir yer yok bu yörede, gençlerîn Rittiği bir yer, «ma bundan da mahrum, kaç kere gidebilir bu parayla, hiç. Bindörtytlz Ilra alıp da on nüfuslu, çocukları tiniversite, lısede okuyan isçiler var arftmızda. Bunun hiç olnıazsa kaıde?i çalısıyor, halbuki sadece bindörtyüz liraya bakan kimseler var, ba?ka hiçbir geliri olmayan. Oyle aileler var ki, degil gWnde, haftada, altı ay evine et girmeyen kims#ler var...» Altı da üstüde birdir yerin.. Ropoılıj » fotoğrıflır: e Fİkret O T Y A M Deıonler SELÇUK Bir maden işçisi 1200 liranın hesabını veriyor.. MADEN EMEKÇiSi YAŞAMIN TÜM YÜKÜNÜ YALNIZCA ACISIYLA, CEFASIYLA ÇEKiYOR VE OKUMAMIŞ OLMAKTAN YAKINARAK «OKUSAYDIK YER ALTINA GiRMEZDiK» DiYOR Sonra gözünı o sevimll Karrıdenızirye takıldı, Hayri Kurt'du adı. Girgin, herşeye ragmen yaşama kıvılncım belli eden, girgin, «Başlık ne kadar Tonya'da?» sakacı... Sonra mı? Sonra konuş dur biliysun, kapıyı açtıklan gl«Çoook, arazinı sattırır sana. nıaya ba;ladı Hayri, konuşmaya gi kufa geldu, geldugu gibi biraz kufa eger müslüman degil lse, en aşbasladı ve «İMsrmutad» ses alma korktunı. Binduk kufaya, bl oyana çarpıliyu. bir bu yana çagısı onbin, onbin, otuz bin. aracun açıktı: çarpüiyu, deduk ki, yA çıkarız Ama müslUman olan hiçbişey al«Oturyedi doğumluyutn, memle ya çıkmayuz. Çalkalı gidiy, indulc maz.ıt ket Trabzon Donya» yere, baktum, dümdtiutlü/, girliy. «Nasıl almaz?» «Donya mı Tonya mı?» Sevinduk, sanduk ki çok yere «Donya» «Alnıaz. Ben almadum, vallahi nşagu cideceguz, verdller bana «Tonya.» bir marangoz çckicu. ustıılar ge almaz, alsam, bu adanı gıdccek «Evet Donya. Ben mi kaç nüfis lıy. Sonra verdiler bizi Zongııl gıırbelL' çalıvacak, ya olecek, ne liyim, ben dort çocik babasıyım. dak'ta kursa, okur yazarlık yok. yiyecek çolik çocigi, oni biz düBaşka bakdugıım annem var, kız Araba kesmeyi hilmiyonım. bil şünüyoriz. Yolladık oni madene, gardaşlanm var. meçbıır galiy sem iyi olarak. tlk »efer sordu iner çıkamaz, ne oldi? Afedersin rik, ekmek alrlin mi afedersin, lar bfiıiii, yannın nasıl söndUrü bir khpek kadar hasiyetlmiz yok. ıkı de anam vaı bakayı, karde^ lecek? Diyemedım or)i, topıak H Nohut ye, ispanak ye, bulgur ye, lerim çocukları bakayi, maçbur tncaksın cpket saracaksın! Oni Allahın verdigi nimet. ama yapan olarak da onlara bakmnmız ]»• da diyemeriim, tekrar bir ay u yok kl! Bı içme suyi yok burda zım, ben okumadını, okusaydık zııtlılar kursi. Ben çok çsktum, abii, Tersakan'ın suyunu içeyruk, yer altına girmezdık abı. Altı se doudik doftali boyle. bııraya gel Tersakanın suyunu, afedersin ne ohıyi bura Relelu. ben çok yer dık. yevmiye yok, aliyruk oni, hayvanlar, katular.. Ar ettum biler gezdim. Kozluda çalıçlını, ço ne yana verelim oni? Ayakkabına gun, afedprsin kusura bakma be ciktan çalıısmadiRim yer yok.» mı, elbisene mi. bir süpilrgeye nım kaf.im şeyyrtlı, Zonguldakla «Kaç yaşında indin sen ocağa?» çalışiyoıık, aklunız dn kufumuz ocakta. hoşgeldin, safa geldin der da yoktur. şimdi afedersin çok du şefimiz, bir cevap selâm ver«Ben müi?» zorlnndıh ya hırsızlık ynparaksın, miyor burda bize, sormayi ne «Sen.» «Ben aşuğı yukarı. ntlfus k,igı hırsızlıgı da yapsan syıptır, ya lçryıısunıız, ne yıyesunu»? Askerdımı büyüttüm yaşım tutmazdı birini furup soynraksııı o ria a lik rmu? Afedersin sığır mıyız biz, yıp bişey, şaşırduk. Simdi afe baj, lasınlar? Biz şimdi çolık çoçok eahıl gittim.» dersin bi denesi memlekette, hi ciğimizin rızkını arıyorız, afeder Kaç yajındaydın?» denesi asker, ynzıyor ban^, bRba sin ben memlekete para yollama «Küçuguydum i$te?» «Ne kadar mesela, oniiç, on ben sana kıymıyorum dii ayda sam, nıemlekette olsa yapar, aç ılcıyüz Iıracık yolla ban» diyiiıi.. külsa, ayda ben bir bin lira