28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DÖRT CUHHURİrn 2 Marl 1976 NEVE VATA ULANAUAKLArU Bı'L MMIL DuyAftLA(L?i <>EMİ?L ... EMİKİM ANAtfTAfc D£ i&İHİN ÖBüjlVANlNDA MffcAKU 8ı (rÖZ Sİ2ENE ULAKİ? ADAMıtf BEN.ME ABDULCANBAZ VATAN DEDÎLER Taiip 8 7 Atmadı, kendiliğinden duşrü. Mahmut karnma bir tekme savurdu. Adam karnmı tutup yere eğildi. Mahmut başkasına koştu. Yerde boğuşanlar vardı. Siperlerin içi hauman yerine dönmüstü. Kanlar pislikler çamurlu sulara karışmıştı. Tüfekler migferler yerde sürükleniyordu. Yüzlerce insan toprağa serilmişti. Bogusma onbeşyirmi dakika sürdü. Askerler soluk soluğa kalmışlardı. Geri çekil, siperlere gir!.. Duymuyorlar, süngüleyecek düşman anyorlardı. O sırada düşman tarafından bir ateş başladı. Tam siper, çabuuk!.. Bir anda kayboldular. Su dolu siperlere kendilerini atıp kafaları eğdiler. İri iri soluklanıyorlardı. Yüzleri tanınacak gibi değildi. Üstleri başları çamura batımştı. Gerideki tepelerden bizim birlikler de ateşe başladılar. Arada kalmışlardı. Kurşunlar üstlerinden vızır vızır gelip gidiyordu. Mahmut kendikendini yokladı, yaram var mı diye düşündü, hiç bir yeri acımıyordu. Haceli! Hamdii!.. Kimbilir neredeydiler? Belki de yaralanmışlardı. Ağzını temizleyip tükürdü. Boğazı kurumuştu. Başım kaldırmadan matarayı çıkardı, iki yudum su içti. üff... Ter içinde kalmıştı. Elinde olmadan titriyordu. Kalbi küt küt vuruyordu hâlâ. Ateş seyrekleşince sağa sola baktı. Kim var orada? Ne oluyor? Beniın Mamit ağa, iyi döğüstük değıl mi? Çankınlı Murtaza'j'dı. Dişlerini gostererek, güluyordu. İyi he. Birşeyin yok ya? Yok.. Haceli nerede? Bilmem. Bu taralta yok. İndir başını, doğrulma. Ateş yavaş yavaş kesildi. Bir sessizlik çöktü ortalığa. Fakat uzaklarda savaş bütün şiddetiyle devam ediyordu. Geniş bir cepheydı. Yukan tarafta tüfek sesleri duiTnak bilmiyordu. Mahmut koynundaıı ıslak mendiii çıkardı, önce tüfeğini sonra eüni yüzünü sildi. Güncş epeyce yükselmişti. Toprak tüte tüte kuruyordu. Öğle sonu geri çekildıler. Cepheye yeni bir piyade birliği gelmişti, o kesüne yerleşti. Mahmut Haceli'yle Hamdiyi buldu. îkisi de yarasız beresiz kurtulmuştu, ama tanınacak gibi değillerdi. Baştan aşağı çamura bulannıışlardı. Ne bu haliniz ulen? Ya sen? Sen bizden iyi misin? Gülüştüler. Yürüyün hadi, buna da şükür. Derenin kıyısmda yıkanıp temizlendiler. Birbirlerine kaç düşman hakladıklarını anlatıyorlaıdı. Ne ödlek şeyler yavu? Saman çuvalı gibi daha vurmadan yıkıhyorlar. Kalıpısrıns yazık. Pek öyle değil, dedı Mahmut. Baya iyi dövüştüler. Toprak çamur olmasaydı işimiz zordu. Bize çamur değil mi ağa? Bize bakma, bızim kendi toprağırmz. Çok kötü oldular canım. Nerden geldiğini şaşırdılar. Pek azı kurtuldu. Süngü savaşına nıye girdi bunlar? Hiç akıl yok mu? Komutanları emredınce ne etsinler? Girmem mi desinler? Hey babam Düşmanın böylesıne can kurban. Ne kadar varsa gelsinler. Pek öyle değil. Düşmanı küçümsemeyin. O zaman tehlikeli iste. Konuşa gülüşe temizlendiler. Sonra atlara binıp sürdüler aşağı. Güneş toprağı tatlı tatlı ısıtıyordu. 21 Savaş günlsrce sürdü. Mahmutgilin birliği bazan ovada, bazan güneydeki dağlık bölgede, nere sıkıştıysa oraya koşup ateş hattma girdi. Tehlikeli anlar oldu. Çok şehit, çok yaralı verildi. Fakat cepne dayandı. Türk askeri bir adım geri çekilmedi. Son gün sabaha kadar düşman bütün gücüyle yüklendi. Geriden yeni birlikler getirdiği duyulmuştu. Kesin sonuç almak istedikleri anlaşılıyordu. İnönü bozkırları, ak topraklı tepeler top ateşiyle yangın yerine çevrildi. Siperler boş kovanlarla doldu. Mermi düşınedik toprak parçası kalmadı. Arkasmdan süngü elde saldırıya geçildi. Türk askerleri yerden biter gibi doğruldular ve saldırıyı karşıladılar. Gecelerin gündüzlerin yorgunluğunu üstlerinden atıp dişe diş dövüştüler. Buradan ileriye geçirmiyeceğiz! dediler. Yunan askeri her saldında kayaya çarpmış gibi oluyordu. Akıl erdiremiyorlardı, nasıl dayanıyorlardı böyle? Kendileri daha güçlüydü. Hem sayı bakımından. nem silâh bakımından üstündüler. Komutanları vurup geçeceklerıni, bir hamlede Eskişehir'e varacaklanm söylüyorlardı. Ama olmuyordu. Yunan askerlerinde gözle görülür bir yılgınlık başlamışü. Aralarında bojiına tartışıyorlardı. Bazısı, Çok kayıp veriyoruz diyordu. Türkler bütün güçlerini buraya toplamışlar. Burayı bırakıp güneyden saldırmalıyız. Akşama doğru bu görüş güç kazandı. Çünkü Türklerin durumundan habersizdiler. Asker dinlendirilmemişti. BirliMe! varı yarıya erimişti. Üstelik cephane iyice azalmıştı. Türk komutanları telâş" içindeydi. Geceleyin depolardakı son mermiler getirümişti. O da bir gün biîe yetmezdi. Askere sıkı sıkı tenbih ediyorlardı. Aman ha, mermi yok. Üç atacağına bir atacaksın. Attığını mutlaka vuracaksın. Siperlerde uyumayın, dayanın. Çok yorgunuz komutanım. Kaç gündür uyumadık. (DEVAJH1 VAR) EVRENSEL SOYGUN • Evrensel Ahş veri$ ni yaratmak için, Exxonun >ben zin deposuna bir kaplan koyun» kampanyasının mimarı Ernest Dichter'in dünya tüketicisi» aedigi şeyi yaratmak gerekmiştir. Dishter. Harvard Business R«view'deki bir makalesinde culuslararası fırsatları yakalayacas bir ıleri goruşe. sahip şirketlerin, «kültürel antropolojinin önemli bir rekabetçi pazarlama aleti olacağını «anlamalarının şart olduğunu yazmaktadır. 47 ülkede bürolan olan Mc Cann Erickson reklamcılık firması bu yakınlarda Amerikan Universıte lerindeki Latin Amerlka kürsüsü profesörlerine yolladığı ayrıntılı anketlerle campesinoiarm yemek alışkanlıkları ve yeni ortasımf kent ailelerinin tüketım dokusu gibi muşterilert İçin faydalı bilgiler toplamaya çalışmıştır. Şirket yöneticisl ancak dünyanın değişik yerlenndeki insan'.arın umutlan, korkulan ve istekleri arasmdaki benzerlik ve ayrılıkların farkında oldufu tMkdirde malını ve satış temtmsuna «ınsan beklentilerinin evrensel devrimi»ni etkileyecek ve yöneltecek şekilde ayarlayabüir. Yani pazarlaruı geliştinimesi, Dichter'e göre «üç Fransız'dan yaüıız birinin dişlerini fırçaladıgını» ya da «beş Alman'dan dördünün gömleğini ancak haftada bir kez değiştirdiğinı» bilmeye bağlıd'.r. Yöresel ^pvk ve görenekiçri b^>. çimlendft»bilmek yw da on!aı*» dan çıkar saf layabılmek ıçiıv, ycjı resel kültürü yeterince bilmek de bir o kadar hayati önem taşır. Dichter diş macunu yapan bir şirketin Amerika'daki reklam kampanyasını Fransa'ya uydurmaya boş yere uğraştlğını aniatmaktadır: «Fransızları dişlerini düzenli fırçalamadıklan takdirde çürükler belireceSi ya da bir s°vgili edinemeyecekleri yollu tohdit etmek, etkili olmamıştır.» Şirket antropologlan, Fransızlann «yıkanma ya da tuvalet i$lerine fazla düşkün olmaktan» «ııçluluk duygusuna kapıldıklanna hükmettikten sonradır ki, diş fırçalamanın «şıklık» ve «modernliği» üzerinde duran daha çekici bir yaklaşımla başarı sağlanmıştır. Amerikan tuvalet kâgıdı imalâtçıları da mallanna karşı kültürel direnci kırmanın yolunu bulmuşlardır. örneğin Batı Almanja'da birçok aile refah ddzeyinin yükselmesine ragmen hilâ gazetelerle yetinmektedir. «Bu du rumda reklâmcınm yaklaşımı, suçluluk duygusunu silecek şekilde. iyi kalite tuvalet kâgıdının, modern hayatın bir parçası olduğu kavrammı satmak olmalıdır» diyor Dichter. Pfizer'den John J. Povers'in deyişiyle, evrensel şirketler «sosyal, ekonomik ve kültürel değişimin aracısı»dırlar. Yazanlar R. Barnet, R. Müller Türkçesi Osman Deniztekin AMERİKAN BiSKÜiT YAPIMCILARININ UYOULARI SiSTEMiNDEN YARARIANARAK ÖNDE GElENlERiNDEN APAYDIN BiRi, TÜKETiCi SAYISINI ARTTIRMAK AMACIYLA. HABERLEJME AYNİ ANDA TÜM OÜNYADA REKLÂM YAPMAYI BiLE PLANLAMI5TIR. • BiR FRANSIZA Dı$ MACUNU SATMAK iÇiN DiŞLERıNi FIRÇALA MADlGl TAKDiRDE YENİ BiR SEVGiLi BULAMIYACAGl VARSA Y1MIYLA TEHDiî ETMEK BiR İJE YARAMAZ. ANCAK ONA. OiS. FIRÇALAMANIN JIKIIK ANLAMINA GELECEGi ANLAIILIRSA REK LÂM AMACINA ULAJMI} OLUR.. Newsweek is read by citizens of France and Germany, of Australia ana Japan. Newsweek is the intemational nevvsmagazıne and we can prove it. 86 4% of our readers are citizens of the country in which they reside orof athird country... not U S. citizens lıving or traveling abroad They manage companıes and they hold influential government posıtions. And they read Newsweek because ıt's vvrıtten iorthem Covertocover And that's one more reason to Time'm yvıuın Amerikn'niB tüm dünyad» u U n bir Udıtd Kewsweck de Mânlarda, ulusiararan baskısının okurlanndan viirrle «S.4'ünün yaşadıkları iilkede özel ya da kamu kestminde önemli Iförevler yürilttükierinl bellrtiyor. Bir ha»k» deyijle tüketlcllerinln nrtak vanlannı •erflliyor. Kültürel antropoloji yeni pazarlar yaratmada çok etkin olmakta.. Dünya yöneticilerinin görüşü ile Evrensel Alışveriş Merkezi' nin görevi hem eski gereksinmeleri yeni müşterilere satmak, hem de eski müşteriler için yeni gereksinmeler yarstmaktır. Bu bakımdan Latin Amerika'nın yeni orta sımfı, otomobil gibi yerleşmiş mallar için ana hedeftir. Sanayüeşmiş dünyada nüfus artışı azalır ve karayollan şimdiden tıkanırken. gelişmiş ülkelerdeki pazar genişlemesı yavaşlamaktadır. (Bu her yü daha çok araba satılmaması demek değıldir; ama büyüyen sanayilerin yöneticilerinin kabul edebileceklerinden daha az oranda artış olması demektir.) Ama Meksıka ve Brezilya gibi ulkelerde, her yıl orta sınıftan olan binlerce kişi. arabasız yaşayamıyacakları nı anlayacak kadar gelir sahibi olmaya başlamıştır. Bir Fiat yöneticisi, bize «Latin Amerika olmalıdır pazarımız. demiştir. «Araplara güvenilmez. Afrikalılardansa ne göreceğimizi Tann bilir. Gene en iyisi Latin Amerika» diye ısrar etmiştir. Oysa birçok Fiat yöneticisi Latin Amerika'da kaçırılmış Arjantin'deki Fiat bağ lısınm müdürüyse devrimciler tarafından öldüriilmüştür. Gelişmiş dünyada iş başkadır. Orada yerleşmiş şirketler yenilik ler ve reklamlar yoluyla nispeten oturmuş bir pazarda daha bü yük paylar almak için yarışmak tadırlar. Üç büyük otomobil yapımcısı. büyük TV imalatçılan ve büyük bilgisayar yapımcıları klasik ekonomik teoride kutsanan tam rekabet modeline aykırı. Fiat düşürmekle değil, iktisatçı diliyle oligopolistik rekabet içindedirler birbirleriyle. Oligopoller. dahâ çok kulüplere benzerler. (Üye olmak için belli bir büyüklüğe sphip olmak yeterlidir.) Her endüstri kolunda bir avuç şirket, pazardan gittikçe da ha büyük pay koparmak için yer leşmiş, ama açığa vurulmayan be lirli kurallara göre rekabet ederler. Ana kural, bazı çok sınırlı durumlar dışmda fiyat rekabeti nin kesinlikle kaçınılması gereken toplum düşmanı bir davranış olmasıdır, çünkü bütün ku lübü mahvetmesi tehlikesl vardır. Bir kere başladı mı, misilleme fiyat düşürmeler kontroldan çıkıp gıderler. Benzeri bir kural da üyelerce sunulan mallann az çok aynı olmasıdır; kökten yeni teknolojiler getirmek oyunbozanlık sayüır. Boşuna değildir Fordlar!a Chevroletlerin ve Plymouthların: RCAlarla Zenithlerin ve Hitachilerin birbirlerininin yerini alabilmesi. Arada sırada Haloid Company gibi küçük bir şirket (kserografi yane «kuru kooya» mucidi) önem li bir teknolojik ilerlemeyle kulübe kabul edilir. Ama ıleri teknolojili sanayilerin yöneticileri güvençle yeni teknolojik devrimlerin gelmek üzere olduğunu muştular ve ABD Patent Komisyonu Başkam'nın 1893 yılmda icat edilecek bir şey kalmadığı gerekçesiyle istifa ettigini hatırlatarak şüphecilere takılmaktan hoşlanırken, oligopolistler birbirlerini seyrek olarak çağınrlar teknoloji yanşına. Bunun yerine infilak tehlikesi daha az olan ma liyet düşürme (otomasyon ve düşük ücretli bölgelere fabrika taşımakla mamul farklandırma (daha gözalıcı ve kullanışlı ambalaj ve daha dikkat çekici reklamlarla rekabetin üstesinden gelerek) alanlarında yarışmaktadırlar. Hertz'in de. Avis'in de kiraladıSı arabalar aynıdır, ama birçok Amerikalı Avis'in ünlü «Biz daha sıkı çahşırız» kampsnyası sırasında «ufaklığı» kollamak fikrini benimsemişlerdir; oysa o kampanyanın büyük bir bölümünde, Ans. devlerin devi ITT'nin malıy dı. Mal farklandırılmasıyla, bir .The intemational Newsmagazine. şirketin pazar payım asgari maliyetle arttırmak için malmı rakiplerinden ayırma stratejisidır. Reklama yatırılacak bir dolar. malın kendisine yatırılacak bir dolardan daha çabuk döneceğınden sonunda bir Chesterfield si garası, bir Camel'den ne kadar üstün yapılabilir ki? Tüketıcı mallarındaki «ilerlemeler», reklam kampanyalarına göre biçilmiş ıvır a\ir değişiklikler olmaktadır. Genellikle bu yeni mal ların pazarlamasında göz boyaffia oranı denilebilecek oranın .\oikselmesi demektir. General Fords son zamanlarda ev köpeklerinin «üç yaşam dönemi oldugtınu keşfetmiş olduğundan. hepsi de kullanışlı biçimde GF tarafından yapılmış üç ayn köpek maması gerektirmektedir bu. Buluşun başarısı tamamen orta yaşlı köpek mamasının, vaşlı köpeklere yedirilmesi halinde ne kadar suçluluk duygusu yaratıla bileceğine bağlıdır. Evrensel pazarlama tekniklerinin en önemli kaynaştırıcı etlfisi, Daniel Boorstin'in €tüketici topluluğu. dediği şeyin jaratılmasıdır. Aynı şeylerin yenmesi. içilmesi. giyilmesl ve kullanılması üzerine temellendirilmiş öyle eir bağhlık ki, ırk, coğrafya ve gelenekleri aşıp gidecek, Time der gisinin uluslararası yayınlanan bir reklamında, bu gelişmenin olaganüstü siyasal etkisi ilan edil mektedir: Time'm (dünyanın her yanındskit 24 milyon okuyucusunun birbirleriyle ortak yanları, k«ndl yurttaşlarıyla olandan daha juittur. YUksek gelir, ivi bir ögr«nım. ış. hükümet ve meslek çevrelerinde sorumiu mevkiler. Oku yucularımız, zengtn ve ntituzlu insanlardan oluşan uluslararası bir topluluk meydana getirmektedirler. (•) Exxon (esld Fsso New Jersey)'ln rfklâın amblemi bir kaplandır • «tgso Kaplanı» (*) Campesino: Litin Amerikan knvlfisü YARIN: BÜYÜMEK İ(İN... Uydu ilc Reklam National Biscuit Company'nin eski yönetim kurulu başkanı Lee S. Bickmore, evrensel pazarın anahtarmın «tlim insanlann ayni zevk ve tüketim alışkanlıklarını edinmek eğilimi»nde olduğuna inanmakta ve bunu sağlamaya yardımcı olacak bazı fikirler beyan etmektedir. Bir sijre önce Forbes dergisine «günün birinde tüm dünyada reklâm \apmayi bile düşünüyoruz. Haberleşme uyduları sisteminde bir reklâma söz gelimi 8 milyon dolar sarfetsek, 359 milyon kişiye ulaşabilirdi. Işte şimdi yaptığımız da mallarımızın dünyanın her yerindeki perakendecilerde bulunmasını sağlamak oluyor> diyen Bickmore'la dört yıl sonra konuştugumuzda. günün birinde 2 milyon bisküvi tiryakisine erişmekten söz ediyordu. Ritz Crackers kutusunu TV ekranlarında yansıtmakla, şirketinin krakerden çok ötede şeyler £>"îığını vurguluyordu: «Biz bir kavram satıvoruz.» Bursa Tıp Fakültesi Dekanlığından AŞAGIDA BELİRTİLEN FAKÜLTEMÎZ KÜRSÜLERtNE; Asistan ve Uzman Alınacaktır AStSTANLAR: Anesteziyoloji ve Reanimasyon Biyokimya ve Klinik Biyokimya Deri Hastahkları Farmat:oloji ve Klinik Farmakolojl Ortopedi ve Travmatoloji Toplum Sağlığı LZMA.VLAR: Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kadm Hastahkları ve Doğum Biyokimya ve Klinik Biyokimya I Adet 1 » 1 » Adet (Tıp Fakültesi mezunu) Asistanhga müracaat edenlerin hangi yabancı dilden ihtihana gireoeklerini blirtirMi Wr dilekçe, öğrenim belgesi ve 4 resimle, Uzmanhğa müracaat edenlerin dilekçe, biyografi yayınlarmm listesi ve eşerlerinden (ıhtisas tezi dahil) birer örneği ile son müracaat tarihı oian 10 mart 1976 çarşamba günü akşamına kadar De kanlığımıza müracaatları.. NOT: İmtihan tarihi 15 mart 1976 pazartesj günü. (Basın: B. 210 • 12233 1685) GARTH DiŞi BOND H£T& GİOS2 OJffEZ SENt ce SAİONCLKSUNU D& SOUS.B DÜ2E CtMtN Gfc
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle