Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DÖRT CUMHUR1YET 15 Marl 1976 WjWtytt£ tfi 2ARUHUİİİM, S.tfc !,.. UNUF tfALEFYAN'DAN ABDULCANBAZ VATAN DEDİLER Talip APAYDIN 100 Yöntulâr Bahçeri; Oslo'nun gö rülesi güzsllikte yerlerinden bi. rıdir. Çiçek, su ve yontu. Çiçeğın de, suyun da, yontunun da hakkı yenmemi«. Su özgür, çiçek ös. gür... Kocaman bir kapıdan giriyorsunuz ıçeriye. Demir kapımn bır kanadı erkekle savatlanmış bir kanadı kadınla... Yürü. yorsunuz, bir genişlik duygusu sarıyor her bir yanınızı. Büyüfc otellerin döner kapılarindan çıkıp caddeye ulaşır gibi oluyorsunuz. Kent bir otelse, Vigeland'. m yontular bahçesine girince kent'in döner kapısmdan çıkmış oluyorsunuz. O «»da tte» htttms yeni bır birlik soktular. Yaralılan iyakîarından tutup sürüyerek geriye çektiler. îkindi sonu olmuştu. düşmanm büyük bir gürültüyle süngü savaşına kalktığı görüldü. Ansızm gelmislerdı. Mahmut süngüyü tüfeğe takıp zor yetişti. Allah Allah Allah!.. Gök gürlüyordu sanki. Tepenin başmda. siperlerin içinde vuran vurana. kıran kırana, bir ugultudur gitti. Yunan askerleri, Türk askerleri birbirine karıştı. Vur ha vur, kır ha kır Sol yandaki birlikler de girdiler. Tüfekler susmuştu ama sün£ü şakırtısı ortalıgı doldurmuştu. Çok hızlı bir kavgaydı. Oradan oraya atlıyor, vuruyor, saplıyor, yıkıyorlardı. Yarım saatten fazla sürdü. Sağ kalan Yunan askerleri geriye kaçtı. Kaçmaya basladılar. Arkalarından kurşunlar patladı. Kimisi de Öylece devrildi. Soluk soluğa kalmışlardı. Siperlerin içine indiler, ağızlaTVOI açıp solumaya başladılar. Hiçbirinin yüzii tanınacak gibi defildi. Omuzlan kalkıp kalkıp iniyordu. Uzun süre konuşamadılar. Birbirlerine bakıp duruyorlardı. Huf huf... Nasıl oldu, huf huf... Ne yaptık? Molla Mahmut ellerini açıp kapadı. Bilmem. Sıhhiyeler yaralılan taşıyorlardı. Epey kayrp vardı. Korkunç bir savaş olmuştu. Ortalık kan çamuru içindeydi. Geriye çekilin. Derenin içine inin. Çabuk olun! Oraya sağ taraftan kayan piyade birligini yerlestirdiler. Molla Mahmut bir türlü kendine gelemiyordu. Gözleri pır pır ediyor, önünü göremiyordu. Elindeki tüfeğin kabzasını sımsıkı tutuyordu hâlâ. Ölülere yaralılara basmamağa çalışarak yurüdü. Kulakları uğulduyordu. ayakta sallanıyordu. Geri dönüp Haceliyi. Hamdiyi aradı. Haceli yoktu ortalarda. Bağırmak istedi. sesi çıkmadı. Durma hemserim, yürü! Onu söyleyene kızdı. Ne olur durursak? Hüseyin çavuş cevap vermedi. arkasmı döndü. Ter urbalanndan dışan çıkmıştı. Koltuk altlan. omuz baskapkaraydı. Derenin içine oturduîar. Yangından. çıkmışsanki, her yerleri alaf alaf yanıyordu. 26 Geceleyin atlan ırmağa indirdiler. Kendileri de girip acele yıkandılar. Hiç ses çıkarmıyorlardı. Bazıları çama.şırlarım urbalarım ıslatıp sıktılar. Tozu topragı akardı hiç degilse. Sakarva'nın suları ılıktı. BUtün gün kızgın toprakları yalıyarak aktığı için hamam suyu gibi ısınmıştı. İnsanı serinletmiyordu. Bir de kokuyordu nedense. Hayvanlar büe doğru dürüst içemiyorlardı. Yukanlarda ölüleri mi attılar. ne? Su değil irin. Mahmut iğrenip çabukça çıktı dışan. Ayaklannı kuru otlara silip temizledi. Şimdi Yonan geliverse üstümüze, emme yakalar ha: Çoğumuz çıplak. GUldü kendi kendine. Sıkı mı hemşerim. bu karanhkta gözü yer mi? Birisi urbalarım anyordu. Ulen nerde benim urbalar, şuraya koyduydum Cevap vermiyorlardı. Hişt, size söyiüyorum. Şakanın sırası değil. Kim aldıyse versin. Koca Yakup derlerdi, karanhkta döne döne urba anyordu. Urban var mıydı, iyi biliyon mu? Aha şuraya koydum yavu, tövbe yarabbi... Irmağa dtişmüş olmasın? Ne ırmağı be. buradan ta ırmağa nasıl düçer? Valla bilmem kardaş. ben görmedim. Bunca yorgunluğun ve acıların içinde kıs lus gülüyorlardı. Heey burada bir teeizat var. Burada da elbise var. Tüfeği de burada. U!en dürzü dölleri... Koca Yakup söylenerek öteberisini topiadı. Giyinip arkalarından yetişti. Hadi sürün atlan, çabuk olun. Bugün daha geriye gideceğiz. Neden o? Emir böyle, dinlendirecekler. Çok yorulduk canım. Can dayanmaz buna. Gölgeli bir yer olsa bari. Gölge yapmışlar, merak etme. Bizim için çardak kurmuşlar. Alay geçme şimdi hemşerim. Ne alayı kardaş, sen gölge istemedin mi? Hamdi burnundan soludu, Tövbe yarabbi... Mahmut'un birden aklına geldi, Murtaza nerede yahu? Buradayım ağa, buyur. Nasılsın, hiç sesin çıkmıyOr? İyi değilim ağa, bizim hemşeri Rwa vuruldu. Sahi mi, öldü mü? Ölmedi emme yarası ağır. Benı tanıyamadı. Murtaza birden hıçkırdı, ağlamağa başladı. Onun yerine keşke ben vurulsaydım. Arslan pbi oğlan uzandı kaldı. Daha ilk günü, üü... Omuzlan sarsılıyor, sesi boguluyordu. Üzülme Murtaza, savaş bu, herşey olur. Hem ölmemiş ya, kurtulur inşallah. Kurtulmaz ağa, çok ağır. Mahmut ehni omuzuna koydu. Yapma, şehitlere gaziiere ağlanmaz. Onlar vatan için... Keşke biz de... Hem biz ne arkadaşlarımızı kaybettik. Sen de alışacaksın. Sus, aglama. Belki biz de bugün yarm... Fena (DEVAMIVAR) ÇAĞDAKÎ SANCJ • Oslo'nun yontular bahçesi Vigeland'da dolaşırken ne denli bir uygar çağda yaşandığını (!) insan ister istemez anımsıyor.. Nevzat ÜSTÜN Desenler Mehmet GULERYUZ Bahçe'nin ortasında uzunca bir köprü, köprünün iki yanı silma yontu. İnsan gövdesinin alabileceği bütün biçunler sagınıza solunuza dizilmişler, sunuyorlar kendilerini. Kadını ile, erkegi ile, bebeği çocufu oğlanı kızı ile... Karşıda «Monolit» duruyor. İnsan gövdelerinden oluşan Monolit, ben sayamadım ama tım yüz yirml Uç Rövdeden oluîmuş bu yontu. Nedendir bilmem!... Aklıma, eski Hint tapınakları geliyor. A?kı. cinsel aşkı önde tutan tapınaklar. O tapmakları ben resimlerinden tanıyorum. Burası gözler;min önünde. görüyorum. Kadınlı erkekli. kızlı oğlanlı yüzlerce çıplak gövde sunulmuş öylece duruyor gözlerimin önünde. Yaşlı bir adam genç bir kız, bir şeyleri bötü|flvarjaj^ GÇM M bir adamla yaşlıbır kaaın da «w •« u»> ~,. •*» »: aynı şeyi yapıyorlar^Geflt bir adamla genç bir kaaTrT bır^ızla bir oğlan. çocukla kadm adamla çocuk... Bölüşdlen yaşamın ve sevginin kendisidir. Sanki daha glyit bulunmamış, hepsi çınlçıplak, İnsan sjövdesinin utamlası bir yanı olmadığını ispatlıyorlar. Çok yaşlı bir adam kucagma alabildiği kadar çocuk doldurmtış nümüzün özgürlügü geçmişin özselecegl kucaklar gibi Tıpkı gürlük anlayışını yadsımakla Hint tapınaklarırda oldugu gibi kalmıyor, küçümsüyor alay edimerdivenlerle varılıyor Monolite. yor onunla... Vigeland'ın yontular bahçesinDört yaşlarında, Norveçli bir kız. o da yontular gibi çıplak su den çıkıyorum. Asyall çekik lann içinde oynuyor. O ktiçük gözlü bir kızla bir kuzeyli adam, yontulardan biri canlanmış gibi. bir çocuk arabasını birlikte itiBir kadm genış kalçalı bir ka yorlar. Kuzeylinin kalmlığı gövdın. bir yontu kadm genç bir desinin kımıldamasızlığına karkısrak gibi dört ayak olmuş şm, Asyalı kadının bütün bedeni atomları dağılacakmış gibi ondan çok çocuğu emzirmekte.. Bir köşerte demirden yapılma bir oynak. güneş saati. zamanı durdurmakUs'la usdaşı gibi bir şey olta... Yontu'nun en güçstlz o!an yanı, bir «an'ı» anlatmasında. En muşlar. Ama olmuşlar. güçlü yontu bile kurtulamaz bun Çünkü tek değer ölçüsü yaşadan. Yontularla bir öykü yazılmaya kalkışılsaydı. bir roman, ırun yani ölümtln kendisidir. Öbir şiir yazılmafc istenseydi kaç lümden, yani yaşamın kendisinden kurtulabilmiş canlı olmuş yüz bin yontu gerekecekti?.. mudur yeryüzünde! Ilık bir yaz Vigeland'm yontular bahçesin akşamı biraz sonra ortaya çıkar. de biraz da bu yapılmak isten Güneş, kuzey ülkelerinde bir miş samrım. İnsan'ın bir çeşit uydu izlenimi veriyor hep. Lütöyküsü. Tek tek yontulardan da fü Güven'le birlikte çıkıyoruz ha bir güçlü görünmesi etkisinın yontular bahçesinden. Gustav uzun sürmesi de bundan. Tann Vigeland, bu yontulann yapıcılar ölmeseydi, bu yontulann an sı, ustası. Bin sekiz yüz altmış lamlan daha değişik yorumlana dokuz yılının nisan ayınm on bibilirdi Tanrılar öldüğünden çağ rmci günü Mandal'da dofmuş. daş bir yorum gerekiyor. Yirmin Ana yanından da baba yanından ci yüzyıl çok şeyleri yadsıdı. Bü da aynı özelliklerle yüklü. Çifttün deger ölçülerini alt/tlst etti. çılik ve odunculuk. Gustav ViYerine yenileri konulmamışsa, geland. çocukluğunda ağaçlan konulmayacak demek dejMldir yontma işine büjTik bir özen bu. Tarihl gelişimi içinde, istense göstermiş. de. istenmese de olacaktır bütün bunlar. İlkyaz'da eriyen kar su Gençliğinde, Fransa'ya. Almanya'ya, İtalya'ya, Ingiltere'ye gitlan aşagı dogru akar. Birleşir miş. Bin dokuz yüz iki yılında büyür sel olur. Durdurulamaz. însan kendi yticeligini ispatla da bu yontular bahçesini yapmama dönemine gırmiştir artık. ya başlamış... Yeryüzüne bıraEvrensel us. doğmadıysa da, kılmış korkunç br çığlıktır bu jşıkları göriinmeye başladı. Ya bahçe. Ağlayan çocuklar. sevişam'ın kendis* ucuz olmadığ' şen insanlar, ölümün kapısını için, evrensel us"un doguşu da aralamış olan yaşiılar. sonsuz kolay ve ucuz olmuyor. Kan git bir sadelik içinde taşlar azar azar eriyip yok olana kfldar, beltikçe çogalıyor. Yaşama, daha ki bin yıl, belkı de beş bin yıl iyi bir yaşama rarab\lme£ için ölüm'ü köprü olarak kullanmak duruşlarından hiç bir şey yitirmeden öylece kalacaklar. gerekiyor kimi zaman. Gustav Vigeland. on iki mart Çelişki mi? bin dokıı? viiz kırk üç'te ölmüş. Değil. CANLI YONTULAR... Basmakalıp olan her şey, ama tümü ile her şey, anlamını yitiriAngola'dan bir fotoğraf göryor. F«smakalıp özgürlük kavra düm. mı bile anlamını yitiriyor. GüSag ayağını bir bazuka alıp Bir paralı asker Norveç'e gelse, acaba çocuğa Afrika'da olduğu gibi lOdolar tfîye mi bakarf «m«t M götürraüş adamın. rotoğraf öylesine yakından, oylesine net çekilmis ki; bilegin biraz Ustünden ayak yerine bir takım sinir uçları, kemik kmntıları ve içinden kan fışkıran damarlar görünüyor. Üstünde asker giyitine benzeyen bir gıyit. Acıdan btiyümüş bir çift göz, terlemiş bir alın. Biraz ötede duruyor silâhı. Bu da onlardan, vurusanlardan yanı... Kendi ayagı uçmadan önce kimbilir kaç ayak uçur muştur öyle. Dönüp gitmiçtir sonra. Başka fotoğraflar da gördüm. On yasmda silah kusanmıstı çocuklar. Üstlerinde küçültülmüş asker giyitlerı hazırol bek,liyorlar. Kadınlar gördüm, siş karınlan dişleri dökUk agızları ile pis bir sahanı kocaman bir kazana uzatıyorlardı. Pörsümüş memeleri ortadaydı. Sömürgeciler ağır ağır gidiyorlar Afrika' dan. Gerçekten gidiyorlar mı?. GÖz çukurlarma sineklerin doluştuğu bir çıplak oflan, yönsüz yöresiz dolanıp duruyor ortalıkta. Yakılmış yıkılmış evler. Omuzları. döşleri şapkaiarı madalyalarla dolu Afrikalı generaller. Idl Amin, İngiliz ordusunda bir çavuştu! Şimdi org*neral... Paralı askerler. ayda bin iki >iiz dolar alıyorlar. Akşamları iyi bir oîelde yatıp, sabahları erkenden kalkıyorlar. Tıpkı ışine düşkün küçilk burjuvalar gibi ... SilahJarını bombalarıru kuşanmadan bır iyıce doyuruyorlar karınlarını. Sonra en son model silâhlarıyle akşama kadar çoluk demeden, çocuk demeden önlerine geleni öldürüyorlar. Kimılcri saat beşten sonra adam öldürmek için «fazla mesai» parası ajıyorlarrnış... Bır çeşit sendika gibi bir şey... Akşamları kendilerine sunulan \nskinın türü hoşlarına gitmezse prev de yapıyorlarmış. Üç günlük bir grev patronlara pahalıya patladığmdan, patronlan, buyurganlara istedikleri tüm şeyleri veriyorlarmış. On dolar dıye mi bekar bu çocuğa yoksa çoculc diye mi?... Dofar'da sürüp gidiyor kavga. Açhgın, ezilmisligin kavgası. Amerika Birleşik Devletlerinin yetkili kişileri açık açık koyuyor lar sorunlan ortaya. Tartışmalar oldukça ilginç: Devlet Başkanlan öldürülsün mü, öldürülmesın mi?... Sonuç, yüreklere su serpiyor. Devlet Başkanlarının öldürülmemesine karar almıyor. Öteki kişilerin durumu ile ilgili bir şey yok. Amerika Birleşik Devleilenmn politikasına karşı koyaniann Öldürülme işlemmn sürdürülecektir. Alınan karar yal nızca aevlet başkanlarını kapsıyor. Aydınlan değil. Yazarları, hiç değil... • Evet daha önce de yazıldığı gı bı, özgürlUğün anlamı degişiyor. Özgürlük kavramı her ülkede ayrı bir anlam kazamyor. Dofar'daki oglanın özgürlük anlayışı ya da özgürlük denince aklına gelebilecek olan şeyler, kuzey ülkelerindeki anlayışa bir türlü uyamıyor. Ne var ki; her ikisı Ue aynı sözcüğü ısrarla kullanıyorParalı askerler sendikası da lar. Bunaldığı için askerlik yapmayan kuzeylinin özgürlüğü nır boş durmuyor. Büyük olsun küçük olsun. Öldü türlü Doğulunun özgürlük anlayışı ile bağdaşam'.yor. rülen her Afrikalı için hakları * olan on doları aimakta diretiyor lar. Tek sorun gebe kadınlar!.. Oslo'nun sokaklarını ağır ağır Onlar bir mi sayılacak iki mi?... geçıyorum. Dükkânlar çoktan ıca • panmıs. Camekanlan pırıl pını, Akşam yemeğini bir açıkhava ışık içinde Ederlerine bakıyoaşevinde yedik. rum. Bır giyit, pantolonu ceketı Gençler neden sakal bırakır? ile ıkı bin iki yüz elli dokuz Daha iki jilet eskitmemiş surat kron. Üç'le çarparsam, yaklaşık lardan çıkan tüyle kıl arası sa olarak sekiz bin lira falan eder. kallar bir özenti izlenimi uyandı Daha ucuzları da var. Yedi serıyor. Bir türlü bulamıyorum kiz yüz kron faian . Üç yüz elli ama neyin özentisı olduğuna. kron'a da gördüm. Giyüir mi?... Çevremâe yemek yiyenlerin için Bir tuhaf sorudur bu soru!.. Gide Lütfü Güvenle benden başisa yilir mi?... Yoksul Hint köylüsü sakalsız kimse yok. Kızlar pan için, böylesi bir soru daha düntolon giymişler. Bira içiyoruz yaya doğmamıştır. Portekiz'de durum iyiden iyiye Bir Norveçli kız, feendîlerınm karıştı. Bir kız bir oğlanı öpü yani Norveç'in zengin bir ülke yor. Bir çocuk koşuyor ortalık olmadığından söz ediyordu. Bu ta. Dogduğundan bu yana saçla sav'a gülmedim. Ciddiye de alma rı hiç kesilmemiş. Paralı asker dım ama... lerden biri buraya gelse, bu ço• cuğu görse, aklına ne gelir?... Sokakıar yalnız. Oysa saat daKadınsa kadın, içkiyse içki, paraysa para En son elde ettikleri hak, yirmi bin dolar ölüm sıgortası ile emeklilik. Hem de son üç ayhk ücretln yüzde sekseni ile... Uygar btr çağda yaşamakta olduğumuzu kim yadsıyabilir?... İşte size örnek. Unutuyordum, «prim»i de var üstelik. Belirlenenden fazla öldürülen her Afrikalı için on dolar. Günde üç kişi öldürseniz fsz ladan otuz dolar eder. Ayda hafta tatillerini saymazsak yaklaşık olarak yedi yüz dolar da öyle gelir. Etti mi iki bin dolar, yani ayda otuz bin lira. iyi bir gün olur da, bir bölük Afrıkalıyı makineli ile tararsamz ışler büsbütün değişir. Bir bölük en azından yüz elli kişi, bin beş yüz dolar demektir bu. Yarım saat bile sürmez. Hele köy basmalar, koca bir kövü yok etmek! Kimi buyurganlar çocuklara para ödemek istemiyorlarmış. özellikle on yaşmdan aşagılan için. On yaşından küçüklerin öldürülmesi ışini işten saymıyor larmış. ha on bir bile değil. Kral Sarayının çevresinden dolanarak otele gidiyorum. O küçük orospulardan bin, ynnında sarhoş bir gezginci otelin karşısındakı «pan sıyon»a dalıyor. Çok sürmez yarım saat sonra veniden çıkar yola.. Artık demir almak zamanı gelmekte. Agır agır ayrılmalı Norveç'ten. Yeşil denizden uzaklaşmalı. Geriye djfcru saymalı arUk. Burada çalışan TUrkierle d« konuşmalı. Anadolu'nun çocukla rı n'aparlar buralarda?. Almanya gibı değil buralar. Her adım başmda bir Türk'e rastlamıyorsunuz. Tek tük görünüyoriar sokdklarda kahvelerde, Akşam üstlerı biraz şaşkın, biraz ürkek bir yerlere jridiyorlar. Yanlarında genellikle kuzeyli bir kız. Kendileri için yabancı bir yaşamı benimsemiş görünerek soluk alıp veriyorlar. Bütün Avrupa'da çalışanlarla ortak yanları d var. Yakmma... Bir yandan dönmek istiyorlar, öte yandan Eönderilecekler diye ödleri patlıyor. Bulundukları ülkenin her seyine az biraz kızıyorlar. Kızdıkları şeyleri kendi ülkelerinde bulamadıklan için yine kızıyorlar.. Burada görrtükleri cıplak mı kızdıkları'. Gelenekler mi?. Su mu? Bu mu?. Türkiyelerinde bunların olmavışına kızıyorlar. • însan; kendiı. çtfzemediği. »nlayamadıgı ıçln Tann\n yaratmı$ tır. Eger Kendini aniayabilseydi, çözebilseydi. kendisinin ne oldugunu çözebilseydi. Dogaüstü Büçlere böylesine bel baftlar. ıçeleceginin güvenüıi ondan bekler miydi!. • İşin içinden çıkatnayan tnsan bir çeşit suçluluk duygusu içinde. suçiamaya girişiyor. Durmadan duvarlar örülüvor. hendekler kazılıyor ve frittikçe Dill'irlaşan bir düşmanhk ortalıgı sarıp sarmalıyor. • Norveç'in fyordlan kazandıgı (Devamı ». Savfada) GARTH EDEMEM BE.NİM GAOTU DiŞi BOND J25I •SUVUN Tl'M SOüJC AJ.ACAK IN COsJEtli TÜNEIPE^ 5ÖVLE BAMA GITA<EDEKİ SIL rok: E