yoldorl, onheş?» «A oralardayduk. Yaçı Dnnyn". ATedersin bu Donya'ya geldi mu lamasam ne rier. ey Ridı dese yada biıyutt.uk işte. işe girdum, ilk bunun evIenmMİ var, ya satarak lan mi? Bir keresinde giimiştim Donya'ya, et alriım bir kilo. sardftfüaaa, Unun Ahmet kuyusundn, s:n iki götlük yerini, ya da ikl dum oni gazataya, komsularım gelduk, açtular kapiyu kapi var ssgırı?» goriip de imrenmesun, yok param ki versem onlara, ımrenır, olur onin için bir fena rüya... Almanj'ada yemisler domiz etl, yesinler, Müslümanız ama bagirir oradan, Allahuekber, yalandır bu, sen Allaha beş bin lira «<m derdin, gonderir mı seni cenne le? Niye oliy bu, neden olıy bu, açlıktan, çıplaklıktnn. Paran oldu mi, R İ Donyal'ı, olmadı mı R defol Donyn'li.. Alta senedir bu ra madencisiyım, bilmem kim ça lıştırır bu ocaği, bilmem vallahi. Diyelim Ahmet bey, niye gel nıiy buraya, ne effik oga? Biz çalışmasa ne yiyecek o? Adamm bi tanesine ne dediler afedersin, reza vururim dedi, vurusun de du, yemmiyoni lccsenım dedi, ke ..eysun oni dedi, afedersin, ekmeğini keserum dedi o boku yıymezsıın dedu, bak ne dedi ogaa? Afedersin bak geldık bu ra.va, dinle, ha buraya Ridelım hamamda soyunduğu yeri göste relim çek fotocrafini, çuvalda so joınurik, çuvalda! hamam yok bakan yok.» Hayri nefpslenınrden anlattı durdıı. Memleketinde neden bir lastik, ya da çımento ya da süt tabrıknsı kurulmadıgındnn tuiun. Trabznn CHP Mılletvekili Ahmet Şener'ln yanma glrmek isterken kendi^ine nasıl «ngel a. lundugıına varanedek.. Sonra, hançi partiden oldugtmu sordum: • Bak, ben haklf, Adalef partindeydum, mapısa düşt.üm, bir kaduncuk vurıılmişti, açıkça, beni kurtaran Ecevit, açıkça, knrtardı beni btı herif, o olrtıasa gittiydim, ondan sonra bu adam, bisey duydum yalan mı bilmem, dediler kı fabrikajan hu aym Zonguldak gibi devlete geçirecek, aha buralar devlet oldi mi, Zonguldak gibi dört hayvan ytlkU kömür geliy adarnıa kapısına. Burda herif geliy. dur, dur, krtmiır alamayl, afedersin benim orada suyumu da kapıya getirirdi, ben çalıştım orada. Bize particilık lazım degil, ekmek lazım, hangisinin kalbi temizse bize çalışacaksa Cenabı Allah oni getirsin başa. Bura devlete geçsin Zonguldafc (ttbi kömür kapımıza yıkılır, devlet degil bura. ondan riedum bunu saaa, devlet oldu mi tamam, bura devlet degil, az bişey dogru konuşsan vurur sana bi tekme giden.^ Sonra Hayri'yi zor susturdu arkadaşlan, lıep beraber glilüstük.. Ertesi günü Hayri'yi ocakta gördüm, yerm altında, yıllardır görüşmemis gibiydik. fotograflarıııı çektim HavTİ'nin, yine gül«oynaya. Arkadaşlan anlatmıştı, Hayri benimle kdnuştuktan sonra dolup dolup bosalmış, aglamış hırsmdan, bu isler neden böyle «oliy» diye, zor sakinlestirmişler Hayri'yi, bu maden adamını. YARIN: GREV HEYECANI SARMI5 HER YANİ... Millî Eğitim Bakanhğından Bilgisayar Sistemi Satın Ahnacaktir 1 Bakanlıgımız Taiirtı ve Tsrbiye Dairârl tçin 1675 malı yılında tekltf almak suretiyle dıs pıyasadan biljlsayar sistemf satın alınncâktır. 2 Gerekli dövız Bakanlıgtmızca stelanaeafc ve ıttıalAt tarafımızdan yapılaeaktır. 3 Şartnameler Ankara'da Mill! Eğttım Bakanlıgı Talim ve Terbiye Dairesl Baskanlıgl Beşevler adresinden temirt edilebilir. 4 Iriarl «iartnamede belirtilen nusııslara uysun teklif1er an geç 1 teınrnuz HI78 günü =ık$aiTiına kadar Başkanlığımızda bultınacak şekilde gondenlecektir. 5 Şftrtnameler posta ile sönderilmez. Bu konudaid lsteklere cevap verilmeyerektir. fBasm: 16014/4635) GARTH ÇAMTAKll UAZIRLA/^B LCkl SANA BİE rş VEPGĞ M BEN( DÜÇ MCIKU <5ıNA Ö R T A N TiFFANY TE KEMDfAA oujyoçA SENI DtSM mm A1ELEJC, C/NAYET U S » S ) 8IC. EN fVf 1ANI DflSJZ OCMA (NSANI fv: i 3 ^ . mJ Wmâl
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle